Site icon MEFENEF

Seçimin Bitmesine Dört Gün Kaldı

SON DAKİKA: Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Muharrem İnce açıklaması! - Seçim 2023 Haberleri
Türkiye bir dönüm noktasında.14 Mayıs günü yapılacak seçim eski ile yeni arasındaki mücadeleden hangisinin başarılı çıkacağını gösterecek.
Türkiye AKP’nin azınlık oyuyla iktidara geldiği 2002’den bu yana büyük bir değişim geçirdi. AKP dinci, politik İslamcı bir partiydi, ama önceleri daha hoşgörülü davranıyordu. Devlete henüz hakim değildi. 2002’de yüzde 34,28 oyla parlamentoda üçte iki, anayasayı değiştirecek bir çoğunluk elde etti. O tarihe kadar partiler kendi aralarında anlaşıp yüzde 10 barajını düşürmedikleri için yüzde 9,98 oy alan DYP (Çiller’in partisi) bile milletvekili çıkaramamış ve elenmişti. İyi bir ders oldu. Bülent Ecevit, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli, her biri kendisi adına yüzde 10 barajını çantada keklik görüyordu. Fena halde yanıldılar ve elendiler. Geride İslamcı Tayyip Erdoğan ve gerici Deniz Baykal’ın yüzde 19,39 oy alan CHP’si kaldı. Baykal demokratikleşme sürecine çok zarar verdi. Şimdi vefat etti, Allah rahmet eylesin diyelim.
2002 seçimi sekter bir Türkçü ve sağcı olan Bahçeli’nin koalisyonu terk etmesi nedeniyle öne alınmıştı. Seçime daha 2 yıl vardı. Koalisyonu niçin terk etmiş olabilir? Bilemiyoruz, Kabartay hemşerimiz ve arabulucu Hüsamettin Özkan belki bilebilir. Çünkü Bahçeli ile sıkı fıkıydı.
2002’de Çiller ve öncesinin yarattığı ekonomik çöküntü ve bataklık kurutulmaya ve ekonomik düzelme ufukta görünmeye başlamıştı. Ancak düzelmenin meyveleri henüz olgunlaşmamıştı.
AKP iktidarı
Fırsattan Erdoğan ve partisi AKP yararlandı, iktidar oldu, 21 yıldır iktidarda ve şimdi iktidarı bırakmak istemiyor.
AKP 2013 yılına değin rahmetli Kemal Derviş’in İMF programını uyguladı. Bir kalkınma dönemi yaşandı. İmam Hatipli öğrenci sayısı 60 binden 2 milyon üzerine çıkarıldı. Onlara olanaklar yaratıldı. Her ile en az bir üniversite açıldı. İşlerin bununla düzeleceği sanılmış olmalıydı. Mühendis ve tabip yerine din adamı yetiştirildi, din adamı oranında Pakistan, Afganistan, İran ve eski Dağıstan’ı geçebilir miyiz?.. O ülkeler kalkınmışlar mı?
***
1950’de tek parti rejiminden kurtulan seçmenin 1954’te çürümeye başlayan DP’ye yığılıp destek vermesi gibi, seçmen bu kez de dinci AKP’ye yığıldı. IMF’den boşanan AKP mali disiplin denen şeyi bir kenara attı. Yağma, yolsuzluk, adam kayırma, sınavlarda soru çalma ve buna ses çıkarmama, rakipleri mülakatlarda eleme gibi keyfilikler yeniden boy gösterdi.
Bir anı: Demirel iktidarı döneminde Eğitim Enstitüsü Öğretmenliği yazılı sınavlarının hepsini kazanmış, ama ardından hep elenmiş biriyim.
2013 sonunda halk yoksullaşmaya başladı, AKP’nin seçim yüzdesi 7 Haziran 2015’te yüzde 40,87’ye düştü ve kaybetti, Erdoğan Meclis’teki oy çoğunluğunu da yitirdi, Kürt oyları HDP’ye kaymıştı.
Bunun üzerine HDP’nin seçim bürolarına ve sol kesimlere, yayınevlerine yönelik eş zamanlı ve eş güdümlü bir saldırı başladı, bombalar patlamaya ve canlı bombalar İslam adına (Allah-ü Ekber nidalarıyla) bomba pimlerini çekmeye ve terör estirmeye başladılar.
Büyük bir korku iklimi yaratıldı.
Sonuç AKP 5 ay içinde, 1 Kasım 2015’te yeniden halkın “umudu” oldu, MHP’yi yedeğine aldı, anayasa değişikliği yaptı ve eşi benzeri olmayan bir başkanlık sistemi getirdi. O sıralar Fahri Huvaj kardeşimiz de Başkanlık sisteminden bir yarar mı ummuştu? Ne gibi bir yarar görmüş olabilir ki?..
Başkanlık sistemi, halkı daha da yoksullaştırdı, muhalefetten yönetimin keyfileştiği, adaletin kalmadığı eleştirileri yükselmeye başladı.
Erdoğan bunu gördü, 2019’da yapılması gereken cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimini, hemen bir yıl öne, 2018’e aldı, durumu kurtardı. 2019’da yoksulluk boy gösterecekti. Nitekim gösterdi:
Erdoğan 2019 yerel seçimlerinde büyük kent belediyelerinin neredeyse hepsini, büyük çoğunluğunu, bütçeleri büyük belediyeleri yitirdi. Tarikatlara akan para muslukları kısılmış oldu. Türkçü ve muhafazakar seçmenlerin yoğun olduğu daha küçük belediyeler AKP’ye kaldı.
Hukukla oynanarak ikinci kez yenilenen İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı seçimini ise, AKP 13 bin fark yerine, 806 bin oy farkıyla yitirdi. Hala oyun peşindeler. AKP şimdi müttefikleri ile birlikte, iktidarını sürdürme derdinde. Müttefiklerinin kimler olduğunu bir önceki makalemizde belirttik.
Şimdi ne olacak?
AKP muhalefet partilerinin dağınık olmasından ve aralarındaki rekabet ve sürtüşmelerden yararlanmayı biliyordu. Örneğin, Haziran 2015 yenilgisi üzerine 400 HDP bürosu ve sol yayınevleri saldırıya uğrayıp ateşe verilirken, muhalefet partileri susmuş, “Oh olmuş, Kürt bölücülere ve solculara ders veriliyor” memnuniyeti yaşanmış, “bugün bana, yarın sana” deyişi unutulmuştu.
***
CHP Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, büyük bir diplomasi yeteneğiyle, muhalefet partileri arasındaki anlaşmazlıkları gidermeyi ve demokrasi doğrultusunda 5 partiyi, sağ ve sol demeden yanına almayı, İYİ PARTİ Başkanı Meral Akşener ile birlikte başardı. Avrupa’da olduğu gibi sağı ve solu demokrasi platformunda bir araya getirdi. Görülmemiş bir başarıdır bu. Temeli de var: Daha önce AKP’nin tuzağına karşı Kılıçdaroğlu Meral Akşener’e 15 milletvekili vererek oyunu bozmuş, İyi Parti’nin seçime katılmasını sağlamıştı. Diplomasi denen şey zoru başarma sanatıdır. Sol, Erdoğan ve Bahçeli’ye karşı sağcı ve ülkücü olan bir partiye yardım etmişti. Ortada, İyi Parti eliyle kötüye, haksızlığa karşı bir çıkış vardı. İkili ittifak, şimdi 6’lı Cumhur İttifakı’na karşı 6’lı Millet İttifakı seçime katılıyor. Sonunda ibre muhalefetten yana basmaya başladı. AKP’de ve MHP’de de kaybetme telaşı başladı. Yemeye ve korku salmaya alışmışlar. Saldırılar bu yüzden, ama 2015’in aksine, şimdi taraftar bulma güçlüğü içindeler.
Saldırılar
Saldırılar 7 Mayıs’ta Erzurum’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve olası Cumhurbaşkanı yardımcısı Ekrem İmamoğlu’na karşı başlatıldı. Birkaç yüz kişilik faşist guruplar, polisin hoşgörüsünden cesaret alarak İmamoğlu’nun seçim otobüsüne ve alanda toplanan Erzurum halkına taş yağdırmaya başladılar. Sanki şeytan taşlıyorlardı.
İmamoğlu soğukkanlı davrandı, topluluğun daha güvenli bir yere, geriye çekilmesini istedi. Arada otobüsüyle bekleyeceğini, polisin görevini yerine getirmesine değin de alandan ayrılmayacağını anons etti, halk güvenli bir yere çekildikten sonra hava alanına gidip İstanbul’a döndü. Korkunç bir linç girişimi bazı yaralanmalarla atlatıldı. İmamoğlu’nu kutlamak gerekir.
Ertesi gün AKP’nin kalesi bilinen Konya’da on binlerce kişi İmamoğlu’nu coşkuyla karşıladı. İmamoğlu, Erzurum’un aksine görevlerini kanuna uygun olarak yerine getirdikleri için Konya Vali ve Emniyet müdürüne teşekkür etti.
Saldırıların AKP’ye yaramadığı, muhalefeti daha da güçlendirdiği, Konya ve izleyen Adana örneklerinde doğrulandı. Millet İttifakı dışı muhalefetin bile İmamoğlu’na yapılan saldırıyı lanetlediği görüldü. Bu da önemli.
Şimdilerde sağda solda muhalefete, Kürt ve sol partilere karşı aşırı sağcı ve dinci grupların saldırıları devam ediyor. Muhalefet cevap vermiyor ve saldırganlara bahane ve fırsat tanımıyor. Bakalım kalan dört gün nasıl geçecek. AKP ve yandaşları ne yapacak?..
Demokrasiden yana olanların ve saldırganların farkını değerlendirmek de halka, seçmene düşer.
Sonuç ne olabilir?..
AKP-MHP yanlısı seçmen sayısı az değil. Bunların bir bölümü 21 yıllık AKP iktidarı döneminde palazlanmış ve zenginleşmiş, büyük paralara kavuşmuş, büyük makamlara, mevkilere gelmiş kişiler. Eldekini yitirmek istemiyorlar. Bir bölüm, milyonlarca seçmen de sadaka ekonomisi ile idare ediliyor. Bunlar yardımların Erdoğan ve AKP’den geldiğini, iyi işlerin CHP tarafından engellendiğini sanıyor. Bir bölüm seçmen de “din elden gidecek” propagandalarıyla zehirlenmiş. Sol düşünce şeytanlaştırılmış, dinsizlik imiş gibi propaganda edilmiş. Daha başka nedenler de var tabii.
İki anı: Antalya’da bir Çerkes (Abzah) arkadaşın evinde misafirim. Baba oğluna sordu, “Bu öğretmenler, öğrenciler ne istiyorlar?” diyerek. “Sol kesim Demirel’den memnun değil” dedi oğul. “Ne diye solcuları gebertmiyorlar, solcu yaşatılır mı, onları derhal öldürmek gerekir”. Adamın oğlu da solcuydu ve baba bunu bilmiyordu. Humeyni de öyle diyordu: “Kâfirleri bir an önce öldürün, öldürmekle aslında onlara iyilik yapmış, cehennem ateşlerinin koyulaşmasını önlemiş olursunuz”. Kafa yapıları böyleydi, birçoklarının, yine böyle.
Ortaçağda da kiliseyi, sömürüyü eleştiren kadınlar için “Bunlar cadı, içlerinde şeytan var, ateşte yakıp şeytandan onları kurtarmak, ruhlarını huzura erdirmek gerekir” diyor, halkın alkışları altında muhalif kadınları odun yığınları üzerinde yakıyorlardı.
Bunlar kalıntı düşünceler, ama inanan saf insan sayısı da az değil:
İstanbul Bağlarbaşı Kafkas Derneğimizde seçim var. Bazı sağcı konuşmacılar “Derneğimizde solcular, Maocular” var diye yakındılar. Bir yaşlı delege de söz aldı, “Bu dernekte solcunun Maocunun ne işi var? Onları derhal dernekten atın, yöneticiler uyuyorlar mı?” diye köpürdü. Ben görevliydim, kongre başkanı rahmetli Av. Kazım Öztekin abimiz bana, “Hilmi Asena ağabeyimiz Maocuları atmamızı söylüyor, ama karısı ve kızı Maocuların arasında ve Maocular lehine el kaldırıyor. Atın bunları diyor, ama onlar nerdeyse bizi buradan atacaklar, farkında bile değil” diye espri yapmıştı. Her ikisinin de ruhu şad olsun.
Demek istediğim sağduyu hakim olmadığında cumhurbaşkanlığı seçimi 28 Mayıs’a, ikinci tura kalabilir. Sağ seçmen profili böyle, bunu istiyor. Ama yine kazanamazlar, yüzde 50’yi bulduramazlar. Ancak acılı ve bunaltıcı iki hafta, 14 gün daha geçiririz.
Bu bakımdan özellikle gençlerin ve kadınların sandık başlarına gitmeleri, provokasyonlardan uzak durmaları, kötü niyetli kişilere fırsat ve pirim vermemeleri gerekir. Seçim ilk oylamada bitmeli.
Ben şahsen Erdoğan ve müttefiklerinin yüzde 50 oy alabileceklerini sanmıyorum. Ama onlar yüzde 50 oy almanın peşindeler.
Uyanık olmakta yarar var.
Hayırlısı ne ise o olsun diyelim.
Exit mobile version