Adıge ve Şapsığların tarihi serüveni ve yeni bir özetleme:
Bundan önceki iki makalemizde Adıge-Şapsığların tarihine kısaca değinmiş, 1860 yılında, Maykop’un sol kenarından geçen Şhaguaşe (Belaya) Irmağının sağ yakası boyunca dağlardan, Maykop’tan kuzeye uzanan askeri Beleroçensk Müstahkem Hattı‘nın inşa edildiğini belirtmiştik. İlginç durum, bu askeri hat düşman Şapsığ sınırında değil de, Rusya yurttaşı olmuş Abzahların toprağının başladığı sınırda kurulmuştu. Ama Abzahlar bunu okuyamadılar, Rus oyununa geldiler ve Şapsığların ezilmelerine iki yıl boyunca Rusya yurttaşları olarak seyirci kaldılar. Daha önceleri, Kabartaylardan yüz bulmayan inişteki Şeyh Şamil’in peşine takılmışlardı.
1860 yılında, Şapsığ direnişi devam ederken, Beloreçensk Hattı doğusunda ve Rus yönetimi altında yaşayan ve resmi göç ettirme politikaları kapsamı dışında tutulan Kuban ve Terek illerinden 14 bin kadar Kabartay, Adıge (Bjeduğ, Kemguy, Besni, Hatukay, Mehoş, vd) ve Abazin’in kafileler oluşturarak Türkiye’ye göç ettiğini, köyler kurdurularak bunların değişik Anadolu illerine yerleştirildiklerini belirtmiştik. Bu bir ilk parti göç olayıdır ve bu göçmenler Karadeniz kıyıları ile sınırlı olan ikinci parti göç olayından farklı olarak değişik Anadolu illerine, kabile esasına göre dağıtılarak yerleştirilmişlerdir. Bu yerleşimde köy beylerinin köylülerini yönetme (köleci) amacı baskın olmuştur. Bu gerici beyler kölelere getirilen özgürlük ve eşitlik hakkından hoşnut olmamışlardı, bu beyler esir ticaretinin 1857’de serbest bırakıldığı Türkiye’ye göç ediyorlardı. Bolu’da bir Hatukay, Düzce’de de üç Besni (Besleney) köyü örneği bunu açıklıyor. Bu göçler Rus ve Türk tarflarının anlaşmalarıyla yapılmıştır.
1864 yılında Beleroçensk Hattı’nın batısındaki topraklarda yaşayan Çerkeslerin (Abzah, Natuhay, Şapsığ, Vıbıh, Cıh, vd) hepsinin, ateşkes anlaşmaları gereği asker gözetimi altında topraklarından çıkarıldığını ve gemilere bindirilerek Türkiye’nin o zamanki, – Batum’dan Köstence’ye değin sıralanan – Karadeniz limanlarına gönderildiklerini yazmıştık. Bu insanlar oralarda kurulan geçici kamplardan alınarak, kafileler halinde yeni yerlerine yerleştirildiler. Daha önce Türkiye’ye yerleşmiş olan ve Türkçe bilen Adıgeler bu göçmenler için tercümanlık yapıyorlardı. Bu olay, ikinci parti göç olayıdır.
Üçüncü bir kitlesel göç dalgası da, 25-30 yıl sonra, yine eski Beloreçensk Hattı doğusundaki Kuban yöresinden (bugünkü Adıgey ve yakın çevresinden) yapılmıştır. Doğu Kuban’da kalmış Adıgelerin çoğu, 1880 yılı sonrasında Anadolu ve Arap topraklarına göç ettirildi. 1878 Berlin Antlaşması ile de Balkanlar’daki Çerkes nüfus da Anadolu ve Arap topraklarına nakledilmişti.
1880’lerde Kafkasya’dan gelen Adıgeler – Kabartaylar dışında – genellikle Bjeduğ, Kemguy ve Şapsığ lehçelerinde konuşuyorlardı, Balkanlardan gelenlerin içinde Abzah lehçesinde konuşan gruplar da vardı, Abzahça, izole durumuna bağlı olarak diasporada 100 yıl kadar yaşadı. Şimdi anayurtta sönmüş durumda. Karşılaştırınız: Abzah – ćako, Şapsığ – halığu = ekmek; Abzah – şxıv, Şapsığ – şeğepṡağ = yoğurt; Abzah – eleṡıqu, Şapsığ – ćeleṡıqu = küçük çocuk; Abzah – hae; Şapsığ haće = misafir…
Kabartay ve Abhaz yazarlar Vıbıhların halen “Abzehçe” konuştuklarını söylüyorlar ise de, maalesef günümüzde Abzahça konuşan bir köy ve topluluk kalmamıştır.
Hangi türden göç etmiş olurlarsa olsunlar, bu insanlar eski ülkelerinin anılarını kuşaktan kuşağa aktarmış olup günümüzdeki torunları da yüz yılı aşkın bir süreden beri kimliklerini koruyor ve eski anayurtları ile olan gönül bağlarını koparmıyor, başka topluluklar içinde erimiyor, eski ülkelerine saygı, sevgi ve özlem duygularını sürdürüyorlar.
1850’lerde Ruslar Çerkesleri söz dinlemez, vahşi ve korkunç kişiler olarak propaganda ediyorlardı, oysa aksi doğruydu. Günümüzde bu barışçı Adıgelere, Şapsığlara İsrail bile değer veriyor, Adıgeleri olsa olsa aşağılık duyguları içindeki Türk ve Rus ırkçıları (faşistler) sevmiyor olabilir.
Şapsığ’ın yeniden oluşumu:
Kafkasya’nın Karadeniz yöresine (Şapsığ’a) döndüğümüzde, 1864’te dağlara ve ormanlara çekilmiş olan az sayıdaki Şapsığ’ın çok zor koşullar altında istilacılara karşı uzun yıllar boyunca direnmiş olduklarını yazmıştık (Daha çok bilgi için bk. “Hakuçlar”). 1874 yılında ve sonrasında Şapsığ kalıntılarına karşı yürütülen askeri operasyonlar durduruldu, Rus-Şapsığ uzlaşması sağlandı. Uzlaşmaya göre düze inecek Şapsığlar kovuşturulmayacak, dağlarda diledikleri yerlerde köyler kurabileceklerdi.
Ruslar kendi yerleşimcilerinin güvenliği ve sorunsuz olarak Şapsığ topraklarına yerleşmeleri için ödün verme gereği duymuşlardı; ayrıca Şapsığlar ve Adıgeler, artık, sayı olarak da tehlikeli olacak konumdan düşmüşlerdi. Direnişçiler dağlardan düze indiler, kamplardan ve Kuban’dan (Maykop taraflarından) dönen Şapsığları da içlerine aldılar ve sonuç olarak bugünkü Kıyıboyu Şapsığ toplumu oluştu.
Güvenilir bir Şapsığ’ın söylediğine göre, 10 yıl kadar önce Karadeniz kıyısı Şapsığlarının tahmini sayısı 11 bin imiş. Sayının daha fazla olduğunu, kentlerde yaşayan birçok Şapsığ’ın kendini etnik kimliği ile yazdırmadığını söyleyenler vardır.
Sovyet dönemi:
Sovyet iktidarı 1924 yılında, Karadeniz kıyısında yaşayan bu küçük Şapsığ topluluğuna (bir yerde sayıları 6 bin olarak veriliyor, s. 103. Mirza Bala, İslam Ansiklopedisi “Çerkesler” maddesinde 6,500 sayısını veriyor) etnik ilçe kurma olanağı sağladı; o sayıdan az olup “ulusal okrug” kurdurulan Sibirya halkları da vardı. Okrug, daha üst bir idari birim olup birkaç rayonu içerebilir.
Şapsığ rayonu olayını ve arka planını genişçe anlattık; ama bu küçük etnik ilçe – Şapsığ rayonu 1945’te kaldırıldı ve Şapsığlar ağır bir baskı altına alındı, birçoğu Sibirya’ya ve çalışma kamplarına sürüldü. Aslında, Kabartaylar dahil tüm Adıge-Çerkeslerin toplu olarak Sibirya’ya sürülmeleri gündeme alınmıştı – Tevçoj Nuh: Ulus Seninle Gurur Duyuyor, mefenef.com.
Küçücük bir topluluğa, Şapsığlara reva görülen bu aşırı baskının gerekçesi hâlen açıklanmış değil.
İkinci Dünya Savaşı içinde 10 Sovyet halkı toprağından sürüldü, 50 küçük Sovyet halkına da zulüm (baskı) uygulandı. Bunlardan biri de Şapsığlardır. Uzun bir baskı sürecinden sonra, 1999 yılında RF Parlamentosu zavallı ve yorgun Şapsığlara Krasnodar Krayı toprağında (Soçi ve Tuapse rayonlarında) yaşayan “küçük bir yerli azınlık halk/ ulus statüsü” verdi, ama toprak ve özerk idare tanımadı.. Daha önce belirttiğimiz gibi özerk Şapsığ ilçesi talepleri ise kabul görmemişti.
1999’da Şapsığ adı “Rusya Federasyonu yerli halkları birleşik listesinde” yer aldı (bk. – Единый перечень коренных малочисленных народов Российской Федерации).
Dünyada ve Rusya’da binlerce küçük yerli halk (ulus) ve dil bulunuyor, bu halkların kuşkusuz birer tarihi ve arka planı vardır: bunların bazılarına bazı özel haklar verilmiştir, çoğu da erime sürecine terk edilmiştir. Bazı milliyetçi Ruslar ve yerel işbirlikçileri Şapsığlara tanınan bu “küçük yerli ulus” statüsünü çok buluyor, Şapsığ, dahası Adıge adının Krasnodar Kray toprağından sökülüp atılmalarını istiyorlar. Şapsığlar ve Adıgeler yerli halk değiller de, başka yerlerden gelip Ruslar gibi Karadeniz kıyılarına sonradan yerleşmiş olan göçmenler midirler? Sonuç olarak, “sayılarının az olduğu” bahanesiyle Şapsığların haklı talepleri engellenmek isteniyor, bunun için de Şapsığ nüfusu Adıge, Şapsığ ve Çerkes diye üçe bölünüyor, bu çerçevede Şapsığ sayısı 1914’de düşürülüyor ve görünmez hale getiriliyor.
Adıge-Çerkesler Kafkasya’da resmi tanıması yapılmış 4 ayrı yörede (ayrı toprak biriminde) – Şapsığ, Adıgey, Karaçay-Çerkesya ve Kabardey-Balkarya’da yaşıyorlar. RF’de her bir etnik topluluk, genellikle yaşadığı yerin ya da yörenin resmi-etnik adıyla anılıyor ve tanınıyor; işbirlikçiler şimdi türlü oyunlar tezgahlayarak sistemi “bozmaya, kafa karıştırmaya çalışıyorlar.
Amaç, Şapsığların işini Rus emperyalizmi lehine bitirmek, ardından Adıgeleri bölerek ikiye ayırmak ve etkisizleştirmek; bu arada Adıge ve Şapsığ adlarından düşürülen sayıyı Kabartay’a (Çerkes) eklemek. Nitekim Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nde 58,825 (yüzde 12,7) olan Çerkes (Kabartay) sayısı eklemelerle 116 bine ulaştırılmış ve toplam Adıge sayısını aşmıştır.
Bir Adıge atasözü “Sahibi başında olmayan atı köpekler yer” diyor.
Şimdi, 2021’de 4 etnik yöredeki Adıgeler” tek bir Çerkes adıyla anılsın diyorlar, ama yüz yıl önce Adıgelerden ayrılmak isteyenler ve ayrılanlar kendileri. Bunun yol açtığı zararları daha sonra açıklayacağız.
Rusya’da sayıları Şapsığlardan çok olmayan, ama özerk ilçeleri olan, dilleri resmitanınan küçük yerli uluslar var, Koryak örneğini verdik.
Bu yıkıcı politikanın bir önceli de var: 2,000’li yıllarda, 2006’da genç Adıge Cumhuriyeti yıkılmak, Koryak Okrugu gibi adı var sanı yok bir okrug olarak Kamçatka Kray’ının içine alınması gibi, Adıgey’e de göstermelik, il-ilçe arası bir statü, “okrug statüsü” verilmek, bir il (kray) birimi olan Krasnodar Kray’a bağlanmak istenmişti. Okrug, rayon (ilçe) üzeri bir idari statüdür. Böylece Krasnodar Krayı içinde özerkliği olmayan bir “Adıge okrugu” kurulacak, Adıgelerin Moskova’da temsil edilme, yasa yapma ve egemenlik hakları ellerinden alınmış, Adıge varlığı da “bitmiş” olacaktı. Bu olumsuz gidiş, Adıgelerin blok halinde karşı koymaları, tepkileri sonucu, henüz bilemediğimiz başka nedenlerle durdurulmuştu. Bu konuda bk. “Adige Halk Kongresi Olağanüstü Toplantısı Kararıdır”.
Koryak okrugu ile ilgili bilgiyi makalemizin ilk bölümünde verdik: Koryakya, önceleri RF Parlamentosu’nda bir milletvekili ve iki senatörle temsil edilen, eşit haklı 89 federe devlet biriminden biriydi ve bayrağı Moskova’da dalgalanıyordu, şimdi hepsinin yerinde yeller esiyor.
1922’de Şapsığ’ı, 70 -100 km ötedeki, “uzaktaki” Adıgey ile birleştirmeye yanaşmayan milliyetçi Ruslar 500-600 km doğudaki Kabardey ile birleşmeye hiç izin verirler mi?
Ulusal sorunlarda cin fikirliliğin, duygusallığın yeri yoktur. Gücün varsa ve haklıysan alırsın. Şapsığ haklıydı, ama gücü yoktu, alamadı.
Dr. Yusuf Suad Neğuç ve mücadele arkadaşları daha politik davranabilirler miydi?
Yerel Şapsığ örgütleri, örneğin en gerici ve en olmayacak kişileri, örneğin Şhalahov’u Tuapse ilçe yürütme kuruluna, Hleçasov’u da bölge yürütme kurulu üyeliğine seçmişlerdi. Oysa Bogus Aydemir ve benzeri, sözü dinlenen ve Sovyetlere yakın kişiler de vardı, öylelerini seçtirmiyor, kenara itiyorlardı (s. 110). Bu da işi daha baştan sabote etme anlamına geliyordu.
Ancak gücüm yok, geçmişte hatalar işlenmiş denilerek haklı bir davadan da vaz geçilemez.
Çerkesler (Kuban Kabartayları) ve Abazinler 1921’de Kuban Adıgelerinden kendi seçimleriyle koptular:
Peki, Çerkes denmekle Şapsığlar ve Adıgeler daha görünür” mü olacaklar? Aksine bu gibi abartılı isteklerden, karıştırıcı çabalardan Adıge ve Şapsığlar hep zararlı çıktılar: Batalpaşinsk Çerkesleri (Kabartay) ve Abazinleri kongre toplayarak 1921’de Kuban Adıgelerinden ayrılma, Kabardey’in ve Karaçay’ın birer okrug olarak yer aldığı Dağlı Özerk Cumhuriyeti‘ne katılma kararı aldılar (Şapsığlar kitabı, s. 27). Bu guruplar artık, hariçten Adıge ve Şapsığların işlerine karışmamalı ve karıştırılmamalıdır. Onlar ayrı bir yörenin topluluklarıdır.
Abhazlar, kurnazcı yöntemlerle Adıgeleri kemirmeye, tarihi gerçekleri saptırmaya ve rol çalmalara kalkıştılar, sonunda dışlandılar ve etkisizleştiler. Dürüstçe olmayan yaklaşımlara fırsat tanınmamalıdır.
Sanatsal, ekonomik ve kültürel işbirliği ve dayanışma dışında Kabartay, Abazin ve diğer Kuzey Kafkasya halkları ile bir yakınlaşmamız olamaz; Adıgeler (Bjeduğlar) 1796’da feodalizme karşı bir köylü (fekoł) devrimi yapmış, Şapsığ ve Abzahlar gibi demokratik dönüşüm yolunda adım atmış bir ulus. Şimdilerde her yöre, öncelikli olarak kendi yöresel sorunlarına eğilmeli ve kendi durumunu iyileştirmeye bakmalı.
Kabartay ayrılışı nelere maloldu:
Kubanlı Kabartay ve Abazinler Adıgey Adıgeleri ile bağlarını koparmamış olsalardı, Kuban ilinde (oblast), Adıge, Kabartay (Çerkes) ve Abazinler olarak ortak bir yönetim oluşturabilir ve belli bir ağırlık ortaya koyabilirlerdi, bunun ilk adımını da atmışlardı; Kuban Dağlı yönetiminden ayrılıp, Dağlı Özerk Cumhuriyeti’ne katılmak istediler ve yanlış yaptılar… Bu ayrılma kararı küçük Karaçay’ı büyüttü, demek ki bir Rus parmağı olmalı, Karaçaylara eski Adıge toprağında alan kazandılar. Dağlardan inmeye başladılar.
Ayrılıkçı hareketler ve verdikleri Zararlar:
Abzahlar 1848’de kendi seçimleriyle (dinci-gerici etkenlerle) Şapsığlardan ve diğer Adıgelerden koptular, cahil yefendi (molla) takımının peşinde, 1500 km. ötede, doğuda ve inişte olan Şeyh Şamil’in şeriat rejimine bağlandılar, oysa 1796 köylü ayaklanmasında Şapsığ ve Bjeduğlarla birlikte idiler; 1859’da da, tam tersi bir davranışla gerici ve Rus işbirlikçisi Naip Muhammed Emin ve yefendi takımının yönlendirmesiyle Çar’a ve Rus yönetimine boyun eğdiler (“Ulul emre” itaat ettiler); Şapsığları, Rus istilacılar karşısında yalnız bıraktılar. Ama beklentileri boşa çıktı: Eylül 1861’de pozisyonlarını güçlendiren Rus generallerden ve Çar II. Aleksandr’dan okkalı bir kazık ve tekme yedikten sonra, Şapsığ ve Vıbıhlara dönüş yaptılar; ama atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmişti.
Kabartay ve Abazinler de, 1921’de, Kuban’da birlikte yaşadıkları Adıge ve Şapsığlar’dan ayrılıp Terek ilinde kurulan Dağlı Özerk Cumhuriyeti’ne katılma kararı almakla taktik bir hata işlemişlerdi. Bundan yararlanan Karaçaylar da Kuban’da dağlardan düze indiler ve Sovyet Rus makamlarının desteğiyle topraklarını genişlettiler ve ilk dalga yayılmayı gerçekleştirdiler; Ruslar onlara başka araziler verebilirlerdi; 1957 Sibirya (Kazakistan) dönüşü de Karaçaylara yaradı, onlar için yeni konutlar üretildi, iş garantisi sağlandı ve “Karaçay – Çerkes Özerk Bölgesi” arazisinde ikinci kez yayıldılar ve bölgede nüfus üstünlüğü sağladılar, iki Kabartay ilçesi içinden birer Abazin ve Nogay rayonu üretilmesine yol açtılar. Karaçaylar 1943’te sürüldükleri Kazakistan’dan geri getirildikleri için soykırıma uğramış toplum sayıldılar ve bazı resmi ayrıcalıklardan yararlandırıldılar…
Peki, Şapsığlar soykırıma uğramamışlar mı? 2. Dünya Savaşı’nda Şapsığ ilçesinden iki Adıge asker Sovyetler Birliği Kahramanı, yüzlerce Şapsığ da can verirken, öte yandan çok sayıda Şapsığ da Sibirya’ya sürülmüş, utanmasızca savaş sonu (9 Mayıs) beklenip 24 Mayıs 1945’te özerk ilçeleri kaldırılmış ve 55 yıllık bir kâbus, baskı, karartma ve sansür dönemi yaşanmıştır. Şimdi de Rus yanlısı bazı Kabartaylar işbirliği içindeler ve hedefleri olarak Şapsığ ve Adıgeleri işaret ediyorlar.
Dikkat edilirse bölücü (ayrılıkçı) akımlar Karadeniz kıyısı Adıgelerinden (Şapsığ, Natuhay, Vıbıh, vd) gelmedi, Abzah, Abazin ve Kabartaylardan geldi,. Yetmedi: Şapsığ’ın işi bitirilmek istenirken, Adıgeler de kendi içlerinden ikiye bölündüler. Buna daha aşağılarda değineceğiz.
Kafkasya’da “Çerkes”, Türkiye’de ise “Kafkas” diyorlar:
Tuhaftır, Kafkasya’da “Çerkes” diye tutturan, Adıge ve Şapsığ isimlerine karşı çıkan bu kişiler, kimi Kabartaylar, Abaza ve Abazinler, Türkiye’de ise birleşik halde, örneğin Kaffed seçimlerinde Çerkes adına karşı çıkıyor ve karşı oy kullanıyorlar. Örgütlüler. Seçimlerde delege çoğunluğu “Çerkes” diyor, ama “Kafkas” adını sağlama alan baraj aşılamıyor.
Bu kişiler “Kafkas” adında ısrar ediyor ve o yönde oy kullanıyorlar. Kaffed tüzüğüne de aşılması çok zor, benzersiz, Amerikancı faşist General Kenan Evren’in barajından da daha yüksek bir baraj koydular. Tam bir çelişki. Oysa Abaza ve Abazinlerin kendi ayrı federasyonları var, Kaffed’e ve Adıgelere ne diye gereksinim duysunlar ki?.. Ama duyuyorlar, çünkü sayıca azlar ve az olan Kabartaylarla işbirliği içinde görünür olmaya, sinsi yöntemlerle Adıgeleri kendi amaçları doğrultusunda kullanmak istiyorlar. Ayrıca bunlar Kafkasya’da Rus ve Kabartay güdümündeki DÇB’den de koptular ve Dünya Abhaz-Abazin Birliği’ni kurdular.
Böyle şeyleri yazmamızdan hoşlanmayanlar var, çünkü ezberleri bozuluyor. Gerçekleri gizlemek, üstünü örtmek ve yalan söylemek ahlaki bir tutum olabilir mi? Dürüstlüğe sığar mı?.. Toplumun, özellikle Abzahların beyni maalesef şeyhlik ve tarikat ideolojileri ile yıkanmıştı, o ilişki ağı içindeydiler, halen kurtulmuş değiller, Afrika’da su kuyusu açtırmak için gerici tarikatlara para veriyorlar. Arap ideolojilerini savunanlarımız da az değil.
Bir Yahudi oğluna, “Sen bugün kendin için ne yaptın, sen kendini düşünmezsen seni kimler düşünür” diyormuş. Kendine hayrı olmayanın başkasına ne hayrı olabilir?..
Görünür olmak:
Görünür olmak için nüfustan önce, ekonomi, üretim, bilim, kültür, sanat, edebiyat, müzik, tarih ve spor gibi dallarda görünür olmak gerekir. Asıl önemli olanı budur. Bir yerlerde okumuştum; 40 milyonluk İspanya yılda bir başına 400 küsur milyonluk Arap Dünyası’ndakinden daha çok kitap yayımlıyor. 400 milyon Arap mı daha teknik, 7,5 milyon İsrailli Yahudi mi?
Önemli olan bilgili, kültürlü ve kaliteli bir nüfus…
İş övünmeye kalırsa: Adıge ve Şapsığ tarihi övgüye, görünür olmaya gereksinim duymaz. Türk mizah yazarı Aziz Nesin (1915 – 1995), soyadı kanunu çıktığında ne kadar “korkak” varsa “Cesur”, ne kadar “yalancı” varsa “Doğru” soyadını aldı diye yazmıştı. O hesap, Adıgelerin ve Şapsığların arka bahçelerinde çekinecekleri, utanacakları şey yok. Kimlerin ne olduğunu bilen bilir. Diğer Kafkas halklarını ise bilemeyiz… Kuşkusuz onların da kendilerine ait değişik birer tarihleri ve özgürlük mücadeleleri vardır, derebeylere (pşı ve prenslere) ve sömürücülere karşı verdikleri, yazdıkları destanları vardır.
Peki, Şapsığlar, Şapsığ adı yerine kendilerini Çerkes diye yazdırmakla daha görünür olabilirler mi? Şapsığların tamamı kendini Çerkes diye yazdırdığı takdirde Karadeniz kıyısında Çerkes ya da Adıge’nin esamisi kalır mı? Bütün bu şeyler Federal Parlamento tarafından Şapsığ adı üzerine verildi. Bundan vazgeçmek, kozları ırkçı Rusların eline verilmiş, demokrat Ruslara ise ihanet edilmiş olmaz mı?..
Şapsığ toprağı, diğer topraklara göre daha az mı değerli?..
Soçi ve Tuapse’de yaşayan Şapsığlara kendi istekleri doğrultusunda 1999 yılında resmen “Şapsığ küçük yerli ulus” statüsü verildi, RF Şapsığları Adıge ya da Çerkes diye tanımıyor ki, Kabartay’ı Adıge, Şapsığ ya da Çerkes diye tanımadığı gibi. Şapsığ, Çerkes diye yazıldığında mevzi (alan) kaybı yaşanır, Şapsığ’ın temsil ettiği haklar ve alan elden gider, birçokları bu hukuki ve politik inceliğin ayırdında değil. Oltalara takılıyorlar. Ama Şapsığlar kısmen de olsa işin farkına varmış olmalılar:
2021’de Şapsığların büyük çoğunluğu kendini Adıge diye yazdırdı, pek azı Çerkes diye yazdırdı, böylece Şapsığlar Adıge nüfus kaybını kısmen de olsa telafi ettiler, yine de 30 bin kadar bir nüfus Kabartay (Çerkes) hanesine aktarılmış oldu; bunu Karaçay, Balkar ve Osetlere yapabilirler mi? Bu gibi nedenlerle Kabartay, vs işbirlikçiler amaca tam ulaşamadılar, ama Kabartayların tek bir kişisi bile 2021’de kendini Adıge diye yazdırmadı… Bunu da belirtelim.
Kabartayları dürtmek mi gerekir?:
21 Mayıs’ın 149’ncu yılı anmasına küçücük Şapsığ’da (Soçi ve Tuapse’de) 3.000 kişi katıldı, Maykop’ta 150 kişi, Nalçik’te de 50 kişi anma için toplanmıştı. Demek ki Şapsığlar dışında duyarlılık azalmıştı. Durumu eleştirdik. Ertesi yıl, 21 Mayıs’a kalabalık bir kitle yanında ulusal giysiler içinde 150 Kabartay atlısı da katıldı, Nalçik caddeleri ulusal sloganlarla dolup taştı. Daha sonra, herhalde Moskova’dan zılgıt yenmiş olmalı, Kabardey-Balkar yönetimi 21 Mayıs anmalarını yasaklamış…
Adıge ya da Çerkes diye yazılmak Şapsığlar lehine bir çözüm yöntemi olabilir mi?:
Soçi ve Tuapse’de Adıge diye yazılmak Şapsığı, etnik statünü ve Şapsığları vurur, doğru olmaz, statü ve kazanımlar elden gidebilir ya da şimdiki gibi güdükleşme sürer. Şapsığ’ı diri tutmak gerekir. Hiçbir Şapsığ hak gaspı kaldırılmadığı sürece kendini Şapdsığ dışı adlarla yazdırmamalı, Şapsığ kimliğine sahip çıkmalı. Başkalarından medet umulmamalı. Şapsığ’a Şapsığ yeter. Anlaşılan liderler halkı aydınlatmamış ya da ayakta uyuyor olmalılar. Moskova Soçi ve Tuapse’de Adıge ya da Çerkes değil, sadece Şapsığ demiş ve bu adı tanıyor. Onlar ne yapıyorlar?..
2021’de Şapsığların akılları başlarına gelmiş olabilir mi?..:
Şapsığ diye yazılmakla bir mevzi korunur, ileride ulusal anlamda bir şeyler elde edilebilir, ismin ucu açık. Bu nedenle Krasnodar Kray yönetimi ve yerli işbirlikçiler rahatsızlar, oyun üstüne oyun tezgahlıyorlar. Bunlar kraldan çok kralcı kişiler… Adıge ya da Çerkes diye yazılmakla Soçi ve Tuapse’de Şapsığların elde edebileceği hiçbir şey yoktur. Bunu bildiklerinden olmalı, 25 yıl önceki Şapsığ liderler (thamateler) zorlu bir mücadele verdiler ve bir hak olarak, 1999’da Moskova’ya Soçi ve Tuapse yörelerinde yaşayan ve o yerlerin yerli halkının adı olan Şapsığ adını kabul ettirdiler. Thamatelerden vefat edenlerin ruhları şad olsun. Bu kabulden rahatsız olanları iyi bilmek ve tanımak gerekir, onlar ulusumuzun dostları olamazlar. Adıge adı AC yöresini, Çerkes adı da Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti yöresini işaret ediyor, Tuapse ve Soçi’yi değil. Farkı bilmek gerekir. Bilgisiz olanlar bu ayrımları elbette bilmezler. Şapsığ’ın resmi adı, yeri ve kimliği resmi anlamda Şapsığ’dır, öyle bilinmesinde de yarar vardır, Şapsığ’ın şanlı bir tarihi vardır; Şapsığ Soçi ve Tuapse’yi işaret eder..
Üst kimlik elbette Adıge ya da Çerkes’tir, ama bu daha sonraki bir konudur. Ayrıca Çerkes adı Karaçay, Abazin, Oset, dahası tüm Kuzey Kafkasya halkları için de kullanılabiliyor, ABD kaynakları da öyle. Mısır Memlukları zamanında Gürcüler bile Çerkes olarak adlandırılıyordu. Demek ki Çerkes adına sadece Adıgeler sahip çıkıyor değil.
Bir fıkra: Öğretmen, yeterince Türkçe bilmeyen öğrencisine sormuş, adın ne diye; “Hanuh” demiş öğrenci. “Onu sormuyorum, kafa kağıdındaki adını soruyorum” demiş öğretmen. Bunun üzerine “Aşığum Sezai” (O zaman Sezai) demiş öğrenci…
Üst kimlik elbette Adıge ya da Çerkes’tir, ama hangi durumlarda? Bu da bir araya gelindiğinde, ortak bir yöre yönetimi kurulduğunda geçerli olur. Ufukta öyle bir ışık görünmüyor. Bilim ve yazar çevresi bunu biliyor ve yazıyor. Kimlikleri karıştırmamak, bulamaç yapmamak gerekir. Tuapse ve Soçi’de Adıge ya da Çerkes diye resmi anlamda yazılmaya gerek yok, hiçbir yarar da olmaz.
Şapsığ adı ne zaman düşer, gereksiz olur:
Şapsığ adı Adıgey ile bir birleşme durumunda düşer, gereksiz olur. Nitekim 2002 yılı öncesinin (1945-2002 arası) nüfus sayımı listelerinde Şapsığ adı geçmiyordu, ayrıca Şapsığ adı sansürlüydü; şimdi Tuapse ve Soçi’de Şapsığ diye yazılmamak, Krasnodar Kray’da statünün (resmi kimliğin) silinmesi, yok olması, Ermeni, Rum ve Ukraynalı gibi, topraksız ve erimeye terk edilmiş basit bir azınlık durumuna düşmeyi getirir, onların, Ermeni ve Rumların Federal yasa tarafından verilmiş nitelikli ya da ayrıcalıklı bir statüleri yok. Çünkü eski Adıge toprağının ya da Rusya’nın yerlilerinden değiller. Bu durum bütün bir demokratik dünyada böyledir. ABD’nin Hawaii Eyaleti’nde nüfusun yüzde 2’sinden azının (20 – 25 bin kişinin) konuştuğu Hawaii dili 1,4 milyon nüfusun çoğu tarafından konuşulan İngilizce ile birlikte eyaletin resmi dilidir ve Hawaii dili koruma altına alınmıştır, ABD değer veriyor, Rus ise olanı tasfiye ediyor. 1,5 milyon nüfuslu Hawaii’de yüzbinlerce Hawaiili Japon, Koreli, Çinli ve Filipinli yaşıyor, ama onların konuştukları diller resmi dil değil, basit azınlık dilleridir. Kanada’da, Alaska’da da durum öyle. Bunun nedeni Hawaii, Kızılderili ve Eskimo gibi küçük toplulukların dillerinin o toprakların yerli dilleri olmaları; Asya dilleri, Almanca, Rusça, Ukraynaca, İspanyolca ve İrlandaca gibi Avrupa dilleri göçmen, basit ve yerli olmayan dillerdir, bu nedenle resmi dil yapılmıyorlar. Dünyada böyle bir anlayış ve sistem var…
Maalesef Krasnodar Kray yönetimi bu ayırımı, Rusça’nın da aslında bir göçmen dil olduğu gerçeğini görmek istemiyor, Şapsığları Ermeni, Rum ve Ukraynalı göçmen toplulukları ile aynı sepete koymak istiyor. Ama güneş balçıkla sıvanmaz, er ya da geç toprağın yerlisi olan Şapsığlara hakları iade edilecek ve sayılarına bakılmaksızın Adıge-Şapsığ dili de Rusça ile birlikte o yörenin resmi dili olacaktır. Rus faşistler ile işbirlikçileri bu gelişimi öncesinden görüyor, okuyor, tarihle yarışıyor ve gelişimin önünü tıkamak istiyorlar
İşbirlikçilerin görünür olma marifeti sonucu, Şapsığlar, dediğimiz gibi Kafkasya’da on binlerden “1,914 sayısına” düşürüldüler ve oyuna getirildiler ama yok olmadılar; umarız Şapsığların onca uğraş sonucu elde ettikleri “yerli azınlık halkı statüsü” ve gelecek umudu da heba olup gitmez…
Basit azınlıkların RF’de 100 dolayında (bu sayı Türkiye’de 70 dolayında imiş) , esamileri okunmuyor. Şapsığ ise resmen tanınmış bir topluluk (halk), ama Krasnodar Kray yönetimince istenmeyen bir ad ve topluluk, sayı az diyerek merkezden ayrılan para ve tahsisat da kısılıyor. 12 bin ya da 30 bin kişi ile 1914 kişiye ayrılacak tahsisat farklı oluyor… Şapsığlar parasız ve çaresiz…
1926’da Adıgey nüfusunun yüzde 23,3’ü (26,405’i) Ukraynalı idi, şimdi Adıgey’de, 2021’de yüzde 0,6 (2,810) Ukraynalı kalmış. Adıgeyli Ukraynalılar statüleri olmadığı ve Rusça zorunlu öğrenime tabi tutuldukları için Ukraynaca dillerini unuttular ve Ruslaştılar. Kıyıboyu Şapsığları da 1945 yılı sonrasından beri aynı süreci yaşadılar. Bu da unutulmamalı.
Soralım: Avarlar ve Çeçenler, her ikisi de birer milyonun üzerinde nüfuslular , daha etkili, daha itibarlı ve daha görünür mü olmuşlar?.. Avarları, Darginleri kim tanıyor… İşsizlikten kırılıyorlar, yoksulları tarikatların ianesiyle (yardımıyla) ayakta kalmaya çalışıyor, kuzeyin çiftliklerine mevsimlik işçi (ırgat) olarak gidiyor ve asgari ücretle, günlük yevmiye ile, amele olarak inşaatlarda iş arıyor, barakalarda yarı aç, yarı tok yatıyorlar. Böyle şeyleri görmek işbirlikçinin hiç işine gelmez, o varsıllarla birlikte..
Rus ırkçılar Şapsığ’ı Krasnodar Kray (eski Adıgey) toprağından söküp attırmak istiyorlar, Rus faşistlerin istediği şey dikensiz bir “Rus Krasnodar Kray’ı”, sanırsınız Acem bahçelerine konacaklar; unutmayalım Rus faşisti için Adıgey de bir “diken”.
Adıgeler de ikiye bölündüler:
Değindiğimiz gibi Adıgey zaten bir “fazlalık”; Adıgey’in ve Krasnodar Kray’ın içinden 2021’de bir Çerkes azınlığı da “üretildi”: 98 bin Adıge (% 19,75) ve 16 bin Çerkes (% 3,25) diye Adıgey Adıge nüfusunu ikiye böldüler… Krasnodar Kray’da da aynısını yaptılar. Adıgeler 30 bin gibi bir fire verdiler, bu nüfus da Kabartay’a (Çerkes’e) aktarıldı. Bunun savunulur bir yanı olabilir mi?.. İşleri güçleri yalan dolan… Dikkatli olmamız gerekiyor. Oyuna gelinirse sıra Adıgey’e de gelir. İşbirlikçi için önemli olan ulus ya da ülke sevgisi ya da insan onuru değil, sadece para ve kişisel çıkardır…
Bu açıklamalardan sonra Yusuf Suad Neğuç’un yaşamını, kendisinin ve arkadaşlarının sorgu ve savunmalarına değinmeye ve değerlendirmeye çalışacağım.
Bu arada bir kez daha belirtelim; soykırıma uğrayan ve ülkesinden atılan Adıgeler sorunu, sırf bir Şapsığ ya da Adıge sorunu da değil. Şapsığ adı bir simge isim, trajik bir örnek, bir kahramanlık örneği, Şapsığ’ın büyük bir arka planı, tarihi arka bahçesi var; Şapsığlar dürüst, adil ve eşitlikçi insanlar, görkemli bir tarihi geçmişleri var. Bunu kimse yadsıyamaz. Yazılarımı dikkatli okuyanlar bunu bilirler.
Yineleyelim: Adıge-Çerkes olayı soykırım, etnik temizlik ve bir deportasyon (bir ülkeyi ve bir ulusu yok etme) olayıdır, sorun sırf Adıge-Çerkeslerle de sınırlı değil, uluslararası bir sorundur. Bu şey gelecekte daha da anlaşılır olacak ve sorun büyüyecektir. Buna inanıyorum. Olay bugün İsrail’in Gazze’de, Lübnan’da yaptığının beteri bir soykırım olayıdır.
Rus tarafı boşuna çabalıyor, dürüst ve uygar bir toplumu ırkçı ve emperyalist düşüncelerle hiçe sayıyor, zulmü ve haksızlığı savunuyor: “Rus Çerkes’e gitme, kal demiş de, yer göstermiş de, ama Çerkes Rus idaresi altında yaşamak istememiş de… söz dinlemez Çerkes, her şeyini geride bırakıp çekip gitmiş de… aydınlanmakta olan ve daha da aydınlanacak olan bir dünyada bu tür yalancı söylemler ancak ahmak kandırmaya yarar… Ruslar ne yaparlarsa yapsınlar sorunu yok edemez, toprağa gömemezler. Arşivler yalan söylemez.
Sorun Rus Devleti’nin üzerinde kirli bir leke olarak kalmaya devam edecektir. Bu lekeyi temizlemenin yolu Adıgeler üzerindeki baskıcı politikalara son vermekten, engelleri kaldırmaktan, Şapsığlara haklarını iade etmekten, pozitif ayrımcılıktan geçer. Lenin öyle yapmak istemişti. Bugünkü Adıgey bir bakıma Lenin’in mirasıdır. Hakları iade edilmediği, Adıge ve Şapsığlardan özür dilenmediği sürece sorun büyüyerek kanamaya devam edecektir.
Dr. Yusuf Suad Neğuç’un yaşam öyküsü:
Neğuç Yusuf Suad 1877’de Düzce’de doğdu, 100 dönüm (10 hektar) dolayında toprağı olan orta halli bir ailenin çocuğuydu. Babası din adamıydı. Düzce ortaokulunu (rüştiye) bitirdi, bir süre ücretli (geçici) köy öğretmenliği yaptı, ardından medrese tahsili için Konstantiye’ye (İstanbul’a) gitti ve medresede Arapça öğrendi. Ayrıca hukuk öğrenimi de gördü, avukat ve hukuk doktoru oldu.
1908 Meşrutiyet inkılabı (taçlı demokrasi) ülkeye düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü getirdi ve “Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti” kuruldu. 1910’da İstanbul’da anadilini öğreten “Çerkes Teavün Mektebi” de açıldı ve Neğuç o okulda öğretmenlik yaptı (Bu arada özellikle Düzce Adıge köylerinde Adıgece mevlit – “Adıgabze mevlıd” okunmaya, Adıgece öğrenim yapılmaya başlanmıştı, bunu da anımsatalım). Özellikle Şapsığ imamlar anadili savunucuları idiler. Neğuç 1911’de Çerkes Teavün Cemiyeti adına Türkçe-Çerkesçe “Ğuaze” (Rehber) adlı haftalık bir gazete çıkardı.
Yusuf Suad, Cemiyet tarafından anayurttaki Adıge çocuklarını okutma amacıyla Kuban ve Terek illerine yollanan idealist aydınlardan biri oldu. Kafkasya’da kalmış Adıgelerin köylerinde Adıgece eğitim veren okullar açılması çalışmalarına katıldı. 1905’te Rusya’da da Meşrutiyet (demokrasi) ilan edilmiş, bir ölçüde serbestlik gelmişti.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine Neğuç Ekim 1914’te İstanbul’a döndü ve avukatlık yapmaya başladı. 1915’te politik amaçlı (İttihat-Terakki iktidarı tarafından) kurdurulan “Kafkas İttihad Cemiyeti”nin başına getirildi, böylece askeri siyasetin de içine girmiş oldu; Cemiyet’in amacı, Osmanlı Hükümeti adına Kafkasya halklarının sorunlarını araştırmak, sorunla ilgilenmek ve Kafkasya’yı Rus istilasından kurtarma çalışmalarına katkıda bulunmaktı.
1917 Ekim sosyalist devrimi üzerine, 25 Şubat 1918’de İstanbul’dan ayrıldı, Batum üzerinden kaçak olarak sınırı geçti, yolda yakalanmamak için yaya yürüyerek ve büyük bir azimle Tuapse’ye, Karpovsk (bugün Aguy-Şapsığ) köyüne vardı ve oraya yerleşti. O zamanlar Şapsığlar arasında akrabalık, konukluk ve hemşerilik bağları çok güçlüydü.
28 Temmuz 1918’de Tuapse, otorite boşluğundan yararlanan Menşevik (anti-Bolşevik) Gürcülerin işgaline uğradı, Neğuç Yusuf Suad Gürcülerin Şapsığ toprağından geri çekilmelerini istemek üzere 3 kişilik bir Şapsığ heyetinin başında Tiflis’e gitti. Bu arada Gürcü birlikleri Rus Bolşevik birliklerine yenilerek Tuapse’den kaçmışlardı. Yusuf Suad Tiflis’te kaldı, diğer iki temsilci Şapsığ’a döndü.
Yusuf Suad Tiflis’de İstanbul Çerkes Teavün Cemiyeti’nden tanıdığı ve şimdi Şimali Kafkas Tümeni komutanı olan Yusuf İzzet Paşa (Tarihçi Met Çunatıko İzzet) ile karşılaştı, Paşa ile birlikte önce Bakü’ye, ardından Dağıstan’a gitti ve Karadeniz kıyısı Şapsığlarının temsilcisi olarak Dağlı Cumhuriyeti (Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti) Parlamentosu üyeliğine alındı. Ancak 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi gereği Türk birlikleri Kafkasya’yı boşaltmak zorunda kaldılar.
Türklerin ayrılmaları üzerine anti-Sovyet Dağlı Hükümeti, Bolşeviklerle çarpışan isyancı General Denikin yönetimindeki beyazlarla birleşti. Ancak emperyalist Batılı ülkelerden Beyazordu’ya yapılan para, asker, silah ve diğer yardımlar kesilince, parasız kalan (maaş ödeyemeyen) Beyazordu birlikleri dağıldılar. Buna daha yukarılarda genişliğince değinmiştik.
Yusus Suad Bey Poti’ye (Gürcistan’a) geldi, oradan da yürüyerek Tuapse Karpovsk (Aguy-Şapsığ) köyüne gitti. Savcı 1930’daki iddianamesinde Neğuç Yusuf Suad’ın büyük bir para ile kaçak olarak Tuapse’ye, Şapsığlar arasına döndüğünü iddia ediyor. Oysa, Dr. Yusuf Suad’a sürgün cezası bitiminde masrafı kendinden olmak üzere 14 gün içinde Sovyetler Birliği’nden ayrılabileceği bildirildi, ama yol parası olmadığı için Türkiye’ye dönemedi (s. 149). Böylece savcının iddiası ispatsız kaldı. Yusuf Suad Dağlı (Kuzey Kafkas) Parlamentosu üyeliğinden aldığı maaş ve bu maaştan artırdığı parayla idare ettiğini ve Tuapse’ye döndüğünü savunacaktı.
Yusuf Suad, yeni gelişmeler ışığında, yeni düzenin politik sorunlarıyla ilgilenmeye başlamıştı:
2-8 Mart 1921’de toplanan Kuban-Karadeniz Dağlıları II. Kongresi’ne Tuapse’den delege olarak katıldı ve bir grup arkadaşı ile birlikte 1864’te yurdundan atılan Çerkesler sorununu dile getirdi, Çerkeslerin mağduriyetine, bir “Çerkes-Adıge Cumhuriyeti” kurulması yoluyla son verilebileceğini savundu (s. 146). Sanırım taktik bir hata yapmıştı. Oysa Lenin’in felç olması ve ölümü ile Sovyetlerde bir gerileme ve demokrasiden uzaklaşma süreci başlamıştı. Buna yukarılarda da değindik. Adıge-Çerkesler Kafkasya’ya dönüşü en istenmeyen kimseler idiler, Rus toplumunda yalan ve şişirmelerle uydurma bir Çerkes korkusu oluşturulmuştu.
Rusya ve Türkiye’deki konjonktür hiç uygun değildi. Bu da Yusuf Suad Bey’in ve Şapsığ önderlerin konjonktürü okuyamadıklarını belli ediyor, yangına körükle gitmiş oldular. Rusya iç savaştan ve beyaz terörden yeni kurtulmuştu, Türkiye’de ise İnönü Savaşları dönemi yaşanıyordu – 1921. 16 bin Osmanlı subayı ile devlet mekanizmasından güç alan Ankara Hükümeti, Mustafa Kemal Hareketi, milis güçleri ve bunların en güçlüsü olan Çerkes Ethem’i (Pşave) tasfiye etmiş, ülkeyi dikensiz bir gül bahçesine dönüştürmüştü ve Rus desteğiyle işgalci Yunanistan ile savaşa hazırlanıyordu; İngiliz ve Fransızları da pasifleştirmiş durumdaydı.
Kongre’de Kuban-Karadeniz ili (oblast) yönetimince, il’e bağlı ve özel statüsü olan bir Dağlı yürütme kurulu oluşturulması kararı alındı, Adıge aydını Sihu Seferbıy yürütme kurulu başkanı, Neğuç Yusuf Suad da yürütme kurulu yedek üyesi seçildi (Şapsığlar kitabı, s. 146-147). Politik aktivist Hahurate Şıhançerıye ve Sihu Seferbıy için bk. – “Bu ikisi Adıge Ulusunun Ebedi Parlayacak Yıldızlarındandır”, Mefenef. Com.
“Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi”nden dışlanma:
27 Temmuz 1922’de kurulan “Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi” Tuapse yöresi Adıgelerini (Şapsığları) dışarıda bırakmıştı. Moskova öyle uygun görmüştü. Bunun bir sonucu olarak 4 Eylül 1922’de III. Şapsığ Kongresi toplandı ve 6 Eylül 1922’de Şapsığ adı altında bir özerk cumhuriyet kurulması kararı alındı. Yusuf Suad, gecikmiş “Şapsığ Cumhuriyeti” ilanı kararının onanması için Şubat 1924’te, cumhuriyetin ilanından bir buçuk yıl sonra Moskova’ya gitti. Ama kesin bir sonuç alamadan, sadece olumlu bir görüş alarak döndü. Konuyu daha yukarıda genişçe anlattık.
Bir süre sonra tutuklandı, yargılandı ve Sibirya’ya sürüldü. Sürgün cezası 1927’de doldu, ama Adıgey’e ya da Şapsığ’a dönüşü sakıncalı bulundu, ama yol masrafı kendinden Türkiye’ye dönebileceği bildirildi, parası olmadığı için bu hakkını kullanamadı. 1927’de güvenlik örgütü (GPU) kararıyla kendisine 3 yıllık eksi ceza verildi (Kafkasya’ya ayak basmama cezası), bu nedenle Kafkasya’ya ve diğer 5 sınır yöresine gidemeyeceği kendisine bildirildi. Bunun üzerine Stalingrad’a (Volgograd) yerleşti, cezası tamamlanana dek Stalingrad’da kaldı, 6 Mart 1930’da Kafkasya’ya döndü ve Adıgey’in Afıpsıpe köyünde bir akrabasının yanına geçici olarak yerleşti.
İki ay sonra, 29 Mayıs 1930’da Adıgey’in Afıpsıpe köyünde iken tutuklandı ve 20 kişi ile birlikte Ṡemez (Novorossiysk) cezaevine kondu. .
Amaç, ilkin Şapsığların işini bitirmek, bu arda Adıgeleri de bölerek (yöresel adlarını çizdirerek) etkisizleştirmek, sayıca dikkate almaya değmeyecek bir sayıya düşürmek, nüfus bölüntülerini Kabartay’a (Çerkes) aktarmak istiyorlar; bunu da kendimizi “Çerkes ortak adı” ile yazdıralım ve 4 etnik yöredeki Adıgeler” ortak adla yazılsın gibi yanıltıcı sloganlarla yapıyorlar. İtiraf etmeli bu gibi konularda marifetliler. Birbirine mesafeli 4 ayrı yöredeki Adıge, Şapsığ, Çerkes ve Kabartaylar, nüfus sayımlarında kendilerini “Çerkes” diye yazdırmakla birleşmiş mi olacaklar? Yüz yıl önce Adıgelerden ayrılmak isteyenler Kabartayların kendileri değil miydi?..
Rusya’da sayıları Şapsığlardan çok olmayan, ama özerk ilçeleri ve resmi dilleri olan bir dizi küçük yerli halk var, Koryak örneğini verdik. Böyle şeyleri görmezler…
Bu yıkıcı politikaların bir önceli de var: 2,000’li yıllarda, 2006’da Adıge Cumhuriyeti feshedilip, “Koryak Özerk Okrugu’nun” kuru bir okrug olarak Kamçatka Kray’ının içine alınması gibi, Adıgey’e de göstermelik, il-ilçe arası bir statü, “okrug statüsü” verilerek, bir il (kray) birimi olan Krasnodar Kray’a bağlanmak, statü düşürülmek istenmişti. Okrug, rayon (ilçe) üzeri bir idari statüdür. Böylece Krasnodar Krayı içinde özerkliği olmayan bir “Adıge okrugu” kurulacak, Adıgelerin Moskova’da temsil edilme, yasa yapma ve egemenlik hakları ellerinden alınmış olacaktı. Bu olumsuz gidiş, Adıgelerin blok halinde ayağa kalkmaları, tepkileri sonucu ve bilemediğimiz başka nedenlerle durdurulmuştu.
Koryak okrugu ile ilgili bilgiyi makalemizin ilk bölümünde verdik: Koryakya, önceleri RF Parlamentosu’nda bir milletvekili ve iki senatörle temsil ediliyordu, eşit haklı 89 federe devlet biriminden biriydi ve bayrağı Moskova’da dalgalanıyordu, şimdi hepsinin yerinde yeller esiyor.
1922’de Şapsığ’ı Adıgey’e 70 -100 km ötede, “uzakta” diyerek birleştirmeyen milliyetçi Ruslar 500-600 km doğudaki Kabardey ile birleştirmeye hiç izin verirler mi?
Ulusal sorunlarda cin fikirliliğin, duygusallığın yeri yoktur. Gücün varsa ve haklıysan alırsın. Şapsığ haklı, ama gücü yok, alamıyor. Dr. Yusuf Suad Neğuç ve mücadele arkadaşları daha politik davranabilirler miydi? Gücüm yok denilerek haklı bir davadan da vaz geçilemez
Çerkesler (Kabartay) ve Abazinler 1921’de Kuban Adıgelerinden kendi istekleriyle ayrıldılar:
Peki, Çerkes denmekle Şapsığlar ve Adıgeler daha mı “görünür” olacaklar? Aksine bu gibi abartılı isteklerden, karıştırıcı çabalardan Adıge ve Şapsığlar hep zararlı çıkmışlardır. Çerkesler (Kabartay) ve Abazinler bir kongre toplayarak 1921’de Kuban Adıgelerinden ayrılma, Kabardey’in ve Karaçay’ın birer okrug olarak yer aldığı Dağlı Özerk Cumhuriyeti’ne katılmaya karar verdiler ve seçimlerini Terek Kabartaylarından yana yaptılar (Şapsığlar kitabı, s. 27). Bu guruplar artık, hariçten Adıge ve Şapsığların işlerine karışmamalı, karıştırılmamalıdır.
Abhazlar, kurnazcı yöntemlerle Adıgeleri kemirmeye, tarihi gerçekler üzerinde oynamaya, gerçekleri saptırmaya ve rol çalmaya kalkıştılar, dışlandılar ve etkisizleştiler. Abhazlara güven çok azaldı.
Sanatsal, ekonomik ve kültürel işbirliği ve dayanışma dışında Kabartay, Abazin ve diğer Kuzey Kafkasya halkları ile bir ilişkimiz olamaz; her yöre, öncelikli olarak kendi yöresel sorunlarına eğilmeli ve kendi durumunu güçlendirmeye bakmalı. Ama Adıge ve Şapsığlardan nüfus çalarak değil…
Kubanlı Kabartay ve Abazinler Adıgey Adıgeleri ile bağlarını koparmamış olsalardı, Kuban ilinde (oblast), Adıge, Kabartay (Çerkes) ve Abazinler olarak ortak bir yönetim oluşturabilir ve belli bir ağırlık koyabilirler, Şapsığları koruyabilirlerdi; yanlış yaptılar… Karaçay ve asıl Kabartay (Kabardiya) yöreleri ise, ayrı bir yerde, Dağlı Özerk Cumhuriyeti içindeydiler. Bu ayrılma kararı küçük Karaçay’ı büyütmeye yaradı ve eski Adıge topraklarında alan kazandırdı.
Bölücü hareketler ve verdikleri Zararlar:
Abzahlar 1848’de kendi seçimleriyle (dinci etkilemelerle) Şapsığlardan ve diğer Adıgelerden koptular, yefendi (molla) takımının önayak olmasıyla, 1500 km. ötede, doğuda ve inişte olan Şeyh Şamil’in şeriat rejimine bağlandılar, 11 yıl sonra, 1859’da da, tam tersi bir davranışla Naip Muhammed Emin ve yefendi takımının önderliğinde Rus yönetimine gönüllü olarak boyun eğdiler (Ulul emre itaat ettiler); Şapsığları Rus istilacılar karşısında bir başlarına bıraktılar. Ama beklentileri boşa çıktı: Eylül 1861’de pozisyonlarını güçlendiren Rus generallerden, Çar II. Aleksandr’dan okkalı bir kazık ve tekme yedikten sonra, Şapsığ ve Vıbıhlara dönüş yaptılar; ama atı alan Üsküdar’ı geçmişti.
Kabartay ve Abazinler de, 1921’de, Kuban’da birlikte yaşadıkları Adıge ve Şapsığlar’dan ayrılıp komşu Terek ilinde kurulan Dağlı Özerk Cumhuriyeti’ne katılma kararı almakla taktik bir hata işlemişlerdi. Bundan yararlanan Karaçaylar da Kuban’da dağlardan düze indiler ve Sovyet Rus makamlarının desteğiyle topraklarını genişlettiler ve bir ilk dalga olarak yayıldılar, 1957 Sibirya (Kazakistan) dönüşü Karaçaylar, “Çerkes Özerk Bölgesi” arazisinde ikinci kez yayıldılar. Karaçaylar Kazakistan’a sürülüp getirildikleri için soykırıma uğramış bir toplum olarak kabul edilmiş ve bazı ayrıcalıklardan yararlandırılmışlardır…
Peki Şapsığlar soykırıma uğramamışlar mı? 2. Dünya Savaşı’nda Şapsığ ilçesinden iki Adıge genci Sovyetler Birliği Kahramanı olurken çok sayıda Şapsığ da Sibirya’ya sürülmüş, savaş sonu beklenip 24 Mayıs 1945’te özerk ilçeleri de kaldırılmış ve 55 yıllık bir kâbus, baskı, karartma ve sansür dönemi yaşanmıştır. Şimdi de Rus yanlısı bazı Kabartaylar macera peşindeler, ama kendilerini değil, Şapsığ ve Adıgeleri işaret ediyorlar.
Dikkat edilirse bölücü (ayrılıkçı) akımlar Karadeniz kıyısı Adıgelerinden (Şapsığ, Vıbıh, vd) gelmedi, Abzah, Abazin ve Kabartaylardan geldi,. Yetmedi: Şapsığ’ın işi bitirilmek istenirken, Adıgeler de kendi içlerinden ikiye bölündüler. Bu gibi konular unutulmamalı ve iyi incelenmeli.
Kafkasya’da “Çerkes” diye tutturuyor, Türkiye’de ise “Çerkes”e karşılar ve “Kafkas” diyorlar:
Tuhaftır, Kafkasya’da “Çerkes” diye tutturan, Adıge ve Şapsığ isimlerine karşı çıkan bu kişiler, kimi Kabartaylar, Abaza ve Abazinler, Türkiye’de ise birleşik halde, örneğin Kaffed seçimlerinde Çerkes adına karşı oy kullanıyorlar. Örgütlüler. Seçimlerde çoğunluk “Çerkes” diyor, ama “Kafkas” barajı aşılamıyor.
Bu kişiler “Kafkas” adında ısrar ediyor ve o yönde oy kullanıyorlar. Kaffed tüzüğüne aşılması çok zor, Amerikancı faşist general Kenan Evren’in barajından da daha yüksek bir baraj koydular. Tam bir çelişki. Oysa Abaza ve Abazinlerin kendi ayrı federasyonları var, Kaffed’e ve Adıgelere ne diye gereksinim duysunlar ki?.. Ama duyuyorlar, çünkü sayıca azlar ve Kabartaylarla işbirliği kurarak görünür olmaya çalışıyorlar. Kafkasya’da da Kabartay güdümündeki DÇB’den ayrıldılar ve Dünya Abhaz-Abazin Birliği’ni kurdular.
Gerçeklerin yazılmasından hoşlanmayanlar var, çünkü ezberleri bozuluyor. Gerçekleri gizlemek, üstünü örtmek ve yalan söylemek ahlaki bir tutum olabilir mi? Dürüstlüğe sığar mı.. Toplumun, özellikle Abzahların beyni maalesef şeyhlik ve tarikat ideolojileri ile yıkanmıştı, kurtulmuş değiller. Arap ideolojilerini savunanlarımız az değil.
Bir Yahudi oğluna, “Sen bugün kendin için ne yaptın, sen kendini düşünmezsen seni kimler düşünür” diyormuş. Kendine hayrı olmayanın başkasına olabilir mi? O hesap…
Görünür olmak:
Görünür olmak için nüfustan önce, ekonomi, üretim, bilim, kültür, sanat, edebiyat, müzik, tarih ve spor gibi dallarda görünür olmak gerekir. Asıl önemli olanı budur. Bir yerlerde okumuştum; 40 milyonluk İspanya yılda bir başına 400 küsur milyonluk Arap Dünyası’ndakinden daha çok kitap yayımlıyor. 400 milyon Arap mı daha teknik, 7,5 milyon İsrailli Yahudi mi?
Önemli olan bilgili ve kaliteli bir nüfus…
İş övünmeye kalırsa: Adıge ve Şapsığ tarihi övgüye, görünür olmaya gereksinim duymaz. Aziz Nesin, soyadı kanunu çıktığında ne kadar “korkak” varsa “Cesur”, ne kadar “yalancı” varsa “Doğru” soyadını aldı diyor. O hesap, Adıgelerin ve Şapsığların arka bahçelerinde çekinecekleri çok şey yok. Kimlerin ne olduğunu bilen bilir. Diğer Kafkas halklarını bilemeyiz… Kuşkusuz onların da kendilerine ait değişik birer tarihleri ve özgürlük mücadeleleri vardır, istilacılara, derebeylere (pşı ve prenslere) ve sömürücülere karşı verdikleri, yazdıkları destanları vardır.
Peki, Şapsığlar, Şapsığ adı yerine kendilerini Çerkes diye yazdırmakla daha görünür olabilirler mi? Şapsığların tamamı kendini Çerkes diye yazdırdığunda takdirde Karadeniz kıyısında Çerkes ya da Adıge’nin esamisi kalır mı? Bütün kozlar Rus faşistlerin eline verilmiş olmaz mı?..
Soçi ve Tuapse’de yaşayan Şapsığlara kendi istekleri doğrultusunda “Şapsığ küçük yerli ulus statüsü” verildi, RF Şapsığları Adıge ya da Çerkes olarak tanımıyor ki, Kabartay’ı da Adıge ya da Çerkes olarak tanımadığı gibi. Şapsığ adı (kimliği) RF Parlamentosu tarafından tanındı ve verildi. Şapsığ, Çerkes diye yazıldığında mevzi kaybı yaşanır, Şapsığ’ın temsil ettiği haklar ve alan elden gider, birçokları bu hukuki ve politik inceliğin ayırdında bile değil. Oltalara takılıyor. Ama Şapsığlar kısmen de olsa işin farkında olmalılar: 2021’de Şapsığların büyük çoğunluğu kendini Adıge diye yazdırdı, pek azı da kendini Çerkes diye yazdırdı, böylece Şapsığlar Adıge nüfus kaybını kısmen olsa telafi ettiler yine de 30 bin kadar bir nüfus Kabartay (Çerkes) listesine aktarılmış oldu; bunu Karaçay, Balkar ve Osetlere yapabilirler mi? Bu gibi nedenlerle Kabartay, vs işbirlikçiler amaca tam ulaşamadılar, ama Kabartayların tek bir kişisi bile kendini Adıge diye de yazdırmadı…
Kabartayları dürtmek mi gerekir?:
21 Mayıs’ın 149’ncu yılı anmasına Şapsığ’da (Soçi ve Tuapse’de) 3.000 kişi, Maykop’ta 150 kişi, Nalçik’te de 50 kişi gelmişti. Demek ki duyarlılık azalmış, ateş asıl düştüğü yeri yakmıştı. Durumu eleştirdik. Ertesi yıl, 21 Mayıs’a kalabalık bir kitle yanında ulusal giysiler içinde yürüyüşe 150 Kabartay atlısı da katılmış, Nalçik caddeleri dolup taşmıştı. Daha sonra, herhalde Moskova’dan zılgıt yemiş olmalılar, Kabardey-Balkar yönetimi 21 Mayıs anmalarını yasaklamıştı…
Adıge ya da Çerkes diye yazılmak Şapsığlar lehine bir çözüm yöntemi olabilir mi?
Soçi ve Tuapse’de Adıge diye yazılmak Şapsığı, etnik statüyü vurur, doğru olmaz ve statü elden gidebilir ya da şimdiki gibi güdükleşir. Şapsığ’ı diri tutmak gerekir. Anlaşılan liderler halkı aydınlatmamış ya da ayakta uyuyor olmalılar. Moskova Soçi ve Tuapse’de Adıge ya da Çerkes dememiş, sadece Şapsığ demiş. Federal yasa öyle tanıyor…
2021’de Şapsığların akılları başlarına gelmiş olabilir mi?..:
Şapsığ diye yazılmakla bir mevzi korunur, ileride ulusal anlamda bir şeyler elde edilebilir, ismin ucu açık. Bu nedenle Krasnodar Kray yönetimi ve yerli işbirlikçiler rahatsızlar, oyun üstüne oyun peşindeler. Bunlar kraldan daha fazla kralcılar… Adıge ya da Çerkes diye yazılmakla Soçi ve Tuapse’de Şapsığların elde edebileceği hiçbir kazanım olamaz. Bunu biliyor olmalıydılar, 25 yıl önceki Şapsığ önderler (thamateler) bunu biliyor olmalılar ki, zorlu bir mücadele verdiler ve bir hak olarak, 1999’da Moskova’ya Soçi ve Tuapse yöreleri ile sınırlı bir yerli halk olarak Şapsığ adını kabul ettirebildiler. Thamatelerden vefat edenlerin ruhları şad olsun. Bu kabulden rahatsız olanları iyi bilmek ve tanımak gerekir, onlar ulusumuzun dostları olamazlar. Adıge adı AC yöresini, Çerkes adı da Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti yöresini işaret ediyor, Tuapse ve Soçi’yi değil. Farkı bilmek gerekir. Bilgisiz olanlar bu ayrımları elbette bilmezler. Şapsığ’ın resmi adı, yeri ve kimliği resmi anlamda Şapsığ’dır, öyle bilinmesinde de yarar vardır, bir tarihi de vardır; Şapsığ Soçi ve Tuapse’yi işaret eder.. Üst kimlik elbette Adıge ya da Çerkes’tir, ama bu daha sonraki bir konudur.
Bir fıkra: Öğretmen, yeterince Türkçe bilmeyen öğrencisine sormuş, adın ne diye; öğrenci “Hanuh” demiş. “Onu sormuyorum, kafa kağıdındaki adını soruyorum” demiş öğretmen. Bunun üzerine öğrenci “Aşığum Sezai” (O zaman Sezai) demiş…
Üst kimlik elbette Adıge ya da Çerkes’tir, ama hangi durumlarda? Bu da bir araya gelindiğinde, ortak bir yöre yönetimi kurulduğunda geçerli olur. Ufukta öyle bir ışık görünmüyor. Bilim ve yazar çevresi bunu biliyor ve yazıyor. Kimlikleri karıştırmamak, bulamaç yapmamak gerekir. Tuapse ve Soçi’de Adıge ya da Çerkes diye yazılmaya gerek yok, hiçbir yarar da sağlamaz.
Şapsığ adı ne zaman düşer, gereksiz olur:
Şapsığ adı Adıgey ile bir birleşme durumunda düşer, gereksiz olur; nitekim 2002 yılı öncesinin (1945-2002 arası) nüfus sayımı listelerinde Şapsığ adı yer almıyordu, ayrıca Şapsığ adı sansürlüydü; şimdi Tuapse ve Soçi’de Şapsığ diye yazılmamak, Krasnodar Kray’da statünün (resmi kimliğin) silinmesi, yok olması, Ermeni, Rum ve Ukraynalı gibi, bir toprağı ya da bir yöreye bağlı olmayan bir azınlık durumuna düşmek olur, onların, Ermeni ve Rumların Federal yasa tarafından verilmiş bir statüleri yok. Çünkü eski Adıge toprağının ya da Rusya’nın yerlisi değiller. Bu durum bütün bir demokratik dünyada böyledir. ABD’nin Hawaii Eyaleti’nde nüfusun yüzde 2’sinden azının (20 – 25 bin kişinin) konuştuğu Hawaii dili İngilizce ile birlikte eyaletin resmi dilidir, ama yüzbinlerce Hawaiili Japon, Koreli, Çinli ve Filipinli’nin konuştuğu diller resmi dil değildir. Kanada’da da durum öyle. Bunun nedeni Hawaii, Kızılderili ve Eskimo gibi toplulukların dillerinin o toprakların yerli dilleri olmaları; Asya dilleri, Almanca, Rusça, Ukraynaca, İspanyolca ve İrlandaca gibi diller göçmen, yerli olmayan dillerdir, resmi dil olmaya hak kazanmıyorlar. Böyle bir anlayış ve sistem var…
Maalesef Krasnodar Kray yönetimi bu ayırımı, Rusça’nın da aslında bir göçmen dil olduğu gerçeğini görmek istemiyor, Şapsığları Ermeni, Rum ve Ukraynalı göçmen toplulukları ile aynı sepete koymak istiyor. Ama güneş balçıkla sıvanmaz, er geç toprağın yerlisi olan Şapsığlara hakları iade edilecek ve sayılarına bakılmaksızın Adıge-Şapsığ dili de Rusça ile birlikte o yörenin resmi dili olacaktır. Rus faşistler ile işbirlikçileri bu gelişimi görüyor, okuyor ve gelişimin önünü tıkamak istiyorlar
İşbirlikçilerin görünür olma marifeti sonucu, Şapsığlar, dediğimiz gibi Kafkasya’da on binlerden “1,914 sayısına” düşürüldüler ve oyuna getirildiler ama yok olmadılar; umarız Şapsığların onca uğraş sonucu elde ettikleri “yerli halk statüsü” ve gelecek umudu heba olup gitmez…
Basit azınlıkların RF’de 100 dolayında (bu sayı Türkiye’de 70 dolayında imiş) , esamileri okunmuyor. Şapsığ ise resmen tanınmış bir topluluk (halk), ama Krasnodar Kray yönetimince istenmeyen bir ad ve topluluk, sayı az diyerek merkezden ayrılan para ve tahsisat da kısılıyor. 12 bin kişi ile 1914 kişiye ayrılan tahsisat aynı olmuyor…
1926’da Adıgey nüfusunun yüzde 23,3’ü (26,405’i) Ukraynalı idi, şimdi, 2021’de yüzde 0,6 (2,810) Ukraynalı kalmış. Adıgeyli Ukraynalılar statüleri olmadığı ve Rusça öğrenime tabi tutuldukları için Ukraynaca dillerini unuttular ve Ruslaştılar. Kıyıboyu Şapsığları da 1945 yılı sonrasından beri aynı süreci yaşıyorlar. Bu da unutulmamalı.
Soralım: Avarlar ve Çeçenler, her ikisi de birer milyon nüfusun üzerindeler, daha etkili, daha itibarlı ve daha görünür mü olmuşlar?.. Avarları, Darginleri kim tanıyor… İşsizlikten kırılıyorlar, yoksulları tarikatların ianesiyle (yardımıyla) ayakta kalmaya çalışıyor, kuzeyin çiftliklerine mevsimlik işçi (ırgat) olarak gidiyor ve asgari ücretle, günlük yevmiye ile, amele olarak inşaatlarda iş arıyor, barakalarda yarı aç, yarı tok yatıyorlar. Böyle şeyleri görmek işbirlikçinin hiç işine gelmez, o varsıllarla birlikte..
Amaç belli: 10 bin üzerindeki Şapsığ nüfusunu toplum mühendisliği yaparak 2021 yılı nüfus sayımında 1,914 sayısına “düşürtmeyi”, Şapsığ sorununu önemsizleştirmeyi, bir iki binlik kıytırık bir topluluk diye geçiştirmeyi başardılar, Rus’u görünür, Şapsığları görünmez yaptılar. Şapsığ’ın da kusuru vardır tabii. Rus ırkçılar Şapsığ’ı Krasnodar Kray (eski Adıgey) toprağından söküp attırmak istiyorlar, Rus faşistlerin istediği şey dikensiz bir “Rus Krasnodar Kray’ı”; unutmayalım Rus faşisti için Adıgey de bir “diken”.
Adıgeler de ikiye bölündü:
Değindiğimiz gibi Adıgey zaten bir “fazlalık”; Adıgey’in ve Krasnodar Kray’ın içinden 2021 nüfus sayımında birer Çerkes (Kabartay) azınlığı da “üretildi”: 98 bin Adıge (% 19,75) ve 16 bin Çerkes (% 3,25) diye Adıgey Adıge nüfusunu ikiye böldüler. – https://ru.wikipedia.org/wiki/%D0%90%D0%B4%D1%8B%D0%B3%D0%B5%D1%8F
Krasnodar Kray’da da aynısını yaptılar. İşbirlikçilerin marifetleri, bu başarıları yadsınamaz. Adıgeler 30 bin gibi bir nüfus kaybına uğradılar, bu nüfus Kabartay’a (Çerkes’e) eklendi. Bunun savunulur bir yanı olabilir mi?.. Görünür olanı bu, ya görünmeyenler?.. Dikkatli olmamız gerekiyor. Oyuna gelinirse sıra Adıgey’e de gelir. İşbirlikçi için önemli olan ulus ya da ülke sevgisi ya da insan onuru değil, sadece para ve kişisel çıkardır…
Bu açıklamalardan sonra Dr. Yusuf Suad Neğuç’un yaşamını, kendisinin ve arkadaşlarının savunmalarını sunmaya ve değerlendirmeye çalışacağım.
Bu arada bir kez daha belirtelim; soykırıma uğrayan ve ülkesinden atılan Adıgeler sorunu, sırf bir Şapsığ ya da Adıge sorunu da değil. Şapsığ adı bir simge isim, trajik bir örnek, bir kahramanlık örneği, Şapsığ’ın büyük bir arka planı, tarihi var; Şapsığlar dürüst, adil ve eşitlikçi insanlar, görkemli bir tarihi geçmişleri var. Bunu kimse yadsıyamaz. Yazılarımı dikkatli okuyanlar bunu bilirler.
Yineleyelim: Adıge-Çerkes olayı soykırım, etnik temizlik ve bir deportasyon (bir ülkeyi ve bir ulusu yok etme) olayıdır, sorun sırf Adıge-Çerkeslerle de sınırlı değil, uluslararası bir sorundur. Bu şey gelecekte daha da anlaşılır olacak ve sorun büyüyecektir. Buna inanıyorum. Olay bugün İsrail’in Gazze’de, Lübnan’da yaptığının beteri bir soykırım olayıdır.
Rus tarafı boşuna çabalıyor, dürüst bir toplumu hiçe sayıyor, zulmü ve haksızlığı savunuyor: “Rus Çerkes’e gitme, kal demiş de, yer göstermiş de, ama Çerkes Rus idaresi altında yaşamak istememiş de… söz dinlemez Çerkes, her şeyini geride bırakıp çekip gitmiş de… aydınlanan ve daha da aydınlanmakta olan bir dünyada bu tür yalancı söylemler ancak ahmak kandırmaya yarar… Ruslar ne yaparlarsa yapsınlar sorunu yok edemez, toprağa gömemezler. Arşivler yalan söylemez.
Sorun Rus Devleti’nin üzerinde kirli bir leke olarak kalmaya devam edecektir. Bu lekeyi temizlemenin yolu Adıgeler üzerindeki baskıcı politikalara son vermekten, engelleri kaldırmaktan, Şapsığlara haklarını iade etmekten, pozitif ayrımcılıktan geçer. Lenin öyle yapmak istemişti. Bugünkü Adıgey bir bakıma Lenin’in mirasıdır. Haklar iade edilmediği, Adıge ve Şapsığlardan özür dilenmediği sürece sorun büyüyerek kanamaya devam edecektir.
Dr. Yusuf Suad Neğuç’un yaşam öyküsü:
Neğuç Yusuf Suad 1877’de Düzce’de doğdu, 100 dönüm (10 hektar) dolayında toprağı olan orta halli bir ailenin çocuğuydu. Babası din adamıydı. Düzce ortaokulunu (rüştiye) bitirdi, bir süre ücretli (geçici) köy öğretmenliği yaptı, ardından medrese tahsili için Konstantiye’ye (İstanbul’a) gitti ve medresede Arapça öğrendi. Ayrıca hukuk öğrenimi de gördü, avukat ve hukuk doktoru oldu.
1908 Meşrutiyet inkılabı (taçlı demokrasi) ülkeye düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü getirdi ve “Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti” kuruldu. 1910’da İstanbul’da anadilini öğreten “Çerkes Teavün Mektebi” de açıldı ve Neğuç o okulda öğretmenlik yaptı (Bu arada özellikle Düzce Adıge köylerinde Adıgece mevlit – “Adıgabze mevlıd” okunmaya, Adıgece öğrenim yapılmaya başlanmıştı, bunu da anımsatalım). Özellikle Şapsığ imamlar anadili savunucuları idiler. Neğuç 1911’de Çerkes Teavün Cemiyeti adına Türkçe-Çerkesçe “Ğuaze” (Rehber) adlı haftalık bir gazete çıkardı.
Yusuf Suad, Cemiyet tarafından anayurttaki Adıge çocuklarını okutma amacıyla Kuban ve Terek illerine yollanan idealist aydınlardan biri oldu. Kafkasya’da kalmış Adıgelerin köylerinde Adıgece eğitim veren okullar açılması çalışmalarına katıldı. 1905’te Rusya’da da Meşrutiyet (demokrasi) ilan edilmiş, bir ölçüde serbestlik gelmişti.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine Neğuç Ekim 1914’te İstanbul’a döndü ve avukatlık yapmaya başladı. 1915’te politik amaçlı (İttihat-Terakki iktidarı tarafından) kurdurulan “Kafkas İttihad Cemiyeti”nin başına getirildi, böylece askeri siyasetin de içine girmiş oldu; Cemiyet’in amacı, Osmanlı Hükümeti adına Kafkasya halklarının sorunlarını araştırmak, sorunla ilgilenmek ve Kafkasya’yı Rus istilasından kurtarma çalışmalarına katkıda bulunmaktı.
1917 Ekim sosyalist devrimi üzerine, 25 Şubat 1918’de İstanbul’dan ayrıldı, Batum üzerinden kaçak olarak sınırı geçti, yolda yakalanmamak için yaya yürüyerek ve büyük bir azimle Tuapse’ye, Karpovsk (bugün Aguy-Şapsığ) köyüne vardı ve oraya yerleşti. O zamanlar Şapsığlar arasında akrabalık, konukluk ve hemşerilik bağları çok güçlüydü.
28 Temmuz 1918’de Tuapse, otorite boşluğundan yararlanan Menşevik (anti-Bolşevik) Gürcülerin işgaline uğradı, Neğuç Yusuf Suad Gürcülerin Şapsığ toprağından geri çekilmelerini istemek üzere 3 kişilik bir Şapsığ heyetinin başında Tiflis’e gitti. Bu arada Gürcü birlikleri Rus Bolşevik birliklerine yenilerek Tuapse’den kaçmışlardı. Yusuf Suad Tiflis’te kaldı, diğer iki temsilci Şapsığ’a döndü.
Yusuf Suad Tiflis’de İstanbul Çerkes Teavün Cemiyeti’nden tanıdığı ve şimdi Şimali Kafkas Tümeni komutanı olan Yusuf İzzet Paşa (Tarihçi Met Çunatıko İzzet) ile karşılaştı, Paşa ile birlikte önce Bakü’ye, ardından Dağıstan’a gitti ve Karadeniz kıyısı Şapsığlarının temsilcisi olarak Dağlı Cumhuriyeti (Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti) Parlamentosu üyeliğine alındı. Ancak 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi gereği Türk birlikleri Kafkasya’yı boşaltmak zorunda kaldılar.
Türklerin ayrılmaları üzerine anti-Sovyet Dağlı Hükümeti, Bolşeviklerle çarpışan isyancı General Denikin yönetimindeki beyazlarla birleşti. Ancak emperyalist Batılı ülkelerden Beyazordu’ya yapılan para, asker, silah ve diğer yardımlar kesilince, parasız kalan (maaş ödeyemeyen) Beyazordu birlikleri dağıldılar. Buna daha yukarılarda genişliğince değinmiştik.
Yusus Suad Bey Poti’ye (Gürcistan’a) geldi, oradan da yürüyerek Tuapse Karpovsk (Aguy-Şapsığ) köyüne gitti. Savcı 1930’daki iddianamesinde Neğuç Yusuf Suad’ın büyük bir para ile kaçak olarak Tuapse’ye, Şapsığlar arasına döndüğünü iddia ediyor. Oysa, Dr. Yusuf Suad’a sürgün cezası bitiminde masrafı kendinden olmak üzere 14 gün içinde Sovyetler Birliği’nden ayrılabileceği bildirildi, ama parası olmadığı için Türkiye’ye dönemedi (s. 149). Böylece savcının iddiası ispatsız kaldı. Ayrıca 14 gün değil, daha uzun bir süre de verilebilirdi. Yusuf Suad Dağlı (Kuzey Kafkas) Parlamentosu üyeliğinden aldığı maaş ve bu maaştan artırdığı parayla bir süre idare ettiğini ve Tuapse’ye döndüğünü savunacaktı.
Yusuf Suad, yeni gelişmeler ışığında, yeni düzenin politik sorunlarıyla ilgilenmeye başlamıştı:
2-8 Mart 1921’de toplanan Kuban-Karadeniz Dağlıları II. Kongresi’ne Tuapse’den delege olarak katıldı ve bir grup arkadaşı ile birlikte 1864’te yurdundan atılan Çerkesler sorununu dile getirdi, Çerkeslerin mağduriyetine, bir “Çerkes-Adıge Cumhuriyeti” kurulması yoluyla son verilebileceğini savundu (s. 146). Sanırım taktik bir hata yapmıştı. Oysa Lenin’in felç olması ve ölümü ile Sovyetlerde bir gerileme ve demokrasiden uzaklaşmaya süreci başlamıştı. Buna yukarılarda da değindik. Adıge-Çerkesler Kafkasya’ya dönüşü en istenmeyen kimseler idiler, Rus toplumunda yalan ve şişirmelerle asılsız bir Çerkes korkusu oluşturulmuştu.
Rusya ve Türkiye’deki konjonktür hiç uygun değildi. Bu da Yusuf Suad Bey’in ve Şapsığ önderlerin konjonktürü okuyamadıklarını belli ediyor, yangına körükle gitmiş oldular. Rusya iç savaştan ve beyaz terörden yeni kurtulmuştu, Türkiye’de ise İnönü Savaşları dönemi yaşanıyordu – 1921. 16 bin Osmanlı subayı ile devlet mekanizmasından güç alan Ankara Hükümeti, Mustafa Kemal Hareketi, milis güçleri ve bunların en güçlüsü olan Çerkes Ethem’i (Pşave) tasfiye etmiş, ülkeyi dikensiz bir gül bahçesine dönüştürmüştü ve Rus desteğiyle işgalci Yunanistan ile savaşa hazırlanıyordu; İngiliz ve Fransızları da pasifleştirmiş durumdaydı.
Kongre’de Kuban-Karadeniz ili (oblast) yönetimince, il’e bağlı ve özel statüsü olan bir Dağlı yürütme kurulu oluşturulması kararı alındı, Adıge aydını Sihu Seferbıy yürütme kurulu başkanı, Neğuç Yusuf Suad da yürütme kurulu yedek üyesi seçildi (Şapsığlar kitabı, s. 146-147). Politik aktivist Hahurate Şıhançerıye ve Sihu Seferbıy için bk. – “Bu ikisi Adıge Ulusunun Ebedi Parlayacak Yıldızlarındandır”, Mefenef. Com.
“Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi”nden dışlanma:
27 Temmuz 1922’de kurulan “Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi” Tuapse yöresi Adıgelerini (Şapsığları) dışarıda bırakmıştı. Moskova öyle uygun görmüştü. Bunun bir sonucu olarak 4 Eylül 1922’de III. Şapsığ Kongresi toplandı ve 6 Eylül 1922’de Şapsığ adı altında bir özerk cumhuriyet kurulması kararı alındı. Yusuf Suad, gecikmiş “Şapsığ Cumhuriyeti” ilanı kararının onanması için Şubat 1924’te, cumhuriyetin ilanından bir buçuk yıl sonra Moskova’ya gitti. Ama kesin bir sonuç alamadan, sadece olumlu bir görüş alarak döndü. Konuyu daha yukarıda genişçe anlattık.
Bir süre sonra tutuklandı, yargılandı ve Sibirya’ya sürüldü. Sürgün cezası 1927’de doldu, ama Adıgey’e ya da Şapsığ’a dönüşü sakıncalı bulundu, ama yol masrafı kendinden Türkiye’ye dönebileceği bildirildi, parası olmadığı için bu hakkını kullanamadı. 1927’de güvenlik örgütü (GPU) kararıyla kendisine 3 yıllık eksi ceza verildi (Kafkasya’ya ayak basmama cezası), bu nedenle Kafkasya’ya ve diğer 5 sınır yöresine gidemeyeceği kendisine bildirildi. Bunun üzerine Stalingrad’a (Volgograd) yerleşti, cezası tamamlanana dek Stalingrad’da kaldı, 6 Mart 1930’da Kafkasya’ya döndü ve Adıgey’in Afıpsıpe köyünde bir akrabasının yanına geçici olarak yerleşti.
İki ay sonra, 29 Mayıs 1930’da Adıgey’in Afıpsıpe köyünde iken tutuklandı ve 20 kişi ile birlikte Ṡemez (Novorossiysk) cezaevine kondu.
Şapsığlar ve Bir Kitap – 4
Adıge ve Şapsığların serüveni ve bir özetleme:
Bundan önceki iki makalemizde Adıge-Şapsığların tarihine kısaca değinmiş, 1860 yılında, Maykop’un sol kenarından akan Şhaguaşe (Belaya) Irmağının sağ yakası boyunca kuzeye uzanan askeri Beleroçensk Müstahkem Hattı’nın inşa edildiğini belirtmiştik. İlginç durum, bu askeri hat düşman Şapsığ sınırında değil de, Rusya yurttaşı Abzahların tarihi toprağının başladığı yerde kurulmuştu. Ama Abzahlar bunu okuyamadılar, Rus oyununa geldiler ve Şapsığların ezilmelerine iki yıl boyunca seyirci kaldılar. Daha önce, 1848’de Kabartaylardan yüz bulmayan inişteki Şeyh Şamil‘in peşine takılmışlardı.
Bu tarihten 4 yıl önce, 1860 yılında, Şapsığ direnişi henüz sona ermemişken, Beloreçensk Hattı doğusunda ve Rus yönetimi altında yaşayan ve resmi göç ettirme politikaları uygulanmayan Kuban ve Terek illerinden 14 bin kadar Kabartay, Adıge (Bjeduğ, Kemguy, Besni, Hatukay, Mehoş, vd) ve Abazin’in kafileler oluşturarak Türkiye’ye göç ettiğini, köyler kurdurularak bunların değişik Anadolu illerine yerleştirildiklerini belirtmiştik. Sayı aslında daha fazla olmalıdır. Bu da ilk parti göç olayıdır ve bu göçmenler Karadeniz kıyıları ile sınırlı olan ilk parti göç olayından farklı olarak, değişik Anadolu illerine, kabile esasına göre dağıtılarak yerleştirilmişlerdir. Bu yerleşimde köy beylerinin köylülerine hükmetme amacı baskın olmuştur. Bu gerici beyler kölelere getirilen özgürlük ve eşitlik hakkından hoşnut olmadıkları için, 1857’de köleliğin ve esir ticaretinin serbest bırakıldığı Türkiye’ye göç etmeyi yeğliyorlardı. Bolu’da bir Hatukay, Düzce’de de üç küçük Besni (Besleney) köyü örneği de bunu açıklıyor. Bu göçler Rus ve Türk taraflarının anlaşmaları ve yönlendirmeleriyle ve savaşa bağlı olmayarak yapılmıştır.
1864 yılında Beleroçensk Hattı’nın batısındaki topraklarda yaşayan Çerkeslerin (Abzah, Natuhay, Şapsığ, Vıbıh, Cıh, vd) hepsinin, dayatılan ateşkesler gereği askeri gözetim altında topraklarından çıkarıldığını ve gemilere bindirilerek Türkiye’nin o zamanki – Batum’dan Köstence’ye değin sıralanan – Karadeniz limanlarına gönderildiklerini yazmıştık. Bu insanlar oralardaki geçici kamplardan alınarak ve kafileler halinde dağıtılarak yeni yerlerine götürülüp yerleştirildiler. Bu olay, ikinci parti göç olayıdır.
Üçüncü bir kitlesel göç dalgası da, yine Beloreçensk Hattı doğusundaki Kuban yöresinden (bugünkü Adıgey ve yakın çevresinden) yapılmıştır. Kuban’daki kalıntı Adıgelerin çoğunun 1880 yılı sonrasında Anadolu ve Arap topraklarına göç ettirildiğini, 1878 Berlin Antlaşması ile de Balkanlar’daki Çerkes nüfusunun sökülüp Anadolu ve Arap topraklarına nakledildiğini yazmıştık.
Hangi türden göç etmiş olurlarsa olsunlar, bu insanlar eski ülkelerinin anılarını kuşaktan kuşağa aktarmış olup günümüzdeki torunları da yüz yılı aşkın bir süreden beri kimliklerini koruyor ve eski anayurtları ile olan gönül bağlarını koparmıyor, başka topluluklar içinde erimiyor, eski ülkelerine saygı ve sevgi duygularını sürdürüyorlar.
1850’lerde Ruslar Çerkesleri söz dinlemez, vahşi ve korkunç barbarlar olarak propaganda ediyorlardı, oysa aksi çıktı. Günümüzde bu barışçı Adıgelere, Şapsığlara İsrail bile değer veriyor, Adıgeleri olsa olsa aşağılık duyguları içindeki Türk ve Rus ırkçıları (faşistler) sevmiyor olabilirler.
Şapsığ’ın yeniden oluşumu:
Kafkasya’nın Karadeniz yöresine (Şapsığ’a) döndüğümüzde, 1864’te dağlara ve ormanlara çekilmiş olan az sayıdaki Şapsığ’ın çok zor koşullar içinde istilacılara karşı uzun yıllar direnmiş olduklarını yazmıştık (Daha çok bilgi için bk. “Hakuçlar”). 1874 yılında ve sonrasında Rus-Şapsığ uzlaşması sağlandı. Şapsığ kalıntılarına karşı yürütülen askeri operasyonlar durduruldu. Uzlaşmaya göre düze inecek Şapsığlar kovuşturulmayacak ve diledikleri yerlerde dağ köyleri kurabileceklerdi. Kıyılar ise Rus yerleşimi için ayrılmıştı.
Ruslar kendi yerleşimcilerinin güvenliği ve sorunsuz olarak Şapsığ topraklarına yerleşmeleri için ödün verme gereği duymuşlardı; ayrıca Şapsığlar ve Adıgeler, sayı olarak azalmış, tehlikeli olmaktan çıkmışlardı. Direnişçiler dağlardan düze indiler, kamplardan ve Kuban’dan gelen küçük Şapsığ grupları da içlerine alarak bugünkü Kıyıboyu Şapsığ toplumu oluşmuş oldu.
Sovyet döneminde Şapsığ:
Sovyet iktidarı 1924 yılında, Karadeniz kıyısında yaşayan bu küçük Şapsığ topluluğuna (bir yerde sayıları 6 bin olarak veriliyor, Şapsığlar kitabı, s. 103) etnik ilçe kurma olanağı sağladı, ama Adıgey’e katılma izni tanınmadı; bu olayı ve arka planını genişçe anlattık; ama bu küçük etnik ilçe – Şapsığ rayonu 1945’te kaldırıldı ve Şapsığlar ağır baskı altına alındı. Küçücük bir topluluğa uygulanan bu ölçüsüz baskıların nedenleri hâlâ açıklanmış değil. İkinci Dünya Savaşı içinde şimdiki Şapsığ, Adıge, Çerkes ve Kabartay topluluklarının topraklarından sürülmelerine karar verildiği, Stalin’in müdahalesi ile kararın kaldırıldığı, ancak Şapsığ rayonunun lağvedildiği anlaşılıyor (bk. Tevçoj Nuh: Ulus Seninle Gurur Duyuyor, mefenef.com),
İkinci Dünya Savaşı içinde 10 Sovyet halkı toprağından sürüldü, 50 küçük Sovyet halkına da zulüm (baskı) uygulandı. 50 küçük halktan biri de Şapsığlardır. Uzun bir baskı döneminden sonra, 1999 yılında RF Parlamentosu zavallı ve yorgun Şapsığlara Krasnodar Kray toprağında (Soçi ve Tuapse rayonları ile sınırlı) yaşayan “küçük bir yerli azınlık halk/ ulus statüsü” verdi. Daha önce belirttiğimiz gibi özerk Şapsığ ilçesi talepleri ise kabul görmedi.
Böylece 1999’da Şapsığ adı “Rusya Federasyonu yerli azınlık halkları birleşik listesinde” yer almış oldu (bk. – Единый перечень коренных малочисленных народов Российской Федерации).
Dünyada ve Rusya’da binlerce küçük yerli halk (ulus) ve dil bulunuyor, bu halkların kuşkusuz birer tarihi ve arka planı vardır: bunların bazılarına bazı özel haklar verilmiştir, çoğu da erime sürecine terk edilmiştir. Bazı milliyetçi Ruslar ve yerel işbirlikçileri Şapsığlara tanınan bu “küçük yerli ulus” statüsünü çok buluyor, Şapsığ, dahası Adıge adının Krasnodar Kray toprağından sökülüp atılmalarını istiyorlar. Şapsığlar ve Adıgeler yerli halklardan değiller de, başka yerlerden gelip Ruslar gibi Karadeniz kıyılarına sonradan yerleşmiş olan göçmenlerden midirler? Sonuç olarak, “sayılarının az olduğu” bahanesiyle Şapsığların haklı talepleri engellenmek isteniyor, bunun için de Şapsığ nüfusu Adıge, Şapsığ ve Çerkes diye üçe bölünüyor, bu çerçevede Şapsığ sayısı 2002, 2010 ve 2021’de düşürüldü ve görünmez hale getirildi.
Adıge-Çerkesler Kafkasya’da resmi tanıması yapılmış 4 ayrı yörede (ayrı toprak biriminde) – Şapsığ, Adıgey, Karaçay-Çerkesya ve Kabardey-Balkarya’da yaşıyorlar. RF’de her bir etnik topluluk, genellikle yaşadığı yerin ya da yörenin resmi-etnik adıyla anılıyor ve tanınıyor; işbirlikçiler şimdi türlü oyunlar tezgahlayarak sistemi bozmaya, kafa karıştırmaya çalışıyorlar.
Amaç, Şapsığların işini Rus emperyalizmi lehine bitirmek, ardından Adıgeleri bölerek ikiye ayırmak ve etkisizleştirmek; bu arada Adıge ve Şapsığ adlarından düşürülen sayıyı Kabartay’a (Çerkes) eklemek. Nitekim Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nde 58,825 (yüzde 12,7) olan Çerkes (Kabartay) sayısı yapay eklemelerle RF’de 116 bine ulaştırılmış ve 114 bin olan resmi “Adıge sayısını” aşmıştır. Bu tür sinsi oyunlar tezgahlanabiliyor. Adıge (AC, Krasnodar Kray ve Şapsığ) nüfus, Çerkes (Kabartay) nüfusu yararına yaklaşık 30 bin fire vermiş.
Bir Adıge atasözü “Sahibi başında olmayan atı köpekler yer” diyor.
Şimdi, 2021’de 4 etnik yöredeki Adıgeler tek bir Çerkes adıyla anılsın diyorlar, ama yüz yıl önce Kabartay ve Abazinler, 1921 yılında halk kongresi kararıyla kendi seçimlerini yaptılar ve berabar yaşadıkları Kuban Adıgelerinden ayrıldılar. Bunun yol açtığı zararları daha sonra göreceğiz. Bu aradan Rusların Adıgeleri kasıtlı olarak böldükleri iddiası da hvada kalmaktadır. Bölme olayı Kuban Adıgeleri ile Şapsığlar (Karadeniz kıyısı Adıgeleri) açısından doğrudur.
Asılsız iddiaları kabul etmek, haklılığımıza zarar verir.
Rusya’da sayıları Şapsığlardan çok olmayan, ama özerk ilçeleri, okrugları (toprakları) olan, dilleri resmi dil statüsünde olan küçük yerli uluslar var, Koryak örneğini verdik.
Bu yıkıcı politikanın bir önceli de var: 2,000’li yıllarda, 2006’da genç Adıge Cumhuriyeti de yıkılmak, Koryak Okrugu örneğinde olduğu, “adı var” bir okrug olarak Kamçatka Kray‘ının içine alınmış olması gibi, Adıge Cumhuriyeti’ne de göstermelik, il-ilçe arası bir statü – “okrug statüsü” verilerek, bir il (kray) birimi olan Krasnodar Kray‘a bağlanmak istenmişti. Okrug, rayon (ilçe) üzeri bir idari birimdir ve birden çok rayonu içine alır. Böylece Krasnodar Kray içinde özerkliği olmayan bir “Adıgey okrugu” kurulacak, Adıgelerin Moskova’da temsil edilme, yasa yapma ve egemenlik hakları ellerinden alınmış, Adıge varlığı “sallantıya” terk edilmiş olacaktı. Bu olumsuz gidiş, Adıgelerin blok halinde karşı koymaları, tepkileri sonucu ve henüz tam bilemediğimiz başka nedenlerle durdurulmuştu – 2006. Herhalde Putin anayasal değişiklik yapmaya rıza göstermemişti. Bu konuda bk. “Adige Halk Kongresi Olağanüstü Toplantısı Kararıdır”.
Koryak okrugu ile ilgili bilgiyi makalemizin ilk bölümünde verdik: Koryakya, önceleri RF Parlamentosu’nda bir milletvekili ve iki senatörle temsil edilen, eşit haklı 89 federe devlet biriminden biriydi ve bayrağı Moskova’da dalgalanıyordu, şimdi hepsinin yerinde yeller esiyor.
1922’de Şapsığ’ı, 70 -100 km ötedeki, “uzaktaki” Adıgey ile birleştirmeye yanaşmayan milliyetçi Ruslar 500-600 km doğudaki Kabardey ile birleşmeye hiç izin verirler mi?
Bunu için referandum dahil bir dizi yasal prosedür gerekecekti.
Ulusal sorunlarda cin fikirliliğin, duygusallığın yeri yoktur. Gücün varsa ve haklıysan alırsın. Şapsığ haklıydı, ama gücü yoktu, alamadı.
Dr. Yusuf Suad Neğuç ve mücadele arkadaşları daha politik davranabilirler miydi?
Yerel Şapsığ örgütleri, bilgili, aydın ve devrimci kişiler dururken, bir düşüncesizlik örneği olarak, Sovyet iktidarına ters düşen, en gerici ve en olmayacak kişileri, örneğin Şhalahov’u Tuapse ilçe yürütme kuruluna, Hleçasov’u da bölge yürütme kurulu üyeliğine seçmişlerdi. Oysa Bogus Aydemir ve benzeri, sözü dinlenen ve Sovyet yanlısı olan, aklı başındakişiler de vardı, böylelerini kenara ittiler (s. 110). Bolşevik kuruluşlarına anti-Sovyet kişileri seçerekçek, olabilecek işleri de sabote ediyorlardı.
Bunlar yaşandı. Ancak gücüm yok, geçmişte hatalar işlenmiş denilerek haklı bir davadan da vaz geçilemez.
Çerkesler (Kuban Kabartayları) ve Abazinler, 1921’de Kuban Adıgelerinden kendi seçimleriyle (iradeleriyle) ayrıldılar:
Peki, Çerkes denmekle Şapsığlar ve Adıgeler daha görünür mü olacaklar? Aksine bu gibi abartılı isteklerden, karıştırıcı çabalardan Adıge ve Şapsığlar hep zararlı çıktılar: eski Batalpaşinsk yöresi [şimdi Çerkessk yöresi] Çerkesleri (Kabartay) ve Abazinleri bir arada idiler ve bir kongre toplayarak 1921’de Kuban Adıgelerinden ayrılma, Kabardey’in, Balkar ve Karaçay’ın birer okrug olarak yer aldığı Dağlı Özerk Cumhuriyeti‘ne katılma kararı aldılar (Şapsığlar kitabı, s. 27). Bu guruplar artık, hariçten Adıge ve Şapsığların iç işlerine karışmamalı ve karıştırılmamalıdır. Onların bir güçleri de yoktur, şimdi Karaçay çoğunluğun güdümü altındalar. Onlar ayrı bir yörenin topluluklarıdır ve Adıgelerden ayrılmışlardır, birbirlerinin geleceğine, iç işlerine ve etnik yapılarına karışmamalıdırlar.
Abhazlar, çıkarcu ve kurnazcı yöntemlerle Adıgeleri kemirmeye, tarihi gerçekleri saptırmaya ve rol çalmalara kalkıştılar, sonunda dışlandılar ve etkisizleştiler. Çıkarcı Abhazlar her zaman Rusların işbirlikçileri idiler. Rusya, çıkarı olduğu için şimdilerde Abhazya’yı koruyor. Yarın ne olur, bilemeyiz…
Karşılıklı sanatsal, ekonomik ve kültürel işbirliği ve dayanışma dışında Kabartay, Abazin ve diğer Kuzey Kafkasya halkları ile bir ilişkimiz olamaz; gündemde bir Kuzey Kafkasya devleti de yok.
Kubanlı Adıgeler 1796’da feodalizme karşı bir köylü devrimi yapmış, bey ve soylu egemenliğine son vermiş, Şapsığ ve Abzahlar gibi demokratik dönüşüm yolunda adım atmış bir ulus. Her yöre, öncelikli olarak kendi yöresel sorunlarına eğilmeli ve kendi durumunu iyileştirmeye bakmalı. Günümüz koşullarında gerisi sonuç vermez.
Kubanlı Kabartayların Adıgeleri terk etmeleri nelere mal oldu:
Kubanlı Kabartay ve Abazinler, Adıgey Adıgeleri ile bağlarını koparmamış olsalardı, Kuban ilinde (oblast), Adıge, Kabartay (Çerkes) ve Abazinler olarak ortak bir yönetim kurabilir ve belli bir ağırlık ortaya koyabilirlerdi, bunun ilk adımı da atılmıştı; 1921’de Kuban iline bağlı Kuban Dağlı yönetimi kurulmuştu, Kabartay ve Abazinler Kuban Dağlı yönetiminden ayrılıp, daha doğudaki Dağlı Özerk Cumhuriyeti’ne katılmak istediler… Bu ayrılma kararı küçük Karaçay’ı Kuban Kabartayları ve Abazinler aleyhine büyüttü, Karaçaylar dağlardan inip eski Adıge toprağında alan kazandılar. Dahası da var.
Ayrılıkçı hareketler ve verdikleri zararlar:
Abzahlar 1848’de kendi seçimleriyle (dinci-gerici etkenlerle) Şapsığlardan ve diğer Adıgelerden koptular, yefendi (molla) takımının kuyruğuna takılarak, 1000 km. ötede, doğuda ve inişte olan Şeyh Şamil‘in şeriat rejimine bağlandılar, oysa 1796’da bir köylü ayaklanmasıyla daha modern bir toplum olma yolunda adım atmışlardı, molla çıkışı, bir yönüyle bu gelişimi sabote etmiştir.1859’da da, tam tersi bir kararla gerici ve kişisel çıkarcı Naip Muhammed Emin’in ve yefendi takımının yönlendirmesiyle Çar’a ve Rus yönetimine boyun eğdiler (“Ulul emre” itaat ettiler); Müslüman Şapsığları Rus saldırganların karşısında yalnız bıraktılar. Ama beklentileri boşa çıktı: Eylül 1861’de pozisyonlarını güçlendiren Çar II. Aleksandr‘dan ve onun generallerinden okkalı bir kazık ve tekme yedikten sonra, Şapsığ ve Vıbıhların yanına dönüş yaptılar; ama atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmişti.
Kabartay ve Abazinler de, 1921’de, Kuban’da birlikte yaşadıkları Adıge ve Şapsığlar’dan ayrılıp doğuda, Terek ilinde kurulan Dağlı Özerk Sovyet Cumhuriyeti‘ne katılma kararı almakla taktik bir hata işlemişlerdi. Dağlı Özerk Sovyet Cumhuriyeti Ocak 1921’de kuruldu, Kabardey okrugu Dağlı Cumhuriyeti‘nden ayrıldı ve 1 Eylül 1921’de Kabardey Özerk Bölgesi (oblast) kuruldu. Karaçay ve Balkar okrugları da Dağlı Cumhuriye’inden ayrıldılar. 12 Ocak 1922’de Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi kuruldu. Bundan yararlanan Karaçaylar da dağlardan düze indiler ve Sovyet Rus makamlarının hoşgörüsüyle topraklarını genişlettiler ve ilk dalga yayılmayı gerçekleştirdiler.
Karaçaylar çalışır, çoğalır ve yayılırlar, kolay kolay da asimile olmazlar, aşiret bağları ve özel kültürleri vardır.
Karaçaylar suçlanıp 1943’te Kazakistan’a sürüldüler, 1957’de de sürgünden döndüler, bu dönüş Karaçaylara yaradı, onlar için yeni konutlar üretildi, iş garantisi sağlandı ve 1926 yılı öncesinde olduğu gibi Çerkes ve Abazinlerle bir araya getirildiler
Yeni oluşumda Karaçaylar başı çeken (dominant) ulus, diğerleri küçük uluslar durumuna düştüler. Karaçaylar şimdi eski Kabartay (Çerkes) arazisinde ikinci kez yayıldılar ve bölgede nüfus üstünlüğünü ele geçirdiler; sonunda iki Kabartay ilçesi içinden birer Abazin ve Nogay rayonu yaratarak Kabartay muhalefeti cezalandırdılar; ayrıca Rus ve Karaçaylar Abazinleri de Kabartayların karşısına dikmeyi başardılar. Rusya Federasyonu üyesi bir cumhuriyet kendi iç idari düzenlemeleri yapma, yeni rayon oluşturma ve yeni bir resmi dil kabul etme yetkisine sahiptir. Ama birer il birimi olan kray ve oblastların, birer eyalet olmadıkları için böyle yetkileri tanınmamıştır.
Karaçaylar 1943’te sürüldükleri Kazakistan’dan 1957’de geri getirildikleri için soykırıma, baskıya uğramış toplumlardan sayıldılar ve bazı devlet olanaklarından yararlandırıldılar…
Şapsığlar soykırıma uğramamışlar mı?:
Peki, Şapsığlar soykırıma uğramamışlar mı? Şapsığlar 2. Dünya Savaşı’nda Şapsığ ilçesinden iki Sovyetler Birliği Kahramanı çıkardılar, yüzlerce Şapsığ savaşta can verdi; buna karşın çok sayıda Şapsığ Sibirya’ya sürüldü, savaş sonu (9 Mayıs) beklenip 24 Mayıs 1945’te Şapsığ ilçesi (rayonu) kaldırıldı ve çok daha büyük bir felaket şans eseri, Stalin’in desteği ile atlatılmış olmalı (Tevçoj Nuh: Ulus Seninle Gurur Duyuyor, mefenef.com).
Yaralı, ama geçmişin görkemli Şapsığ küçük ulusu, 55 yıllık bir kâbus, baskı, karartma ve sansür süreci içine sokuldu. Korunma iç güdüsüyle birçok Şapsığ köyü Rusça adlar aldı. Türkiye’de de birçok Çerkes köyüne özgün adları dururken, tarihe bir saygısızlık örneği olarak Türkçe adlar verilmiş olması gibi.
Dikkat edilirse bölücü (ayrılıkçı) akımlar Karadeniz kıyısı Adıgelerinden (Şapsığ, Natuhay, Vıbıh, vd) gelmedi, doğudaki Abzah, Abazin ve Kabartaylardan geldi. Yetmedi: Şapsığ’ın işi bitirilmek istenirken, Adıgeler de kendi içlerinden ikiye bölündüler,:Adıge ve Çerkes olarak. Buna daha aşağılarda değineceğiz.
Kafkasya’da “Çerkes” diyor, Türkiye’de ise karşı çıkıyorlar:
Tuhaftır, Kafkasya’da “Çerkes” diye tutturan, Adıge ve Şapsığ isimlerine karşı çıkan bu kişiler, kimi Kabartaylar, Abaza ve Abazinler, Türkiye’de birleşik halde, örneğin Kaffed seçimlerinde Çerkes adına karşı oy kullanıyorlar. Örgütlüler. Seçimlerde delege çoğunluğu “Çerkes” diyor, ama “Kafkas” adı lehine konan yüksek baraj aşılamıyor. Saf Adıgeler de bunu okuyamıyorlar.
Bu kişiler “Kafkas” adında ısrar ediyor ve o yönde oy kullanıyorlar. Kaffed tüzüğüne de aşılması çok zor, benzersiz, Amerikancı faşist General Kenan Evren’in barajından da yüksek bir baraj koydular. Evren barajı solculara ve Kürtlere karşı konmuştu. Bizimkiler de Adıgelere karşı koydular. Tam bir çelişki örneği. Oysa Abaza ve Abazinlerin kendi ayrı federasyonları var, Kaffed’e ve Adıgelere ne diye gereksinim duysunlar ki? Arkalarında Ruslar var. Ama gereksinim duyuyorlar, çünkü Kabartaylar gibi Abazalar da Türkiye’de sayıca azlar. Ayrıca bunlar Kafkasya’da Rus ve Kabartay güdümündeki DÇB’den de koptular ve Dünya Abhaz-Abazin Birliği’ni kurdular, daha da zayıfladılar.
Böyle şeyleri yazmamızdan bazıları hoşlanmıyorlar, çünkü ezberleri bozuluyor. Doğruları söyleseler sorun olmaz. Çeçen ve Dağıstanlıların ve Abzahların beyinleri maalesef şeyhlik ve tarikat ideolojileri ile yıkanmıştır, o ilişki ağından halen kurtulmuş değiller, Örneğin çözülmemiş Çerkes sorunu dururken bu efendiler Afrika’da su kuyusu açtırmak için tarikat vakıflarına bağış yapıyorlar.
Bir Yahudi oğluna, “Sen bugün kendin için ne yaptın, sen kendini düşünmezsen seni kimler düşünür” diyormuş. Kendine hayrı olmayanın başkasına ne hayrı olabilir ki?..
Görünür olmak:
Görünür olmak için nüfustan önce, ekonomi, üretim, bilim, kültür, sanat, edebiyat, müzik, tarih ve spor gibi dallarda görünür olmak gerekir. Asıl tercih edileni budur. Bir yerlerde okumuştum; 40 milyonluk İspanya yılda bir başına 400 küsur milyonluk Arap Dünyası’ndakinden daha çok kitap yayımlıyor. 400 milyon Arap mı daha teknik, 7,5 milyon İsrailli Yahudi mi? 8’er milyonluk İsveç ve İsviçre, 250 milyonluk Pakistan İslam Cumhuriyeti’nden daha büyük birer ekonomi. Hangisi daha görünür…
Önemli olan bilgi, gelişmiş kültür ve kalite…
İş övünmeye kalırsa: Adıge ve Şapsığ tarihi övgüye, görünür olmaya gereksinim duymuyor, ardında görkemli ve yiğitlik dolu bir tarih var. Türk mizah yazarı Aziz Nesin (1915 – 1995), soyadı kanunu çıktığında ne kadar “korkak” varsa “Cesur”, ne kadar “yalancı” varsa “Doğru” soyadını aldı diye yazmıştı. Zavallı karakollarda ne de çok polis dayağı yemişti. O hesap, Adıgelerin ve Şapsığların arka bahçelerinde çekinecekleri, utanacakları kirli bir şey yok. Kimlerin ne olduğunu bilen bilir. Diğer Kafkas halklarını ise bilemeyiz… Kuşkusuz onların da kendilerine göre değişik birer tarihleri ve özgürlük mücadeleleri vardır, derebeylerine (pşı ve prenslere), yefendilere ve sömürücülere karşı verdikleri, yazdıkları destanları vardır.
Şapsığlar Çerkes diye yazılmakla ne elde ederler:
Peki, Şapsığlar, Şapsığ adı yerine kendilerini Çerkes diye yazdırmakla daha mı görünür olacaklar? Tam aksine Şapsığların tamamı kendini Çerkes diye yazdırdığı takdirde, Karadeniz kıyısında bir Çerkes ya da Adıge ulusu ile bir Adıge yöresinin olduğu gerçeğinin esamisi kalır mı? Silinir giderler. Şapsığ statüsü RF Federal Meclisi tarafından verildi, anayasaya dayalı yasal bir hak. Bundan vazgeçmek, kozları Anayasa ve hukuk yerine, ırkçı Ruslara teslim etmek, demokrat Ruslara ise ihanet etmek olmaz mı?.. Demokratik hakların gelişmesi demokrat insanlara ve tüm Rusya Federasyonu halklarına daha fazla özgürlük getirmek olmaz mı?…
Şapsığ toprağı, diğer topraklara göre daha mı az değerli?..
Soçi ve Tuapse’de yaşayan Şapsığlara kendi istekleri doğrultusunda 1999 yılında “Şapsığ küçük yerli ulus” statüsü verildi, RF Şapsığları Adıge ya da Çerkes diye tanımıyor, Kabartay’ı Adıge ya da Şapsığ diye tanımadığı gibi. Şapsığ, Çerkes diye yazıldığında bir mevzi (alan) kaybı yaşanır, Şapsığ’ın temsil ettiği haklar ve alan yitirilir, birçokları bu hukuki ve politik inceliğin ayırdında bile değil. Oltalara takılıyorlar. Ama Şapsığlar kısmen de olsa işin farkına varmış olmalılar:
2021’de Şapsığların büyük çoğunluğu kendini Adıge diye, pek azı da Çerkes diye yazdırdı, böylece Şapsığlar Adıge nüfus kaybını kısmen de olsa telafi ettiler, yine de 30 bin kadar bir nüfus Kabartay (Çerkes) hanesine aktarılmış oldu; Adıgey Adıgelerinin bir bölümü bunun ayırdında olmamalı; Kabartaylar aynı şeyleri Karaçay, Balkar ve Osetlere yapabilirler mi? Bu gibi nedenlerle Kabartay, vs işbirlikçiler amaca tam ulaşamadılar, ama Kabartayların tek bir kişisi bile 2021’de kendini Adıge diye yazdırmadı… Bunu da belirtelim.
Kabartayları dürtmek mi gerekiyor?:
21 Mayıs’ın 149’ncu yılı anmasına küçücük Şapsığ’da (Soçi ve Tuapse’de) 3.000 kişi katıldı, ama Maykop’ta 150, Nalçik’te de 50 kişi anmalara gelmişti. Geçmişin anısı umurlarında bile olmamıştı. Demek ki soykırım ve sürgün bazı yörelerde unutulmuştu. Durumu eleştirdik. Ertesi yıl, 21 Mayıs’a kalabalık bir kitle yanında, ulusal giysiler içinde 150 Kabartay atlısı da katıldı, Nalçik caddeleri soykırımı kınama sesleriyle çınladı. Daha sonra, herhalde Moskova’dan zılgıt yenmiş olmalı, Kabardey-Balkar yönetimi 21 Mayıs’ı yasakladı...
Adıge ya da Çerkes diye yazılmak Şapsığlar için lehte bir çözüm yöntemi olabilir mi?:
Soçi ve Tuapse’de Adıge diye yazılmak Şapsığ’ı vurur, doğru olmaz ve statü elden gider ya da şimdiki gibi güdükleşme sürer. Şapsığ’ı diri tutmak gerekir. Hiçbir Şapsığ hak gaspı kaldırılmadığı sürece kendini Şapdsığ dışı bir adla yazdırmamalı, başka bir ada özenmemeli, dolduruşlara gelmemeli, Şapsığ kimliğine sahip çıkmalı. Başkalarından medet umulmamalı. Şapsığ’a Şapsığ yeter. Anlaşılan liderler halkı aydınlatmamış, korkuyor ya da ayakta uyuyor olmalılar. Moskova Soçi ve Tuapse’de Adıge ya da Çerkes’i değil, sadece Şapsığ adını tanıyor, 1,914 Şapsığ esasına göre ödenek gönderiyor, bu da verilmesi gereken paranın en az 8 -9 kat daha azı demek. Sayı, bölünme nedeniyle azaltıldığı ve 1,914 Şapsığ kalemi üzerinden ödeme yapıldığı için hizmetler aksıyor; okul, sağlık ocağı, yol, su ve doğal gaz gibi hizmetler yerine getirilmiyor ya da aksıyor. Krasnodar Kray yönetimi artan bir para olursa en son Şapsığları anımsıyor.
Yayınlarda Tuapse dışında, Soçi’de Adıge-Şapsığ ağırlıklı 30 bin Müslüman’ın bulunduğu (% 8 – 10) belirtiliyor. Aksi takdirde 2013’te, 21 Mayıs’ın 149 yılı anmasına 3,000 Şapsığ nereden gelmiş olabilir?..
Şapsığlar tarifsiz baskılar gördüler ve bu nedenle görünür olmak istemiyor olabilirler. Bir Özerk oblast ya da özerk okrug asırlık korkuları yenmeyi ve rehabilite olmayı sağlayabilirdi.
2021’de Şapsığların akılları kısmen başlarına gelmiş olabilir mi?..:
Şapsığ diye yazılmakla bir mevzi korunur, ileride ulusal anlamda bir şeyler elde edilebilir, ismin ucu açık. Unutulmamalı, yiğitlerin yiğit dostları olur. 1943’te Şapsığlar toplu halde Sibirya’ya sürülmemişlerse, demek ki yiğit Şapsığların yiğit dostları da olmalı (bk. Tevçoj Nuh: Ulus Seninle Gurur Duyuyor). İyi ve barışçı insanlar hangi din ve ulustan olurlarsa olsunlar kardeştirler. Bu kardeşlikten ve Şapsığlara tanınan haklardan Krasnodar Kraylı gericiler ve yerli işbirlikçileri rahatsızlar, oyun üstüne oyun tezgahlıyorlar…
Adıge ya da Çerkes diye yazılmakla Soçi ve Tuapse’de Şapsığların elde edebileceği hiçbir hak olamaz. Bunu bildiklerinden olmalı, 25 yıl önceki Şapsığ liderler (thamateler) zorlu bir mücadele verdiler ve bir hak olarak, 1999’da Moskova’ya Soçi ve Tuapse topraklarında yaşayan bir yerli halk olarak Şapsığ adını kabul ettirdiler, Adıge ya da Çerkes de diyebilirlerdi, demediler. Thamatelerden (büyüklerden) vefat edenlerin ruhları şad olsun. Bu kabulden rahatsız olanları iyi bilmek ve tanımak gerekir, onlar ulusumuzun dostları olamazlar.
Adıge adı AC yöresini, Çerkes adı da Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti yöresini işaret ediyor, Krasnodar Kray, Tuapse ve Soçi’yi değil. Farkı bilmek gerekir. Bilisiz olanlar bu ayrımları elbette bilmezler. Şapsığ’ın resmi adı, yeri ve kimliği resmi anlamda Şapsığ’dır, öyle bilinmesinde yarar vardır, Şapsığ’ın şanlı bir tarihi vardır; Şapsığ Soçi ve Tuapse’yi işaret eder..
Üst kimlik elbette Adıge ya da Çerkes‘tir, bilimsel araştırmalarda da öyledir, bu adları yadsıyor değiliz, yeter ki dürüst ve kimlikler yerli yerinde kullanılsın, ama şimdilik yöre kimlikleri geçerlidir, asıl üst kimlik ise daha sonraki bir konudur. Ayrıca Kabartayların Adıgey ve Şapsığlardan ayrı bir tarihleri var. Bunu da bilmeliyiz.
Bir fıkra: Türk öğretmen, yeterince Türkçe bilmeyen öğrencisine sormuş, “adın ne” diye; “Hanuh” demiş öğrenci. “Onu sormuyorum, kafa kağıdındaki adını soruyorum” demiş öğretmen. Bunun üzerine “Ha, Aşığum Sezai” (Ha, o zaman Sezai) demiş öğrenci de…
Üst kimlik elbette Adıge ya da Çerkes‘tir, ama hangi durumlarda? Çerkes ve Kabartaylar kendilerini Adıge diye yazdırmıyor, kendilerini Kabartay ya da Çerkes adlarıyla yazdırıyorlar. Ortak ad bir araya gelindiğinde, ortak bir yöre yönetimi kurulduğunda ya da ileride dönüş izni verilip Şapsığ ile Adıgey birleşmiş olduğunda geçerli olur. Nitekim Adıgeyli Şapsığların tanınan kimliği – Adıge, Adıgeyli Kabartay ve Besleneyler de Adıge olarak tanınıyorlar. Ufukta bir birleşme gerçeği görünmüyor. Bilim ve yazar çevresi gerçeleri biliyor ve yazıyor. Kimlikleri karıştırmamak, bulamaç yapmamak gerekir. Tuapse ve Soçi’de Adıge ya da Çerkes diye yazılmaya gerek yok, hiçbir yarar da sağlamaz.
Şapsığ adı ne zaman düşer, gereksiz olur:
Şapsığ adı, Adıgey ile bir birleşme olduğunda düşer ve gereksiz olur, tıpkı Adıgey Şapsığlarında olduğu gibi. Nitekim 2002 yılı öncesinin (1945 – 2002 arası) nüfus sayımı listelerinde Şapsığ adı yer almıyordu, Gorbaçov öncesinde Şapsığ adı sansürlüydü; şimdi Tuapse ve Soçi’de Şapsığ diye yazılmamak, Krasnodar Kray’da statünün (resmi kimliğin) silinmesi, sansüre dolaylı hizmet anlamına gelir. Şapsığ diye yazılmamak, Ermeni, Belarus, Rum ve Ukraynalı gibi toprağı olmayan ve erimeye terk edilen bir azınlık durumuna düşmek olur: Onların, Ermeni, Ukraynalı ve Rumların Federal yasa tarafından tanınan yerel ulus statüleri yok. Çünkü eski Adıge toprağının ya da Krasnodar Kray’ın yerlilerinden değiller. Bu kriter bütün bir demokratik dünyada böyledir. ABD’nin Hawaii Eyaleti’nde nüfusun yüzde 2’sinden azının (20 – 25 bin kişinin) konuştuğu Hawaii dili İngilizce ile birlikte eyaletin resmi dilidir ve koruma altına alınmıştır, canlandırılması için çalışılıyor, ABD şimdilerde yerli azınlıklara değer veriyor, Krasnodar Kray ise olanı yok saymaya çalışıyor, örneğin Şapsığların Adıge ya da Çerkes diye bölünmelerine arka çıkıyor. 5,8 milyonluk bir kray 15 bin Şapsığ ile uğraşıyor, ayıptır.
1,5 milyon nüfuslu Hawaii’de yüzbinlerce Hawaiili Japon, Koreli, Çinli ve Filipinli nüfus yaşıyor, onların konuştuğu diller serbest, o dillerde gazeteler yayımlanıyor, tv yayınları var, ama resmi dil değiller. Kanada ve Alaska’da da durum öyle. Bunun nedeni Hawaii, Kızılderili ve Eskimo gibi küçük toplulukların dillerinin o yerlerin yerli uluslarının dilleri olmaları. Bu nedenle yerli halklara pozitif ayrım ya da ayrıcalıklar uygulanıyor; Asya dilleri, Almanca, Rusça, Ukraynaca, İspanyolca ve İrlandaca gibi diller göçmen, yerli olmayan diller oldukları için resmi dil yapılmıyorlar. Dünyada böyle bir anlayış, uygulama ve eğilim geçerli…
Maalesef Krasnodar Kray yönetimi bu ayırımı, Rusça’nın da aslında bir göçmen dil olduğu gerçeğini görmek istemiyor, Federal tanımaya karşın, Şapsığları yerli olmayan ulusal topluluklarla aynı sepete koymaya çalışıyor ve koyuyor. Ama güneş balçıkla sıvanmaz, er ya da geç toprağın yerlisi olan Şapsığlara hakları iade edilecek ve sayılarına bakılmaksızın Adıge-Şapsığ dili de Rusça ile birlikte o yörenin resmi dili yapılacaktır, buna inanıyorum. Rus faşistler ile işbirlikçileri bu gelişimi öncesinden görüyor, okuyor, tarihle yarışıyor ve gelişimin önünü tıkamak istiyorlar. Hepsi bu, ama boşuna.
İşbirlikçilerin görünür olma marifeti sonucu, Şapsığlar, dediğimiz gibi Kafkasya’da, sahte yöntemlerle on binlerden “1,914 sayısına” düşürüldüler ve oyuna getirildiler ama yok olmadılar; umarız Şapsığların onca uğraş sonucu elde ettikleri “yerli halk statüsü” ve gelecek umudu elden gitmez…
Basit azınlıkların sayısı RF’de 100 dolayında (aynı sayı Türkiye’de 70 dolayındadır deniyor) , esamileri okunmuyor. Şapsığ ise resmen tanınmış bir topluluk (halk), ama Krasnodar Kray yönetimince istenmeyen bir ad ve topluluk, sayıları “az” denerek merkezden ayrılan ödenek de kısılıyor. 10 binden çok kişi ile 1,914 kişiye ayrılan ödenek aynı olmuyor… Şapsığlar parasız, topraksız ve çaresiz… Toprakları fiilen 1943’te, resmen 1945’te alındı.
Şapsığ köylülerine 1917 sonrasında 15 dönüm ya da daha az toprak verilmişti. Şapsığ halkı şimdi sahipsiz… Verilen küçük ulus statüsü yeterli bir koruma sağlamıyor…
Sonuç ne olur?..
1926’da Adıgey nüfusunun yüzde 23,3’ü (26,405’i) Ukraynalı idi, şimdi, 2021’de yüzde 0,6 (2,810) Ukraynalı kalmış. Adıgeyli Ukraynalılar statüleri olmadığı ve Rusça zorunlu eğitime tabi tutuldukları için Ukraynaca dillerini unuttular ve Ruslaştılar. Kıyıboyu Şapsığları da 1945 yılı sonrasından beri aynı politik süreci yaşadılar. Bu da unutulmamalı.
Soralım: Avarlar ve Çeçenler, her ikisi de birer milyonun üzerinde nüfuslular , daha etkili, daha itibarlı ve daha mı görünür olmuşlar?.. Avarları, Darginleri kim tanıyor… İşsizlikten kırılıyorlar, yoksulları tarikatların ianesiyle (yardımıyla) ayakta kalmaya çalışıyor, kuzeyin çiftliklerine mevsimlik işçi (ırgat) olarak gidiyor ve asgari ücretle, günlük yevmiye ile, amele olarak inşaatlarda iş arıyor, barakalarda yarı aç, yarı tok yatıyorlar. Böyle şeyleri görmek işbirlikçinin hiç işine gelmez, o varsıllarla, güçlüyle birlikte.
Rus ırkçılar Şapsığ’ı Krasnodar Kray (eski Adıgey) toprağından söküp attırmak istiyorlar, Rus faşistlerin istediği şey dikensiz bir “Rus Krasnodar Kray’ı”, sanırsınız kendilerine Acem bahçeleri bağışlanacak; unutmayalım Rus faşisti için Adıgey de bir “diken”.
Adıgeler de ikiye bölündüler:
Değindiğimiz gibi Adıgey zaten bir “fazlalık”; Adıgey’in ve Krasnodar Kray’ın içinden 2021’de bir Çerkes azınlığını da “ürettiler”: 98 bin Adıge (% 19,75) ve 16 bin Çerkes (% 3,25) diye Adıgey Adıge nüfusunu ikiye böldüler… Krasnodar Kray’da da aynısını yaptılar. Adıgeler 30 bin gibi bir fire verdiler, bu nüfus da Kabartay’a (Çerkes’e) aktarıldı. Bu hileli oluşumun savunulur bir yanı olabilir mi?.. İşleri güçleri yalan dolan… Dikkatli olmamız gerekiyor. Oyuna gelinirse sıra Adıgey’e de gelir. İşbirlikçi için önemli olan ulus ya da ülke sevgisi ya da insan onuru değil, sadece para ve kişisel çıkardır…
Bu açıklamalardan sonra Yusuf Suad Neğuç’un yaşamını, kendisinin ve arkadaşlarının sorgu ve savunmalarına değinmeye ve değerlendirmeye çalışacağım.
Bu arada bir kez daha belirtelim; soykırıma uğrayan ve ülkesinden atılan Adıgeler sorunu, sırf bir Şapsığ ya da Adıge sorunu da değil. Şapsığ adı bir simge isim, trajik bir örnek, bir kahramanlık örneği, Şapsığ’ın büyük bir arka planı, tarihi bir arka bahçesi var; Şapsığlar dürüst, adil ve eşitlikçi insanlar, hile hurda bilmezler, görkemli bir tarihi geçmişleri var. Bunu kimse yadsıyamaz. Yazılarımı dikkatli okuyanlar bunu bilirler.
Yineleyelim: Adıge-Çerkes olayı soykırım, etnik temizlik ve bir deportasyon (bir ülkeyi ve bir ulusu yok etme) olayıdır, sorun sırf Adıge-Çerkeslerle de sınırlı değil, uluslararası bir sorundur. Bu şey gelecekte daha da anlaşılır olacak ve sorun büyüyecektir. Buna inanıyorum. Olay bugün İsrail’in Gazze’de, Lübnan’da, Suriye’de yaptığının beteri bir soykırım olayıdır.
Rus tarafı boşuna çabalıyor, dürüst ve uygar bir toplumu ırkçı ve emperyalist girişimlerle yok etti, bugün de kalıntılarını hiçe sayıyor, geçmişte hiçbir şey yapılmamış gibi davranıyor, zulmü ve haksızlığı koruyor: “Rus Çerkes’e gitme, kal demiş de, yer göstermiş de, ama dik kafalı Çerkes Rus idaresi altında yaşamak istememiş de… söz dinlemez Çerkes, her şeyini geride bırakıp çekip gitmiş de… aydınlanmakta olan ve daha da aydınlanacak olan bir dünyada bu tür yalancı söylemler ancak ahmak kandırmaya yarar… Ruslar ne yaparlarsa yapsınlar Çerkes soykırımı sorununu yok saydıramaz ve toprağa gömemezler. Arşivler yalan söylemez.
Sorun Rus Devleti’nin üzerinde kirli bir leke olarak kalmaya devam edecektir. Bu lekeyi temizlemenin yolu Adıgeler üzerindeki baskıcı politikalara son vermekten, engelleri kaldırmaktan, Şapsığlara haklarını iade etmekten, pozitif ayrımcılıktan geçer. Lenin öyle yapmak istemişti. Bugünkü Adıgey bir bakıma Lenin’in mirasıdır. Hakları iade edilmediği, Adıge ve Şapsığlardan özür dilenmediği, diasporadaki Adıgelere eski yurtlarına dönüş izni tanınmadığı sürece sorun büyüyerek kanamaya devam edecektir.
Şapsığlar – 5
Şapsığya’da Hareketlenme, Tutuklama ve Sorgulama:
Bir Türk dünyaya bedeldir:
‘Türk ol mutlu ol’, bu bir dayatmaydı, kuşkusuz demokratik değildi. İşin başka bir boyutu da, Türk ve diğer toplulukların (köylü kesimin) bu çirkin politikadan ve baskılardan hiç hoşnut olmadığıydı. İş sopaya kaldığında, jandarma Türk-Çerkes ayırımı yapmıyordu. Büyük lider (Ebedi şef Atatürk) “Ne mutlu Türküm diyene!”, “Bir Türk Dünyaya Bedeldir!” diyor ve bu “benzersiz” sloganları ile taraftarlarına destek sağlıyordu.
(Devamı var)
Şapsığlar ve Bir Kitap – 6
1930 yılı Ağustos ayında Novorossiysk (Ṡemez) cezaevinde 21 tutuklu bulunuyor ve yargılanıyordu. Dava henüz sorgulama aşamasındaydı. Tutukluların bazıları Adıgey’den gelip Şapsığ’a (Psıbe köyüne) yerleşmiş Adıge, biri de Aguyape köyünde iş tutmuş Kubanlı bir Kazak’tı. Kulak takımından olmakla suçlanıyorlardı. İddia makamının devlet kurma iddiası ise gerçekçi değildi. Aranan ve yakalanamamış 8 Şapsığ daha vardı.
Bu kişiler ne oldular? Bunların akıbetini bilen birileri mutlaka vardır. Korku duvarı aşılmalı. Konunun açıklığa kavuşturulması demokrasi adına büyük bir kazanım olacaktır.
Şapsığ’da temel hoşnutsuzluk kolhoz kaynaklıydı. Rus hükümeti 1859’da ve 1861 yılında Kuban’a yerleşecek Adıgelere Orta Kuban ve Orta Laba solunu, Şapsığlara da 1874 yılı ve sonrasında Dağlık Şapsığ’daki akarsu boylarını göstermişti, verimli ve muhteşem Şapsığ kıyıları ve düzlükleri ise Rus yerleşimcilere ayrılmıştı. Yusuf Suad Neğuç 1922’de Şapsığ III. Kongresi‘ndeki konuşmasında, Şapsığ Yöresindeki Rus nüfusun bir bölümünün 1918 yılı sonrasında, -1917 Ekim sosyalist devriminden sonra – Şapsığ’a yerleşmiş olduğunu söylüyor (Şapsığlar, s. 122). Demek ki, Lenin döneminde bile Ruslar arasında yayılmacı görüşlerin hala güçlü olduğu anlaşılıyor.
Yeni durumda Şapsığların 15 dönüm gibi küçücük bahçeleri (arazileri) vardı, Adıgeler ve Şapsığlar parya işlemi görüyorlardı, 1928’de Şapsığların arazileri ve üretim araçları (at, öküz, araba, vs.) ellerinden alınıp kolhozlara verildi. Oysa 5 yıllık bir geçiş ve alıştırma süresi öngörülmüştü. Küçük bir topluluğa karşı çok acımasız davranılmıştı.
Şapsığların, diğer Adıgelerle (Adıge, Çerkes, Kabartay) birlikte, İkinci Dünya Savaşı sırasında, 1943’te yurtlarından sürülmeleri kararı alındığı anlaşılıyor. Olayları üst üste koyduğumuzda ya da olayları art arta sıraladığımızda, açıklanamayan boşluklar bulunduğunu görüyor, soru üzerine soru soruyor, ama yanıt alamıyorduk. Örneğin, Şapsığ ilçe yürütme komitesi 1943’te, savaşın en çalkantılı günlerinde ne diye kendi özerk ilçe yönetimine kendisi son verme gereğini duymuş olabilir? Mantığa uygun değil. Yukarıdan bir talimat gelmemişse, ilçe yönetiminin böylesine bir fesih işlemine kalkışması görülmüş şey midir?..
Atlatılan büyük tehlike:
1943-1944 yıllarında 10 Sovyet ulusu, düşmana karşı gerekli direnişte bulunmadığı gerekçesiyle, özerk yönetimleri kaldırılarak Orta Asya ülkelerine ve Sibirya’ya sürülmüştü. Şapsığların özerkliği de o tertipten kaldırılmış, üst onayı 1945 yılına sarkmış olmalıydı. Adıgeler de (Şapsığ, Adıge, Çerkes, Kabartay) sürülecek halklar listesine alınmıştı. Bu büyük felaketten Adıgelerin kurtulmasında Tevçoj Nuh’un büyük bir payının bulunduğu artık yazılabiliyor: Tevçoj Nuh Adıgey’deki ve Krasnodar Kraydaki Alman (Nazi) işgaline karşı verilen direnişin önderlerindendi ve randevusuz Stalin‘le görüşme yetkisi olan etkili biriydi.
Daha fazlasını çeviri yazıdan okuyalım: “Tevçoj Nuh, ortalığın karıştığını, savaş rüzgarının estiğini gören Sovyetler Birliği üst yönetimi tarafından Moskova’dan Maykop’a gönderildi. 1940-1945 yılları boyunca partinin Adıgey bölge propaganda servisi sekreterliğini yaptı. Faşistler (Almanlar) Adıgey’e geldiklerinde Tevçoj Nuh’un örgütleyici yeteneği kendini gösterdi. Görevi düşmana (Almanlara) karşı verilen direnişleri örgütlemekti. Ardından parti kararıyla Maykop’ta kurulan karargâhın başına getirildi. Atlı birlikler ve diğer askeri müfrezelerin oluşturulmasında büyük katkıları oldu”. Tevçoj Nuh Stalin’i görmek üzere Adıgey bölge parti komitesi başkanı Çuamıko Aslan ile birlikte Moskova’ya gitti. Nuh’un SB Komünist partisi Genel sekreteri Stalin ile randevusuz görüşme yetkisi vardı. İki kişi Stalin’le buluştu, Adıgelerin ve Kabartayların sürülmeleri işlemi gündemden düşürüldü. Halkın ve kişilerin sorunlarını biliyordu (Bkz. Tevçoj Nuh: Ulus Seninle Gurur Duyuyor, Mefenef.Com).
Böylece kapalı sisler aralanmaya ve birçok gizli kalmış gerçek ortaya çıkmaya başlamıştır. Daha önce Abzahların Türkiye’ye sürülecekler listesine nasıl eklendiklerini öğrenmiştik (Bkz. Adıgelerin Tarihini Anlatan Yazar: Meşbaşe İshak, Mefenef.Com).
Şapsığlar bugün hakları ellerinden alınmış, aşırı Rus milliyetçiler ve yerli işbirlikçileri tarafından hedefe konmuş bir toplumdur. Şapsığ ilçesinin kaldırılmış olması bir sorun olmaya devam ediyor. Şapsığ’ın büyük bir arka bahçesi vardır. Rus Federal yönetimi Şapsığlara yapılan haksızlıklar karşısında sessizliğini sona erdirmelidir.
Dünya değişiyor:
Rus hükümeti, evrensel barış adına süratle hukuka dönüş yapmalı. Akılcı yol bu. Desteklediği Suriye faşist Baas rejimi çökmüş, Rusya ve İran Suriye’den ayrılmak zorunda kalmışlardır. Rusya’nın bir nükleer güç olarak sadece caydırıcılığı kalmıştır. 150 milyonluk Rusya ABD ve Çin ile baş edebilir, ABD ve Batı destekli 40 milyonluk Ukrayna’yı bastırabilir mi? Silah ve teknolojik üstünlük ABD’nin elindedir. Modern Amerikan silahlarını kullanan yayılmacı İsrail Gazze (Hamas), Güney Lübnan (Hizbullah) ve Suriye (Baas) rejimlerini perişan etmiştir. İsrail ABD’nin silahlı ve müthiş donanımlı bir saldırı gücüdür sadece.
Rusya Ukrayna sorununa da barışçı bir çözüm yolu bulmalı, bu ayıbı artık kapatmalı, şu sıralar iki taraf da büyük bir insan ve ekonomi kaybı yaşıyor. Rusya AB ülkelerini ve komşularını ürkütmüş durumda, daha fazlasına gücü yetmez. Rusya, Ukrayna’da ABD’nin tuzağına düşmüştür. Savaşta diretmesi Rusya’nın da felaketi olur. Rusya, büyük küçük bütün toplulukların haklarına saygılı olmalı, piyonlar kullanarak Şapsığ ve Adıgeleri ikiye, üçe bölme planlarına destek vermemeli, doğal sınırlarına çekilmeli, özellikle yerli halkların hakları konusunda daha duyarlı olmalı, asimilasyon politikalarına artık bir son vermeli, “Kötü Rus” imajını düzeltmelidir. Türkiye de en kısa sürede demokrasiye ve insan haklarına öncelik vermeli, başlanmış “barış sürecini” ilerletmelidir.
Dünya ülkelerinin birçoğu uluslararası hukuka hâlâ önem ve değer vermiyor. Bu durum sürdürülebilir mi?..
ABD Vietnam ve Afganistan’dan, yenilerek de olsa, o yerlerin halklarıyla uzlaşarak çekildi. Suriye’de de ABD ve Rusya arasında bir uzlaşma olduğu anlaşılıyor.
En doğru çözüm Suriye’yi tüm etnik ve dini bileşimi ile kendi halkına iade etmekten geçer.
Son.