Haç’emız Mir
Adıge dilinin korunması ve geliştirilmesi için “Adıge Xase” ile “Adıge mak” gazetesinin birlikte düzenlediği haç’eş (konuk odası) buluşmasına bilim insanı ve öğretmen Profesör Dr. Haçemız Mir de katıldı. Haçemız Mir’in buluşmaya ilişkin görüş ve izlenimlerini aşağıda sunuyoruz:
Adıgecenin öğrenilmesi ve beliren diğer zorlu sorunları görüşmek üzere bir toplantı Maykop’ta yapıldı. Toplantıya “Adıge Xase”, Adıge Cumhuriyeti Sosyal Bilimler Araştırma Enstitüsü, “Adıge mak” gazetesi, Adıgece öğretmenleri ile Adıgecenin durumu ile ilgilenen ve kaygı duyanlar katıldı. Ben de Adıgecenin kritik durumu nedeniyle kaygı duyan kişilerden biri olarak toplantıya katıldım. Kaygılarımı ve düşüncelerimi dile getirmek istemiştim, daha önce görüşlerimi ortaya koyma fırsatım olmamıştı, ayrıca benden başka, kendi görüşlerini sunma umuduyla çok sayıda kişi de toplantıya gelmişti, toplantıda en çok ortaokul öğretmenlerinin kaygı dolu görüşleri, yakınmaları ilgi çekti.
“- İçeride oturma- dışarı çıkma, döndüğümde de seni içeride otururken görmeyeyim” (Vimıç’-vimıs, visevi sıkimığehaj) diyen Adıge atasözü gibi, Adıgece öğretmenleri ne yapacaklarını şaşırmış, bu zor sorunun yanıtını veremiyor durumdaydılar. Üstesinden gelinemeyen şey ne olabilirdi, herkes bu şeyi, sorunun ne olduğunu aslında biliyordu, ama çözmek için ellerinden bir şey gelmiyordu, üzücü olan şey, Adıgecenin öğrenilmesi için tanınan sürenin (ders saatinin) çok az olmasıydı: Haftada 3 saat olan Adıgece ders süresi 1,5 saat dilbilgisi ve 1,5 saat edebiyat dersi diye ikiye bölünmüştü (- Daha da az süre verildi, ilkokulda 3, ortaokulda 2 ders saati, lisede ise Adıgece dersler kaldırıldı, ama yine de çok şükür bir cumhuriyetimiz var – hcy). Öğretmenlerin yakınma nedenlerini öğrenmek zor değil, ama anlaşılmayan şey, sorunun üzerine eğilmesi gereken ilgililerin (- Bakanlık görevlilerini- hcy) duyarsız olmalarıydı.
Toplantıya katılanlar en büyük kaygılarının Adıgecenin cumhuriyette gereken düzeyde kullanılmaması (-engelleniyor olması- hcy) olduğunu söylediler, çocuklar da Rusça konuşmayı yeğlemeye başlamışlar, ebeveynlerin, ailelerin de kusurları var dediler, bu tür yakınmalarda bulundular… (- Anlaşılan, zavallı Adıgecemiz yoğun bir dış saldırı, baskı ve bombardıman altında – hcy). Evet, Adıgece yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Anadilini yitirme tehlikesi yaşayanlar sadece Adıgeler değil, az nüfuslu ulusların hepsi dillerini yitirme korkularıyla baş başalar. “Küreselleşme” sonucu ortaya çıkan ürkütücü tablo böyle, küçük diller bitme çizgisindeler. Eğitimcilerin görüşlerine göre, az nüfuslu uluslar, kendi uluslarının ulusal yüzünü, “ulusal kimliğini” (başta dil olmak üzere) yaşatma amacıyla yoğun çabalar içindeler. Onlar bazı olanaklar elde ediyor ve çıkış yolları buluyorlar. Çıkış yolu bulamayanlar Adıgelerdir. Adıgeler diğer küçük uluslardan farklı olarak, ayrıca çok sayıda ülkeye dağılmış, ufalanmış durumdalar. Çoğunluk Türkiye’de, onu Suriye ve Ürdün izliyor, 50 ülkede yaşıyorlar. Bu insanlar anadillerinde okuma-yazma olanaklarından yoksunlar. Sadece Rusya’da yaşayan Adıgelere, devlet tarafından (- kısıtlı – hcy) anadilinde öğrenim olanağı sağlanmış (- kısıtlılık, egemen cumhuriyet ve demokratik devlet ilkesi ile bağdaşıyor mu? – hcy). Günümüz göstergelerine göre, ulusu yaşatmak bakımından anadillerinin işlevi çok büyük ve çok önemli. Ülkemizde (Rusya’da) yaşayan çok sayıda ulusun haklarını koruyan oturmuş yasalar var (-?- hcy). En önemli koruyucu yasalar içinde başta gelenleri de, ana dillerini koruma konulu yasalardır (- hangi yasalar? – hcy). Şu soruyu soralım: Biz kendimiz haklarımızı doğru dürüst biliyor, bu hakları savunuyor ve kullanıyor muyuz? Devlet görevlileri üstlerine düşeni yapıyorlar mı? Ulusun seçkin (önde gelen) kişileri beliren sorunların üzerinde duruyorlar mı? Yoksa, en hafif deyimiyle “Gücü gücü yetene” (Şhac zıfırikurem yerev) gibi bir durum mu söz konusu, sorumluluğu öğretmenlere yıkıp işin içinden çıkılmak mı isteniyor, “verilmemiş ya da verilmişse de kısıtlanmış bir saatlik göstermelik bir ders süresi ile bu işi halledin” demenin bir anlamı ve haklı bir yanı olabilir mi? Anlamsız ve sonuç vermeyecek bir yaklaşım tarzıdır bu. Adıge köylerinin boşalmış olmaları dikkate alınıyor mu? Adıge köyündeki kreş ve çocuk yuvasında Rusça konuşulmakta olması (- AC Hükümeti niçin var? ülkede Adıgece konuşan anaokulu öğretmeni bulunamıyor mu? Kritik durumda olan, yardım edilmesi ve korunması gereken dil Rusça mı olmuş? – hcy) gerçeği nereden kaynaklanıyor? Adıge Devlet Üniversitesi’nin Adıge kültürü ve Adıge filolojisi bölümüne Adıge öğrencilerin ilgi göstermemeleri neden (- gençler anadilini sevmez mi olmuşlar ya da anadili para etmeyen, istenmeyen bir dil haline mi düşürülmüş? – hcy), konu üzerinde durmak gerekmez mi? (- Adıgey’de iktidardaki sanki Birleşik Rusya partisi, çok sayıda ulusa seslenen bir parti değil de, onun yerinde ırkçı bir Rus partisi mi zuhur etmiş, belirmiş? – hcy). Ulus bitmez tükenmez sorunlarla karşı karşıya, adeta felç olmuş durumda… Her önüne gelen de (-bilir bilmez- hcy) dil konusunda ahkam kesiyor (- ama politik sorular sormaktan kaçınıyor, ağızları kerpeten bile açmıyor, dile ilişkin bir görüş ortaya atmak istiyor, bu gibi kişiler kendilerini yetkili, uzman kişi imişler gibi görüyor olmalılar. Önceleri, Adıge dil bilginleri henüz yetişmemiş iken, uluslararası düzeyde ünlenmiş kişilere danışıyor, görüş ve yardımlarını alıyorduk (Akademisyenler İ. A. Guildenstedt, A. M. Şegren, L.Lulie, G. F. Turchaninov, F. Charmois, L. G. Lopatinskiy…). Adıgecenin dil bilgisi kitabı ve alfabesi 100 yıl önce yazıldı… Günümüzde Adıgece konusunda çalışmış ve çalışmakta olan ünlü bilim insanlarımız var, bunlardan biri de büyük Adıge bilim insanı Prof. Dr. K’ereşe Zeynep’tir. 100. doğum günü bir süre önce anıldı (*). Şimdi “Seçilmiş Eserler ve Makaleler” adlı kitabına bir göz atalım.
“Nıdeĺfbzer – ĺepkım yitığ” (Anadili, ulusun güneşidir) adlı makalesinde: “Uzmanların söylediklerine ve bilimin gösterdiğine göre, ulusun giysisini değiştirdiği olur, dinini de değiştirebilir, yöresini terk ettiği ve başka bir yere göç ettiği de görülebilir, ancak dilini, şarkı, müzik ve diğer kültürel değerlerini yitirmediği, koruduğu sürece, ulus, ulus olarak yine ayakta kalır. Ama dikkat edilmediğinde ve gereken özen gösterilmediğinde, dil güç erozyonuna uğrar, aşınır ve can çekişmeye başlar. Tek bir okuma kitabı ile dili yaşatmak zor olur. Dil, gür bir pınar gibidir, gürül gürül akmadığında, konuşulmadığında ve kullanılmadığında kendi de, ulus da yok olur. Dilin yaşaması ulusu oluşturan yurttaşların, bireylerin ulusal sorunlara olan duyarlılıklarına bağlıdır… “. Dilbiliminin birçok konusu şimdilerde birçok soruya yanıt veriyor. Örneğin, ulusal fakülteyi – Adıge filoloji ve kültür fakültesini ele alalım, üzücü olan şeyi belirtelim: Bu fakülte açılırken çok şey umuldu, bilimsel çalışma alanı ve taşıdığı ad gibi – “Ulusal Okul Fakültesi” adı gibi… Çok sayıda amacı kapsıyordu. Ulusal fakültenin kuruluşunda amaçlanan şey çocuk yuvalarında (okul öncesi eğitimde) çalışacak kişileri ve ortaokullarda ders verecek öğretmenleri yetiştirmek, daha yüksek sınıflar için gerekli öğretmen ve gazetecileri hazırlamaktı . (Керашева З.И. Избранные труды и статьи, т. П, Майкоп, I 995, с. 659-660).
Peki, sonuç ne oldu? Şu sıralar eskiden var olan birbiriyle uyumlu, mükemmel sistem yok edildi: “Okul öncesi bölüm” (дошкольнэ отделение), “Birincil departman” (ortaokul kısmı, начальнэ отделение) ve “gazetecilik” bölümleri kaldırıldı. Ulusal fakülte kanatları kırpılmış kuşa dönüştü. Bir ara Arapça bölümü vardı, Türkçe bölümü de açılmıştı, ama onları güçlendirme yerine kaldırdılar… Şimdi yol açtığımız yıkımın sonuçlarını görüyoruz.
Bugün Adıge diasporasını Adıge dil bilimi ve eğitimine katmanın gereği daha açık bir biçimde ortaya çıktı. Ciddi biçimde gençlerle ilişki kurmamız, ilgilenmemiz gerekiyor. Türkiye’deki Düzce Üniversitesi’nde on yıldan beri sürdürdüğümüz çalışma bu gereğin önemini kavrattı, anayurt Adıgeleri ile diaspora Adıgeleri birlikte ve dayanışma içinde dillerini canlandırmazlarsa, her bir parça kendisini kuşatan büyük dillerin içinde eriyip gidecektir.
İnternet yardımıyla elden geldiğince ilişki içine girmek, gençleri bir araya getirmek, gençleri tanıştırmak, ulusal bilinci güçlendirmek gerekir, o zaman dili yaşatmak ve öğretmek isteyen gençlerin sayısının çoğaldığı görülecektir. Bu konuda ilk adım, ilk görev anayurt Adıgelerine düşecektir: Dilbilimi alanında eğitim almış gençler bu işi başarabileceklerdir.
Adıge mak gazetesinin değerli okuyucuları, bu makaleyle, daha önce sizlere ulaştıramadığım görüşlerimi duyurmak istedim. Akıp giden zaman tünelinin karşımıza diktiği sorunu – Adıgeceyi yaşatma sorununu – birlik ve dayanışma içinde, Adıgeler olarak başaracağımıza inanıyorum, Tanrı yardımcımız olsun, o mutlu günlere de elbette erişeceğiz.
Prof. Dr. Haç’emız Mir
Düzce Üniversitesi Öğretim üyesi.
Adıge mak, 4 Ağustos 2023
(*) – K’ereşe Zeynep için bk. Adıgeler K’eraşe Zeynep’i Ve Adıge Dili Üzerine Çalışmalarını Unutmuyorlar, Mefenef.Com