Şapsığlar ve Bir Kitap -I
1.
Şapsığ yöresi bayrağı
Kitabın adı: “Kafkasya’da ŞAPSIĞLARIN Var Olma Mücadelesi ve YUSUF SUAD NEĞUÇ” (275 sayfa). Kısa ad olarak, “Şapsığlar” ve “kitap” sözcükleri kullanılacaktır.
Yazarlar: Muammer CANIDEMİR, Orhan DOĞBAY, Nail SÖNMEZ.
Kitabın bölümleri: Bir önsöz, iki bölüm, ek belgeler, kaynakça ve alfabetik dizin’den oluşuyor. Bu arada iddianame ve sorgulama tutanaklarının Rusça fotokopileri ile Türkçe çevirileri de veriliyor. Harita ve fotoğraflar da var.
Arşivlerinden ve kendilerinden yararlanılan kişiler, Tarih Bilimleri Uzmanı Rjavin Aydemir ve Şapsığ Halk Parlamentosu Onursal Başkanı Teşu Murdin. Murdin tanışmış olduğum biri.
İncelememiz kapsamında, Şapsığlar’daki verileri değerlendirme yanında, kendi görüşlerimizi de sunmaya çalışacağız. Bu takdirde, umarım konu daha iyi anlaşılacaktır.
Ön bilgi: Şapsığlar, 1864 yılı öncesinde, Kafkasya’nın Karadeniz kıyılarında ve Kuban Ovasında yaşayan en büyük Adıge-Çerkes topluluğu idiler. Rus kaynaklarına göre sayıları 1830’da 300 bin idi (https://mefenef.com/cerkesler-21-mayis-1864ten-gunumuze2-1554.html; ayrıca – гл.3. «Кубанские областные ведомости», No. 38, 1884).
Sayının otuz yıl sonra, 1860’da iki katına çıkmış olduğu düşünülebilir. Nitekim, Prof. Dr. Fethi Güngör’e göre, göç öncesi Şapsığ nüfusu 700 bin idi (https://mefenef.com/cerkesler-21-mayis-1864ten-gunumuze2-1554.html). Kitaba göre Şapsığ sayısı, 19. yüzyıl başlarında 1 milyondan çok iken (s. 89), Neğuç’a göre 1864 yılında 500 bine düştü (Kitap, s. 35 ). Bu korkunç azalmanın nedeni 19. yüzyılda yaşanan büyük veba salgını ve savaşlar olabilir.
Şapsığlar adı altında büyük bir insan topluluğu söz konusuydu. Şapsığya demokratik bir yöreydi; yörede geleneksel bir demokratik yönetim ve ilişkiler vardı. Şapsığlar yan çizmeden, yalpalamadan ve birilerine boyun eğmeden, 1863 yılı sonlarına değin topraklarını ve özgürlüklerini kahramanca ve kararlılıkla savundular; bunun nedeni ne olabilir?
Bilinenin aksine Kafkas Savaşı ya da Adıge Kurtuluş Savaşı fiilen 1863 yılı sonbaharında sona erdi. Vıbıhlarınki kış koşulları nedeniyle yaşanan bir uzatma ve bekle gör politikasıydı. Rus birlikleri kış mevsiminde kışlalarına çekilir ve bazı küçük cezalandırma operasyonları dışında esaslı bir harekat ve savaş yapmazlardı. Ruslar Abzah ve Şapsığlarla ateşkes imzalamış, barış sağlanmış, eski takvime göre Abzahlara 1 Şubat 1864, Şapsığlara da 6 Mart 1864 tarihine değin köylerinde kalma izni tanınmıştı. O tarihlerden sonra Adıge köyleri yakılmaya, Adıgeler de kıyıya inip ve gemilere binip karşı yakaya, Türkiye’ye göç etmeye başlayacaklardı. Anlaşma böyleydi ve savaş sona ermişti.
1863 yılı sonbaharında Abzah ve Şapsığlar Rus dayatmalarını kabul ederek, sivil nüfusun katledilmesini önlemek için savaşa son vermek zorunda kaldılar; 1864 yılı Şubat ve Mart aylarından başlayarak Türkiye’ye göç edecekleri taahhüdünde bulunarak Rus komutanlığı ile ayrı ayrı ateşkes (mütareke) antlaşmaları imzaladılar. Vıbıhlar ise cephe gerisinde yaşadıkları, Rus birlikleri Şapsığ arazisi üzerinden henüz Vıbıh sınırına dayanmadığı için beklemede kaldılar; Nisan 1864’te Rus birlikleri Şapsığ toprağı üzerinden yürüyerek Vıbıh sınırına ulaşana dek Ruslardan ateşkes talep etmediler ve zaman kazanmak istediler. Vıbıhlar Godot’yu bekler gibi, dış yardım geleceği umudu ve beklentileri içindeydiler. Bk. Semen Esadze, “Çerkesya’nın Ruslar Tarafından İşgali”.
Konumuz olan ‘Şapsığlar’ kitabının bir yerinde, “19. yüzyılın başında 1 milyondan fazla Şapsığ varken, şimdi – 1990’larda sayı – 9500 kişiye” düştü deniyor (s. 89); Şapsığlar, 1990’larda “Rusya’nın Azınlık Yerli Halkları Birleşik Listesine” alınmalarını ve kendilerine “yerli halk statüsü” verilmesini, Rusya Devlet Duması ile RF Devlet Başkanı Boris Yeltsin’den talep ediyorlardı. Statü verildi: Eski özerk rayondan “küçük yerli ulus statüsüne düşme” olayı gerçekleşti… Rusya’da devlet tarafından tanınan ve her birinin nüfusu 50 binin altında olan küçük yerli halkların listesi için bk – https://ru-m-wikipedia-org.translate.goog/wiki/%D0%95%D0%B4%D0%B8%D0%BD%D1%8B%D0%B9_%D0%BF%D0%B5%D1%80%D0%B5%D1%87%D0%B5%D0%BD%D1%8C_%D0%BA%D0%BE%D1%80%D0%B5%D0%BD%D0%BD%D1%8B%D1%85_%D0%BC%D0%B0%D0%BB%D0%BE%D1%87%D0%B8%D1%81%D0%BB%D0%B5%D0%BD%D0%BD%D1%8B%D1%85_%D0%BD%D0%B0%D1%80%D0%BE%D0%B4%D0%BE%D0%B2_%D0%A0%D0%BE%D1%81%D1%81%D0%B8%D0%B9%D1%81%D0%BA%D0%BE%D0%B9_%D0%A4%D0%B5%D0%B4%D0%B5%D1%80%D0%B0%D1%86%D0%B8%D0%B8?_x_tr_sl=ru&_x_tr_tl=tr&_x_tr_hl=tr&_x_tr_pto=sc; List of minor indigenous peoples of Russia
Ayrıca, Rusya’da yerli olmayan çok sayıda küçük azınlıklar da vardır.
1864 yılı öncesinde Adıge, Abazin ve Karaçay yöreleri (Abhaz kaynaklı, tahrif edilmiş ve sübjektif bir harita)
Geçmiş süreç ve Kafkasya’da Şapsığlar:
Çar II. Aleksandr ve yüksek rütbeli generalleri – Baryatinski, Evdokimov ve Filipson, Haziran 1861’de Vladikavkaz’da gizlice buluşup Çerkes sorununu ele aldılar,
O sıralarda, Çerkeslerin bir kısmı 1859 yılından ve öncelerinden beri zaten Rusya idaresi altında yaşıyordu; bunlardan biri de büyük bir Adıge topluluğu (kabilesi) olan Abzahlardı. Çar’ın gizli toplantısında, Abzahlarla 1859 yılında varılmış olan ve Abzahları Rusya yurttaşlığına kabul etmiş olan anlaşmasının iptal edilmesi, Abzahlardan isteyenlere Laba batısındaki düzlüklere yerleşme izni verilmesi, istemeyenlerin de Beloreçensk Hattı batısında yaşayan Şapsığlarla birlikte Türkiye’ye gönderilmeleri kararı alındı. Ancak karar, taktik nedenlerle üç ay gizli tutuldu ve Çar böyle bir karar yokmuş gibi davrandı ve Adıgelere/Abzahlara yalanlar söyledi bk -https://mefenef.com/adigelerin-tarihini-anlatan-yazar-mesbase-ishak-4114.html.
Eylül 1861’de, şimdiki Adıgey’in Mıyekope rayonu Mamırıkuaye (şimdi “Novosvobodnaya köyü”) mevkiinde karar, bizzat Çar’ın kendisi tarafından, dolaylı olarak yurttaş Abzahlara ve boyun eğmemiş olan Adıgelerin (Şapsığ, Vıbıh) temsilcilerine buyuruldu; “her zaman olduğu gibi”, bu olayın, yer değiştirme ve yurtdışı edilme kararının “sorumluluğu” yine Abzahlara ya da Adıgelere yüklendi.
Sonuç olarak, “Rusya yurttaşlığından atılan” Abzahlara, Şapsığlar gibi Türkiye yolu görünmüş oldu.
Soçi Meclisi’nin açılması.
Kafkasya’dan atılma kararı kuşkusuz öğrenilmiş olmalı ki, düş kırıklığına uğrayan Abzahlar 1848 yılı öncesinde olduğu gibi Şapsığlara yeniden döndüler. Abzah, Şapsığ ve Vıbıh temsilciler 25 Haziran 1861’de (eski takvim – 13 Haziran 1861) Soçi’de bir parlamento ve ortak bir devlet yönetimi kurdular – Soçi ya da “Büyük Özgürlük Meclisi” yönetimi – “Ŝhafitnığem yı Xeseşxo” adını verdikleri bir ulusal meclis kurdular, ama çok geç kalmışlardı. Bu meclis 23 Nisan 1920’de Ankara’da açılacak olan BMM’ne rol model olmuş olabilir, çünkü kurucular içinde Çerkesler de vardı, Mustafa Kemal‘in Çerkes arkadaşları da vardı ve her iki meclis, oluşturulma yönünden birbirine benziyordu.
Meclis binası ve eklentileri (ana bina, cami, ikametgah, konuk ve muhafız binaları, vb kıyıya yakın bir yerde inşa edilmişti; Abhazya Suhumi’den kalkan küçük bir tekne ile gelen bir Rus deniz komando birliği Meclis binası ile eklentilerini yaktı. Saf Adıgeler gafil avlanmışlardı, ama zeki, kurnaz ve ileri görüşlü Mustafa Kemal, uyanık davranmış ve direniş merkezini kıyıya değil, ulaşılması güç, içerideki Ankara kasabasında kurmuştu.
Kovulma nedeni ve yapılan uygulamanın niteliği:
Aslında Adıgelere uygulanan işlem sürgün değil; bir ulusu ülkesinden bir üçüncü ülkeye zorla göç ettirme, kovma (deportasyon) ve ülkesinden temizleme (ethnic cleansing) olayıdır.
Sürgün (exile), bilinen bir ceza ve onun karşılığı olan yaptırımdır; tarihte bildiğimiz Yahudi (MÖ 538; MÖ 139, MÖ19) Endülüs Müslüman (1492) ve Yahudilerinin (31 Mart 1492) kovulmaları gibi olaylar yaşanmıştır, Adıgelerinki hepsinden daha acımasızı olmuştur. Sürgünün bir süresi, sonu ve dönüşü vardır, ucu açıktır. Kovulmada ise, ayrılışın dönüşü söz konusu değildir.
Ruslar ve işbirlikçileri ulusun yok edilmesi olayını önemsizleştirmeye çalışıyorlar: Bazı kişiler (bazı apolitik yazılarda) Kuzey Kafkasyalıların % 40 kadarı sürgüne tabi tutulmuştur diyorlardı. Hangi Kuzey Kafkasyalılar sürgüne tabi tutulmuş… Belirtilmiyordu.
1859’da bir anlaşmayla Abzahlara verilen yurttaşlık hakkının 1861’de geri alınması nedeni, Bjeduğ ve Kemguy gibi küçük feodal kabilelerden farklı olarak büyük bir topluluk olmaları, bir ruhban sınıfı (tarikat) yönetimi altında ve kıyıya yakın bir yerde yaşıyor olmaları; yerlerinde kalmaları durumunda Rusya’nın geleceği için tehlike oluşturacakları; Adıge topraklarına Rusların yerleştirilmeleri sürecinde sorun yaratacakları gibi stratejik ve jeopolitik değerlendirmeler yapılmış olmalı.
Rus bilinçli hareket ediyordu. Zavallı Adıgeler ise kendilerini bekleyen korkunç bir sonun yeterince bilincinde değildiler. 1840’da dolduruşa gelmiş, Rus kalelerine saldırarak büyük bir kayıp (zayiat) vermişlerdi.
Dikkat edilirse, günümüzde ABD, İngiltere ve İsrail tarafından Gazze’de tezgahlanan yok etme oyununa Gazzeliler gelmiyorlar, çünkü bilinçlenmiş ve örgütlenmiş bulunuyorlar. Adıgeler konusunda sadece küçük bir kesim dağlara çekilmek biçiminde direnişte bulunmuş, ana kitle karşı kıyıya, Türkiye’ye çekip gitmişti.
Sürecin gelişmesi:
1860’da Ruslar, Belaya (Şhaguaşe) Irmağı sağ yakası boyunca, güneyden kuzeye, Maykop’tan Kuban Irmağına değin uzanan ve Beloreçensk Hattı adını verdikleri stratejik bir askeri yol (müstahkem hat) inşa ettiler. Aslında hattın Şapsığ sınırına kurması gerekiyordu. Abzahlar bunun bilincine varmamış olmalıydılar. Rusya emperyalist ve yayılmacı bir devletti; amacı, toprağından kovma yoluyla Adıge nüfusundan kurtulmak, verimli ve stratejik Adıge-Çerkes topraklarına el koymak ve bir yeni Rus ülkesi (Novorossiya) yaratmaktı. Beloreçensk Hattı’nın batısında yaşayan Çerkeslerin Türkiye’ye göç ettirilmeleri içerikli 10 Mayıs 1862 tarihli bir hükümet kararı yürürlüğe sokuldu, kararı uygulama görevi de General Evdokimov komutasındaki Kuban Ordusu’na verildi.
Beloreçensk Hattı ile Karadeniz arasındaki topraklarda Abzahların bir kısmı ile Natuhay, Şapsığ, Vıbıh ve Cıhlar-Cigetler yaşıyorlardı. Cıhların Adıgece konuşan Abazinler olduğunu söyleyenler vardır (Dil bilgini Prof. Dr. Bırsır Batırbıy).
Sürülmeyenler ya da kovulmayanlar:
Kuban’da, Belaya (Şhaguaşe) Irmağı ya da Beloreçensk Hattı doğusunda yaşayan ya da oraya taşınmış olan ya da eskiden beri o alanda yaşayan Çerkesler Türkiye’ye gönderilmekten “kurtuldular”. Bunlar da Bjeduğ, Kemguy, Besni, Hatukay, Mehoş, Yegerıkoy, Mamhığ, vb idiler. Sürgün dışı (muaf) tutulan bu alanın bir bölümünde bugün Adıge Cumhuriyeti bulunuyor.
Ruslar 1860’larda Doğu Kuban’a yerleşmek isteyenlere (iç sürgünü kabul edenlere) şöyle diyorlardı: Doğu’ya doğru yürü, Belaya Irmağını geç ama Laba Irmağını geçme ve bu iki ırmak arasındaki alanda yetkililerce gösterilecek bir yere yerleş. Yerleşmek için küçük ve dar bir alan gösterilmişti ve çok az toprak veriliyor (Adıge ailesine 7 desyatin, Rus yerleşimci ailesine 33 desyatin) ve çifte standart uygulanıyordu (Kadircan Kaflı, Kuzey Kafkasya).
10 Mayıs 1862 tarihli etnik temizlik ve deportasyon (ülke dışına kovma) kararı, izleyen iki yıl boyunca süren kanlı bir operasyon (soykırım operasyonu) sonucu tamamlandı, Amerikalı bilim insanı Dr. Walter Richmond’ın Tiflis’teki askeri arşiv belgelerine dayalı araştırmalarına göre 625 bin Adıge (Çerkes), Evdokimov döneminde, savaşa bağlı nedenlerle öldü, sağ kalan Çerkesler ise gemilere bindirilerek karşı kıyıya, Türkiye’ye yollandı; Türkler, bu nüfusu Batum’dan, Samsun’a ve Romanya Köstence’ye değin uzanan Karadeniz limanlarında kurulmuş olan kamplara aldılar, daha sonra kamplardan yakın yerlerdeki ova ve düzlüklere, özellikle de boş durumdaki Tuna Nehri boylarına dağıtarak yerleştirdiler (iskan ettiler). Böylece Balkanlarda büyük bir Çerkes nüfus birikimi oluşmuş oldu. Balkanlara yerleştirilen bu nüfus bir denge unsuru olarak bir gelecek vaat edebilirdi.
1864 yılı kovulma olayı sonrası Kafkasya’da durum:
1864 yılı ve sonrasında Kuban ilinde 100 bin kadar Dağlı’nın (Adıge, Kabartay, Abazin ve Karaçay) kaldığı Rus kaynaklarında yazılıyor, ancak bu sayıya, resmi göç ettirme politikası uygulanmayan Kuban ilinin Batalpaşinsk ilçesi Karaçay, Kabartay ve Abazinleri de dahil edilmiş olmalı. Bunları çıkardığımızda 51 bin (Hotko Samir) ile 80 bin (Abreg Almir) arası tahminlerle karşılaşıyoruz. Rus tarihçi Dubrovin‘e göre, 1880 yılında Kabartay, Karaçay ve Abazinler hariç Kafkasya’da (Kuban oblastında) 60 bin kadar Adıge kalmıştı.1864 yılı sonrası, özellikle 1897 yılı Rus nüfus sayımı sonucu Adıge-Çerkes nüfusu için bk. – https://mefenef.com/cerkesler-21-mayis-1864ten-gunumuze2-1554.html
Batı Kuban’daki (Beleroçensk Hattı batısındaki) topraklardan yaptırılan 10 Mayıs 1862 tarihli göç ettirme kararının uygulamasına Aralık 1864’te son verildi, karar 1867’de iptal edildi (Ali-Hasan Kasımov, “Çerkes Soykırımı”).
1874 yılı ile birlikte bölgedeki askeri harekâta ve askeri rejime sona verildiği söyleniyor. Öte yandan o tarihe değin, göçe tabi tutulan Beloreçensk Hattı batısındaki topraklar, en az 9 – 10 yıl boş ve sivil yerleşime kapalı tutuldu, sonuç olarak bol yağışlı olan yöre toprakları diken, çalı ve sarmaşıklarla kaplandı, yabanıllaştı, eski ekili yerler belirlenemez ve arazi geçilemez oldu, buraları yerleşimciler açısından ilgi çekici yerler olmaktan çıktı.
Bir de dağlarda direnmekte olan ve Rusların “uçan haydutlar” dediği Şapsığların direnişi de vardı. Direnişçiler nedeniyle Rus yerleşimciler Adıge toprağına, özellikle içerilere, derinliklere yerleşmekten kaçınıyorlardı. Rus Hükümeti ise o gibi yerleri bir an önce Ruslaştırmak ve yeni bir Rus ülkesi (Novorossiya) yaratmak istiyordu.
Bu durum Rusları Şapsığ direnişçilerle barış görüşmeleri yapmaya, ödünler vermeye ve uzlaşmaya zorladı:
Türkiye’ye göç etmeyen Şapsığların bir kısmı, yukarıda değindiğimiz gibi dağlara ve ormanlara çekilmiş, çok zor koşullar altında, yabani meyve, bitki ve bitki kökleri toplayarak, av hayvanı ve balık avlayarak ayakta kalmaya çalışıyor, mağaralarda saklanıyor ve gerilla savaşları veriyorlardı. Bazı Şapsığlar da gemileri kaçırdıkları için Türkiye’ye göç edememiş ve kamplara yerleştirilmişlerdi. Bir örnek olarak bk. – https://mefenef.com/bir-koyun-tarihi-4644.html;
Bir kısım Şapsığ da Doğu Kuban’a/ Beloreçensk Hattı doğusuna geçip ya da o alanda yaşıyor olmaları nedeniyle dış göçten muaf olmuş ve yeni bir yaşam kurmuştu. Bunların torunları bugün Adıgey’de (AC) yaşıyorlar.
1874 yılı sonrasında, kademeli olarak, yöredeki askeri yönetime son verilmesi ve sivil yerleşimin serbest bırakılması üzerine, dağlardaki direnişçilerle resmi makamlar arasında uzlaşmalar sağlandı. Bu oluşumda ılımlı bir kişilik olan Grandük [Büyük Prens] Mihail Nikolayaviç‘in olumlu katkılarının olduğu söylenebilir. Uzlaşmaya göre, düze inecek ve silah bırakacak Şapsığlar kovuşturulmayacak, diledikleri yerlerde küçük dağ köyleri kurabilecek ve istediklerini köylerine alabileceklerdi. Anlaşma gereği bu yerler Şapsığlara bırakılmıştı. Ama Şapsığlar [güvenlik gerekçesiyle] Rus yerleşim alanı olarak belirlenen kıyı bandına yerleşmeyeceklerdi. Şapsığlar Türk yanlısı ve sakıncalı kişiler olarak sayılıyorlardı. Bu konuda daha çok bilgi için bk. T.V. Polovinkina, “Çerkesya Gönül Yaram” kitabı.
Dağlarda barınma ve küçük köy kurma yasağı Şapsığlara uygulanmayacaktı, bu yasak Kabartay ve Karaçaylar dışında yağmacı olarak değerlendirilen Kuban ili Adıge (Abzah, Besleney, vb) ve Abazinleri için konmuştu.
Terek ve Dağıstan illerinde yaşayan Dağlılara dağlarda barınma yasağı konmamıştı. Onlara yetecek kadar toprak verilmiş ve yağmacılığa karşı sıkı güvenlik önlemleri alınmıştı.
Şimdi çok az sayıda olan Şapsığ nüfusa, bir istisna olarak, Karadeniz kıyısı dağlarında barınma ve küçük köyler kurma izni verilmişti. Bu konuda bir anlaşma ve uzlaşma sağlanmıştı.
Kıyı boyundaki dağlardan inenler ile kamplarda ve kıyıdaki Kazak kasabalarında geçici olarak barınanlar ve Kuban’dan dönen kimi tek tük Çerkes aileler bir araya gelerek şimdiki küçük Şapsığ dağ köylerini kurdular; böylece 1870 – 1880’lerde, “Şapsığlar” kitabına göre de 1886 yılı ve sonrasında, Kuban Adıgeleri kitlesel olarak Türkiye’ye göç ederken, tam aksine, bir paradoks olarak bugünkü Karadeniz dağlarında yeni bir Kıyıboyu Şapsığ ya da Karadeniz kıyısı Şapsığ toplumu oluşmuş oldu (s. 11). Dağlarda direnen Şapsığlarla (Sahil Adıgeleri ile) Rus Hükümeti (Grandük Mihail Nikolayeviç) arasında, şimdiki Soçi ve Tuapse dağ vadilerine Şapsığların serbestçe yerleşmeleri, köy kurmaları ve istedikleri kişileri köylerine almaları konulu bir uzlaşma sağlandı. Bu bir lütuf değil, her iki tarafın da yararına bir anlaşmaydı. 1922-1923’te Şapsığların kendi geleceklerini belirleme haklarının olduğu ve bunu ilke olarak kabul edildiği Moskova’da Milliyetler Bakanlığı yetkilileri tarafından açıklanmış, ancak bu hak, bir baskı ve dayatma sonucu en alt düzeyde [ulusal rayon] olarak tanınmış, ama bu oluşum bile Mayıs 1945’te, bilemediğimiz nedenlerle kaldırılmıştır. Kötü niyetli taraf Rus tarafı olmuştur. Oysa Şapsığ rayonu Adıgeleri savaşta büyük bir kayba uğradı ve iki Sovyetler Birliği Kahramanı çıkardı. Hiçbir dürüst Rus Şapsığları ihanetle suçlayamaz. Bu konuda yeterli bir çalışma yapılmamıştır.
Bir halkın cezalandırılması gerekçesini bilemiyoruz.
Bir başka kayıt: “1874’te Rus müfrezeleri dağlarda saklanan Çerkesleri takip etmeyi bıraktı. Çerkeslerin Karadeniz kıyısındaki dağlık bölgeye yerleşmelerine izin verildi” (bk. – Калеж).
Tarihi değerlendirme farklılıkları, Rus birliklerinin bölge topraklarından kademeli olarak çekilmiş, uzlaşmaların değişik tarihlerde gerçekleşmiş olmaları gibi nedenlere bağlanabilir.
Şapsığ nüfusu:
1897 Rusya resmi nüfus sayımına göre, bir yıl önce, 1896’da kurulan Karadeniz ilindeki (guberniya) Şapsığ nüfusu 1,939 (iki binden az) idi, sayı 1926 sayımına göre 3,777 oldu (s. 11). Sayılar pek de inandırıcı değil; Rus mobbingi nedeniyle, Şapsığların en az bir bölümü kimliğini gizlemiş olmalı.
2010 yılı sayımı verilerine göre Soçi ve Tuapse rayonlarında yaşayan Adıge-Şapsığ-Çerkes sayısı: Soçi – 4,778 + Tuapse – 4,183 = 8,961 idi. Karadeniz kıyısında yerleşik olarak Şapsığlar yaşadığına göre, bu 9 bin nüfusun 3,882 kadarı Şapsığ adıyla listeye geçirilmiş, diğerleri Adıge ve Çerkes cetvellerine aktarılmış, birçoğu da yok sayılmış olmalıydı… .
Daha tuhafı: 10 yıl önce yaklaşık 9 bin Adıge- Şapsığ’ın yaşadığı Soçi ve Tuapse’deki toplam Şapsığ sayısı 2021’de 1,914’e düşmüş?.. Bu olay nasıl açıklanabilir?..
Rus mobbingi (bezdirisi), kuşkusuz Şapsığlardan alınan özerkliğin geri verilmesi ya da Adıgey’le birleşme durumunda azalacak ya da dengelenecektir. Ama Rus özerkliği ya da birleşmeyi kabul etmiyor.
Kıyıboyu Şapsığe’de bugün Şapsığların toplu olarak yaşadıkları 24 yerleşim yeri (kent, belde ve köy) bulunduğu söyleniyor, nitekim Şapsığ Adıge Xase’sinin 24 yerleşim yerinde şubeleri bulunuyor…
Doğu Kuban’da – Adıgey’de de – 4 Şapsığ köyü var – Afıpsıpe, Panehes, Pseytuk ve Haştuk. Bir de Natuhay köyü var. Bunlar Adıge sayılıyorlar. Öyle olmaları da gerekir.
Özet bir tarihi bilgi, 1917 Şubat burjuva devrimi ve sonrası:
Çarlık Rusya’sında, 1896 yılı ve sonrasında Şapsığlar Karadeniz ilinde (guberniya); Adıgeler Kuban ilinde (oblast); Kabartaylar ve diğer Dağlı toplulukları da Kuban, Terek ve Dağıstan illerinde (oblast) yaşıyorlardı.
Şubat 1917’de savaşta iyice hırpalanan Çarlık Rusya’sında ilk devrim (burjuva devrimi) oldu, Çarlık sistemi çöktü ve bir Geçici Hükümet kuruldu. İllerde de Geçici Hükümete bağlı geçici – sivil il yönetimleri (yerel hükümetler) oluştu. Kuzey Kafkasya’da Dağıstan ve Terek illerinde Dağlı yönetimi kuruldu, yönetim giderek yerel Dağlı Hükümeti’nin, Kuban ve Karadeniz illerinde de yerel Kazak Hükümeti’nin eline geçti. Adıgeler ve Şapsığlar Kazak Hükümetine (sonraları “Kuban Halk Cumhuriyeti”ne) bağlı bir azınlık olarak kaldılar. Ekim devrimi olmasa Adıge’nin defteri dürülmüş olabilirdi.
Savaş nedeniyle Rusya genelinde halk yokluk ve açlık içindeydi, cepheden her gün ölüm haberleri geliyordu. Halk bir an önce bu emperyalist (kirli) savaşa bir son verilmesini ve sorunlarına çözüm bulunmasını istiyordu.
Mevcut Geçici Hükümet ise halktan gelen taleplere kulak asmıyor, faşist generallerin güdümünde savaşı sürdürüyordu.
Bolşevikler (sosyalistler) ise ‘savaşa hayır’ diyor ve giderek güç kazanıyorlardı.
Muhalefetteki Bolşevikler barış, iş ve ekmek sloganlarıyla harekete geçtiler, Bıtırbıf’da (St.Petersburg) deniz piyadelerinin desteğiyle iktidara el koydular – 7 Kasım 1917. Bıtırbıf ve Moskova’da Bolşevik silahlı işçi müfrezeleri (komiteleri) oluştu, V. İ. Lenin başkanlığında devrimci (Bolşevik) bir hükümet kuruldu. Bu olaya “Büyük Ekim Devrimi” ya da “Büyük Oktobr İnkılabı” deniyor. 1871 Paris Komünü’nden sonra, ilk kez bir ülkede bir sosyalist devlet ve iktidar kurulmuş, bir emperyalist devlet çarkı parçalanmış oldu.
Lenin Hükümeti bir kararname yayımlayarak toprağa el konduğunu, toprağın, Fransız devriminde olduğu gibi köylüye dağıtılacağını, büyük sanayi kuruluşları ile fabrikaların, banka ve madenlerin kamulaştırıldığını, eşitlik anlayışı (ilkesi) temelinde, her ulusun kendi geleceğini belirleme hakkının ve inanç özgürlüğünün tanındığını, her ulus ya da ulusal azınlığın kendi toprağında bağımsız ya da özerk devletini ve yönetimini kurabileceğini ilan etti.
Kararname kuşkusuz Şapsığları da kapsıyor, tüm uluslara ve ulusal azınlıklara bağımsızlık ve özerklik yolunu açıyordu.
Büyük toprak sahiplerinin (toprak baronlarının) egemen olduğu taşra, Kuzey Kafkasya da dahil, Bolşevik ya da işçi-köylü iktidarına karşı ayaklandı. Ancak Rusya’nın kalbi ve asıl güç motoru olan büyük sanayi ve silah sanayisinin merkezleri, işçi sınıfı ve toprağa yeni kavuşmuş olan köylüler sosyalist iktidardan yana oldular.
1860’larda ABD’de sanayileşmiş Kuzey; köleci ve tarımcı Güney eyaletlerini yenmişti. Denklemde Kuzey gelişmişliği, modernliği, eşitliği ve özgürlüğü temsil ediyor; Güney ise eşitsizliği, baskıyı ve köleciliği savunuyordu. Milyonlarca Siyahi nüfus boğaz tokluğuna pamuk, şeker kamışı ve tütün tarlalarında, kızgın güneş altında köle işçi olarak çalıştırılıyordu.
Rusya’da da benzeri bir hareket yaşandı, tek fark ABD’de eşitliğin kısıtlı ve yarım, Rusya’da ise şimdi (1917’de) tam olarak tanınmış olmasıydı. ABD’de toprak “baronlarda” kaldı, siyahi nüfusa, eski toprak kölelerine toprak verilmedi, ırk eşitsizliği ve fiili kölelik 100 yıl daha sürdü; ABD’de ancak 1962’de siyahilere oy kullanma hakkını tanındı; Rusya ise, 1917 devrimi sonucu, 1789’da Fransa’da olduğu gibi toprağı kilise ve baronlardan alıp köylüye verdi.
Kuzey Kafkasya:
Kuzey Kafkasya’ya geldiğimizde, Terek-Dağıstan’da kurulan Dağlı Hükümeti, Merkezi Hükümete karşı Kuban ve Don Kazak Hükümetleri ile bir ittifak ve ortak hükümet kurdu, ancak ortak hükümet güçleri yenildi ve dağıldı; Mart 1918’de Kuzey Kafkasya’nın tamamı Bolşevik (Merkezi Sovyet) yönetimi altına girdi; Dağlı Hükümeti ileri gelenleri kaçtılar, Alman ve Osmanlı devletlerince tanınmış olan Menşevik (anti-Sovyet) Gürcistan’a sığındılar (Mart 1918). O sıralarda Adıgeler apolitik idiler ve olayların dışında kalmaya çalışıyorlardı.
Petrol milyoneri Tapa Çermoyev önderliğindeki anti-Bolşevik eski Dağlı yerel Hükümeti’nin sürgündeki üyeleri Osmanlı Hükümeti temsilcilerinin desteğiyle 11 Mayıs 1918’de Batum’da “Kuzey Kafkasya Dağlıları Cumhuriyeti” (kısa adı – Dağlı Cumhuriyeti) adı altında ve kâğıt üzerinde bağımsızlık ilan ettiler. İngilizler karşısında büyük bir gerileme yayan Türkler (İttihatçılar) hâlâ yayılma umutlarını yitirmemişlerdi.
Ardından Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan cumhuriyetleri de bağımsızlıklarını ilan ettiler (26 ve 28 Mayıs 1918).
Tapa Çermoyev Grozni’deki petrol kuyularını İngilizlere sattığı için paralıydı ve karşı devrimcileri finanse ediyordu.
Osmanlı birlikleri, son bir gayretle Gürcistan üzerinden Azerbaycan’a, ardından Dağıstan’a sarktılar, dağılmış olan Dağlı Hükümeti’ni canlandırmaya çalıştılar. Ancak 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi gereği Osmanlılar yenik olarak savaştan çekildiler ve Kafkasya’yı boşalttılar.
İç Savaş:
Kuzey Kafkasya Batılı emperyalist devletlerin desteklediği, para, asker ve silah yardımı yaptığı General Denikin kuvvetlerinin ya da Beyazordu’nun işgaline uğradı. Bolşevikler Kuzey Kafkasya’dan çıkarıldı. Beyazlara karşı Çeçenya ve Dağıstan’da sadece Dağıstanlı (Avar) Şeyh Uzun Hacı direndi, diğerleri beyazlarla birleştiler. Dağlı Hükümeti ve Dağıstan İmamı Necmettin Gotsinski General Denikin’e biat etti. Bu yüzden Uzun Hacı, İmam Necmettin Gotsinski için “Ben onu imam yapmak istedim, ama o, İvan [Rus] oldu” diyecekti. Kızılordu karşısında beyazlar ve müdahaleci yabancı askerler yenildiler ve Mart 1920’de Kırım üzerinden kaçış biçiminde Güney Rusya’yı terk ettiler.
Bu gelişim Türkiye’deki milliyetçi Kemalist Harekete alan açtı, elini güçlendirdi. Rus iç savaşında Beyazları destekleyen İngiliz ve Batılı müttefiklerinin gücünü ise zayıflattı, Yunanlılara verdiği desteği frenledi, Mustafa Kemal süreci iyi okudu. Karadeniz’de üstünlük Bolşevik donanmasının eline geçti. Batılı emperyalist güçler Karadeniz’den kovuldular, böylece Kemalistlere de geniş bir alan açılmış, Padişah hükümeti ise İngiliz korumasında İstanbul’a hapsedilmiş oldu… 23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi toplandı ve bir Meclis Hükümeti (İcra Vekilleri Heyeti) kuruldu. Bolşevikler Karadeniz yoluyla dost Ankara Hükümetine silah, mühimmat, tıbbi yardım, giyecek ve para yardımı yapmaya başladılar. Rusya ile Batı, arada tampon bir Türkiye bulunmasını istiyor olmuşlardı. Mustafa Kemal süreci iyi idare etmeyi bildi, Padişah’a sadık diğer tutucu paşaların aksine Mustafa Kemal’in geniş bir politik bilinci ve hedefi vardı, o, bağımsız ve sırf Türk üstünlüğünden oluşacak ve Hıristiyan nüfustan arındırılmış bir Türk devleti kurmak istiyordu.
Yusuf Suad Neğuç’un o sıralardaki durumu:
1930 yılındaki Rus savcılığı ifade tutanaklarından ve sanık ifadelerinden anlaşıldığına göre, Düzceli Dr. Neğuç Yusuf Suad’ın 1918 yılında Tiflis’te Osmanlılarla buluştuğunu, onlarla birlikte Dağıstan’a gittiğini, “Karadeniz kıyısı Şapsığlarının temsilcisi sayılarak” Dağlı Cumhuriyeti Meclisi’ne alındığını öğreniyoruz. . Bundan daha geniş olarak daha sonra söz edeceğiz. Ayrıca Mefenef.Com’daki “Düzce’den Kafkasya’ya “Gerçek Bir Dönüşçü’nün Öyküsü” Yusuf Suad Neğuç” başlıklı yazımızda ve Av. Sefer E. Berzeg‘in aynı adlı kitabında daha geniş bilgi vardır.
Sovyet iktidarı dönemi:
Mart 1920’de Sovyet Rusya’da özerk cumhuriyet ve bölgeler kurulmaya başlandı, örneğin Tataristan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu, Moskova’da Kuzey Kafkasya halklarına da özerklik verilmesi ilke kararı alındı: 20 Ocak 1921’de de Rusya’ya bağlı Dağıstan ve Dağlı özerk sovyet sosyalist cumhuriyetleri kuruldu; Karaçay, Balkar, Oset, İnguş, Çeçen ve Kabartaylar Terek ili yerinde kurulan Dağlı Özerk Cumhuriyeti içinde yer aldılar. Kuban’ın Batalpaşinsk ilçesi (bugün “Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti”) Çerkes (Kabartay, Besnıy) ve Abazinleri de seçimlerini Dağlı Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne katılma yönünde kullandılar (Şapsığlar kitabı, s. 27).
Böylece Batalpaşinsk ilçesi Kabartay (Çerkes) ve Abazinleri Kuban ili Adıgelerinden ve Kuban-Karadeniz ilinin Dağlı Bölümü’nden kendi seçimleriyle ayrıldılar. Tercih hakkı tanınmayanlar Tuapse yöresi Şapsığları olacaktı. Rusya’daki resmi işlemler Çerkes (Adıge) ve Kabartay (Kabardin) etnik adları üzerinden yürütülüyordu, 1922’de Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi’nden dışlanmış olma sonucu Şapsığ etnik adı da fiili olarak gündeme gelecekti.
Kafkasya’da etnik sorunları çözülmemiş olarak Kuban Adıgeleri kalmıştı. Adıgeler Orta Kuban Solu (Yekaterinodar/Krasnodar ilçesi) ile Orta Laba Solunda (Maykop ilçesi) ve Karadeniz kıyısında Tuapse yöresinde yaşıyorlardı.
Sovyet iktidarı üzerine Kuban ve Karadeniz illeri birleştirildi, Kuban-Karadeniz ili (oblast) kuruldu; il yönetimine bağlı bir Dağlı bölümü de oluşturuldu, bölümde Tuapse Adıgeleri de (Şapsığlar) temsil ediliyordu. Dağlı bölümünün yetkileri ve statüsü giderek artırıldı ve bir tür il statüsüne yükseltildi. Bölüm Başkanı Sihu Seferbıy idi, Dr. Neğuç Yusuf Suad da Dağlı bölümü yürütme kurulu yedek üyeliğine seçilmişti (Şapsığlar kitabı, s. 27).
Dağlı yönetimi, Neğuç Yusuf Suad’ın önerisini benimseyerek, bu üç ilçedeki Adıgeleri içine alacak ve başkenti Tuapse olacak özerk bir ‘Çerkes Özerk Cumhuriyeti’ kurulması için Moskova’ya başvuruda bulundu. Moskova, arada uzak mesafe bulunduğu gerekçesiyle, Tuapse Adıgelerini (Şapsığları) diğer iki Adıge yöresinden ayırdı, 27 Temmuz 1922’de Orta Kuban ve Orta Laba solundaki Çerkes yerleşimlerini içine alan bir “Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi” için onay verdi. Böylece Adıgelerin üç sacayağından biri kopmuş oldu.
Adıge Özerk Bölgesi:
Yeni özerk bölge (oblast) Kuban ve Laba ırmakları solunda bir şerit halinde uzanan, 300 km uzunluğunda, 22-45 km genişliğinde ve 2,660 km. kare yüzölçümlü küçük bir yöreydi, nüfusu 100 bin dolayındaydı ve yarı nüfusu Çerkes (Adıge), kalan yarı nüfusu da Rus ve Kazak’tı. Az sayıda Adıge Ermenisi de vardı [Adıge Ermenileri – Yermelxer, Adıgece konuşuyor ama Hıristiyandırlar]. Özerk bölgenin başkenti Krasnodar kenti idi. (Şimdi 7,792 km. kare, 500,500 nüfus, başkent – Maykop).
Sorun bundan sonra patlak verdi: Adıgelerin üç sacayağından biri (Tuapse) koparılmış, topal ördek misali bir özerk bölge kurulmuştu. Anlaşılan Rus Sovyet liderler Adıgelerin toparlanmalarını istemiyorlardı. Sonuç olarak Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi dışında ayrı ve küçük bir Şapsığ ulusal kimliği de fiilen oluştu. O zamana, dahası 1959 yılı sayımı öncesinde, Çerkeslere ilişkin resmi işlemler, yukarıda da değindiğimiz gibi, Çerkes (Adıge) ve Kabartay adları üzerinden yürütülüyordu; 1959 nüfus sayımında Çerkes ve Adıge adları ayrıldı. Şapsığ adı ve etnik kümesi ise, Şapsığların 1999’da resmen tanınması sonucu, 2002 nüfus sayımı cetvellerinde yer alacaktı.
Neğuç Yusuf Suad ve arkadaşları Şapsığların yeni kurulan özerk bölgeden dışlanmış olmalarını ulusa, Adıgelere karşı haksız bir işlem olarak değerlendirdiler ve kınadılar. Kınama ile de yetinmediler.
Şapsığ Cumhuriyeti:
Dışlanma üzerine, 4 Eylül 1922’de Tuapse kentinde III. Şapsığ Kongresi toplandı ve bir anlamı kalmadığı için Tuapse yöresi Adıgelerinin “Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi”ne (oblast) katılma talebi iptal edildi (kitap, s.37) ve merkezi Tuapse kenti olmak üzere, Cubga yerleşimi kuzeyindeki Pşad Irmağından, güneyde Abhazya sınırına dek uzanan alanda 6 Eylül 1922’de, Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti içinde yer alacak bir “Şapsığ Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti” kuruluşu ilan edildi.
III. Şapsığ Kongresi ve Dr. Yusuf Suad Bey’in konuşmasından seçmeler:
4 Eylül 1922’de III. Şapsığ Kongresi 32 delegenin katılımıyla Tuapse kentinde toplandı. Kongreyi Kuban-Karadeniz bölgesi (oblast) yönetimi Başkan (Vali) yardımcısı Bondarenko (Rus) açtı ve yönetti. Bondarenko Şapsığların bir yıl gibi bir süre boyunca Kuban-Karadeniz Bölgesi’nin Dağlı yürütme kuruluna bağlı olarak yaşadıklarını, ama Kurul’un Şapsığların sorunlarıyla ilgilenmediğini, Şapsığları kendi hallerine terk ettiğini, bu örnekten de anlaşılacağı gibi Şapsığların Tuapse’ye bağlı kalmalarının daha yararlı olacağını savundu.
Kongrede Dr. Yusuf Suad Neğuç da uzun bir konuşma yaptı. Konuşması içinden bazı satır başları, özetle şöyleydi:
– Biz Şapsığlar olarak Kabardey, Abhaz ve Çeçenler gibi özel bir ulusuz.
– Karadeniz kıyı bölgesi en eski zamanlardan beri Şapsığların öz anayurdudur. 1864 yılı öncesi Şapsığ nüfusu 500 bin idi. Çarlık rejimi (ordusu) bizi ezdi, bu nedenle şimdi az sayıya düştük. Toprağımız kolonize edildi. Yerleşimcilerin bir çoğu 1918 yılından (devrimden) sonra buraya yerleşmiş olan Ruslardır.
– Zorla ülkeden kovulan Şapsığların ata yurduna geri dönüş yolu açılmalıdır.
– Şu an özerkliğe kavuşmuş olan Kuban’daki Bjeduğ, Kemguy ve Hatukay gibi kabilelerden farklı bir yapımız var, onlar kendi beyleri (pşı, prens) tarafından yönetilmiş olan kabilelerdir.
– Biz Şapsığlar ise, efendisi olmamış olan demokratik bir toplumuz; gerçek anlamda demokrat ve devrimci bir yapısı olan bir toplumuz.
– Bölgemiz işgal edildi, halkından arındırıldı, soyuldu ve talan edildi.
– Rus devrimi emperyalizme savaş açtı, ezilen halklara özgürlük vaat etti ve sözünü tuttu. Sovyet iktidarı biz Şapsığları az nüfuslular diyerek dışlamamalıdır.
– Yöre olarak, Kuban-Karadeniz Bölgesi (ili) Dağlı bölümünde temsil edildik, Kuban-Karadeniz Bölgesi Dağlıları III. Kongresi bütün Dağlıları (Adıgeleri ve Şapsığları) içine alacak ortak bir özerk yönetim talep etmişti, talepte bulunan o Dağlı nüfusunun içinde Şapsığlar olarak biz de vardık. Buna rağmen talebimiz dikkate alınmadı ve yok sayıldık, yeni kurulan “Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi’nden” dışlandık.
– Bu olumsuz gelişme nedeniyle, Tuapse yöresi Adıgeleri (Şapsığlar) olarak, “Çerkes (Adıge) özerk bölgesine” katılma talebimizi geri çekiyor ve iptal ediyoruz; kendi geleceğimizi kendimiz belirlemek istiyoruz. Sovyet Anayasası bu hakkı ve yetkiyi bize veriyor (s. 121-123).
Kongre, Yusuf Suat Neğuç’un önerisini, bir Şapsığ Cumhuriyeti kurulması kararını kabul etti (6 eylül 1922).
Şapsığ Cumhuriyeti’nin ilan edilmesi ve sonrası:
Yukarıda belirttiğimiz gibi, 6 Eylül 1922’de Tuapse merkezli bir “Şapsığ Cumhuriyeti”nin kurulduğu ilan edildi, karar örneği onanması için Moskova’ya gönderildi, ancak bir yıl, 1923 yılı boyunca karar Moskova’da ele alınmadı. Durumu öğrenmek üzere Dr. Yusuf Suad Neğuç ile Ali Neğuç Şubat 1924’te Moskova’ya gönderildi. İlgili Bakanlık temsilcileri Şapsığların kendi topraklarında kendi geleceklerini belirleme hakkına sahip olduğunu ve durumun inceleneceğini söylediler.
Bu arada Şapsığlar aleyhine sinsi bir yalan kampanyası (dezenformasyon) da yürürlüğe sokuldu: Neğuç‘un ve arkadaşlarının Türk casusu oldukları, gerici-şeriatçı bir devlet kurmak, bu devleti Türkiye’ye bağlamak istedikleri; Rusları Karadeniz kıyılarından kovacakları, Ruslardan gasp edecekleri evlere Türkiye’den getirilecek Çerkeslerin yerleştirileceği… gibisine yalanlar uyduruyorlardı. Anlaşıldığı kadarıyla Moskova, Şapsığlara üst statüde bir özerk bölge yönetimi verme niyetinde değildi. Moskova, yerel Rusların ırkçı tepkilerinden de çekiniyor olmalıydı. Yerel Ruslar (Kazaklar) Şapsığlara özerklik verilmesine karşı çıkıyorlardı, onlara göre Karadeniz yöresi topraklarının hepsi Rusların ve Kazakların toprağıydı, bu nedenle Moskova bir ara formül peşindeydi. Nitekim, bazı sorunları çözmek üzere Moskova’dan “Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesine” gönderilen Rus teknik heyetine Şapsığ sorununu da inceleme ek görevi verildi (Şapsığlar kitabı, s. 40).
Moskova dönüşü, iki ay kadar sonra, Dr. Yusuf Suad Neğuç ile Ali Neğuç ve birkaç Şapsığ aktivist, “halkı Sovyet iktidarına karşı kışkırtma” suçlamasıyla tutuklanıp 29 Nisan 1924’te Ṡemez (Novorossiysk) Cezaevi’ne kondu. Az ve güçsüz olmanın getirisi buydu. Yargılama sonunda ilk iki kişi, 11 Ekim 1924’te 3 yıllığına Sibirya’nın Altay yöresindeki Narım köyüne sürgüne yollandı, diğer tutuklular ise delil yetersizliğinden salındı.
IV. Şapsığ Kongresi ve ulusal rayon:
Lider kadrosunun tutuklu olduğu bir baskı döneminde IV. Şapsığ Kongresi, Kuban-Karadeniz ili (oblast) yürütme kurulu Başkan yardımcısı (Vali yardımcısı) Bondarenko başkanlığında toplandı. Bondarenko “Şapsığların az nüfuslu ve yoksul bir halk olduğunu, bir özerk bölge yönetimini ve onun bütçe – vergi yükünü kaldıramayacaklarını, özerk bölge talebinden vazgeçmelerinin ve Tuapse yönetimine bağlı kalmalarının yerinde olacağını” söyledi.
Şapsığ konuşmacılar ise, özetle, özerklik sayesinde, “Bir zamanlar Çarlık Rusya’sından sürülen devrimci Şapsığlara anayurt kapısının açılmış olacağını” savundular: “Çarlık yönetimi Şapsığ toplumunu dağıtmıştı, ama bugün Sovyet Rusya yönetiminin fakirliğimizi ve azlığımızı gerekçe göstermeden bize dost elini uzatacağına inanıyoruz” (..) bizimle aynı topraklarda yaşayan Çek, Alman, Estonyalı ve diğer halklarla eşitlik ve kardeşlik anlayışı temelinde bir arada yaşamak istiyoruz (s.126) dediler.
Temsilciler Sovyet anlayışına bel bağlamışlardı.
Pasif davranılmayıp ulusal rayon ya da cumhuriyet yerine daha üst bir statü olan ulusal okrug da özerk oblast istenebilir ve diretilebilirdi. Rus buna da evet diyebilirlerdi.
Kongre’de 5. dereceden ve çok az yetkisi olan güdük bir “Şapsığ ulusal ilçesi” kurulması kararı alındı.
Çerkeslerin Kafkasya’ya geri dönüşü, Rus faşistlerin ve milliyetçilerin hiç istemeyeceği ve zamansız ortaya sürülmüş sürülmüş taktik bir hataydı. Çerkes sorunu günümüzde bile çözülmemiş uluslararası bir sorundur.
Ulusal ilçe (rayon), karar alma yetkisi sınırlı özerk bir alt idari birimdir. Rusya’da alt birim olarak değişik bölge yönetimleri hâlâ vardır: Abazin, Nogay, Türkmen, Agul, Rutul, Tsahur rayonları (ilçeleri) … gibi.
Şapsığlar zulme uğradıklarına göre taleplerini niçin yükseltip özerk okrug istememişler?.. 1991’de de ulusal rayon değil, özerk oblast da (il) diyebilirlerdi. Çünkü “ulusal rayon” terimi 1930’larda tedavülden kalkmıştı.
Bu arada, dikkat edilirse, Çerkes dönüşüne ilişkin, 100 yıl önceki Şapsığ söylemleri ile şimdiki dönüşçülerin söylemlerinin örtüştüğünü görüyoruz. Şimdiki dönüşçüler, 1970 – 1980’lerden beri, “Sovyetler sosyalist bir devlet olduğu için Çerkes dönüşüne karşı çıkmayacaklardır” (?) diyor, toplumu yanıltıyor ve ümitsizliğe yol açıyor, alt yapısı (konut, barınma, uyum ve iş garantisi, vs) olmayan soyut bir dönüşü (dönüşçülüğü) savunuyorlardı; 1920’lerin Şapsığları da o zamanki Sovyetlerin “dost elini kendilerine uzatacağını”, diaspora Çerkeslerine dönüş yolunun açacağını umuyorlardı. Oysa sorun dönüş değil, özerklik elde etme sorunuydu.
Dönüş, halkta dönüş yönlü bir istek ve koşullar oluştuğunda olabilir.
Reel politikada duygusallığa yer yoktur, karşılıklı menfaatler vardır, verirsin, alırsın, Çerkes Rus’a ne verebilirdi… Kitaplarda yazılı olanların, haklı olmanın her zaman arazide bir karşılığı olmayabilir.
2.
Şapsığ Cumhuriyeti:
Şapsığ Cumhuriyeti’ni kurma kararı onanmak üzere Eylül 1922’de Moskova’ya gönderildi, ancak 1923 yılı boyunca karar uyutuldu, ele alınmadı. Bunun üzerine, durumu öğrenmek üzere Yusuf Suad Neğuç ile Ali Neğuç Şubat 1924’te Moskova’ya gittiler; Neğuç Yusuf Suad, Rusya Milliyetler Halk Komiserliği’nde (bakanlık) Şapsığların cumhuriyet ilanının onanması içerikli bir konuşma yaptı; Bakanlık yetkilileri ise Şapsığ bölgesinin ayrı bir özerk-etnik birim olabileceğini ve kendi geleceğini belirleme hakkının bulunduğunu ilke olarak kabul ettiklerini söylediler (Şapsığlar kitabı, s. 40); ancak, yukarıda da belirttiğimiz gibi Şapsığ karşıtı bir hava da estirilmişti: Şapsığlar, Vıbıhlar ile birlikte Rus istilasına ve soykırıma karşı sonuna değin direnmiş ve yalpalamamış, Rus bütçe ve askerlerini yormuş olan bir topluluk idiler. Ayrıca daha birkaç hafta önce küçük halkların kararlı bir destekçisi olan Lenin ölmüş (21 Ocak 1924) ve Lenin’in uzun hastalığı döneminde (son 2 yılını felçli olarak yatakta geçirmişti) çok sayıda – 30 bin – eski Beyazorducu (Rus milliyetçisi ve ırkçı) subay ve askeri memur Kızılordu saflarına ve devlet kadrolarına alındı, Rus milliyetçiliği yeniden hortlamaya başladı. Bu da aleyhte bir oluşumdu (s. 40 – 41).
Nitekim, aleyhte kampanya sonuç verdi, Moskova’dan dönüş sonrası, Dr. Neğuç Yusuf Suad ve bir grup Şapsığ aktivist, inandırıcı olmayan bir gerekçeyle tutuklanıp 29 Nisan 1924’te Ṡemez (Novororssiysk) Cezaevi’ne kondu. Neğuç ve arkadaşları için “Türk casusu” oldukları söylentileri dolaştırılıyordu. Neğuç Yusuf Suad ve arkadaşı Ali Neğuç, ‘Şapsığ halkını Sovyet iktidarına karşı kışkırtma’ suçundan 11 Ekim 1924’te Sibirya’nın Narım köyüne (şimdiki Altay Kray’da küçük bir köy) 3 yıllığına sürüldü. Diğer sanıklar ise delil yetersizliğinden beraat ettiler (s.42).
Moskova ve ilgili Bakanlık, Şapsığların kendi geleceklerini belirleme haklarının olduğunu ve özerk bir bölge birimi kurabileceklerini söylemişti..
Beri yanda, Neğuç Yusuf Suad ve arkadaşlarının tutuklu oldukları ve Şapsığların başsız kaldıkları bir baskı döneminde, 26 – 29 Ağustos 1924’te IV. Şapsığ Kongresi, Kuban-Karadeniz Bölgesi Başkan (Vali) yardımcısı Bondarenko başkanlığında Tuapse’de toplandı, Kongre’ye üst yönetimin (ilin) yürütme kurulu temsilcileri de gelmişlerdi; bu kişiler sorunu en alt düzeyde bir statü ile geçiştirme talimatını almış olmalıydılar. Sovyetlerde o sıralar üstten alta şöyle bir ulusal bölge statü yapılanması vardı: 1. birlik cumhuriyeti (egemen devlet), 2. özerk cumhuriyet (Yasa çıkaran ama egemen olmayan, iç işlerinde serbest olan devlet), 3. özerk bölge (oblast), 4. ulusal okrug, 5. ulusal rayon (ilçe). Sonuncu üç statü sadece idari yetkileri olan, ama yasa çıkaramayan il ve ilçe yönetimleri idiler.
Temsilciler, Şapsığların durumunun iyileştirileceğini, Şapsığlara yardım edileceğini, köy yollarının yapılacağını, Şapsığ kolluk gücünün (polis teşkilatının) kurulacağını ve Şapsığlara yeterli tarım toprağı, tarım araç ve gereçleri verileceğini, ama bunun için cumhuriyet ya da özerk bölge (oblast) diye tutturmanın gerekli olmadığını, bütün bu söylenenlerin bir ulusal ilçe yönetimi ile de yerine getirilebileceğini söylediler ve Kongre’nin onayını almayı başardılar.
Bu gibi durumlarda liderlik ve kadro çok önemlidir; lider oyuna gelmeyecek yetenekte, gelişimi, karşısındaki kişilerin niyetini ve süreci okuyan ve ileri görüşlü olan kişidir. Lider kadrosu tutuklu oluğu için, Rus temsilciler, Şapsığ temsilcileri oyuna getirmekte, en azına, en düşük statüye razı etmekte güçlük çekmediler.
Kongre kararı ertesi gün, 30 Ağustos 1924’te Bölge yürütme kurulu tarafından onandı ve yıldırım hızıyla Moskova’ya gönderildi; Moskova, bir hafta gibi kısa bir süre içinde, 6 Eylül 1924’te birbirinden kopuk 3 ayrı ada üzerinde ve sadece 10 Şapsığ köyünü içine alan minik, garip serçe misali (462 km.kare; 3,4 bin nüfus) bir Şapsığ Ulusal İlçesi kuruluşuna onay verdi (s. 42-45). Bkz. – Harita.
Moskova, Şapsığların 6 Eylül 1922 tarihli cumhuriyet talebini 1,5 yıl beklemede tutmuştu.
Rusların gönülsüz, ama ilke gereği güdük bir Şapsığ ilçesinin kurulmasına razı oldukları ve onay verdikleri anlaşılıyor.
Neğuç Yusuf Suad sürgün yerinden, Narim’den arkadaşlarına gönderdiği mektuplarda, özetle, Tuapse’de Şapsığca “Tercüman” adlı bir dergi çıkarılmasını, Şapsığ köylerinde okullar ve camiler açılmasını istiyordu (s.52).
Üç yıllık sürgün cezasını 1927 yılında tamamlayan Yusuf Suad Neğuç ve arkadaşı Ali Neğuç serbest bırakılmadı, 1928’de güvenlik kurulu (siyasi polis) kararı olarak, 3 yıl Kafkasya’ya ayak basmama cezasına (eksi ceza) çarptırıldı. Bunun üzerine bu kişiler Stalingrad (Volgograd) kentine yerleştiler. Ceza süreleri tamamlandıktan sonra 1930 yılı başlarında bu iki kişi Kafkasya’ya döndü. Neğuç Yusuf Suad Afıpsıpe köyüne yerleşti.
Kolhozların kurulması dönemi:
Stalin iktidarı 1928 yılında, ekonomik gelişme ve köylüyü kalkındırmak ve sosyalist devletin çöküşünü önlemek için kolhoz (köy tarım üretim kooperatifi) sistemine geçiş kararı aldı. Çünkü tarım ürünlerini ihraç, karşılığında sanayi için gerekli malları satın almak için Sovyetlere başka bir ticaret yolu bırakılmamıştı. Kolhozlar yoluyla tarımda makineleşme ve modernleşme sağlanacak, üretim artacak, tarım ürünü ihraç edilecek, gerekli sanayi ana makinaları dışarıdan satın alınacak, yeni iş alanları yaratılacak ve sistem (sosyalizm) korunacaktı. Sovyetler Birliği derin bir ekonomik ambargo ve dış baskı altındaydı, ekonomik bunalım içindeydi, tarım ürünleri ve canlı hayvan dışında dışarıya mal satamıyor, parası peşin ödenmeden mal alınamıyordu.
Sovyetler bu siyasi ve ekonomik cendereden kurtulmak için tarımda kolektivizasyon (kooperatifleşme) dışında bir çıkış yolu bulamamışlardı. Örneğin maden, kereste ve sanayi ürünlerini ambargo nedeniyle satamıyor, ihraç edemiyorlardı. Bir tek Türkiye ile ilişkileri var gibiydi; Sovyetler bazı tarım ürünleri (fındık, kuru üzüm ve incir, vb) karşılığı Türkiye’de bir düzine küçük fabrikalar kurmuşlardı.
Kolhoza geçiş için 1928’den 1933 yılına değin 5 yıllık bir süre ön görülmüştü, ancak Şapsığ’da ilk beş ay içinde toprağın yarıdan çoğu kamulaştırılmış ve büyük bir hoşnutsuzluk oluşmuştu (s.54-55). Toprak ailelerin elinden alınıp kolhozlara devredilmişti. Hükümet, Sovyetler Birliği tamamında her köylü ailesinin toprağı, tarım aletleri ve iş hayvanları ile birlikte kolhoza katılmasını istedi. Uygulama büyük tepkilere yol açtı: “Kulak” adı verilen zengin köylü ailelerinin sabotaj ve suikast girişimleri başladı, kolhozlara sabotajlar sonucu kıtlık ve açlıktan kitlesel ölüm (Ukrayna’da), tutuklama ve sürgün gibi üzücü olaylar yaşandı. Ölümlerin nedeni toprağın ekilememiş ve ürün elde edilememiş olmasıydı.
Yargılama başlıyor:
Kolhoz karşıtı direnişler yanında, 1 Ağustos 1930 tarihli Rus Savcılık iddianamesine göre Şapsığ’da ve Adıgey’de “Tam Özgürlük ve Barış” adlı bir siyasi terör örgütü ve bu örgütle bağlantılı “Ülkemizin Bağımsızlığı Diyen Grup” (Tixeku Tereğotij Zıore Kup) adlı başka bir örgüt daha “kurulmuştu”, deniyor. Bu örgütler Kafkasya’da bağımsız bir “Dağlı Devleti” kurmak istiyorlarmış. Aklın alacağı şey değil… Hukuk doktoru Yusuf Suad Neğuç‘un, doğruysa bu tür terör örgütleriyle bağlantı kurması için aklını kaçırmış olması gerekirdi…
Yusuf Suad Neğuç ile birlikte 21 kişi “Şapsığ Ulusal Hareketi” örgütü üyesi olmakla suçlanıp tutuklandı, öteki 8 kişi ise yakalanamamıştı (s. 56-58).
Yargılama sırasında savcı, Neğuç Yusuf Suad için ölüm cezası istedi. Neğuç Yusuf Suad, Şapsığların demokratik hakları konulu çalışmalara katıldığını, ama siyasi-terörist örgütler ve kolhoz karşıtı eylemlerle bir ilişkisinin bulunmadığını savundu. Sanıkların birçoğu yöneltilen suçlamaları reddetti. Savcılık iddiasına göre, kolhoz karşıtlarının eylemleri başarısızlığa uğradı, örneğin Karpovsk köyü (şimdi – Aguy-Şapsığ) kolhoz başkanına ile köy muhtarına suikast yapılamadı.
Güney’den, Kiçmay’dan (Şehekey köyü) kuzeye, Karpovsk’a silah ve cephane sevkiyatı, sıkı yol denetimi nedeniyle yapılamadı… vs.
Her şeye karşın Sovyetler Birliği 10 yıl gibi kısa bir süre içinde, kolhozların katkılarıyla bir tarım ülkesi olmaktan çıkıp büyük bir sanayi ülkesi olmayı başardı, ama tam soluk alınacak bir eşiğe gelindiğinde korkunç Nazi saldırısı başladı (1941).
Şapsığ ilçesi ve sonu:
Şapsığ ilçesinin merkezi Haziran 1930’a değin Tuapse kenti idi, merkez ardından Kalej köyüne; 13 Mart 1931’de kıyıdaki Sovet Kuace köyüne, 4 Ocak 1934’te de kıyıdaki Lazarevsk (Psışuape) beldesine taşındı. Şapsığlar aleyhindeki hava dağılmış olmalıydı: İlçe toprağı genişletildi ve 3 kat büyüdü – yüzölçümü 1,433 km.kare, nüfusu 12,697 (1939) oldu, nüfusun 4 bini Şapsığ (% 31) idi, ilçe uzun bir kıyı bandına da kavuşmuştu; ancak Tuapse ve oraya yakın Şapsığ köyleri (Aguy-Şapsığ, Psıbe, Śıpka, vd) ve bir o kadar Şapsığ nüfus ilçe sınırı dışında kaldı.
Öte yandan Sovyetlerde sanayileşme başarıldı, toparlanma dönemine girildi denirken 2. Dünya Savaşı patlak verdi; Nazi Almanya’sı (faşistler) Sovyetler Birliği’ne saldırdı (1941). Ülke alt üst oldu, 26 milyon Rus ve Sovyet insanı öldü.
Ne olduysa bundan sonra oldu. Politik atmosfer birden bire kötüleşti, Şapsığlar “düşmanla işbirliği yapmış”, bu nedenle kara listeye alınmış ya da iftiraya uğramış olmalıydılar, olanları tam bilemiyor ve açıklayamıyoruz – bu konuda yeni bir açıklama için bk. “Tevçoj Nuh: Ulus Seninle Gurur Duyuyor”, Mefenef.Com.
1943 yılında, savaşın tam göbeğinde, Şapsığ ilçe yürütme komitesi, kendi özerkliğine 2/3 çoğunluk oyu ile son verme kararı aldı. Garip bir durum. Kararın kuşkusuz bir arka planı vardır. Durup dururken böyle bir karara niçin gereksinim duyulmuş olabilir? Küçücük Şapsığ ateş olsa ne gibi bir kötülük yapabilirdi? Ortada ciddi bir neden olmalı. O neden de, rayonun feshi ve Şapsığların diğer Adıgelerle birlikte Sibirya’ya sürülecek olmaları kararı olabilirdi.
Aslında İlçe yönetiminin böyle bir karar alma yetkisi var mıydı? İlçe yönetimi bir başına böyle bir işe kalkışamayacağına göre, talimat kuşkusuz yukarılardan, Moskova’dan, Savunma Bakanlığı, Genelkurmay, vb gibi güçlü bir yerden gelmiş olmalıydı.
Karar niçin iki yıl beklemede tutuldu, uyutuldu? Moskova 1922-1924 arası Şapsığ Kongresi kararını 1,5 yıl beklemede tutmuştu. İlçe kurma kararını bir hafta içinde onamıştı. Fesih gerekçesini ve arka planını henüz kesin olarak bilemiyoruz. Sadece bazı tahminlerde bulunuyor, bazı ipuçlarından hareketle yorumlarda bulunuyoruz.
Lazarevsk (Psışope) rayonu (şimdiki)
Moskova 24 Mayıs 1945’te Şapsığ ilçesinin özerkliğini resmen kaldırdı; ve o yerde Lazarevsk adlı bir Rus ilçesi kurdu. Lazarevsk adı, 1837 – 1839 yıllarında Adıge kıyılarına çıkartma yapıp Çerkes toprağını kana bulayan Karadeniz Filosu komutanı Amiral M. A. Lazarev adından geliyor.
Sovyetlerde özgürleşme rüzgârı ve Şapsığların yeni talepleri:
1985 yılında Sovyetler Birliği’nde, parti sekreteri M. Gorbaçov önderliğinde bir demokratikleşme süreci başladı, içten içe çürüyen Sovyetler Birliği ABD ile Silah ve Uzay yarışına kalkışmış, ekonomik çöküş içine girmişti; yeni yönetim söz ve örgütlenme özgürlüğü getirdi, Şapsığ adı üzerindeki sansür de kalktı. Bunun bir sonucu olarak 29 Nisan 1989’da Lazarevsk’te (Psışuape) “Adıge Xase” (Adıge Sivil Toplum Örgütü) kuruldu. İlk Başkanı tanıdığım ve makalede de adı geçen Teşu Murdin idi. Örgüt, uluslararası hukuka, dahası Sovyet Anayasası’na aykırı olarak Şapsığların özerkliğine ve Şapsığ ilçesinin varlığına son verilmiş olmasını kınadı ve Şapsığlara haklarının iade edilmesini istedi (s. 62-63). Önce yöredeki etnik örgütler Şapsığlara desteklerini açıkladılar, daha sonra süreç iyi yönetilememiş olmalı, Kazak, Rum, Ermeni, Ukraynalı, vb dost sivil toplum örgütleri desteklerini geri çektiler.
Şapsığlar o konuda da hava aldılar.
Şapsığlar taleplerini hukuki bir zeminde ve çizgide yürüteceklerine dallandırıp budaklandırmış mıydılar? Bilemiyoruz. Bu da karşı tepkilere, yalan ve haksız söylemlere yol açmış, aleyhte bir hava oluşmuştu: Rus milliyetçiler, 70 yıl önceki yalanlarını tekrarlıyor, Şapsığlara özerklik verilmesi halinde Karadeniz kıyısındaki Rusların kovulacağını, evlerine Türkiye’den getirilecek Çerkeslerin yerleştirileceğini ve benzeri yalanlar yayıyor, ev ev dolaşıp Şapsığlar aleyhine Ruslardan imza topluyorlardı.
Ayrıca “nüfusun yüzde 3-4’ü olan Şapsığlara özerklik verirsek, sayıca daha fazla olan diğerleri ne demez… Yiyecek ve giyecek buluyorsanız oturun oturduğunuz yerde” gibi tehdit dolu demeçler basında yer alıyordu.
Türkiye’den dönüş propagandalarına gelirsek, Türkiye’de Şapsığların Şapsığya’dakinden daha geniş ve daha verimli tarım toprakları, maddi anlamda daha üst bir yaşamları vardı.
1 Aralık 1990’da Tuapse’de toplanan “I. Şapsığ Halk Kongresi” özerklik, Şapsığ Rayonu kurma talebinde bulundu. Niçin oblast ya da özerk okrug değil de, tedavülden kalkmış ulusal rayon?..
İlan edilen özerk Şapsığ ilçesi Karadeniz kıyısında Novomihailovsk’tan (Nıgepsuh) başlıyor, bu beldeyi de içine alıyor, güneyde Golovinka (Şexape) ve onun güneyine uzanan Karadeniz kıyılarını kapsıyordu. Aslında ilçe, tarihi Şapsığ topraklarının çok küçük bir bölümünü kapsıyordu.
Şapsığlar 1 Aralık 1990 tarihini “Karadeniz Çerkeslerinin (Şapsığların) Milli Uyanış Günü” olarak ilan ettiler (s. 71).
Kongre kararı, 1991’de bir öneri olarak Sovyet Parlamentosu‘na sunuldu ve gündeme alındı; ilk görüşme ve oylama yapıldı ve öneri kabul edildi; önerinin karara dönüşmesi için ikinci bir oylama yapılması gerekiyordu. İkinci oylama yapılamadı, çünkü Rus mobbingi sonucu milletvekilleri korkutulmuş ve toplantıya gelmemişlerdi, Çarlık döneminden kalma emperyalist ruh yeniden hortlamış olmalıydı, böylece öneri kendiliğinden düşmüş oldu. Şapsığ özerkliği hayali de bir başka bahara kaldı.
Şapsığlar Rusya’nın küçük yerli halkları listesine alınıyor ve bir ulusal kimlik sahibi oluyorlar:
Rusya’da tarihten gelme çok sayıda küçük yerli halk (küçük ulus) bulunuyor. Küçük uluslar ve azınlıklar BM, Avrupa Konseyi, uluslararası hukukun ve uluslararası kuruluşların ve RF Anayasa’sının güvencesi (koruması) altındalar.
Geçmişin 600 bin nüfuslu, özgürlük mücadelesini dış dünyanın ve o dönemler dünya basınının gıptayla izlediği yiğit Şapsığların günümüzdeki torunları, bitkin ve acınılası durumlara düşen ve bitmekte olan küçük yeryüzü uluslarından biri olma derekesine düşürülmek isteniyor. Kabartay işbirlikçiler de Rus gericilerle el ele. Şapsığlar öz anayurtlarında azlar; ama milyonları bulan bir diasporaları da var…
5 Mart 1999’da Rusya Federasyonu Devlet Duması “Rusya Yerli Azınlık Halklarının Hukuki Statüsünün Temelleri” (Основы правового положения коренных малочисленных народов России) adlı bir yasa çıkardı. Yasa, 30 Nisan 1999’da RF Devlet Başkanı Boris Yeltsin tarafından imzalanarak yürürlüğe girdi, 40 – 50 kadar küçük yerli topluluk (ulus) listeye alındı. Bunlardan biri de Şapsığlardır.
Yerli halk; bulunduğu yere başka bir yerden gelip yerleşmiş olmayan, o yerin otoktonu (toprağın ilk insanı) olan, göçmen ya da göçmen statüsünde olmayan insan topluluğu (halk) demektir.
Şapsığların adı,1999’da resmen “RF’deki küçük yerli azınlık halkları listesine” alındı. Ancak, “Şapsığlara sadece en alt statü yani topraksız ‘Koruma Altında Küçük Yerli Toplum Statüsü’ verildi (s.97).
Ancak aşırı milliyetçi Ruslar ve işbirlikçileri Şapsığlara statü tanınmasını çok buluyor; Şapsığ ve dahası Adıge nüfusunu bölerek güçten düşürmeye, gerçekte 10 binden çok daha fazla olan Şapsığ sayısını 1,914 gibi kıytırık bir sayıya düşürmeye, Şapsığlara yapılan devlet yardımını azaltmaya, Çerkes (Kabartay) sayısını ise şişirmeye çalışıyorlar. Bu gibi çabalarda, Rus’a yaranma dışında, bazı işbirlikçi Kabartayların ne gibi bir çıkarı olabilir?.. Birçok Adıge ve Şapsığ da, maalesef kurulan bu sinsi tuzağa yakalanıyor, oltaya takılıyor. Karşılaştırınız: Aguy-Şapsığ köyünün nüfusu 2,000, tüm Şapsığların nüfusu ise 2021 resmi sayımına göre “1,914” …
Bu da yetmedi: Krasnodar Kray yönetimi, RF üst meclis ve yönetiminden Şapsığ adını “yerli halklar birleşik listesinden” çıkarmasını istedi, ama RF yönetimi ve federal meclis, herhalde, ortada Federal yasa ile verilmiş bir hakkın bulunduğu, Şapsığ adını listeden çıkarmak için bir yasa değişikliği gerektiği düşüncesiyle olmalı talebi işleme koymadı. Böylece Şapsığların yeni kazanımı (etnik azınlık statüsü) korundu. Federal Meclis tarafından verilen bir statü (yasal düzenleme) ancak Federal Meclis kararı ile kaldırılabilirdi, statüye son verme, beraberinde daha başka etnik sorunlara da yol açabilirdi. Demek ki Moskova’da aşırı Rusçular, faşistler yanında aklı başında, demokrat ve değerli kişiler de bulunuyor.
Ayrıca Kranodar Kray, birçok kişinin sandığının aksine bir eyalet (devlet) değil, yasama yetkisi ve bakanlar kurulu olmayan bir ildir. İl, merkezden gelen yasa ve talimatları uygulamakla yükümlüdür.
Bazı Kubanlı Rusların o denli nefreti, Şapsığ ve Adıge karşıtlığı nereden kaynaklanıyor ve bu nefretin makul bir açıklaması olabilir mi?.. Demek ki, insanların birçoğu 1864 yılı Şapsığ ve Adıgelerinin erişkinlik düzeyine hâlâ ulaşamamış…