Paris’te Bir Çerkes Kızı – 20
Benzer İçerikler
III
Acı insanı yer bitirir, acıyı aşmayı başarırsan yeni umutlara yönelebilirsin, ama herkes öyle yapamaz, her dilediğini gerçekleştiremez.
Bu şey, talihsizlik Orleans dükü yüzünden Ayşet’in başına gelmişti: Yıllardır sözünü dinlettiği aşk atının bu kez kolanını (kemerini) gevşek bırakmış oldu ya da başka şekilde söylersek, “durmasını bilmeyen, kendisini durduracak biri ile karşılaştı” (mıvçurer kivıçuç’ oç’e) durumuna düşmüştü. Markiz Deffant’ın doğum günü partisinde Orleans dükünün düştüğü durum, Paris’te günün konusu olmuştu, haberi dolaşıp duruyordu. Ama Ayşet bunu unutturacak bir durumla karşılaşmıştı. Ayşet’te hamile bir kadının aşermeleri belirmişti, yeterli bilgisi olmasa da, Ayşet’i bir kuşku ve korku sarmıştı, gülme yerine ağlamaklı birkaç gün geçirmişti. Sonunda durumu Sophie’ye açtı:
– Sophie, ne yapacağımı bilemiyorum, yanıtını veremediğim bir durumdayım?..
– Bir durumlarda mısın yoksa sana öyle mi geliyor? – diyerek Sophie Ayşet’e sordu ve devam etti: – Şövalye bu durumu biliyor mu?
– Bilmiyor… – Ayşet sorguya çekiliyormuş gibi ürperdi. – Ne diyecektim, söylemeli miydim?..
– Söyleyecektin, söyleyeceksin! – dedi Sophie daha yüksek bir ses tonuyla, ardından oda kapısını kapattı. – Bebek sadece senin ürünün değil, bunun böyle olduğunu bilmiyor musun? sıkıntıyı seninle paylaşsın,- şimdi daha sert ifadelerle konuşmasını bağladı.
– Kendim isteyerek yaptığım bir şeyden Edie’yi sorumlu mu tutayım?!
– Bu işi ikiniz birlikte yaptınız, başkalarının diline düşmemeniz için seninle evlenmeli!.. – Sophie’nin sözleri Ayşet’in canını daha da sıktı: – Claudine’in yaptığını senin de yapmanı istemem…Orleans düküne haddini bildirdiğini duyanlar, bu şeyi sana yakıştıramazlar.
– Hayır, Sophie, gizleyecek değilim, de Edie’yi seviyorum, bu başıma gelen işte onun bir suçu yok. Yine söylüyorum: Evlenme yasağı olan şövalyeyi bilerek bu işe iten benim, onu kınayamam.
– Sen o gün arzulu olarak onun yanına gitmiştin, peki şövalye, kendi üzerinde bulunan evlenme yasağını bilmiyor muydu! – Sophie, dediklerinden geri adım atacak gibi değildi. – Aisse, Edie’nin seninle evlenmek istediğini sana söylediğini biliyorum, ama böyle ilişkiye girmeden önce seninle evlenmeliydi. Kadını zor duruma düşürmemek, öncelikle erkeğe düşer. Erkek işin içinden sıyrıldı, ama seni zora soktu… – Sophie içini boşaltana dek sayıp döktü, ardından Ayşet’e sarılıp ağladı.
Üzüntü ve sevincini belli etmeyen bir kişi olan Ayşet, daha fazla dayanamadı, ama ardından hızla toparlandı.
– Tamam, Sophie, dövünüp durmayalım. Tanrı öyle yazmış olmalı, başıma gelene katlanırım, bunu Şövalye de Edie’den gizleyecek değilim. Ama o senin dediğin şeyi yapmam, benimle evlen dese de kabul etmem. Düştüğüm durumu anla diyerek onun yaşamını alt üst edemem. Tek çıkış yolumdan söz etmesem bile ne yapacağımı biliyorum…
Üzüntü içine dalmış olan Sophie, gözleri fırlayacak biçimde Ayşet’in sözünü kesti:
– O şeyi aklına getirme, Tanrıdan kork!
– Evet, Sophie, Tanrı tek dayanağım, tek şifa kaynağım. Onun dediği gibi yaşarım, şövalye de O’nun sözünden çıkmaz… – Ayşet, Sophie’yi yatıştırmaya çalışırken kapı tıklatıldı. – Ses çıkarma, gider… – Ayşet elini dudağına götürdü, içinden “şu an de Edie dışında kimseyi görmek istemiyorum” dedi, biraz sonra Sophie’ye fısıldadı: – Kapıyı aç, saçlarıma şekil veriyormuşsun gibi yap, kapıyı çalışından o kişinin yeniden döneceğini anlıyorum.
Kapı çalma alışkanlığı olmayan Marie-Angélique kızgın ifadeler saçarak içeri girdi:
– Claudine’in geldiği bu günde, siz ikiniz içeriye kapanmış ne diye böyle oturuyorsunuz, haber gönderiyorum, duymuyorsunuz. Sophie, Aisse’nin saçını güzel biçimlendirdin mi! Bu akşam Orleans dükünün Plais-Royal’de vereceği partiye Claudine’le çağrılıyım. Kaygılanma, davetiyeleri getirenler senin adını söylemediler. Kraliyet naibine haddini bildirdiğin haberi bütün bir Paris’e yayıldı, bu yüzden Feriollere sert bir karşılık verileceğinden korkmuştum, ama olgun biri gibi davranmayı bildi.
– Edepsizliğini anlamış olmalı… – diye Ayşet kontese çıkıştı.
– Tanrının sevgili kulu, Aisse, sende bir çekiç ustasından daha fazla, daha katı bir taş sabrı var!.. Peki Sophie, saçım için bir şey demiyorsun?
– Kontes, saçını çok güzel yaptırmışsın, – Sophie gördüğü şeyi övmeden edemedi, – Onu düzeltme bir yana, dokunmaya bile gelmez.
– Öyle mi?.. – Marie-Angélique aynaya yaklaştı, “ona dokunacak, koklayacak erkeği görürseniz” diyerek kendisine baktı, yaptığı şey için övündü: – Bir avuç para döktüğüm şey elbette güzel olur!.. Partiye katılacağım, Sophie, saçlarımı Aisse’ninkinden daha güzel yaparsın.
– Kimseye laf söyletmem, elimden gelen özeni gösteririm.
– Bize yetmeyen paradan para almaya
kalkışma, o zaman anlaşırız, sana verilen kadarı yeter… – kontes işi şakaya vurdurur gibi konuştu. – Sorun değil. Palais-Royal’e gitmemize daha bir saat var, aşağı bir in. Claudine-Alexandrine seni görmek istiyor.
– Bunun için mi üst kata çıktın? Birini göndersen yeterdi. – Ayşet, şişman kadınların sevdiği kokular sürünmüş olarak odadan çıkmakta olan kontese, seslendi.
Marie-Angélique kapı eşiğinde durdu, şakacı bir tavırla yanıt verdi:
– Yakışıklı kont kaynımın odasına güzel kokular yaymak istemiş, onun için gelmiştim..
Ne durumda o zavallı, onu en son dün ya da önceki gün mü ne onu görmüştüm?..
– Papayı sorduğun için teşekkür ederim, Marie-Angélique mama, – güçlükle kendini tutarak konuştu Ayşet. – Şimdilik başına elleyebiliyor, bildiğin gibi, ne dediğini bilmeden bir ileri, bir geri konuştuğu oluyor.
– Seni de mi tanımıyor?
– Beni tanıyor, Destenlere küskün.
– Sana askıntı olmasın da tek, seni tanıması iyi… – kontes alışık olduğu gibi Ayşet’e bir iğneleme yapmadan edemedi. – Bunca yaşa geldikten sonra hep sağlıklı kalmayı bekleyemezsin, yaşlılık istemeden başa gelir, hastalık da kişiyi yiyip bitirir. Kont Auguste-Antoine’ı bugün yarın bekliyorum, geldiğinde zavallı baban için ne yapabileceğimizi daha ayrıntılı konuşuruz, Aisse. Öyle kötü gözle bana bakma, küçük kızım, senin düşündüğün şeyi düşünmüyor değilim, uzatmadan alt kata gel, zamanımız kalmadı.
– Bağışla beni, Aisse, bu kadını anlayamıyorum, – Sophie, odadan ayrılan kadının arkasından mırıldandı, – içindeki ile dudağındaki şeyin mesafesi, benimle olan mesafesinden kadar fazla. Dediklerine inanma. Güzel kokusunu ne amaçla kullandığını bilmediğimizi sanmasın, Laroche için süründü. Genç geçinen bu kadın kimin umurunda?! – Sophie pencereyi açmak üzere iken, Ayşet kusacak gibi oldu, bitişik odaya koştu. – Bu durumda iki cadı kız kardeşle nasıl baş edersin… Giyin, ona düşkün biri gibi görünme, dikkatli ol. Ben dışarı bir gideyim, sana iyi gelecek bir ilaç arayayım.
Sophie’nin dediği gibi Aisse giyindi ve süslendi, Palais-Royal’e gidecek olanlar için aşağı kata indi.
– Charlotte-Elizabéth Aisse, sen de bizimle gelecek misin, son derece güzel giyinmişsin de? – gözleri sevinç pırıltısı içinde sordu Marie-Angélique.
– Aisse yanımızda olursa, daha havalı oluruz, – göz kamaştırıcı güzellikteki Claudine-Alexandrini Ayşet’i övdü, onu kıskanıyormuş gibi davrandığı için pişmanlık duydu, – biraz solgunsun, rahatsız mısın?
– Hayır, Claudine, – Ayşet gülümsedi, – öyle bir durumum yok.
– Rengi iyi olamaz zaten, – Marie-Angélique, Ayşet için her zamanki gibi konuştu, – kendi dışında kimsenin kontu düşünmediğini sanıyor, başucundan ayrılmıyor, o yüzden perişan oluyor.
– Aisse, ne yapıyorsun?!. – Bir akşam Ayşet, Orleans düküne haddini bildirdiğinde, içindeki ile dudağındaki farklı biçimde Claudine-Alexandrine, söylemiş olduğu sözleri yeniledi. – Hep genç ve güzel kalacak mısın, ne diye ciddi ve katı davranıp fırsatları kaçırıyor, dünya nimetlerinden kendini yoksun bırakıyorsun? Yaşa, keyfine bak, mutlu ol, yaşamdan alabileceğin her şeyi almaya bak.
– Tabii öyle, Claudine, – Marie-Angélique kız kardeşine arka çıktı.
– Bunu ancak gençlik günlerini yitirdiğinde anlarsın, – Calaudine-Alexandrine kesintiye uğratılan konuşmasını tamamladı. – Yaşlandığında durumu anlarsın.
– Öyle, öyle, Claudine, zavallı kont kaynımın başına gelen de budur.
– Marie-Angélique mama, sana da diyorum, Claudine, papadan söz edilmesini istemiyorum!.. – Ayşet’in yanaklarından ateş saçıldı. – Mutlu olacağım, zevk alacağım diyerek, Tanrı’nın bağışladığı gençliğime saygısızlık- edepsizlik edemem, herkes kendi kalbine ve kendi onur anlayışına göre yaşasın. Söylemek istediğiniz şey buysa…
– Hayır, Aisse, – Claudine-Alexandrine kız kardeşine bir göz atıp Ayşet’in konuşmasını kesti, – bu bir başlangıç noktası oldu, iç açıcı olmayan bir haber, duymamış olabilirsin, sana söylemek istiyoruz.
– Ne gibi bir haber?!. – Ayşet duyduğu bu haber karşısında haykırdı.
– Beni mi çağırdın, Charlotte-Elizabéth Aisse?.. – İlaç getirmekte olan Sophie, Ayşet’in yüksek sesi üzerine odaya koştu.
– Hayır, Sophie, seni çağırmadım, – Ayşet yeniden sakinleşti, – biz burada bir şey konuşuyorduk.
– Evet, biz burada bir aile sorununu görüşüyoruz, – dedi Marie-Angélique yumuşak bir sesle Ayşet’i destekleyerek, – sen git, kendi işlerinle ilgilen.
– Dinliyorum, Claudine, – Ayşet kontese soğuk bir bakış yöneltti.
– Öyleyse, Ayşet, sen haberi duymamış olmalısın… Biz de yeni duyduk. Şövalye Blaise-Marie de Edie senin için Orleans dükü ile düello edecek.
– Öyle şey olamaz… – Ayşet duyduğu bu söz üzerine irkildi, sesini alçalttı. – Bilgim dışında Edie öyle şey yapmaz.
– Yapar yapmaz, ortalıkta dolaşan haber bu… – Claudine-Alexandrine Ayşet’ten beklediği yanıtı almış ve insanın içine işleyen yumuşak bir sesle yanıtını verdi.
– Öyleyse erkeklerin yalancılığını öğrenene değin bekleyip dur!.. – Marie-Angélique erkeklerden artık eskisi gibi yüz bulamamanın hüznüyle içini boşaltmış, erkekleri suçlamıştı. – Erkeklerin hepsi aynı ağacın tepesinden dökülmüş tohumlar gibiler. Ben mi bilmeyeceğim onları! Hele onları bir elde et, onları peş peşe parmağında oynatırsın… Evet öyle, Aisse, Charlotte-Elizabéth Aisse, – Ayşet’in Fransızca adını bastırarak konuşmasını sürdürdü kontes, – Şövalyeyi öyle tehlikeli bir işe sokmaman gerekirdi. Böyle bir işten zarar görmesek bile, bir yarar da görmeyiz. Böyle bir kötü işe Ferriollerin, Tencinlerin kalkıştıklarını hiç duymadım. Kraliyet ailesinden olumlu söz edilir, onlar düelloya davet edilmez.
– Sana hakaret etseler bile bir şey demeyecek misin?!. – Ayşet zor bir duruma düşmüş olsa da, taşıdığı bebeği unutmuş, geri adım atmıyordu. – Kadına haksız iftira atıp onu küçük düşürse bile bir şey demeyecek misin, öyle mi?!. Claudine, unuttun mu, toplum içinde bana nasıl saygısızlık ettiğini?
– Unutmadım, – Claudine-Alexandrine o akşam Ayşet’i eve getirdikten sonra, Le Frene’yi geri göndermiş, Orleans dükü ile gece nasıl bir olay yaşandığını unutarak, daha şatafatlı bir sesle durumu değiştirdi, – ben de dükten öyle bir şey beklememiştim, kokteyldekiler de onun davranışını yerinde bulmadılar. Ama Fransa’da tanınan bu iki ünlü kişinin arasında seninle ilgili olarak patlak veren bu hoş olmayan işten çıkmanın bir yolu var. Hele bir izin ver, Aisse, konuşmamı tamamlayayım. Bizimle birlikte Palais-Royal’e gelir, kral naibi dük seninle konuşur ve seni ağırladığını da görürlerse, başkaları bunu barıştığınıza yorarlar.
– Evet, evet, Aisse, – Marie-Angélique yine kız kardeşinin görüşüne katıldı, – öyle tabii, Kral Naibi Orleans dükünü düelloya çağırmakla Fransa’ya savaş açmak aynı anlama gelir.
– Bu dedikleriniz sizlere mi ait, yoksa Orleans düküne mi ait? – Ayşet gülümseyip sorduğu sorunun yanıtını kendi verdi: – Dük bana hakaret ettiğini toplum önünde kabul edecek ve özür dileyecekse sizinle gelirim.
– Biz ne istediğimizi, Charlotte-Elizabéth Aisse, sana söyledik, – içinden “bunun ne dediğine, ne istediğine bakın” diyerek Claudine-Alexandrine lafını değiştirdi, – Kimse bize öyle bir görev vermedi.
– Öyleyse boşuna konuşmuş olduk.
– Nasıl istiyorsan öyle yap, Aisse. Biz şövalye ile senin durumunu iyileştirmeye çalışıyorduk, – gülümseyerek Claudine-Alexandrine Ayşet’e yanıt verdi, – öyle diyorsan, ikinize şans dileyelim, umalım bir çıkış yolu bulursunuz.
Büyük bir üzüntüye kapılan Ayşet üst kattaki odasına dönene değin çok şeyi aklından geçirdi. En şaşırdığı ve üzüldüğü şey Şövalye de Edie’nin yaptığı söylenen eylemden haberinin olmamasıydı. “Hayır, hayır, benim yüzümden Edie’nin Orleans dükü ile düello yapmasına izin veremem. Marie-Angélique’in dediğinin gerçekçi yanı vardır. Ne yapmalıyım?.. Kim bana yardımcı olabilir? Onurumu ve kendimi koruyorum derken başıma bu belayı sardım… Tek sevdiğim ve kadınlık onurumu teslim ettiğim kişiyi kendi kendime ateş içine atmış oldum… Edie’nin başına kötü bir şey gelirse, Tanrı esirgesin, ben ve karnımdaki bebeğin sonu ne olur? Claudine ve kız kardeşine inanmayıp sözlerini kesmiş olmam doğru mu olmuş, bilmiyorum… Hayır, o tür bir davranış biçimi, doğru ve adil olmasa da anlaşılır bir şeydir, kendime yakıştıramam. Jeanette-Nicole’ü de epeydir görmedim… “
– Aisse, niye rengin uçmuş, sana ne dediler? – diyerek Sophie Ayşet’i karşıladı.
– Kendi çıkarları dışında bir şey düşünmeyen bu iki kız kardeş düzgün bir haber verir mi…
– Kendine dikkat et, Aisse, karnındaki bebeği de düşün. Bak, senin için güzel bir ilaç buldum, bunaltıları geçirmen ve sağlığın için iyi gelecek.
– Teşekkür ederim, Sophie, bu iki kontes o dediğin şeyi bana unutturmuştu. De Edie ile Orleans Dükü arasında düello yapılacak mış.
– Neyi paylaşamıyorlar ki?
– Beni… Orleans dükünün bana hakaret etmesini de Edie kabul etmedi.
– Vah, vah! – Sophie kendi kendine el çırptı. – İşin böyle olacağını, Aisse, sana söylemiyordum ama biliyordum. Yiğitlik denen şey işte budur, bizi koruyacak bir erkek olmalı!
– Niye gülüyorsun, Sophie, bu işin sonunun kötü olacağını anlamıyor musun?
– Anlıyorum!
– Ben de onu diyorum. Gidelim, de Edie’yi görmem gerekiyor.
– Size zarar vermeyeceksem…
– İkimizin bilmediği bir gizli saklımız mı kaldı? – Ayşet Sophie’ye gülümseyip kontun odasına kulak kabarttı, kendi kendisini kınadı: – Bu kez nereye gideceğimi papama söylemesem de, Tanrı beni anlar ve bağışlar.
– Evet, Aisse. Buraya gelmeden biraz önce konta bakmıştım, uyuyor. Desten de yanında, uyukluyor.
Şövalye Blaise-Marie de Edie sevinçle, canının bir parçası olan Ayşet’i karşıladı, iki elini öptü, utanmakta olan Sophie’yi selamladı, ikisini de evine buyur etmek istedi.
– Hayır, Edie, eve girmeyeceğiz, – Ayşet işi uzatmadan niçin gelmiş olduğunu söyledi, – güzel bir sonbahar günü, iki sorunumuz var, bu yerde söyleyelim.
– Öyleyse bahçeye geçelim, batmak üzere olan güneşin yumuşaklığını- dinginliğini yaşayalım, temiz bir hava alalım… – Şövalye de Edie bunları söylerken bir yandan da sordu: – Bana getirdiğiniz haberler iyi mi, kötü mü?
– Biri iyi, diğeri kötü, – diyerek Sophie araya girdi.
– Öyleyse önce kötü olandan başlayalım, iyi olanla bitirelim, – diyerek, üzüntülerden bir türlü başını alamayan şövalye espri yaptı.
– Edie, – Ayşet sevdiği kişinin adını tatlı telaffuz etmiş olsa da, üzgün olduğunu belli eden bir biçimde sordu, – Orleans dükü ile düello edeceğin söyleniyor, doğru mu?
– Hayır, Bolingbrok lordu ile Kral XV. Louis işin o noktaya varmasını engellediler.
– Niye bana söylemedin?..
– Bu bir kadın işi değildi, onun için, – Şövalye de Edie kendisine ilişkin hiçbir övgüye yer vermeden sözlerine devam etti, – bildiğim bir şeyi sizden gizleyemem: Orleans dükü daha fazla karşına çıkmayaca ve seni üzmeyecek. Şimdi öbür iyi haberi bekliyorum.
– Bu şey, Edie, senin için de benim için de düşündürücü, öyle bir şey de böyle bir yerde, ulu orta konuşulmaz… – Ayşet gün boyu yaşamış olduğu sıkıntıyı yeniden yaşadı ve sesi titreşti…
(Devamı var)
İshak Maşbaş (Tarihi roman, s. 429-438)