Site icon MEFENEF

Adıgelerin Tarihini Anlatan Yazar: Meşbaşe İshak

“… Çar II. Aleksandr 1861 yılında bize, Adıgelerle görüşmeye geldi. Görüşmeden olumlu bir sonuç çıkmadı. O dönemlerde BİR ANLAŞMA SAĞLANSAYDI, GÖÇ ETME YA DA KOVULMA DURUMUNA DÜŞMEDEN ÜLKEMİZDE KALABİLİRDİK.
Çar Karadeniz kıyılarında serbestçe dolaşmak, deniz ulaşımı için limanlar inşa etmek istediğini söylemişti. “Yaşam tarzınıza, sosyal ilişkilerinize, din ve geleneğinize karışmayacağız, serbest olacaksınız” demişti. Tek bir kişi, Hacemıkopş (Pşı Hacemıko) Çar’ın önerisini destekledi. ÇAR’IN VE HACEMIKOPŞ’IN ÖNERİSİNİ REDDETTİREN KİŞİ Ş’USEJIKO SEYIKO (ШIуцIэжъыкъо Цэикъо) OLDU. ABZAHLARDANDI. TUBE TARAFLARINDA YAŞIYORDU, BEY (PŞI) DEĞİLDİ, AMA GÜÇLÜ BİRİYDİ, ONU KINAYAMAYIZ. “ÇAR’IN DEDİKLERİ DOĞRU DEĞİL, ONLARIN İÇİNDE YİTİP GİDERİZ, TUZUN SUDA ERİDİĞİ GİB, ERİYİP  GİDERİZ” dedi.
Uzlaşmaya karşı çıktığı için Śeyıko’yu kınayanlar var, ama onu kınayamayız. Söylememiz gerekir, II. Aleksandr bize gelmeden ÜÇ AY ÖNCE ADIGELERE İLİŞKİN KARAR ÇIKARMIŞTI, VLADİKAVKAZ’DA BARYATİNSKİ, FİLİPSON VE YEVDOKMOV’LA GİZLİCE GÖRÜŞÜP ADIGE MESELESİNİ BİTİRME KARARINI VERMİŞTİ. ÇAR DOĞRU KONUŞMAMIŞ, YALAN SÖYLEMİŞ VE ADIGELERİ ALDATMIŞTI. Olan oldu, sonucunu hepimiz biliyoruz. Ülkemizde kalamadık, Adıgeler yurdu terk etmek zorunda kaldılar, Adıge nüfusunun sadece YÜZDE BEŞ gibi bir azınlığı yurdunda kaldı. BİZ DE AKILCI HAREKET EDEMEDİK, SÖZÜNÜ DİNLETECEK BİR LİDER ÇIKARAMADIK…”
MEŞBAŞE İSHAK
***

Rusya Emek Kahramanı, Adıgey, Kabardey-Balkar ve Karaçay-Çerkesya halk yazarı Meşbaşe İshak’ın yarın doğum günü.

Doğum günü nedeniyle Adıge Cumhuriyeti Başkanı Kumpıl Murat yazarı kutluyor.

“Şumaf oğlu Saygıdeğer İshak!

Doğum günün nedeniyle seni yürekten kutlarım!

Yıllardan beri Adıgey ile Rusya’da yaşayan değişik ulusları yakınlaştırmaya ve elinizden geldiğince onlara doğru yolu göstermeye çalışıyorsun. Sana karşı duyulan büyük saygı, usta bir yazar, büyük bir sivil toplum önderi ve Adıge Cumhuriyeti Yazarlar Birliği Başkanı olarak yaptığınız büyük çalışma ve hizmetlerden ileri geliyor.
Ulusumuzun geçmiş tarihsel yolculuğunu gerçekçi bir temele dayalı olarak ortaya koyan yapıtlarınız ve görüşlerinizle gelecek kuşakları aydınlatıyor, bilinçlendiriyor, gençlerimizin ulusal kültürümüzü, ulusal özelliklerimizi, gelenek ve göreneklerimizi korumaları konusunda onlara doğru yolu gösteren bir rehber oluyorsunuz.
Saygıdeğer Şumaf oğlu İshak, sağlıklı ve kendinden emin olmanı, yeni yaratıcı yapıtlar ortaya koymanı, Adıgey ve Rusya yararına duyduğun özlemlerinin gerçekleşmesini tüm içtenliğimle diliyorum!
Adıge Cumhuriyeti Başkanı Kumpıl Murat”.
***
Gazeteci Teşu Svetlan Meşbaşe İshak ile buluştu ve onunla bir görüşme yaptı.
ULUSAL DÜŞÜNCENİN UYANMA NOKTASI
– Ulusun ak yüzü dendiğinde ilk akla gelenlerden birisiniz. Adıge dünyasında adınızı duymayan kalmamıştır. En küçüğünden en büyüğüne herkes Meşbaşe İshak’ı tanıyor. Ünlü bir yazara ne gibi görevler yüklenmiş olur?
– Gerçeği söylemem gerekirse, kendimi ünlü ve herkesçe bilinen, tanınan biri olarak görmüyorum. Kendini ünlü saymaya başlarsan yaptığın çalışma zarar görür. Sık sık adın söylenmeye başladığında, kendini birşey olmuş sanır, baştan çıkar ve yazı yazamaz olursun. Çocukluğuma dönersem, üç yaşımda babamı yitirdim, dördü oğlan, üçü kız yedi kardeş kalmıştık. Kız kardeşlerimiz çocuk yaşta dünyadan ayrıldılar.
Annemizle birlikte dört erkek kardeş dedem Devnej Bak’ın evine alındık ve bizi o büyüttü. Dedemin haceşinde (misafir odasında) hizmet görüyor, haçeştekilere su getiriyor ve veriyordum. Konuşmaları ve anlatılan öyküleri ilgiyle dinliyor, dedeme yakın bir köşede bekliyordum. O sıralar yedi yaşlarında olmalıydım. Benim uyanma ve bilinçlenme anım o yıllara uzanır.
– Senin yerine kitapların konuşuyor, seni hiç görmemiş olanlar bile, seni kitaplarınla tanıdılar. Ünlü bir yazar olacağını söyleseler inanır mıydın?
– Köyümüz Şhaşefıj’e ilkin yazar Ĺevsten Yusıf ile Yevtıh Asker gelmişlerdi. Yazarlar köyümüze geldiler dendiğini duyduğumda, şaşırmış, “Nasıl kitap yazıyorlar?” sorusu içimde belirmişti. O sıralar okula yeni başlamıştım. Gelen yazarların anlattıkları ve Adıgelerin tarihine ilişkin yazdıkları bana ilginç gelmişti. Ben daha önce söylenti türü Adıge tarihi öykülerini (tavrıh) dinleme ötesi bir şey duymamıştım. Daha sonra, günün birinde ağabeyim Mıhamod’un Hatko Ahmed’in bir şiirini sesli olarak ezberlemeye çalıştığını ve sesli okuduğunu duydum. Şiir, Adıge şiir yazma tekniğinin bir örneğiydi. Hatko’nun şiiri beni uyandırdı, yazı yazmama esin kaynağı oldu diyebilirim.
– Yazılarında doğduğun köy Şhaşefıj’ın adı sık sık geçiyor. Dedenizin haçeşinden (misafirhanesinden) söz ediyorsunuz. Oraya kimler geliyorlardı?
– Dedem Bak’ın akranları, komşu ihtiyarlar gelirlerdi. Günlük çalışmalarını bitirdikten sonra akşamları toplanır, değişik haberleri konuşup otururlardı. O sıralar radyo ve televizyon yoktu, sadece haçeşte anlatılanları dinlerdik. Dört kardeşin en büyüğü Mıhamet, ikincisi Mıhamod, üçüncüsü Muhtar, dördüncüsü de bendim, dedemiz bize önderlik eder, biz de onun her dediğine uyar ve yanından ayrılmazdık. Biz çocuklar da akşamları bir yerlerde toplanırdık. Ön bahçemizdeki çimenlere oturur, büyüklerin anlattıklarından aklımızda kalanları birbirimize aktarırdık. Ağabeylerimin yaşıtı komşu çocuklar Hatıv Şıham, Beğos Ҭaţ ve başka çocuklar da gelir, Adıge masalları ve Nart öykülerini anlatırlardı. Yazı yazma konusunda esin kaynağım dedemin haçeşi ve bahçemizin çimenleri oldu.
– Kitaplarınızı okuyanlar Adıge ulusunun başından geçenleri öğreniyorlar. Yazdığın tarihi romanlardaki olaylar gerçekle ne ölçüde örtüşüıyorlar?
– Düzyazı biçiminde, roman türünde 20 üzeri yapıt yazdım. Bunları yazarken Maykop, Krasnodar, Moskova, St.Petersburg, Tiflis ve İstanbul’daki arşiv ve kütüphanelerde uzunca süreler çalıştım. Kitabı yazmadan önce hazırlanıyorum. Örneğin, “Hattiler” (Hatxer)  üzerine bir kitap yazdım. “Hath” (Hattiler) denildiğinde sülale adı sanırdık. Ama Hattiler eski bir ulus olarak yaşamışlardı, Türkiye topraklarının büyük bir kısmına egemendiler. “Uzun Bir Geçmişten Yankılar ya da Hattilerin Yirmi Gecesi” (Зэман чыжьэм иджэрпэджэжь е хьатхыхэм япчыхьэ тIокI) adlı romanımı yazmadan önce Türkiye’ye gitmiştim. Ankara ve komşu il Çorum’da Hatti-Hitit yöresi bulunuyordu, Adıgelerin türediği söylenen ulusun yaşam alanını görmem gerekiyordu. Yazdıklarımın hepsinin maddi bir temeli vardır, yazdıklarımı belgelere dayandırırım, nerelerden almış olduğumu da açıklıyorum. Ulusun tarihini yazmak istersen, onun yaşam biçimini ve dünyadaki yerini de öğrenmen gerekir.
– Kafkas Savaşı konusunda altı roman yazdın. Onları dört cilt halinde yayımladın. İlk sayfadan başlayarak yaşanan olayların doğruluğunu anlatıyorsun. Tarihsel belgeler üzerinde nasıl değerlendirmeler yaptın?
Dedemin haçeşinde Kafkas Savaşı’ndan söz edilirken “Sen daha hiçbir şey duymadın” diyerek bana göz atıyorlardı. Dedem Bak’ın kız kardeşi yurdu terk edip Türkiye’ye gidenlerden biriydi, annem ondan sık sık  söz ederdi, ama “söylediklerimi sakın birilerine söylemeyin, uygun olmaz” derdi, o denli korkmuş ve ürkmüştü. Yazı yazarken ulusun yürek yakan acısını yazman gerekir, her bir yazar istenmeyen konularda da yazı yazmalı, sağlığında yayımlayamasa bile, saklanmalı, yasaklar aşılıp vakti geldiğinde, bir zaman sonra yayımlanır.
Ben de Kafkas Savaşı üzerine “Taş Değirmen” (Мыжъошъхьал) adlı ilk tarihi romanımı gizlice yazmıştım.
Bu arada ne denli kan damlıyor olsa da kamamdan, kılıcımdan kan damladığını göstermek istemedim. Özellikle gençlerimizi kışkırtmamız doğru olmaz. Ben bir yazarım, tarihi yazıya aktarmaya çalışıyorum, okuyucu ne denmek istendiğini anlayacaktır, ama birilerine parmak sallamayı, yumruk göstermeyi uygun bulmam.
– Kafkas Savaşı döneminde ulusumuz önderleri beraber hareket etmiş olsalardı ülkeyi koruyabilirler miydi, bu konuda ne düşünüyorsunuz?
– Rus Çarları bizimle, Adıgelerle görüşmek üzere iki kez geldiler. İlki Nikolay I, diğeri de oğlu  II. Aleksandr. İlk Çar 1837 yılında Gelencik’e (Xıĺejıy) gelmişti, bu konu romanlarımda işlenmiştir. Çar  Adıgelerle anlaşmak istemiş, ama bir sonuç elde edememişti. İkincisi, Çar II. Aleksandr 1861 yılında bize geldi. Ondan da olumlu bir sonuç çıkmadı. O dönemlerde bir anlaşma sağlansaydı, göç etme ya da  kovulma durumuna düşmez, ülkemizde kalabilirdik.
Çar Karadeniz kıyılarında serbestçe dolaşmak, deniz ulaşımı için limanlar inşa etmek  istediğini söylemişti. “Yaşam tarzınıza, sosyal ilişkilerinize, din ve geleneğinize karışmayacağız, serbest olacaksınız” demişti. Tek bir kişi, Hacemıkopş (Pşı Hacemıko) Çar’ın önerisini desteklemişti. Onun desteğine karşı çıkan kişi  Ş’usejıko Śeyıko (ШIуцIэжъыкъо Цэикъо) oldu. Abzahlardandı, Tube taraflarında yaşıyordu (1), bey (pşı) değildi, ama  güçlü biriydi, onu kınayamayız. “Çar’ın dediği doğru değil, içlerinde yitip gideriz, tuzun suda eridiği gibi, biz de onların [– Rusların-] içinde eriyip gideriz” dedi (2).
Uzlaşmaya karşı çıktığı için Śeyıko’yu kınayanlar var, ama, kınayamayız. Söylememiz gerekir, II. Aleksandr bize gelmeden üç ay önce Adıgelerin işini bitirici bir karar çıkarmıştı, Vldakikavkaz’da gizlice Baryatinski, Filipson ve Yevdokimov (-Rus generaller-) ile buluşup Adıge sorununu bitirme kararını almıştı. Çarın toplantıda söyledikleri doğru değildi, yalan söylemiş, Adıgeleri aldatmıştı. Olan oldu, sonucunu hepimiz biliyoruz. Ülkemizde kalamadık, Adıgeler yurdu terk etmek zorunda kaldılar, Adıge nüfusunun sadece yüzde beş gibi bir azınlığı yerinde kaldı. Biz de akılcı hareket edemedik, sözünü dinletecek bir lider çıkaramadık (3).
SOY AİLESİNİN TARİHİ
– Meşbaşe – bu sülale adının anlamı nedir? Bu ad nasıl ortaya çıktı?
– Sandığıma göre, Adıgelerin sülale adları ya insan (erkek) adıydı ya da herkes kendine uygun bir ad buldu ve  aldı. Meşbaş – çok tarla eken, Meşfeşşu – eli tarla işine yatkın kişi gibi. Biz Şhaşefıj’de doğduk, annem ve babam da orada doğdu, ama köyümüzde Bjeduğ, K’emguy, Şapsığ her boydan kişiler var, 12 yıldız köyümüzde buluşmuş gibi, özgürlüklerini satın almış kişiler. Biz Meşbaşeler köyde iki aileydik. Şimdi kökten fışkıran filizler gibi çoğalmış durumdayız, köyde ağabeylerimden türeme beş aile var, bir arada bir mahalle oluşturuyorlar.
– Kalabalık bir aileydiniz, babanızı erken yaşta yitirdiniz. Siyasi baskı mı görmüştü?
– Babamı resimlerinden tanıyorum, onun babasının adı Amzan idi. Ondan önceki  atalarımın adını bilmiyorum. Babama ilişkin bana çok az şey anlatıldı. Kolhozlar kurulduğu sırada babama bir görev vermişler, ustabaşı olarak çalışıyormuş. Bütün bunları “Yer ile Göğün Birleştiği Yerde Ne Var?” (ЧIыгу-огу зэнэсым сыда щыIэр?) adlı kitabımda yazdım. Babam kıtlık döneminde hastalandı, kolhoz  atlarının Proçnıy Okop’a (4) götürüldüğü haberi geldi. Hasta halde atları geri getirmeye gitti ve orada kötüleşti. Dedem Bak ve 13 yaşındaki ağabeyim birlikte gidip arabayla babamı eve getirdiler, babam bir ay evde yattıktan sonra vefat etti.
– Devnejler sizi yanlarına almışlardı, kendi mahallenizden ayrıldınız mı?
– Hayır, biz köy kenarında, bayır eteğinde oturuyorduk, daha sonra 1936 yıllarında köy merkezine, Devnejlerin bahçesine taşındık ve dört kardeş orada büyütüldük. Evlenen ev yapıp ayrılıyordu, sonunda bir Meşbaşe Mahallesi  (hable)  oluştu. Şimdi kardeşlerimin soyundan gelenler orada yaşıyorlar. Şhaşefıj köyünde beş aileyiz.
– Hepiniz dedeniz Meşbaşe Amzan’dan mı geliyorsunuz?
Exit mobile version