Paris’te Bir Çerkes Kızı – 28
XI
Kişi yaşlılık döneminde, gençlik günlerini sık sık anımsar, geçmiş yaşamına ilişkin değerlendirmeler yapar: İyi olanla mutluluk duyar, iyi olmayan anıları ise unutur. Bazen kendisiyle dalga geçtiği, kendisini kınadığı durumlar da olur. Ama sakladığı, kendisi ile birlikte mezara götürdüğü bir sırrı olsun olmayan kimse yoktur. Yüz yıl yaşayan kişilerin baş edemediği sorunları çözen, ama yaşlılığını görmeden yeryüzünden ayrılmış nice insan da vardır.
Şövalye Blaise Marie de Edie’nin yaşamında mutluluk duyacağı, kendi kendisiyle dalga geçeceği ya da kendi kendisini kınayacağı ne gibi şeyler yapmış olabilirdi ki? Şövalye de Edie, Fransa’nın güneybatısındaki Périgord kentinde yaşayan zengin bir vikont (1) ailesinde dünyaya geldi. İlk gününden başlamak üzere babası Armand ile annesi Claire çocuklarına Fransa’yı sevdirdiler, o duyguyla büyüttüler ve eğittiler, onu koruyacak olan orduya, tarikata yazdırdılar; Malta Şövalyeleri arasına (1) katıldı ve evlenmeme yemini verdi. Birkaç yıl kara ve deniz birlikleri içinde ülke sınırlarını savundu. De Edie, Berry Dükü’nün bahçesine komşu bir yerde Paris’te oturuyordu.
Malta şövalyelerine katılmak, şövalye olmak ve ülkesini sevmek de Edie için en büyük gurur kaynağı oldu, bu uğurda kanını akıtmış olmaktan pişmanlık duymamıştı. Ancak beklenmedik bir aşk yüzünden zor duruma düşmüş olduğunu şimdi anlamıştı. Ayşet’e karşı duyduğu sevgi Fransa sevgisini bastırmıştı.
– Ülke ile kadın bir tutulur mu? – diyerek Malta Adasındaki birliğin yargıcı Şövalye Blaise Marie de Edie’ye sordu. – Fransa tek, kadın çok. Olmayacak bir konuda ricaya geldin, bizim teşkilatımızda bunun adı “rezalet ve korkaklıktır!”.
– Bedenimdeki yara bere izleri korkaklık işaretleri midir?!. – diyerek, görüş belirtemeyecek durumdaki de Edie yargıça yanıt verdi.
Hiçbir şey duymamış gibi davranan ince esmer adam gülümsedi, kama, kılıç, mızrak ve benzeri silahların asılı olduğu duvara doğru gitti ve söylendi:
______________
Not:
(1) – Vikont – Baron ile kont arası bir soyluluk unvanı.
(2) – Malta Şövalyeleri dini ve askeri bir örgüt, Katolik askeri bir tarikat ve tarikat mensuplarıdır. 1530 yılı öncesinde şövalyeler Kudüs Aziz John Hastanesi Şövalyeleri Tarikatı ya da Hastane Tarikatı adlı askeri bir düzen kurmuşlardı. Daha sonra Rodos şövalyeleri adını aldılar. Fransa Kralı V. Charles Akdeniz’i Memluk, Türk ve başka düşmanlardan korumak için Malta Adasını şövalyelere tahsis etti. Tarikat Avrupa’nın değişik yörelerinde örgütlenmişti. Tarikat ve üyeleri olumsuz ve yasa dışı faaliyetleri nedeniyle 1792 yılında Fransa’dan kovuldular. Beş yıl sonra Rusya Çarı Birinci Paul Fransa ve Türkiye’ye karşı olmaları içerikli olarak, tarikatla bir antlaşma yaptı ve 1798 yılında tarikatın bir yargıcı da seçildi. Malta 1800 yılında İngilizlerin eline geçti, 1834 yılında tarikat Roma’ya taşındı ve halen oradadır.
___________
– Ülken Fransa için gösterdiğin yiğitliği bir kadın uğruna çiğnemiş oldun.
– Bana ne dersen de katlanma yükümlülüğü altındayım, – diyerek kendisini azarlayan yargıca yanıt verdi şövalye, – ama sevdiğim kadını aşağılamana göz yumamam!
– Bana ne yapabilirsin ki? – dedi yargıç ardına bakmadan. – Benimle mızrak yarışı yapmak mı istiyorsun?
– Bu iki mızraktan birini alıyor, diğerini bana bırakıyorsun.
– Onu senin için yaparım, ama o sevdiğin kadın, gayri meşru bebeği ile birlikte dul kalır… Şaşırma, Fransa’da olup da bizim bilmediğimiz hiçbir şey olmaz. Tarikat yeminimizi bozan kişiyi de asla affetmeyiz! – Yargıç el vurdu, odaya çağırdığı silahlı şövalyeye buyurdu: – Bu kişiyi bir saat bile Malta’da tutmayın, doğruca Fransa’ya yollayın, her bir adımını izlemelerini de ilgililere tembih edin. Anladın mı Şövalye Blaise Marie de Edie? O gizlediğin bebeği ve annesini, Périgord’da oturan anne ve babanı da unuttuğumuzu sanma… – şimdiye değin sırtını çevirmiş olan yargıç odadan çıkartılan şövalyenin ardından seslendi.
Şövalye de Edie Malta’dan döndüğü gün bunları ve delikanlılığı günlerinde işlediği hataları düşünerek, bir an önce görmek üzere Ayşet’in evine gitti.
Güzel bir yaz günüydü, Marie Angelique bakımlı ve güzel çiçek kokularıyla dolu bahçesine kurulmuş tek başına oturuyordu. Bir faytonun sesini duyar duymaz o yana baktı, arabadan ineni tanımıştı: “İyi ki geldin, ben de seninle konuşmak istemiştim” diyerek, kontes güler yüzle bahçeye adım atan şövalyeye seslendi:
– Buraya gel, Şövalye de Edie, evde kimse yok. – dedi başını eğip selam veren ve elini öpen kişiye: – Charlotte-Elizabéth Aisse’yi kardeşleri Sen Nehri kıyısına gezmeye götürdüler. Gelmediğin için zavallıcık kaygılanıyor, günlerdir yolunu gözleyip duruyordu. Gel otur, onların geri dönme vakti zaten.
– Kontes, nereye gittiğim ve ne yaptığım konusunda Charlotte-Elizabéth Aisse’yi bilgilendirmiyor değilim, ama ne zaman döneceğimi bilmediğinden meraklanmış olmalı.
– Aisse’yi yaptığın işler konusunda bilgilendirmekle iyi ediyorsun. Birbirini sevenlerin yapmaları gereken de bu. Benim Kont Augustin Antoine’ım sır küpü, nereye gittiğini ve nerede kaldığını söylemez. Gençliğiniz süresince birbirinizi sevin, birbirinize göz kulak olun ve mutlu olmaya bakın, Sophie görmüyor musun ağır bir konuğumuz olduğunu, – evin dışına çıkan hizmetçi kıza seslendi, – bize içecek bir şeyler getir. Gençliğimizde kont ile ben yaşamaya fırsat bulamadık, çoluk çocuk ve ev bark diyerek, sağa sola koşuşturup durduk, kendimizle ilgilenemedik. Şimdi ise kimsenin umurunda değiliz. Aisse, beni de geziye çağırdı ama diğerlerinin lafını çekemeyeceğim için gitmedim. Çok konuşmuş olmalıyım, şimdi sizin haberlerinizi dinlemek isterim. “Siz” demiş olmam, ikinizden tek tek söz etmek istemediğim için.
– Teşekkür ederim, kontes, bizi böyle gördüğün ve anladığın için, – Kontes Marie Angélique’in istediği şeyi elde edemediği için memnun olmadığını anlamıştı, ama şövalye bunu belli etmedi.
– Elbette sizi anlıyorum!.. Başkalarının ne diyeceklerine aldırmayın, kötü bir şey yapmış değilsiniz. Benim üzüldüğüm şey, olanı bizden saklamış olmanız. Kimseye söylemese de, Aisse, bunu bana söyleyebilirdi. Anlıyorum: Nikâhsız çocuk sahibi olmak güzel şey değil. Senin gibi bir babanın çocuğunu gizlemek Aisse’ye yakışmıyor… Çerkesler bunu ahlaka aykırı buluyorlar, ama önemli değil. Biz de ses çıkarmıyoruz, ama toplumumuzda istenmeyen çok şey görülüyor. Aisse, seni çok seviyor, bunu bilmeseydim sana bu konuda hiçbir şey söylemezdim. Bana inan, ben aşk konusunda asla yanılmam. Bilmediğin bir konuda, beni bağışla seni bilgilendireyim: “Şövalye Blaise Marie de Edie evlenme yasağı olan biri, onunla mutlu bir beraberliğin olmaz” diyerek bugünlere geldim, yine de seni sevdi. Sen de onu sevmeseydin kendini ateşe atmazdın. Böyle ayrı yaşamanız, bebek açısından da günah… Şövalyelik engelini nasıl aşmayı düşünüyorsun? İçlerinde olduğun gurup seni tehdit etmiyorsa… – Kontes konuşmasına ara verdi, ardından yeniden söze başladı: – Gerekiyorsa, biraz rahatsız imiş, Orleans düküne gideriz, biraz atışmıştınız ama sorununuza el atmasını ondan isteriz. Dahası krala da gideriz.
– Teşekkür ederim, kontes, – diye sıcak ve tatlı olmayan bir sesle Şövalye de Edie kontesin sözünü kesti: – Sorunlarımı kendim çözmeye alıştım, kimseyi işlerime karıştırmak istemiyorum.
– Baban Armand vikont, Fransa’nın en sert ve en güçlü adamlarından biri değil mi?
Blaise Marie de Edie gülümsedi, sorulan soruyu içinden yanıtladı: “Malta rejiminin dedikleri sorun değil, asıl sorun babam… Annem de babamın dediğini çiğnemez. Evimizde olup biteni bu kişi nereden bilsin ki? – diye de Edie kuşkulandığı şeyi kendi kendine sordu. – Aisse söylemiş olabilir mi?.. Hayır, Aisse, gereksiz şeyler konuşan biri değil”.
– Babanı sormuştum, bir şey demedin, – Kontes Marie Angélique şövalyeyi daldığı düşüncelerinden uyandırdı.
– Dediğim gibi, kontes, özel işlerime onları da karıştırmam, – “ne kadar da meraklı bir kadınmış bu” diye içinden geçirdi ve daha alçak bir sesle yanıt verdi.
– Anladım. Şimdi de seni biraz öveyim: Kişilikli ve kararlı biri olmanı beğeniyorum. Senin gibi bir damadım olacağı için gurur duyuyorum. Bir an önce sorunlarını çözmeni ve bir yuva kurmanı bekliyorum. Ama kızımız Charlotte-Elizabéth Aisse’yi üzecek olmanı kabul edemem, kardeşleri de sana dünyayı dar ederler.
– İşi o noktaya vardırmayacağımıza söz veririm. Bu beklediklerimiz anlaşılan gecikecekler, izin verirsen, ben de onların peşine düşeyim.
Şövalye de Edie, Ayşet’i ve yanındakileri Sen Nehri boyunda bulamadı. Ferriollerin evine dönmeyi de kendine yediremedi ve kendi evine gitti.
Akşam olup geziciler döndükten sonra Marie Angélique Ayşet’e sordu:
– Şövalye sizi buldu mu?
– Döndü mü? – Ayşet merak ve sevinçle sordu.
Kontes Ayşet’e yeniden sordu:
– “Nereye gitmişti ki?
– Anne ve babasını görmek üzere Périgord’a gitmişti, – Ayşet öyle diyerek şövalyenin Malta Adasına gitmiş olduğunu açığa vurmamıştı, – ne durumda olduklarını görmek istemişti.
– Sağ ve salim olmalılar, o konuda konuşmadık… “Aman Tanrım, bu iki kişi ne kadar da sır sır küpü, ne kadar da birbirlerine benziyor, temiz kalpli olduğumu anlamış olmalılar, beni atlatmaya bakıyorlar” diyerek sorduğu şeyden pişman olmuştu, ama kızın dilini çözmek için şövalyeyi biraz övdü: – Şövalye Blaise Marie de Edie ile bir saatten fazla oturduk, en çok da onun kişilikli, akıllı, eğitimli ve yakışıklı olması yanında mert ve insancıl biri olduğunu da gördüm… Gizlememe gerek yok, genç kızlığım dönemimde ben de böyle birini istiyordum, ama olmadı. Böyle demiş olmama bakma, benim zavallı Kont August’üm, sen de bilirsin fena biri değil. Zavallı kız kardeşim Claudine-Alexandrine’in şimdiye değin bulamadığı da seninkine benzer bir eş… Hayır, hayır, Aisse, kısmetsiz kız kardeşimi birileri için engellediğimi düşünme, tanrı günah yazmasın. Sana sütüm değmedi ama sana olan emeklerim helal olsun, senden onları nasıl geri isteyebilirim, sevdiğinle mutlu olmanı dilerim, kimseye bakmadan ve yalvarmadan iyi bir kişi olan şövalye Blaise Marie de Edie’nin hiçbir yalvarma ve ricasını kırma, her ricasını yerine getir
– Hele, hele, bir dur, Marie Angélique mama, dediğinin hepsini anladım, ama şövalyenin yalvarması dediğin şeyi anlayamadım. Şövalye yalvaracak kişilerden değil, senden bir ricası mı olmuş yoksa, bilmiyorum.
– – Senin için de yalvarmasın, öyle mi? – kendisine söylenenleri beğenmediğini belli etmeden Marie Angélique, gülümseyerek Ayşet’e sordu.
– Bana ve herkese karşı öyle, – kendisine gülümseyen kontese yanıtı yanıtı kısa oldu Ayşet’in.
– Aisse, tamam, her sözümden bir mana çıkarma… Ne dediysek de, dedik, ikiniz bir araya geldiğinizde birbirinize danışın, birbirinize sorun ve dikkatli olun. Bir sorun olmadığı sürece gereksiz sorunlar yaratmaktan kaçının.
– Kalbini kırmışsam Marie Angélique mama, kusuruma bakma.
– Tek senin mutlu olduğunu bileyim, Aisse, senin iyi olman için yapmayacağım şey olamaz. Şövalyenin şövalyeliğine takılmadan yuva kurmaya bak, o işe de bir çözüm bulunur diye düşünüyorum… Anne ve babasının sana karşı davranışları nasıl? – pek de önemsemiyormuş gibi öylesine sordu.
– Herkes kendi başının derdinde diyen sen değil miydin, mama.
– Bendim tabii! – Marie Angélique kendisiyle övündü ve Ayşet’i biraz azarladı: – Senin adına kaygılandığım şeyi artık anlamış olmalısın…
Ertesi gün de Edie ile Ayşet buluştular. Malta kapitülü (dini kurumu, tarikatı) yargıcının kendisine Malta yolunu kapattığı ve korku saldığı konusunu, Ayşet’e açıp açmama noktasında durakladı, sonunda işin doğrusunu söylemenin daha iyi olacağına karar verdi, Ayşet’in kendisi de bu doğrultuda öğütte bulundu:
– Moralimizi bozacak bir durum yok, Edie. İkimiz de aşkımıza sadık kaldığımız sürece, bizi kimse yolumuzdan çeviremez.
– Aisse, ben yapmam gerekeni yaptım. Andımı üzerimden kaldırdım, artık özgür biriyim ve bunu gizlemiyorum.
– Ne diyeceğimiz, ne yapacağımız konusunda acele etmeyelim, Edie. Yalnızca sen ve ben, ikimiz değiliz, bir de küçük Selini var. Onlar sevginin, ailenin ve çocuğun ne demek olduğunu bilmezler. Sevgi yoksunluğu acımasızlığa yol açar, seni hoş görmezler. Aşkımızın kurbanı olmanı istemiyorum. Biraz süre geçsin bebeğimi oradan çıkarırım. Yeter ki sen bizi uzaktan da olsa sevmeye devam et… Çektiğim bunca acı içinde buna da bir yer bulurum. Hayır, Edie, ağlayacak değilim. Sen yeter ki sağlam dur, seni izlemek üzere peşine takacakları kişilere karşı uyanık ol. Bugünden başlayarak zayıf ve ağlamaklı bir tavır takınmayacağımı sana söyleyeyim, – babası Vikont Armand ile annesi Markiz Claire’in yurt sevgisini üstün tutmaları, oğullarına arka çıkmamış olmaları ve torunlarına ilgi duymamış olmalarına içerliyor ve bunu de Edie’ye söylemek istiyordu, ama “daha sonra, daha sonra” diyerek kendisini frenlemişti.
İshak Maşbaş (Tarihi roman; s.494 – 501)
(Devamı var)