MS 6 ve 7.yüzyıllarda Lazika ve İberia (Suram’ın her iki yanındaki Batı ve Doğu Gürcistan) Bizans ve İran Sasanilerinin bir savaş alanı olmuştu. Ancak 630’lu yıllarda Bizans İmparatoru Heraclius Mezopotamya’daki Sasani başkentine yürümeyi başarmıştır (s.8).
Bölge,16-18.yüzyıllarda Osmanlı-İran savaşlarına sahne olmuştur. Bundan sonra her iki devlet arasında kalıcı bir sınır çizilmiş, bu iki devletin Kafkasya üzerine politikaları dolaylı etkilemeler biçiminde sürmüştür. 18.yüzyıl sonlarına değin, Güneydoğu Kafkasya’da bulunan yerel krallıklar, Doğu Gürcistan’daki Kartlı ve Kaheti krallıkları, değişik Ermeni melikleri ve Tatar hanları İran’a; Güneybatıdaki krallıklar, Çerkes emirlikler, İmereti, Mingrelia ve Guria’daki Gürcü prensleri, Akhalzikhe’deki (Ahıska) Müslüman Gürcü paşaları, Acaristan ve Lazistan’daki Müslüman Gürcü derebeyleri Osmanlılara sadık kalmışlardır (s.9).
Dağların kuzeyine gelince: Yunan uygarlığı Karadeniz’e dökülen ırmaklar yoluyla 10-12.yüzyılda yaşayan Dinyeper’deki ilk Rus Devleti’ni (Kiev Rusyası’nı) ve Karadeniz çevresindeki halkları etkilemiştir. Arap, Yahudi ve Türk (Osmanlı) etkileri de Hazar Denizi ve İndil (Volga) Irmağı boyunca kuzeye doğru yayılmıştır. İlk Volga devletleri olan Hazar, Kıpçak ve Tatar devletleri doğulu karakterde idiler. Don ve Orta Volga boyunda ortaya çıkan Moskoflar (Muscovite;Ruslar) ise, çağdışı kalmış ve ömrünü tamamlamış olan Ortodoks Bizans ve Müslüman İranlıların, dahası Çinlilerin etkileri altında gelişmiş olan, ardından çökmüş olan Türk- Moğolların bir karışımıdırlar (s.9-10).
Moskova’nın Avrasya’nın nehir bölgesinde (Moskova çevresinde) doğması ve çevresindeki toplumları değiştirip biçimlendirmesi olayı ise, yeni bir tarihsel olgudur. Moskoflar Karadeniz ve Baltık Denizi’ne ulaşmadan önce, Kuzey Buz Denizi’ne dökülen Peçora ve Hazar Denizi’ne dökülen Volga nehirleri boyunca yayıldılar. Bu nehirlerin ötesinde ise, Asya uluslarına ait ülkeler bulunuyordu.
Rusların Yukarı Don ve Orta Volga boylarından Hazar Denizi’ne, Kafkasya’ya ve Orta Asya steplerine doğru ilerlemelerinde en etkili olan güç ise, Kazaklar olmuştur. Kazaklar, birçok anarşik eğilimlerine karşın, askerlik ve sömürgecilik bağlamında Ruslara özgü özellikleri de taşıyan bir topluluk idiler.
Volga boylarını ele geçiren Ruslar, 16.yüzyılın sonlarına doğru, 1569-1570’de Osmanlıların büyük bir saldırısını püskürtmeyi başardılar (Sadrazam Sokullu Mehmet Ali Paşa’nın Don ve Volga nehirlerini bir kanal ile birleştirme girişimi kastediliyor.-hcy). 17.yüzyılda ise, Don Kazakları Azak Denizi’ndeki Osmanlı denetimine meydan okurken, Hazar Denizi, Terek ve Sunja ırmakları boyunca kaleler kuran Terek Kazakları da Çeçenya ve Dağıstan’ın sayıca kalabalık ve korkunç olan Müslüman toplulukları (kabileleri) ile boğuşmaya başlamışlardı.
18.yüzyılda, 1722’de Çar I. Petro Hazar Denizi kıyılarını, İran’ın Gilan ve Mazendaran eyaletlerini ele geçirdi, ancak salgın hastalıklar nedeniyle daha fazla ilerleyemedi ve geri döndü. Petro’nun bu seferi, oralarda önemli bir karşı gücün bulunmadığını açığa çıkarmış oldu.
Daha sonra, İran’da Nadir Şah’ın güçlü askeri yönetimi döneminde (1736-1747), Rus yayılması 50 yıl süreyle geciktirilmiş oldu (s.10).
Yeni dönem: Hatlar ve Yayılma
18. yüzyılın ikinci çeyreğinde (1730’lu yıllarda), Çariçe Anna’nın (1730-1740) danışmanları Münnich ve Lacy, Kazak ilerleyişini ve sömürge sistemini yeni bir taktikle geliştirdiler. Yarı anarşik bir topluluk olan Kazaklar, mükemmel/hesaplı ve uzağı gören bir siyaset gütmeye yönlendirildiler. Kazakların kalelerle (stanitsa) birbirine bağlanmış olan ‘hatlardan’ (müstahkem yollar sistemi) oluşan askeri kurumları büyütüldü. Uralların ötesinde/doğusunda, Kazak stepleri karşısında Orenburg Hattı, Kırım Tatarlarına karşı Dinyeper ve Don ırmakları arasında uzanan Ukrayna Hattı, güneyde Terek Irmağı boyunca uzayan ve Terek’i Aşağı Don Irmağına bağlayan Kafkasya Hattı kuruldu. Bu arada Ruslar, Güney Kafkasya’daki Kartlı ve İmereti adlı Gürcü krallıkları üzerinde de nüfuz kurdular ve etkilerini giderek güçlendirdiler, bu arada Kabardey prensleri ile de yararlı bir ittifak kurdular. Kabardey prensleri Çerkes ve Tatarlardan oluşan bir halkı yöneten soylu Çerkesler idiler ve Kuban’ın yukarı (kaynak) bölümü ile Terek Irmağı arasında bulunan sıradağların kuzey yamaçlarındaki topraklara hükmediyorlardı. Kabardey ittifakı, Ruslara, Türk etkisi altında olan Çerkesleri (Batı Adıgelerini), az çok İran’a bağlı kalmış olan Dağıstan kabilelerinden ayırma ve onları Kuban boylarında ve Karadeniz kıyılarında tecrit etme/hapsetme olanağını sağladı.
Kafkasya’daki askeri harekâtın temelini oluşturan siyasal stratejiyi anlamak için Kafkasya’daki değişik ulusları tanımak ve onları Ortadoğu tarihi çerçevesi içine alarak değerlendirmek gerekir (s.11).
Çerkesler, eskiden geniş bir alana yayılmış idiler. Çerkesçe yer adları Ukrayna’nın birçok yerinde Psiol biçiminde hala kullanılır (Çerkesçe ‘Psı’, ’su’ demektir). Çerkesler 18. yüzyıla değin Kırım halkının önemli bir unsuru (bileşeni) idiler, Rusların 19.yüzyıl ortasındaki fetihlerine değin Kuzeybatı Kafkasya’nın birçok yöresini ve Kuban Havzasını ellerinde bulundurdular. Eski Rusça dokümanlar sık sık Kazaklardan Çerkesler olarak söz eder. Gerçekten de, Karadeniz kıyılarından Dinyeper Irmağının batısına değin uzanan yerlerde ve Kuzey Kafkasya’nın çok karışık halkında çok miktarda Çerkes kanı bulunduğu kuşkusuzdur.
Ancak bu durum ilginç Çerkes yayılmasının sadece bir yüzüdür. İlk Çağda ve Orta Çağda, esir pazarı, uygar ülkelerin iş alanlarına işçi sağlayan normal bir düzenek/mekanizma idi. Bu da halkın sürekli bir biçimde yayılmasına neden oluyordu. Çerkesler tutsak ve asker olarak Bizans’ta ve İslam Dünyasında aranır (meşhur) olmuşlardı. Sonunda Orta Çağ sonrasında da, Napolyon dönemine değin, Mısır’da egemen olan Memluklar arasında da yer aldılar. Memluk Ordusu, esas olarak, Batı Kafkasya ve Don Steplerinden toplanmış askerlerden oluşma bir tür bir yabancı lejyon idi.
Dipnot: 3 Eylül 1260’da Moğolları ilk kez bozguna uğratanlar Memluklar (Kölemenler) olmuştur. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Memlukları Kahire Garnizonunda katletmesinden sonra, Memluk varlığı Sudan’da sürdü.Mısır Hidivinin Sudan’ı ele geçirmesinin en önemli nedenlerinden biri, Memlukların Yukarı Nil bölgesinde yeniden birleşip rakip bir devlet kurmaları korkusuydu. Memlukların son kalıntıları Darfur (Sudan) ve Vadai (Çad) ötesine dağılmışlardır. Bana söylendiğine göre, buralarda hala onların nesillerine rastlanmaktadır. – W. E. D.Allen’den,s.12.
Osetler, Merkezi Kafkasya’da iki ırmak havzasını (Terek ve Sunja havzaları olmalı) ayıran yüksek bir bölgenin kuzey ve güney yanlarına yerleşmiş olan Osetler (Rusça-Osetinler),antropolojik yönden çok karışık olan, ancak yapı yönünden Hint-Avrupa kökenli bir dilde konuşan bir topluluktur. Osetlerin Milat sonrası ilk yüzyıllarda Güney Rusya Steplerinde görülen Germen göçlerinden arta kalmış insanlar olmaları da olanaklıdır. Osetler, Rus iktidarına tamamen bağlı/sadık idiler, Osetlerin iki ırmak havzasını ayıran bir arazide ve Gürcü Askeri Yolu/Hattı boyunda yaşamakta olmaları, Rusların Kafkas Sıradağlarının güneyine, fazla kan dökmeden inmelerini ve yayılmalarını kolaylaştırmıştır (s.11-12).
Dağıstan’da yaşayan kavimlerin kökeni karışıktır. Terek ve Sunja vadilerinden başlayarak Kuzeydoğu Kafkasya’nın gürgen ormanlarında yoğunlaşan Çeçenler, diğer yerli Kafkas uluslarıyla uzaktan akrabadır. Çerkeslerin hiyerarşik örgütlenmelerinin aksine, Çeçenler karakter yönünden neredeyse anarşik olan bir kabile yapısına sahip idiler. Bu demokratik toplum yaşam biçimleri, Çeçenleri, toplumsal yönden kendilerine benzeyen özellikler taşıyan Kazakların amansız düşmanları haline getirmiştir.
Dağıstan’ın Andi ve Avar toplumları, eski Anadolu/ Küçük Asya ve Güney Kafkasya’da yaşamış olan eski uluslardan bazılarının buraya göç etmeleriyle oluşmuş olabilirler. Özellikle Avarlar, eskiden Kura ve Aras ırmaklarının aşağı vadilerinde yaşamış olan eski Kafkas Albanları ile bir tutulmuşlardır. Dağıstan toplulukları içinde, çoğu saldırgan Tatarların bir kolu olan arazi sahibi bir sınıf bulunuyordu. Bunlar 19.yüzyılın ilk yarısında Şeyh Şamil’in herkes tarafından sevilen/desteklenen liderliğine muhalif/karşı, tutucu bir topluluk olarak, sürekli Rus/ İmparatorluk makamlarının yanında yer almışlardır. Bunlar Ruslardan bazı ödünler koparmak için hükümetin desteğini elde etmeye çalışıyorlardı.
Araplar, Dağıstan’da ve Müslüman Güney Kafkasya tamamında, o çağlar kültürünün yaratıcıları olarak önem taşırlar. Aslında yarı İranlı olan Arap halifeler, Romalıların Britanya’daki egemenlik süresine yakın bir süre, MS 7. yüzyıldan 11. yüzyıla değin Doğu Kafkasya’ya egemen olmuşlardır. 1917 Ekim devriminden sonra bile, Arapça Dağıstan’da din ve kültür dili olarak varlığını sürdürüyordu (s.13).
Gürcüler, Güney Kafkasya’nın en kalabalık ve en uygar topluluğu idiler.
Özel yetenekleri olan ve Ortaçağ kültürünün parlak bir örneğini yaratan bu ulus, atalarından özgün bir edebiyat ve zengin bir sanatsal yaşam devralmıştır.
Batı Gürcüleri Gürcü dilinin Megrel (Mingrelian) denen ayrı bir lehçesinde konuşurlar. Bu Gürcüler, genellikle Svan-Kolh (Svano-colchian) grubunda yer alırlar. Bu grup Ana Kafkasların (Sıradağların) güney eteklerinde, Kodor ve İngur ırmaklarının yukarı vadilerinde yaşayan Svanları, Rion Irmağı havzasında yaşayan Megrelleri ve İmeretleri (İmeretian), Kuzey Anadolu/Karadeniz Dağlarında barınan Acarları ve Lazları içine alır. Svan-Kolhlar Kafkas berzahının/kıstağının en ilkel halklarının nesillerini de içerirler, Karadeniz kıyısı boyunca yaşayan Svan-Kolhlardan ve Çerkeslerden ayrı bir grup olan Abhazlar arasında kafatası yapıları uzun ve zenci tipinde olanlara rastlanmıştır.
Doğu Gürcüleri, yani Kartlılar, Kahiyanlar/Kahetililer ve Meshiyanlar (Kartlian, Kakhian ve Meskhian) MÖ 7 ve 5.yüzyıllarda Küçük Asya’dan/Anadolu’dan Kura Irmağı vadisine ilk gelenler sayılıyorlar. Karadeniz bölgesindeki ve Kapadokya’daki yer adları Kartlı-Meshiyan grubunun bir zamanlar şimdikinden çok daha geniş bir alana yayılmış olduğunu gösteriyor.
Kürtler, ırk yönünde Gürcülerle Kürtler arasında uzak bir ilişki bulunuyor olabilir. Kürtler kuşkusuz çok karışıktırlar. Kırmanci dili Hint-Avrupa dilleri içinde sınıflandırılmıştır. Basil Nikitin ve diğerleri Kürtçe içinde Avrupa dilleri dışında kalan birçok öğenin bulunduğunu görmüşlerdir. Kürtler arasında Nordik (Kuzeyli) tiplere de rastlanıyor. Dersimli Zazalar, tamamen Kürt olmayan eski yerli öğeleri temsil ederler. Bunlar (Dersimliler) daha eski bir kökenden gelirler.
Kürt kabileleri hayvancılıkla/çobanlıkla geçinirler. Kürtler Toros Dağlarından Yukarı Fırat ve Aras’a ve oradan da Zağros Dağlarının güneyine kadar uzanan bir alanda yaşarlar. İlkçağlarda göçebelerle yerleşik çiftçiler arasında süren düşmanlık Kürtleri, Akdeniz’deki Toroslar ile Kura Irmağı arasında bulunan bir alana dağılmış olan Ermenilerle doğal bir mücadele süreci içine itmiştir (s.13-14).
Dipnotu: 19.yüzyıl başlarında Gürcü nüfusu 700 binden çok değildi. Veba’dan ve daha sonraki göçmenlik yüzünden sayıları çok azalan Çerkeslerin sayısı da yaklaşık 600 bin idi. Doğu Kafkasya kabilelerinin nüfusu ise, Mürid Savaşı (Şamil ve öncesi dönem savaşları) sırasında yaklaşık 500 bin idi .- W.E.D.Allen’den,s.13.
(Devam edecek)
Kaynak: W.E.D.Allen ve ölü Paul Muratoff, “Kafkas Harekâtı,1828-1921 Türk- Kafkas Sınırındaki Harplerin Tarihi”, Ankara,1966