21 Mayıs 1864’den 21 Mayıs 2021’e – 1

- I -

21 Mayıs (2 Haziran), Çerkes soykırımının sembolik tarihi. 21 Mayıs 1864’te, Çerkes ülkesi halkı – Adıgeler (Şapsığ, Natuhay, Vıbıh, Cıh ve Abzahlar) topraklarından çıkarıldı ve toplu olarak gemilere doldurularak Osmanlı ülkesine gönderildi. Adıgelerden arındırılan topraklara Rus nüfus yerleştirildi. Özetlersek, 1864 yılında, Mart ayında başlatılan ve Haziran ayında tamamlanan bir süreçte, adı sayılan Adıge-Çerkesler Osmanlı topraklarına sürülerek dağıtıldı. İnkâr etmelerine karşın Osmanlıların bir Türkleştirme politikaları da vardı. 21 Mayıs (aslında 2 Haziran), yaşanmış soykırım, etnik temizlik ve dış sürgün suçlarını simgeliyor. Rus tarafı, sürgün sırasında, 1864’te sadece istavroz çıkarıp Ortodoks Hıristiyan olmayı kabul edenlere Kafkasya’da kalma izni veriyordu ve bu insanlar Kilisenin korumasına alınıyordu (1). 21 Mayıs Rus tarafı için, Kafkas Savaşı’nın zaferle sona erdiği gün. Rus tarafı, 21 Mayıs 1864’te, son Çerkes devletini ülkesi ve milleti ile birlikte yok ettiği gerçeğini yadsıyor, bunun sözünü bile etmiyor, olayı Çerkeslerin gönüllü göçü diyerek geçiştiriyor, bir insanlık trajedisini gizlemeye ve unutturmaya çalışıyor.
Bu arada belirtelim, demokrat Ruslar farklı düşünüyor, insanlık trajedisini dile getiriyor ve Adıgelerin acılarını paylaşıyorlar.
***
Soykırımcı ve ırkçı Rus görüşünü şöyle özetleyebiliriz: Çerkesler, 1864 yılında ve öncesinde, eski Çerkes topraklarında kurulan yeni Rus yerleşmelerine sık sık baskın yapıyor ve onların yaşamını çekilmez hale getiriyorlardı. Rus hükümeti, “uslanmaz” bu Çerkesleri, bulundukları yerlerden sürmek zorunda kaldı. Seçenek olarak onlara, önce Kuban ötesinde yer gösterdi, ama onlar Türkiye’ye göç etmeyi seçtiler. Dedikleri bu (2).
Ancak bu basit “seçenek” sonucu, tarihçi Dr. Walter Richmond’un ifadesiyle General Evdokimov’un operasyonları ile bağlantılı olarak, 1860-1864 yılları içinde 625.000 Çerkes canından oldu (3) ve en az bunun iki katı Çerkes de 1864’te ülkesinden toplu halde çıkarılarak Türkiye’ye gönderildi. Bütün Çerkes köyleri ateşe verilip yakıldı, Çerkeslere ait hayvanlar ve gıda stokları yağma edildi. Belaya (Şhaguaşe) Irmağı batısında (1859’da Ruslara boyun eğen Orta Kuban solu – Bjeduğ yöresi dışında) tek bir Çerkes yerleşimi-köyü bırakılmadı.
Belaya doğusu 1859’dan beri Rus sınırları içindeydi.
Rus görüşüne ve iddialarına, 1860’lardaki Rus-Çerkes sınırını ve tarihi gerçekleri bilmeyen kişiler inanabilir. Gerçek tarihi bilenler, 1860’larda Adıge-Çerkeslerin Rusya için herhangi bir tehdit ve tehlike oluşturmadığını, oluşturamayacağını da bilir, Rus iddialarının temelden asılsız ve dayanaksız olduğunu, geleceğe ilişkin emperyalist politikalar olduğunu anlayabilirler. Dahası, Adıgelerin “Rus köylerine saldırmakta oldukları” asılsız  iddiaları bir yana, Çerkeslerin, Müttefikler safında Kırım Savaşı’na katılmayarak, dolaylı yoldan Ruslara destek sağlamış olduklarını da öğrenebilirler (4)

 

1830 ve 1840 yılları Çerkesya sınırları

 

– 1837-1839 yıllarında doğudan, Kuban Irmağından batıya doğru ilerleyen Ruslar Kuban’ın kolu Laba Irmağına değin uzanan Çerkes topraklarını işgal ettiler ve Adıge nüfusa yönelik etnik temizlik yaptılar. Doğuda yeni Rus-Çerkes sınırı Laba Irmağı oldu.
– Yine, 1837-1839 yıllarında Ruslar denizden çıkartma yaparak Karadeniz kıyılarını ele geçirdiler ve Anapa’dan Gagra’ya, oradan da Sohum’a uzanan stratejik sahil hattı (yolu) yapımını tamamladılar, yol üzerinde, en stratejik noktalarda ve limanlarda kaleler ve karakollar kurdular: İlkin Ṡemez yerinde Novorossiysk (Yeni Rusya) adlı büyük bir liman, Xıĺeĵıy (Hılejıy/ Хылъэжъый/ Küçük Denizli yer) denen yerde de Gelencik adlı bir deniz üssü kurdular. Gelencik’ten başlayarak Çerkes ülkesinin içinden geçen ve şimdiki Krasnodar kenti yakınına (Olginsk’e) uzanan bir stratejik yol (hat) daha inşa ettiler. Ülke içinden geçen hat Natuhayları diğer Çerkeslerden ayırıyordu. Ayrıca önemli Tuapse (Velyaminov) ve Soçi (Navaginsk) kalelerini de kurdular.
Rus ordularında uzmanlaşmış mühendis ve inşaatçı sınıfları vardı. Askerler de onlara yardım ediyorlardı. Yol, kale, karakol ve stanitsa (Kazak kasabası) yapımı için işçi, para ve malzeme sıkıntısı çekmiyorlardı.
– 1840 İlkbaharında Çerkes kabileleri birleşerek hatlara, karakol ve kalelere saldırdılar. Düşmanı ülkeden atmak istediler. Çerkesleri bu harekata, J. Bell ve diğer İngiliz-Türk ajanları kışkırtmışlardı: Ajanlar Çerkeslerin bir harekat başlatmaları durumunda İngiliz ve Osmanlı devletlerinin kendilerine yardım edeceğini propaganda ediyor, Çerkesleri felakete sürüklüyorlardı. Çerkesler, “denize düşen yılana sarılır” misali çaresiz idiler, üzerilerine devasa bir imparatorluk ordusu çullanmıştı; büyük bir insan kaybı verme pahasına da olsa, Adıgeler 1840 İlkbaharında hatları ele geçirmeyi ve kalelerin çoğunu yıkmayı başardılar, ama ajanların propagandalarının asılsız çıktığını da anladılar. Kimse Çerkeslere yardıma gelmemişti. Çerkesler, bundan böyle yabancı kişilerin sözlerine inanmamaya başladılar ve savunmaya çekildiler. Bunun zararını daha sonra göreceklerdi. İlk şaşkınlıkları geçen Ruslar geri gelerek eski yerlerini yeniden ele geçirdiler ve durumlarını güçlendirdiler (1841).
1840-1848 yılları arası, bazı karşılıklı küçük çatışma ve misillemeler dışında, nispeten sakin geçti, Rus-Çerkes ticari ilişkileri belirmeye başladı. Süreci Şeyh Şamil ve taraftarı dinci  Abzahlar (Abadzehler) kesintiye uğratacaklardı.
Muhammed Emin’in Çerkesya’ya gelişi ve Adıge birliğinin bozulması
1864 Sonrasında Adıge Kalıntıları (yeşil renk Adıge – Kabartay), kırmızı Abazin – Abhaz.
Şeyh Şamil 1846’da Kabardey ülkesine yönelik bir askeri harekatta bulundu, ancak umduğu desteği bulamadı ve geri çekildi. Aslında bu bir hezimetti. Şamil’in amacı, Kabardey yöresi üzerinden geçip daha batıdaki kalabalık Çerkesya Adıgeleri ile birleşmekti. Daha önce, Çeçen dini ve askeri lider Şeyh Mansur 1786’da Çeçenya’dan Çerkesya’ya geçmeyi başarmış, cihat (gaza) ideolojisini yaymıştı (5). Gerileme sürecindeki Şamil ise aynı şeyi başaramadı. Bunun üzerine, naibi Muhammed Emin’i temsilcisi olarak 1848’de Çerkesya’ya, Adıgelerin arasına gönderdi. Naibin refakatinde kalabalık bir molla (yefendı) grubu vardı, bunlar dini propaganda ve savaş çağrıları yapıyorlardı, kısa sürede Abzah yefendilerle (efendi/ imam) kaynaştılar. Abzah yöresinde Muhammed Emin önderliğinde bir yefendi (din adamları) otoritesi ve yönetimi kuruldu ve Şamil’in şeriat devletine (Emirlik’e) katılım sağlandı. Böylece Adıgelerin birliği, ortak hareket etme kararı, Zefes (Büyük Meclis) kararı bozuldu. Yarım milyon nüfuslu Abzahlar diğer Adıgelerden koptular ve başka bir devlete, yenilme sürecindeki bir dinci güce  bağlandılar. Abzahlar yanlış ata oynamışlardı.
***
Naib, birbiri ile çelişik vaatlerde bulunuyordu, örneğin köylülere ve kölelere bey sultasına son vereceğini, köleleri özgürleştireceğini söylüyor, beylere, soylulara ise farklı vaatlerde bulunuyor, kalabalık haremine bir K’emguy beyinin kızını katıyordu. Oysa demokratik Adıgelerde poligami (çok karılılık) yoktu, tek eşlilik esastı. Sonunda Naib, Şapsığlar tarafından güvenilmez kişi sayıldı ve kara listeye alındı. Şapsığlar 700 bin tahmin edilen nüfuslarıyla, dönemine göre büyük bir topluluk idiler (6).
Naib şeriat mahkemeleri kurdu, idam, kol kesme ve kuyulara indirip hapsetme gibi işkence ve sert cezalar uygulamaya başladı. Terör estirdi ve katı bir yönetim sistemi kurdu. Abzah yöresinde dini (şer’i) hukuk yürürlüğe sokuldu, Adıge geleneklerinin ve demokratik değerlerin yerini “dini değerler” (aslında Arap-Türk değerleri) almaya başladı. Şapsığlar ve diğer Adıgeler şeriat düzenini ve hukukunu reddettiler, yapımı biten şeriat mahkemesi binalarını da ateşe verip yaktılar.
Ancak, Naib’in ektiği tohumların filizleri diasporada, özellikle Abzahlar arasında hâlâ canlılığını koruyor olmalı.
Naib Rus esirlerden devşirme özel bir muhafız birliği kurdu, askerlerine (Murtazıklara) üniforma giydirdi, ardından Rus hatlarına, kalelere ve Rus mevzilerine saldırmaya, rahatsızlık vermeye başladı. Bu da Rusların daha sert misillemelerine, Adıge aleyhtarı dezenformasyona (yalan, kara propagandaya) yol açıyordu. Naib, Şapsığlarla da sürtüşüyor, ama geri püskürtülüyordu.
Adıge Müslümanlığı
Şapsığlar ve diğer Adıgeler de Müslüman idiler. Ancak Adıge Müslümanlığı, Adıge geleneğine uygun düşen şer’i (dini hukuki) değerleri kabul etmeye ve uygulamaya, ters düşen şer’i hükümleri dışlamaya dayanıyordu. Dogmatik değildi, her kuralı tartışmasız kabul etmiyor, akıl süzgecinden geçiriyor, adil ve seçmeci davranıyordu, örneğin demokratik Adıgeler, kabileler insani değerlere, adalete, doğruluğa, kadın-erkek eşitliğine, aileye, kadına ve kadının ailesine büyük bir değer veriyor, kişilik haklarına saygı duyuyor, akrabaların ve soy ailelerinin (łako) kardeşliğini esas alıyorlardı (7). İnsani değerlere dayanan geleneksel hukuk temel tutuluyordu.
Kardeşler olarak kabul edildikleri için Adıgeler akraba evliliklerine ve soy içi evliliğe asla izin vermiyorlardı. Akraba evliliği soy kardeşliğini, yani karşılıklı güveni (itimadı) ve dayanışmayı, onur ve utanma duygusunu, kibarlığı ve saygıyı ortadan kaldırıyordu. Akraba evliliği olan toplumda erkek, göz koyduğu akraba ya da soy içi kızı zorbalıkla da kaçırıyor, oldu bitti ile karısı yapabiliyordu. Doğu toplumlarında tecavüzcüsü ile evlendirme, o yolla cezadan kurtulma yolu da vardı. Böyle şeyler  özellikle feodal ve dinci kesimlerle sınırlı kalan kaba şeylerdi, bozulmamış Adıgeler arasında görülmezdi. Onurlu kişi olma ve utanma duygusu Adıgeliğin başta gelen özelliğiydi. Bu özelliği ihlâl, yüz karası bir davranış olarak karşılanır, kişi toplum dışı edilebilir, kimse onun yüzüne bile bakmazdı.
Toplumsal değerleri, saygıyı, adaleti, karşılıklı güveni, onuru ve utanmayı ortadan kaldıran, akraba evliliğine izin veren, kadın erkek eşitliğini (özgürlüğü)  kaldıran, kadını aşağılayan ve kadını bir erkeğin 4 karısından biri ya da kölesi(cariye) yapan, erkeğe bu hakkı veren, Kur’an’ın özünde tanıdığı kadının boşanma hakkını iptal eden, kadının miras payını erkeğin payının yarısına indiren şer’i hukuk, demokratik ve eşitlikçi Adıge geleneği ve hukuku ile bağdaşmıyordu. Arabistan’da ve birçok doğu toplumunda kadın mal işlemi görebiliyor, babası tarafından parayı bastırana veriliyordu. Bu şeyler Adıge geleneği ile bağdaşamazdı. Adıge geleneği/hukuku, dini değerleri değil, insanı ve insan özgürlüğünü merkeze alıyordu. Dağıstan’dan ithal şer’i Arap hukuku ve Şafii kuralları demokratik Adıgeler arasında tepkilere yol açtı ve reddedildi. Naib, Şapsığlardan yüz bulamadı, ama Ruslarla kurulmaya çalışılan barışçı yolları, köprüleri yıkmayı başardı.

 

Bir not:

1970’lerde Düzce Çerkes köyleri camilerine Karadenizli imamlar atanmıştı. Bunlar amca, hala, dayı ve teyze çocuklarının birbirleriyle evlenmelerinin dinen hak (helal) olduğunu, küçük kardeşin ölen ağabeyinin dul karısını alabileceğini ve bunun da  “dinen helal” olduğunu söylemeye, topluma nifak, kuşku ve itimatsızlık sokmaya başladılar. Bunlar, aslında din gereği değil, egemen kesimler çıkarına düzenlenmiş ve insan yapımı olan antidemokratik dini hukuk (şeriat) tarafından helal (hak) sayılıyordu. Şeriat, Hz. Muhammed‘den çok sonraları, Arap egemen sınıfın, kendi çıkarı doğrultusunda oluşturduğu baskıcı hukuktu. Karadeniz ve Laz geleneği de şeriata dayanıyordu. Tepkiler üzerine Müftülük  imamlara uyarıda bulundu ve bazı imamları başka camilere atadı.

 

Naib 1851’de Ruslara yenilip savunmaya çekildi. Şamil de savunma konumundaydı. Aslında bunların dönemi çoktan kapanmış ve modern Rus orduları karşısında hiçbir başarı şansları kalmamıştı.
(Devamı gelecek)
3. Walter Richmond, Çerkes soykırımı, s. 123
4. kırım savaşı ve ertesinde çerkeslerin kısa tarihi
5. Age yer
7. https://mefenef.com/kafkasyada-puf-noktalar-hamar-dabanov…. Kitapta yürekli bir Rus kadın yazar Çerkes ailesini gerçekçi ve tarafsız bir dille anlatıyor.
Yorum Yap