Site icon MEFENEF

Çerkes Sorunu ve Gerçekler – II

Kabartay-Rus ilişkileri
Kabartaylar ve Adıgeler ile Rusya arasında Kırım ve Astrahan hanlıkları (devletleri) vardı. Bu tampon devletler sayesinde Ruslarla karşı karşıya gelinmemişti. Altın Orda Devleti egemenliğinden kurtulup devletleşen Rusya, ilk Çar İvan Grozni (Korkunç İvan) döneminde genişlemeye başladı, 1552’de Kazan Hanlığı istila edildi ve toprakları Rusya’ya eklendi, 1554’te de Astrahan Hanlığı Rusya koruması altına alındı, 1556’da da ilhak edildi. Böylece Kabardey ve Kuzeydoğu Kafkasya halkları ile Rusya doğrudan komşu ve sınırdaş oldular.
Rus-Kabartay anlaşması
Osmanlı Devleti, istila ve ilhak edilen bu iki Tatar hanlığına – Kazan ve Astrahan’a- yardım edemedi, gücü sadece Kırım’ı korumaya yetti. Rusya güçlenen, Türkiye ise zayıflayan taraftı.
Kırım Hanlığı, Türk koruması altında 227 yıl (1783 yılına değin) daha yaşayacak, Adıgeler de Ruslarla karşı karşıya gelmeyeceklerdi. Kırım, Adıgeler açısından Rusya’ya karşı bir koruma kalkanı, bir paratoner (yıldırımsavar) işlevi görecekti.
Rus yayılması karşısında, ileri görüşlü ve kurnaz kişiler olan Kabartay prensleri, değişimi kendi gelecekleri açısından iyi algıladılar, 1552 yılından başlayarak Ruslarla gizli görüşmeler içine girdiler ve 1557 yılında anlaşmaya vardılar: Kabardey Osmanlı-Kırım korumasından (protectorate) ayrıldı ve Rusya koruması altına girdi. Osmanlı ve Kırım açısından bu gelişim, ağır bir darbe oldu. Osmanlı, Adıge ve Kırım’ın Çeçen ve Dağıstanlılarla ilişkileri kesintiye uğradı. Anlaşmaya göre Rusya Kabartayları (prenslerin çıkarlarını) koruyacak, statülerini tanıyacak ve onlara destek sağlayacaktı. Karşılık olarak da prensler savaşlarda Ruslara asker verecek, Ruslar da prens soyundan kişileri Ortodoks Hıristiyan olmaları koşuluyla devlet hizmetine, prens çocuklarını da subay okullarına alacak ve subay yapacaklardı. Her iki tarafın da çıkarını gözeten kalıcı bir antlaşma imzalandı. Bundan böyle Rus ordusunda her zaman Kabartay subay ve generaller görülecekti. İlişkilerde güven esası vardı. Bu gibi devşirme kişiler Rusya’ya sadık oluyor, ihanet emiyorlardı.
Tarafsız İngiliz tarihçi W.E.D. Allen’in konuya ilişkin değerlendirmeleri
İngiliz tarihçi Allen, Rus – Kabartay ilişkileri konusunda, özetle şöyle yazıyor: Ruslar “… Kabardey prensleri ile de yararlı bir ittifak kurdular. Kabardey prensleri Çerkes ve Tatarlardan oluşan bir halkı yöneten soylu Çerkesler idiler ve Kuban’ın yukarı (kaynak) bölümü ile Terek Irmağı arasında bulunan sıradağların kuzey yamaçlarındaki topraklara hükmediyorlardı. Kabardey ittifakı, Ruslara, Türk etkisi altında olan Çerkesleri (Batı Adıgelerini), az çok İran’a bağlı kalmış olan Dağıstan kabilelerinden ayırma ve onları Kuban boylarında ve Karadeniz kıyılarında tecrit etme/hapsetme olanağını sağladı.
Kafkasya’daki askeri harekâtın temelini oluşturan siyasal stratejiyi anlamak için Kafkasya’daki değişik ulusları tanımak ve onları Ortadoğu tarihi çerçevesi içine alarak değerlendirmek gerekir” (W. E. D. Allen ve ölü Paul Muratoff’un “Kafkas Harekatı 1828-1921 Türk-Kafkas Sınırındaki Harplerin Tarihi”, Ankara, 1966, s. 11). Buraya kadar olanı kitaptan sadeleştirerek özetlediğim ve Cherkessia.net ile Mefenef.Com‘da yayımladığım ilk bölümden aldım. Devam edelim:
“…Kabardeyler, Osetler ve Gürcülerle yapılan siyasal anlaşmalar, Rusların Daryal Geçidi’nden geçip Orta Kura vadisine inmelerini; İmeretler ve Megrellerle (Mingrelian) olan dostlukları da Rion Irmağı havzasını ve Suram Dağlarını işgal etmelerini kolaylaştırdı”. Bk. https://mefenef.com/wp-admin/post.php?post=4036&action=edit
Şimdi de kitabın kendisinden bir alıntı yapalım: ” 1769-74 yıllarında … Türkler, Rusların, Kabardan’larla birleşmek suretiyle bütün merkezi Kafkasya’daki geçitler üzerinde kazanmış oldukları hâkimiyeti azaltmayı denemişlerdir. Fakat Kabardan’ları Rusya’dan ayırmak için sarfettikleri gayretler… başarısızlıkla neticelendi. Ruslar, Daryal Geçidini ilk defa aştılar (geçit boyunca da bir araba yolu inşa etmeyi ihmal etmediler) ve … Rus-Gürcü kuvvetleri Suram’ı [sıradağ] aşıp, İmereti Krallığının başşehri olan Kutaisi’yi işgal ederek, Poti‘deki Türk kalesini muhasara ettiler…Bunu takip eden 1774 Küçük Kaynarca Muahedesi mucibince, Kabarda ve Osseti kati şekilde Rusların kontrolü altına geçti (W. E. D. Allen ve ölü Paul Muratoff’un “Kafkas Harekatı 1828-1921 Türk-Kafkas Sınırındaki Harplerin Tarihi”, Ankara, 1966, s. 17).
Bu sözler tarafsız bir İngiliz tarihçisine, Allen‘e ait. Danışmanı Paul Muratoff’un da konu hakkında bilgili ve uzman bir Rus olduğunu anımsatalım.
Maalesef bazı tatlı su “Kabartay milliyetçilerimiz” tarihi gerçeklerin değiştirilebileceğini sanıyor, bilerek ya da bilmeyerek asılsız şeyler ileri sürüyor, yazıyorlar. Örneklerini daha aşağıda da görebilirsiniz.
Acı da olsa, önce doğruları söylemek ve ondan sonra da değerlendirmeler yapmak gerekmez mi?..
***
Rus-Kabartay ilişkileri, bazı ayrıcalıklar, 1861 reformundan, köleliğin ve soylu ayrıcalıklarının hukuksal anlamda kaldırılmasından sonra da, 1917 Ekim sosyalist devrimine değin sürecekti. Kabartay subay ve generaller Ekim devriminden sonra da, Sovyet iktidarına karşı ayaklanan ve dış destek alan gerici  Beyazordu güçlerine katılacak, Bolşevik ve Kızıl Ordu askerlerine karşı çarpışacaklardı.
Kabartay prenslerinin statüleri ve bazı milliyetçilerin hatalı davranışlar
Kabartay prenslerine, tüm Adıge ve Dağlı köy  prenslerine, üst düzey ya da  yöre (il) prensi düzeyinde  değil, daha alt/ köy prensi (köy sahibi) düzeyinde statü tanınmıştı. Rusya’da örnekleri çoktu.  Buna karşılık Dağıstan ve Güney Kafkasya’da, Rusya ve bağlı ülkelerin değişik yerlerinde  bölge (il ya da ilçe düzeyi) prenslikleri vardı: Avar Hanlığı, Abhaz Prensliği, Gürcü, Tatar ve Ermeni prens ve prenslikleri, vb. Bu prenslere  protokolde yer ve tuğgeneral  rütbeleri veriliyordu.
Günümüzde bazı Kabartaylar arasında geçmişi abartma, kendini öne çıkarma, Rusya’ya bağlı feodal beylerin tarihini  büyütme, yöre tarihini tüm Adıge-Çerkes tarihi üzerine çıkarma, geçirme, geçmişi Kabartay “gözlüğüne” göre görme ve sunma, Rusya’ya bağlılığı ve işbirlikçiliği gizleme, perdeleme gibi gerçek dışı davranışlar belirmeye başlamıştır, tabii ki kabul edilemez: Örneğin 1822 yılına değin Kabardey’in “bağımsız” bir ülke olduğu, Kabartay baş prensinin de (pşımeyapş, pşı valiy) Grandük Prens (Rusya Veliaht Prensi) statüsünde biri olduğu gibi absürt/ uydurma iddiaların ileriye sürüldüğünü görüyoruz. Oysa baş prense herhangi bir askeri rütbe verilmiyor, protokole alınmıyor ve balolara çağrılmıyordu.
Adıgeliğin başta gelen ayırtedici özelliği, utanma duygusunun gelişmiş olmasıdır.
Kabardey’in bağımsız olup olmadığı konusuna gelince, bir Kabartay tarihçinin aşağıda  linkini verdiğimiz yazısını okumak  yeterli olabilir:  https://mefenef.com/son-kabardey-buyuk-beyi-kusikups-1370.html
                                                                                                                                                                      .
1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı
Savaş ağırlıklı olarak Karadeniz kıyılarında, Kırım ve Kabardey ülkesi dolaylarında sürdü. Ruslar Kırım’ı ve oraya bağlı toprakları ele geçirdiler. Kabartay beyleri ise savaşta Rusları desteklediler, daha önce Daryal Geçidi dahil Kafkaslar’daki stratejik dağ geçitlerini Rus Kontrolüne vermişlerdi. Ruslar Daryal Geçidi’nden ve diğer geçitlerden sarkarak güneye, Gürcistan’a  indiler, orada Gürcü kuvvetleriyle birleşerek Türkleri kovaladılar ve kıyıdaki Poti Kalesinde kuşatma altına aldılar. Bunu daha yukarıda İngiliz Allen’den aktarmıştık.
1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasına göre Kırım Hanlığı üzerindeki Osmanlı koruması kalktı ve Kırım “bağımsız” bir devlet oldu, Kabardey ve Osetya ise Rusya’ya ilhak edildi.
Savaş Osmanlı Devleti’nin güçsüz ve kof bir devlet olduğunu kanıtlamış oldu. Ruslar beklemedikleri kolay başarılar elde ediyorlardı. Yerel prensler İran ve Osmanlı yönetimlerinden hoşnut değildiler.
Rus ilerlemesi Türkler ve Karadeniz kıyısındaki Adıge-Çerkesler, özellikle Natuhaylar arasında paniğe yol açtı. 1782’de Karadeniz kıyısında Türkler tarafından Anapa Kalesi kuruldu.
Ertesi yıl 1783’te Kırım Rusya’ya ilhak edildi.
Adıge – Türk İttifakı
1774 yılı sonrasında  Ruslar Kırım Hanlığı topraklarından çekilmemiş, askeri işgali devam ettiriyorlardı. Kuban Nehri kuzeyi siyasi ve hukuki anlamda Kırım’a (Tatarlara) aitti. Ama Rus, ne Türk’ü, ne Tatar’ı ve ne de Adıge-Çerkes’i takmıyor, Kuban Nehri sağ (kuzey) yakası boyunca hat (askeri yol)  inşaatını sürdürüyordu. Hat, Adıge, Nogay ve Kalmukların Ruslara karşı birleşmesini önlemeyi amaçlıyordu. İnşaat tamamlandıktan sonra, 1783’te II. Yekaterina Kırım’ı ilhak ettiğini duyurdu. Azak Denizi kıyısındaki Yeysk Kalesi önünde büyük bir askeri tören düzenlendi, Nogay Tatar beyleri sıraya dizilip Rusya’ya bağlılık yemini verdiler, karşılığında kendilerine ziyafet çekildi. Çok geçmeden Nogaylara, II. Yekaterina’nın Volga Nehri boylarına ve Urallara göç etmeleri emri tebliğ edildi.
Nogaylar karara karşı ayaklandılar ve topraklarını terke yanaşmadılar. Ancak Adıgelere sığınanlar dışındakiler kılıçtan geçirildiler. Kuban’ın kuzeyi Nogay/Tatar nüfusundan temizlendi (Daha çok bilgi için bk. Çırğ Ashad, “Tehlike Kuzeyden Geliyordu”; http://www.cherkessia.net/makale_detay.php?id=3226 ).
Sürgün ve soykırım alanı dışında yaşadıkları için sağ kalmış olan  Nogayların torunları bugün Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti, Stavropol Kray, Dağıstan ve Astrahan oblast’ında yaşıyorlar. Nogayların bir bölümü (resmi 30,6 bin kişi)  de 1858-1865 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu topraklarına göç etti. Şimdi Rusya’daki Nogay nüfusu 100 binin biraz  üzerinde gösteriliyor.
***
1780’lerde Türkler Karadeniz kıyılarına, Anapa‘ya (ve  Natuhay sahillerine) geldiler O sıralar Anapa yerinde feodal Heğake (Хэгъак1э) kabilesi yaşıyordu. Zanoko Seferbıy  bu kabilenin bey sülalesindendi.1782’de Anapa Kalesi ile daha sonra ve daha güneyde Ṡemez Nehri ağzında Sucuk- Kale’yi (Ṡemez Kalesi; bugün Novorossiysk) kurdular. 
Türkler Adıgelere idari teşkilatlanma  gibi konularda yardım edecek yerde, zaten Müslüman olan Adıgeleri daha da  İslamlaştırma (dincileştirme; fanatikleştirme), Türkleştirme ve silah satma gibi ticari konulara ağırlık verdiler. Osmanlı Türklerinde, yararlı, gerekli gördükleri bir nüfusu önce Müslümanlaştırma, onlarla evlilikleri artırma, ardından Türkleştirme gibi bir devlet politikası vardı. Örneğin, genel anlamda  Osmanlı askerleri (Yeniçeriler) için evlenme yasağı bulunmasına rağmen,  Ferah Ali Paşa askerlerini Adıge kızlarıyla evlendirmeye, Kırım’dan Tatar ve Nogay Türk göçmenleri Anapa’ya yerleştirmeye, Adıgeleri Türkleştirme adımları atmaya başlamıştı (Türk yazar Kemal Bilbaşar‘ın “Kölelik Dönemeci” romanı bu konuyu işliyor). Adıgeler kendilerini  Müslüman görüyorlardı, ancak pagan (politeist), kısmen de Hıristiyan din izleri de taşıyorlardı. Türkler ve Adıgeler  Rus yayılmasından, Kırım’ın ve Nogayların başına gelenden ürkmüş durumdaydılar.
(Devamı gelecek)
Exit mobile version