Site icon MEFENEF

Şapsığlar ve Bir Kitap

1.
Kitabın adı: “Kafkasya’da ŞAPSIĞLARIN Var Olma Mücadelesi ve YUSUF SUAD NEĞUÇ” (275 sayfa). Kısa ad olarak, “Şapsığlar” ve “kitap” sözcükleri kullanılacaktır.

Yazarlar: Muammer CANIDEMİR, Orhan DOĞBAY, Nail SÖNMEZ.

Kitabın bölümleri: Bir önsöz, iki bölüm, ek belgeler, kaynakça ve alfabetik dizin’den oluşuyor. Bu arada iddianame ve sorgulama tutanaklarının Rusça fotokopileri ile Türkçe çevirileri de veriliyor. Harita ve fotoğraflar da var.

Arşivlerinden ve kendilerinden yararlanılan kişiler, Tarih Bilimleri Uzmanı Rjavin Aydemir ve Şapsığ Halk Parlamentosu Onursal Başkanı Teşu Murdin. Murdin tanışmış olduğum biri.

İncelememiz kapsamında, Şapsığlar’daki verileri değerlendirme yanında, kendi görüşlerimizi de sunmaya çalışacağız. Bu takdirde, umarım konu daha iyi anlaşılacaktır.

Ön bilgi: Şapsığlar, 1864 yılı öncesinde, Kafkasya’nın Karadeniz kıyılarında ve Kuban Ovasında yaşayan en büyük Adıge-Çerkes topluluğu idiler. Rus kaynaklarına göre sayıları 1830’da 300 bin idi (https://mefenef.com/cerkesler-21-mayis-1864ten-gunumuze2-1554.html; ayrıca – гл.3. «Кубанские областные ведомости», No. 38, 1884). Sayının otuz yıl sonra, 1860’da iki katına çıkmış olacağı düşünülebilir. Nitekim, Prof. Dr. Fethi Güngör’e göre, göç öncesi Şapsığ nüfusu 700 bin idi (https://mefenef.com/cerkesler-21-mayis-1864ten-gunumuze2-1554.html). Dr. Yusuf Suad Neğuç’a göreyse, 19. yüzyıl başlarında 1 milyondan çok (Kitap, s. 89), 1864 yılında 500 bin idi (Kitap, s. 35 ). Bu korkunç azalmanın nedeni 19. yüzyılda yaşanan büyük veba salgını ve savaşlar olabilir.
Şapsığlar adı altında büyük bir insan topluluğu söz konusuydu. Şapsığlar yan çizmeden ve birilerine boyun eğmeden, 1863 yılı sonuna değin topraklarını ve özgürlüklerini kahramanca ve kararlılıkla savunmuş olan bir topluluk idiler.
Konumuz olan ‘Şapsığlar’ kitabının bir yerinde (s. 89), “19. yüzyılın başında 1 milyondan fazla Şapsığ varken, şimdi – 1990’larda – 9500 kişiye” düştük deniyor; Şapsığların RF Devlet Başkanı Boris Yeltsin ve Rusya Devlet Duması tarafından “Rusya’nın Azınlık Yerli Halkları Birleşik Listesine” eklenmesi ve statü verilmesi isteniyor. Statü verildi. Rusya’da devlet tarafından tanınak küçük yerli halkların listesi için bk – https://ru-m-wikipedia-org.translate.goog/wiki/%D0%95%D0%B4%D0%B8%D0%BD%D1%8B%D0%B9_%D0%BF%D0%B5%D1%80%D0%B5%D1%87%D0%B5%D0%BD%D1%8C_%D0%BA%D0%BE%D1%80%D0%B5%D0%BD%D0%BD%D1%8B%D1%85_%D0%BC%D0%B0%D0%BB%D0%BE%D1%87%D0%B8%D1%81%D0%BB%D0%B5%D0%BD%D0%BD%D1%8B%D1%85_%D0%BD%D0%B0%D1%80%D0%BE%D0%B4%D0%BE%D0%B2_%D0%A0%D0%BE%D1%81%D1%81%D0%B8%D0%B9%D1%81%D0%BA%D0%BE%D0%B9_%D0%A4%D0%B5%D0%B4%D0%B5%D1%80%D0%B0%D1%86%D0%B8%D0%B8?_x_tr_sl=ru&_x_tr_tl=tr&_x_tr_hl=tr&_x_tr_pto=sc; List of minor indigenous peoples of Russia

Geçmiş süreç ve Kafkasya’da Şapsığlar:

Çar II. Aleksandr ve yüksek rütbeli generalleri – Baryatinski, Evdokimov ve Filipson, Haziran 1861’de Vladikavkaz’da gizlice buluşup Çerkes sorununu ele aldılar, bk -https://mefenef.com/adigelerin-tarihini-anlatan-yazar-mesbase-ishak-4114.html.
O sıralar Çerkeslerin bir kısmı 1859 yılından ve öncelerinden beri zaten Rusya idaresi altında idi; bunlardan biri de büyük bir Adıge topluluğu olan Abzahlardı. Gizli toplantıda, Abzahlarla 1859 yılında yapılmış olan Rusya yurttaşlığına kabul anlaşmasının iptal edilmesi, isteyen Abzahlara Kuban Irmağı solundaki ovalara yerleşme izni verilmesi, istemeyenlerin de Beloreçensk Hattı batısında yaşayan Şapsığ, Vıbıh ve diğer kıyı halkları ile birlikte Türkiye’ye gönderilmeleri kararı alındı. Ancak karar, taktik nedenlerle üç ay gibi bir süre gizi tutuldu, Çar böyle bir karar yokmuş gibi davrandı ve Adıgelere yalan söyledi; Eylül 1861’de, şimdiki Adıgey’in Mıyekope rayonu Mamırıko (Novosvobodnaya) mevkiinde gizli karar, bizzat Çar’ın kendisi tarafından yurttaş Abzahlara ve boyun eğmemiş  Adıge (Şapsığ, Vıbıh) temsilcilere de tebliğ edilmiş oldu.
Sonuç olarak, “yurttaşlıktan atılan” Abzahlara Türkiye yolu görünmüş oldu.
Aslında olay sürgün de değil; ülkesinden bir üçüncü ülkeye zorla gönderilme, kovulma (deportasyon) olayıdır. Sürgün, bilinen bir ceza ve yaptırımıdır; sürgünün bir süresi, sonu ve dönüşü vardır, ucu açıktır. Kovulmada ise, gidişin dönüşü yoktur.
Karar nedeni: Abzahların büyük bir topluluk olmaları, yerlerinde kalmaları durumunda Rusya’nın geleceği için tehlike oluşturacakları, Adıge topraklarının Rus yerleşimcilere açılmasında engeller yaratacakları gibi değerlendirmeler olabilir.

Sürecin gelişmesi:

1860’da Ruslar, Belaya (Şhaguaşe) Irmağı sağ yakası boyunca, güneyden kuzeye, Maykop’tan Kuban Irmağına uzanan ve Beloreçensk Hattı adını verdikleri stratejik bir askeri yol (hat) inşa etmişlerdi. Rusya emperyalist ve yayılmacı bir devletti; amacı toprağından kovma yoluyla Adıge nüfusundan kurtulmak, verimli ve stratejik Adıge-Çerkes topraklarına el koymaktı. Nitekim, 10 Mayıs 1862’de Beloreçensk Hattı’nın batısında yaşayan Çerkeslerin Türkiye’ye göç ettirilmeleri içerikli bir hükümet kararı yürürlüğe sokuldu, kararı uygulama görevi de General Evdokimov komutasındaki Kuban Ordusu’na verildi.
Beloreçensk Hattı ile Karadeniz arasındaki topraklarda Abzahlar, Natuhay, Şapsığ, Vıbıh ve Cıhlar-Cigetler yaşıyorlardı.

Kuban’da, Belaya (Şhaguaşe) Irmağı ya da Beloreçensk Hattı doğusunda yaşayan ya da oraya taşınan Çerkesler Türkiye’ye kovulmaktan kurtuldular. Bunlar da Bjeduğ, Kemguy, Besni, Hatukay, Mehoş, vb idiler. Sürgünden ayrık (muaf) tutulan bu yerin bir bölümünde bugün Adıge Cumhuriyeti bulunuyor.
10 Mayıs 1862 tarihli etnik temizlik ve deportasyon (ülke dışına kovma) kararı, izleyen iki yıl boyunca süren kanlı bir operasyon (soykırım operasyonu) sonucu tamamlandı, Amerikalı bilim insanı Walter Richmond’ın arşiv araştırmalarına göre 625 bin Adıge (Çerkes) savaşa bağlı nedenlerle öldü, sağ kalan Çerkesler ise Türkiye’ye gönderildiler; Türkler, bu nüfusu Batum’dan, Samsun’dan Romanya Köstence’ye değin uzanan Karadeniz sahillerinin yakınlarındaki düzlüklere ve özellikle Tuna Nehri boylarına dağıtarak yerleştirdiler (iskan ettiler). Böylece Balkanlarda büyük bir Çerkes nüfus birikimi oluştu.

1864 yılı kovulma olayı sonrası Kafkasya’da durum:

Resmi göç ettirme kararı uygulamasına Aralık 1864’te son verildi, karar 1867’de iptal edildi (Al-Hasan Kasımov, “Çerkes Soykırımı”). 1874 yılı ile birlikte bölgedeki askeri harekât sona erdi. O tarihe değin, Beloreçensk Hattı batısındaki topraklar boş ve sivil yerleşime kapalı tutuldu, sonuç olarak bol yağışlı olan yöre toprakları diken, çalı ve sarmaşıklarla kaplandı, yabanileşti ve geçilemez oldu, rağbet edilecek yer olmaktan çıktı.
Bir de dağlarda direnmekte olan ve Rusların “uçan haydutlar” dediği bir Çerkesler sorunu ve  korkusu vardı. Direnişçiler nedeniyle Rus yerleşimciler Adıge toprağına, özellikle içerilere yerleşmekten çekiniyorlardı.
Bu durum Rusları Şapsığ direnişçilerle görüşmeye ve uzlaşmaya itti:
Türkiye’ye göç etmeyen Şapsığların bir kısmı, yukarıda değindiğimiz gibi dağlara ve ormanlara sığınmış, çok zor koşullar altında, yabani meyve, bitki ve bitki kökleri toplayarak, av hayvanı ve balık avlayarak ayakta kalmaya çalışıyor, mağaralarda saklanıyordu. Bazı Şapsığlar da gemileri kaçırdıkları için Türkiye’ye göç edememiş, kamplara konmuşlardı. Bir örnek olarak bk. – https://mefenef.com/bir-koyun-tarihi-4644.html;

Bir kısım Şapsığ da Doğu Kuban’a/ Beloreçensk Hattı doğusuna geçip yeni bir yaşam kurmuştu.

Bölgeye sivil yerleşimin serbest bırakılması üzerine, dağlardaki direnişçilerle resmi makamlar arasında görüşmeler başladı ve uzlaşmalar sağlandı. Buna göre, dağlardan inecek ve silah bırakacak olan Şapsığlar kovuşturulmayacak, diledikleri yerlerde küçük dağ köyleri kurabilecek ve istediklerini köylerine alabileceklerdi. 

Dağlarda barınma ve küçük köy kurma yasağı Kabartay ve Karaçaylar dışında Kuban ili Adıge ve Abazinleri için konmuştu.
Terek ve Dağıstan illerinde ise Dağlılara dağlarda barınma yasağı konmamıştı.

Şimdi çok az sayıdaki Şapsığ, bir istisna olarak Karadeniz kıyısı dağlarında barınma ve küçük köyler kurma izni almış oldu.
Kıyı boyundaki dağlardan inenler; kamplarda ve kıyıdaki Kazak kasabalarında geçici olarak barınanlar ve Kuban’dan dönen Çerkesler bir araya gelerek şimdiki küçük Şapsığ dağ köylerini kurdular; böylece 1870 – 1880’lerde, “Şapsığlar” kitabına göre de, 1886 yılı ve sonrasında, bugünkü Kıyıboyu Şapsığ ya da Karadeniz kıyısı Şapsığları toplumu oluşmuş oldu (s. 11).

Bir başka örnek: “1874’te Rus müfrezeleri dağlarda saklanan Çerkesleri takip etmeyi bıraktı. Çerkeslerin Karadeniz kıyısındaki dağlık bölgeye yerleşmelerine izin verildi” (bk. – Калеж). Yine o yıllarda, 1863 yılında, savaş henüz sona ermemişken Anapa yakınındaki Hatramtuk (Suvorov-Çerkesskiy) köyü Rus komutanlığından alınan özel izinle kuruldu. Hatramtuk daha sonra Adıgey’e taşındı ve şimdiki Natuhay köyünü oluşturdu.
Kalej köylü ve Şapsığ aydını Nıbe Ruslan’ın 1992’de bana verdiği bilgiye göre, Hatramtuk, Rus Ordusu’ndaki Çerkes deniz  askerlerinin ricaları üzerine Rus komutanlarının verdiği izinle kurulmuştur.
Tarih farklılıkları Rus birliklerinin bölge topraklarından kademeli çekilmiş olmaları ile bağlantılı olabilir.

Şapsığ nüfusu:

1897 Rusya nüfus sayımına göre, bir yıl önce kurulan Karadeniz ilindeki (guberniya) Şapsığ nüfusu 1,939 (iki binden az) idi, sayı 1926 sayımına göre 3,777 oldu (s. 11). Sayılar pek de inandırıcı değil; Rus mobbingi nedeniyle, Şapsığların en az bir bölümü kimliğini gizlemiş olmalı.
2010 yılı sayımı verilerine göre Soçi ve Tuapse rayonlarında yaşayan Adıge-Şapsığ-Çerkes sayısı 8,961 idi; Soçi – 4,778, Tuapse – 4,183.
Rus mobbingi (bezdirisi), kuşkusuz Şapsığlardan alınan özerkliğin geri verilmesi ya da Adıgey’e katılma durumunda azalacak ya da dengelenecektir.
Kıyıboyu Şapsığe’de bugün Şapsığların toplu olarak yaşadıkları 24 yerleşim yeri (kent, belde ve köy) var, nitekim Şapsığ Toplum Parlamentosu’nun 24 yerleşim yerinde şubeleri bulunuyor…

Doğu Kuban’da – Adıgey’de de – 4 Şapsığ köyü var – Afıpsıpe, Panehes, Pseytuk ve Haştuk. Bunlar Adıge etnik adı ile yazılıyorlar.

Özet bir tarihi bilgi:

Çarlık Rusya’sında, 1896 yılı ve sonrasında Şapsığlar Karadeniz ilinde (guberniya); Adıgeler Kuban ilinde (oblast); Kabartaylar ve diğer Dağlı toplulukları da Kuban, Terek ve Dağıstan illerinde (oblast) yaşıyorlardı.
Şubat 1917’de Rusya’da ilk devrim (burjuva devrimi) oldu, Çarlık sistemi çöktü ve bir Geçici Hükümet kuruldu. İllerde de Geçici Hükümete bağlı geçici sivil il yönetimleri (yerel hükümetler) oluştu. Kuzey Kafkasya’da Dağıstan ve Terek illerinde Dağlı yönetimi kuruldu, yönetim giderek yerel Dağlı Hükümeti’nin, Kuban ve Karadeniz illerinde de yerel Kazak Hükümetlerinin eline geçti. Adıgeler ve Şapsığlar Kazak Hükümetine (sonraları “Kuban Halk Cumhuriyeti”) bağlı bir azınlık olarak kaldılar.
Savaş nedeniyle Rusya genelinde halk yokluk ve açlık içindeydi, cepheden her gün ölüm haberleri geliyordu. Halk bir an önce bu emperyalist (kirli) savaşa bir son verilmesini ve sorunlarına çözüm bulunmasını istiyordu.
Mevcut Geçici Hükümet ise halktan gelen taleplere kulak asmıyor, generallerin baskısıyla savaşı sürdüryordu.
Bolşevikler (sosyalistler) ise ‘savaşa hayır’ diyor ve giderek güç kazanıyorlardı.
Muhalefetteki Bolşevikler barış, iş ve ekmek sloganlarıyla harekete geçtiler, Bıtırbıf’da (St.Petersburg) deniz piyadelerinin desteğiyle iktidara el koydular – 7 Kasım 1917. Bıtırbıf ve Moskova’da silahlı işçi müfrezeleri (komiteleri) oluştu, V. İ. Lenin başkanlığında devrimci (Bolşevik) bir hükümet kuruldu. Bu olaya Büyük Ekim Devrimi ya da Büyük Oktobr İnkılabı deniyor. 1871 Paris Komünü’nden sonra, ilk kez bir sosyalist devlet ve iktidar kurulmuş, bir emperyalist devlet çarkı parçalanmış oldu.
Lenin Hükümeti bir kararname yayımlayarak toprağa el konduğunu, toprağın, Fransız devriminde olduğu gibi köylüye dağıtılacağını, büyük sanayi kuruluşları ile fabrikaların, banka ve madenlerin kamulaştırıldığını, eşitlik anlayışı (ilkesi) temelinde, her ulusun kendi geleceğini belirleme hakkının tanındığını, her ulus ya da ulusal azınlığın kendi toprağında  bağımsız ya da özerk devletini ve yönetimini  kurabileceğini ilan etti.
Kararname kuşkusuz Şapsığları da kapsıyor, tüm uluslara ve ulusal azınlıklara bağımsızlık ve özerklik yolunu açıyordu.
Büyük toprak sahiplerinin (toprak baronlarının) egemen olduğu taşra, Kuzey Kafkasya da dahil, Bolşevik ya da işçi-köylü iktidarına karşı ayaklandı. Ancak Rusya’nın kalbi ve asıl güç motoru olan büyük sanayi ve silah sanayisinin merkezleri, işçi sınıfı ve toprağa yeni kavuşmuş olan köylüler sosyalist iktidardan yana oldular.
1860’larda sanayileşmiş Kuzey, köleci ve tarımcı Güney eyaletlerini yenmişti. Kuzey gelişmişliği ve modernliği temsil ediyordu. Kuzey eşitliği ve özgürlüğü, Güney ise eşitsizliği, baskıyı ve köleciliği savunuyordu.
Rusya’da da öyle oldu, tek fark ABD’de eşitliğin kısıtlı ve yarım, Rusya’da ise tam anlamda tanınmış olmasıydı. ABD’de toprak “baronlarda” kaldı, siyahi toprak kölelerine toprak verilmedi, Rusya’da, 1917 devrimi sonucu, Fransa’da olduğu gibi toprak baronlardan alınıp köylüye dağıtıldı.

Kuzey Kafkasya:

Kuzey Kafkasya’ya geldiğimizde, Terek-Dağıstan’da kurulan Dağlı Hükümeti, Kuban ve Don Kazak Hükümetleri ile Bolşeviklere karşı bir ittifak kurdu, ancak ittifak kısa sürede yenildi ve dağıldı; Mart 1918’de Kuzey Kafkasya’nın tamamı Bolşevik (Sovyet) yönetimi altına girdi; Dağlı Hükümeti ileri gelenleri Alman ve Osmanlı devletlerince tanınmış olan Menşevik (sosyal demokrat, anti-Sovyet) Gürcistan’a sığındılar (Mart-Nisan 1918).
Petrol milyoneri Tapa Çermoyev önderliğindeki eski Dağlı yerel Hükümeti’nin sürgündeki üyeleri Osmanlı Hükümeti temsilcileri ile görüşerek ve onların olurunu alarak 11 Mayıs 1918’de Batum’da “Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti” (kısa adı – Dağlı Cumhuriyeti) adı altında ve kâğıt üzerinde bağımsızlık ilan ettiler. Ardından Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan cumhuriyetleri de bağımsızlıklarını ilan ettiler (26 ve 28 Mayıs 1918).
Osmanlı birlikleri, son bir gayretle Gürcistan üzerinden Azerbaycan’a, ardından Dağıstan’a sarktılar, dağılmış olan Dağlı Hükümeti’ni  toparlamaya çalıştılar. Ancak 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi gereği Osmanlılar yenik olarak savaştan çekildiler ve Kafkasya’yı boşalttılar.
Kuzey Kafkasya Batılı emperyalist devletlerin desteklediği, para, asker ve silah yardımı yaptığı General Denikin kuvvetlerinin ya da Beyazordu’nun işgaline uğradı. Bolşevikler Kuzey Kafkasya’dan çıkarıldı. Beyazlara karşı Çeçenya ve Dağıstan’da sadece Dağıstanlı (Avar) Şeyh Uzun Hacı direndi, diğerleri beyazlarla birleştiler. Dağlı Hükümeti ve Dağıstan İmamı Necmettin Gotsinski General Denikin’le birleşti. Bu yüzden Uzun Hacı, Necmettin Gotsinski için “Ben onu imam yapmak istedim, ama o, İvan oldu” diyecekti. Kızılordu karşısında beyazlar ve müdahaleci yabancı askerler yenilerek Mart 1920’de Güney Rusya’yı terk ettiler.
Bu da Türkiye’deki Kemalist Hareketin elini güçlendirdi. Ankara’da 23 Nisan 1920’de Meclis toplandı ve bir Meclis Hükümeti kuruldu. Bolşevikler Ankara Hükümetine (BMM Hükümeti) silah, mühimmat, tıbbi yardım, giyecek ve para yardımı yapmaya başladılar. Rusya Batı ile kendi arasında tampon bir ülke, tampon bir Türkiye bulunmasını istiyor ve destek sağlıyordu. Bu yardımlarına karşılık Türkiye de Azerbaycan ve diğer Kafkas devletlerinin Sovyetlere katılmaları sürecinde Sovyetler’e yardımcı olacaktı.

Neğuç’un o sıralardaki durumu:

1930 yılındaki Rus savcılık ifade tutanaklarından ve sanık ifadesinden anlaşıldığı kadarıyla, Düzceli Dr. Neğuç Yusuf Suad Bey’in de Tiflis’te, 1918’de Osmanlılarla buluştuğunu, onlarla birlikte Azerbaycan ve Dağıstan’a gittiğini, “Karadeniz kıyısı Şapsığlarının temsilcisi sayılarak” Dağlı Cumhuriyeti Meclisi’ne kabul edildiğini öğreniyoruz. Bundan daha geniş olarak daha sonra söz edeceğiz. Ayrıca Mefenef.Com’daki “Düzce’den Kafkasya’ya “Gerçek Bir Dönüşçü’nün Öyküsü” Yusuf Suad Neğuç” başlıklı yazımızda ve Av. Sefer E. Berzeg‘in aynı adlı kitabında daha geniş bilgi vardır.

Sovyet iktidarı dönemi:

Mart 1920 itibarıyla Sovyet Rusya’da özerk cumhuriyet ve bölgeler kurulmaya başlandı, örneğin Tataristan Özerk Cumhuriyeti kuruluşu ilan edildi, Kuzey Kafkasya halklarına özerklik verilmesi kararı alındı: 20 Ocak 1921’de de Rusya’ya bağlı Dağıstan ve Dağlı özerk sovyet sosyalist cumhuriyetleri kuruldu. Karaçay, Balkar, Oset, İnguş, Çeçen ve Kabartaylar Terek ili yerinde kurulan Dağlı Cumhuriyeti içinde yer aldılar. Kuban’ın Batalpaşinsk ilçesi (bugün “Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti”) Çerkes (Kabartay) ve Abazinleri de seçimlerini Dağlı Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne katılma yönünde kullandılar (Şapsığlar kitabı, s. 27).
Böylece Batalpaşinsk Kabartay (Çerkes) ve Abazinleri Kuban ili Adıgelerinden ve Dağlı Bölümü’nden kendi seçimleriyle ayrılmış, kopmuş oldular. Tercih hakkı tanınmayanlar Tuapse yöresi Şapsığları olacaktı. O döneme değin Rusya’daki resmi işlemler Çerkes (Adıge) ve Kabartay etnik adları üzerinden yürütülüyordu, 1922’de Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi’nden dışlanmış olması sonucu Şapsığ etnik adı da kaçınılmaz olarak gündeme gelecekti.
Geride Kuban Adıgeleri (ve Karadeniz kıyısı Şapsığları) kalmıştı. Adıgeler Orta Kuban Solu (Yekaterinodar/Krasnodar ilçesi) ile Orta Laba Solunda (Maykop ilçesi) ve Karadeniz kıyısında Tuapse yöresinde yaşıyorlardı.
Sovyet iktidarı üzerine Kuban ve Karadeniz illeri birleştirildi, Kuban-Karadeniz ili (oblast) kuruldu; il yönetimine bağlı bir Dağlı bölümü de oluşturuldu, bölümde Tuapse Adıgeleri de (Şapsığlar) temsil ediliyordu. Dağlı bölümünün yetkileri ve statüsü giderek artırıldı ve bir tür il statüsüne yükseltildi. Bölüm Başkanı Sihu Seferbıy idi, Dr. Neğuç Yusuf Suad da Dağlı bölümü yürütme kurulu yedek üyeliğine seçilmişti (Şapsığlar kitabı, s. 27).
Dağlı yönetimi, Neğuç’un önerisini benimseyerek, bu üç ilçedeki Adıgeleri içine alacak ve başkenti Tuapse olacak bir özerk ‘Çerkes Cumhuriyeti’ kurulmasını Moskova’dan talep etti. Moskova, arada  uzak  mesafe olduğu (?) gerekçesiyle, Tuapse Adıgelerini (Şapsığları) diğer iki yöre Adıgelerinden ayırdı, 27 Temmuz 1922’de Orta Kuban ve Orta Laba solundaki Çerkes yerleşimlerini içine alan bir “Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi” kuruluşunu onadı. Böylece Adıgelerin üç sacayağından biri kopmuş oldu.
Yeni özerk bölge Kuban ve Laba ırmakları solunda bir şerit halinde uzanan, 300 km uzunluğunda, 22-45 km genişliğinde ve 2,660 km. kare yüzölçümlü küçük bir yöreydi, nüfusu 100 bin dolayındaydı ve yarı nüfusu Çerkes, kalan yarı nüfusu da Rus ve Kazak’tı. Başkenti geçici olarak Krasnodar kenti idi. (Şimdi 7,792 km. kare, 500,500 nüfus, başkent – Maykop).
Sorun bundan sonra patlak verdi: Adıgelerin üç sacayağından biri (Tuapse) kopmuş, ortada topal ördek misali bir özerk bölge kalmıştı. Böylece Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi dışında tutulmuş olan Adıgelerden oluşan, politik ve etnik anlamda ayrı ve küçük bir Şapsığ ulusal kimliği kalmış oldu. O zamana değin resmi işlemler, yukarıda da değindiğimiz gibi, Çerkes (Adıge) ve Kabartay adları üzerinden yürütülüyordu.
Neğuç Yusuf Suad ve arkadaşları Şapsığların yeni kurulan özerk bölgeden dışlanmış olmalarını ulusa, Adıgelere karşı haksız bir tutum olarak değerlendirdiler ve kınadılar. Kınama ile de yetinmediler:

Dışlanma üzerine, 4 Eylül 1922’de Tuapse kentinde III. Şapsığ Halk Kongresi’ni toplandı,  bir geçerliliği  kalmadığı için “Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi”ne katılma talebi geri çekildi (kitap, s.37) ve merkezi Tuapse kenti olmak üzere, Cubga yerleşimi kuzeyindeki Pşad Irmağından güneyde Abhazya sınırına dek uzanan alanda 6 Eylül 1922’de, Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti içinde yer alacak bir “Şapsığ Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti” kuruluşu ilan edildi.

 

III. Şapsığ Halk Kongresi ve Dr. Yusuf Suad Bey’in konuşmasından seçmeler:

 

4 Eylül 1922’de III. Şapsığ Halk Kongresi 32 delegenin katılımıyla Tuapse kentinde toplandı. Kongreyi Kuban-Karadeniz bölgesi (oblast) yönetimi Başkan yardımcısı Bondarenko (Rus) açtı ve yönetti. Bondarenko Şapsığların  bir yıldan beri Kuban-Karadeniz Bölgesi Dağlı yürütme kuruluna bağlı olduklarını, ama Kurul’un Şapsığların sorunlarıyla ilgilenmediğini, Şapsığları kendi kaderine terk ettiğini, bu gibi nedenlerle Şapsığlar açısından Tuapse’ye bağlı kalmanın daha yararlı olacağını savundu.

Kongrede Dr. Yusuf Suad Neğuç da uzun bir konuşma yaptı. Konuşması içinden bazı satır başları, özetle şöyleydi:

– Biz Şapsığlar olarak Kabardey, Abhaz ve Çeçenler gibi özel bir ulusuz.

– Karadeniz bölgesi en eski dönemlerden beri Şapsığların öz anayurdudur. Çarlık’ın işgali öncesi Şapsığ nüfusu 500 bin idi. Çarlık rejimi (ordusu) bizi ezdi, yok etti, bu nedenle şimdi az sayıdayız. Toprağımız kolonize edildi. Yerleşimcilerin çoğu da 1918 yılından (devrimden) sonra buraya yerleştirilmiş olanlardır.

– İradeleri dışında dış ülkelere sürülen Şapsığların ata toprağına dönüş hakkı kabul görmelidir.

– Şu an özerkliğe kavuşmuş olan Kuban’daki Bjeduğ, Kemguy ve Hatukay gibi kabilelerden farklı bir yapımız var, onlar kendi beyleri (pşı, prens) tarafından yönetilmiş kabilelerdir.

– Biz Şapsığlar ise, efendisi (beyi, prensi) olmamış demokratik bir toplumuz; gerçek anlamda demokrat ve devrimci bir yapıya sahibiz.

– Bölgemiz işgal edildi, halkından arındırıldı, soyuldu ve talan edildi.

– Rus devrimi emperyalizme savaş açtı, ezilen halklara özgürlük vaat etti ve sözünü yerine getirdi. Sovyet iktidarı biz Şapsığları az sayıdayız diye dışlamamalıdır.

– Kuban-Karadeniz Bölgesi Dağlı bölümünde temsil edildik, Kuban-Karadeniz Bölgesi Dağlıları III. Kongresi bütün Dağlılar (Adıgeler)  için özerklik talep etmişti, o Dağlı (Adıge) nüfusun içinde biz de vardık. Buna rağmen yok sayıldık ve yeni kurulan “Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi” dışında bırakıldık.

– Bu olumsuz gelişme nedeniyle “Çerkes (Adıge) özerk bölgesine” katılma kararımızı iptal ediyor ve kendi geleceğimizi kendimiz belirlemek istiyoruz. Sovyet Anayasasının bu hak ve yetkiyi bize verdiğini biliyoruz (s. 121-123).

Cumhuriyetin  ilanı ve sonrası:

Yukarıda belirttiğimiz gibi, 6 Eylül 1922’de Tuapse merkezli bir “Şapsığ Cumhuriyeti”nin kurulduğu  ilan edilmiş, karar örneği  Moskova’ya gönderilmişti, ancak bir yıl, 1923 yılı boyunca karar Moskova’da görüşülmedi. Durumu öğrenmek üzere Dr. Yusuf Suad Neğuç ile Ali Neğuç Şubat 1924’te Moskova’ya gönderildi. İlgili Bakanlık Şapsığların kendi topraklarında kendi geleceklerini belirleme haklarının bulunduğunu ve durumun  inceleneceğini söyledi. 

Bu arada Şapsığlar aleyhine gizli bir yalan  kampanyası da (dezenformasyon)  yürürlüğe sokuldu: Neğuç’un ve arkadaşlarının Türk casusu oldukları, gerici-şeriatçı bir devlet kurmak, bu devleti Türkiye’ye bağlamak  istedikleri, Rusları Karadeniz kıyılarından  kovacakları, Ruslardan gasp edecekleri  evlere Türkiye’den getirilecek Çerkeslerin yetiştirileceği… gibi. Anlaşıldığı kadarıyla Moskova Şapsığlara özerk bölge kurdurma niyetinde değildi. Moskova yerel Rusların ırkçı tepkilerinden de  çekiniyor ve ara bir çözüm düşünüyordu. Nitekim, bazı sorunları  çözmek üzere  Moskova’dan “Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesine”  gidecek olan teknik heyete Şapsığ sorunu ile de   ilgilenme görevi verildi.

Moskova dönüşü Dr. Yusuf Suad Neğuç ile Ali Neğuç ve birkaç  Şapsığ aktivist,  “halkı Sovyet iktidarına karşı kışkırtma”  suçlamasıyla  tutuklanıp 29 Nisan 1924’te Ṡemez (Novorossiysk) Cezaevi’ne kondu. Yargılama sonunda ilk iki kişi, 3 yıllığına 11 Ekim 1924’te Sibirya’nın Altay yöresindeki Narım köyüne sürgüne yollandı, diğer tutuklular ise delil yetersizliğinden salındı.

IV. Şapsığ Halk Kongresi:

Lider kadrosunun tutuklandığı bir baskı sürecinde IV. Şapsığ Halk Kongresi, Kuban-Karadeniz ili (oblast) yürütme kurulu Başkan yardımcısı (Vali muavini) Bondarenko başkanlığında toplandı. Bondarenko “Şapsığların  az nüfuslu ve yoksul bir halk olduklarını, bir özerk bölge yönetimini ve onun bütçe – vergi yükünü kaldıramayacaklarını,  özerk bölge talebinden vazgeçmelerinin ve Tuapse yönetimine bağlı kalmanın kendileri için daha yararlı olacağını” söyledi. Şapsığ konuşmacılar ise, özetle, özerklik sayesinde, “Bir zamanlar Çarlık Rusya’sından sürülen devrimci Şapsığlara anayurt kapılarının açılmış olacağını” ifade söylediler:

“Çarlık yönetimi  Şapsığ toplumunu  dağıtmıştı, ama bugün Sovyet Rusya yönetiminin fakirliğimize ve azlığımıza bakmadan bize dost elini  uzatacağı inancındayız” ( …) bizimle aynı topraklarda yaşayan Çek, Alman, Estonyalı ve diğer halklarla eşitlik ve kardeşlik  anlayışı temelinde bir arada yaşamayı istiyoruz (s.126) dediler.

Kongre’de 5. dereceden ve çok az yetkisi olan bir ulusal ilçe kurma kararı alındı.

Çerkeslerin Kafkasya’ya geri dönüşü Rus faşistlerin en istemeyeceği ve zamansız ortaya atılmış bir  taktik hataydı. Çerkes sorunu günümüzde bile çözülmemiş uluslararası bir sorundur.

Ulusal ilçe (rayon),  karar alma yetkisi sınırlı bir alt idari birimdi. Şimdi RF’de bazı etnik ilçeler (rayonlar) var: Abazin, Nogay, Türkmen, Agul, Rutul gibi.

Dikkat edilirse 100 yıl önceki Şapsığ söylemleri ile şimdiki dönüşçülerin söylemleri  örtüşüyor. Şimdiki dönüşçüler “Sovyetler sosyalist oldukları için Çerkes dönüşüne karşı çıkmayacaklardır” diyor, alt yapısı olmayan (ev, barınma, uyum süresi gibi) olanakların söz konusu olmadığı sanal bir dönüş söylemini ileri sürüyorlardı; 1920’lerin Şapsığları da o zamanki Sovyetlerin  “dost elini uzatmasını”  bekliyorlardı. Reel politikada duygusallığa yer yoktur, menfaatler karşı karşıya gelir, verir alırsın… Kitapta yazılanların her zaman  arazide karşılığı olmayabilir.

2.

Şapsığ Cumhuriyeti’ni kurma kararı onanmak üzere Eylül 1922’de Moskova’ya gönderildi, ancak 1923 yılı boyunca karar uyutuldu, ele alınmadı. Bunun üzerine, durumu öğrenmek üzere Yusuf Suad Neğuç ile Ali Neğuç Şubat 1924’te Moskova’ya gittiler; Neğuç Yusuf Suad, Rusya Milliyetler Halk Komiserliği’nde (bakanlık) Şapsığların cumhuriyet ilanının onanması içerikli bir konuşma yaptı; Bakanlık yetkilileri ise Şapsığ bölgesinin ayrı bir özerk-etnik birim olabileceğini ve kendi geleceğini belirleme hakkının bulunduğunu ilke olarak kabul ettiklerini söylediler (Şapsığlar kitabı, s. 40); ancak, yukarıda belirttiğimiz gibi Şapsığ karşıtı bir hava da estirilmişti: Şapsığlar, Vıbıhlar ile birlikte Rus istilasına ve soykırıma karşı sonuna değin direnmiş ve yalpalamamış, Rus bütçe ve askerlerini yormuş  olan bir topluluk idiler. Ayrıca daha birkaç hafta önce küçük halkların kararlı bir destekçisi olan Lenin ölmüş (21 Ocak 1924) ve Lenin’in uzun hastalığı döneminde (son 2 yılını felçli olarak yatakta geçmişti) çok sayıda eski Beyazorducu (Rus milliyetçisi ve ırkçı) subay ve eleman Kızılordu saflarına ve devlet kadrolarına memur olarak alınmış, Rus milliyetçiliği yeniden hortlamaya yüz tutmuştu. Bu da aleyhte bir oluşumdu (s. 40 – 41).
Nitekim, aleyhte kampanya sonuç verdi, Moskova’dan dönüş sonrası, Dr. Neğuç Yusuf Suad ve bir grup Şapsığ aktivist, inandırıcı olmayan bir gerekçeyle tutuklanıp 29 Nisan 1924’te Ṡemez (Novororssiysk) Cezaevi’ne kondu. Neğuç ve arkadaşları için “Türk casusu” oldukları  söylentileri dolaştırılıyordu. Neğuç Yusuf Suad ve arkadaşı Ali Neğuç,  ‘Şapsığ halkını Sovyet iktidarına karşı kışkırtma’ suçundan 11 Ekim 1924’te hükümlü olarak Sibirya’nın Narım köyüne (şimdiki Altay Kray’da küçük bir köy) 3 yıllığına sürgüne yollandı. Diğer sanıklar ise delil yetersizliğinden beraat ettiler (s.42).
Moskova ve ilgili Bakanlıktan, Şapsığların kendi geleceklerini belirleme haklarının olduğu ve özerk bir bölge birimi kurabilecekleri söylenmişti..
Beri yanda, Neğuç Yusuf Suad ve arkadaşlarının tutuklu oldukları ve Şapsığların başsız kaldıkları bir sırada, 26 – 29 Ağustos 1924’te IV. Şapsığ Kongresi Bölge Başkan yardımcısı Bondarenko başkanlığında  Tuapse’de toplandı, Kongre’ye üst yönetimin (bölge)  yürütme kurulu temsilcileri de gelmişlerdi; bu kişiler sorunu en alt düzeyde bir statü ile geçiştirme talimatı  almış olmalıydılar. Sovyetlerde o sıralar üstten alta şöyle bir ulusal bölge sıralaması vardı:  1. birlik cumhuriyeti (egemen devlet), 2. özerk cumhuriyet (Yasa çıkaran ama egemen olmayan devlet), 3. özerk bölge (oblast), 4. ulusal okrug, 5. ulusal rayon (ilçe). Sonuncu üç statü idari yetkileri olan il ve ilçe yönetimleri idiler.

Temsilciler, Şapsığların durumunun iyileştirileceğini, Şapsığlara yardım edileceğini, köy yollarının yapılacağını, Şapsığ kolluk gücünün (polis teşkilatının) kurulacağını ve Şapsığlara yeterli tarım toprağı ve tarım araçları verileceğini, ama bunun için cumhuriyet ya da özerk bölge diye diretmeye gerek olmadığını, bütün bu söylenenlerin bir ulusal ilçe yönetimi ile de yerine getirilebileceğini söylediler ve Kongre’nin onayını almayı başardılar.
Bu gibi durumlarda liderlik ve kadro çok önemli; lider oyuna gelmeyecek liyakatte, gelişimi, karşısındaki kişilerin niyetini ve süreci okuyan ve ileri görüşlü olan kişidir. Lider kadrosu tutuklu oluğu için, Rus temsilciler Şapsığları oyuna getirmekte ve en düşük statüye razı etmekte güçlük çekmediler.

Kongre kararı ertesi gün, 30 Ağustos 1924’te  Bölge yürütme kurulu tarafından onandı ve yıldırım hızıyla  Moskova’ya gönderildi; Moskova da, bir hafta gibi kısa bir süre içinde, 6 Eylül 1924’te birbirinden kopuk 3 ayrı ada üzerinde ve sadece 10 Şapsığ köyünü içine alan minik, garip serçe misali (462 km.kare; 3,4 bin nüfus) bir Şapsığ Ulusal İlçesi için onay verdi (s. 42-45). Bkz. -Harita.

Rusların gönülsüz, ama ilke gereği güdük bir Şapsığ ilçesine razı oldukları ve onay verdikleri anlaşılıyor.

Neğuç Yusuf Suad sürgün yerinden, Narim’den arkadaşlarına gönderdiği mektuplarda, özetle, Tuapse’de Şapsığca “Tercüman” adlı bir dergi çıkarılmasını, Şapsığ köylerinde okullar ve camiler açılmasını istiyordu (s.52).
Üç yıllık sürgün cezasını 1927 yılında tamamlayan Yusuf Suad Neğuç ve arkadaşı Ali Neğuç’a, güvenlik kurulu tarafından eksi ceza verildi ve  3 yıl daha Kafkasya’ya gitmeme  koşuluyla serbest bırakıldılar ve Stalingrad‘a (Volgograd) yerleştiler. Cezaları tamamlandıktan sonra 1930 yılı başlarında Kafkasya’ya döndüler.

Kolhozlar dönemi:

Stalin iktidarı ekonomik gelişme ve köylüyü kalkındırmak  ve sosyalist devletin çöküşünü önlemek için  kolhoz (köy tarım üretim kooperatifi) sistemine geçiş kararı aldı. Çünkü tarım ürünlerini ihraç, karşılığında sanayi için gerekli malları satın almak için başka çaresi kalmamıştı. Böylece tarımda makineleşme ve modernleşme sağlanacak, üretim artacak, sistem  güvence altına alınmış olacaktı. Sovyetler Birliği derin bir ekonomik ambargo ve dış baskı altındaydı, ekonomik bunalım içindeydi, tarım ürünleri ve canlı hayvan dışında dışarıya mal satamıyor, parasını peşin ödemeden de mal alamıyordu.

Sovyetler bu siyasi ve ekonomik cendereden tarımda kolektivizasyon (kooperatifleşme) dışı bir çıkış yolu bulamamışlardı. Örneğin maden ve sanayi ürünlerini ambargo nedeniyle satamıyorlardı.

Kolhoza geçiş için 5 yıllık bir süre ön görülmüştü, ancak Şapsığ’da ilk beş ay içinde toprağın yarıdan çoğu kamulaştırılmıştı (s.54-55). Hükümet, Sovyetler Birliği tamamında her köylü ailesinin toprağı, tarım aletleri ve iş hayvanları ile birlikte kolhoza katılmasını istedi. Uygulama büyük tepkilere yol açtı: “Kulak” adı verilen zengin köylü ailelerin sabotaj, suikast girişimleri, kıtlık ve açlık, açlıktan kitlesel ölüm (Ukrayna’da), tutuklama ve sürgün gibi istenmeyen olaylar yaygınlaştı.
Kolhoz karşıtı direnişler yanında, 1 Ağustos 1930 tarihli  Savcılık iddianamesine göre Şapsığ’da ve Adıgey’de “Tam Özgürlük ve Barış” adlı bir siyasi terör örgütü ve bu örgütle bağlantılı “Ülkemizin Bağımsızlığı Diyen Grup” (Tixeku Tereğotij Zıore Kup) adlı başka bir örgüt daha “kurulmuştu”, deniyor. Bu örgütler Kafkasya’da bağımsız bir “Dağlı Devleti” kurmak istiyorlarmış. Aklın alacağı şey değil… Hukuk doktoru Neğuç’un, doğruysa bu tür terör örgütleriyle bağlantı kurması için aklını yitirmiş olması gerekirdi…

Yusuf Suad Neğuç ile birlikte 21 kişi “Şapsığ Ulusal Hareketi” örgütü üyesi olmakla suçlanıp tutuklandı, öteki 8 kişi ise yakalanamamıştı (s. 56-58).
Yargılama sırasında savcı, Neğuç Yusuf Suad için ölüm cezası istedi. Neğuç Yusuf Suad, Şapsığların demokratik hakları konulu çalışmalara katıldığını, ama siyasi-terörist  örgütler ve kolhoz karşıtı eylemlerle bir ilişkisinin olmadığını savundu. Sanıkların çoğu  yöneltilen suçlamaları reddetti. Savcılık iddiasına göre, kolhoz karşıtlarının eylemleri başarısızlığa uğradı, örneğin Karpovsk köyü (şimdi – Aguy-Şapsığ) kolhoz başkanına yapılmak istenen suikast yapılamadı.
Güney’den, Kiçmay’dan (Şehekey köyü) kuzeye, Karpovsk’a  silah ve cephane sevkiyatı, sıkı yol denetimi nedeniyle yapılamadı… vs.  

Her şeye karşın Sovyetler Birliği 10 yıl gibi kısa bir süre içinde bir tarım ülkesi olmaktan çıkıp büyük bir sanayi ülkesi olmayı başardı, ama soluk alacağı bir sırada korkunç  Nazi saldırısına uğradı (1941).

Şapsığ ilçesi ve sonu:

Şapsığ ilçesinin merkezi Haziran 1930’a değin Tuapse kenti idi, merkez ardından Kalej köyüne; 13 Mart 1931’de kıyıdaki Sovet Kuace köyüne, 4 Ocak 1934’te de kıyıdaki Lazarevsk (Psışuape) beldesine taşındı. Şapsığlar aleyhindeki hava dağılmış olmalıydı: İlçe toprağı 3 kat büyüdü – yüzölçümü 1,433 km.kare, nüfusu 12,697 (1939) oldu, nüfusun 4 bini Şapsığ (% 31) idi, ilçe uzun bir kıyı bandına da kavuşmuştu; ancak Tuapse ve oraya yakın Şapsığ köyleri (Aguy-Şapsığ, Psıbe, Śıpka, vd) ve bir o kadar da bir Şapsığ nüfus ilçe sınırı dışında kalmıştı.
Sanayileşme başarıldı, toparlanma dönemine girildi denirken 2. Dünya Savaşı patlak verdi; Nazi Almanya’sı (faşistler) Sovyetler Birliği’ne saldırdı (1941). Ülke alt üst oldu, 26 milyon Rus ve Sovyet insanı öldü.

Ne olduysa bu dönemde oldu. Politik atmosfer kötüleşti, Şapsığlar kara listeye alınmış ya da iftiraya uğramış mıydılar, bilemiyoruz, açıklanmıyor.

1943 yılında, savaşın tam ortasında, Şapsığ ilçe yürütme komitesi, kendi özerkliğine 2/3 çoğunluk oyu ile kendi son verme kararı aldı. Garip bir durum. Kararın bir arka planı muhakkak vardır. Durup dururken böyle bir karara niçin gerek duyulmuş ki? Ortada ciddi bir neden olmalı. İlçe yönetiminin böyle bir karar alma yetkisi var mıydı? İlçe yönetimi bir başına böyle bir işe kalkışamayacağına göre, talimat kuşkusuz yukarılardan, Moskova’dan, Savunma Bakanlığı, Genelkurmay, vb gibi bir yerlerden gelmiş olmalıydı.

Karar niçin iki yıl beklemede tutuldu? Gerekçeyi ve arka planını henüz bilemiyoruz. Sadece bazı tahminler yapılabilir.

 

Lazarevsk (Psışope) rayonu

 

Moskova 24 Mayıs 1945’te Şapsığ ilçesinin özerkliğini resmen kaldırdı; o yerde Lazarevsk adlı bir Rus ilçesi kuruldu. Lazarevsk adı, 1837 – 1839 yıllarında Adıge kıyılarına çıkartma yapıp Çerkes toprağını kana bulayan Karadeniz Filosu komutanı Amiral M. A. Lazarev adından geliyor. 

Sovyetlerde özgürleşme dalgası ve  Şapsığların yeni talepleri:

1985 yılında Sovyetler Birliği’nde, parti sekreteri M. Gorbaçov önderliğinde bir demokratikleşme süreci başladı, söz ve örgütlenme özgürlüğü tanındı, Şapsığ adı üzerindeki sansür de kalktı. Bunun üzerine 29 Nisan 1989’da Lazarevsk’te (Psışuape) “Adıge Xase” (Adıge Meclisi) kuruldu. İlk Başkanı tanıdığım ve makalede de adı geçen Teşu Murdin idi. Örgüt, uluslararası hukuka, dahası Sovyet Anayasası’na da aykırı olarak Şapsığların özerkliğine ve Şapsığ ilçesine son verilmiş olmasını kınadı ve Şapsığlara haklarının iade edilmesini istedi (s. 62-63). Önce yöredeki etnik örgütler Şapsığlara desteklerini açıkladılar, daha sonra süreç iyi yönetilememiş olmalı, Kazak, Rum, Ermeni, Ukraynalı, vb dost sivil toplum örgütleri desteklerini geri çektiler. Bu arada Şapsığlar Nalçik merkezli ve Rus destekli “Kafkas Dağlı Halkları Birliği” ile de ilişki kurmuşlardı. Birliğin kuruluş amacı, Gürcistan’a karşı Abhazya’yı desteklemek için çarpışacak Dağlı  gönüllüler toplamak ve Abhazya’ya, savaşa göndermekti.

Şapsığlar taleplerini hukuki bir zeminde ve çizgide yürüteceklerine dallandırıp budaklandırmış mı idiler? Bilemiyoruz. Bu da karşı tepkilere ve korkulara yol açmış, aleyhte bir hava yaratmış  olmalıydı: Rus milliyetçiler, Şapsığlara özerklik verilmesi halinde Karadeniz kıyısındaki Rusların kovulacağını, evlerine Türkiye’den getirilecek Çerkeslerin yerleştirileceğini ve benzeri yalanlar yayıyor, ev ev dolaşıp Şapsığlar aleyhine Ruslardan  imza topluyorlardı.

1 Aralık 1990’da Tuapse’de toplanan “I. Şapsığ Halk Kongresi” özerklik talebinde bulundu. İlan edilen özerk Şapsığ ilçesi Karadeniz kıyısında Novomihailovsk’tan (Nıgepsuh) başlıyor, bu beldeyi de içine alıyor, güneyde Golovinka (Şexape) ve güneyine uzanan Karadeniz kıyılarını kapsıyordu.

Şapsığlar 1 Aralık 1990 tarihini “Karadeniz Çerkeslerinin (Şapsığların) Milli Uyanış Günü” olarak ilan ettiler (s. 71).
Kongre kararı, 1991’de bir öneri olarak Sovyet Parlamentosu’na sunuldu ve gündeme alındı; ilk oylama yapıldı, sonuç ikinci oylamaya kalmıştı. İkinci oylama yapılmadı,  milletvekilleri toplantıya ve oylamaya gelmediler, böylece öneri gündemden düştü. Şapsığ özerkliği hayali de başka bir bahara kaldı.

Şapsığlar Rusya’nın küçük yerli halkları listesine alınıyor:

Rusya’da tarihten gelme çok sayıda küçük yerli halk (küçük ulus) bulunuyor. Küçük uluslar ve azınlıklar BM, Avrupa Konseyi, uluslararası hukukun ve uluslararası kuruluşların ve RF Anayasa’sının güvencesi (koruması) altındalar. Geçmişin 600 bin nüfuslu, özgürlük mücadelesini dış dünyanın ve o dönemler dünya basınının gıptayla izlediği yiğit Şapsığların günümüzdeki torunları, dökülen ve acınılası durumlara düşen ve bitmekte olan küçük yeryüzü uluslarından biri olma derekesine  düşürülmek isteniyor. Şapsığlar öz anayurtlarında azlar; ama milyonları bulan bir diasporaları da var…

5 Mart 1999’da Rusya Federasyonu Devlet Duması “Rusya Yerli Azınlık Halklarının Hukuki Statüsünün Temelleri” adlı bir yasa çıkardı. Yasa, 30 Nisan 1999’da RF Devlet Başkanı Boris Yeltsin tarafından imzalanarak yürürlüğe girdi, 40 üzeri küçük yerli topluluk (ulus) listeye alındı. Bunlardan biri de Şapsığlardır. Bk. – https://ru-m-wikipedia-org.translate.goog/…/%D0%95%D0…

Yerli halk; bulunduğu yere başka bir yerden gelip yerleşmiş olmayan, o yerin otoktonu (toprağın ilk insanı) olan, göçmen ya da göçmen statüsünde olmayan insan topluluğu (halk) demektir.

Şapsığların adı,1999’da resmen “RF küçük yerli azınlık halkları” listesine alındı (s.97). Ancak aşırı milliyetçi Ruslar ve işbirlikçileri rahat durmuyorlar; Şapsığ ve dahası Adıge nüfusunu da bölerek olduğundan daha düşük sayıda  göstermeye, gerçekte  10 binden çok olan Şapsığ sayısını 1,914  gibi bir sayıya düşürmeye, Şapsığlara yapılan devlet yardımını düşürmeye, Çerkes (Kabartay) sayısını ise  şişirmeye çalışıyorlar. Bu işten Kabartayların bir çıkarı olabilir mi?.. Birçok Adıge ve Şapsığ da, maalesef kurulan tezgaha geliyor. Karşılaştırınız: Aguy-Şapsığ köyünün nüfusu  2,000, tüm Şapsığların nüfusu ise 2021 resmi sayımına göre “1,914” … Mantığa uygun mu?..

Bu da yetmedi: Krasnodar Kray yönetimi, RF üst yönetiminden Şapsığ adını “yerli halklar birleşik listesinden” çıkarmasını  istedi, ama RF yönetimi bunu kabul etmedi ve Şapsığların etnik  statüsü korundu.
Bu denli bir nefret nereden kaynaklanıyor ve  bu nefretini makul bir açıklaması olabilir mi?..

3.

Adıge ve Şapsığların serüveni ve bir özetleme:

Bundan önceki iki makalemizde Adıge-Şapsığların tarihine kısaca değinmiş, 1860 yılında, Maykop’un sol kenarından geçen Şhaguaşe (Belaya) Irmağının sağ yakası boyunca kuzeye uzanan askeri Beleroçensk Müstahkem Hattı’nın inşa edildiğini belirtmiştik. İlginç durum, hat düşman Şapsığ sınırında değil de, Rusya yurttaşı Abzah topraklarının başladığı sınır boyunda kurulmuştu. 1864 yılında Beleroçensk Hattı’nın batısındaki topraklarda yaşayan Çerkeslerin (Abzah, Natuhay, Şapsığ, Vıbıh, Cıh, vd) hepsinin askeri gözetim altında topraklarından çıkarıldığını, gemilere bindirilerek Türkiye’nin o zamanki Karadeniz kıyı limanlarına (Batum’dan Köstence’ye değin) gönderildiklerini yazmıştık. Bu insanlar kafileler halinde dağıtılarak yeni yerlerine yerleştirilmişlerdi (iskân edilmişlerdi).
Bu tarihten 4 yıl önce, 1860 yılında, Şapsığ direnişi sürerken, Beloreçensk Hattı doğusunda ve  Rus yönetimi altında yaşayan ve resmi göç ettirme politikalarının uygulanmadığı Kuban ve Terek illerinden 14 bin kadar Kabartay, Adıge ve Abazin’in (Bjeduğ, Kemguy, Besni, Hatukay, Mehoş, vd) kafileler oluşturarak Türkiye’ye göç ettiğini, bunların köyler kurdurularak değişik Anadolu illerine yerleştirildiklerini belirtmiştik.

Üçüncü bir kitlesel göç dalgası da, yine Beloreçensk Hattı doğusundaki Kuban yöresinden (bugünkü Adıgey ve yakın çevresinden) yapılmıştır. Kuban’daki kalıntı Adıgelerin çoğunun 1880 yılı sonrasında Anadolu ve Arap topraklarına göç ettirildiğini, 1878 Berlin Antlaşması ile de Balkanlar’daki Çerkes nüfusun Anadolu ve Arap topraklarına zorunlu olarak nakledildiğini yazmıştık.

Bu insanların torunları yüz yılı aşkın bir süreden beri kimliklerini koruyor ve eski anayurtları ile olan gönül bağlarını koparmıyorlar ve başka toplulukların içinde eriyip gitmiyorlar. Bu da, yeterince incelenmemiş benzersiz  gelenek ve yüksek kültürleri sonucu olmalı.

Kafkasya’nın Karadeniz yöresine döndüğümüzde, 1860’larda dağlara ve ormanlara çekilmiş olan Şapsığ kalıntılarının çok zor koşullar altında istilacılara karşı direnmeye devam ettiklerini açıklamıştık. 1874 yılında ve sonrasında Şapsığ kalıntılarına karşı yürütülen askeri operasyonlar durduruldu, Rus-Şapsığ uzlaşması gerçekleşti. Rus isterse barış da olabiliyordu. Ruslar kendi yerleşimcilerinin güvenliği, onların sorunsuz olarak Şapsığ topraklarına yerleşmeleri için ödün verme gereği duydular, direnişçilere diledikleri yerlerde köyler kurma ve istedikleri kişileri köylerine alma izni tanıdılar; sonuç olarak bugünkü Kıyıboyu Şapsığ toplumu oluştu.

Sovyet dönemi:

Sovyet iktidarı 1924 yılında, Karadeniz kıyısında yaşayan küçük Şapsığ topluluğuna (bir yerde 6 bin sayısı veriliyor, s. 103) etnik ilçe kurma olanağı sağladı, ama etnik ilçe – Şapsığ rayonu 1945’te lağvedildi ve Şapsığlar ağır bir baskı altına alındılar. Baskıların nedeni hâlâ açıklanmış değil. 55 yıllık bir baskı döneminden sonra, 1999 yılında RF Parlamentosu Şapsığlara Krasnodar Kray toprağında (Soçi ve Tuapse) yaşayan “küçük bir yerli azınlık halkı” statüsünü verdi. Şapsığlar adı “Rusya Federasyonu yerli halkları birleşik listesine” (Единый перечень коренных малочисленных народов Российской Федерации) alındı.
Dünyada ve Rusya’da küçük halkların bazı özel hakları vardır. Bazı milliyetçi Ruslar ve yerel işbirlikçileri Şapsığlara tanınan bu statüyü, etnik hakkı çok buluyor ve Şapsığ adının Krasnodar Kray toprağından kazınıp atılmasını istiyorlar. Bunun için türlü oyunlar tezgâhlıyorlar: Adıge-Çerkesler 4 ayrı yörede yaşıyorlar; RF’de her bir etnik topluluk  yaşadığı yörenin resmi-etnik adıyla anılıyor ve tanınıyor; işbirlikçiler şimdi bu sistemi bozmaya çalışıyorlar. Başarılı da oluyorlar. Amaç, Adıgeleri ve Şapsığları bölerek (yöresel adlarını terk ettirerek) etkisizleştirmek ve onları sayıca önemli olmaktan çıkarmak, bunu da Çerkes ortak adını isteme  görüntüsü altında yapmak istiyorlar. Bunun bir öncesi de var: 2,000’li yıllarda, 2006’da Adıge Cumhuriyeti‘ni feshedip, Koryak Özerk Okrugu‘nun Kamçatka Kray’ının içine alınması gibi, Adıgey’i de özel bir statü verip, bir il (kray) kuruluşu olan Krasnodar Kray’a bağlamak istemişlerdi. Koryak okrugu ile ilgili bilgiyi makalemizin ilk bölümünde verdik: Koryakya, önceleri RF Parlamenrosu’danda bir milletvekili ve iki senatörle temsil ediliyordu, şimdi bu hakkını, hepsini yitirdi.

1922’de Şapsığ’ı 100 km ötedeki Adıgey’le “uzakta” diyerek birleştirmeyi reddeden Ruslar 600-700 km doğudaki  Kabardey ile birleşmeye onay verirler mi? Birkaç kişinin istemesiyle olacak şey midir bu?

Ulusal sorunlarda cin fikirliliğin, duygusallığın yeri yoktur..

Peki, Çerkes denmekle Şapsığlar ve Adıge-Çerkesler daha mı “görünür” olacaklar? Aksine bu işten Adıge ve Şapsığlar hep zararlı çıkıyorlar. Çerkesler (Kabartay ve Abazinler) 1921’de Kuban Adıgelerinden ayrılma ve Kabardeyin yer aldığı Dağlı Cumhuriyeti’ne katılma kararı vermişler, seçimlerini yapmışlardı (Şapsığlar kitabı, s. 27).

Şapsığ’ın işi bitirilirken, Adıge de kendi içinden ikiye bölünüyor. Tuhaftır, Kafkasya’da “Çerkes” diye tutturan, Adıge ve Şapsığ adına karşı çıkan bu kişiler, kimi Kabartaylar, Türkiye’de örneğin Kaffed seçimlerinde Çerkes adına karşı çıkıyorlar. Örgütlüler.  Abaza ve Abazinlerle birleşik halde, “Kafkas” adında ısrar ediyor ve o yönde oy kullanıyorlar. Kaffed tüzüğünü de ona göre ayarlamışlar. Oysa Abaza ve Abazinlerin kendi ayrı federasyonları var, Kaffed’e ne diye gereksinim duyuyorlar ki?.. Ayrıca Adıgeler onların ne kadar umurunda?.. Kurtuluş Savaşı’nda (1859-1864) Adıgelere, Şapsığlara  yardım mı etmişlerdi yoksa Rus birlikleri safında mı idiler?.. Oynanan oyunu ve çelişkileri görmek gerekmez mi?..

Görünür olmak;

Görünür olmak için nüfustan önce, ekonomi, üretim, bilim, kültür, sanat, edebiyat, müzik, tarih ve spor gibi alanlarda görünür olmak gerekir. Asıl önemli olanı budur. Bir yerlerde okumuştum; İspanya yılda  bir başına 400 küsur milyonluk Arap Dünyası’ndan daha çok kitap yayımlıyor. 400 milyon Arap mı daha teknik, 7,5 milyon İsrailli Yahudi mi? İş övünmeye kalırsa: Adıge ve Şapsığ tarihi övgüye, görünür olmaya gereksinim duymuyor. Diğer Kafkas halklarını ise bilemeyiz… Kuşkusuz onların da özgürlük mücadeleleri vardır. Peki, Şapsığlar, Şapsığ adı yerine kendilerini Çerkes diye yazdırmakla ne ölçüde daha görünür olacaklar? Ki, Şapsığların pek azı kendini Çerkes, büyük çoğunlğu kendini Adıge diye yazdırdı. Bunu da ayrıca belirtelim. Adıge diye yazılmak da Şapsığları vurur, Şapsığ’ın resmi kimliği Şapsığ ve öyle yazılmalı. Adıge diye yazılmaya ayrıca gerek yok.  Ortak isme  şu boğucu ortamda bir gereksinim de yok. Üzücü Rus – Ukrayna Savaşı sürüyor, savaş bitmeden yeni hedeflere varmak olanaklı mı? Şapsığ adı kalkarsa Adıgeler, Krasnodar Kray’da Ermeni, Rum ve Ukraynalı gibi, özel bir toprağı ya da yöresi olmayan basit bir azınlık durumuna düşerler, Uspensk rayonu Adıgeleri (Şhaşefıjlar)  gibi, ki hepsi 4 bin kişi. İşbirlikçilerin görünür olma marifeti sonucu, Şapsığlar, dediğimiz gibi on binlerden 1,914 sayısına düşürüldüler; korkarız Şapsığların onca uğraş sonu elde ettikleri politik-etnik “yerli halk statüsü” ve gelecek umudu da güme gider… Geride basit azınlık statüsü kalır

Basit azınlıkların RF’de 100 dolayında bir sayıları var, esamileri okunmuyor. Şapsığ ise resmen tanınmış bir topluluk (halk), ama Krasnodar Kray yönetimince istenmeyen bir ad… Niçin?
Soralım: Avarlar ve Çeçenler, her ikisi de birer milyon nüfusun üzerindeler, daha etkili, daha itibarlı  ve daha görünür mü olmuşlar?.. Avarları, Darginleri kim tanıyor… İşsizlikten kırılıyorlar, yoksulları tarikatların ianesiyle (yardımıyla) ayakta kalmaya çalışıyor, kuzeyin çiftliklerine mevsimlik işçi (ırgat) olarak gidiyor ve asgari ücretle, günlük yevmiye ile, amele olarak inşaatlarda iş arıyor, barakalarda yarı aç, yarı tok yatıyorlar. Böyle şeyleri görmek işbirlikçinin hiç işine gelmiyor..

Amaç belli: 10 bin üzerindeki Şapsığ nüfusunu toplum mühendisliği yaparak 2021 yılı nüfus sayımında 1,914 sayısına “düşürtmeyi”, Şapsığ sorununu önemsizleştirmeyi, bir iki binlik kıytırık bir topluluk diye geçiştirmeyi başardılar, şimdi de Şapsığları tamamen görünmez hale getirmek, Krasnodar Kray (eski Adıgey) toprağından söküp attırmak istiyorlar, Rus faşistlerin istediği şey dikensiz bir “Rus Krasnodar Kray’ı”; unutmayalım Rus faşisti için Adıgey de bir “diken”.

Adıge nüfusu bölünmeli ve öyle de yapıyorlar, değindiğimiz gibi Adıgey zaten bir “fazlalık”; Adıgey’in içinden 2021’de bir Çerkes azınlığı da çıkardılar: 98 bin Adıge (% 19,75) ve 16 bin Çerkes (% 3,25) diye Adıgey Adıge nüfusunu ikiye böldüler… Dikkatli olmamız gerekiyor. Oyuna gelinirse sıra Adıgey’e de gelir. İşbirlikçi için önemli olan ulus ya da ülke ya da insan onuru değil, sadece para ve kişisel çıkar…
Bu açıklamalardan sonra Yusuf Suad Neğuç’un yaşamını, kendisinin ve arkadaşlarının savunmalarını sunmaya ve değerlendirmeye çalışacağım.
Bu arada bir kez daha belirtelim; soykırıma uğrayan ve ülkesinden atılan Adıgeler sorunu, sırf bir Şapsığ ya da Adıge sorunu da değil. Şapsığ adı bir simge isim, trajik bir örnek, bir kahramanlık örneği, Şapsığ’ın büyük bir arka planı var; Şapsığlar dürüst, adil ve eşitlikçi insanlar, görkemli bir tarihi geçmişleri var. Bunu kimse yadsıyamaz. Yazılarımı dikkatli okuyanlar bunu bilirler.

Yineleyelim: Adıge-Çerkes olayı soykırım, etnik temizlik ve bir deportasyon (bir ülkeyi yok etme, bir ulusu ülkesi dışına atma) olayıdır, sorun sırf Adıge-Çerkeslerle de sınırlı değil, uluslararası bir sorundur. Bu şey gelecekte daha da anlaşılır olacak, sorun büyüyecektir. Buna inanıyorum. Olay bugün İsrail’in Gazze’de, Lübnan’da yaptığının beteri bir soykırım sorunudur.
Rus tarafı boşuna çabalıyor, dürüst bir toplumu hiçe sayıyor, zulmü ve haksızlığı savunuyor: “Rus Çerkes’e gitme, kal demiş de, yer göstermiş de, ama Çerkes Rus idaresi altında yaşamak istememiş de… söz dinlemez Çerkes,  her şeyini geride bırakıp çekip gitmiş de… aydınlanan ve daha da aydınlanmakta olan bir dünyada bu tür yalancı söylemler ancak ahmak kandırmaya yarar… Ruslar ne yaparlarsa yapsınlar sorunu yok edemez, toprağa gömemezler. Arşivler yalan söylemez.

Sorun Rus Devleti’nin üzerinde kirli bir leke olarak kalmaya devam edecektir. Bu lekeyi temizlemenin yolu Adıgeler üzerindeki baskıları, engelleri kaldırmaktan, Şapsığlara haklarını iade etmekten, pozitif ayrımcılıktan geçer. Lenin öyle yapmak istemişti. Bugünkü Adıgey bir bakıma Lenin’in mirasıdır. Haklar iade edilmediği, Adıge ve Şapsığlardan özür dilenmediği sürece sorun büyüyerek kanamaya devam edecektir.

Dr. Yusuf Suad Neğuç’un yaşam öyküsü:

Neğuç Yusuf Suad 1877’de Düzce’de doğdu, 100 dönüm (10 hektar) dolayında toprağı olan orta halli bir ailenin çocuğuydu. Babası din adamıydı. Düzce ortaokulunu (rüştiye) bitirdi, bir süre ücretli (geçici) köy öğretmenliği yaptı, ardından medrese tahsili için Konstantiye’ye (İstanbul’a) gitti ve medresede Arapça öğrendi. Ayrıca hukuk öğrenimi de gördü, avukat ve hukuk doktoru oldu.
1908 Meşrutiyet inkılabı ülkeye düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü getirdi ve “Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti” kuruldu. 1910’da İstanbul’da anadilini öğreten “Çerkes Teavün Mektebi” de açıldı ve Neğuç o okulda öğretmenlik yaptı (Bu arada özellikle Düzce Adıge köylerinde Adıgece mevlit – Adıgabze mevlıd okunmaya, Adıgece öğrenim yapılmaya başlanmıştı, bunu da anımsatalım). Özellikle Şapsığ imamlar Adıge dili savunucuları idiler. 1911’de Çerkes Teavün Cemiyeti adına Türkçe-Çerkesçe “Ğuaze” (Rehber) adlı haftalık bir gazete çıkardı.
Yusuf Suad, Cemiyet tarafından anayurttaki Adıge çocuklarını okutma amacıyla Kuban ve Terek illerine yollanan idealist aydınlardan biri oldu. Kafkasya’da kalmış Adıgelerin köylerinde Adıge okulları açılması çalışmalarına katıldı. 1905’te Rusya’da da Meşrutiyet (demokrasi) ilan edilmiş, bir ölçüde serbestlik gelmişti.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine Neğuç Ekim 1914’te İstanbul’a döndü ve avukatlık yapmaya başladı. 1915’te politik amaçlı kurdurulan “Kafkas İttihad Cemiyeti”nin başına getirildi, böylece politikanın içine girmiş oldu; Cemiyet’in amacı, Osmanlı Hükümeti adına  Kafkasya halklarının sorunlarını araştırmak ve sorunla ilgilenmekti.

1917 Ekim sosyalist devrimi üzerine, 25 Şubat 1918’de İstanbul’dan ayrıldı, Batum üzerinden kaçak olarak sınırı geçti, yolda yakalanmamak için de yaya yürüyerek ve büyük bir azimle Tuapse’ye, Karpovsk (bugün Aguy-Şapsığ) köyüne vardı ve oraya yerleşti. O zamanlar Şapsığlar arasında akrabalık, konukluk ve hemşerilik bağları çok güçlüydü.

28 Temmuz 1918’de Tuapse, otorite boşluğundan yararlanan Menşevik (anti-Bolşevik) Gürcülerin işgaline uğradı, Neğuç Yusuf Suad Gürcülerin Şapsığ toprağından geri çekilmelerini istemek üzere 3 kişilik bir Şapsığ heyetinin başında Tiflis’e gitti. Bu arada Gürcü birlikleri Rus Bolşevik birliklerine yenilerek Tuapse’den kaçmışlardı. Yusuf Suad Tiflis’te kaldı, diğer iki temsilci Şapsığ’a döndü.
Yusuf Suad Tiflis’de İstanbul Çerkes Teavün Cemiyeti’nden tanıdığı ve şimdi Şimali Kafkas Tümeni komutanı olan Yusuf İzzet Paşa (tarihçi Met Çunatıko İzzet)  ile karşılaştı, Paşa ile birlikte önce Bakü’ye, ardından Dağıstan’a gitti ve Karadeniz kıyısı Şapsığlarının temsilcisi olarak Dağlı Cumhuriyeti (Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti) Parlamentosu üyeliğine alındı. Ancak 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi gereği Türk birlikleri Kafkasya’yı boşaltmak zorunda kaldılar.
Türklerin ayrılmaları üzerine anti-Sovyet Dağlı Hükümeti, Bolşeviklerle çarpışan isyancı General Denikin yönetimindeki beyazlarla birleşti. Ancak emperyalist Batılı ülkelerden Beyazordu’ya yapılan para, asker ve diğer yardımlar kesilince, parasız kalan Beyazordu birlikleri dağıldılar. Buna daha yukarılarda genişliğince değinmiştik.
Yusus Suad Bey Poti’ye (Gürcistan’a) geldi, oradan da yürüyerek Tuapse Karpovsk (Aguy-Şapsığ) köyüne gitti. Savcı 1930’daki iddianamede  Neğuç Yusuf Suad’ın büyük bir para ile Tuapse’ye, Şapsığlar arasına döndüğünü iddia edecekti. Yusuf Suad ise Dağlı Parlamentosu üyeliğinden aldığı maaş ve bu maaştan artırdığı parayla idare ettiğini savunacaktı.
Yusuf Suad, yeni gelişmeler nedeniyle, yeni düzenin politik sorunlarıyla ilgilenmeye başladı:
2-8 Mart 1921’de toplanan Bolşevik Kuban-Karadeniz Dağlıları II. Kongresi’ne delege olarak katıldı ve bir grup arkadaşı ile birlikte 1864’te yurdundan atılan Çerkesler sorununu dile getirdi, Çerkeslerin mağduriyetine, bir “Çerkes-Adıge Cumhuriyeti” kurulması yoluyla bir son verilebileceğini savundu. Kongre’de Kuban-Karadeniz iline (oblast) bağlı ve özel statüsü olan bir Dağlı yürütme kurulu oluşturulması kararı alındı, Sihu Seferbıy yürütme kurulu başkanı, Neğuç Yusuf Suad da yürütme kurulu yedek üyesi seçildi. (s. 146-147).

“Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi”nden dışlanma:

27 Temmuz 1922’de kurulan “Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi” Tuapse yöresi Adıgelerini (Şapsığları) dışarıda bırakmıştı. Moskova öyle uygun görmüştü. Bunun bir sonucu olarak 4 Eylül 1922’de  III. Şapsığ Kongresi toplandı ve Şapsığ adı altında bir cumhuriyet kurulması kararı alındı. Yusuf Suad “Şapsığ Cumhuriyeti” ilanı kararının onanması için Şubat 1924’te, cumhuriyetin ilanından bir küsur yıl sonra Moskova’ya gitti. Ama kesin bir sonuç alamadan, sadece olumlu bir görüş alarak döndü. Konuyu daha yukarıda genişçe anlattık.
Bir süre sonra tutuklandı, yargılandı ve Sibirya’ya sürüldü. Sürgün süresi 1927’de doldu, ama Adıgey’e dönüşüne izin verilmedi. 1928’de güvenlik örgütü (GPU)  kararıyla kendisine 3 yıllık eksi ceza verildi (Kafkasya’ya gitmeme cezası), bu nedenle Kafkasya’ya ve diğer 5 sınır yöresine gidemeyeceği bildirildi. Bunun üzerine Stalingrad’a (Volgograd) yerleşti, cezası tamamlanana, 1930 yılı başına değin Stalingrad’da kaldı, ardından Kafkasya’ya döndü. Adıgey’in Afıpsıpe köyüne yerleşti.
29 Mayıs 1930’da iki aydan beri yaşadığı Adıgey’in Afıpsıpe köyünde tutuklandı ve 20 kişi ile birlikte Ṡemez (Novorossiysk) cezaevine kondu.

Exit mobile version