Şapsığlar ve Bir Kitap
1.
Kitabın adı: “Kafkasya’da ŞAPSIĞLARIN Var Olma Mücadelesi ve YUSUF SUAD NEĞUÇ” (275 sayfa). Kısa ad olarak, “Şapsığlar” ve “kitap” sözcükleri kullanılacaktır.
Yazarlar: Muammer CANIDEMİR, Orhan DOĞBAY, Nail SÖNMEZ.
Kitabın bölümleri: Bir önsöz, iki bölüm, ek belgeler, kaynakça ve alfabetik dizin’den oluşuyor. Bu arada iddianame ve sorgulama tutanaklarının Rusça fotokopileri ile Türkçe çevirileri de veriliyor. Harita ve fotoğraflar da var.
Arşivlerinden ve kendilerinden yararlanılan kişiler, Tarih Bilimleri Uzmanı Rjavin Aydemir ve Şapsığ Halk Parlamentosu Onursal Başkanı Teşu Murdin. Murdin tanışmış olduğum biri.
İncelememiz kapsamında, Şapsığlar’daki verileri değerlendirme yanında, kendi görüşlerimizi de sunmaya çalışacağız. Bu takdirde, umarım konu daha iyi anlaşılacaktır.
Ön bilgi: Şapsığlar, 1864 yılı öncesinde, Kafkasya’nın Karadeniz kıyılarında ve Kuban Ovasında yaşayan en büyük Adıge-Çerkes topluluğu idiler. Rus kaynaklarına göre sayıları 1830’da 300 bin idi (https://mefenef.com/cerkesler-21-mayis-1864ten-gunumuze2-1554.html; ayrıca – гл.3. «Кубанские областные ведомости», No. 38, 1884). Sayının otuz yıl sonra, 1860’da iki katına çıkmış olacağı düşünülebilir. Nitekim, Prof. Dr. Fethi Güngör’e göre, göç öncesi Şapsığ nüfusu 700 bin idi (https://mefenef.com/cerkesler-21-mayis-1864ten-gunumuze2-1554.html).
Şapsığlar adı altında büyük bir insan topluluğu söz konusuydu. Şapsığlar yan çizmeden ve birilerine boyun eğmeden, 1863 yılı sonuna değin topraklarını ve özgürlüklerini kahramanca ve kararlılıkla savunmuş olan bir topluluk idiler.
Konumuz olan ‘Şapsığlar’ kitabının bir yerinde (s. 89), “19. yüzyılın başında 1 milyondan fazla Şapsığ varken, şimdi – 1990’larda – 9500 kişi” kaldı deniyor; Şapsığların RF Devlet Başkanı Boris Yeltsin ve Rusya Devlet Duması tarafından “Rusya’nın Azınlık Yerli Halkları Birleşik Listesine” eklenmesi ve statü verilmesi isteniyor. Rusya’daki tanınmış küçük yerli halklar listesi için bk – https://ru-m-wikipedia-org.translate.goog/wiki/%D0%95%D0%B4%D0%B8%D0%BD%D1%8B%D0%B9_%D0%BF%D0%B5%D1%80%D0%B5%D1%87%D0%B5%D0%BD%D1%8C_%D0%BA%D0%BE%D1%80%D0%B5%D0%BD%D0%BD%D1%8B%D1%85_%D0%BC%D0%B0%D0%BB%D0%BE%D1%87%D0%B8%D1%81%D0%BB%D0%B5%D0%BD%D0%BD%D1%8B%D1%85_%D0%BD%D0%B0%D1%80%D0%BE%D0%B4%D0%BE%D0%B2_%D0%A0%D0%BE%D1%81%D1%81%D0%B8%D0%B9%D1%81%D0%BA%D0%BE%D0%B9_%D0%A4%D0%B5%D0%B4%D0%B5%D1%80%D0%B0%D1%86%D0%B8%D0%B8?_x_tr_sl=ru&_x_tr_tl=tr&_x_tr_hl=tr&_x_tr_pto=sc; List of minor indigenous peoples of Russia
Geçmiş süreç ve Kafkasya’da Şapsığlar:
Çar II. Aleksandr ve yüksek rütbeli generalleri – Baryatinski, Evdokimov ve Filipson, Haziran 1861’de Vladikavkaz’da gizlice buluşup Çerkes sorununu ele aldılar, bk -https://mefenef.com/adigelerin-tarihini-anlatan-yazar-mesbase-ishak-4114.html.
O sıralar Çerkeslerin bir kısmı 1859 yılından ve öncelerinden beri Rusya idaresi altında yaşıyordu; bunlardan biri de büyük bir Adıge topluluğu olan Abzahlardı. Gizli toplantıda, Abzahlarla 1859 yılında yapılmış olan Rusya yurttaşlığına kabul anlaşmasının iptal edilmesi, isteyen Abzahlara Kuban Irmağı solundaki ovalara yerleşme izni verilmesi, istemeyenlerin de Şapsığ, Vıbıh ve diğer kıyı halkları ile birlikte Türkiye’ye göç ettirilmesi kararı alındı. Ancak karar, taktik nedenlerle üç ay gizi tutuldu, Çar böyle bir karar yokmuş gibi davrandı ve önce Adıgelere yalan söyledi; Eylül 1861’de, şimdiki Adıgey’in Psışope rayonu Mamırıko (Novosvobodnaya) mevkiinde gizli karar, bizzat Çar’ın kendisi tarafından Abzah ve diğer Adıge temsilcilere tebliğ edildi.
Böylece yurttaşlıktan çıkarılan Abzahlara Türkiye yolu görünmüş oldu.
Aslında olay sürgün de değil; ülkesinden bir üçüncü ülkeye zorla gönderilme, kovulma (deportasyon) olayıdır. Sürgün, bilinen bir ceza ve cezai yaptırımdır; sürgünün bir süresi, sonu ve dönüşü vardır, ucu açıktır. Kovulmada ise, gidişin dönüşü yoktur.
Karar nedeni, Abzahların büyük bir topluluk olmaları, yerlerinde kalmaları durumunda Rusya’nın geleceği için tehlike oluşturacakları, Adıge topraklarının Rus yerleşimine açılmasında engeller yaratacakları gibi değerlendirmeler yapılmış olmalıdır.
Sürecin gelişmesi:
Bir yıl önce, 1860’da Ruslar, Belaya (Şhaguaşe) Irmağı sağ yakası boyunca uzanan ve Beloreçensk Hattı adını verdikleri stratejik bir askeri yol (hat) inşa etmişlerdi. Rusya emperyalist ve yayılmacı bir devletti; amacı toprağından kovma yoluyla Adıge nüfusundan kurtulmak, verimli ve stratejik Adıge-Çerkes topraklarına el koymaktı. Nitekim, 10 Mayıs 1862’de Beloreçensk Hattı’nın batısında yaşayan Çerkeslerin Türkiye’ye göç ettirilmeleri içerikli bir hükümet kararı yürürlüğe sokuldu, kararı uygulama görevi de General Evdokimov komutasındaki Kuban Ordusu’na verildi.
Beloreçensk Hattı ile Karadeniz arasındaki topraklarda Abzahlar, Natuhay, Şapsığ, Vıbıh ve Cıhlar yaşıyorlardı.
Kuban’da, Belaya (Şhaguaşe) Irmağı ya da Beloreçensk Hattı doğusunda yaşayan ya da oraya taşınan Çerkesler Türkiye’ye kovulmaktan kurtuldular. Bunlar da Bjeduğ, Kemguy, vb idiler. Sürgünden ayrık (muaf) tutulan bu yerin bir bölümünde bugün Adıge Cumhuriyeti bulunuyor.
10 Mayıs 1862 tarihli etnik temizlik ve deportasyon (ülke dışına kovma) kararı, izleyen iki yıl boyunca süren kanlı bir operasyon (soykırım) sonucu tamamlandı, Amerikalı bilim insanı Walter Richmond’ın arşiv araştırmalarına göre 625 bin Adıge (Çerkes) savaşa bağlı nedenlerle öldü, sağ kalan Çerkesler ise Türkiye’ye gönderildiler; Türkler, bu nüfusu Samsun’dan Romanya Köstence’ye değin uzanan Karadeniz sahillerinin yakınlarındaki düzlüklere ve özellikle Tuna Nehri boylarına dağıtarak yerleştirdiler. Böylece Balkanlarda büyük bir Çerkes nüfus birikimi oluştu.
Resmi göç ettirme kararı Aralık 1864’te kaldırıldı, 1867 yılında da iptal edildi (Al-Hasan Kasımov, “Çerkes Soykırımı”). 1874 yılı ile birlikte bölgedeki askeri harekât sona erdi. O tarihe değin, Beloreçensk Hattı batısındaki topraklar boş ve sivil yerleşime kapalı tutuldu, sonuç olarak bol yağışlı olan yöre toprakları diken, çalı ve sarmaşıklarla kaplandı ve geçilemez oldu. Yerleşmek için rağbet edilecek yerler olmaktan çıktı.
Bir de dağlarda direnmekte olan ve Rusların “uçan haydutlar” dediği bir Çerkes korkusu da vardı. Direnişçiler nedeniyle Rus yerleşimciler Adıge toprağına, özellikle içerilere yerleşme konusunda çekingen davranıyorlardı.
Bu durum Rusları Şapsığ direnişçilerle görüşmeye ve uzlaşmaya itti:
Türkiye’ye göç etmeyen Şapsığların bir kısmı, yukarıda değindiğimiz gibi dağlara ve ormanlara çekilmiş, çok zor koşullar altında, yabani meyve, bitki ve bitki kökleri toplayarak ve balık avlayarak ayakta kalmaya çalışıyor, mağaralarda saklanıyorlardı. Bazı Şapsığlar da gemileri kaçırdıkları için Türkiye’ye göç edememiş, kamplara alınmışlardı. Bir örnek olarak bk. – https://mefenef.com/bir-koyun-tarihi-4644.html; bir kısım Şapsığ da Doğu Kuban’a, Beloreçensk Hattı doğusuna geçip yeni bir yaşam kurmuştu.
Bölgeye sivil yerleşimin serbest bırakılması üzerine, dağlardaki direnişçilerle resmi makamlar arasında görüşmeler başladı ve uzlaşmalar sağlandı. Buna göre, dağlardan inecek ve silah bırakacak olan Şapsığlar kovuşturulmayacak, diledikleri yerlerde küçük dağ köyleri kurabilecek, istedikleri kişileri de köylerine alabileceklerdi. Ancak kıyı çizgisinden uzak durmaları da istenmişti; bu son koşul Türklerle ilişki kurmalarını önleme amaçlıydı. Daha önce Adıge (Çerkes) ve Abazinlere Kuban ili dağlarında barınma, düzde küçük köyler kurma izni verilmemişti.
Terek ve Dağıstan illerinde ise Dağlarda barınma, ama büyük köyler kurma izni verilmişti. Şimdi çok az sayıdaki Şapsığ’a dağda barınma ve küçük köyler kurma izinleri veriliyordu.
Kıyı boyundaki dağlardan inenler; kamplarda ve kıyıdaki Kazak kasabalarında geçici olarak barınmakta olanlar ve Kuban’dan dönen Çerkesler bir araya gelerek şimdiki küçük Şapsığ dağ köylerini kurdular; böylece 1870 – 1880’lerde, “Şapsığlar” kitabına göre de, 1886 yılı ve sonrasında, bugünkü Kıyıboyu Şapsığ ya da Karadeniz kıyısı Şapsığları toplumu oluştu (s. 11). “1874’te Rus taburları dağlarda saklanan Çerkesleri takip etmeyi bıraktı. Çerkeslerin Karadeniz kıyısındaki dağlık bölgeye yerleşmelerine izin verildi” (bk. – Калеж). Yine o yıllarda, 1863 yılında Anapa yakınındaki Hatramtuk (Suvorov-Çerkesskiy) köyü de kuruldu. Hatramtuk daha sonra Adıgey’e taşındı ve şimdiki Natuhay köyünü oluşturdu.
Kalej köylü ve Şapsığ aydını Nıbe Ruslan’ın 1992’de bana verdiği bilgiye göre, Hatramtuk, Rus Ordusu’ndaki Çerkes askerlerin ricaları üzerine Rus komutanlarının verdiği izinle kurulmuştur.
Tarih farklılıkları Rus birliklerinin bölge topraklarından kademeli çekilmiş olmaları ile bağlantılı olabilir.
Şapsığ nüfusu:
1897 Rusya nüfus sayımına göre, bir yıl önce kurulan Karadeniz ilindeki (guberniya) Şapsığ nüfusu 1,939 (iki binden az) idi, sayı 1926 sayımına göre 3,777 oldu (s. 11). Sayılar pek de inandırıcı değil; Rus mobbingi nedeniyle, Şapsığların en az bir bölümü kimliğini gizlemiş olmalı.
2010 yılı sayımı verilerine göre Soçi ve Tuapse rayonlarında yaşayan Adıge-Şapsığ-Çerkes sayısı 8,961 idi; Soçi – 4,778, Tuapse – 4,183.
Rus mobbingi (bezdirisi), kuşkusuz Şapsığlardan alınan özerkliğin geri verilmesi ya da Adıgey’e katılma durumunda azalacak ya da dengelenecektir.
Kıyıboyu Şapsığe’de bugün Şapsığların toplu olarak yaşadıkları 24 yerleşim yeri (kent, belde ve köy) var, nitekim Şapsığ Toplum Parlamentosu’nun 24 yerleşim yerinde şubeleri bulunuyor…
Doğu Kuban’da – Adıgey’de de – 4 Şapsığ köyü var – Afıpsıpe, Panehes, Pseytuk ve Haştuk.
Özet bir tarihi bilgi:
Çarlık Rusya’sında, 1896 yılı ve sonrasında Şapsığlar Karadeniz ilinde (guberniya); Adıgeler Kuban ilinde (oblast); Kabartaylar ve diğer Dağlı toplulukları da Kuban, Terek ve Dağıstan illerinde (oblast) yaşıyorlardı.
Şubat 1917’de Rusya’da ilk devrim (burjuva devrimi) oldu, Çarlık sistemi çöktü ve bir Geçici Hükümet kuruldu. İllerde de Geçici Hükümete bağlı geçici sivil il yönetimleri (yerel hükümetler) oluştu. Kuzey Kafkasya’da Dağıstan ve Terek illerinde Dağlı yönetimi kuruldu, yönetim giderek yerel Dağlı Hükümeti’nin, Kuban ve Karadeniz illerinde de yerel Kazak Hükümetlerinin eline geçti. Adıgeler ve Şapsığlar Kazak Hükümetine (sonraları Kuban Halk Cumhuriyeti) bağlı bir azınlık olarak kaldılar.
Savaş nedeniyle Rusya genelinde halk yokluk ve açlık içindeydi, cepheden her gün ölüm haberleri geliyordu. Halk bir an önce bu emperyalist (kirli) savaşa bir son verilmesini ve sorunlarına çözüm bulunmasını istiyordu.
Mevcut Geçici Hükümet ise halktan gelen taleplere kulak asmıyor, generallerin baskısıyla savaşı sürdüryordu.
Bolşevikler (sosyalistler) ise ‘savaşa hayır’ diyor ve giderek güç kazanıyorlardı.
Muhalefetteki Bolşevikler barış, iş ve ekmek sloganlarıyla harekete geçtiler, Bıtırbıf’da (St.Petersburg) deniz piyadelerinin desteğiyle iktidara el koydular – 7 Kasım 1917. Bıtırbıf ve Moskova’da silahlı işçi müfrezeleri (komiteleri) oluştu, V. İ. Lenin başkanlığında devrimci (Bolşevik) bir hükümet kuruldu. Bu olaya Büyük Ekim Devrimi ya da Büyük Oktobr İnkılabı deniyor. 1871 Paris Komünü’nden sonra, ilk kez bir sosyalist devlet ve iktidar kurulmuş, bir emperyalist devlet çarkı parçalanmış oldu.
Lenin Hükümeti bir kararname yayımlayarak toprağa el konduğunu, toprağın, Fransız devriminde olduğu gibi köylüye dağıtılacağını, büyük sanayi kuruluşları ile fabrikaların, banka ve madenlerin kamulaştırıldığını, ulusların eşitlik anlayışı temelinde, her ulusun kendi geleceğini belirleme hakkının tanındığını, her ulus ya da ulusal azınlığın kendi bağımsız ya da özerk devletini ve yönetimini kendi toprağında kurabileceğini ilan etti.
Kararname kuşkusuz Şapsığlar da dahil tüm ulusları ve ulusal azınlıklara özerklik yolunu açıyordu.
Büyük toprak sahiplerinin (toprak baronlarının) egemen olduğu taşra, Kuzey Kafkasya da dahil, Bolşevik ya da işçi-köylü iktidarına karşı ayaklandı. Ancak Rusya’nın kalbi ve asıl güç motoru olan büyük sanayi merkezleri, işçi sınıfı ve toprağa yeni kavuşmuş olan köylüler sosyalist iktidardan yana tavır koydular.
1860’larda sanayileşmiş Kuzey, köleci ve tarımcı Güney eyaletlerini yenmişti. Kuzey gelişmişliği ve moderliği temsil ediyordu. Kuzey eşitliği ve özgürlüğü, Güney ise eşitsizliği, baskıyı ve köleciliği savunuyordu.
Rusya’da da öyle oldu, tek fark ABD’de eşitliğin kısıtlı ve yarım, Rusya’da ise tam anlamda tanınmış olmasıydı. ABD’de toprak “baronlarda” kaldı, siyahi toprak kölelerine toprak verilmedi, Rusya’da tprak baronlardan alınıp köylüye dağıtıldı.
Kuzey Kafkasya:
Kuzey Kafkasya’ya geldiğimizde, Terek-Dağıstan’da kurulan Dağlı Hükümeti, Kuban ve Don Kazak Hükümetleri ile Bolşeviklere karşı bir ittifak kurdu, ancak ittifak kısa sürede yenildi ve dağıldı; Mart 1918’de Kuzey Kafkasya’nın tamamı Bolşevik (Sovyet) yönetimi altına girdi; Dağlı Hükümeti ileri gelenleri Alman ve Osmanlı devletlerince tanınmış olan Menşevik (sosyal demokrat) Gürcistan’a sığındılar (Mart-Nisan 1918).
Petrol milyoneri Tapa Çermoyev önderliğindeki eski Dağlı yerel Hükümeti’nin sürgündeki üyeleri Osmanlı Hükümeti temsilcileri ile görüşerek ve onların olurunu alarak 11 Mayıs 1918’de Batum’da “Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti” (kısa adı – Dağlı Cumhuriyeti) adı altında bağımsızlık ilan ettiler. Ardından Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan cumhuriyetleri de bağımsızlıklarını ilan ettiler (26 ve 28 Mayıs 1918).
Osmanlı birlikleri, son bir gayretle Gürcistan üzerinden Azerbaycan’a, ardından Dağıstan’a sarktılar, dağılmış Dağlı Hükümeti’ni toparlayarak koruma altına aldılar. Ancak 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi gereği Osmanlılar yenik olarak savaştan çekildiler ve Kafkasya’yı boşalttılar.
Kuzey Kafkasya Batılı emperyalist devletlerin desteklediği, para, asker ve silah yardımı yaptığı General Denikin kuvvetlerinin ya da Beyazordu’nun işgaline uğradı. Beyazlara karşı Çeçenya ve Dağıstan’da sadece Dağıstanlı Şeyh Uzun Hacı direndi, diğerleri beyazlarla birleştiler. Dağlı Hükümeti ve Dağıstan İmamı Necmettin Gotsinski General Denikin’in emri altına girdi. Bu yüzden Uzun Hacı, Necmettin Gotsinski için “Ben onu imam yapmak istedim, ama o, İvan oldu” diyecekti. Kızılordu karşısında beyazlar ve yabancı askerler yenilerek Mart 1920’de Rusya’yı terk ettiler.
Bu da Türkiye’deki Kemalist Hareketin elini güçlendirdi. Ankara’da Meclis toplandı. Bolşevikler Ankara Hükümetine silah, mühimmat, tıbbi yardım, giyecek ve para yardımı yapmaya başladılar. Rusya Batı ile arasında tampon bir ülke, tampon bir Türkiye bulunmasını istiyordu. Bu yardımlarına karşılık Türkiye de Azerbaycan ve diğer Kafkas devletlerinin Sovyetlere katılmaları sürecinde yardımcı olacaktı.
Neğuç’un o sıralardaki durumu:
1930 yılındaki Rus savcılık ifade tutanaklarından ve sanık ifadesinden anlaşıldığı kadarıyla, Düzceli Neğuç Yusuf Suad Bey’in de Tiflis’te, 1918’de Osmanlılarla buluştuğunu, onlarla birlikte Azerbaycan ve Dağıstan’a gittiğini, Karadeniz kıyısı Şapsığlarının temsilcisi sayılarak Dağlı Cumhuriyeti Meclisi’ne milletvekili olarak kabul edildiğini öğreniyoruz. Bundan daha geniş olarak daha sonra söz edeceğiz. Ayrıca Mefenef.Com’daki “Düzce’den Kafkasya’ya “Gerçek Bir Dönüşçü’nün Öyküsü” Yusuf Suad Neğuç” başlıklı yazımızda da genişçe bir bilgi vardır. Ayrıca Sefer E. Berzeg‘in aynı adlı bir kitabı vardır.
Sovyet iktidarı dönemi:
Mart 1920 itibarıyla Sovyet Rusya’da özerk cumhuriyet ve bölgeler kurulmaya başlandı, örneğin Tataristan Özerk Cumhuriyeti kuruluşu ilan edildi. 20 Ocak 1921’de de Rusya’ya bağlı Dağıstan ve Dağlı özerk cumhuriyetleri kuruldu. Karaçay, Balkar, Oset, İnguş, Çeçen ve Kabartaylar Terek ili yerinde kurulan Dağlı Cumhuriyeti içinde yer aldılar. Kuban’ın Batalpaşinsk ilçesi (bugün “Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti”) Çerkes (Kabartay) ve Abazinleri de seçimlerini Dağlı Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne katılma yönünde kullandılar (Şapsığlar kitabı, s. 27).
Böylece Batalpaşinsk Kabartay (Çerkes) ve Abazinleri Kuban ili Adıgelerinden ve Dağlı Bölümü’nden kendi seçimleriyle ayrılmış oldular. Tercih hakkı tanınmayanlar Tuapse yöresi Şapsığları olacaktı. O döneme değin Rusya’daki resmi işlemler Çerkes (Adıge) ve Kabartay etnik adları üzerinden yürütülüyordu, 1922’de Adıge Özerk Bölgesi’nden dışlanma sonucu Şapsığ etnik adı da zorunlu olarak gündemde yer alacaktı.
Geride Kuban Adıgeleri (ve Karadeniz kıyısı Şapsığları) kalmıştı. Adıgeler Orta Kuban Solu (Yekaterinodar/Krasnodar ilçesi) ile Orta Laba Solunda (Maykop ilçesi) ve Karadeniz kıyısında Tuapse yöresinde yaşıyorlardı.
Sovyet iktidarı üzerine Kuban ve Karadeniz illeri birleştirildi, Kuban-Karadeniz ili (oblast) kuruldu; il yönetimine bağlı bir Dağlı bölümü de oluşturuldu, bölümde Tuapse Adıgeleri de (Şapsığlar) temsil ediliyorlardı. Dağlı bölümünün yetkileri ve statüsü giderek artırıldı ve bir tür il statüsüne yükseltildi. Bölüm Başkanı Sihu Seferbıy idi, Neğuç Yusuf Suad da Dağlı bölümü yürütme kurulu yedek üyeliğine seçilmişti (Şapsığlar kitabı, s. 27).
Dağlı yönetimi, Neğuç’un önerisini benimseyerek, bu üç ilçedeki Adıgeleri içine alacak ve başkenti Tuapse olacak bir özerk ‘Çerkes Cumhuriyeti’ kurulmasını Moskova’ya önerdi. Moskova, arada mesafe bulunduğu (?) gerekçesiyle, Tuapse Adıgelerini (Şapsığları) diğer iki yöre Adıgelerinden ayırdı, 27 Temmuz 1922’de Orta Kuban ve Orta Laba solundaki Çerkes yerleşimlerini içine alan bir “Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi” kuruluşunu onadı.
Yeni özerk bölge Kuban ve Laba ırmakları solunda bir şerit halinde uzanan, 300 km uzunluğunda, 22-45 km genişliğinde ve 2,660 km. kare yüzölçümlü küçük bir yöreydi, nüfusu 100 bin dolayındaydı ve yarı nüfusu Çerkes, kalan yarı nüfusu da Rus ve Kazak’tı. Başkenti geçici olarak Krasnodar kenti idi. (Şimdi 7,792 km. kare, 500,500 nüfus, başkent – Maykop).
Sorun bundan sonra patlak verdi: Adıgelerin üç sacayağından biri (Tuapse) kopmuş oldu. Adıge Özerk Bölgesi dışında tutulmuş olan Adıgelerden oluşan, politik ve etnik anlamda ayrı ve küçük bir Şapsığ ulusal kimliği oluşmuş oldu. O zamana değin resmi işlemler, yukarıda da değindiğimiz gibi, Çerkes (Adıge) ve Kabartay adları üzerinden yürütülüyordu.
Neğuç Yusuf Suad ve arkadaşları Şapsığların yeni kurulan özerk bölgeden dışlanmış olmalarını ulusa, Adıgelere karşı haksız bir tutum olarak değerlendirdiler ve kınadılar. Kınama ile de yetinmediler: 4 Eylül 1922’de Tuapse kentinde Şapsığ Halk Kongresi’ni topladılar, geçerli bir yanı kalmadığı için “Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi”ne katılma talebini geri çektiler (kitap, s.37) ve merkezi Tuapse kenti olmak üzere, Cubga yerleşimi kuzeyindeki Pşad Irmağından güneyde Abhazya sınırına dek uzanan alanda Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti içinde yer alacak olan bir “Şapsığ Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti” kurduklarını 6 Eylül 1922’de ilan ettiler. Şapsığların cumhuriyet ilanı Krasnodar ili yöneticileri ile Moskova’da çok soğuk karşılanmış ve homurdanmalara yol açmıştı.
2.
Lazarevsk (Psışope) rayonu [Günümüzde].
Şapsığ Cumhuriyeti’nin ilanı kararı onanmak üzere Eylül 1922’de Moskova’ya gönderildi, ancak 1923 yılı boyunca karar uyutuldu, ele alınmadı. Bunun üzerine, durumu öğrenmek üzere Yusuf Suad Neğuç ile Ali Neğuç Şubat 1924’te Moskova’ya gittiler; Neğuç Yusuf Suad, Rusya Milliyetler Halk Komiserliği’nde (bakanlık) Şapsığların cumhuriyet ilanının onanması konulu bir konuşma yaptı; Bakanlık yetkilileri Şapsığ bölgesinin ayrı bir özerk birim olabileceğini ve kendi geleceğini belirleme hakkının bulunduğunu ilke olarak kabul ettiler (Şapsığlar kitabı, s. 40); ancak Şapsığ karşıtı bir hava da oluşmuştu: Şapsığlar, Vıbıhlar ile birlikte Rus istilasına ve soykırıma karşı sonuna değin direnmiş olan bir topluluktu. Ayrıca daha birkaç hafta önce küçük halkların kararlı bir destekçisi olan Lenin ölmüş (21 Ocak 1924) ve Lenin’in uzun hastalığı döneminde (son 2 yılı yatakta felçli geçmişti) çok sayıda eski Beyazorducu (Rus milliyetçisi ve ırkçı) subay ve eleman Kızılordu saflarına ve devlet kadrolarına memur olarak alınmış, Rus milliyetçiliği yeniden hortlamaya başlamıştı. Bu da aleyhte bir durumdu (s. 40 – 41).
Nitekim, aleyhte kampanya sonuç verecekti, Moskova’dan dönüşü sonrası, Neğuç Yusuf Suad ve bir grup Şapsığ aktivist, inandırıcı olmayan bir gerekçeyle tutuklanıp 29 Nisan 1924’te Ṡemez (Novororssiysk) Cezaevi’ne kondu. Neğuç ve arkadaşları için “Türk casusu” deniyordu. Neğuç Yusuf Suad ve arkadaşı Ali Neğuç, ‘Şapsığ halkını Sovyet iktidarına karşı isyana teşvik’ suçundan 11 Ekim 1924’te Sibirya’nın Narım köyüne (şimdiki Altay Kray’da küçük bir köy) 3 yıllığına sürgüne yollandı. Diğer sanıklar ise delil yetersizliğinden beraat ettiler (s.42).
Moskova ve ilgili Bakanlık Şapsığların kendi geleceklerini belirleme hakkı olduğunu ve özerk bir bölge birimi kurabileceklerini ilke olarak kabul etmişti..
Beri yanda, Neğuç Yusuf Suad ve arkadaşlarının tutuklu oldukları ve Şapsığların başsız kaldıkları bir sırada, 26 – 29 Ağustos 1924’te IV. Şapsığ Kongresi Tuapse’de toplandı, Kongre’ye üst yönetimin (bölge) yürütme kurulu temsilcileri de gelmişlerdi; bu kişiler sorunu en alt düzeyde bir statü ile bir sonuca bağlama talimatını almış olmalıydılar. Sovyeterde o sıralar üstten alta şöyle bir ulusal bölge sıralaması vardı: 1. birlik cumhuriyeti, 2. özerk cumhuriyet, 3. özerk bölge (oblast), 4. ulusal okrug, 5. ulusal rayon (ilçe). Temsilciler, Şapsığların durumunun iyileştirileceğini, Şapsığlara yardım edileceğini, köy yollarının yapılacağını, Şapsığ kolluk gücünün (polis teşkilatının) kurulacağını ve Şapsığlara yeterli tarım toprağı ve iş araçları verileceğini, ama bunun için bir cumhuriyet ya da özerk bölge ısrarında bulunmanın gereksiz olduğunu, bütün bu sorunların bir ulusal ilçe yönetimi ile de çözülebileceğini söylediler ve Kongre’nin onayını aldılar.
Bu gibi durumlarda liderlik ve kadro çok önemli; lider oyuna gelmeyi önleyecek liyakatte olan, gelişimi, süreci okuyan ve ileri görüşlü olan kişi demektir. Lider kadrosu tutuklu oluğu için, Rus temsilciler Şapsığları oyuna getirmekte, en aza razı etmekte güçlük çekmediler.
Kongre kararı ertesi gün, 30 Ağustos 1924’te üst Bölge yürütme kurulu (üst kurul) tarafından onandı ve yıldırım hızıyla Moskova’ya gönderildi; Moskova, bir hafta gibi kısa bir süre içinde, 6 Eylül 1924’te birbirinden kopuk 3 ayrı ada üzerinde ve sadece 10 Şapsığ köyünü içine alan minik, garip bir serçe misali (462 km.kare; 3,4 bin nüfus) bir Şapsığ Ulusal İlçesi için onay verdi (s. 42-45).
Neğuç Yusuf Suad sürgün yerinden, Narim’den arkadaşlarına gönderdiği mektuplarda, özetle Tuapse’de Şapsığca “Tercüman” adlı bir dergi çıkarılmasını, Şapsığ köylerinde okullar ve camiler açılmasını istiyordu (s.52).
Üç yıllık sürgün cezasını tamamlayan Yusuf Suad Neğuç ve arkadaşı Ali Neğuç serbest bırakıldılar ve 1928 yılında Kafkasya’ya geri döndüler.
Kolhozlar dönemi:
Stalin iktidarı ekonomik gelişme ve köylüyü kalkındırma amaçlı kolhoz (köy tarım üretim kooperatifi) sistemine geçiş kararı aldı. Böylece tarımda makineleşme ve modernleşme sağlanacak, üretim artacaktı. Sovyetler Birliği derin bir ekonomik ambargo ve dış baskı altındaydı, tarım ürünleri ve canlı hayvan dışında dışarıya mal satamıyor, parasını peşin ödemeden mal alamıyordu.
Sovyetler bu siyasi ve ekonomik girdaptan başka türlü bir çıkış yolu bulamamışlardı. Örneğin maden ve sanayi ürünlerini ambargo uygulandığı için satamıyorlardı.
Kolhoza geçiş için 5 yıllık bir süre ön görülmüştü, ancak Şapsığ’da ilk beş ay içinde toprağın yarıdan çoğu kamulaştırılmıştı (s.54-55). Hükümet Sovyetler Birliği tamamında her köylü ailesinin toprağı, tarım aletleri ve iş hayvanları ile birlikte kolhoza katılmasını istedi. Uygulama büyük tepkilere yol açtı: Sabotaj, suikast, kıtlık ve açlık, açlıktan kitlesel ölüm (Ukrayna’da), tutuklama ve sürgün olayları yaygınlaştı.
Kolhoz karşıtı direnişler yanında, 1 Ağustos 1930 tarihli Savcılık iddianamesine göre Şapsığ’da ve Adıgey’de “Tam Özgürlük ve Barış” adlı bir terör örgütü ve bu örgütle bağlantılı “Ülkemizin Bağımsızlığı İçin” (Tixeku Tereğotij Zıore Kup) adlı başka bir örgüt daha kurulmuştu, deniyor. Bu örgütler Kafkasya’da bağımsız bir “Dağlı Devleti” kurmak istiyorlarmış. Aklın alacağı şey değil…
Yusuf Suad Neğuç ile birlikte 21 kişi “Şapsığ Ulusal Hareketi” örgütü üyesi olmakla suçlanıp tutuklandı, öteki 8 kişi ise yakalanamamıştı (s. 56-58).
Yargılama sırasında savcı, Neğuç Yusuf Suad için ölüm cezası istedi. Neğuç Yusuf Suad, Şapsığların demokratik hakları konulu çalışmalara katıldığını, ama siyasi örgütler ve kolhoz karşıtı eylemlerle bir ilişkisinin olmadığını savundu. Bazı sanıklar yöneltilen suçlamaları kabul ettiler, çoğu ise suçlamaları reddetti. Savcılık iddiasına göre, kolhoz karşıtlarının eylemleri başarısızlığa uğradı, örneğin Karpovsk köyü (şimdi – Aguy-Şapsığ) kolhoz başkanına karşı düşünülen suikast girişimi akamete uğratıldı.
Güney’den, Kiçmay’dan (Şehekey köyü) kuzeye ve Karpovsk’a nakli düşünülen silah ve cephane, sıkı yol denetimi nedeniyle taşınamadı… vs.
Şapsığ ilçesi ve sonu:
Şapsığ ilçesinin merkezi Haziran 1930’a değin Tuapse kentinde idi, ardından Kalej köyüne; 13 Mart 1931’de kıyıdaki Sovet Kuace köyüne, 4 Ocak 1934’te de yine kıyıdaki Lazarevsk (Psışuape) köyüne taşındı. Şapsığ alyhindeki hava dağılmış olmalıydı: İlçe toprağı 3 kat büyüdü – yüzölçümü 1,433 km.kare, nüfusu 12,697 (1939) oldu, nüfusun 4 bini Şapsığ (% 31) idi, ilçe uzun bir kıyı bandına da kavuşmuştu; ancak Tuapse ve oraya yakın Şapsığ köyleri (Aguy-Şapsığ, Psıbe, Śıpka, vd) ve bir o kadar bir Şapsığ nüfusu da ilçe dışında kalmıştı.
Toparlanma dönemine girildi derken 2. Dünya Savaşı patlak verdi; Nazi Almanya’sı (faşistler) Sovyetler Birliği’ne saldırdı (1941). Ne olduysa bundan sonra oldu. Politik atmosfer kötüleşti, Şapsığlar kara listeye alınmış ya da iftiraya uğramış mıydılar, bilemiyoruz.
.
1943 yılında, savaşın tam ortasında, Şapsığ ilçe yürütme komitesi, kendi özerkliğine 2/3 çoğunluk oyu ile son verme kararı aldı. Garip bir durum. Kararın bir arka planı da olmalı. Durup dururken böyle bir karara niçin gerek duyulmuş? İlçe yönetiminin böyle bir karar alma yetkisi var mıydı? İlçe yönetimi bir başına böyle bir işe kalkışamayacağına göre, talimat kuşkusuz yukarıdan, Moskova’dan, Savunma Bakanlığı, Genelkurmay, vb gibi bir yerlerden gelmiş olmalıydı. Karar niçin iki yıl beklemede tutuldu? Gerekçeyi ve arka planı henüz bilemiyoruz.
Moskova 24 Mayıs 1945’te Şapsığ ilçesinin özerkliğini resmen kaldırdı; o yerde Lazarevsk adlı sıradan bir Rus ilçesi kurdu. Lazarevsk adı, 1837 – 1839 yıllarında Adıge kıyılarına çıkartma yapıp Çerkes toprağını kana bulayan Karadeniz Filosu’nun komutanı Amiral M. A. Lazarev adından geliyor.
Sovyetlerde özgürleşme dalgası ve Şapsığların yeni talepleri:
1985 yılında Sovyetler Birliği’nde, parti sekreteri M. Gorbaçov önderliğinde bir demokratikleşme hareketi başladı, söz ve örgütlenme özgürlüğü tanındı, Şapsığ adı üzerindeki sansür de kalktı. Bunun üzerine 29 Nisan 1989’da Lazarevsk’te (Psışuape) “Adıge Xase” (Adıge Meclisi) kuruldu. İlk Başkanı tanıdığım ve makalede de adı geçen Teşu Murdin idi. Örgüt, uluslararası hukuka, Sovyet Anayasası’na aykırı olarak Şapsığların özerkliğine ve Şapsığ ilçesine son verilmiş olmasını kınadı ve Şapsığlara haklarının iade edilmesini istedi (s. 62-63). Önce yöredeki etnik örgütler Şapsığlara desteklerini açıkladılar, daha sonra iş dallandırılmış ve iyi yönetilememiş olmalı, Kazak, Rum, Ermeni, Ukraynalı, vb dost sivil toplum örgütleri desteklerini geri çektiler. Şapsığlar Nalçik merkezli ve Rus destekli “Kafkas Dağlı Halkları Birliği” ile de ilişki kurmuşlardı. Birliğin görevi Gürcistan’a karşı Abhazya’yı desteklemek için çarpışacak Dağlı gönüllüler toplamak ve Abhazya’ya göndermekti.
Şapsığlar taleplerini hukuki bir zeminde ve çizgide yürüteceklerine, işi dallandırıp budaklandırmış olmalıydıiar. Bu da tepkilere ve korkulara yol açmış, aleyhte bir hava oluşturmuş olmalıydı: Rus milliyetçiler, Şapsığlara özerklik verilmesi halinde, Karadeniz kıyısındaki Rus ve Hıristiyanların kovulacağı, evlerine Türkiye’den getirilecek Çerkeslerin yerleştirileceği gibisine yalan haberler yayıyor, ev ev dolaşıp Şapsığlar aleyhine Ruslardan imza topluyorlardı.
1 Aralık 1990’da Tuapse’de toplanan “I. Şapsığ Halk Kongresi” özerklik talebinde bulundu. Şapsığlar 1 Aralık 1990 tarihini “Karadeniz Çerkeslerinin (Şapsığların) Milli Uyanış Günü” olarak ilan ettiler (s. 71).
Kongre kararı, 1991’de bir öneri olarak Sovyet Parlamentosu’na sunuldu ve gündeme alındı; öneri görüşüldü ve ilk onay alındı. Ancak önerinin yasalaşması için değişik tarihlerde iki kez oylanması ve son oylamada çoğunluk oyu alması gerekiyordu; milletvekilleri korkutulmuş olmalılar, son oylamaya katılmadılar, böylece öneri gündemden düştü. Şapsığ özerkliği bir başka bahara kaldı.
Şapsığlar Rusya küçük yerli halkları listesine alınıyor:
Rusya’da tarihten gelme çok sayıda küçük yerli halk (küçük ulus) bulunuyor. Küçük uluslar ve azınlıklar BM, Avrupa Konseyi, uluslararası hukukun ve uluslararası kuruluşların ve RF Anayasa’sının korumaları altındalar. Geçmişin 600 bin nüfuslu, özgürlük mücadelesini dış dünyanın ve o dönemler dünya basınının gıptayla izlediği yiğit Şapsığların günümüz torunları, dökülen ve acınılası durumlara düşen ve bitmektae olan küçük yeryüzü uluslarından biri derekesine düştüler. Ancak, Şapsığlar şimdi öz anayurtlarında azlar, ama milyonları bulan bir diasporaları da var…
5 Mart 1999’da Rusya Federasyonu Devlet Duması “Rusya Yerli Azınlık Halklarının Hukuki Statüsünün Temelleri” adlı bir yasa çıkardı. Yasa, 30 Nisan 1999’da RF Devlet Başkanı Boris Yeltsin tarafından imzalanarak yürürlüğe girdi, 48 küçük yerli topluluk (ulus) listeye alındı. Bunlardan biri de Şapsığlardır.
Yerli halk; bulunduğu yere başka bir yerden gelip yerleşmiş olmayan, o yerin otoktonu (toprağın ilk yerleşikler) olan, göçmen ya da göçmen statüsünde olmayan insan topluluğu (halk) demektir.
Şapsığların adı,1999’da “RF küçük yerli azınlık halkları” listesine alındı (s.97). Ancak Rus ve işbirlikçileri durmuyorlar; Şapsığ ve dahası Adıge sayısını bölerek olduğundan daha az göstermeye, gerçekte 10 binden çok daha fazla olan Şapsığ sayısını , 1,914 gibi güdükleştirmeye, Çerkes (Kabartay) sayısını şişirmeye çalışıyorlar. Oysa, Aguy-Şapsığe köyünün nüfusu 1,914’ten fazla ve 2,000’dir.
Krasnodar Kray yönetimi de RF üst yönetimi de Şapsığ adının “yerli halklar birleşik listesinden” çıkarılmasını Moskova’dan istedi, ama kabul görmedi ve statü korundu.
Bu denli bir nefret nereden kaynaklanıyor ve bunun ne gibi yerinde bir nedeni olabilir?..