21 Mayıs 1864’ten 21 Mayıs 2021’e

VI

 

Bugün Adıge ulusu adına kurulmuş bir Adıge Cumhuriyeti var. Ayrıca üç Adıge topluluğu daha var: Karadeniz kıyısında Şapsığlar, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nde Çerkesler (Şercesler) ve Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nde de Kabartaylar. Çerkeslerin kurucu ortağı Karaçaylar, Kabartayların da Balkarlardır. Ancak, Çerkeslerin şimdi Karaçaylar dışında etnik-özerk rayonları bulunan ve dilleri de resmi dil statüsünde olan Abazin (Abaza) ve Nogay ortakları da vardır. Bu 8 resmi etnik topluluğun kendi özel sorunları bulunuyor.

Rusya Federasyonu’nda 2010 yılı nüfus sayımına göre 124,835 Adıge (AC), 516,826 Kabartay (KBC), 73,184 Çerkes (KÇC) ve 3,882 Şapsığ (Soçi ve Tuapse),  toplam olarak 718,727 Adıge/Çerkes bulunuyor. Ancak Şapsığların çoğu Adıge diye yazılmıştı.

 

***

 

Sovyetler döneminde Kabardey-Balkar ve Karaçay-Çerkes yörelerinde tarım, turizm ve madencilik daha gelişmişti.

Cumhuriyet sayesinde Adıgey’in turizmi, kıyıda da Şapsığ yöresi turizmi öne geçmiştir. Ancak, 2010 yılı sayımına göre Karadeniz kıyı yöresi Adıge-Şapsığ nüfusu çok azdır, 9 bin bile değil (resmi olarak, Soçi – 4,778, Tuapse – 4,183, toplam – 8,961). (1). Yöre Şapsığları sayılarının aslında daha fazla olduğunu söylüyorlar. Birçok Şapsığ, geçmişin baskılarının yarattığı atmosfer nedeniyle kendini Adıge ya da Şapsığ diye yazdırmıyor, kimliğini gizliyor olabilir.

Thakuşıne Aslan, Adıgey’in 3. Devlet Başkanı, Sosyoloji Profesörü, rektörlük de yaptı

Üç cumhuriyeti birleştirme çabaları ve başarı şansı

 

Bazı  milliyetçi Adıge çevreleri üç cumhuriyetin (AC, KÇC, KBC) tek bir Çerkes cumhuriyeti biçiminde birleştirilmelerini, uzun yıllardan beri istiyor ve savunuyorlar. Yazar Sefer Berzeg ile  Fahri Huvaj bu akımın öncüleri sayılırlar. Ancak öne sürdükleri gerekçe ve doneler bize göre yeterli olamaz. Örneğin, Moğol istilâsından beri Kabartaylar öteki Adıgelerden kopmuş ve feodal beylerinin yönetiminde ayrı bir tarihsel çizgi izlemişlerdir, ayrı bir yazı dilleri oluşmuştur. Farklı bir yörede kendi geleneklerini oluşturmuşlardır. Bu özelliklerini savunuyorlar. Çerkesler de Kabartayların uzantısıdır, aynı Kabartay dilini konuşur ve yazısını kullanırlar. Adıge-Çerkeslerin hepsi kendilerini Adıge diye tanımlar, olumlu bir şey. Ancak Kabartaylar  kendi kabile, Kabartay adına öncelik veriyor, “Biz Kabardeyiz” diyorlar. Nitekim nüfus sayımlarında kendilerini Adıge ya da Çerkes diye değil de,  Kabartay diye yazdırıyor ve bu adla gurur duyuyorlar. Coğrafi kopukluk ve uzak mesafeler bir yana, Adıge toplulukları arasındaki ilişkiler, ekonomik ve sosyal bağlar da zayıftır, her bir topluluk kendi yöresinde yaşar, birleşmek için yeterli bir done bulunabilir mi, ayrıca Rus bu doneleri, birleşmeyi kabul eder mi? Birleşmek için parlamento kararları,  anayasa değişiklikleri ve referandumlar gerekir. Adıgeler azınlıkta oldukları için referandumlar yitirilir. Kötü sonuçlar alınabilir. 1990’larda  Karaçay-Çerkes’teki referandumun yitirilmesi gibi. Bu gibi nedenlerle birleşme için gerekli koşullar yoktur.

Milliyetçi ve apolitik (politik bilinçsiz) bazı gruplar bu türden ve  olmayacak, günümüz gerçekleriyle bağdaşmayacak görüşler ileri sürüyor, düş kırıklığına  yol açıyorlar. Bu arada hemen belirtelim, Sovyetlerin ya da Rusların hanesinde Adıgeler ve diğer küçük azınlıkların hepsi ikincil önemdedir.

Ortak dil, ortak alfabe ve tek etnik ad çağrıları

Yine de milliyetçiler çeşitli ve değişik sanal görüşler ileri sürmeye devam ediyorlar. Bilgisiz birçok kişi ile birlikte önce ortak bir dil – ortak bir yazı dili dediler, ardından ortak alfabe dediler, zaten var, dahası tek ulus gibi değişik görüşler ortaya attılar ve kampanyalar açtılar. Oysa, ortak dil bir yana, ana dilinde, Adıgece ve Kabartayca eğitim bile sallantıda, yokluğa doğru gidiyor, şimdilerde anadilinde ders, öğrencinin yazılı isteğine bağlı, isteyen  olursa seçmeli ders olarak haftada 2-3 ders saati  okutuluyor. Öğrenci isterse iki değil, haftada tek bir ders  saati ile de yetinebiliyor, istediği an o tek saat dersi de terk edebiliyor, anadilinin sınıf geçme notunda etkisi yok fazladan bir ders. Kurgu asimilasyon, Ruslaştırma üzerine. Olumsuz bir uygulama var. Öğrenciler ve veliler şimdiden anadilinden vazgeçme ve Rusçaya yönelme eğilimindeler. Çünkü anadilinin çok az bir iş alanı kaldı: Adıgece basımevi, yasa ve kararları çevirme, gazete, radyo-televizyon, tiyatro, okullarda seçmeli ders  öğretmenliği, levha ve tabela yazma gibi sınırlı birkaç  iş dalında anadili isteniyor. Diasporada ise bunlar da yok. Böyle bir atmosferde nasıl bir üçüncü Çerkes dili oluşturulacak ve öğretilecek? Maddi ve siyasi bir temeli kalmış mı? Rus fazlasına izin ve para verecek mi?  Çerkes yöreleri Rusya’nın en yoksul ve geri kalmış kenar yöreleri. Bu gibi şeyleri savunanlar bu gibi sorulara öncelikle yanıt vermeliler. Kendi kendilerine gelin güvey oluyorlar. Bu da tehlikeyi davet edebilir. Bu kişiler bu gibi engelleri görmüyor ya da gerçekleri gizliyor, üstüne üstlük ortak bir dil yaratalım diye  tutturuyor ve sanal kampanyalar açıyorlar. Bunların en az bir bölümü Rus işbirlikçisi ya da kötü niyetli olmalı. Bir Adıge atasözü şöyle der: “Yej zimıeğıjşurem ha eğın yeşte” (Kendini geçindiremeyen kişi bakacak köpek alır). Dil eriyip gidiyor, olanı koruyacak ve yeni arayışlar içine girecek yerde,   fantezi şeylerle uğraşılıyor. Şaşırmamak elde değil…

 

***

 

Geçmişte, 2005-2007 yıllarında, örneğin ‘Adıge ve Kabartay yazı dillerini  birleştirelim ve ortak bir yazı dili yaratalım’ diye kampanyalar açılmıştı.  Kampanyalara dil uzmanı kişiler destek vermemişlerdi. Çünkü kampanyanın bilimsel bir temeli yoktu. O sıralar Adıge Cumhuriyeti ve birçok cumhuriyet tasfiye edilmek istenmiş, 6 özerk okrugun (ulusal yöre) tasfiyesi tamamlanmış, toprakları Rus kraylarına katılmıştı. Ayrıca 1-4 sınıflarda (ilkokulda) 1980’lerden beri uygulanan Adıgece eğitime  son verilmiş, Adıgece eğitim, azami, en çok  iki seçmeli  dersle (Adıgece ve edebiyat)  sınırlanmıştı. Bunu görmüyor, bunlardan söz etmiyorlardı. Bu vahim gelişmeyi ele alacak ve halkı aydınlatacak, bilinçlendirecek yerde, ortak dil diye tutturuluyor, sanki olabilecekmiş gibi,  gerçek dışı bir gündem yaratılıyor, kitleler yanıltılıyor, sanal hedefler peşinde koşuluyordu.

Sonunda Adıgey Adıgeleri harekete geçtiler, cumhuriyetleri ve özerk okrugları ortadan kaldırma girişimleri durmuştu.

Ortak dil çağrıları ve Bilim Kurulu açıklaması

Ardı arkası kesilmeyen ortak dil çağrıları üzerine, sonunda, Adıge Cumhuriyeti Bilim Kurulu toplandı, konuyu görüştü ve şu açıklamayı yaptı: “İki dilin birleştirilmesi yoluyla üçüncü bir dil oluşturulamaz, dilbilimine aykırı düşer, bunun dünyada bir örneği yoktur. Bir dil başka bir dili yutar” dendi ve şu ekleme yapıldı: “Adıgelerin biri Adıge, diğeri Kabartay adı altında ve 1920’lerden beri kullanılan iki yazı dili vardır, bir üçüncüsüne gerek duymuyoruz”.  

Bu yanıtı ciddiye almayıp görüşlerinde diretenler vardı.

Bazı Kabartay milliyetçiler, Kafkasya’da çoğunluk Kabartayca konuşuyor diyor, Kabartaycayı ortak dil olarak  öneriyorlardı. AC Bilim Kurulu, buna da, “Dış ülkelerde, diasporada Adıgece konuşanlar çok daha büyük bir çoğunluk” diye yanıt vermişti.

Kimi Kabartay milliyetçiler, internet ortamında diasporada da hâlâ çoğunluk oldukları gibi gerçek dışı paylaşımlarda bulunabiliyor, sayılarını abartıyorlar.

Ortak dil konusunda başarılı bir örnek Düzce’dir. Düzce’de yazılı dile dönüşen Şapsığ lehçesi, geçtiğimiz yüzyıl başlarında yöredeki  diğer Adıge lehçelerini yuttu ve ortak dil haline geldi. Kafkasya’da ve diasporada, günümüz koşullarında böyle bir olasılık yok. Aksine Rusya’da bütün dil ve  lehçeleri Rusça,  diasporada da Türkçe ve Arapça yutuyor.

 

Ortak bir dil oluşturulabilir mi?..

 

1992’de bir konuşmasını dinlediğim Prof. Dr. K’eraş Zaynab, “Adıgece ve Kabartayca, karşılıklı olarak okullarda ders dili olarak okutulur, medyada da kullanırsa kendiliğinden  ortak bir dil oluşur” demişti. Akla yatkındı. Ayrıca “Benden istendi, her ses için tek bir harf esasına dayanan biri Kiril, diğeri Latin  iki alfabe hazırlayıp ilgili kuruma verdim, ama bir yanıt verilmedi”, demişti. Yanıt verilememişti, çünkü politik atmosfer değişmiş ve kötüleşmişti. Otoriter bir  sürece geçilmiş, çoğu proje rafa kalkmıştı. Latin alfabesi üzerindeki yasak sürecekti..

“Dilcilerimiz” yine durmadılar, herhalde – Moskova’dan, DÇB’den  gelen – üst talimat öyle olmalıydı, daha sonra yumuşama oldu,  ortak dil diye Besleney lehçesini önerdiler. “Besleneyce, Kabartay ve Adıgey dilleri arasında bir geçiş dilidir”, dediler. Doğru değildi tabii. Besleneyce Kabardeycenin bir lehçesidir, Adıgey’de bir (Vılape), Krasnodar Kray (Beçmızey, Kurğoko) ve Karaçay-Çerkes’te ikişer köyde (Vakojıle ve Besleney) , Kafkasya’da (eski Kuban’da)  toplam 5 köyde  konuşulur, Kabardey-Balkar ve Stavropol Kray’da ise hiç konuşulmuyor, diasporada da birkaç küçük köyde konuşulur. Öneri, günümüz koşullarında, global dünyada gerçekçi bir öneri olabilir miydi?..

Ayrıca Moskova, Besleneyce öğretmek için Kabartaylara ve diğer Adıgelere fazladan öğretmen kadrosu, ders  saati, ders kitabı ve para verir miydi?.. Rusya, kendi azınlıklarını Ruslaştırma peşinde. Bunu görmüyorlar. Apolitik  milliyetçilerimiz  Adıgeleri bağımsız bir ulus mu sanıyorlardı, ne? RF eğitim sisteminde bazı azınlıklara fazladan ayrıcalıklar tanındığının bir örneği var mıydı? Yoktu. Ayrıca Besleneyce okutacak ve bu dili yerli yerine oturtacak, devlet yaşamına uygulayacak, adapte edecek   binlerce öğretmen ve uzman kişi nereden bulunacaktı? Olacak şey miydi? Çoğunluğun konuştuğu Adıgece ve Kabartayca yazı dilleri  on yıllar içinde standartlaştırılmış, yerli yerine oturmuştu. Moskova bu iş için görevlendirilecek elemanlara maaş verecek miydi? Bu gibi işlerin sürekliliği paraya bağlı. Ruslaştırma politik süreci içindeki çocuklara, çok küçük bir grubun konuştuğu  Besleney lehçesi  nasıl öğretilecekti? Ellerinde sihirli bir değnek mi vardı?..

İlk Abhaz yazarı Dırmit Gulya Çarlık dönemi ulusal çalışmalarına ilişkin olarak özetle şöyle yazıyordu: “… Ulusal sorunlar yeteneksiz ellere havale ediliyordu. Ancak yeteneksiz sanılan kişilerden umulmayan işler çıkacak olursa, onları da iteliyorlardı” (Nıbceğu dergisi). Ders almamış olmalıyız.

 

 

 

Tek ad ve tek ulus

 

Milliyetçiler bu kez, nüfus sayımlarında devletçe tanınmış olan dört  Adıge topluluk-yöre adından  üçünü  atalım, nüfus sayımlarında kendimizi Türkçeden gelen “Çerkes” (Adıge de değil) adıyla yazdıralım dediler ve o yönlü  propaganda ve kampanya başlattılar. Dar anlamda Çerkesler Adıgece değil, Kabartayca konuşurlar. Bu bir zamansız girişimdi. Kampanya son bulmuş değil. Sonuç olarak, kampanyaların olumsuz  etkisiyle 2002 ve 2010 nüfus sayımlarında Şapsığların çoğu (% 57) kendini Şapsığ olarak değil de, Adıge ya da Çerkes diye yazdırdı, Şapsığ toplumu ikiye, üçe bölündü,  Şapsığ sayısı, resmi olarak,  listelerde yarıdan aşağıya düştü: yüzde 43 ya da 9 binden 4 bine. Bu arada  listedeki Adıge sayısı da  fire verdi, 128 binden 124 bine düştü. Yaklaşık 4,000 Adıge, kampanya etkisiyle kendini Çerkes diye yazdırdı, küçük ama önemli bir bölüntü. Buna karşılık  Çerkes sayısı, yapay olarak  60 binden 73 bine çıktı. Kampanya  asıl Şapsığları vurdu. Hak arama ve bütçeden pay alma  olanakları azaldı. Kuşkusuz bu bir Rus ve işbirlikçiler oyunuydu. Adıgeler geçmişte sayısız ihanete uğradılar, dikkatli olmak gerekiyor.

Kabartaylar

Kabartaylara gelince kendilerini Kabartay diye yazdırdılar ve  dişe dokunur bir fire  vermediler: Kabardey-Balkar’da 2010’da 490,453 kişi kendini  Kabartay, 2,475 kişi de Çerkes diye yazdırdı.

Bu da kampanyanın tutmadığını gösteriyor, ama yine “Çerkes” diye direnenler var.

Bütün bunlar bana John Reed’in “Dünyayı Sarsan On Gün” kitabındaki bir olayı anımsattı: 1917 Ekim devrimi sırasında St. Petersburg yakınlarındaki bir ırmakta bir ceset bulundu, karşı devrimciler hemen harekete geçtiler ve halkın sevdiği bir prensin adını söylediler: “Prensi Bolşevikler katlettiler” dediler, gazetelere yazdırdılar. Prens “Ben sağım” diye ortaya çıktı. Bunun üzerine başka bir ad buldular, o da “Ben de sağım” dedi. Gerici taktikleri hep böyle olur. Oyun böyle sürdü gitti, sonunda ölen kişinin politik yanı olmayan sıradan biri olduğu anlaşıldı ve susuldu.

Bizdekiler ise henüz susmadılar.

Geçtiğimiz yıl Rusya Federasyonu tamamında kapsamlı bir nüfus sayımı yapılacaktı. Koronavirüs salgını nedeniyle ertelendi, nüfus sayımı bu yıl 1-31 Ekim günleri yapılacak.

Kumpıl Murat, Adıgey’in Bugünkü Başkanı (Lışha), Adıge Dilinde Eğitim ve Turizm Konulu Çalışmaları ile Tanınıyor.

Şapsığe Adıge Xasesi

 

Moskova isteyen herkesin,  Adıge-Çerkesler de dahil, kendini dilediği adla yazdırmasına karşı değil, kendinizi Natuhay , Hakuç, Vıbıh, Besleney, vs diye de yazdırabilirsiniz. Engel yok. Ama dört etnik ad (Kabartay, Çerkes, Adıge, Şapsığ)  devletçe tanınıyor, diğerleri, sözgelişi Abzah, Bjeduğ, K’emguy, Besleney, vd adlar resmi olarak tanınmıyor, onlar Adıge kategorisi içinde yer alıyor ve Adıge diye yazılıyorlar. Örneğin, Krasnodar Kray’da Soçi rayonlarında ve Tuapse rayonunda  (eski Şapsığ Ulusal Rayonu yöresinde) yaşayan Adıgeler Şapsığ, diğer yerlerde ve Adıgey’de yaşayan Şapsığlarsa Adıge diye  yazılıyorlar. Bu adlar aynı zamanda toprak temelli, birer Adıge yöresini (toprağı) temsil ediyorlar. Bu bakımdan tanınmış milliyet-yöre adlarından  birinin çökmemesi ve nüfus anlamında fire verilmemesi çok önemli. Dediğimiz gibi, toprak temelli adlar birer yöresel/ siyasal birimi ve o gibi birimlerin  Adıgelere ait topraklar olduğunu simgeliyor ve tanımlıyor. Hepsi Adıge, ama her birinin birer ayrı tarihi, yöresel ve geleneksel arka planı var. Şu sıralar tek ad üzerinden birleşmek için vakit henüz erken, koşullar uygun değil, aksine toprak kaybı gibi bir sonuca yol açabilir, Buryat okrugları (Agin, Ust-Orda Buryat) örneğinde olduğu gibi. Cumhuriyetler yönetimleri kendi Adıgelerinin, kendi yöre adlarıyla yazılmalarını istiyorlar, bunun  politik bir anlamı vardır. Şapsığ Adıge Xase – Parlamentosu da  bunu istiyor. Nüfusun azalması, bazı olumsuzlukları da beraberinde getirir. Milliyetçilerimiz ise, en azından Şapsığ’ın çökmesini ister bir pozisyondalar. Bu da aymazlık ve ulusun bir organını feda etme anlamına gelir. Olumsuzluk, Rus milliyetçilerin istediği şeylerden. Bizimkilerin birçoğu, bilgisizler  incelikleri, sinsilikleri bilmiyor, kaba ve yüzeysel değerlendirmelerde bulunuyor, oltaya geliyorlar. Oysa Adıgey’de Adıge yönetimi, Karaçay-Çerkes’te de Çerkes toplumu, kendi sayılarının azalmasını istemiyorlar. Örneğin, Karaçay-Çerkes’te Abazin sayısı (36,919), Çerkes sayısını (56,466) aşacak olursa, başbakanlık Adıgelerden  Abazinlere geçebilecektir.

 

Adıgey’in nüfus sorunu

 

Adıgey’e gelince, yüzde 25 Adıgece konuşan nüfus ile yüzde 75 Rusça konuşan çoğunluk arasında parlamentoda eşit temsil edilme (paritet) gibi bir denge durumu var. Çünkü cumhuriyetin taşıyıcı halkı Adıgeler, hakları var. Denge, cumhuriyet öncesinden gelen, küçük, ama yoğun Adıge nüfuslu rayonlardan (Tahtamukay, Adıgeysk, Tevçoj, Kranogvardeysk, Şevgen ve Koşhabl) Adıge Parlamentosu-Xase’ye daha fazla  Adıge kökenli milletvekili (deputat) seçilmesi yoluyla sağlanıyor. 50 milletvekilinin yaklaşık yarısı Adıge oluyor. Bu da Adıgelerin istemediği önemli bir kararın Adıge Parlamentosundan geçemeyeceği, uzlaşma gerekeceği anlamına geliyor. Önemli kararlar için 2/3 (üçte iki) çoğunluk oyu, 34 oy gerekiyor. Anayasa ve idari sistem böyle, küçük idari birimleri koruyucu ve dengeleyici bir özellikte. Ancak Adıge rayonlarındaki Rus nüfus çok daha yüksek, anormal   bir orana yükselirse, denge  (paritet) kendiliğinden çökebilir.

Parlamentodaki Rus milletvekili sayısı üçte iki çoğunluğa ulaştığında, cumhuriyet sallantıya girecek, 2014’te Kırım’da yapıldığı gibi,  Rus çoğunluk parlamento kararıyla  cumhuriyetin feshi için referandum isteğinde bulunabilecektir. Şu an böyle bir tehlike yok, ama ileride olabilir. Sorunlar çok, örneğin toplu Adıge dönüşüne izin yok,  politik engel var: Adıge nüfusun artması önlenirken,  konutlar üretilerek Adıge   rayonlarına Kazakistan’dan ve Rus  diasporasından dönen Ruslar yerleştiriliyor, onlara iş ve değişik olanaklar sağlanıyor. Bu tür yerleştirmeler ulusal varlığın geleceği için tehlike oluşturduğundan haklı ve  demokratik  sayılamazlar, kolonizasyon kapsamına girerler. Rus yerleştirmeleri sonucu Tahtamukay rayonunda Adıgeler azınlığa düştüler: Rus nüfus yüzde 57,10, Adıge nüfus yüzde 33,21. Koşhabl rayonu da zorlanıyor. Adıge çoğunluğu sadece  dört küçük rayonda kaldı: Adıgekal (15 bin), Tevçoj (20 bin), Şovgen (16 bin) ve Koşhabl (30 bin). Diğer 5 rayonda Adıgeler azınlıkta: Tahtamukay (83 bin), Krasnogvardeysk (31 bin),  Giaginsk (31 bin), Maykop rayonu (60 bin) ve Maykop kenti (165 bin).

Adıgelerin bu acıklı durumunu  sömüren, “dönün” diyerek kendine çıkar sağlayan  işbirlikçiler de vardır. Rus, grup halindeki bir Adıge dönüşüne izin vermiyor. 1998’de 154 Kosovalı Adıgey’e dönmüştü, ancak bunların bir bölümü uygulanan olumsuz tutumlar sonucu Kosova’ya geri dönmüştü.

 

Şapsığ

 

Şapsığ’a gelince, burası özerk bir yöre değil, Çerkes nüfusu – köyleri olan  bir azınlık yöresi. Şapsığların da RF Anayasasından kaynaklanma bazı hakları vardır. RF Anayasasının 79. maddesi şöyle: “Rusya Federasyonu; ulusal azınlıkların haklarını, uluslararası hukukun evrensel ilke ve normlarına ve Rusya Federasyonunun imzaladığı uluslararası sözleşmelere uygun olarak güvence altına alır”. Daha fazla bir tanım yok. Bu tanım gereği Şapsığların bazı etnik haklarının  bulunduğu anlaşılıyor. Tüzükler yayımlanıyor, ama Şapsığlarınki yayımlanmıyor. Bildiğimiz kadarıyla yayımlanmamış. Şapsığlar büyük Türk yazarı  Aziz Nesin’in “Yaşar, Ne yaşar, Ne Yaşamaz” güldürüsündeki  kişi konumundalar.

 

***

 

Ulusal azınlık deyimine gelince, biz bir yerin yerlilerini, örneğin, Adıge-Şapsığ olanları anlıyoruz, bunlar yerli halktır, buna karşılık Krasnodar Kray’da yaşayan Ukraynalı, Alman, Tatar, Türk, Kürt, Rum ve diğer azınlıklar dışarıdan gelme oldukları için yerli değil, basit azınlık sayılırlar. Kuşkusuz basit azınlıkların da hakları vardır. RF’de ulusal azınlık kavramının tanımı yapılmamıştır. Her yana çekilebilir.

Bir de “az nüfuslu yerli halklar” tanımı vardır. Genellikle Kuzey Rusya -Sibirya  yerli halkları için kullanılır – İtelmen, Nivkh, Selkup, Koryak, vb.

30 Nisan 1999 tarihli federal  yasaya göre,  “az nüfuslu yerli halklar” tanımı şöyle: “kendi atalarının geleneksel olarak varlığını sürdürdüğü topraklarda, geleneksel yaşam ve üretim biçimini koruyan, Rusya Federasyonu’nda nüfusu 50.000’i geçmeyen ve kendini ayrı bir etnik birlik sayan halklar” (2).

 

Şapsığlar da kesin olarak bu tanıma giriyorlar.

 

Uluslararası sözleşmeler

 

Azınlıkları koruyucu birçok uluslararası sözleşme bulunuyor: Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşme bunlardandır:

Sözleşme, Madde 5 şöyle:
1. Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin kendi kültürlerini yaşatmaları ve geliştirmeleri ve kimliklerinin asli öğeleri, yani dinlerini, dillerini, geleneklerini ve kültürel miraslarını korumaları için gerekli koşulları sağlamayı taahhüt ederler.
2. Genel bütünleşme politikaları doğrultusunda alınan önlemler saklı kalmak kaydıyla, Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin kendi istençlerine karşın asimilasyonu amaçlayan politika ve uygulamalardan kaçınırlar ve bu kişileri böyle bir asimilasyonu amaçlayan herhangi bir eyleme karşı korurlar.

Görüldüğü gibi, Krasnodar Kray yönetimi, dolayısıyla Rusya Federasyonu yönetimi yerli bir toplum olan ve tarihi arka planı da bulunan  Şapsığlar için bir tüzük çıkarmadığı için Şapsığların statüsü belirsizliğini sürdürüyor, yani Ermeni, Rum ve Kürtler  gibi basit bir azınlık sayılıyorlar. Örneğin Psışuape’deki (Lazarevsk) Ulusal Kültür Merkezi’nde Ermeni, Ukraynalı ve Rumlar da Adıge-Şapsığlarla eşit statüde temsil ediliyorlar, kendi ayrı departmanlar var. Olsun ama, Şapsığlar az nüfuslu bir yerli halk, farklılar, ötekilerle bir tutulamaz, ayrıcalıkları olmalı.

 

Şapsığe Adıge Xase – Parlamentosu 

 

Şapsığların Çaçuh Mecid başkanlığında bir Adıge Xase – Parlamento örgütü, örgütün önemli  yerleşim birimlerinde şubeleri var. Örgüt bütün Şapsığların kendilerini Şapsığ diye  yazdırmalarını istiyor ve bunu bir duyuru ile de açıklamış bulunuyor. Ancak, hangi akla hizmet,  Çerkes diye yazılalım diye tutturan bölücüler de var. Çerkes ya da Adıge diye yazılmakla Şapsığ’ın elde edebileceği bir kazanım olabilir mi? Sanmıyorum, aksine kaybı olur.  Örneğin, Şapsığların 1945 yılına değin özerk bir rayon yönetimi, Adıgece gazete ve radyo yayını ve okul eğitimi  vardı, alındı. 1 Aralık 1990’da toplanan Şapsığ Halk Kongresi yeniden ulusal rayon talebinde bulundu ve gerekli belgeleri hazırlayıp Moskova’ya gönderdi (3). Moskova, Şapsığlara rayon vermedi, ulusal azınlık  statüsü tanımakla yetindi. Bu da, dediğimiz gibi, yerli mi, basit azınlık mı,  belli değil. Krasnodar Kray yönetimi ve parlamentosu, Şapsığların haklarına ilişkin bir tüzük çıkarmıyor, anayasaya göre çıkarması gerekir, yıllardan beri  savsaklıyor, hak ihlalinde bulunuyor.

Milliyetçilerimiz  bu gibi sorunlarla ilgilenmiyorlar. Onlar “büyük” politikalar peşindeler. “Umutsuz vaka” diyerek Şapsığları gözden çıkarmış olabilirler mi…

Şapsığlar daha yukarılarda belirttiğimiz gibi, büyük bir yerli topluluk idiler (Prof. Dr. Fethi Güngör’ün aktardığına göre,1860’larda 700 bin; Prof. Dr. Mark Pliev‘e göre de 600 bin idiler – bk.19. yüzyıl Çerkesya ve Çerkezlerin Kısa Tarihi ). Savaş ve sürgün olayı olmasaydı, normal bir artışla sayıları bugün için 10 milyona ulaşabilirdi. Kafkasya’daki bugünkü sayıları 10 bin ya da 20 binler düzeyinde (Adıgey’dekilerle birlikte). Bu da savaşın ve sürgünün yol açtığı  yıkımı gösteriyor.

Çaçuh Mecid, Şapsığların Adıge Xase-Parlamento Başkanı,  kendinizi Şapsığ diye yazdırın, diyor

 

Rusya Federasyon’unda Şapsığlar sayısında birçok topluluğun bugün için özerk rayonu var – KÇC’de Abaza, Nogay, Dağıstan’da Agul, Rutul, Tsahur, Nogay, Stavropol Kray’da Türkmen rayonu (5 bin Türkmen), vd gibi. Adıge-Şapsığ sayısı, yukarıda belirttiğimiz gibi, Soçi ve Tuapse’de 9 bine düşmüş olduğu halde, o çizgide de durulmuyor, aksine sayı ikiye, üçe bölünerek daha da küçültülüyor. Hiçbir tepki yok. Aksine yangına körükle gidiliyor, bilerek ya da bilmeyerek Rus işbirlikçiliği yapılıyor. Rus ve yerli toplum mühendislerini kutlamak gerekiyor.  Şapsığ adı altında yazılanlar 2002’de 3,231, 2010’da  da 3,882, yani bir köy nüfusu, İsrail’in Kfar-Kama köyü Şapsığ nüfusu kadar  bir sayı. Utanmak da kalmamış.

Görüldüğü gibi, resmi rakamlarla 2010’da 8,961 olan Adıge-Şapsığ nüfusunun sadece 3,882‘si kendini  Şapsığ (% 43) diye yazdırmış. Kuşkusuz inandırıcı değil.

 

Her resmi- yöresel topluluk kendi adıyla yazılmalı

 

Önümüzdeki Ekim ayında yapılacak sayımda her bir  topluluk kendi adıyla yazılmalı. Aksine davranış kendi topuğuna silah sıkma olur. Tuapse ile onun 700 km doğusundaki Nalçik’te ve farklı yönetim bölgelerinde yaşayan Adıgelerin sorunları aynı, bir olabilir mi, her birinin  farklı yöresel sorunları vardır, Çerkes demekle bu farklılıklar ortadan kalkar mı? 4 yörenin ortak bir adla yazılmasının başarılamayacağı ve bir getirisinin de olmayacağı açık, ama Şapsığ diye yazılmamanın önemli kayba yol açacağı da  ortada. 45 milyon Ukraynalıyı takmayan Rus, ortak bir ad altında yazıldılar diye bir avuç Çerkes’e ek haklar mı tanıyacak?..

 

***

 

Şapsığlar üzerinde oynanan oyun Kabartaylar üzerinde de oynanabilseydi, 500 bin üzeri Kabartay  nüfusun 300 bininin Adıge ya da Çerkes diye yazılması, Kabartay sayısının diyelim 200 bine düşmesi gerekmez miydi? Ama Kabartay nüfusun sadece  yüzde 0,5’i (yüzde yarımı, 2,475 kişi) kendini Çerkesyüzde 99,5’i de Kabartay diye yazdırdı.

Bu nedenle Şapsığ nüfusun oyuna gelmemesi, Şapsığe Adıge Xase-Parlamento  örgütünün çağrısı doğrultusunda, kendini Şapsığ diye yazdırması önemli. Rusya çok uluslu, çok dilli ve çok kültürlü bir ülke. Şapsığlar anayurtta sayıca  az olsalar bile, diasporada en kalabalık olan  topluluk. Yörelerinde sayıları politik anlamda da artarsa hakları da artacak, ileride daha çok soydaşa kucak açabileceklerdir. Böyle şeyleri bilince çıkarmak gerekir. Bu bakımdan Şapsığlar deneme tahtası  yapılmamalı, onlara sevecen ve kucaklayıcı bir anlayışla yaklaşılmalıdır.

 

Şapsığ geçmişi

 

Bugünkü Şapsığların dedeleri canları pahasına toprağını terk etmeyen, imparatorluk ordularına boyun eğmeyen, 1864 yılı sonrasında da, 1880’li yıllara değin özgürlükleri uğruna  ormanlarda saklanıp  direnen, Rus yerleşimcilere korku salan, ağaç kovuklarında ve mağaralarda barınan, ardından öneriler üzerine, anlaşmalar yaparak ve isteklerini kabul ettirerek diledikleri yerlerde (dağlarda)  köy kurma ve istedikleri kişileri köylerine yerleştirme yetkisini alan, mücadeleleri ile bunu kabul ettiren bir topluluktur (4). Bunun dünyada başka örneklerinin bulunduğunu sanmıyorum.

Şapsığlar sıradan ve basit bir azınlık değildir. Ama Rus ve kimi milliyetçiler öyle saydırmak istiyor.

1865 sonbaharında  dağlarda hâlâ direnmekte olan Adıge-Şapsığ-Hakuç sayısı, işgal komutanlığı tarafından 6,500 olarak rapor ediliyordu (5), bu 6,500 kişiye ne oldu? Rus soykırım olmadı, Türkiye’ye “gönüllü bir göç oldu” diyor. 1897 nüfus sayımına göre, Karadeniz ilindeki (guberniya) Adıge Şapsığ sayısı 1860’lardaki 700 bin sayısından 2 binin altına (1938) düşmüştü. Stalin dönemi zulmüne, toplu   idamlara, Sibirya sürgünlerine ve 2. Dünya Savaşı’nın ağır kayıplarına karşın 9 bin sayısı yine bir mucize. Şapsığlar ise  sayılarının 10-12 bin üzeri olduğu görüşündeler.

Rus politikası şimdilerde Şapsığları bir turistik öğe, müzelik bir nüfus, vs olarak görme eğiliminde.

Nüfus sayımında ana görev Rus oyunlarına gelmemek, Şapsığ sayısı konusunda fire vermemek olmalı. Küçücük Şapsığ nüfus rahat bırakılmalı, hoyratça öteye beriye çekilmemeli.

Ğuaşo Ruslan, Şapsığ Tarihçi ve Aktivist – Eylemci, Rus yargısı ile başı hoş değil

Cumhuriyetler ne yapmalı?

 

Rusya Federasyonu devlet yapısı büyük ölçüde oturuşmuş bir yapı sayılabilir. RF Anayasa’sının değiştirilmesi zor  maddeleri vardır. Cumhuriyetlere ve uluslara ilişkin maddeler de bunlardandır. Bu haklar sözleşmeye de dayanıyorlar. Federasyon Sözleşmesi ve RF Anayasası, şu sıralar gereğince uygulanmıyor diye bunları değersiz sayamayız. İleride uygulanır. Bunlar önemli, ellemeye gelmez. Taşı oynattığın zaman altından birçok sorun, birçok Çapanoğlu çıkar. Ortada bastırılmış bir halk var. Bu bakımdan Rus politikacılar ölçülü  hareket etme gereği duyuyorlar.

Bu ortamda, Adıge, Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar cumhuriyetlerinin, üçünün  birleştirilmesi gibi talepler,  gerçekçi değildir. Bunu hiçbir taraf kabul etmez. Birleşmeyi Adıgeler isteseler bile, Ruslar, Karaçay ve Balkarlar  istemeyeceklerdir, onlar çoğunluk. Niye istesinler ki? Nitekim Karaçay-Çerkes’teki Çerkesler 1957 yılı öncesinde olduğu gibi, ayrı bir “Çerkes Özerk Oblastı” kurma talebinde bulundular. Talep gündeme alındı. 1990’larda, Boris Yeltsin döneminde Karaçay-Çerkes’te  referandum yapıldı, Çerkeslerin özerk oblast (il) talebi Rus ve Karaçay oylarıyla reddedildi. Adıge-Çerkes oyu  azınlıkta kaldı. Ruslar genellikle Moskova’dan gelen talimatlar doğrultusunda oy kullanırlar. Karaçay-Çerkes’te bugün  nüfusun sadece yüzde 12 kadarı, Adıgey’de de dörtte biri (yüzde 25) Çerkes’tir. Tablo ortada. Statü değişikliğine Federal merkez ile yerel cumhuriyetler yönetimleri de kuşkusuz  karşı çıkacaklardır, bunun örnekleri vardır: Sibirya’daki iki özerk Buryat okrugu (Agin-Buryat ve Ust-Orda Buryat)   komşu Buryat Cumhuriyeti‘ne bağlanmak istediler, ikisi de fesh edildi ve toprakları Rus kraylara eklendi. Aslında bu türden zamansız taleplerde bulunmak,  olumsuz sonuçlar doğurabilir, çoğu durumda da  düş kırıklığı, yıkım ve pasifleşmeye  yol açabilir. Kuşkusuz cumhuriyetleri fesh etmek okruglar (küçük il) örneğindeki gibi kolay olmayacaktır. Rus bu gibi konularda çok hassas. Dağlık Karabağ olayı ve Çeçen Savaşı  henüz unutulmadı. Bir üçüncü olay Rusların ve Adıgelerin kâbusu olabilir. Akıllı ve barışçı bir politika izlenmeli.

Bu gibi durumları, reel politikayı dikkate almak gerekir. Ulusun geleceği şansa bırakılmamalı, riske sokulmamalı.

Her cumhuriyet kendi varlığını korumaya ve güçlendirmeye bakmalı

Bu durumda her bir cumhuriyet kendi varlığını korumaya ve geliştirmeye öncelik vermelidir. Rusya’da demokrasi şu an zor koşullar içinde. Rusya; Almanya, Japonya, İngiltere ve Fransa gibi orta boy bir ülke ve onların boyutunda bir ekonomi  olmayı kendine yediremiyor,  şaşaalı geçmişine özlem duyuyor. Ama gerçekte orta boy bir ülke. 150 milyon nüfusuyla Rusya, ABD (330 milyon) ve Çin (1,4 milyar) gibi bir süper güç, bir dünya devi ve bir odak ülke  olmak istiyor. Ancak Sovyetler dönemindeki nüfus büyüklüğü, yoldaş olmaktan (sosyalist dayanışmadan)  kaynaklanan dış sempati de artık yok. Rusya yalnız bir kapitalist ülke.  Şu an dostları İran ve Çin. Çin büyüyen bir ekonomi, küresel yayılma peşinde. Günümüz Rusya’sı milliyetçi, imparatorluk hayalleri kuruyor, gerçekçi değil, 150 milyon nüfusla olacak şey değil. Er geç geri tepecektir. ABD’ye gelince, büyük bir askeri ve ekonomik güç, hâlâ dünya devi, dünya siyasetine yön vermek istiyor, her yere eli uzanıyor, sömürücü ve sevilmiyor, Çin rekabeti karşısında geriliyor. Orta Asya ülkeleri ile şeriatçı İran, Afganistan ve Pakistan gibi gerici ülkeler orta yerde, dağınıklar. Afyon ve terör üretiyorlar. Bir de milyar nüfuslu seküler Hindistan var.

Afganistan’ı Arap – Suudi  parası, ABD, Çin ve Pakistan karıştırıyor, Taliban toparlanıyor, çağ dışı, büyük bir iç savaş tehlikesi var. Ama Suudi ve Körfez parası gelmezse bir hiç.

Rusya, ABD’nin yarı nüfuslu ve dış ticareti enerji ve silah ihracatına dayanan bir ülke, bu iki süper güçle, ABD ve Çin’le, özellikle büyük bir sınır paylaştığı Çin’le bir başına yarışabilir mi? Çin, Sincan’a, Müslüman azınlıklara uyguladığı zulüm ile suçlanan ve şimdiden korku  yayan bir ülke.

 

İsrail’de yeni hükümet ve koalisyonda Arapların da yer alması

 

O halde Rusya için tek çıkar yol bir an önce demokrasiye, demokratik değerlere dönüş, demokratik ülkelerle işbirliği kurmak olabilir. Türkiye ve İran için de çıkış yolu budur. Bu iki ülke de otoriter, gerici. ABD, Irak ve Suriye’de ağırlığını duyuruyor, Körfez ülkeleri kontrolünde, Afganistan’ı Çin’e karşı kullanmak, Sincan’ı Çin’den ayırmak  istiyor, Türkiye ve İran’ın yayılma  politikalarının, İŞİD’in önünü kesmiş bulunuyor. Suriye sorunu henüz çözülmüş değil, ama eskiye dönüş olamayacak.  İsrail’de Netenyahu’nun ırkçı-siyonist  iktidarı, İsrailli Arapların bir partisinin ilk kez koalisyona (benzemezler koalisyonuna) katılmasıyla devrildi. Sürpriz bir gelişme. Bu son Yahudi-Arap ittifakı, koalisyonu, Araplardan ve Yahudilerden ciddi bir tepki almış da değil. Demek ki, kitleler barışa susamış, barış özlemi içindeler. Bu da bize, birbirine karşıt olan tarafların bile demokratik değer ve amaçlar doğrultusunda dayanışma yapma gereği duymuş olduklarını ve birleştiklerini gösteriyor. Gelişim izlenmeli. Irk ve din nefretleri giderek zayıflıyor. Türkiye’de de Erdoğan-Bahçeli‘nin gerici, ırkçı-dinci ittifakına karşı bütün muhalefet partileri  birleşme ve demokratik dayanışma içine girme eğilimi içindeler. İzmir’de parti il  binasını basıp HDP’li bir bayan çalışanı, ülkücü bir faşistin katletmesi olayı, muhalefet partileri tarafından şiddetle kınandı, cinayetin arka planının aydınlatılması istendi. Faşistler arasında böylesine psikopatlar, caniler de bulunuyor. Sürdürülebilirse, demokratik ittifak,  dayanışma ve birleşmeler, barış ve demokrasi  adına umut verici.

Rusya Federasyonu’nda da demokrasi güçlendiğinde cumhuriyetler halkları ve tüm azınlıklar kuşkusuz eşit ve daha gelişmiş haklara ve kendilerini toparlama olanağına kavuşacaklardır.

Son.

 

(1) – Şapsığ nüfusu için bk. “Шапсуги”- Wikipedia

(2) – Gülsüm Killi, “Rusya  Federasyonu Azınlık Politikasının  Sibirya Türk Halklarının Dillerine Etkileri”.

(3) – 1990’da ilan edilen Şapsığ rayonu, Tuapse’nin kuzeyindeki Novomihailovski (Nıgepsıho) beldesi ile güneyde Golovinka (Şehap) beldeleri dahil Karadeniz kıyısı boyunca uzanıyordu.

(4) – T. V. Polovinkina, Çerkesya Gönül Yaram, Hakuç, Большой Кичмай,  Bir Köyün Tarihi

(5) – Ali-Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı

 

Şapsığ aktivist Ğuaşo Ruslan ve Şapsığlar için bk. -http://cherkessia.net/author_article_detail.php?article_id=4383

 

 

Yorum Yap