Allen ve Muratoff’un Gözüyle: “Kafkasya ve Kafkasyalılar” – 3
Osmanlı- Rus Savaşı,Tarafların durumu
1828-1829 Osmanlı- Rus Savaşı, Avrupa kaynaklıdır. -1821- Yunan ayaklanması ve Türk gemilerinin Navarin’de batırılması durumu, bir Batılı ülkenin engeli olmadan, Rusların Türkiye’ye (Osmanlılara) saldırmalarına ve kozlarını paylaşmalarına fırsat yaratmış oldu (1).
Rusların Kafkaslardaki hedefi, en kuzeyde, Karadeniz kıyısında – ya da Çerkesya’nın kuzeybatı ucunda- bulunan Anapa Kalesi ile, daha güneyde, Karadeniz kıyısında bulunan Poti ve Batum kalelerini almak, Türkleri Kafkasya’nın Karadeniz kıyılarından uzaklaştırmak, Kars’ın kuzeyindeki Ahıska Paşalığı topraklarını Rusya’ya katmak, böylece sağlam sınırlara ulaşmak idi.
1828’de Kafkasya’daki Türk sınırı Poti Kalesi’nden güneydoğuya doğru çekilen bir çizginin güneyinde kalan yerleri – ya da bir bölüm Güneybatı Kafkasya toprağını- kapsıyordu. Türk Ordusu, uzun – ve çalkantılı – Yunan ayaklanması, Yeniçeri birliklerinin – iki yıl önce, 1826’da – kanlı bir biçimde tasfiye edilmeleri ve modern ordu kuruluşunun henüz tamamlanamamış olması gibi nedenlerle zayıftı. Güneybatı Kafkasya’daki Müslüman derebeyleri (-Gürcü ve Lazlar-) tarafından oluşturulmuş olan yerel milis birlikleri ise,düzenli ordu birliklerine göre daha güçlü bir konumda idiler.
Türklerin doğuda mükemmel ve stratejik bir sınırı vardı. Sarp ve ağaçlı tepeler üzerinde kurulmuş olan Batum Kalesi kıyıyı koruyor, Trabzon’dan Karadeniz’in kuzeydoğusundaki Anapa Kalesi’ne ulaşan uzun Türk müstahkem kıyı hattının önemli noktalarından birini oluşturuyordu.
Savaşçı nüfusu ile Ahıska (Gürcüce-Akaltzikhe) kenti ve kalesi, – Gürcistan’ın- Borjom Geçidi girişindeki Kura Irmağı vadisini savunuyor, ek olarak Türkler, buradaki Atskhur direnme noktasını da ellerinde bulunduruyorlardı. Kars, Çıldır- Akbaba dağlarının güneyinde bulunuyor ve ana yolları koruyordu.Daha güneydeki Alacadağ kütlesi ile Aras Irmağı, büyük birliklerin geçişini engelliyor, Ağrı Dağı Hattı da Türk kuvvetlerinin sağ kanadını sağlama alıyordu.
Osmanlı birliklerinin konumlanışı ve yetersizlikler
Ancak Türk birlikleri güçsüz ve yetersiz müfrezeler biçiminde geniş bir alana yayılmış durumdaydılar. Batum ve Poti’de ikişer bin, Anapa’da ise 5,000 nizami asker, Ahıska’da 6,000 nizami asker ve 4,000 milis, Atskhur ve Ahılkelek’de (Gürcüce-Akhalkalaki) biner kişilik birer kuvvet bulunuyordu. 30,000 nizami asker ve 10,000 milis de Erzurum ve Kars’ta toplanmıştı. Sağ yanda/kanatta güvenli bir tepe üzerinde kurulu olan Beyazıt Kalesi’nde de 2,000 kişilik bir Türk garnizonu vardı.
Muş Paşası, Van Kalesi’ni korumak için 5,000 kişilik bir kuvvet toplamaya çalışıyordu. – O sıralar Doğu Türkiye’de paşalıklar dönemi yaşanıyordu-.
Türklerin elinde çoğu 17. yüzyıldan, dahası IV.Murad döneminden kalma ve ateş gücü düşük çok sayıda demode top vardı. Kars ve Ahıska tahkimatları ise, yüzyılı bile aşan bir eski dönemden kalmaydı.Türkler doğudaki kaleleri kendi hallerine terk etmişlerdi.
18. yüzyıl boyunca Türkler, onca harap olmuş kaleyi beklemekle yetinmiş, sınır kentlerinin toplarını olsun yenilememişlerdi. Bu arada disiplinsiz ve küstah Yeniçerilerin –eski Türk askerlerinin- dönemi de kapanmış,onların yerini mavi tünikli ve kırmızı fesli yeni birlikler, Nizamı Cedit (Yeni Düzen) askerleri almıştı (Yanlışlık var: Nizamı Cedit, daha önce, III. Selim döneminde oluşturulmuş ve dağıtılmıştı- hcy).
19.yüzyılda kaçırılmış genç Çerkesler ve Guri (-Gürcü-) köylüleri hâlâ birbiri ardından Ahıska’ya getiriliyor, Ahıska’dan Batum ve Trabzon’a yollanıyor, oralardan da satılmak üzere gemilerle İstanbul ve İskenderiye’deki (Mısır) esir pazarlarına sevk ediliyorlardı (s.23-24).
Bilgi notu:1828’de Güney Kafkasya’da (-şimdi Gürcistan’da -) önemli bir ticaret merkezi olan Ahıska, o zamanki Doğu Türkiye’de Erzurum ve Trabzon’dan sonra en önemli konumdaki kentti; çoğu Müslüman (Türk ve Gürcü), bir bölümü de Hıristiyan Ermeni olan 40 bin kadar bir nüfusu vardı.- Allen’den, s.24.
***
Rus birliklerinin konumlanışı
Kafkasya’daki Rus Ordusu ise, Napolyon ile yapılan savaşlarda deneyim kazanmış ve Kafkas savaşlarında pişmiş olan subaylar tarafından yönetiliyordu, Türk Ordusuna göre çok daha mükemmel ve donanımlıydı.
General Paskeviç’in komutasında 51 düzenli piyade taburu, 11 düzenli süvari grubu, Kuban ve Terek Kazaklarından toplanmış 17 alay ve 154 top, dörtte biri Kuzey Kafkasya’nın iç güvenliği için – olası bir Çerkes saldırısına karşı – ayrılmış, 60 bine yakın bir kuvvet vardı (s.25).
1828 yılı, savaşın başlaması
Savaş, Mayıs 1828’de (2) Rusların – Çerkesya’daki -Türk liman kalesi Anapa’ya saldırmaları ve oradaki 5 bin askeri teslim almalarıyla başlamış oldu. Anapa’nın kolay alınması, 1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı’nda olduğu gibi, Çerkeslerin,Türklerle birlik olup Ruslara saldırmaları korkusunu da boşa çıkardı (3).
Anapa’nın, ardından Poti’nin Ruslarca alınmasıyla, Paskeviç, cephe gerisini sağlama almış oldu (- Anapa ve Poti yörelerinden artık bir Türk saldırısı olamayacaktı-). Bu nedenle Paskeviç, tüm kuvvetlerini Kars’ı almak üzere bir araya getirdi. Kars’ın alınması ya da kuşatma altında tutulması durumunda, Anadolu ve Trabzon’dan gelen ikmal maddelerinin toplandığı ve dağıtıldığı bir ana üs olan Erzurum’un Ahıska ile olan bağlantısı kopacak, Erzurum’dan Ahıska’ya yardım gönderilmesi olanaksızlaşacaktı.
14 Haziran’da Rus birlikleri doğudan, Arpaçay üzerinden Türk sınırını geçtiler, Erzurum’dan yapılacak yardımları ve yan saldırıları engelleyecek bir biçimde Kars’ın güneyinde mevzilendiler. – Kars, doğusundan Rus sınırına yakın bir mesafedeydi-.
17 Haziran’da Erzurum’daki Türk paşası Köse Mehmet, – Kars’ın batısında yer alan Sarıkamış’ın kuzeyindeki- Soğanlı Dağlarına doğru yürüyüş emri verdi. Ancak aynı gün Ruslar Erzurum ana yolu karşısında ve Kars Kalesi’nden dört mil ötedeki Kars Çay’da mevzi aldılar. Rus kuşatma topları henüz bu yere getirilememişti, yine de General Paskeviç sahra toplarını Kars Çayının batısındaki Şorah tepelerine yerleştirdi. Buradan savunma barikatlarından aşırtarak kentin içine top mermileri yağdırılabilecekti.
Nitekim bombardıman sonunda, Rus askerleri kentin varoşlarına girdiler ve 23 Haziran sabahı kenti kaleden ayıran duvarı ele geçirdiler.
Bunun üzerine Türk komutan 2,000 düzenli askeri ve 150 topu ile birlikte teslim oldu, ancak bir bölüm asker, bu arada geri çekilmeyi/ kurtulmayı başardı.
Köse Mehmet Paşa ise Soğanlı Dağlarını aşmış, Rusları karşılamak üzere durmuştu. Paskeviç, küçük bir öncü müfrezeyi Erzurum yoluna gönderdi. Asıl niyeti, önce Ahıska’ya, ardından Erzurum’a saldırmaktı (s.26). Paskeviç, Ahıska seferi için üç hafta boyunca hazırlık yaptı.
Kars Ovası ve çevresinin halkı, eskiden beri karışıktır, çok etnilidir. Arpaçay üzerindeki Kars ve Ani, sırasıyla Ermeni, Arap, Kürt, Gürcü ve Türk kökenli prenslerin hüküm sürdüğü eyaletler idiler.Ova, son dönemlerde savaşçı göçebe Türklerin (Türkmenlerin) hayvanlarını otlattıkları bir yöre olmuştu.
Paskeviç, beş gün içinde, 25 Temmuz’da Kars’tan Ahılkelek’e ulaştı ve kaleye saldırdı. Buradaki 1,000 kadar Laz milisin umutsuz bir direnişiyle karşılaştı, Ahılkelek alındı.Yakındaki Khertvis de kurşun atılmadan ele geçirildi. Kuzeybatıda bulunan General Hesse’nin 2,000 esir aldığı ve 40 top da ele geçirdiği haberi geldi. Ağustos ayı başında Paskeviç, doğudan, Ahılkelek üzerinden yürüyerek Ahıska önlerine geldi.
Paskeviç’in Ahıska’ya doğru yürüdüğünü haber alan Köse Mehmet de, 35,000 kişilik bir kuvvetle, aynı sıralarda ve hızlı bir yürüyüşle güneyden Ahıska yakınlarına geldi.
– Sayı çokluğuna karşın – Türk kuvvetlerinin üçte ikisi düzensiz birliklerden oluşuyordu, Türklerin sadece 14 topu vardı. Rusların ise, Türk birliğine göre çok daha küçük bir kuvvetleri, 5,000 piyade ve 3,000 süvari ile 40 da topları vardı. Ancak Rus birlikleri iyi eğitimliydiler.
Türkler dört kamp biçiminde Posof Çayının her iki yakasına yerleştiler. Ancak edilgen (pasif) hareket eden Türkler, Ahıska, Posof Çayı ve Kura üçgeninde yer alan stratejik Tavşan tepelerini Rusların almalarına engel olamadılar.
Paskeviç, 5 piyade taburu, 3,000 süvari ve toplarının çoğu ile hücuma geçti. Saldırı üzerine 5,000 Türk askeri, güç bela kendini Ahıska Kalesi’ne atabildi. Bu arada 6,000 Türk askeri dağıtıldı ya da öldürüldü.
Kazak süvariler tarafından kovalanan Laz ve Kürt grupları bölgeye dağılmış durumdaydılar, çok miktarda hayvan ve ikmal maddesi Rusların eline geçti.
13 ve 14 Ağustos’ta kenti bombalayan Ruslar, 15 ve 16 Ağustos’ta, sokak muharebeleri sonucu Ahıska Kalesi’ni aldılar. Köse Mehmet, 4,000 askerini geri çekme koşuluyla kaleyi Ruslara teslim etti. 7-16 Ağustos arası süren çarpışmalardaki Rus kaybı toplamı yaklaşık 1,000 kişiydi.
Ahıska’nın ardından Atskhur ve Ardahan direnmeden teslim oldu, Beyazıt da Rusların eline geçti. Ruslar hızla yayılmaya başladılar.
Kış mevsiminin yaklaşmış olması, yorgunluk ve salgın hastalıklar nedeniyle Paskeviç, harekâtı geçici olarak durdurdu. Kalelerde küçük kuvvetler bırakarak, kışı geçirmek üzere, askerleriyle birlikte Gürcistan’a, oradaki kışlık garnizonlara çekildi (26- 30).
***
Değerlendirme
1828 yılında Ruslar az bir kuvvetle beklentilerinin üzerinde bir başarı elde etmişlerdi, sadece 2,500 ölü ya da yaralı, bir o kadar da, salgın hastalıklar nedeniyle kayıp vermişlerdi.
Kuzeydeki Anapa’nın Rusların eline geçmiş, ayrıca Çerkesler arasında veba salgınının da baş göstermiş olması, Rusları Karadeniz kıyılarında ve Kafkasya Hattı’nın sağ kanadında (-Batı Kafkasya’da-) rahatlatmış oldu. Poti de Rusların eline geçince, Kırım ve Azak Denizi limanları ile Güney Kafkasya –Poti- arasında düzenli deniz ve ikmal yolu kurulmuş oldu (4).
Paskeviç’in zaferleri ve – işgal edilen yerlerdeki- Müslüman halka karşı iyi davrandığına ilişkin haberler Çeçenya ve Dağıstan dağlarında yaşayan Müslümanlar arasında olumlu karşılanmıştı (s.30) (5).
1828 yılı boyunca savaş ve salgın hastalıklar nedeniyle, diğer bir cephe olan Balkanlarda ciddi kayıplar veren Ruslar, Rusçuk, Silistre, Şumnu ve Varna önlerinde durduruldular ve sadece Varna’yı alabildiler.
Bu arada Sultan II.Mahmud, savaşı sürdürme kararını vermiş, idari ve askeri reform çalışmalarını başlatmış bulunuyordu.
***
1829 yılındaki çarpışmalar
1829’da, Doğu/ Kafkas Cephesi komutanlığına/ seraskerliğe Köse Mehmet Paşa’nın yerine Salih Paşa atandı, yardımcılığına da Sivas’tan Hakkı Paşa verildi, Trabzon ve Muş paşalarına da hazırlanmaları ve savaşa katılmaları emri tebliğ edildi. Köse Mehmet’in kuvvetlerinden geriye 10 bin kişi kalmıştı. Yeni serasker Salih Paşa 60 bin mevcutlu ve 70 toplu bir ordu kurmayı planlamıştı. Türkler, özellikle Lazistan ve Acara’nın güçlü derebeylerinin çıkaracakları kuvvetlere güveniyorlardı. En güçlü derebeyi de Acara yaylasına egemen olan Hulolu Ahmet Bey Himişoğlu idi. Paskeviç, Himişoğlu ile görüşme yapıyordu, ancak Türk tarafı Ahıska Paşalığı’nı vaat ederek Himişoğlu’nu kendi yanına çekmeyi başardı.
Ahmet Bey Himişoğlu, Kura vadisini istilâ etmek üzere hazırlıklara başladı.
Türklerin Kürtler ile olan ilişkileri iyi değildi. II. Mahmud’un islahatçı politikaları Büyük Kürt reisini kızdırmıştı.
Kürtler, yeni Osmanlı yönetimine karşı, 1830- 1840 yıllarında başlatacakları, Irak’tan Toroslara kadar tüm Kürdistan’ı etkileyecek ve birbirini izleyecek olan Kürt ayaklanmalarının hazırlıkları içindeydiler.
Paskeviç, emrindeki Müslüman subayların yardımıyla bazı Kürt aşiret başkanları ile iyi ilişkiler kurmayı başarmıştı. Bu yüzden Muş paşası da beklenen düzeyde Kürt süvarisi toplayamamıştı.
Paskeviç, kışın Rus başkenti St.Petersburg’a gitti, Andolu’yu istilâ planı konusunda Çar I. Nikola’yı bilgilendirdi ve onu etkiledi. Paskeviç, Navarin’de Osmanlı donanmasının yok edilmiş olması nedeniyle, Karadeniz’de üstünlüğün Ruslara geçtiğini, Trabzon’un ele geçirilebileceğini, burasının bir üs olarak kullanılarak, Anadolu’daki yolların buluştuğu bir yer olan Sivas’ın alınabileceğini Çar’a söyledi.
Anadolu’daki Türk savunma sistemi zayıftı, Balkanlardaki Türk savunması ise, yakınlık nedeniyle İstanbul’dan sürekli takviye/ yardım alabiliyordu.
Paskeviç, değerli hediyeler göndererek ve tehditler de savurarak Abbas Mirza’nın, İran’ın tarafsız kalmasını sağlamıştı (s.33).
1829 yılı Şubat ayı başlarında Hulolu Ahmet Bey, 3 bini Türk, 12 bini Laz ve Gürcü 15,000 kişilik bir kuvvet ve 4 topla Yalnızçam Dağları sırtlarını aşıp saldırıya geçti. Ahıska kuşatıldı, ancak takviye alan Ruslar Türkleri dağıttılar.
Batum’dan Ahıska’ya yardıma gelmekte olan 7,000 kişilik bir Türk birliği de, General Hesse komutasındaki küçük bir Rus kuvveti tarafından bozguna uğratıldı, Türkleri kovalayan Hesse –Batum’un kuzeyindeki – Kobuleti’yi (Çürüksu) aldı.
Nisan ayı sonunda Himişoğlu, Posof Çayı yöresinde yeniden saldırıya geçti ama Digor’un güneyindeki Tsurtskab köyünde Burtsov tarafından yenilgiye uğratıldı.
Türkler, Rusların küçük müfrezeler halinde dağınık olmalarından cesaret bulmuşlar ve Ahıska üzerine yürüme niyetlerinden vazgeçmemişlerdi.
***
Soğanlı Dağlarında durum
Nisan ayı sonunda Salih Paşa, Erzurum ile Hasankale arasında,-Sarıkamış’ın kuzeyindeki – Soğanlı Dağları yöresinde 50,000 kişilik bir yığınak yaptı. Salih Paşa, yardımcısı Hakkı Paşa’yı Posof Çayı yöresindeki Laz kuvvetlerinin yardımına gönderdi.
Bu arada General Muravyev, 3 tabur, 1 ağır süvari alayı ve 1 Müslüman gönüllü süvari alayı ile Kars’tan Ardahan’a doğru ilerledi. Paskeviç de Ardahan’a geldi.
2 Haziran’da Türkler Tsurtskab’da yeniden yenildiler, Yalnızçam Dağlarındaki Türklerden 8,000 kadarı dağıldı. Ardından Ruslar küçük kuvvetlerle Türkleri peş peşe yenilgilere uğrattılar.
Paskeviç ustaca taktik ve manevralarla Türk kuvvetleri arasındaki bağlantıları kesti, birbiri ile irtibatı kopmuş olan iki Türk grubu üzerine, birbirini izleyecek iki ayrı saldırı planı hazırladı.
Rus saldırısı 13 Haziran’da başladı ve bütün bir gece sürdü. 14 Haziran sabahı Burtsov’un öncü kuvvetleri – Sarıkamış’ın batısındaki- Meliduz yerinde Türklerle karşılaştılar. Aynı gün, akşama doğru Pankratiev komutasındaki Paskeviç’in ana vurucu gücü de, 36 millik zorlu ve çetin bir araziyi silahlı olarak tırmandıktan sonra yüksek platoya/ yaylaya ulaştı ve Burtsov’un müfrezesi ile birleşti.
15 Haziran’da iki taburla desteklenen Muravyev’in Kazakları ve milis birlikleri, Osman Paşa’nın -Sarıkamış’ın batısında – Bardiz’de bulunan ordugahına ani bir baskın yaptılar. Türkler dağıldılar ya da tutsak düştüler. Hakkı Paşa ile bağlantısının kopmuş olduğunu anlayan Osman Paşa da Zivin yolu üzerinden kaçtı.
15 ve 16 Haziran’da Rus kuvvetleri ova üzerinde toplandılar. Hakkı Paşa artık Rus ilerleyişinin yönünü biliyor, Rusların hücumunu bekliyordu. Hakkı Paşa, Zivin’deki Serasker Salih Paşa’dan Mecinkirt yoluyla Meliduz’a acele yardım göndermesini istemişti.
Yeni istihbaratı ve durumu değerlendiren Paskeviç, harekat planında cüretkar bir değişiklik yaptı. Burtsov, Meliduz’daki Türk mevziinin çok güçlü ve iyi tahkim edilmiş olduğunu bildirmişti. Muravyev’in Yeniköy ve Karaurgan’dan geçen keşif kolları da,ana Türk ordugahının yakın bir yerdeki Zivin köyünde bulunduğunu saptamışlardı. Yöre halkı da seraskerin kuvvetlerinin büyük bir bölümünün Hasankale ve Köprüköy’den Zivin’e doğru gelmekte olduğunu bildirmişti.
Paskeviç, planını değiştirdi. Buna göre, önce Hakkı Paşa’ya –Meliduz’a – değil, yığınağını henüz tamamlamamış olan Zivin’deki Türk grubuna saldırılacaktı.
Paskeviç, 17 Haziran’da yeni emirler çıkardı: Muravyev, Pankratiev’in kuvvetlerinin büyük bir kısmının yardımıyla Karaurgan- Zivin istikametinde saldırıya geçecek, Pankratiev de, Hani-çay havzasını geçerek Hakkı Paşa’nın Karaurgan ile olan bağlantısını kesecek, aynı sıralarda Burtsov da Meliduz yeri önünde harekâta başlayacaktı.
***
Zivin’e saldırı ++++
18 Haziran’da Muravyev’in öncü kuvetleri, Zivin’in hemen kuzeyinde bulunan Karaurgan’ın hemen kuzeyinde Türklerle karşılaştılar. Aynı gün serasker 15,000 nizamıcedit askeri ve 5,000 milis süvarisinin bulunduğu Zivin’deki ordugaha geldi. Bir o kadar yardımcı asker de Erzurum’dan Zivin’e doğru gelmekteydi. Zivin, Hasankale- Sarıkamış yolunun ortasında bulunur. Zivin’deki komuta heyeti toplantısında, Karaurgan yöresinde bir Rus keşif kolunun bulunduğu, asıl saldırının Meliduz’daki Hakkı Paşa kuvvetlerine karşı yapılacağı görüşünde birleşildi. Salih Paşa, süvarilerine Karaurgan’a inmeye çalışan Rus kuvvetlerine saldırmaları emrini verdi. Ancak Türk süvarilerinin saldırısı, Ruslarca geri püskürtüldü. Bu arada yetişmiş olan Paskeviç’in yürüyüş kolu da Karaurgan’ı ele geçirdi.
Hakkı Paşa Meliduz önüne gelen Burtsov’un üzerine 5,000 süvarisi ile hücum etti. Burtsov’un sadece 3 taburu, 1 Kazak Alayı ve 1alay da Müslüman milis süvarisi vardı, yine de Burtsov Türkleri püskürtmeyi başardı, Pakratiev de tam zamanında Burtsov’un yardımına yetişti.
Türk süvarilerinin bozguna uğratılmasından sonra Salih Paşa, Zivin tepelerini savunmaya hazırlandı, Erzurum’dan gelmekte olan 20 bin kişilik destek kuvvetini beklemeye başladı. Ertesi gün Hakkı Paşa ile bağlantı kurmayı, ardından saldırıya geçmeyi düşünüyordu. Ancak 19 Haziran günü, öğleden sonra Paskeviç, Karaurgan’dan Zivin’e doğru saldırılarını sürdürmeye devam etti.
Muravyev, hiçbir Türkle karşılaşmadan – Soğanlı Dağları batısındaki- Hani Çayı vadisini aşarak Zivin teplerine tırmanmayı başardı ve oradan Türk cephesinin sol kanadına saldırdı. Paskeviç’in yürüyüş kolu da hızla ana vadiye indi ve Zivin köyünü ele geçirdi. Geceye doğru Zivin’deki bütün Türk ordugahı ve topçu birliklerinin malzemeleri ile yük hayvanları, bir karşı koyma olmadan Rusların eline geçti. Türkler hızlı bir biçimde Erzurum’a doğru geri çekildiler. Zivin’e, yardıma gelmekte olan Türk takviye birlikleri de paniğe kapıldılar ve karmakarışık bir biçimde Pasin vadisine indiler. Serasker Salih Paşa da komuta heyetiyle birlikte dörtnala Hasankale’ye gitti.
Paskeviç, aynı gece harekâtın ikinci aşamasını uygulamaya koydu. Birkaç süvari müfrezesini Türkleri takiple görevlendirdi. Kendisi ise, ana kuvvetlerini, bir sessizlik içinde gece boyunca hazırladı, sabahleyin Hakkı Paşa’ya saldıracak bir konuma sokmaya çalıştı.
Sabah saat 7,00’de Paskeviç, Hakkı Paşa’ya 9,000 piyade, 5,000 süvari ve 56 topu ile saldırıya geçecek bir pozisyona gelmişti. Seraskerin mağlup edildiği Hakkı Paşa’ya bildirildi, ama o direnmekten vazgeçmedi. Bu arada Türk birliklerinin morali bozulmuş, savaşma azmi zayıflamıştı. Hakkı Paşa öğleden önce teslim oldu, ancak kısa süren zayıf bir direniş sırasında, fırsattan istifade,Türklerin çoğu dağılmayı ve kurtulmayı başarmıştı. Bu nedenle Rusların eline sadece 1,500 esir ve 20 top geçmişti.
13- 20 Haziran günleri boyunca süren Soğanlı Harekatı’nda Türkler ağır bir yenilgiye uğradılar, 3,000 ölü ya da yaralı verdiler, ayrıca bütün toplarını Ruslara kaptırdılar. Paskeviç küçük bir kuvvetle saldırarak koca bir Türk ordusunu yenmeyi ve dağıtmayı başarmıştı. Bozguna uğrayan Türk ordusunun kalan kısmı da, firarlar nedeniyle hızla erimeye başladı.
Rus ordusunun kaybı ise, şaşılacak denli azdı, 300’ü aşmıyordu.
Türk yenilgileri şu gibi nedenlere bağlanabilirdi:
Türk topçuları yeterli eğitim görmemişlerdi, Türk süvarileri disiplinsiz, piyadeleri de manevra kabiliyetinden yoksundular. Subaylar özel bir eğitimden geçmemişlerdi. Komuta heyeti, çoğunlukla paşaların hatırı için ya da Saray’dan yapılan baskılarla (iltimaslarla) atanıyordu.
Rus askerleri ise sıkı bir eğitim ve tatbikattan geçmişti (s.38).
Erzurum’a Kabartay asıllı bir Rus valisi atanıyor
Paskeviç, gerisinde takviye bırakmadan ve yeterli önlem de almadan Erzurum’a doğru hızla ilerlemeye başladı. 23 Haziran’da Erzurum önündeki Köprüköy’e geldi, burada Ağrı ve Bingöl yöreleri Kürt kabile şeflerini kabul etti. Panik içindeki Türkler 24 Haziran’da 30 topla korunan Hasankale’yi, 25 Haziran’da da Türk birliklerinin ayakta kalan kısmının toplandığı ve 150 topla korunan Erzurum’u teslim aldı. Paskeviç, Erzurum’da büyük bir ikmal stoku buldu, böylece cephe gerisinden ikmal yapmaya gerek kalmadan harekâtını sürdürme olanağını elde etmiş oldu.
Paskeviç elindeki küçük kuvvetlerle Anadolu içlerine dalmak istiyordu. Doğu illerinde yaşayan Ermeniler Rus istilâsını sevinçle karşılamışlardı. Paskeviç, zekice bir politika izleyerek Müslüman halkın bir bölümünün sempatisini kazanmayı da başarmıştı (s.39).
Dipnotu:
Rus ordusu her yerde coşkuyla karşılanıyor, Kürt beyleri, ‘Erzurum’u al, bütün Kürt kabileleri gönüllü olarak sana katılacaklar’ diyorlardı…Kürtler çok sayıda koyun, sığır ve yağma edilmiş mal toplamışlardı, bunlarla Rus ordusuna yardımcı oluyorlardı.- Monteith’in ‘Kars ve Erzurum’ adlı yapıtından aktarma, Allen’den,s.39.
Kabardeylerden, Çerkeslerden, Tatarlardan, dahası Çeçenya ve Dağıstan’dan toplanmış Müslüman milislerden oluşturulan dört süvari alayı, işgal edilen yerlerde güvenliğin sağlanmasında büyük bir hizmet görüyordu. Bu nedenle Paskeviç, Çerkes/Kabartay asıllı bir bey ailesinden olan Müslüman General Bekoviç-Çerkasski’yi Erzurum’a vali olarak atadı, yanına da kısmen Türk memur ve ileri gelenlerinden oluşan bir danışma kurulu (istişare heyeti) verdi.
Paskeviç, Aras’ın güneyindeki Kürt şeflerini araya koyarak Muş Paşası’nı tarafsız yapmayı da başardı. Buna karşılık Van Paşası, Türklerin Ahıska seferi sırasında Beyazıt’ı kuşatmış, Ruslara 400 kadar kayıp verdirmişti. Ancak Erzurum’u işgal eden Paskeviç, küçük bir takviye birliği göndererek, Van Paşası’nın birliklerini dağıtmıştı (s.40).
***
Milis direnişleri
Paskeviç’in önlenemeyen ilerleyişi karşısında, Türkler İç Anadolu’da yeni bir ordu kurmaya, doğu illerinde de düzenli olmayan güçler oluşturmaya başladılar. Sayıca az olan Rus birliklerinin geniş bir alana dağılmış olmaları, çete savaşları için elverişli bir ortam yaratmıştı. Beyazıt’a yapılan son Türk saldırısı, Acara Müslümanlarının Ahıska üzerine yönelttikleri saldırılar, dağınık/ küçük kuvvetlerle hareket etme olanağı bulunduğunu göstermişti. Kars ile Erzurum arasındaki uzun yolun her iki yanında savaşçı Müslüman kabilelerinin yaşadığı geniş bir dağlık alan bulunuyordu. Aras’ın güneyindeki Kürt beyleri ise, kuşkulu ve güvenilmez davranışlar içindeydiler. Lazistan ve Acara’nın Müslüman derebeyleri, Bosnalı Müslüman derebeyleri gibi, koyu Hıristiyan karşıtı, çok tutucu ve Saray’a bağlı olan kişiler idiler. Türkler Doğu Karadeniz dağlarında yaşayan Müslümanları top ve cephane ile donatacak bir durumdaydılar.
Paskeviç, Trabzon’u almak, orayı Sivas ve İç Anadolu üzerine yapacağı seferler için bir üs olarak kullanmak istiyordu. Trabzon’u almak için Rus donanmasının yardımına gereksinim vardı. Ancak donanma, o sıralar, son darbeyi indirme, savaşa noktayı koyma göreviyle Bulgaristan kıyılarında bulunuyordu.
Temmuz başında Paskeviç, Burtsov’u 2 tabur, 6 top, bir Kazak müfrezesi ve Müslüman süvarileri ile birlikte Kop Geçidi’nden geçirterek Bayburt üzerine gönderdi. Burtsov, Bayburt’un kuzeyindeki Hart Ovasında Laz kabilelerinin bir yığınağına saldırdı, ancak Burtsov da dahil 300 asker ve 18 subay Lazlarca öldürüldü ve Ruslar geri püskürtüler. Bunun üzerine Paskeviç 6,000 piyade ile süvarilerini alarak Bayburt’un üzerine yürüdü, Bayburt’u aldı.
Bu arada Ruslara teslim olan Salih Paşa’nın yerini Osman Paşa almıştı, Paşa 6,000 Nizamıcedit askeriyle birlikte Trabzon’dan Gümüşhane’ye yürüyerek Vavuk Boğazını kontrol eden stratejik bir yerde mevzilendi. Paskeviç,Türklerin toparlanmalarına fırsat vermemek için, biri Hart Ovasındaki Lazlara, diğeri de Osman Paşa üzerine olmak üzere, iki ayrı saldırı düzenledi. İsteksiz ve zorla silah altına alınmış olan Laz gruplar bozguna uğradılar, top ve hayvanlarını geride bırakarak dağıldılar. Osman Paşa da Kelkit Vadisine çekildi. Ruslar Gümüşhane’yi aldılar, ardından Şebinkarahisar’a değin yürüdüler.
Ruslar Balkanlarda da ilerlemelerini sürdürdüler. Paskeviç, savaşın sonuna yaklaşıldığını öncesinden sezmişti. Düzenli Türk birlikleri safdışı edilmişti. Ancak Paskeviç de kayıplar vermişti, bir önlem olmak üzere harekâtı durdurdu. Dağlardaki Türk milis güçleri de Paskeviç’in Trabzon ve Batum’u ele geçirmesini önlemişlerdi.
Ağustos ayı ortasında Ahıska’dan ilerleyen Rus birlikleri Batum’u almak amacıyla Acara ve onun kuzeyindeki Guria’ya doğru yürüdüler, ancak sonbahar yağışlarının başlaması üzerine Batum’u almaktan vazgeçerek Ahıska’ya geri döndüler.
Ruslar Eylül ayı başında bu kez kuzeyden Batum üzerine yürüdüler, ancak Türkler karşısında 600’den çok kayıp vererek geri çekilmek zorunda kaldılar. Bu son harekât, haber alınamaması nedeniyle, Edirne Antlaşması’nın imzalanmasından birkaç gün sonra yapılmıştı. Paskeviç savaşın sona ereceğini öncesinden tahmin ederek birliklerinin çoğunu Gürcistan’a geri göndermişti. Bunu fırsat bilen Van paşası da,Kürt milisleriyle birlikte harekete geçerek Hınıs ve Aşkale’yi geri aldı. Tabzon paşası da ateşkese varıldığını bilmesine karşın Bayburt üzerine yürüdü, kendisine çok sayıda Laz milis de katıldı. Paskeviç, 28 Eylül’de son bir saldırıda daha bulunarak Trabzon paşasını yendi (s.42).
Savaş da böylece sona ermiş oldu.
***
1829 Edirne Antlaşması ve sonuçları
Savaş sonunda imzalanan 1829 Edirne Barış Antlaşması’nın maddeleri, Avrupalı politikacıların çabaları sonucu Türkler lehine yumuşatıldı. Ruslar Kafkas sınırındaki Ahıska, Ahılkelek ve Atskhur’un büyük bölümlerini aldılar. Bu yerler Gürcistan’a girişi sağlayan Borjom Geçidi’ni kontrol ediyorlardı.
Erzurum, Beyazıt ve Kars paşalıklarının tamamı ile Ahıska Paşalığı’nın güneybatı bölümü, Ardahan ve Kura Irmağının kaynak bölümü Türkiye’ye geri verildi. Ayrıca Batum ve Kobuleti de Türklerde kaldı, sınır daha kuzeydeki St. Nikolas oldu.
Çerkeslerin Türklerden silah ve ikmal maddelerini aldıkları bir liman kenti olan Anapa ile Güney Kafkasya’daki Poti limanı Ruslara verildi. Böylece Ruslar Kırım’dan başlayıp Poti’ye ulaşan bütün Karadeniz kıyıları ve deniz ulaşım yolları üzerinde egemenlik kurmuş oldular.
Anlaşmanın en önemli maddesi, Türklerin Çerkesya’daki tüm ‘hükümranlık haklarını’ Ruslara devretmiş olmaları maddesiydi. Böylece Kafkasya’daki uluslararası yaptırım (diplomatik haklar) Rusya’ya geçmiş, Türklerin – ve diğer devletlerin- Kafkasya’daki olaylara müdahale etme hakları da sona ermiş oluyordu.
Rus ilerleyişini sempati ile karşılamış olan binlerce Ermeni ise, geri çekilen Rus ordusunun peşine takılarak Erivan, Ahılkelek ve Ahıska gibi yerlere göç edip oralara yerleşmiştir.
1828- 1829 Osmanlı- Rus Savaşı, Ruslara, Anadolu’daki stratejik yolları tanıma ve siyasi durumu yakından kavrama olanağını sağlamıştır.
Trabzon’u almak için, Rus donanması ile işbirliği etmenin zorunlu olduğu da anlaşılmıştır.
Savaşta en şiddetli çarpışmalar Ahıska çevresinde Acarlara (Müslüman Gürcülere) ve Yukarı Çoruh vadisinde de Lazlara karşı yapılmıştır.
Kürtlerin tutumu ise Türkler açısından sürekli güvenilmez ve kuşku uyandırıcı olmuş, buna karşılık Paskeviç, Kürtlere karşı zekice bir siyaset izlemiş, Kürtlerin tarafsız kalmalarını sağlamıştır. Aynı taktiği Napier (6), o tarihten yaklaşık 40 yıl sonra Habeşistan’da (Etiyopya’da) uygulamıştır. Napier, az bir kuvvetle ülke dağlarının merkezindeki Magdala’ya yürümüş, dağlarda yaşayan tehlikeli halk da yürüyüşe seyirci kalmıştı (s.42-44).
Dipnotu:
16.yüzyılın ilk çeyreğinde Kürtler, akıllı bir tarihçi ve devlet adamı olan Bitlisli İdrisi (İdrisi Bitlisi) başkanlığında Türklere karşı ayaklandılar. İdrisi,I. Selim’in (Yavuz) Şah İsmail’i önüne katıp kovalamasına, Fırat boylarından Zagros’a, İran sınırına değin geriletmesine yol açmıştır. Kürtler, izleyen üç asır boyunca Türk- İran sınırındaki savaşlarda rol almış, İstanbul ile ilişkilerini sürdürmüşlerdir. 19. yüzyılda Padişah II.Mahmud’un izlediği devletçi politika, Kürt beylerinin veraset haklarını kısıtlamış ve onları kızdırmıştı, bunun bir sonucu olarak da Kürtler, Türkiye’nin doğu sınırında bir tehlike kaynağı olmayı sürdürmüşlerdir. Allen’den,s.44.
Özetleyen ve sadeleştiren: Hapi Cevdet Yıldız
Bilgi notları:
(1) – Mora Yarımadasında baş gösteren Yunan ayaklanması/ sorunu üzerine, barışçı ve uzlaşmacı çözüm yöntemlerini reddeden, aksine sert bastırma (tenkil) yöntemlerini uygulatan II.Mahmud’un bu politikası, olayın büyümesine ve uluslar arası bir boyut kazanmasına yol açmış, sonunda soruna Avrupalılar karışmaya, Avrupalı gönüllüler Rum safında çarpışmalara katılmaya başlamışlardır. Avrupa’daki bu Türk karşıtı havayı (tepkiyi) fırsat sayan Rusya da Türkiye’ye saldırmıştır. Türkiye, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan beri, bir başına kendini savunacak bir güç olmaktan çıkmış, bir tampon devlet olarak denge politikalarından yararlanarak ayakta kalmaya çalışan güçsüz bir devlete dönüşmüştü. Dengenin bozulması ya da taraftar bir üçüncü devletin olmaması durumunda, herhangi bir Batılı devlet ya da Rusya, tek başına Osmanlı Devleti’ni ortadan kaldıracak güçteydi. Nitekim, Batılı devletlerin baskıları sonucu Rusya, ele geçirdiği Türk topraklarının büyük bir bölümünü, 1829 Edirne Antlaşması ile Türklere geri vermek zorunda kalmıştı. Ancak olanı, bağımsız Çerkesya’ya (Adıge’ye) olmuş ve uluslar arası toplum önünde Çerkesler hukuksal olanaklardan yoksun kalmışlardı. .-hcy
(2) – Eski Rus takvimi, şimdikinin 12 gün gerisindedir. Şimdiki takvime göre Anapa, Mayıs ayında değil, 12 Haziran 1828’de teslim olmuştur. Yine 21 Mayıs 1864’te yapıldığı söylenen eski Atkuac (1эткъуадж) köyündeki (şimdiki- Krasnaya Polyana) Rus zafer töreni ve dini ayini, günümüz takvimine göre, aslında 21 Mayıs’ta değil, doğru tarihi ile 2 Haziran 1864’te yapılmıştır. – hcy
(3) – 1828’de veba salgını nedeniyle kırılmakta olan Çerkeslerin savaşacak ya da Ruslara karşı saldırıya kalkışacak, sözgelişi Müslüman Acarlar ve Lazlar gibi Türklerden yardım alıp aktif konuma geçecek bir güçleri ve pozisyonları kalmamıştı. Yine de pasif kalmış olmaları düşündürücü, araştırılması gerekir. Çeçenlere ve Dağıstan Müslümanlarına gelince, onlar Paskeviç’in zekice propagandalarından etkilenmiş olmalılar. Çerkesler, çok değil, iki yıl sonra Paskeviç ile Çerkesya’da karşılaşma ve Paskeviç’i daha yakından tanıma olanağını elde edeceklerdi. Bunu, yetiştirebilirsem, izleyen özet bölümlerde bulabileceksiniz.- hcy.
(4 ) – Anapa ve Poti’nin Rusların eline geçmiş olması, deniz yoluyla Türklerin, veba salgını nedeniyle de Çerkeslerin cephe gerisinden, yani Batı Kafkasya ve Çerkesya yörelerinden Ruslara saldırmaları tehlikesini ortadan kaldırmış, cephe hattını, Ruslar lehine, çok kuzeylerden güneye, Anadolu’ya doğru kaydırmış oldu.-hcy
(5) – Ruslar, bir süre önce, 1787-1792 ve 1806-1812 savaşlarında, Türkler dışında, onların müttefikleri olan, Kuban Irmağı güney havzası ile Karadeniz kıyılarında yaşayan Adıge/Çerkeslerle de savaşmışlardı. Çerkesya dışında yaşayan Kuzey Kafkasyalı Müslümanlar ise ,o sıralar ya tamamen Rus yönetiminde idiler ya da bazı yerlerde, örneğin bir bölüm dağlık Çeçenya ve Dağıstan yörelerinde olduğu gibi, Rus denetimine tam anlamıyla alınamamışlardı. 1828’de Çeçenya ve Dağıstan’ın dağlık yörelerindeki Müslümanlar ile Rusya arasında, gün yüzüne çıkmış sürtüşme ve sorunlar bulunmuyordu. Ancak,1830 yılından 45 yıl önce, 1785’te, bu Müslümanlar, İmam Mansur önderliğinde Rus istilâ ve baskılarına baş kaldırmışlar, ‘Gazavat’ı/‘Kutsal Savaş’ı başlamışlardı (Daha çok bilgi için Bkz. Ashad Ç’ırğ, “Tehlike Kuzeyden Geliyordu”, Cherkessia.net, tarih bölümü). Yani mücadeleci bir geçmişin deneyimleri de vardı. 1785 sonrasında Ruslar görece yumuşak bir politika izliyorlardı. 1829 yılı sonrasında ise, bu politika terk edildi, çünkü Rus güçlenmiş ve pervasızlaşmıştı, yerli halka karşı ağır vergi, angarya ve keyfi uygulamalar dönemi açıldı, bunlara bir tepki olarak da, Sünni/Şafii imamlar önderliğinde, Dağıstan ve Çeçenya Müslümanları, direniş için örgütlenmeye ve savaşa hazırlanmaya başladılar. İmamlar önderliğnde olması, mülk sahibi şeyhlik kurumunun bulunmasına dayanıyordu. Çerkesya’da ise, savaşı yürütecek mülk temelli dini örgütlenme ve vakıflar bulunmuyordu. Dağıstan ve Çeçenya’daki ayaklanma, 1830 yılında Baş İmam Kazi Molla (İmam Gazi Muhammed) önderliğinde başladı, Baş İmam hem dini, hem askeri ve hem de siyasi lider oluyordu. Direniş, 6 Eylül 1859’a, son Baş İmam Şeyh Şamil’in teslim olmasına değin sürecekti. Çerkesya’daki yangın ise, 1864 yılına sarkacak ve Çerkes halkının felaketi, soykırım, katliam ve etnik temizlik, Çerkeslerin yüzde 95 oranında ülkelerinden çıkarılıp bir üçüncü ülkeye/Türkiye’ye toplu biçimde sürülmeleri ile son bulacaktı.- hcy
(6) – Robert Napier (1810-1890), İngiliz feld mareşali, baron, 13 Nisan 1868’de Etiyopya’da Magdala’ya yürümüştü. ‘Magdala Fatihi’ olarak tanınmıştı. – hcy
Not:1828- 1829 Osmanlı- Rus Savaşı’nın Kafkasya’da yaşanan bölümünü genişliğince özetlemiş bulunuyoruz. Savaş sonunda imzalanan 1829 Edirne Anlaşması, Çerkesya’yı uluslar arası hukuk anlamında uluslar arası arenadan tamamen silmiş ve savunmasız bırakmıştır. Bir başka özetleme amacımız da, Çerkeslerin hangi koşullarda ve kimlerle, 35 yıl (1829-1864) boyunca savaşmak durumunda kaldıklarını ve kalacaklarını göstermek istemiş olmamızdır. Yazıyı dikkatle okuyanlar, Rus komutanların ne denli dirayetli, yetenekli ve akıllı kişiler, Rus birliklerinin de ne denli eğitimli, deneyimli ve disiplinli askerlerden oluşmuş olduklarını sanırım kavrayacaklardır.
Ara başlıklar, yazı siyahlaştırmaları, tire ve parantez içi yazılar bize aittir.- hcy