Paris’te Bir Çerkes Kızı – 13
Günün birinde Ferriol ailesinde patlak vermesi beklenen olay, Ferriol’lerin Neuve Saint Augustin caddesindeki kocaman beyaz konağında kendini gösterdi. Olay, Şövalye Blaise Marie de Edie yüzünden patlak vermişti.
Benzer İçerikler
“Aşk için danışman gerekmez” (Şuleğum vıpçejeğu yıep) derler, doğrudur. Şövalye Blaise Marie de Edie bunu anlamış ve geri adım atmamaya karar vermişti. Ayşet’in kendi de aşkını sorgulayacak durumda değildi. Sabrediyordu, ama aşkının sonunun ne olacağını bilemiyor, için için kendini yiyordu. Bunaldıkça Sophie’nin’nin yanına koşup soluk almaya çalışıyor, ama çekiniyor, sırrını ona da açamıyordu.
İki sevgili birbirini delicesine seviyor ve geri adım atmıyordu. Edie de Ayşet de gençti, birbirlerini sevme konusunda özgürdüler, ama karşılarında aşmaları gereken zorlu engeller vardı. Şövalye Edie’nin Malta Şövalyesi olarak verdiği bir bağlayıcı yemini vardı. Yine de kişi verdiği yemini bozabilirdi. Şövalye Edie aldığı Malta Şövalyesi nişanı ve verdiği yemin gereği Fransa’nın birçok yerinde görev yapmıştı, ama ilk aşkı ile birlikte tökezlemiş, “aşkın yaptırmayacağı şey yoktur” sözünü doğrulayacak biçimde, verdiği sözden dönme kararı almıştı. Ya Ayşet? Eğer özgür biri olsaydı duraksamadan şövalye ile evlenebilirdi. Evlenmeye kalkışırsa Charles de Ferriol ne derdi? Kont, Ayşet’i satın alıp büyüttüğünü, hâlâ kendisine bağlı olduğunu bir gün başına kakmıştı. Sözlerine kattığı bir şey de Ayşet’i şaşırtmıştı: “Aşkın eskisi, yenisi olmaz, olduğu gibi kabullenip öyle yaşayacaksın…”. Bunu Ayşet’e ilk kez söylemiş de değildi. Fazla gürültüye vermeden kont kendisini serbest bıraksa, en iyisi bu olurdu. Marie Angélique’i düşündüren dört bin livre yıllık gelir payı (irat) ve kontun Ayşet’e bıraktığından kuşkulandığı büyük mülk evde konuşulan konulardan biriydi.
Evdeki herkesin kendi sorununu kendisinin çözmesi en iyisi olurdu, ama ilk aşk, içine aracı katıldığında artık saf aşk olmaktan çıkar. Palais-Royal sonrasında Ayşet, Şövalye Edie’yi kontla görüştürmemekle isabetli hareket etmişti. Görüştürmek için kontun iyi gününü kolluyor, bugün yarın derken günler geçip gidiyordu. Ayşet’in üzüntülerinden biri de Orleans dükü idi, lafın gelişi konuşuyormuş gibi yapıp konuyu sık sık dile getiren Marie Angélique de kendisini düşündürüyordu. Bu nedenle Ayşet kontesten kaçmaya çalışıyordu. Marie Angélique de bunun farkındaydı ve dikkatli hareket ediyordu. Öte yandan kontun içtiği karışımı haftada bir getiren Hekim Silva Jean Baptiste susmak nedir bilmiyordu. Hekimin kont için hazırladığı karışım Ayşet’in tek umut, tek şifa kaynağıydı. Ayşet’i yola getirme konusunda bu karışım Marie Angélique’in yedekte tuttuğu bir silahıydı: Kontes ile kral hekimi karışımın gelişini bir gün geciktirmeye ve ilacı yarı yarıya azaltmaya karar verdiler.
Dün ilacın bir gün geciktirilmiş olması Ayşet için fazla sorun olmamıştı. Bugün de geciktirmeye ses çıkarmadı, işin sonunu bekledi, ama durumu Marie Angélique’e çıtlatmadan da edemedi:
– Laroche hâlâ dönmedi, dün olduğu gibi yine ilacı getirmeden döner mi?
– Aisse, öyle şeyleri kafana takma, – bu söz Ayşet’i yatıştırmak bir yana, daha da öfkelendirdi. – Orleans düküne güveniyorum. Görmüyor musun kontun emekliliği sorununu hemen nasıl çözdüğünü, bize yaptığı iyiliği? Böyle konuşuyorum, ama onların ne yapacağını kim bilir.
– Kardinal Hercule André’nin iyiliğini de unutmamalıyız, – peşinden ayrılmayan dükü aşarak kardinalin adını söyledi.
– Evet, evet, ricamızı kırmadı, kendisine teşekkür borçluyuz. Ama bizim ve onun ricası Orleans dükü tarafından yerine getirilmedi mi? Bizi sevmiyor, beni tanımıyor, seni de tanımıyor olsaydı… unuttun mu Paris’in en şık, en güzel kadınları arasından seni seçtiğini ve Palais-Royal’de seninle dans ettiğini? Seni bunun için Palais-Royal’e götürdüm, dans bir yana yüzünü görmek için kadınların can attığı ünlü dükün yanına seni ben götürdüm…Sense şövalye gibi kişilerle onu değiştirmeye kalkışıyorsun…
Kontes Marie Angélique Ayşet’i dük için ayarlamaya çalışıyordu, ama kontun gereksindiği karışım için, yanıtını, bir zamanlar büyük annesinin söylemiş olduğu bir atasözü ile verdi:
– “Göreceğin yarardan önce, sana getireceği zararı düşün”, mama, demek istediğin bu mu?..
– Hadi be sen de, Aisse, – aldığı bu yanıt karşısında sinirlendi, – Sözlerin hep iğneleyici!.. Ben senin iyiliğin dışında bir şey düşünmüyorum, iyi olman ancak beni sevindirir! İyi, iyi, kont kabul edecekse, şövalyeni sevmeye devam et, ama Orleans dükünün seni istediğini, ben söylemesem de anlamışsındır… Bu çok normal, işler böyle dönüyor.
– Mama!.. – kişiliğine dokunan, kendisini küçülten bir şey duyduğunda yaptığı gibi Ayşet harekete geçti, ama ilaç getirmekten dönen Laroche’un içeri girmesi üzerine sustu:
– İlacı getirdim, endişelenecek bir şey yok, Aisse, – dedi Laroche, Ayşet’in farkında olmadığı, ama bildiği şeyi kontese söyledi: – Benim yerime ilaç almaya sadece Aisse’nin gitmesini hekim Jean Baptiste bana tembih etti.
– Niye? – bildiği durumdan kaygılanırmış gibi Marie Angélique sordu ve bunu beğenmediğini ilave etti: – Senden başka kimsem kalmamış olsa bile seni o düzenbaz kişinin yanına göndermem. Ben onların ne arsız kişiler olduklarını bilirim, seninle birlikte giderim!
– Öyle diyorsun ama, kontes, hekim Charlotte-Elizabéth Aisse’in yalnız gelmesini istiyor.
– Öyleyse, bu dediğini düke söyleriz. Verilen talimatı niçin yerine getirmiyor?! Bilmek istiyorsan, Aisse, fayda ve zarar dediğin şeyin kaynağı işte orası…
– Ben bana söyleneni size ilettim, kendim bir şey katmış değilim, – kendisinden kuşkulanılmış gibi Laroche telaşlandı, – Bu durumu beğenmediğimi kendisini uzman sayan o hekime söyleyemedim.
– Sana itimat etmediğimizden değil, Laroche, – Ayşet, daha önce onu azarlamış olduğunu anımsadı ve alttan aldı, – sen elinden geleni yaptın, teşekkür ederim.
– Evet, evet, Aisse, – Marie Angélique bu duyduğu şeye sevindi, – Bazen ona güvenmesek de Laroche elinden geleni yaptı, kraliyet hekiminden daha az bilgili biri değil.
– Hayır, hayır, kontes, – dedi Laroche Ayşet’in hoşuna gidecek biçimde ve Marie Angélique’in övgü dolu sözünü kesti, – hak etmediğim övgüyü duymak istemem. Her hekim kendi istediği branşı seçer: Silva Jean Baptiste ilaç hazırlama konusunda uzman biri, ben de o ilaçlarla hastaları iyileştiriyorum. Benden istediğiniz bir şey yoksa, gidip işimin başına döneyim, – ayrılmak için sabırsızlanan Laroche izin alıp ayağa kalktı.
Kontes Marie Angélique’in davranışını düşünen Ayşet, onun tutumunun çocukluğuna göre daha kötüleştiğini anladı. Bu durum bu son bir iki yıl içinde, söz ve davranışlarından anlaşılıyordu. Bu durum daha bilinçlendiği ya da fazla kuşkucu olduğu için mi öyleydi? Sorunun bu iki şeyden hangisinden kaynaklandığını bilemiyor, ilk gençlik günlerinin üzüntülerini böyle geçiştiriyordu: “Hoşuma gitmediğini bildiği halde, ne diye her konuşmamızda Orleans dükünden söz ediyor?.. En şaşırdığım şey de “kont kabul edecekse şövalyeni sevmeye devam et, dükün seni istediğini anlamış olmalısın… Bunda şaşacak şey yok, yaşadığımız dünya böyle bir dünya…” diyor bana. Olana bakalım, dükün bilgisi dahilinde, Doktor Jean Baptiste papanın ilacını vermemeye, kısmaya başladı. Buna nasıl yeltenebiliyor? Claudine dürüst biri değil, arkamdan bazı işler çeviriyor olabilir. Bizim ilişkimiz konusunda papaya bir şey demelerinden önce, benim papayla konuşmam zorunlu oldu”.
O gün Ayşet ile Marie Angélique, düşüncelerini birbirlerinden gizleyerek konuştuktan sonra, Marie Angélique Claudine Alexandrine’in yanına gitti. Claudine’in odasına gireyim derken gördüğü manzara karşısında şaşırıp kaldı:
– Claudine, delirdin mi sen?!
– Gel, gel, Marie, – diyerek ince uzun beli ile Claudine Alexandrine ablasını karşıladı, – sorduğun şeyi üç günden beri unutmuşum.
– Bebeği ne yaptın?
– Bir ara sana söylediğim gibi yetimhaneye verdim.
– Kız mı, oğlan mı?.. Kız olsa büyütmeyi düşünüyordum…, – dedi Marie Angélique.
– Gözün aydın, oğlan.
– Evet, talihsiz bir yavrucuk…
– Tamam, Marie, – Claudine Alexandrine ablasının başlattığı konuşmayı kestirdi, – sizin Ferriol haberleri daha ilginç olmalı, bilmek isterim.
– İyi bir haberimiz yok. Aklını yitirmiş kont yetmezmiş gibi, o senin tanıdığın şövalye de Aisse’nin aklına girmiş, bize rahat vermiyor. Şövalyenin evlenme yasağı var, bunu unutmuş olamaz, yine de bizi rahatsız ediyor. Evet, Claudine, durum bu, sakın şaşırma…
– Marie, sen bu işi nasıl görüyorsun? Size rahat yüzü göstermeyen o kişiyi Aisse istiyor mu?
– İstemekle kalsa iyi…
– Engelleme, evlendir, senin açından daha iyi olur.
– Ben bu işte iyi bir şey göremiyorum.
– Evlenirse gider, mal paylaşımında sorun yaratmaz, anlamıyor musun?
– Bunu düşünememiştim…
– İyilik yapmadan önce, bazen de düşünmek gerekir. İçinizde iken kont ölürse bütün mülk o Çerkes kadınına kalır. Sorduğumda bana verilen yanıt, işte böyle.
– Onu bilmiyordum… Aramızda kal, evlenme diye zorluyordum… Arapların dediği gibi “peynir gösterip taş yutturacak bize”, öyle mi? O zaman ona ne yapacağımı, Claudine, ben bilirim! O zaman içi boş güğümün içine kafasını sokar evlendiririm, içimizden defolup gidinceye kadar zavallı kaynım kontun ölmesine izin vermem: Üfürür, okşar, kontun üzerine sinek bile kondurmam.
Marie Angélique kız kardeşinin bu sözleri üzerine alelacele kendini odasına attı, Ayşet’in kontu yatırdıktan sonra, adet olmadığı üzere kendisinin de yatıp uyuduğunu gördü. “Böyle olması daha iyi, sinirli durumum geçmiş olur, ona söyleyeceğim şeye daha iyi hazırlanırım” diyerek, kontes kendi yatağına döndü. Sabah kahvaltısından sonra, konuyu dolandırmadan Ayşet’le açtı:
– Dün konuştuğumuz şeyi, senden sonra yeniden düşündüm, Aisse, nikah kıyamayacak diye gözlerimi kapamış değilim. Şövalyeye ilişkin sözlerim uygun değildi, sana sert davranmışım. Her anne kız çocuğu için titrer, kaygılı olur, beni anla, beni bağışla. Şu an sevgin konusunda sana katılıyorum, evlenme yaşını kaçırma, kendi mutluluğunu kendin yarat.
– Teşekkür ederim, Marie Angélique mama, – Ayşet bu beklenmedik sözler karşısında sevindi, yanakları pembeleşti, ama sesi kısılmış halde sözlerini tamamladı, – sen öyle diyorsun, ama papanın ne diyeceğini bilemiyorum.
– Ne diyecek, – isteğini elde etmiş olmanın verdiği güçle kontes sözlerini sürdürdü, – Seni ömür boyu evde tutacak değil ya? Kontla konuşmaktan çekiniyorsan seninle birlikte gelirim. Durumu nasıl, şu sıralar seni anlayacak durumda mı?
– Kahvaltıda gördüğün gibi, oldukça iyi sayılır. İlacını kendi içti.
– Gidip konuşalım öyleyse. Ne diye oturuyorsun ki?
– Hemen mi?.. – diye sorduysa da, sevinerek ayağa kalktı.
Ayşet’le Marie Angélique kontun odasına vardıklarında, sırtında yeşil büyük rob dö şambrı, sırtı dönük oturan Charles de Ferriol geriye bakmadı, yazısını bitirdikten sonra gerisine döndü. Ayşet ile hizmetçi kız dışında kimsenin girmediği odasında yengesini görünce şaşırdı:
– Siz misiniz?.. Ne var, kontes, odama gelen biri değildin, neyin peşindesin? – gülümseyerek sordu ve buyur etti: – Oturun.
– Kont, sana, sevineceğin bir haber getirdik.
– Çoktadır sevineceğim bir haber duymamıştım, sizi dinliyorum.
– Söyle, Charlotte-Elizabéth Aisse.
– Nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum…
– Aisse’nin söyleyemediği konuda ben seni bilgilendireyim. Aisse, evlenecek yaşa girdi, yetişkin güzel bir kız oldu, izin verirsen evlenmek istiyor.
– Ne diyorsun?!. – beklediği bu haber üzerine kont ayağa fırladı, rob döşambrını sırtından attı, tekmelemeye, hırsını ondan almaya, odayı arşınlamaya başladı, her iki kadını da azarladı: – Evlendirmek üzere kız büyütmüş biri değilim ben!.. Şövalyenin bana oranla üstünlüğü neymiş!.. Daha genç olması mı?.. Seni satın aldığımda ben de gençtim…
– Papa!.. – Ayşet telaş içinde kontun yanına koştu. – Telaşlanma, öyle sözler de söyleme…
– Yıkılın karşımdan! – Marie Angélique’e kızdı. – İkinizi de görmek istemiyorum! – odadan ayrılmakta olan Ayşet’in arkasından seslendi: – Charlotte Elizabéth Aisse, sen kal! – Bir başına kaldıklarında kont Ayşet’in karşısında diz çöktü, iki elini tutup öpmeye ve ağlamaya başladı. – Genç kız olduğunda, sana olan duygumu anlayacağını umuyordum… Beni hiç anlamadın… Yaşıma aldırma, kalben hâlâ çocuk gibiyim…
– Papa, yeter artık!.. – Kont elleriyle Ayşet’i sıkıca yakalayınca, nasıl yaptığını bilemeden kendini kurtarıp odadan kaçtı.
Bir saat sonra kont, hiçbir şey olmamış gibi Ayşet’in yanına geldi, yumuşak bir sesle sarılıp ona bir yazı uzattı:
– Bunu oku, sonra konuşacağız, dedi.
Charles de Ferriol odadan ayrıldıktan sonra, katlanmış yazı elinde bir süre oturdu, ardından parmakları titreyerek yazıyı açıp okudu: “Seni satın aldığımda böylesine üzücü durumlarla karşılaşacağımı ve mutsuz olacağımı hiç düşünmemiştim. Alnımda yazılı olanı öncesinden bilemezdim, seni kızım yapmayı ya da sevmeyi istemiştim. Bu şey ikimizin de başına geldi. İçimde doğan sıcak aşkı kız evlat sevgisine benzetemeyeceğim. Kaderine razı ol, gök yüzü bizi bir araya getirdi, ayrılmamıza neden olma…” – Bu okuduğu şey üzerine Ayşet’in gözleri döndü, yazı da elinden düştü.
(Devamı var)
İshak Maşbaş, Tarihi roman (s.380-388) – IV