21 Mayıs Çerkes Soykırımı ve Sürgünü – 3

21 Mayıs Çerkes Soykırımı ve Sürgünü – 3

 Fotoğraf –21 Mayıs 1864 günü Kafkas Savaşının sona ermesi nedeniyle Kbaada Çayırında (Atkuac) yapılan Zafer töreni ve Ortodoks Hıristiyan ayinine katılan Rus Askerleri ile subay çadırlarından  bir görüntü. Arka planda Rus subay atları görülüyor. Soylu ve subay olmayanlar ata binemiyordu.

Beloreçensk Hattı ve Abzahlar
Ruslar 1860’da Belaya Irmağının (Şhaguaşe) sağ yakası boyunca Beloreçensk Hattı adını verdikleri bir müstahkem hat (yol) inşa ettiler. İşin ilginç yanı bu sınır hattı Rusya’ya bağlanmış olan Abzah ülkesini dışarıda, Şapsığ tarafında bırakmıştı. Rus generaller Abzahları güvenilmez kişiler olarak görüyorlardı.
Aynı yıl,1860’da Vladikavkaz’da bir araya gelen ve Osmanlı yönetiminden (Sultan II. Abdülaziz’den) olur onayı alan üst düzey 3 general, Çerkes sürgünü projesini revize etti: Karadeniz yöresi Çerkeslerinin (Şapsığ, vd) Türkiye’ye gönderileceği kesinlik kazandı. Karadeniz kıyı yöresi dışında, Maykop’un doğusunda kalan yerlerdeki tüm Çerkesler, söz gelişi bugünkü Adıgey, Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar yöreleri Çerkesleri (Bjeduğ, K’emguy, Abzah ve Kabartaylar) Ruslara bağlıydılar. Rusya yurttaşı oldukları için ancak iç sürgüne tabi tutulabilir ya da dış ülkelere göç etmelerine izin verilebilirdi. 1860 yılında boyun eğmemiş olan Çerkeslerin etnik temizliğe tabi tutulacakları ve göçe zorlanacakları açıklık kazanmıştı. Abzah yöresine gelince, Rus idaresine girdiği için, özellikle dış göçe tabi tutulmaması gerekiyordu, ancak Rus Beloreçensk sınır (savunma) hattının Abzah sınırının sona erdiği yerde değil, başladığı yerde inşa edilmiş olması kuşku uyandırıcı idi. Kırım Savaşında yenilmiş olmalarına karşın, Ruslar yayılma (işgal) politikalarını terk etmemişlerdi. Ancak Adıgeler ve bu arada Abzahlar çetin cevizdi.
500 bin üzeri nüfuslarıyla Abzahlar dağıtılmadıklarında, Şapsığlar, Natuhay ve Vıbıhların hepsi temizlenmiş olsa bile, nüfus üstünlüğü yine Çerkeslerde kalacak ve Çerkesya fethedilmiş olmayacaktı. Abzahlar da dış göç kervanına eklendiğinde, geride Adıgelerin çok küçük bir bölümü (Bjeduğ, K’emguy, vb) yerlerinde kalacak ve demografik üstünlük, kalıcı olarak Rus ve Kazak (Ukraynalı) tarafında kalacaktı (Nitekim 1897’den bu yana Kuban’daki Çerkes nüfus oranı % 2-3 dolayında seyrediyor). Bu arada iç göç de (Donbas’a göç), dış göçe (Türkiye’ye göçe) dönüşmüş olacak, Rusya nakil, iskân, barındırma ve besleme masraflardan kurtulmuş; Abzahların da yok edilmeleriyle, Rusya’nın stratejik geleceği güvence altına alınmış, Karadeniz kıyısında yeni bir Rus ülkesi (Novorossiya) yaratılmış olacaktı.
Vladikavkaz’da bir araya gelen üst düzey 5 Rus generalinden Başkomutan Aleksey Baryatinski, Kurmay Başkanı, 1862 yılı ve sonrasında Savaş Bakanı Dmitriy Milyutin ve Kuban Ordusu Komutanı Nikolay Yevdokimov, Karadeniz kıyı yöresi Çerkeslerinin Türkiye’ye göç ettirilmesi görüşünde birleşti. General Grigoriy Filipson uzlaşma yanlısıydı, ancak yalnız kaldı.

1857’de Çerkeslerin Dobass’a sürülmeleri raporunu hazırlayan,  ardından Çerkeslerin Türkiye’ye sürülmelerini planlayanlardan, savaş bakanı, Mareşal Kont Dmitriy Milyutin.

6 eylül 1859’da Şamil’in teslim olmasından sonra, Kuban Ordusu komutanlığına atanan General Yevdokimov, Şapsığlarla savaşı şiddetlendirdi. Yevdokimov, Bjeduğ milis birliğinin (korucuların) savaşa katılmasını istedi, ama korucular bunu kabul etmediler.
1860 yılı serbest göçleri
Savaş devam ederken, 1860 yılında, Rus idaresindeki Terek ilinden reform karşıtı 10 bin Kabartay, Kuban ilinden de 4 bin Çerkes Rus hükümetinin izniyle Karadeniz limanlarından Türkiye’ye göç etti ve anlaşma gereği iskânlı göçmen olarak kabul edildi. Bu göçmenler Samsun’a çıktılar, kendilerine köy kurma hakkı tanındı, Uzunyayla başta olmak üzere uygun yerlere (Sivas, Tokat, Kayseri, Maraş, Adana, Yozgat, Amasya, Çorum, vd yerlere) yerleştirildiler.
Gönüllü ya da serbest göç ile zorunlu göç ya da “sürgün” farklı şeylerdir. Kendiliklerinden ya da gönüllü olarak göç edenler ekonomik, yani daha müreffeh ve daha huzurlu bir yaşam ve fırsat, yeni bir yurt arayışı gibi nedenlerle ve eski yurtlarına dönmemek üzere göç ederler. Eski ülkeyi ve oradaki yaşamı özlemezler, çocuklarına da pek anlatmazlar. Bulgaristan Osmanpazarlı eski bir göçmene (macire) sormuştum: “Eski memleketini özlüyor musun?” diye. “Özlenir mi öyle kötü memleket” yanıtını almıştım. Böylelerinin eski yurtlarına ilişkin hatıraları sığ olur. Bir daha geri dönmemek ve yeni bir yurt edinmek üzere göç eder, eski yurdu hafızalarından siler ve geldikleri yeni yurtlarına uyum sağlarlar. 1970’lerde konferans vermek üzere gittiğim Ankara’da misafir kaldığım bir evde, ev sahibinin akrabası olan Amasyalı bir Adıge öğrenci ile karşılaşmıştım, ülkücüydü. Not defterimde “Dış Türkler” diye bir bölüm vardı ve görmüştü. Konferans günü salonda bir göründü ve gitti. Daha sonra karşılaştım, “Çabuk ayrıldınız” dedim. Çerkesler konusunda konuşma yapıyordum. “Dış Türkler’den söz edeceksiniz diye gelmiştim, sadece Çerkeslerden söz edildiği için kalmadım” demişti. Genç köken olarak Çerkes’ti, ama ruh olarak değildi. İdeolojisi Türkçülük ve Dış Türklerdi, Çerkesler değildi.
İç göç örneği olarak, Düzce ya da Adapazarı köylerine göç eden, Ordulu, Giresunlu ya da Karadenizli, Laz köylüleri gösterebiliriz, bunlar eski memleketlerine geri dönmeyi düşünmezler, akrabalık bağları da giderek azalır. Bunlar asimilasyonu hızlandırıcı dini görüşler (ümmetçilik) etkisindedirler. Bu gibi kişilerden oluşma topluluklar kolay ve sancısız asimile olur ve kimlik değiştirir, girdikleri toplulukların içinde eriyip giderler. Binlerce yıl boyunca Anadolu kimliklere mezar olmuş bir yerdir. Kafkasya’da ise dil ve kimlikler yüzlerce yıl korunmuştur. Sümer, Hatti, Hitit ve Urartu gibi uygarlıklar, eski Anadolu ve Ön Asya dilleri yok oldular ama küçük Kafkas dilleri dağlarda ve dağ vadilerinde tutunmayı başardılar.
Süngü gücüyle toprağından göç ettirilenler, eski yurtlarını, kültür ve anılarını daha uzun bir süre yaşatırlar, asimile edilmeleri de daha zor olur. Asimilasyonu hızlandırmak için o insanların hayatına dini ideolojiler sokmak, önce kültürlerinden ve geçmişlerinden kopmalarını sağlamak, onları dağıtmak, azaltmak ve egemen ulus kültürünü benimsetmek gerekir. Anayurtta ve diasporada Adıgelere uygulanan yöntem budur. Şimdi bazı Kabartaylar, Adıge ve Şapsığları etkisizleştirme ve yutma çabaları içindedirler: Önce “İki yazı dilini ortak/tek bir Adıgece’de birleştirelim, üçüncü bir dil oluşturalım” dediler. “İki dilden üçüncü dil çıkmaz, bunu örneği yok, dilin biri diğerini yutar” diye Adıgeler öneriyi reddettiler. Yine de durmadılar. Bu kez aradaki Besleney (Kabartay) lehçesini ortak dil yapalım, dediler. Saçmaydı, Besleneyce Kafkasya’da bir birine uzak 5 küçük köyde konuşuluyordu. Ciddi bir ilgi görmedi. Bunun üzerine hepimiz kendimizi Çerkes (aslında Kabartay) diye yazılalım, dediler. Bunda başarılı oldular, 132 bin Adıge’nin 22 bini (% 17 – 20) kendini Çerkes diye yazdırdı, Adıge sayısı 132 binden 110 bine düştü. Çerkes sayısı 115 bine yükseldi ve Adıge sayısını 5 bin “aştı”. Bu bir oyundu.
Ayrıca müthiş bir yalan, abartma ve uydurma yanımız da var, kimden peydahladık, bilemem. Örneğin Çeçenlerin “kovuldukları” anayurtlarına dönmek için yıllarca ev bile inşa etmedikleri, kulübelerde yaşadıkları söylenir. Doğru değil, çünkü Çeçenler Kafkasya’dan sürülmediler, kendi istekleriyle Türkiye’ye göç ettiler. Daha aşağıda da göreceğimiz gibi, maalesef asılsız söylemlerimiz, yalanlarımız akla ziyandır…
Bu bakımdan ciddi belgelere dayanmayan ve uzman süzgecinden geçmeyen anlatıları kuşkuyla karşılamamız gerekir.
Abzahlara saldırı
Konuya dönersek,1861’de Yevdokimov Abzahlara saldırdı ve iki yıl önceki,1859 Rusya’ya katılma (bağlılık) anlaşmasını iptal etti. Abzahların en az bir bölümünün bundan rahatsızlık duyduğu ve şikayetlerde bulunduğu anlaşılıyor. Çünkü Çar II. Aleksandr, 1861 eylülünde Abzah yöresine uğrama ve Abzahlarla görüşme gereği duymuştu. Amacı Abzahlara barışçı biçimde düze inmeyi kabul ettirmekti. Şapsığlar ve komşuları için ise, tabutun çivisi çoktan çakılmıştı. Onlar sürüleceklerdi.
Abzahlarla varılan anlaşmanın bozulmasının sorumluluğu, Semen Esadze’nin “Çerkesya’nın Ruslar Tarafından İşgali” adlı kitabında yazıldığına göre Abzahlara aittir: Abzahlar yörelerine gelen Vıbıh ve Ahçıps çapulculara katılıp Rus karakollarına saldırmış ve yağma yapmışlardı. Görüldüğü gibi bir polisiye ya da küçük bir soygun olayından yarım milyonluk koca bir yöre nüfusu sorumlu tutulmuştu. Mantıki değil. Kurtla kuzu öyküsünü andıran bir durum. Yağmaya katılmakla Abzahlar, Çar’a verdikleri söz ve bağlılık yeminine sadık kalmamışlardı. Adıge tarihçi Çırğ Ashad’a göreyse, tam tersi bir durum vardır, barışı bozan ve Abzahlara saldıran taraf Ruslar ve General Yevdokimov’un kendisidir.
Barışın bozulması, Abzahların da topraklarından sürüleceklerini belli etmişti. Ruslar Abzahları sürmeyi öncesinden planlamışlardı. Rus yayılma stratejisi de bunu gerektiriyordu. Yevdokimov’un saldırısı ve barışın bozulması üzerine Abzahlar, Şapsığ ve Vıbıhlarla ittifak kurmak zorunda kaldılar, 25 Haziran 1861’de (eski takvim 13 Haziran) Soçi’de ilk Çerkes Parlamentosu açıldı. Adı “Büyük Özgürlük/Bağımsızlık Meclisi” (Şhafitnığem yı Xeseşxo) idi, kısaca “Soçi Meclisi” olarak da tanınıyordu. Geç kalmış ve ümitsiz bir vakıaydı, girişimdi.
Soçi’de bir devlet külliyesi inşa edildi: Parlamento binası dışında konuk, asker ve hizmet evleri, adliye (mahkeme) binası ve bir de cami vardı. Ancak yeterli güvenlik önlemi alınmadığı anlaşılıyor:, Abhazya Sohum’dan gelen bir Rus deniz komando birliği kıyıya çıkartma yaptı ve binaların hepsini ateşe verip yaktı. Ondan sonra meclis binasız kaldı ve başka yerlerde toplanmayı sürdürdü.
Meclis dış ülkelerden yardım ve destek aradı, Türkiye ve İngiltere’ye temsilciler gönderdi, ama bütün resmi kapılar Çerkeslerin yüzüne kapandı. Kimse “Çerkesler” diyerek Rusya’yla arayı bozmak ve savaşı yeniden başlatmak istemiyordu. Şimdilerde Ukrayna’ya yağan yardımların milyonda biri Çerkeslere yapılmamıştı.
Çar II. Aleksandr’ın Kuban’a gelmesi ve başarısız bir görüşme.
,
Bir 4 kişi görseli olabilir

Çar II. Aleksandr’ın  Eylül 1861’de  Abzah yöresinde  Mamrıko deresi vadisinde Çerkes temsilcilerle görüşmesini tasvir eden bir resim.

Eylül 1861’de Çar II. Aleksandr Kuban’a geldi. Abzah yöresinde “Mamrıkuk’ey”/Mamrıko Vadisi denilen yerde bir Çerkes (Abzah) heyetiyle görüştü. Görüşmeye Çerkes Meclisi temsilcileri de gelmişlerdi. Ancak bir anlaşma sağlanamadı. Çar, “Ya Türkiye’ye göç edin ya da Kuban Irmağının solunda gösterdiğimiz yerlere yerleşin” dedi. Gösterilen yer 100 bin üzeri bir nüfusun yerleşebileceği genişlikte ve kapasitede bir yer değildi: Yoz, su basan, yer yer bataklıklı ve sıtma yatağı, yazları hayvan otlatılan ve hasır örmek için bataklıklarından saz kesilen bir yerdi. Buna karşılık, ülkesi için direnen Adıge nüfus 2 milyon, Natuhaylar ayrık tutulduğunda 1,5 milyon dolayındaydı. 1864’te sadece Şapsığ nüfusu 600 bin ile 700 bin arasında tahmin ediliyordu. bk. Çerkesler: 21 Mayıs 1864’Ten Günümüze… (2).
Çerkesler, Şapsığ’ı, Abzah’ı Çar’ın önerisini kabul edip Türkiye’ye göçü devre dışı bırakabilir ya da politikayı yumuşatabilir ve iç göçü zamana yayabilirler miydi?..
Son savaş
10 Mayıs 1862’de yürürlüğe giren bir Rus hükümet kararı ile Karadeniz yöresi ile hinterlandındaki, yani kıyıdan doğuda Maykop’a değin uzanan yerlerdeki Çerkes nüfusun (Şapsığ, Natuhay, Vıbıh, Ciget ve Abzahların) topraklarından çıkarılıp ‘göç ettirilmeleri’ emri General Yevdokimov komutasındaki Kuban Ordusuna verildi.
Rus savaş stratejisi, Çerkesleri kıyıya doğru sürme, itme, ele geçirilen yerlerde hemen silahlı Kazak yerleşmeleri (stanitsa) kurma ve stanitsaları askeri koruma altına alma, yeni yollarla yeni köyleri ve kasabaları birbirine ve merkezi yerlere bağlama, yerleşimci köylülere yeterli miktarda, birkaç yıllık erzak ve hayvan tedarik etme biçimlerinde yürütülüyordu. Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov bu gibi uygulamalardan habersizdir diyebilir miyiz?
Rusların binlerce kişilik silahlı inşaatçı birlikleri ve mühendisleri vardı. İşgal hattı/ sınır çizgisi, durmadan kıyıya doğru ilerletiliyor, Çerkes arazisi daraltılıyor ve sıkıştırılıyordu.
Karadeniz, 1856 Paris Barış Antlaşması gereği silahsızlandırıldığı, bir Rus donanması kalmadığı, imha edildiği için, Rusların denizden Adıge kıyılarına çıkartma yapma tehlikesi yoktu, çıkartma yapmaları barışı bozar ve dış müdahaleye yol açabilirdi. Rusya hedefi dar ve Çerkesya ile sınırlı tutuyor, dikkatli ve sinsi davranıyordu. Ancak şimdiki Ukrayna’da yaptığı gibi, dilim dilim bir yayılma politikası uyguluyordu. Nitekim Ukrayna’dan kopartılan 6 parça Rusya’ya ilhak edilmiş durumda.
Rusların kıyı denetimi yapan küçük gemileri, sahil muhafaza botları vardı, buna izin veriliyordu. Botların görevi Çerkesya’ya kaçak insan ve silah girişini önlemekti. Kıyı şeridinin çoğu yeri de (Anapa, Novorossiysk, Gelencik) Rus işgalindeydi. Adıgelerin elinde Tuapse ve Soçi (Navaginsk) kalmıştı.
Adıgeler son kurşunlarına değin kahramanca direndiler. Büyük bir kayıp verdiler – Amerikalı tarihçi W. Richmond’a göre 625 bin kayıp (şehit) verdiler.
Rus çevik kuvvetleri, Adıge kılavuzlar ve işbirlikçi yerli müfrezeler, birlikler öncülüğünde, öncesinden belirlenen köyleri bir bir basıyor, halk ormanlara kaçıyor, yakalananlar ya esir ediliyor ya da öldürülüyordu. Çerkeslerin hayatı soylu sınıfından Rus subayların insafına terk edilmişti.
Başka çare kalmayınca, önce Abzahlar 1863 sonbaharında ateşkes istediler ve savaştan çekildiler. Antlaşmaya göre Abzahlara 13 Şubat 1864 (eski takvim 1 Şubat) günü akşamına değin köylerinde kalma izni verildi, Abzahlar kışı köylerinde geçirecek, süre dolduğunda da Türkiye’ye ya da Kuban ve Laba ırmakları solunda gösterilen yerlere göç edeceklerdi. Ardından Şapsığlar da, aynı şartları kabul ettiler, Şapsığlara 18 Mart 1864 günü akşamına değin köylerinde kalma izni verildi. Mütareke gereği Rus birlikleri kışı geçirmek üzere kışlalarına çekildiler. Savaş durdu. Vıbıhlar ise dış yardım umarak beklemede kaldılar.
Süre dolduğunda, Mart sonlarından itibaren Şapsığ köyleri askerler tarafından bir bir ateşe verilip yakılmaya, Şapsığlar da kafileler halinde kıyı limanlarında toplanmaya başladılar. Binlerce köy (kuace) ve mahalle (hable) ateşe verilip yakıldı (Ali-Hasan Kasumov, “Çerkes Soykırımı” kitabında daha geniş bilgi vardır).
Mart ayında Tuapse’den güneye, Soçi’ye doğru yürüyüşe geçen donanımlı Rus birlikleri karşısında paniğe kapılan Vıbıhlar da, Nisan 1864 başında ateşkes istediler, Soçi (eski Navaginsk Kalesi) eski takvim 25 Mart 1864’te yeniden Rusların eline geçti (7 Nisan 1864). Soçi yöresine gelen yeni Başkomutan, Kafkasya Genel Valisi ve Veliaht Prens Mihail Nikolayeviç, Vıbıh, Şapsığ, Ciget ve diğer kabileler temsilcilerini ayrı ayrı kabul ederek, her birine göçe hazırlanmaları ve gemilere binmeleri için birer ay, 7 Mayıs 1864’e kadar süre verdi. Süre Mayıs ayı başında doldu. Ancak güneydeki üç köyün (Ahçips, Aibga, Pshu) yerinden ayrılmadığı görüldü. Bunun üzerine Rus birlikleri o köylere doğru yürüyüşe geçtiler. Karşı koymanın işe yaramayacağını anlayan iki köy direnmekten vazgeçti ve kıyıya indi. Sadece yüksek bir dağ sırtındaki Aibga köyü bir gün direndi, Rus birliklerinin yamacı tırmanıp köy çayırlığında görünmeleri üzerine, köylüler yakındaki bir ormana kaçtılar ve ertesi gün elçiler göndererek boyun eğdiler (12 Mayıs 1864), ardından kıyıya inip Türkiye’ye göç ettiler (Semen Esadze’nin söz konusu kitabında geniş bilgi vardır).
Sonuç olarak Haziran ayı ortalarında Adıgey’in Karadeniz kıyılarında artık tek bir Adıge kişisi görülmez ve tek bir Adıge sesi işitilmez oldu. Binlerce yıllık bir ulus ve ülkesi tarih oldu…
Bu bir soykırım, bir ulusu tarihten silme, bir ulusu bütünüyle yok etme ve yurdu dışına göç ettirme olayıdır. Sürgün deyimi hafif kalır. Sürgün ülke içinde yapılan bir yer değiştirme olayıdır.
20 Mayıs 2011’de Gürcistan Parlamentosu Çarlık Rusya’sı tarafından Çerkeslere soykırım uygulandığını kabul etti. Bunun dışında hiçbir ülke, 60 kadar Müslüman ülke de dahil olmak üzere, 192 ülke Çerkes soykırımını tanımamakta, Rusya ile arayı bozmak istememekte ve ticari çıkar ilişkileri ağır basmaktadır.
21 Mayıs 1864 günü (bugünkü takvimle – 2 Haziran 1864 günü) Atkuac köyü yakınında ya da Kbaada Yaylasında (Krasnaya Polyana çayırında) toplanan Rus birlikleri Kafkas Savaşı’nın “sona erdiğini” bir askeri geçit töreni ve bir dini ayin düzenleyerek kutladılar. Kbaada Yaylasında, sonbaharda eğrelti otları kızıla dönüşüyor, bu nedenle oraya “Kızıl Çayır” ya da “Güzel Çayır” (Krasnaya Polyana) deniyor.
Bazı kabile milliyetçileri 21 Mayıs 1864’te Kbaada Çayırında Ruslara karşı bir “intihar savaşı verildiğini, 20 bin Çerkes atlısının Kbaada’da şehit düştüğünü” utanmadan uyduruyorlar , bk.
“Kbaade Muharebesi”, Vikipedi”.
Bir 3 kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir

Muzaffer üç Rus generali: General Kont Nikolay Yevdokimov (solda ayakta), Kafkasya Valisi, Kafkas Orduları Başkomutanı, Veliaht Prens/ Grandük Mihail Nikolayeviç (oturan) ve Tümgeneral Prens Dmitri Ivanoviç Svyatopolk-Mirskiy (sağda ayakta), fotoğraf, Kbaada, 21 Mayıs 1864.

20 bin süvari o zamanki Rus ve Osmanlı imparatorluk ordularında bile yoktu. Bu gibi desteksiz atmalarla ne amaçlanmak isteniyor? Yazımızda yer alan ve Kbaada’da çekilen 2. tarihi fotoğraf, 21 Mayıs 1864’te Kbaada’da Yaylasında savaş değil, Rusların bir askeri/zafer ve dini töreninin yapıldığını kesinlikle kanıtlıyor.
Kbaada’daki 21 Mayıs törenine ilişkin geniş bilgi Semen Esadze’nin söz konusu kitabında yazılıdır.
Sonuç
1860-1864 yılları arasında, savaşa bağlı olarak 500 bin üzeri bir Çerkes nüfus kaybı yaşandığı, önceleri Adıge tarihçiler tarafından tahmin ediliyordu (Abreg Almir, vd). Ancak, Amerikalı tarihçi Walter Richmond’un Tiflis’teki Rus askeri arşiv belgelerine dayalı olarak belirttiği araştırmaya göre, Yevdokimov’un operasyonları ile bağlantılı olarak ölen Çerkes sayısı en az 625 bindir. – Çerkesler: 21 Mayıs 1864’Ten Günümüze… (2), Mefenef. Com.
Ülkesinden çıkarılıp 1864’te Osmanlı topraklarına istek dışı olarak gönderilen Adıge sayısı, ölen 625 bin sayısının en az iki katı olmalıdır. Bu sayıya 1860 ve 1880’lerde yapılan isteğe bağlı toplu göçler (Kabartay, Bjeduğ ve K’emguy, Besleney, vd göçler) sonucu Osmanlı ülkesine gelmiş olanlar dahil değildir (Bu konuda mefenef.com‘da yukarıda adı geçen kaynağa bakılabilir).
1864 zorunlu dışa göç (exodus), o sıralarda Osmanlı yönetiminde olan, sırasıyla Batum, Trabzon, Samsun, Akçaşehir (Akçakoca), Varna ve Köstence gibi Osmanlı limanlarına indirmeler biçiminde yapıldı, göçmenler oralardaki kamplardan Karadeniz kıyılarına ve yakın yerlere dağıtıldı. Salgın hastalıklar ve sıtma nedeniyle, göç sürecinde çok sayıda Çerkes öldü, güzel Çerkes kadınları zenginlerin haremlerine cariye (köle) olarak dolduruldu.
Salgın hastalıkları bulaştırmamaları gibi nedenlerle göçmen taşıyan teknelerin İstanbul’a (Konstantiniyye) uğramaları ve Boğazlardan geçmeleri yasaklandı, bu nedenle 1864 yılında, Karadeniz kıyı bölgeleri dışındaki İç Anadolu ve Arap topraklarına Çerkes yerleşimi yapılmadı.
Bu noktada, herhalde ayrıntıları bilmeme sonucu yanlış değerlendirmeler yapılıyor, 1864 yılı göçmenlerinin Anadolu, Suriye ve Filistin’e de yerleştirildiği gibi doğru olmayan yazılar yazılabiliyor. Daha yukarıda belirttiğimiz gibi, serbest göçmen olarak İç Anadolu topraklarına yerleşmeler,
1) Rus ve İngiliz kaynaklarına göre, 1860’da Terek ve Kuban illerinden (oblast) gelen en az 14 bin serbest göçmen Anadolu’ya yerleştirildi. Bunlar başta Uzunyayla olmak üzere Orta Kuzey Anadolu ve İç Anadolu’nun değişik illerine yerleştirildiler (Kabartay,  Abazin, Mahoş, Besleney, Hatukay, vd).
2) Anadolu ve Arap topraklarına yoğun yerleşmeler 1878 yılı sonrasında Rumeli’den tehcir (iç sürgün) biçiminde yapıldı.
3)1880’ler sonlarında Kuban’dan din adamları (efendiler) önderliğinde yeni ve yoğun göçler yapıldı. Bu son göç Adıge ulusunu vurdu, Kuban Adıge nüfusu çöktü.
Kubanlı bu son üç göçmen grupu Anadolu ve Arap topraklarına yerleştirildiler. Özellikle1888-1889 göçüyle Kuban Oblastı (ili) Adıge nüfusu çöktü, Adıge nüfus oranı Kuban ilinde üçte birden yüzde 2-3’e düştü. Lenin, Adıgelere özerklik verdirmeseydi Adıge varlığı şimdilerde ayakta kalabilir miydi?..
Bugün eski Çerkes topraklarında, biri Adıgey’de (yaklaşık 115 bin Adıge), diğeri Karaçay-Çerkes yöresinde (Çerkes denilen 58 bin Kabartay), azı da Krasnodar Kray’da toplam 200 bin üzerinde bir Adıge ve Kabartay nüfusu vardır. 1888-1889 göçü yapılmamış olsaydı, bugünkü Kuban yöresi Adıge-Çerkes (Kabartay) nüfusu şimdiki 200 bin nüfus yerine, en az 1 milyon ya da 1,4 milyon olabilirdi, görece kayıp 800 bin ya da 1,2 milyondur (% 86). Bu da Çerkes nüfus çöküşünün korkunç boyutunu gösteriyor (bk. Çerkesler: 21 Mayıs 1864’Ten Günümüze… (2), Mefenef.Com.).
Şapsığlar
Bugün Karadeniz kıyısında, Krasnodar Kray’a bağlı Soçi ve Tuapse’de en az 10 bin Adıge-Şapsığ nüfus yaşıyor. Şapsığların farklı bir yakın tarihi var, 1945 yılı öncesinde bir Şapsığ rayonu vardı, kaldırıldı. 1924’te Şapsığlara özerk bir yöre (rayon, toprak) verilmişti. İşbirlikçi Kabartaylar şimdilerde bu nüfusa ve Adıgelere takmış olmalılar.
Kuban oblastı (ili) dışında, daha doğuda, Terek ilinde ve şimdiki Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nde, 2021 sayımına göre yaklaşık 530 bin Kabartay (Kabartay+Çerkes), aradaki Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nde de 58 bin Çerkes (Kabartay) bulunuyor.
Bugün diasporalar olarak Çerkesler Türkiye, ardından Suriye, Ürdün, Mısır, Irak, İran, Libya, Lübnan, Suudi Arabistan, Körfez Emirlikleri, İsrail ve diğer Ortadoğu ülkeleri ile Madagaskar Adasında, AB ve Avrupa ülkelerinde, ABD, Kanada ve Avustralya’da, toplamda 40 üzeri ülkede yaşıyorlar.
Günümüzün en büyük sorunu dil kaybı ve asimilasyon sorunudur. Nüfus sorunu da var. Çiftçi ve hayvancı olan Kabartay nüfus bir miktar artıyor, Sovyetler döneminde daha fazla artıyordu. Kentlileşmiş Adıge (Adıgey) nüfus ise duraklama süreci içinde, örneğin 1959’da Kabardey-Balkarya’da 34 bin Balkar yaşıyordu, şimdi sayı 121 bin. Aynı sayı Adıgey’de 66 binden ancak 115 bine ulaştı. Balkar oranında artış olsaydı sayı 230 bini aşacaktı. Bir de Adıgey’den beyin göçü var, nüfusuna oranla en eğitimli yörelerden biri de Adıgey ve dışa kaliteli elemanlar gönderiyor. Adıge gençleri ve aileleri evlenmeler yoluyla  asimilasyon ve Ruslaşma tehdidi altındalar.
Çerkeslerin-Adıgelerin dillerini yaşatmak için 1970’li yıllardan beri modern donanımları, siyasal hakları, radikal önlem alma yetkileri ve güçleri, diasporadan eski ülkelerine dönüş izni ve bir koruma kalkanı bulunmuyor. İşbirlikçiler ve yardakçıları ‘anayurda dönüş izni var’ diyerek yalanlar söylediler.. Şimdilerde cumhuriyetlerin yetkileri kısılmıştır. Büyük bir Rus asimilasyon çarkı dönmektedir. Diaspora ise yasakçı, ırkçı-faşist-totaliter rejimler, cehennemi idareler nedeniyle, İsrail dışında büyük bir dil kaybı yaşanmaktadır.
Çerkes soykırımının ve bir ülkeden başka bir ülkeye göç ettirme politikasının uygulandığı son egemen Adıge toprağında, Belaya Irmağı ile Karadeniz arasındaki geniş bir bölgede, yukarıda değindiğimiz gibi ve resmi olarak ancak 10 bin dolayında küçük bir Adıge-Şapsığ nüfusunun bulunduğunu söylemiştik Bu konu önemli ve sık sık üzerinde duracağız. Kafkasya ile ilgilenen birçok yazar durumun farkında bile değil, ayrıntıları ve Rus politik mekanizmalarının işleyişini bilmiyorlar. Bilenlerin birçoğu da gerçekleri yazmaktan korkuyor.

Rus milliyetçiler ve işbirlikçileri, hepsi Şapsığ olan bu insanları nüfusu sayımlarda Adıge, Çerkes ve Şapsığ biçiminde bölerek yazdırmaya, küçültmeye ve önemsizleştirmeye çalışıyorlar. Rus bu işi doğrudan kendi yapmıyor, işbirlikçilerini kullanıyor. 1864 yılı öncesinde de öyleydi. Vahim bir durum: 2010’da resmi sayıları, 12 bin yerine – gerçek dışı olarak –  “3,882’ye” düşürülen Şapsığların nüfusu, tepki konmadığı ve bölünmeye devam edildiği  için 2021 nüfus sayımında 1,914 kişiye “düştü”, skandal bir sayı, ayıplı bir rakam. Soyot nüfusundan (2021’de 4,368) da az bir sayı. 11 yılda “Şapsığların yarısı”, toplum mühendisleri eliyle ‘buhar edildi’… Gerçekler ise  tam tersidir:  1,500 üzeri Şapsığ sadece Aguy-Şapsığ köyünde yaşıyor (2010’da 1940 nüfus). Şapsığlar 2 bin etmiyorsa, Kıyıboyu Şapsığe’deki diğer 20 üzeri Şapsığ köyünde yaşayan 10 bin üzeri Karadeniz kıyısı Şapsığ’ını nereye koyacağız?.. Bu işte devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan çirkin bir oyun var. Şapsığ olarak tanınan bir nüfusun ne diye başka adlarla yazılmasına gerek duyuluyor? Rus Tatar diye yazılabiliyor mu? bk. Шапсуги – Википедия

1939’da sadece Şapsığ (şimdiki Lazarevsk) rayonunda 4.000 Şapsığ (Adıge) yaşıyordu. Bir diğer yarısı da komşu Tuapse rayonundaydı. Bu insanlar buhar mı oldular?..

Rusya Federasyonu yönetimi Şapsığları, 2000 yılında Soçi ve Tuapse’de toprağa dayalı  yaşayan  bir ulusal azınlık olarak tanıdı, adları küçük uluslar listesinde yer aldı. bk. ↑Единый перечень коренных малочисленных народов Российской Федерации (утв. постановлением Правительства РФ от 24 марта 2000 г. N 255) (с изменениями от 13 октября 2008 г., 18 мая, 17 июня, 2 сентября 2010 г.)
Şapsığlar, örneğin erimeye terk edilmiş, dillerini yitirmiş Soyot (2021’de 4,368) ve Tofalar (762 kişi) benzeri Sibirya halklarından biri de değiller. Şapsığların  büyük bir tarih, nüfus ve kültürleri, milyonu bulan bir diasporaları var. Şimdi, anayasa gereği, RF’nin Şapsığlar için bir tüzük çıkarması, Krasnodar Kray yönetiminin de bu tüzüğü uygulamaya koyması gerekiyor. Ama Ruslar 20 yıldır bu işi savsaklıyor, sürüncemede bırakıyor, dolaplar çeviriyorlar. Gerekçeleri,  Şapsığların “sayıca az”, ‘3-4 bin’ (şimdi ‘2 binden az’) ‘olması’ imiş. 2010 nüfus sayımına göre Kıyıboyu Şapsığe’de (Soçi ve Tuapse’de) bazı yerleşimlerdeki  Adıge-Şapsığ sayısı en az 8,961 idi. Bu sayıya bazı köy ve yerleşimlerdeki Şapsığlar, adlarını Adıge ya da Şapsığ diye yazdırmayanlar dahil değildi. bk. Шапсуги.
Bunu niye dikkate almazlar, Adıge-Şapsığ bölüntüleri yapmadan bu iki rayondaki toplam yerli nüfusu niçin  esas almazlar? Dürüstlük ilkesi gereği yerli nüfusu esas almaları gerekmez mi?.. 158 yıl geçtiği halde bu Şapsığ fobisi niye? 10 bin kişi mi sorun oyaratacak?..
Daha doğuda Apşeron ve Maykop rayonları dahil Karadeniz kıyısında ayrıca bir Ermeni Ulusal Rayonu da kurulmuştu. O da kaldırıldı. Ermeni sayısı Adıge sayısından fazladır. Bunların bir bölümü yerli,  Adıgece konuşan ve eski Adıge ülkesi yurttaşları olan Adıge Ermenileri, “Yermel’lerdir”. Adıgeler arasında şöyle bir deyim vardır: “Adıgabzer pşığupşeme Yermelım yevıpç” – “Adıgeceyi unutursan Yermel’e [Ermeniye] sor”. O denli mükemmel Adıgece konuşur ve örnek bir Adıge yaşam ve geleneğini sürdürürlerdi. Çoğu İç Savaşta öldürüldü. Halen 50 bin üzeri oldukları söylenir. Ortodoks Hıristiyan oldukları için, kendileri gibi Ortodoks Hıristiyan olan Kuban Kazalarının Çerkes geleneğini benimsemelerinde kuşkusuz etkili olmuşlardır.
1990’larda, siyasal,  ekonomik, vb sorunlar nedeniyle Ermenistan’dan gelen – göçmen – Ermeniler de eski Çerkes toprağında özerklik isteğinde bulunmuşlar, ama kabul edilmemişti. Şimdi Adıge ve Ermenilerin Lazarevsk beldesi (Psışuape) Kültür Merkezi’nde birer kültür dairesi vardır.
Kıyıboyu Şapsığlar 1864’te dağlara çekilip direnen, 1870’lerde ya da 1880’lerde imzalanan özel anlaşmalarla, izinlerle dağlardan inip bir istisna olarak Karadeniz kıyısında küçük köyler kurma hakkı elde etmiş olan son kalıntı Çerkeslerin torunlarıdır. Bilindiği gibi Kuban ilinde Adıgelerin ve Abazinlerin küçük köy kurmaları ve dağlarda barınmaları yasaklanmıştı. Buna karşın Kuban ilindeki Karaçaylar ile Terek ilindeki Kabartay, Balkar, Oset, İnguş ve Çeçenlere, komşu Dağıstanlılara dağlarda barınma izni verilmişti.
Çerkes diye yazılma ve sonuçları
2021 yılı nüfus sayımı sırasında 8 Kabartay derneği ve yandaşları, Adıgelere, tabii Şapsığlara da kendilerini Çerkes (dolayısıyla Kabartay) olarak yazdırmaları çağrısında bulunmuştu. Adıge ve Kabartayların kendilerini Çerkes diye yazdırmaları durumunda, Çerkeslerin daha görünür ve “daha dikkate alınır” (!) olacakları söyleniyordu. Örneğin, yabancılar tarihten gelme bir ad  olarak Çerkes adını biliyor, ama Adıge adını  ‘bilmiyorlarmış’. Aslında bu bir Rus ve işbirlikçi  Kabartay oyunuydu ve bazı Kabartaylar rahat durmuyorlar, sürekli Adıgelere el atıyorlardı:
Daha önce, Adıge ve Kabartay dillerinin birleştirilmesiyle (?) ortak bir Çerkesçe üretelim dediler ve  Adıge Cumhuriyeti’ne başvurdular (2000’lerde). Sanki bağımsız bir devlet kurmuşlar da, ABD’de olduğu gibi sıra ortak bir dili belirlemeye kalmıştı. Birçok dil meraklısı da bu hayali çağrıya balıklama atladı: Adıgece iki yazı diline bölünmüş olmaktan  kurtulmuş, tek bir ulusal dile kavuşmuş olacaktı. Sonunda Adıge Cumhuriyeti Bilim Kurulu toplandı ve durumu inceledi, “Adıge ve Kabartay yazı dillerinden ya da iki dilden tek ya da üçüncü bir dil üretilemeyeceği, dünyada bunun bir örneğinin bulunmadığı, ancak bir dilin öteki dili yuttuğunun” örneklerinin bulunduğu  açıklandı.
Nitekim Düzce’de Şapsığca, yöredeki  Vıbıh Şapsığcası, Abzah, Besleney, K’emguy ve Kabartay (Sarıdere  köyü) lehçelerini yutmuştu. Şapsığca Sakarya, Kocaeli, Eskişehir ve dahası kısmen Balıkesir, Manisa, İzmir ve Aydın illerine de yayılmıştı. Şapsığca Mevlid ve eğitim bunda etken olmuştu. Bu oluşum sivil toplum inisiyatifi eliyle  gerçekleşmişti. Şimdilerde o gibi durum ve koşullar kalmadı. Örneğin, Kabartayca Adıgeceyi artık  yutamaz, çünkü kendisi de Rusça tarafından yutulma süreci içinde.
AC Bilim Kurulu’nun ret yanıtı üzerine ortak dil üretme  konusu kapandı. Ama Kabartay milliyetçiler durmadılar: Bir şeyler yapmaları gerekiyordu. Bunlara “milliyetçiler” diyoruz, çünkü içlerinden bazıları kuşkusuz  kandırılmış, aldatılmış  kişiler olmalı. Konuya daha aşağıda da devam edeceğiz.
Bu kez, Kabartaylar, coğrafi olarak ‘ara yerdeki’ Besleney lehçesi üzerinden ortak bir yazı dili oluşturalım, dediler. Oysa, o sıralar,  Adıgece ve Kabartayca öğretim hatada 2 ders saati seçmeli ders dili düzeyine düşürülmüştü. Neredeyse ölü ya da rölantide bir durum vardı. Böyle bir ortamda bir üçüncü dilde deneme eğitimi mümkün olabilir miydi? Gorbaçov‘un özgürlükçü geçiş  dönemi mi yaşanıyordu? Ayrıca Besleneyce dedikleri de Kabartaycanın bir lehçesidir ve  üç yöreye dağılmış 5 köyde, küçük bir nüfus tarafından konuşuluyor. Olmayacak bir öneri ve gündem saptırma söz konusuydu. Tutmadı. Dikkat edilirse bu tür olmayacak öneriler, Adıge, Kabartay ve benzeri Rusya azınlık dillerine tırpan çekildiği kritik dönemeçlerde ortaya atılıyordu. Amaç, çekilen tırpanı gözlerden kaçırmaktı.
Ortak dil dedikleri dönemde anadilinde ilkokul eğitimine son verilmiş, dil savunucularından ise çıt çıkmamıştı. Oysa 1980’li yıllardan beri  1-4 sınıflarda bütün dersler anadilinde okutuluyor, çocuklar anadilini öğreniyor ve konuşuyordu. Yeni durumda anadili dersi seçmeli dersler arasına alınmıştı. Bu nedenle 8 derneğin tutumu, Rus asimilasyon politikasını dolaylı destekleme ve kötülüklere perde olma  ötesi bir anlam içermiyordu.
Üçüncü aşama olarak kendinizi Çerkes diye yazdırın dediler. Bununla ne umuyor olabilirler? Sonuç ortada Şapsığ “çöktü”, Adıgelerin de yüzde 17’si (22 bini)  Kabartayca (Çerkesçe) konuşanlar hanesine “nakledildi”.
Dikkat edilirse, Kabartayların önerileri  Kabartaycanın . Adıgeyceyi yutması üzerine kurulu. Tüm koordinatlar Kabartay’ı gösteriyor. Bazı dinci Abzahlar da bunu destekliyorlardı. Mümkün mü, değil. Nedenlerini daha aşağılarda açıklayacağız.
Karşılıklı ilişkiler iyi niyet, dürüstlük, karşılıklı saygı ve eşitlik temelinde olmalı. Biri diğerini güdümüne almayı amaçlamamalı. Geleceğe ipotek konmamalı. Aksi takdirde başarı elde edilemez. Aslında, dediğimiz gibi  Kabartaylar da eriyorlar…
Hileli yollardan vazgeçilmelidir.
Kabartaylar
Kabartaylar 1864 yılı öncesinde Adıgelere göre küçük bir topluluktu, soykırım ve sürgüne tabi tutulmadılar. Büyük felaket  sonrası  Adıgeler, Kafkasya’da  küçük bir  azınlık konumuna düştüler, Kabartaylarsa  çoğunluk oldular.
Adıge ve Kabartayların 100 yıldan beri geliştirdiği, oturmuş birer  farklı yazı dili var. İkisi de şimdilerde rölantide. Rus ikisinin de defterini dürme çabası içinde. Başarılı adımlar atmış durumda. Bazı Kabartaylar bunu görmek istemiyor ya da efendilerine yaranmak istiyorlar. Böyleleri Adıgeler arasında da vardır.
Adıgeler Kafkasya’da katledildiler, ülkelerinden kovuldular, son kafileler de 1888’de aldatılarak din adamları (yefendiler) önderliğinde göç ettirilerek anayurtlarından koparıldılar ve sonuç olarak acınacak bir duruma düştüler, ama diasporada büyük çoğunluk, yalanlara karşın halen Adıge. Her halükârda Kafkasya’daki 132 bin Adıge kendi yazılı dilinden, K’eraş Tembot’ların, Meşbaşe İshak’ların dilinden vazgeçecek değildir. Bazı Kabartayların ve işbirlikçilerinin çabaları sonucu ‘istatistiki’ Şapsığ nüfusu, suni oyun ve ‘resmi’ yollarla “1914”e düşürülmüş olabilir, fiili ve gerçek Şapsığ sayısı bunun tam tersidir, 12 bin sayısının da üzerindedir.
30 küsur yıl önce bir akrabama, Hapi Aslan‘a,”Tuapse’de bir Adıge kadını bana Tuapse kent merkezinde 1.000 Şapsığ gibi bir Adıge nüfusu var” demişti dediğimde, “Daha çok” yanıtını almıştım. Kişilikli ve eğitimli biriydi.
Kabartaylar, geçmişte kuzeyde, Azak ve Don boylarında  yaşarken, Moğol istilası üzerine Kuban’ın güneyinde yaşayan  Adıgelerden koptular, 13-15 yüzyıllarda şimdiki Kabardey yöresinde toplandılar ve kendi derebeylerine bağlı olarak yaşamaya başladılar. Derebeyleri de bir yerlere bağlı olarak geldiler. Bunlar tüm Adıgeleri temsil edebilir, rol çalabilirler mi? Ayrı bir tarihleri oluştu ama Adıge olduklarını biliyorlar ve Kabartay kimliğini yeğliyorlar.  Adıgelere gelince, yüzde 17’si (22 bin) kendisini Çerkes (Kabartay), yüzde 83’ü de (108 bini) Adıge diye yazdırdı, Kabartayların yüzde 5’i kendini Çerkes, yüzde 95’i de Kabartay diye yazdırdı.  Kabartay kendi Kabartay kimliğine öncelik veriyor, bilinçli, Kafkasya’da ve diasporada örgütlüler. Türkiye’de  Kaffed güdümlerinde.  .
Sonuçta Adıgece konuşanların sayısı gerçek dışı olarak 22 bin kişi “azaldı”, Kabartayca konuşmayan 22 bin Adıge, ilgisiz Kabartayca konuşanlar hanesine aktarıldı. Dürüstçe bir tutum değil. Rusya ve dünya dil ve ulus terminolojisi, Çerkes dili ve Çerkes dendiğinde, dar ve resmi anlamda Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nin Kabartayca konuşan halkını, Çerkesleri anlıyor.
Adıgeler, özellikle de Şapsığlar bu gün için travma içindeler. Bilinçsizlik ve oyuna gelme nedeniyle, Adıge sayısı, iki yörede – Adıgey ve Krasnodar Kray’da – resmiyette 132 binden 110 bine düştü. Adıge  sayısı 2002’de 129 bin idi, ‘Çerkes’ diye yazılma sonucu 2010’da 125 bine düşmüştü. Çerkes diye yazılanlar ise, gerçek dışı (şişirme) olarak 2010’da 73 bine, 2021’de de 115 bin ve üzerine çıktı, Adıgeleri aştı. Bu tür Ali Cengiz Oyunu ile ne elde edilmek isteniyor? ‘Adıgeler’ aptal mı?  Rusya nüfus listelerinde “Çerkesler” Adıgeleri sayıca aşmış oldular: 110 bin Adıge’ye karşılık 115 bin “Çerkes”. Ancak 115 bin sayısının sadece 58 bini Karaçay- Çerkes Cumhuriyeti’nde, bir o kadarı, sanal olarak dört yöreye dağılmış  durumda.
Bu olumsuz tabloda maalesef Şapsığ emekli tarih öğretmeni Ğuaşo Ruslan ve Adıge gazeteci ve yazarı, akademisyen Kuyeko Asfar gibi beklenmedik kişiler de, bilerek ya da bilmeyerek görev almış bulunuyorlar.
Adıge Cumhuriyeti yönetiminin kendi etnik nüfusunu ve dilini koruyucu önlemler alması gerekmez mi?..  Ulus ve cumhuriyet niçin vardır? Gerekli önlemler alınırsa kimse bu tür kemirici  oyunlara yeltenemeyecektir. Göz göre göre Şapsığların altı oyuldu, bir Tüzüğe kavuşmaları engellendi. Sıra şimdi Adıgelere mi geldi…
Adıgey de çökerse…
Şapsığ azınlığı
Şapsığların şu an Krasnodar Kray’ın Soçi ve Tuapse rayonları ile sınırlı bir azınlık ulus statüleri var, Statü 2000 yılında RF Federal Merkezi tarafından verildi. Ayrıca 1945 yılı öncesinde Rus federal devlet yapısı içinde yer alan özerk bir rayonları (yöre yönetimleri) de vardı, kaldırıldı. Şapsığların kendi “Adıge Khase” örgütleri var. Ancak örgütün ve başkanı Çaçuh Mecid‘in “kendinizi Şapsığ diye yazdırın” çağrıları işe yaramadı. Sözünü dinletemeyen zayıf  bir örgüt söz konusu. Köyleri kapsayan bir bilinçlendirme kampanyası yürütmek, kanaat önderleriyle iletişim kurmak gerekmez miydi?..
12 bin Şapsığ’ın ancak yüzde 16 kadarı kendini Şapsığ diye yazdırdı. Şapsığlar Rusya ulusları nüfus sıralamasında “1914” resmi sayıları ile en altlarda yer aldılar, dilini yitirmiş, topraksız  Soyotların bile  gerisine bile düştüler. Üzücü bir durum, bir aşağılanma. Adıge Xase yöneticileri özeleştiri yapmalılar ya da istifa etmeliler. Susmamalılar…  Sonuç olarak, şimdi Şapsığlar için çanlar çalıyor, Sibirya halklarından Soyotlar (4,368) ve Tofalar (762)  gibi silinme tehlikesi ile karşı karşıyalar  diyebilir miyiz?..
Sadece Şapsığların değil, bir cumhuriyetleri olan Adıgelerin, dahası Kabartayların da  durumu iyi değil. Dev Rus asimilasyon çarkı, önüne geleni öğütüyor. Bu gidişle korkarız sadece Kabartay ve Adıgeler değil, Tatar, Çeçen, Çuvaş ve tüm RF halkları da eriyip bitecek…
Ortak dil mümkün müydü…
Bilen de konuşuyor, bilmeyen de ahkam kesiyor. Ayıp denen bir şe y var.
1992’de Adıgey, Kabardey-Balkar ve Şapsığe’de toplam 20 gün kaldım. AC konuğu olarak sırasıyla Adıge ozanı Tevçoj Sığo‘nun müze evini,  Tahtamukay, Afıpsıpe, Panehes, Pseytuk ve Haştuk  köylerini gördüm, halkla tanıştım. O zamanki Enstitü Müdürü  Mekule Cebrail’in konuğu olarak da  Koşhable ve Blaşepsin köylerine gittim, Laba nehrinde yüzdüm. Ardından  Leğonaka Yaylasına, daha sonra Tuapse, Psışuape ve Soçi’ye gittim. Soçi’den deniz otobüsü ile Batum’a, oradan Sarp sınır kapısına gittim ve Türkiye’ye giriş yaptım.
O sıralar Rusya’da ekonomik bunalım yaşnıyordu, yine de Adıgelerin  morali fena sayılmazdı.
İlkokul (1-4 sınıflar) eğitimi Adıgeceydi, 5-10 sınıflarda da Adıgece okutuluyor, ders sayısı ve saatinin artırılacağı söyleniyordu. O zamanki Adıgey Parlamentosu Başkanı Lıuj Adam’la makamında 40 dakika konuştum. Lıuj Adam, “Adıgece konuşan yerlerdeki okullarda Adıgece okutmaya başladık. Önümüzdeki yıl Adıge ve Rusçanın birlikte konuşulduğu yerlerdeki okullarda Adıgece eğitimi başlatacağız. Bunu tamamladıktan sonra Rusça konuşulan yerlerdeki okullarda da Adıgece eğitime geçeceğiz. Bütün bu işleri 10 yıl içinde tamamlamayı planladık” demişti.
Evdeki hesap çarşıya uymadı. Politik değişiklik oldu, plan suya düştü, eldekinin de çoğu gitti.
Gelelim bazı Kabartayların ve Abzah destekçilerinin ortak dil önerilerine.
Dil bir ihtiyacın karşılığıdır
İnsanlar dil aracılığıyla anlaşır ve iletişim kurarlar. Sıradan kişi hangi dil kolayına geliyorsa, karşısındaki ile o dille konuşur ve iletişim kurar. Adıgece ve Kabartayca, ikisi de Adıge kökenlidir, ama ayrıdır. Zorlanarak olsa da eskiden anlaşırlardı. Çünkü Rusça bilmezlerdi. Şimdi Rusya Federasyonu tamamında genel iletişim (anlaşma) dili Rusçadır. Bu durum Adıge ve Kabartay dilleri devre dışı oldular, ortak iletişim dili olarak ikisine de ihtiyaç kalmadı. Cumhuriyet kendi dilini halkına öğretme güç ve  yetkisinden yoksundur. İkinci resmi diller ilk ve orta okullarda haftada 2 veya 3 saat seçmeli ders olarak okutulabiliyor. Pratikte bunun karşılığı anadilleri göstermelik  okutuluyor demektir.
Böylesine  bir ortamda 132 bin Adıge’ye Kabartayca okutmanın fiili ve yasal bir yolu olabilir mi?  Olmayacak duaya amin deniyor… 
Ayrıca bir Adıgeyli bir Kabartay ya da Karaçay-Çerkesyalı bir Çerkesle (Kabartayla) konuşmak için artık ortak bir dil olarak Rusçayı yeterli görüyor: Adıge bile Adıge ile Rusça konuşmaya başladı. Adıge, Kabartay, Şapsığ  ve Çerkes bebeği bile bülbül gibi Rusça şakıyor, cep telefonunu açıp Rusça şarkılar dinliyor. Gerçek durum böyle. Kabartayların ortak dil kampanyası, görüldüğü gibi çıkmaz sokak.
Çerkes diye yazılmak da Kabartay (Çerkes) hanesine fazladan 22 bin kişilik  sanal bir “katkı” sağladı,
Ortak dil Türkiye’de Türkçe, Arap ülkelerinde de Arapçadır. Fiili ve resmi durum böyle. İstisna İsrail: 5 bin İsrailli Çerkes hem anadilini, hem Yahudiceyi, İngilizceyi   ve hem de Arapçayı biliyor. Oradaki durumu yorumlayan uzman görüşlere gereksinim var. Bu nedenle yeterli bir politik yorum yapamıyorum.
Rus değerlendirmeleri
Rus tarafının göç konusundaki resmi değerlendirmelerine gelince: Rusya Bilimler Akademisi üyesi Prof. Dr. Valeri Tişkov’a ve RF’nin Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov‘a göre, “Çerkesler Rus idaresi altında yaşamak istemedikleri için her şeylerini bırakıp kendiliklerinden Osmanlı İmparatorluğu topraklarına göç ettiler”. Konu bu kadar basit. Sanki 1860-1864 yılları arasında hiç savaş olmamış ve 700 bin üzeri Çerkes ölmemiş, öldürülmemiş… Sanki Çerkeslerin kendilerinin göç masraflarını karşılayacak ve sıra sıra gemiler kiralayacak paraları varmış… Çerkeslerin devlet gücüyle başarılacak işleri başaracak güçleri de varmış…
2 milyon insanın üçte birinin öldüğü bir savaştan sonra, bu insanların, hiçbir şey olmamış gibi son bireylerine değin topraklarını, ata mezarlarını terk edip bir yabancı ülkeye, toplu halde ve gönüllü olarak “göç ettikleri” biçimindeki Rus iddiaları… eşyanın doğasına/ olayların olağan akışına aykırıdır ve bunun dünya tarihinde bir örneği yoktur…  Peki, Rus iddiacıların dediği gibi, Çerkesler yurtlarından kendi istekleriyle çekip gitmişlerse, 1864’te, ne diye Çerkes köyleri Rus askerlerince bir bir ateşe verilip yakıldı, niçin ekin tarlaları atlara çiğnetildi, ceviz ve diğer meyve ağaçları niçin bir bir askerlerce, Kazaklar ve inşaatçı Rus birliklerince kesildi?.. Bu bilgileri  Rus belgelerinden aldık. Belgeler, kanıtlar ve olaylar Rusları yalanlıyor. Rus iddiası gayriciddidir… Çarlığın vahşi politikasını gizleme ya da “aklama” çabasından öte bir anlam taşımıyor. Güneş balçıkla sıvanamaz… Kimse Rus iddialarına inanmıyor…
Ruslar Ukraynalıları ikna edemiyorlar, “onlara siz halis Rus’sunuz, bize katılın, o takdirde askeri ve ekonomik anlamda  büyük bir dünya  gücü oluruz” diyorlar, 19.yüzyıldan kalma bir kafa bu. Ama işe yaramıyor, Ukraynalı ölümüne ülkesini savunuyor. Aynı Rus, bizim Kabardey-Balkar Cumhuriyeti yöneticilerini  ise pekâlâ yedeğine alabiliyor, ulusuna karşı dikiyor. Kraldan çok kralcı ve Rusçu olan  Kabartay-Balkar yönetimi, her yıl Nalçik’te düzenlenmeye başlanan  barışçı ve geleneksel 21 Mayıs Çerkes Soykırımı Yürüyüşünü geçtiğimiz yıl yasakladı, engelledi. Demek ki, Kabardey’de  işbirlikçiler dışında, bir de Adıge soykırımının acısıyla  içi yanan büyük bir Adıge yurtsever topluluğu da varmış.
Şu an tarihini tam anımsamıyorum, galiba 21 Mayıs’ın 154.yıldönümüydü: Tuapse’de “1,914” Şapsığ 3 bin kişi olarak toplanıp 21 Mayıs 1864 Soykırımını anmıştı. Maykop’ta 150 kişi, Nalçik’te de 50 kişi 21 Mayıs’ı anma törenine katılmıştı. Ateş düştüğü yeri yakar derler. Bunlar yazılmıştı. Ertesi yıl 155 Kabartay atlısının geleneksel giysileri ile katıldığı büyük bir soykırım yürüyüş ve mitingi Nalçik’te  yapıldı. “Bahçedeki öküz dövülünce, dağdaki öküzün boynuzu sallandı” derler. Bu bir Adıge atasözü.
Rus’u memnun etmek için Kabartay yönetimi bu ortak idealden ayrılmış görünüyor.
Rus tarafı emperyalist iddialarında artık yalnız değildir, taraftarları, işbirlikçileri vardır. Gurur duyabilir. Rus, daha önce, Abhazya yönetiminin “desteğini” alıyordu, şimdi masa daha da “şenlendi”, Kabardey-Balkar yönetimini de yanına almış bulunuyor.
Peki, Adıgeyliler, Karaçay-Çerkesyalılar ve Şapsığeliler ne yaparlar?.. 21 Mayıs’a üç aydan az süre kaldı, göreceğiz.
 .
Güncellenmiştir. 20.02.2023
Yorum Yap