Çerkes Sorunu ve Gerçekler – VII

Kırım Savaşı
1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan galip çıkan Rusya, Kırım Sivastopol merkezli olmak üzere Karadeniz’de tersaneler ile büyük bir deniz savaş filosu kurdu. Büyüme, yayılma ve İngiliz İmparatorluğu ile boy ölçüşecek bir güç olma peşindeydi. Ayrıca, Çerkesya (Adıge) ve Çeçenistan dışında, Kafkasya tamamında egemen büyük bir – feodal – devletti, amacı Osmanlı Devleti’ni yutup ya da himayesine alıp Akdeniz’e, Basra Körfezi ve Hint Okyanusu’na inmek, oradan Hindistan’a ulaşmak, Orta Asya ve Afganistan üzerinden de Hindistan’ı kendine bağlamak ve süper bir güç olmaktı.
Hindistan ve Güneydoğu Asya ülkeleri İngiliz, Fransız ve Hollanda sömürgeleri idiler.
İngiliz ve Fransızların amacı Rus yayılma tehlikesini önlemek, sömürgelerine yönelik rakip bir güç oluşmasını engellemek ve bunun için de Rusların bir ana deniz üssüne dönüşmüş olan Karadeniz’deki Rus deniz gücünü yok etmek, Osmanlı Devleti’ni Rus tehdidine karşı korumak, Rusya’nın güneye, sıcak denizlere, Akdeniz ve Basra Körfezi’ne, Hindistan’a ulaşmasını engellemekti. Hindistan İngilizlerin zengin bir sömürgesi ve pazar yeriydi.
Savaşın başlaması
Rusya bir savaş bahanesi yaratmak için Osmanlı Devleti’nden kabul edilmesi olanaksız isteklerde bulunmaya başladı. Ret edilince saldırıya geçti, Balkan (-Moldova ve Romanya-) topraklarını ele geçirmeye başladı. Bunun üzerine Türkiye Rusya’ya savaş ilan etti. Rusya 30 Kasım 1853’te Sinop’taki Osmanlı donanmasını ani bir baskınla yok etti. Bunun üzerine, 1828’dekinin aksine batılı devletler, İngiltere ve Fransa seyirci kalmadılar ve Rusya’ya savaş ilan ettiler. Prusya ve Avusturya-Macaristan da 1814 Viyana Kongresi kararları ve Avrupa’daki sınırların dokunulmazlığı ilkesine dayanarak Balkanlardaki Rus birliklerini savaş öncesi sınırlara çekilmek zorunda bıraktı. Balkanlardaki Osmanlı-Rus sınırına Avusturya askerleri yerleşti.
Batılıların, Osmanlı Devleti’nin savaş stratejileri ve Kafkasya’da durum
Müttefiklerin (İngiltere ve Fransa’nın) amacı, sömürgelerine yönelik Rus yayılma stratejisini, bunun için de Karadeniz’deki Rus Donanmasını ve tersanelerini yok etmek, Karadeniz’i savaş gemilerine kapalı ve tarafsız bir deniz haline getirmekti. Osmanlı Devleti de bu fırsattan yararlanıp Kafkasya’yı topraklarına katmak ve genişlemek istiyordu. Bunun için Şeyh Şamil’i “Kafkasya Genel Valisi” olarak ilan etti, ulusal yörelere de askeri valiler atadı. Bunlardan biri, Konstantiniyye’de (İstanbul’da) bulunan ve eski bir Rus subayı ve Heğake (*) bey (pşı) ailesinden Zaneko Seferbıy, “Sefer Paşa” adıyla “Çerkezistan Askeri Valisi” olarak atandı.
Sefer Paşa Tuapse’ye geldi, ama Şapsığlardan destek alamadı. Şapsığlar bağımsızlık yanlısıydılar ve bir başka devletin (Osmanlı’nın olsun) egemenliği altına girmek istemiyorlardı. Müttefikler ve Osmanlı, Şapsığları kendilerine bağlamak ve kullanmak istiyorlardı. Şapsığlardan destek bulamayan Sefer Paşa daha kuzeye, eski memleketi Anapa taraflarına gitti. Orada taraftarlar buldu. Bu arada İngilizler çıkartma yapıp Anapa’yı Ruslardan almayı ona önerdiler, ama burnu Kaf Dağında Paşa öneriyi reddetti, Çerkes sorununu uluslararası bir sorun haline getirme fırsatını kaçırmış oldu, kendisi iki kez Anapa’ya saldırdı, ikisinde de Ruslarca püskürtüldü.
Daha doğudaki Şeyh Şamil de kendi yöresinde tıkılıp kalmıştı. Kısır görüşlü Türkler bu gerilla liderinden gücünü aşan şeyler bekliyorlardı, oysa Şamil’ın fazla bir gücü kalmamıştı. Savaş süresince, Şeyh Şamil, adamlarını göndererek, bir baskınla, eski Gürcü Kraliyet ailesinin kadınlarını kaçırttı, kadınları Şeyh Şamil’ın küçükken rehin verdiği ve Ruslaşmış olan oğlu Cemalettin ile takas etti. Oğul yeni yaşama ayak uyduramadı ve öldü.
Ruslar Çerkeslerin saldırıya geçmeyeceklerini anladılar
Ruslar deneyimli birliklerini olası bir Adıge saldırısına karşı Çerkes sınırında beklemede tutuyorlardı. Ruslar 13 yıl önce, 1840 ilkbaharında kalelerine yapılan toplu Çerkes saldırılarını unutmamışlardı. Ama beklenen Çerkes saldırıları gerçekleşmedi.
Bir saldırı için müttefiklerin ve Türklerin Çerkeslere modern silahlar vermeleri gerekiyordu ve bir türlü vermiyorlardı.
Müttefikler Çerkeslerden süvari birlikleri oluşturarak Sivastopol kuşatmasına katılmalarını istediler. Olmayacak bir istekti bu. Çerkeslerin bu isteği karşılayacak donanımı, örneğin topları ve topçu birlikleri yoktu. Müttefiklerin Çerkeslere yardım gibi bir niyetleri de yoktu, oyalama peşindeydiler.
Çerkes-Adıgeler de en azından üçe bölünmüş durumdaydılar: Türk Paşası Sefer Bey Anapa yöresinde beklemedeydi, Abzah yöresindeki Molla Muhammed Emin de şeyhi Şamil gibi yöresinde tıkılıp kalmıştı. Şapsığlara gelince, Müttefiklerden ve Türklerden umutlarını kesmiş durumdaydılar. Müttefikler Çerkesleri ayrı (bağımsız) bir öğe – bir ulus ve devlet – olarak kabul etmiyor, Şapsığları tanıyarak Türkleri gücendirmek, Balkanlarda da Müttefikler yararına dengeyi koruyan  Avusturya-Macaristan ve Prusya’yı Rus safına itmek istemedikleri anlaşılıyordu. Ayrıca Adıgeleri tanımak, sömürgecilerin – istisnai  Yunanistan Krallığı dışında -, yeni “ulus devletler yaratmama” politikalarına da ters düşecekti.  Kafkasya, başarılı olurlarsa Türklere bırakılacak ve Türklerin olacaktı. Sonuç olarak Şapsığlar da, zorunlu olarak Muhammed Emin ve Sefer Paşa gibi bekle gör politikası izlemeye başladılar.
Müttefikler Kafkasya’yı işgal etmekten vazgeçtiler
Müttefik Komutanlığı Kafkasya’yı işgal etmeyi ciddi olarak düşündü, ancak Rusları oradan atmak kadar Kafkasya’yı elde tutmak da bir sorun olacaktı. Boğazlar yolu dışında Kafkasya, uluslararası denizlerden kopuk bir kapalı bölgeydi. Adıgeler ve Çeçenler dışındaki halklar Ruslardan şikayetçi değillerdi. Ayrıca Ruslar Müslüman yörelerden bile paralı askerler, gönüllüler topluyor ve piyade birlikleri (alaylar) oluşturuyorlardı. Müttefiklerin ise öyle bir politikaları yoktu. Bir an önce Rusları yenip bölgeden ayrılmak istiyorlardı. Silah üstünlükleri vardı ve kendilerine çok güveniyorlardı. Müttefikler Şapsığlardan Türk Vali Sefer Paşa’ya itaat etmelerini istiyorlardı.
Türk yenilgileri
Boğazlar yolu dışında Karadeniz ve Kafkasya, Batılı ülkeler için dışa kapalı bir iç deniz ve kapalı bir iç  bölge konumundaydı. Bu gibi nedenlerle Müttefikler Kafkasya’yı işgal etmekten vazgeçtiler ve Kafkasya’nın işgali işini Türklere havale ettiler.
Türk komutanlığı ise, Adıge sahillerine çıkartma yapacak ve Çerkesleri silahlandıracak yerde, Ortodoks Hıristiyan ve Rus yanlısı bir nüfusun bulunduğu Batı Gürcistan (İmereti) sahillerine çıkartma yaptı. Kolay başarı peşindeydiler. Yağmur mevsiminin gelmesiyle Türk birlikleri batağa saplandılar ve hareket edemez hale geldiler. Harekat fiyaskoyla sonuçlandı.
Öte yandan Rus komutanlığı, iç parçalanmışlık ve şaşkınlık içindeki Çerkeslerin saldırmayacaklarını anladı ve Çerkes sınırında beklemede olan birliklerinin bir kısmını çekti. Deneyimli bu askerler Türklerle savaşmak üzere Kafkasların güneyine kaydırıldı. Ruslar Türkleri Kafkasya’dan kovdular ve önemli Kars Kalesini aldılar.
Kuzeyde de İngilizler, son bir çıkışla Rusları ateşkese zorlamak ve Sefer Paşa’ya da bir jest yapmak için Novorossiysk, Anapa ve Taman Yarımadasına çıkartma yaptılar ve şimdiki Krasnodar kentine doğru ilerlemeye başladılar (1855). Ama geç kalmış bir harekattı bu. Tutucu ve inatçı Çar I. Nikolay öldü, yerine oğlu II. Aleksandr imparator oldu. Oğul babasının aksine reform ve yenilik yanlısıydı, ateşkes istedi ve çarpışmalar sona erdi. Çerkes sorunu da arada kaynayıp gitti.
1856 Paris Antlaşması
Anlaşma gereği savaş öncesi sınırlara dönüldü. Çerkesya 1829 Edirne Antlaşması gereği “Rus toprağı” sayıldığından Rusya’nın bir iç sorunu olarak değerlendirildi. Paris görüşmelerinde Batılı diplomatlar, Çerkesler söz konusu edildiğinde, “Çerkesler bize yardım etmediler ki?” diyerek Çerkes aleyhtarı bir tutum takınmışlardı. Türklerin ise “laf söyleyecek” bir halleri yoktu, yenilmişlerdi, Avrupa’daki  denge politikası gereği Balkanları kurtardıkları, Kars’ı geri aldıkları ve Karadeniz’deki Rus donanması yok edildiği için seviniyor, bunu bir kazanım olarak görüyorlardı.
İngiliz ve Fransızlar da, Rus donanmasını ve tersanelerini yok ettikleri, Hindistan yolunu güvence altına aldıkları ve Karadeniz’i savaş gemilerinden arındırmış oldukları için memnundular. Müttefikler alacaklarını alıp Kafkasya’yı ve Karadeniz’i terk ettiler ve Adıgeleri kaderleri ile baş başa bırakıp gittiler. Dolaylı Adıge desteği ve deneyimli Rus birlikleri Çerkes sınırında  bağlı tutulmuş olmasaydı, sert Rus direnişinin kırılması daha da zorlaşabilirdi.
1856 Paris Antlaşması, görünüşte Çerkeslerin de “yararınaydı”, Ruslar deniz yoluyla Çerkeslere saldıramayacaklardı, ama yasaklama dışı küçük sahil muhafaza gemileriyle Çerkeslerin lojistik destek yollarını kesebileceklerdi. Bu da Çerkeslerin dış yardım, silah ve mühimmat almalarını önlemek için yeterliydi.
Adıgelerin politik ve askeri durumu
1856’da Taman – Adler arası kıyı şeridi Adıgelerin elindeydi. Zaneko Seferbıy’ın birlikleri Anapa ve Novorossiysk’de (Ṡemez) bulunuyordu. Seferbıy bazı Türklerin boş sözlerinden güç alarak, bir Çerkes Devleti kurmanın peşindeydi. Oysa uluslararası diplomasi ve konjonktür elverişli değildi.
Ruslar ise, Kırım Savaşı sırasında ve öncesinde kendilerine zor durumlar yaşatan Karadeniz kıyısı Adıgelerinden kurtulmanın yollarını aramaya başlamışlardı. Kafkasya Ordusu Kurmay Başkanı General Milyutin (sonradan Savaş Bakanı) “Çerkes sorununu çözmek için Çerkeslerin bir kısmının Donetz Havzasına [Donbass, Ukrayna] sürülmesi gerektiğini St. Petersburg’a rapor etti – 1857.
Böylece, Çerkeslerin imha edilmeleri politikası Rus hükümeti tarafından ciddi biçimde gündeme alınmış ve üstü kapalı olarak kabul edilmiş oldu.
Öte yandan Ruslar doğuda Şamil, kıyıda (Natuhay’da) Zaneko Seferbıy’a (eski Türk Sefer Paşa) yönelik başarılı operasyonlar yapıyorlardı. Zaneko Seferbıy Rus ilerlemeleri sonucu Anapa ve Novorossiysk’i boşaltıp güneye çekildi ve 1858’de de öldü. Oğlu Zaneko Karabatır Şapsığ birliklerinin komutanı oldu.
Abzah lideri Muhammed Emin ile Şapsığ lideri Karabatır arasında bir üstünlük çatışması yaşandı, Karabatır üstün geldi. Muhammed Emin’in kıyıya inme ve kıyıda alan edinme girişimi başarısız kaldı.
Bunun üzerine Muhammed Emin tecrit edilmişlikten, dışarı ile bağlantı kuramamaktan kurtulmak ve Türklerden destek aramak üzere Konstantiniyye’ye (İstanbul’a) gitti, ama Rus Büyükelçiliğinin şikayeti üzerine tutuklandı ve Şam’a sürüldü, ancak, yolda kendisine paşalık unvanı verildildı ve ömür boyu maaşa bağlandı. Bu da el altından “Ruslarla savaşa devam et” anlamına geliyordu.
Muhammed Emin tutukluluktan kurtuldu ve kalabalık maiyeti ve muhafızları ile birlikte deniz yoluyla gizlice Kafkasya’ya dönmeyi başardı. Abzahlar onu sevinçle karşıladılar Bu konuda bk. https://mefenef.com/kirim-savasi-ve-snrasinda-cerkeslerin….
(*) – Heğake (Хэгъак1ьэ) – Anapa yerinde oturan feodal bir Adıge kabilesi. 20. yüzyıl başlarında diğer Adıgelerin arasında eriyip silindiler. – hcy
(Devamı gelecek)
Yorum Yap