(Adıge Cumhuriyeti Nahıjlar – Yaşlılar – Meclisi üyesi Anatoli Prenko‘nun “Adıge mak” gazetesinde yayımlanan bir makalesinin Türkçe çevirisidir.)
İnsanların açgözlülüğü, acımasızlığı ve akılsızlığı sonucu yer altındaki petrol, doğal gaz, kömür ve demir varlıkları gittikçe azalıyor. Ormanlar yok oluyor, hava, toprak ve su kirleniyor, küresel ısınma yaşanıyor. Kent çevreleri çöplüğe dönüşüyor, denizlere ve akarsulara atıklar boşaltılıyor. Ama doğadaki değişim ve küresel ısınma ve bunun yol açtığı yıkım kimsenin umurunda değil.
Yüzyıllar boyunca varlığını korumuş olan buzullar, dağlardaki kalıcı karlar erimeye başladılar. Kıyı taban ovaları ile Okyanus adaları deniz yükselmesi sonucu su altında kalma ve yok olma tehlikesi karşısında. Irmakların kuruduğu, hayvanların, kuş, balık ve bitki türlerinin azaldıkları, yok olma tehlikesi geçirdikleri, ıssız çöllerin yayılmakta olduğu görülüyor, bütün bunlar kimin eseri, kimin suçu?
Felaketlerin sorumlusu biziz, insanlardır. Merhamet, acıma duygusu ve aklımızı kullanma yeteneğimiz kalmadığı ve kötü davrandığımız için doğa bize depremler, volkan patlamaları ve sel baskınları biçiminde karşılık veriyor, bizi cezalandırıyor.
Doğaya nasıl davranırsan karşılığını öyle alırsın bilincine ulaşmış toplumlardan biri de İsveçlilerdir.
Fojo adlı İsveç Gazetecilik Enstitüsü ile Rusya Gazeteciler Birliğinin ortak girişimiyle, ekoloji konusunda yayımlanmış en iyi makaleleri seçmek üzere 2007 yılında bir yarışma düzenlenmişti. Yarışmada birincilikleri kazananlar Avrupa’nın en temiz toprakları olarak seçilen Soçi ile İsveç’te yapılan seminerlere katılmışlardı.
İsveçliler, doğayı korumanın önemine ve gelecek kuşakların sağlığı konusuna büyük bir önem veriyorlar. Bunu katıldığım eko-seminer ile Çin ve Afrika’dan gelen ekologlarla yaptığım görüşmelerim doğruluyor.
Buluşma yerimiz Göteborg’u beğendim. Orada gördüklerimi anımsadıkça, yüreğimde bir ferahlama oluşuyor. Avrupa’daki en büyük gemi limanı ve rıhtımı burada, Göteborg İsveç’in ikinci büyük kenti. En büyük kent Stokholm. Göteborg, İsveç’in sanayi, bilim ve kültür merkezi.
Göteborg evleri çoğunlukla üç, beş ve yedi katlı, gökdelenler tek tük. 18 ve 19. yüzyıllardan kalma konut sayısı da çok. Bunlar da donanımlı, çoğu asansörlü, elektrik ve gazları, su bağlantıları var.
Sokaklarında başıboş kedi ve köpek görmedik. Köpekler kaybolduklarında boyunlarındaki kimlikten sahipleri bulunuyor ve teslim ediliyor . Saksağan dışı, kentte uçan güvercin ve karga gibi bir kuş görmedik.
İsveçlilerin kural ya da gelenek dışı bir davranışlarını görmedik. Kimse kırmızı ışıkta geçmiyor, yolda sigara içmiyor ve sigara izmaritini yere atmıyor. Belli ve izin verilmiş yerlerde sigara içiyorlar.
Yanımızdaki gruptan bir kadın otelde sigara içince 1000 avro para cezasına çarptırıldı. Seminer yöneticimiz Bıte Lyuden, bu kişinin bu yerdeki kuralları bilmediğini, yabancı olduğunu ve bağışlanmasını bin bir dil dökerek rica etti ve sonunda zar zor kabul ettirebildi. Sigara içen çok kişi görmedik: Sağlık kurallarına uyuyorlar.
Göteburglularla zayıf Almancamla ilişki kurabildim. Moskova ve St.Petersburg üniversitelerinden mezun gazeteciler İsveçlilerle İngilizce konuşuyorlardı. İsveçliler anadilleri dışında İngilizce ve Almanca da biliyorlar. Rusça ve diğer Slav dillerini bilenler ise tek tük.
Göteborg Üniversitesinin Slav Dilleri bölümü var. 10 milyon nüfuslu İsveç’te uzmanlık dalları çok değil. Üniversite öğrencileri arasında Rus dili, edebiyatı ve kültürünü öğrenenler birkaç kişiyi geçmiyor.
Petrol rafinerileri, arıtma tesisleri ile “Volvo” otmobil fabrikasını gezerken, o tesislerin bahçelerinin temizliğini ve çiçekle donatıldığını, petrol ürünlerinden pis bir koku yayılmadığını şaşkınlıkla izledik.
Bizi karşılayan teknoloji mühendisi bizi bir bölümün önüne götürdü, kapısını açtı ama bizi içeri bırakmadı. Odanın sağında ve solunda makineler diziliydi, içeride çalışan 5 kişi vardı.
Bir gazeteci, rehberimize sordu: “Kişisel sipariş üzerine otomobil ürettiğinizi duydum, alıcının bekleme süresi uzuyor mu?” İlgili teknoloji mühendisinin anlattığına göre, Volvo parça üreticileri, önce otomobil modelini bilgisayarla çiziyorlar, şu an bir program seçme ve oluşturma çalışmaları yapılıyor.
Gazeteciler olarak İsveçlilerin doğayı koruma konusuna büyük bir önem verdiklerine tanık olduk.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa ülkeleri içinden teknisyen, ekipman, teknoloji ve gıda ürünleri gereksinimi olan ve tarımlarını hızla geliştirmek, yeni işletmeler kurmak isteyenler İsveç’e başvurmaya başladılar.
Avrupa’nın en büyük “Volvo” adlı otomobil fabrikası, petrol arıtma tesisi ve kimya fabrikası Göteborg’da. Bir süre sonra bu tesisler ve yan kuruluşları toplum sağlığına ve doğaya zarar vermeye başladılar.
Toplum yaşamında gelişen bilinçlenme sonucu sanayi ürünleri ile gıda maddeleri üretimine ağırlık verildi. Bunların yan kuruluşları da çoğaldı. Hava, doğa ve suların hızla kirlenmekte olması, sebze ve meyve üretimine zarar verdi, bu da bazı önlemler almalarına yol açtı. Sorunlar hükümete yansıyınca bazı iyileştirici önlemler alınmaya başlandı.
Havayı kirletmemek için İsveçliler kızaklarla iş yerlerine gidiyorlar. Göteborg ve diğer İsveç kentlerinde kızak park yerleri var. İsveçliler kızaklarını zincirle bağlamıyorlar. Kentliler hafta sonlarında ya da kutlama günlerinde kızaklardan ya da toplu taşıma araçlarından yararlanıyorlar.
İsveçliler çoğunlukla “Volvo” arabalarını kullanıyorlar. Japon, Alman ve Amerikan arabalarına tek tük rastlanıyor. Arabalarına özen gösteriyor, 100 bin – 200 bin kilometrede bir arabalarını değiştiriyorlar. Eski arabaları fabrikalarına geri veriyor, yeni araba alımında fiyat indiriminden yaralanıyorlar.
Yöremizde havayı kirletenler karbon kökenli yakıt kullanan motorlu araçlardır. İsveç’te durum öyle değil. İsveç’te biyo-enerji kaynaklı yakıtlar daha fazla kullanılıyor. Bu yakıtlar sanayi artıklarından, kolza tohumu, buğday ve mısırdan elde ediliyor.
Elektrikli ve biyo-enerjili araçları daha sağlıklı bulan İsveçliler 2030 yılında hidrokarbon kaynaklı yakıt kullanan araçları terk etmeyi planlıyorlar. Elektrikli arabalar ve elektrik motorlu gemiler üretmek için teknisyenler var güçleriyle çalışıyorlar.
İsveçliler doğal kaynakları akıllı kullanmanın yararını kavramış durumdalar. İsveç’te ekolojiyi koruma organizasyonlarından birinde çalışan Helena Nilsson’nun bize anlattığına göre, ithal ettikleri besin maddeleri ve ürünler konusunda çok titizler, ekolojiye daha az zarar verici ürünleri alıyorlar.
Uçak yanında trenin daha az kirletici olduğunu, özel otomobil yerine toplu taşıma araçlarının, tramvay, troleybüs ve otobüslerin 10 kat daha az kirletici olduklarını anlattı. Elektrik, su ve ısı kaynaklarını özenli tüketmek, toplu taşıma araçlarını daha çok kullanmak, atıkları akılcı değerlendirmek ve çocukları küçüklüklerinden başlayarak ekoloji konusunda eğitmek ve duyarlı kişiler olarak yetiştirmek gerekir, dedi.
İsveç’te bulunduğumuz sürece değişik bir gezegende yaşıyormuşuz gibi geldi bize. Orada gördüklerimizle bizde olanların çok farklı şeyler olduklarını anladık.
Göteborg’daki konutların çatılarında güneş enerjisi ile çalışan piller, paneller bulunuyor. Bunların maliyet giderleri, devlet ve konut sahipleri tarafından eşit olarak ödeniyor. Çok katlı binalarda oturanlar güneş panellerinin bedelini devlete ödediklerinde o panellerin, pillerin tam sahibi oluyorlar. Konut sakinlerinin söylediklerine göre, güneş pillerinden elde edilen enerji kış, yaz ve bahar aylarının hepsinde tüketime yetiyor, yazın elde edilen enerji fazlası ise, devlet dahil, başka yerlere satılıyor. Böylece ısınma ve elektrik gereksiniminin yarı gideri karşılanmış oluyor.
İsveç parlamentosu küresel ısınma ve kirlenmeyi azaltma amaçlı birkaç yasa çıkardı. Yasalara göre, nükleer elektrik üretenler, ürettikleri elektrik enerjisinden elde ettikleri gelirin yüzde 33’nü vergi olarak ödemek zorundalar. Yeraltı enerji kaynaklarını kullananlar, karbon salınımı ve doğayı kirletmeleri nedeniyle belli ölçülerde vergi öderler. Sıradan kişiler de karbon yakıtlar kullandıklarında vergi öderler. Motorin, benzin ve doğal gaz ürünleri de vergiye tabi. Ancak biyo- enerji kullananlar vergi ödemiyorlar. Rüzgar ve güneş enerjilerini kullananlar hiç vergi ödemiyorlar gibi.
Üreticiler doğaya verdikleri zararlar, taşıma sırasında bıraktıkları döküntüler ve atıkları ayıklama nedeniyle fazladan para ödüyorlar. Çoğu üretici, bu gibi nedenlerle zarar verici üretimden kaçınıyor. Doğaya, ekolojik çevreye zarar vermeden üretime geçmek yeğleniyor: Buna daha fazla değer veriliyor.
Atıkların ayrıştırılmaları yapılıyor. İşçiler cam atıkları bir bölmeye, kağıtları ikinci bölmeye, yemek artıklarını üçüncü, kemik ve kemikten eşyaları dördüncü, demir atıkları beşinci ve altıncı, ev içi atıkları yedinci bölümlere alıyorlar. Ev içinde kullanılan teknik araçlar, tv ve radyo ekipmanları, bilgisayarlar, cep telefonları ve piller ayrı toplanıyor. Bunları, atıkları işleyen “Renova” fabrikasına götürüyorlar. Orada yılda 900 bin ton atık madde işleniyor.
2400 metre kare alanı kaplayan fabrikayı gezdik. Fabrika 3 milyar dolara mal oldu. Fabrikada 100 kişiden biraz daha fazla kişi çalışıyor.
Göteborg’da 800 bin kişi yaşıyor, belediye ve ilçe yönetiminin üç departmanında 157 kişi çalışıyor. Belediye garajında sadece 3 araç var, tek bir teknik sürücü araçların bakımını ve diğer görevleri yerine getiriyor.
Kent yönetimi elemanları dışında, öğretmenler, hekimler, müze, kütüphane ve posta görevlileri de, belediye görevlilerinden sayılıyorlar. Görevlerini yerine getirmeleri gerektiğinde iş yerlerine ait kızakları kullanıyorlar.
Bir doğa-tarih koruma alanına giderken, yolun sağ kıyısındaki bir köy gözümüze çarptı. İki katlı tuğla evi sayısı azdı. Evlerin arka taraflarında küçük birer bahçeleri vardı. Rehberimizin anlattığına göre, evlerin arka bahçelerinde sebze ve çiçek yetiştiriliyor. Evleri ve bahçeleri çitle çevrili değildi, şaşırmıştık.
Rezervdeki (koruma alanındaki) alabalık kaynayan göle yanaştık. Taş Çağından beri bu yerde insanlar yaşıyorlar. Rezervde çok sayıda höyük ve İsp evi (dolmen) gördük. Son iki yüzyılda arkeologlar sadece iki büyük ve iki de küçük höyük kazmışlar, doğrusu şaşırdık. Elde edilen bulgular/ eşyalar bilimsel araştırma kurumları ile müzelere verildi. Rezervde sadece birkaç kişi çalışıyor. Bekçiler ve höyükleri kaçak kazanlar yok. Göteborg’daki dört günlük ikametim boyunca resmi elbiseli tek bir polis gördüm. Onu da bir Pazar yeri girişinin önünde gördüm. Tek bir polis aracı ile karşılaşmadım.
Göteborg caddelerinde yıl boyunca bir iki trafik kazası ve yaralanma olur. Bu da sürücü ve yayaların kurallara uymaları, dikkatli olmaları, arabalarında alkol ölçerler bulunması ve suç işleyenlerin ağır para cezalarına çarptırılmaları sonucu başarılıyor.
İş yerlerine ait araçlarda alkol ölçerler bulundurulması zorunlu. Özel araçlarda isteyen bulunduruyor, zorunluluk yok. Ancak sert içki içen sürücü koltuğa oturduğunda alkol ölçer motoru çalıştırmıyor, sürücü de aracı kullanmaktan vazgeçiyor. İsveç’te arabalarının üzerindeki karları, plaka numarasını ve farları temizlemeyen, araçlar arası mesafeyi korumayan sürücülere 120-420 avro arası ceza kesiliyor. 0,2 promil üzeri alkol alan sürücülere, büyük para cezası dışında altı ay hapis cezası da veriliyor. Çok fazla içki içen sürücüye ise, 2 yıla kadar hapis cezası verilebiliyor. Hız sınırını aşan sürücülere 420 avro para cezası veriliyor ya da altı ay araba kullanma yasağı konuyor.
Denetimler trafik polisleri ve yollara yerleştirilen çok sayıdaki kameralarla yapılıyor. Kameraların çektiği filmler ilgili merkezlere gidiyor ve oralarda değerlendiriliyor. Orada ceza kesiliyor ve ceza sürücüye tebliğ ediliyor. Polis ile sürücü karşı karşıya gelmiyor, çatışmıyor. Çünkü böyle bir durumda ek bir ceza alabileceğini sürücü de biliyor.
Ekoseminere katılan gazeteciler İsveçlilerin her yönden terbiyeli, edepli olduklarını, gelenekleri ve kuralları ihlal edenlerin bedelini ödeyeceklerini bildiklerini öğrendiler.
İsveç’te ödenen vergiler eşit ve aynı değil. Çok kazanan çok vergi ödüyor, yüzde 40’a varan oranda değişik vergiler ödeniyor. Girişimciler dış ülkelere yatırım yapmıyorlar, kendi ekonomilerini geliştiriyorlar, bu nedenle doğa daha temiz kalıyor.
Toprak, yeraltı kaynakları ve ormanlar devlete ait. Girişimciler bunları değerlendiriyorlar. Bu kişilerin toprağı, yeraltı zenginliklerini ve ormanları nasıl değerlendirdikleri devletin sıkı denetimi altında.
1980’li yıllarda konut sıkıntısı çekiliyordu. Bunun üzerine İsveç’in sosyalist hükümeti bir milyon konut üretmeye karar verdi. Karar 10 yıl içinde gerçekleştirildi. İsveç’te alınan kararların kesinlikle yerine getirildiğini belirtmemiz gerekiyor.
Demir ve betondan yapılma evler kent çevrelerinde inşa edildi. Ancak İsveçliler ve dış ülkelerden gelenler o gibi evleri beğenmemeye başladılar. Tuğla kullanılmadığı ve merkeze uzaklıkları nedeniyle bu evlerin bazıları boştu ve terk edilmişti.
Ancak kentler genişlemeye ve yeni konut alanlarına gereksinim duyulmaya başlandı. Betonarme konutların yıkılmaları, yerlerine yenilerinin yapılmaları konusunda yönetime dilekçeler gelmeye başladı. Ancak Göteborg üniversitesinden bir profesör, bu evlerin korunmasının, günümüz gereksinmelerine göre onarılmalarının daha iyi olacağını söyledi. İsveç’te bilim insanlarının görüşlerine değer verildiğinin bir kanıtı olmak üzere, yerel yönetim, belediye, profesörün görüşüne katıldı.
Göteborg’un banliyölerinde (mikrorayonlarda) o gibi evlerin bulunduğu bir yeri gördük. Demir-beton binalar beş katlı idiler. Bu evlerde asansörler, çatılarda elektrik panelleri vardı, zemin kata değin her yer ısınıyordu.
Ziyaret ettiğimiz 100 metre karelik bir dairede tek bir kadın oturuyordu. Asansörle 4. kata çıkmıştık. Evlerde fazlalık yoktu, pencerelerde çiçekler duruyordu. Odalar geniş, kullanışlı, aydınlık ve havadar idiler.
Ev sahibesi ile zemin kata indik. Sıcaktı. Orada her haneye 1,5 metre kare yer düşüyor ve çiçek yetiştiriyorlar. Yaşlı bir kadınla 7-8 yaşlarında bir oğlan çocuğu oradaydılar. Çocuk küçük bir çapa ile domateslerin dibini eşeliyordu. Yanlarına gidip şöyle dedim:
- Çiçek dışında bir şey yetişmeyen bu yerde ne diye domates yetiştirmek istiyorsunuz? Pazarda ve marketlerde domates bol ve ucuz.
- Torunum domates yetiştirmeyi ve onların nasıl büyüdüklerini görmeyi seviyor. Ben köyde doğdum ve büyüdüm, akrabalarım hala köyde. Tatilde torunum onların yanına gidiyor, köyü seviyor. Büyüdüğünde çiftçi olmak istiyor, – diye yanıt aldım kadından.
Devlete ait anaokulu, dokuz yıllık ortaokul, lise ve üniversite eğitimi parasız. Devlet poliklinikleri, sanatoryum ve hastaneleri de parasız hizmet veriyor.
İsveç bir sosyal devlet. İş günü 8 saat ve haftada 5 iş günü var. 4 gün çalışılan iş yerleri de var, Cuma günleri bir saat önce iş bırakılıyor. Kadın ve erkek emeklilik yaşı 65. Emekli maaşı, çalıştıkları sırada aldıkları ücrete göre oranlanıyor. En düşük emekli maaşı alan biri, iyi bir yaşam sürdürebilir ve dış gezilere bile gidebilir.
Farklı etnik kökenlileri, kendilerinden daha iyi ya da daha kötü diye, ayırıma tabi tutmazlar ve bunu belli etmezler, aşağılamada bulunmazlar. Kökenine, dinine bakmadan herkesin Tanrı katında eşit olduğunu kabul ediyorlar.
800 bin nüfuslu Göteborg’da belediyede 157 kişi çalışıyor. Belediye hizmetlerinin zor olduğunu bize söylediler. Belediyede görev almak için iyi bir eğitim almış, uzmanlaşmış ve kibar (insancıl) biri olmak gerekiyor. Böyle bir işe girmek için en az 10 kişi yarışır.
Ben ve diğer gazeteciler İsveç Kralı ile sosyalist Başbakan Jon Frederick Reinfeld’in resimlerini görmek istediğimizi söylediğimizde, İsveç monarşisinin diğer Avrupa ülkeleri monarşilerinden farklı olduğunu, kralın politik bir gücünün bulunmadığını söylediler. Hükümetin onayı ile, kral diğer ülkeler başkanlarını davet ve kabul ediyor, kendisi de başka ülkelere gidiyor. İsveç nüfusunun yüzde 70’i monarşiden yana, kralın ülke birliğini temsil ettiği görüşünde.
Özgür ve sağlam emekçiler olan İsveçliler güçlü bir sosyal devlet kurmayı başardılar. İşe, doğayı korumaya öncelik vererek başladılar. Rusya halklarının onları örnek almalarını diliyorum.
İsveçliler her maddi olanağa erişmiş bir refah toplumunun üyeleri ve rahat bir yaşam sürdürüyorlar, yarınlarının daha iyi olacağına inanıyorlar. Doğanın temiz olması, temiz gıda ve kirlenmemiş bir atmosfer (hava) için verdikleri mücadelenin başarısız kaldığı söylenemez. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, 2019 yılında İsveç’te erkek nüfusun ortalama yaşam süresi 80 yıl, kadınlarda 84 yıl idi.
Anatoli Prenko
Adıge Cumhuriyeti Nahıjlar Meclisi üyesi.