Gazze – Filistin Direnişi ve Adıge-Çerkesler Örneği

AFP
Filistin bir Osmanlı-Türk toprağı iken 1917’de İngiliz işgaline uğradı, ardından Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti) tarafından İngiliz Manda yönetimine bırakıldı. Nüfusunun çok küçük bir kısmı Musevi (100 binden az), gerisi Arap’tı, az sayıda Memluk Çerkes’i ve göçmen Çerkes de vardı.
İngiltere 1917 Balfour bildirisiyle Musevilere Filistin’de bir yurt kurdurma vaadinde bulundu.
O dönemde Avrupa’dan göç etmiş olarak ABD ve diğer Amerika ülkelerinde önemli bir Musevi-Yahudi göçmen nüfusu vardı. Yahudi çoğunluğu Avrupa’daydı (Almanya, Polonya, Rusya). 1933’te başlayan ırkçı Hitler faşizminin (Nazizm) Yahudilere yönelik baskı politikaları sonucu Filistin’e Yahudi kaçışı başladı. Hitler rejimi Almanya, Polonya ve işgal ettirdiği yerlerdeki yaklaşık 6 milyon Yahudi’yi yok ettirdi. Bu olaya Holokost (Yahudi Soykırımı) deniyor.
İngiliz yönetiminin sona erdiği 1948’de Filistin’de 650 bin Yahudi birikmişti. Arap nüfus bunun iki üç katıydı. Tarım topraklarının çoğu (yüzde 93’ü) Araplara aitti.
Yahudilerin İkinci Dünya Savaşı’na İngilizlerin safında katılıp savaş deneyimi kazanmış 65 bin askeri vardı; savaş deneyimi olmayan Arap tarafının toplam 3 bin askeri vardı. Komşu Arap ülkeleri sömürge yönetimlerinden yeni kurtulmuş, eğitimsiz ve ordusuz devletlerdi.
Ermeni – Azeri çatışması da ilk başta öyleydi: Rus korumasındaki Ermenilerin ordusu vardı, Azerilerin yoktu. Otuz yıl sonra petrol zengini Azeriler Türk ve İsrail desteğiyle silahlandılar ve ordu kurup Ermenileri perişan ettiler. Konjonktür değişmiş, Rus desteği – Ukrayna Savaşı nedeniyle – azalmıştı.
Filistin’in taksimi ve İsrail devletinin kuruluşu
Birleşmiş Milletler Filistin’i Araplar ve Yahudiler arasında böldü. Araplar bunu kabul etmediler, Filistin’in tamamı bizimdir diyerek, güçlerini birleştirip Yahudi güçlerine karşı harekete geçtiler.
14 Mayıs 1948’de Yahudiler İsrail adıyla bağımsızlıklarını ilan ettiler. Arap ülkeleri Filistin’e yürüyüp İsrail’i daha doğmadan boğmak, BM kararını tanımamak  istediler. Ancak erken davranan İsrail  birlikleri baskın yaparak Arapları yendiler ve ellerindeki  toprakları daha da genişlettiler ve Batı Kudüs’e vardılar, baskı ve terör sonucu  birçok sivil Arap’ı  kaçmaya zorladılar.
 .
“Nasıl olsa Yahudiler Filistin’den atılacak, biz de geri döneriz” diyen ve kuru kalabalık olmalarından  cesaret alan  yüz binlerce Arap direnmeksizin topraklarını terk edip komşu ülkelere ve güvenli yerlere sığındı. 1948’de toprağın yüzde 7’si Yahudilere aitti. Evini ve toprağını bırakıp kaçan Araplar hiçbir zaman geri dönemediler, evleri ve mülkleri Yahudi yerleşimcilere kaldı. Bu Arapların ve torunlarının  birçoğu 75 yıldan beri hâlâ mülteci kamplarında.
Görüldüğü gibi İsrail, gasp yoluyla Arap mülkü üzerinde gelişti.
Adıgeler de 1862-1863 yılları boyunca ve öncesinde Rus birliklerine karşı kahramanca direndikten ve 600 bin üzeri kayıp verdikten  sonra, 1863 yılı sonbaharında, herhalde “Geri dönüp topraklarımızı geri alırız” düşüncesiyle olmalı, savaşa son verip Ruslarla ateşkesler imzaladılar ve 1864 ilkbaharında toplu halde  Osmanlı topraklarına göç ettiler, Osmanlı da onları bir güzel dağıttı. Şapsığ göçmenler bir daha geri dönemediler, şimdilerde ise dönmelerine fırsat verilmiyor. 
1967 İsrail işgali sonucu yurt ve toprak gerçeğini ve önemini kavrayan ve uyanan Filistinli Araplar, 19. yüzyıl Adıgelerinden farklı olarak topraklarını terk etmiyorlar. Arap ülkeleri de artık göçü ve göçmenleri istemiyorlar. Osmanlılar ve Ruslar ise  Adıgelerin Kafkasya’dan  göçünü  her zaman maddi ve manevi anlamda  desteklemişlerdi.
Araplar 1967 yılından bu yana topraklarında kalmak ve daha önce ayrıldıkları topraklarını geri almak için mücadele ediyorlar. Filistinli Arapların özellikle dinci kesimi (Hamas ve diğerleri) Gazze’de egemen oldu, uzlaşma karşıtı, İsrail’in varlığını tanımıyor ve Yahudilerin tamamını Filistin’den söküp atmak istiyor. İsrail’de de aynı kafada fanatik Yahudi örgütleri ve politik grupları (cemaatler) var. Bunlar Batı Şeria’ya Yahudi nüfus yerleştirerek, topraklarını genişletmek, Batı Şeria’yı Yahudileştirmek  istiyorlar. Bu da BM ilkelerine ve evrensel hukuka aykırı ve uluslararası bir suç. Bu yayılmacı politika, ABD ve İngiltere destekli Netenyahu hükümeti döneminde hayli mesafe aldı. ABD Başkanı Trump Kudüs ve Golan Tepelerinin İsrail’e ait olduğuna onay verdi. Dinci çevrelerimiz, maalesef  ABD ve İngiltere’nin İsrail’e verdiği desteği yeterince işlemiyor, bilgilendirici ve gerçekçi  eleştiriler yapmıyorlar. Geçiştirmelerin nedeni ne olabilir?..
Netenyahu Hükümeti ve diğer İsrail hükümetleri BMGK kararlarına karşın 1967 sınırlarına dönmeyi, uzlaşmayı, kamplarda ve dış ülkelerde yaşayan Filistinli Arapların evlerine dönmelerini  ya da karşılığında bedel (tazminat) ödemeyi reddediyorlar. 
Sorunların temelinde bu gibi uzlaşmaz çelişkiler (zıtlıklar) bulunuyor.
İsrail amacına ulaşabilir mi?
Dinci ve gerici Yahudiler topraklarını genişletmek istiyorlar. Zor olduğu için, adım adım ilerleyerek hedeflerine varmak istiyorlar.
Bugün yeryüzünde 14-15 milyon Yahudi bulunduğu tahmin ediliyor. Bunun yarısı İsrail’de, diğer yarının büyük çoğunluğu ABD’de, kalanı da diğer ülkelerdedir. Ancak kendisini gizleyen Yahudiler bulunduğu da söyleniyor. Sovyetler dağıldıktan sonra tutucu ve gerici 1 milyon dolayında bir Yahudi nüfus İsrail’e göç etti. Kaliteli (eğitimli ve uzman) kesim ise  ABD’ye alındı. İsrail’e gelen döküntü nüfus Yahudi fanatizmini güçlendirdi ve azdırdı. Maalesef 70 yıllık Sovyet yönetimi Yahudi fanatizmini “ehlileştirememiş”.
Kalitesiz kesim dışında zeki ve demokrat kesim de azımsanamaz. Yahudiler ekonomi ve politika anlamında ABD’de nüfus oranları üstünde etkilidirler; ekonomi ve siyasetin zirvesinde Yahudi sermayesi vardır.
İsrail Toprağı ve uzlaşma girişimleri
İsrail’in BM tarafından tanınan toprağı 20,770 km. kare, çok küçük, çoğu da çöl. Merkezde genişliği 30 km. Bu kadar küçük bir toprak parçası Yahudi faşistler açısından yeterli bulunmuyor, genişlemek istiyorlar. Arapları da ikinci sınıf insanlar olarak görüyorlar. Olacak şey mi? Günümüz gerçeklerine, reel politikaya uygun mu?..
1917 Ekim sosyalist devrimi üzerine, şimdiki  Tataristan Cumhuriyeti’nin   Kazan kentinden Moskova’ya giden bir Rus Komünist parti heyeti Lenin’le görüşmüş, Tatarlara özerklik ve eşit haklar verilmesine karşı çıkmıştı, ama Lenin‘den ret yanıtı almıştı. Lenin işçi-köylü hükümetinin ve partinin  ilkelere bağlı olduğunu, haklar bağlamında insanların ve ulusların eşitliğini savunduğunu söylemişti. Bu disipline ve olgunluğa, yüz yıl sonra, bugün bile ulaşmış değiliz…
Filistin’ ve Gazze’deki korkunç katliamı  görüyoruz. Hamas devlet değil, ama İsrail bir devlet ve devlet gibi davranmasını bilmiyor! ABD ve İngiltere de İsrail’in suç ortakları.
ABD Başkanı Bill Clinton döneminde bir uzlaşma umudu belirmişti, Yahudi fanatikler tarafından torpillendi, uzlaşma yanlısı Başbakan İzak Rabin bir Yahudi fanatiğin kurşununa hedef oldu, yeterince korunmamıştı.
Sonuç, Batı Şeria’da Yahudi yerleşim alanları genişletildi, yerleşimci Yahudi nüfus silahlandırıldı, devlet korumasına alındı, Araplara ve Arap köylerine saldırılar başlatıldı. BM tahminlerine göre, Batı Şeria başta  işgal altındaki topraklarda (Doğu Kudüs ve Golan Tepeleri) 700 bin yerleşimci Yahudi bulunuyor.
Yahudi yerleşimciler, 1860’larda Rus hükümeti tarafından Adıge topraklarına yerleştirilen Rus ve  Kazaklar örneği bir yöntemle desteklendi ve koruma altına alındı. Arap tarafı geriledi, direniş çocukların kalkanlı polise ve zırhlı araçlara uzaktan  taş atmalarıyla sınırlandı. Yahudi nüfusu bulunmayan Gazze’de taş atılacak Yahudi kalmamıştı, ama İsrail ablukası, Arap nüfusunun sıkılmış nefes boruları vardı, Gazze bir açık hava hapishanesine dönüşmüştü, sonunda patladı, asker-sivil ayırımı yapmayan, Yahudi fanatiklerin benzeri silahlı bir Arap direniş-terör örgütü (Hamas, dinci kesim) doğdu. Hamas’ı yok etmek için şimdi  Arap nüfus etkisizleştirilmek ve  Gazze Yahudilere bırakılmak isteniyor.
Gazze dediğimiz yer küçücük bir arazi parçası, Gökçeada ya da Kapıdağ Yarımadası gibi küçük bir yer (365 km.kare), ama 42 km uzunluğunda bir kıyı şeridi, şahane bir plajı, narenciye bahçeleri, verimli toprağı, denizinde balık, zengin petrol ve doğalgaz yatakları var. İsrail’in gözü Gazze’de ve kaynaklarında.
İsrail ekonomik, teknolojik ve askeri anlamda bir dev, arkasında ABD ve İngiltere var. Yine de  cüce bir devlet, nüfusu 10 milyondan az, bunun 7,5 milyonu, fraksiyonlara bölünmüş Yahudiler, bu küçük  nüfus Arap coğrafyasının jandarmalığını yapmaya yeter mi? Sürdürülebilir mi?..
İsrailli fanatiklerde mantık ve uzlaşma niyeti var mı, varsa ne ölçüde var? Irkçı ve dinci kesim sadece güçten anlıyor, fanatikler Bosna, Kosova ve Dağlık Karabağ’da güçten anladılar.
İsrail’in uzlaşmaz fanatikleri karşıtlarını Gazze’de yarattılar, silahlı Hamas militanları 7 Ekim 2023’te İsrail’e baskın düzenleyerek bin üzeri, söylendiğine göre 1200 sivil ve asker İsraillinin ölümüne neden oldular, 240  rehineyi  de Gazze’ye götürdüler. Bu eylem, nedeni ne olursa olsun bir terör eylemidir. Terörün ölçütü sivillere saldırı yapılıp yapılmadığıdır. Hamas, İsrail terörüne terörle karşılık veriyor. Saldırı tekniklerini geliştirmiş görünüyor.
Hamas ve diğer dinci örgütlerin savaşçıları artık denizde balık. Netenyahu o denizi kurutmadan o “balıkları” yakalayabilecek mi? Olacak şey mi? Kurutma soykırım demek. 2 milyon üzeri insanı öldürebilirler mi ya da nerelere sürebilirler?..
1864 yılı öncesinde Şapsığlar da denizde balık, ama farklı balık  idiler. Rus komutanlar, diğer Kafkas bölgelerinin aksine Karadeniz kıyısı Adıgeleri içinden  taraftar, işbirlikçi bir sınıf bulamıyor, yaratamıyor, Şapsığ yöresine ve bileşenlerine (Abzah, Vıbıh, vd) adım atamıyorlardı. Buralarda kararlı ve onurlu bir direniş vardı, bu nüfus yurdu için ölmekten çekinmiyordu. Şimdikilerden fark; Şapsığlar özgürlükler ve adil bir barış için savaşıyor, sivilleri ve çocukları öldürmüyor, yaralı Rus esirlerini tedavi ediyor, nefreti dışlıyor, insana insan olduğu ve bir can taşıdığı için değer veriyorlardı, Rus askerler, erlerin bazıları komutanları kadar gaddar değildiler, gaddar olanlar paralı Ermeni ve Müslüman pisliklerdi. Rus askerler yaralı Adıge esirleri süngülüyor, sivil nüfusu, çocukları ve kadınları hiç acımadan  öldürüyor, Adıgeleri yurtlarından söküp atmak, köklerini kazımak için ellerinden geleni, etnik temizlik ve katliam  yapıyorlardı. (Kuşkusuz farklı ve  insancıl subaylar da vardı. Bu konuda W. Richmond‘un “Çerkes Soykırımı” kitabı okunabilir).
Savaş büyük bir felakete dönüşerek, çoluğu çocuğu ve Abzahları ile, hepsinin yarısının ölümüne yol açmış, kalan yarısı da ülkesi dışına atılarak 2 milyonluk Adıge ulusu yok edilmişti. Rus, Adıge’nin defterini dış dünyaya kapalı bir yerde (Karadeniz dağ ve ormanlarında)  dürmüştü. İngiliz servisleri ve Osmanlılar dışında dünya kamuoyu olup biteni sonraları öğrenmişti. Aynı şey şimdi Gazze’de yapılabilir mi? Dünya olup biteni görüyor. İsrail’in görece kendi özerk medyası da var, katliamı açıklıyor. Çerkes soykırımının bazı muhalif Rus yazarları dışında tanığı yoktu.
Soykırım olmasaydı bugün  Ukrayna ya da Romanya boyutunda bir Adıge ulusu oluşabilirdi, Adıgey ve Kuban’da [Krasnodar Kray] bugün sadece 130 bin Adıge  “kaldı”, gerisi yer altında ve diasporada. Kabartay ve diğer Kuzey Kafkasyalılar ise Rus yönetimi altındaydılar.
Gazze’de Yahudi fanatikler kendilerinin bir benzeri olan  dinci Hamas’ı bahane ederek Gazze Araplarını (bir halkı)  yok etmek istiyorlar. Hesapsızlık. Büyük devletler (ABD, Rusya ve Çin) müdahale etmediğinde iş çok daha kötüye gidecek, son barış umutları da yok edilmiş olacaktır. Çin ve Hindistan, günümüzde emperyalizmi gerileten ekonomik ve askeri güçler.
Gazze ve Batı Şeria kurtarılabilir mi?
1864’te Adıgeler kurtulamadılar, onlara kimse yardım etmedi, el uzatmadı. Hamas’a ve Filistinli Araplara yardım edenler var, dinci İran gibi.
İsrailli fanatikler ve Hamas, terör eylemleriyle uzlaşma umutlarını, köprüleri torpillediler ve torpillemeye devam ediyorlar. Asıl suçlu yayılmacı İsrail ve destekçileri. Yayılsan nereye kadar yayılabilirsin? Şimdi uluslararası kamuoyu denen bir baskı gücü var. Fanatikler yüzünden Yahudi düşmanlığı- antisemitizm yayılıyor. Dünkü Hitler’in yerini şimdi Yahudi ırkçılığı almış… Demokratik  Yahudi diasporasının huzuru kaçtı. Bunlar tüm Yahudi nüfusun önemli bir kesiti. Ancak uluslararası kamuoyu İsrail ve Yahudiler aleyhine gelişiyor. Adıge soykırımı döneminde kamuoyu çok etkisizdi.
Maalesef İran dışında, Arap ve İslam ülkeleri, Türkiye ve Azerbaycan da dahil, İsrail ile ekonomik ilişkiler ve  işbirliği içinde. Ekonomik çıkar, insan yaşamına ve insan haklarına üstün geliyor. Türkiye İsrail’den sanayi malları alıyor, petrol, doğalgaz, çelik ve diğer stratejik malları satıyor, milyarlarca dolar kazanıyor.
2 milyon Gazzeli Arap 1864 yılı Adıgelerinin kaderini paylaşma, öldürülme ya da ülkesinden atılma tehlikesi ile karşı karşıya. Irkçı-dinci Netenyahu hükümeti tarafından aşamalı bir imha ve soykırım programı uygulanmak isteniyor. Durdurulmazsa, fanatik Yahudilerin insanlıktan anlayacağı ve duracağı  yok.
Dinciler ve dindarlar
Batı Şeria ve Gazze dışında İsrail’in kendi içinde ve  yurttaşı olan 2 milyonluk bir Arap nüfus daha var, bu nüfusu da eklersek  toplam Arap nüfus İsrail Yahudi nüfusuna eşit – 7.5 milyon.  Bu son iki milyon Arap’ bir esneklik gösterip Yahudi demokratlarla  ilişki kurmada bir köprü olabilir mi, İsrail’in demokratik muhalefetine ne ölçüde destek verebilir? Kolay değil, İsrailli Yahudilerin, anketlere göre. üçte ikiye yakının Hamas’a karşı yürütülen operasyonu. dahası saldırganlığı destekliyor.
İsrailli Araplar çoğunca  tutucu ya da nefret duygularıyla  kinlenmiş bir nüfus, ama ekonomik durumları kötü sayılmaz, seçme ve seçilme hakları var. Seçimlerde oy kullanıyorlar, milletvekilleri var. Ama laik görüşlerden  uzaktalar. 30 yıl önce yazar Murat Özden‘in (Habraço)  tanıştırdığı İsrail Rihaniyeli bir Abzah konuk şöyle konuşmuştu:
“Kfar Kamalılar Arapça bilmezler, Yahudice okuyorlar, bizimse Arapça eğitim veren “okulumuz” var, Arapça biliriz, Kur’an’ı kendi Arap diliyle okuyor ve anlıyoruz” diye övünmüştü. Ancak söylediği okul bir Adıge okulu değil, Arapça eğitim veren bir Arap okuluydu ve (o Arap okulunu) sahipleniyordu. Bildiğimiz gibi Kfar Kama 4 000 nüfuslu bir Şapsığ beldesi-köyü. Rihaniye 1500 nüfuslu, azınlığı Arap olan karma bir Abzah köyü. İsrail’in kimi Adıge’si bu kafada olursa, Arap’ı ne olmaz ki? Onları Yahudilerle politik işbirliğine razı etmek kolay olur mu? Deveye hendek atlatmak gibi bir şey. Ama koşullar dayanışmayı  zorluyor, başkaca bir çıkış yolu da yok..
Temelde çıkar ilişkileri var, İsrail Araplarının içe kapanmaları ve sessiz kalmaları, görece rahat olmalarından kaynaklanıyor. Barışçı bir nüfus. Almanya’daki köylü kökenli dinci Türkler kendileri gibi  sağcı ve dinci olan Hıristiyan Demokrat partilere değil de, kendilerine yardım elini uzattığı için sol, sosyal demokrat partileri ve Yeşilleri yeğliyorlar. Ama sınıf bilinci olmayan bu kişiler Türkiye’deki seçimlerde Hıristiyan Demokratların sinonimi (benzeri) olan  dinci AKP’yi destekliyorlar. Tam bir kişilik bölünmesi.
Tutucu ve ümmetçi topluluklarda bir dimağ (zeka ve bilinç)  körelmesi yaşanıyor. Orta ve uzun vadede İsrail de o tehlike ile karşı karşıya kalabilir. Bu kafa sürerse İsrail’in geleceği parlak olabilir mi?..
19. yüzyılda – Türk desteği ve Rus göz yumması sonucu – ümmetçi ideoloji ile zehirlenmiş, Rus karşıtı ve Türkleşmeyi peşinen kabul etmiş yoğun bir Adıge nüfus, “Cennet vaadlerine” kanarak, 1880’lerde ve 90’larda aşamalar halinde, II. Abdülhamit yönetimi tarafından Kuban’dan alınıp Anadolu ve Arap topraklarına getirilmişti. Göç sonucu Kuban’daki kalıntı – üçte bir  – Adıge nüfusu da  böylece çökmüş, Adıge varlığının geleceğine kibrit suyu dökülmüştü (Kuban’da şimdiki Adıge oranı yüzde 2 – Adıgey yüzde 25, Krasnodar Kray yüzde 1’den az). Bunların çoğu hala köylü, sağcı ve gerici akımların destekçileri, çevrelerindeki Frigya günleri kalıntısı içkici  Türkleri de kendilerine benzettiler. Samsunlu dindar bir Türk inşaat ustası ile  bu yaz karşılaşmıştım, şöyle dedi: “Bacanağım Çerkes (Abzah), Çerkeslerle aramızda artık bir farklılık kalmadı, ancak Çerkesler bizden daha dindarlar”…  Tutucuyu aydınlatmak zordur, ama önemli olan şey zoru başarmaktır. Kötüye karşı, farklı da olsa, daha iyi ile dayanışma yapmak dine de ters düşmüyor. Çok sayıda Hadis ve uygulama örneği var. Almanya ve Avrupa’dan bir örneğini verdik. Avrupa’daki “sağcı” Müslümanlar, sağcı partileri değil (onları “gâvur” görüyor), laik ve solcu partileri destekliyorlar.  Ama Türkiye söz konusu olduğunda aynı kişiler aslına dönüp (dönüşüp) sağcı-gerici partilere oy veriyorlar. AKP, İngiltere dışında Almanya, Fransa ve Hollanda’da Türk seçmen çoğunluğunun oyunu alıyor. Kişilik bölünmesi örneği…
Buna karşılık kentli ve daha eğitimli bir Türk göçmen nüfusunun bulunduğu ABD, İngiltere, Kanada ve Avustralyalı gibi ülkelerden sol oylar geliyor. Alevi ve Kürt nüfus sola, köy kökenli Çerkes nüfus da sağa oy veriyor.
Solcu partilerin ve belediyelerin bu durumu dikkate almaları, ama parti ayırımı yapmadan zorda kalanlara ve yoksullara  daha fazla yardımcı olmaları, iş olanakları yaratmaları ve sendika özgürlüğünü desteklemeleri  gerekiyor. “Almadan vermek Allaha mahsustur” derler, yardımcı olmazsan ve vermezsen, alamazsın…
Tuzaklara karşı uyanık olunmalı
İsrailli Araplar bölünmüşlüğe, din ve ırk fanatizmine, Yahudi nefretine bir son verecek, farklılığı görüp  İsrail’in demokratik güçlerine destek verecekler mı? ABD’de Siyahi nüfus, o zamanki Müslüman fanatiklerin Siyahi bir  devlet kuralım oyununa gelmedi, Martin Luther King jr’nin (1929-1968)  eşit yurttaşlık (Medeni Haklar) kampanyasına destek verdi ve eşit haklara kavuştu (1962). Daha önce Siyahilerin oy kullanmaları engelleniyordu. Sonuç siyahlar artık devlet kademelerinin her yerindeler: Artık  siyahi bakanlar, generaller, valiler, belediye başkanları, yargıçlar, vb var. Başkan Barack  Obama siyahi bir avukattı.
Siyahi devlet söylemi bir tuzaktı, çatışma ve beyazlara katliam yapma fırsatı tanımak demekti. Adıgeler 19. yüzyılda bu tuzağa düştüler ve mahvoldular. Osmanlı İmparatorluğu’nun bir başına baş edemediği ve hep yenik düştüğü Rusya İmparatorluğu ile bir başlarına savaşmaya itildiler ve kaybettiler. Böylece benzersiz Adıge kültürü  yok olmanın eşiğine geldi, Lenin iktidarı ve sonrasında, Adıge özerkliği ve Adıge Cumhuriyeti ile birlikte  bu özgün  kültür yaşatılmaya ve canlandırılmaya çalışılıyor.
İsrailli Araplar da tuzaklardan, nefret duygularından sıyrılıp, bir önceki koalisyon hükümetine tam destek verebilirlerdi. O zaman Netenyahu ve fanatikler hükmet kuramaz ve güven oyu alamaz, daha şimdiden on beş bin Gazzeliyi öldürme fırsatını yakalayamazlardı. Faşizm gelirse, kuşkunuz olmasın sıra İsrail yurttaşı  Araplara da gelecek, Hitler‘in Yahudi Holokostu (soykırımı) misali, Yahudi faşistler onların da defterini  dürecektir, örnekleri çok. Faşistlerde ilke ve sözünü tutma gibi bir disiplin yoktur…
Faşist hep kaşınır ve rahat durmaz, rahat durursa aktivitesini yitirir.
Naziler iktidara geldiğinde, 1933’te, Almanya’da liberal, sosyal demokrat, sosyalist ve komünistler büyük çoğunluktu. Naziler kısa sürede muhalefeti dağıttılar ve sindirdiler, eski komünist Alman işçilerini, Nazi (faşist) üniforması giydirip komünist Rus işçilerine saldırtmayı başardılar. Büyülenmiş kitleler ölüme alkış tuttular. Büyük Almanya, Lebensraum (yaşam alanı)  gerçekleştirilecekti. Böylece Almanya’nın ve üstün ırk Alman ulusunun bin yıllık geleceği güvence altına alınmış olacaktı. Bu deli saçmalığı miyonların ölümüne, öldürülmelerine yol açtı.
Yahudi dinciler ve faşistler de “Büyük İsrail” hayali peşindeler. Bu gerçek göz ardı edilmemeli. Dünyada din ve ideolojik değişiklikler çok yaşandı. Olmaz dememeli ve demokratik ilkeleri savunmaktan vazgeçilmemeli. Ayrıca, savunmazsan, ilkeler ve anayasalar seni korumaz. Bir nahıjım  (bilge bir yaşlı) şöyle derdi: “Eşek olursan semer vuracak bulunur”, korkak davranan kişiye faşist külahını giydirirler.
Çakallar durmadan birbirleriyle didişirler, ama bir aslan gördüklerinde ona karşı   hemen birleşirler. İsrail’de dinci çakallar demokrasi güçlerine karşı birleştiler. Dış destek alıyorlar. Demokrasi güçleri de, Arap-Yahudi ayırımını,  çelişkileri bir yana atıp dinler ve ırklar üstü bir platformda bir araya gelmeyi başarmalılar. ABD aslında öyle kuruldu, ama emperyalist bir devlete dönüştü. İlke insanların ve toplumların eşitliğini ve eşit hakları savunmayı öngörüyor. Yahudilerin ve Arapların yetenekli önderlere gereksinimleri var.
Uzun vadede İsrailliler – fanatik Yahudiler – Filistinlileri ya da Arapları bastıramazlar, Araplar – fanatik Arap örgütleri – de söylediklerinin aksine Yahudileri Filistin topraklarından söküp atamazlar. İş o kadar kolay değil. Buna güç yeter mi? Güney Afrikalı beyazların (şimdi yüzde 7 – 8) siyah çoğunluğa gücü yetti mi? Uzlaştılar, iki taraf da rahatladı, siyahlar da eşit haklara kavuştular. Selahaddin Eyyubi dönemi tekrarlanabilir mi? Tek çare barış ve uzlaşma. Aksi takdirde iş bir bölgesel ya da küresel savaşa, kanlı olaylara yol açabilir. Bundan asıl zararlı çıkacak olan taraf Yahudilerdir. Uzlaşmakta çıkarı olan taraf öncelikle İsrail’in demokratik güçleridir ve onlar uzlaşmaya öncülük etmeli.
Adıgelerin ve Dağlık Karabağ Ermenilerinin akıbetinden ders alınmalıdır.
Yorum Yap