Şapsığlar ve Bir Kitap
1.
Şapsığ yöresi bayrağı
Kitabın adı: “Kafkasya’da ŞAPSIĞLARIN Var Olma Mücadelesi ve YUSUF SUAD NEĞUÇ” (275 sayfa). Kısa ad olarak, “Şapsığlar” ve “kitap” sözcükleri kullanılacaktır.
Yazarlar: Muammer CANIDEMİR, Orhan DOĞBAY, Nail SÖNMEZ.
Kitabın bölümleri: Bir önsöz, iki bölüm, ek belgeler, kaynakça ve alfabetik dizin’den oluşuyor. Bu arada iddianame ve sorgulama tutanaklarının Rusça fotokopileri ile Türkçe çevirileri de veriliyor. Harita ve fotoğraflar da var.
Arşivlerinden ve kendilerinden yararlanılan kişiler, Tarih Bilimleri Uzmanı Rjavin Aydemir ve Şapsığ Halk Parlamentosu Onursal Başkanı Teşu Murdin. Murdin tanışmış olduğum biri.
İncelememiz kapsamında, Şapsığlar’daki verileri değerlendirme yanında, kendi görüşlerimizi de sunmaya çalışacağız. Bu takdirde, umarım konu daha iyi anlaşılacaktır.
Ön bilgi: Şapsığlar, 1864 yılı öncesinde, Kafkasya’nın Karadeniz kıyılarında ve Kuban Ovasında yaşayan en büyük Adıge-Çerkes topluluğu idiler. Rus kaynaklarına göre sayıları 1830’da 300 bin idi (https://mefenef.com/cerkesler-21-mayis-1864ten-gunumuze2-1554.html; ayrıca – гл.3. «Кубанские областные ведомости», No. 38, 1884). Sayının otuz yıl sonra, 1860’da iki katına çıkmış olacağı düşünülebilir. Nitekim, Prof. Dr. Fethi Güngör’e göre, göç öncesi Şapsığ nüfusu 700 bin idi (https://mefenef.com/cerkesler-21-mayis-1864ten-gunumuze2-1554.html). Kitaba göre Şapsığ sayısı, 19. yüzyıl başlarında 1 milyondan çok iken (s. 89), Neğuç’a göre 1864 yılında 500 bine düştü (Kitap, s. 35 ). Bu korkunç azalmanın nedeni 19. yüzyılda yaşanan büyük veba salgını ve savaşlar olabilir.
Şapsığlar adı altında büyük bir insan topluluğu söz konusuydu. Şapsığlar yan çizmeden, yalpalamadan ve birilerine boyun eğmeden, 1863 yılı sonuna değin topraklarını ve özgürlüklerini kahramanca ve kararlılıkla savunmuş olan bir topluluk idiler. 1863 yılı sonbaharında Abzah ve Şapsığlar savaşa son verdiler; 1864 yılı Şubat ve Mart aylarında Rusya’nın Türkiye’ye göç etmeleri şartını kabul ederek Rus komutanlığı ile ayrı ayrı ateşkes (mütareke) antlaşmaları yaptılar. Vıbıhlar ise cephe gerisi bir yörede yaşadıkları ve Vıbıh yöresi bir savaş alanı olmadığı, Rus birlikleri Şapsığ arazisi üzerinden henüz Vıbıh sınırına dayanmadıkları için beklemede kaldılar; Nisan 1864’te Rus birlikleri Vıbıh sınırına dayanana dek Ruslardan ateşkes istemediler. Vıbıhlar Godot’yu bekler gibi, dış yardım geleceği beklentileri içindeydiler. Bk. Semen Esadze, “Çerkesya’nın Ruslar Tarafından İşgali”).
Konumuz olan ‘Şapsığlar’ kitabının bir yerinde, “19. yüzyılın başında 1 milyondan fazla Şapsığ varken, şimdi – 1990’larda – 9500 kişiye” düştük deniyor (s. 89); Şapsığların“Rusya’nın Azınlık Yerli Halkları Birleşik Listesine” alınması ve kendilerine “yerli halk statüsü” verilmesi, Rusya Devlet Duması ile RF Devlet Başkanı Boris Yeltsin’den isteniyordu. Statü verildi. Özerk rayondan “küçük bir yerli ulusa” düşme oldu, nereden nereye?… Rusya’da devlet tarafından tanınan ve her birinin nüfusu 50 binin altında olan küçük yerli halkların listesi için bk – https://ru-m-wikipedia-org.translate.goog/wiki/%D0%95%D0%B4%D0%B8%D0%BD%D1%8B%D0%B9_%D0%BF%D0%B5%D1%80%D0%B5%D1%87%D0%B5%D0%BD%D1%8C_%D0%BA%D0%BE%D1%80%D0%B5%D0%BD%D0%BD%D1%8B%D1%85_%D0%BC%D0%B0%D0%BB%D0%BE%D1%87%D0%B8%D1%81%D0%BB%D0%B5%D0%BD%D0%BD%D1%8B%D1%85_%D0%BD%D0%B0%D1%80%D0%BE%D0%B4%D0%BE%D0%B2_%D0%A0%D0%BE%D1%81%D1%81%D0%B8%D0%B9%D1%81%D0%BA%D0%BE%D0%B9_%D0%A4%D0%B5%D0%B4%D0%B5%D1%80%D0%B0%D1%86%D0%B8%D0%B8?_x_tr_sl=ru&_x_tr_tl=tr&_x_tr_hl=tr&_x_tr_pto=sc; List of minor indigenous peoples of Russia
Geçmiş süreç ve Kafkasya’da Şapsığlar:
Çar II. Aleksandr ve yüksek rütbeli generalleri – Baryatinski, Evdokimov ve Filipson, Haziran 1861’de Vladikavkaz’da gizlice buluşup Çerkes sorununu ele aldılar,
O sıralarda, 1861 yılında, Çerkeslerin bir kısmı 1859 yılından ve öncelerinden beri zaten Rusya idaresi altında yaşıyordu; bunlardan biri de büyük bir Adıge topluluğu olan Abzahlardı. Gizli toplantıda, Abzahlarla 1859 yılında yapılmış olan Rusya yurttaşlığına kabul anlaşmasının iptal edilmesi, isteyen Abzahlara Kuban Irmağı solundaki ovalara yerleşme izni verilmesi, istemeyenlerin de Beloreçensk Hattı batısında yaşayan Şapsığ, Vıbıh ve diğer kıyı halkları ile birlikte Türkiye’ye gönderilmeleri kararı alındı. Ancak karar, taktik nedenlerle üç ay gibi bir süre gizi tutuldu ve Çar böyle bir karar yokmuş gibi davrandı ve Adıgelere yalanlar söyledi bk -https://mefenef.com/adigelerin-tarihini-anlatan-yazar-mesbase-ishak-4114.html.
Eylül 1861’de, şimdiki Adıgey’in Mıyekope rayonu Mamırıkuaye köyü (Novosvobodnaya) mevkiinde gizli karar, bizzat Çar’ın kendisi tarafından yurttaş Abzahlara ve boyun eğmemiş olan Adıgelerin (Şapsığ, Vıbıh) temsilcilerine bir biçimde tebliğ edilmiş oldu, her zaman olduğu gibi sorumlu taraf yine “Adıgeler” idiler..
Sonuç olarak, “Rusya yurttaşlığından atılan” Abzahlara da Türkiye yolu görünmüş oldu.
Abzah, Şapsığ ve Vıbıh temsilciler 25 Haziran 1861’de (eski takvim – 13 Haziran 1861) Soçi’de bir parlamenter demokrasi adımı (Soçi ya da Büyük Özgrlük Meclisi yönetimi – “Ŝhafitnığem yı Xeseşxo”) attılar, ama çok geç kalmışlardı…
Aslında Adıgelere uygulanan işlem sürgün değil; bir ulusu ülkesinden bir üçüncü ülkeye zorla gönderme, kovma (deportasyon), yok etme olayıdır. Sürgün, bilinen bir ceza ve yaptırımıdır; sürgünün bir süresi, sonu ve dönüşü vardır, ucu açıktır. Kovulmada ve kovmada ise, gidişin dönüşü yoktur.
Kararın nedeni: Abzahların büyük bir topluluk olmaları, yerlerinde kalmaları durumunda Rusya’nın geleceği için tehlike oluşturacakları, Adıge topraklarının Rus yerleşimcilere açılmasında engeller yaratacakları gibi değerlendirmeler olabilir.
Sürecin gelişmesi:
1860’da Ruslar, Belaya (Şhaguaşe) Irmağı sağ yakası boyunca, güneyden kuzeye, Maykop’tan Kuban Irmağına değin uzanan ve Beloreçensk Hattı adını verdikleri stratejik bir askeri yol (hat) inşa etmişlerdi. Rusya emperyalist ve yayılmacı bir devletti; amacı toprağından kovma yoluyla Adıge nüfusundan kurtulmak, verimli ve stratejik Adıge-Çerkes topraklarına el koymaktı. Nitekim, Beloreçensk Hattı’nın batısında yaşayan Çerkeslerin Türkiye’ye göç ettirilmeleri içerikli 10 Mayıs 1862 tarihli bir hükümet kararı yürürlüğe sokuldu, kararı uygulama görevi de General Evdokimov komutasındaki Kuban Ordusu’na verildi.
Beloreçensk Hattı ile Karadeniz arasındaki topraklarda Abzahlar, Natuhay, Şapsığ, Vıbıh ve Cıhlar-Cigetler yaşıyorlardı.
Kuban’da, Belaya (Şhaguaşe) Irmağı ya da Beloreçensk Hattı doğusunda yaşayan ya da oraya taşınan ya da o alanda yaşayan Çerkesler Türkiye’ye kovulmaktan kurtuldular. Bunlar da Bjeduğ, Kemguy, Besni, Hatukay, Mehoş, Yegerıkoy, Mamhığ, vb idiler. Sürgün dışı (muaf) tutulan bu yerin bir bölümünde bugün Adıge Cumhuriyeti bulunuyor.
10 Mayıs 1862 tarihli etnik temizlik ve deportasyon (ülke dışına kovma) kararı, izleyen iki yıl boyunca süren kanlı bir operasyon (soykırım operasyonu) sonucu tamamlandı, Amerikalı bilim insanı Dr. Walter Richmond’ın arşiv araştırmalarına göre 625 bin Adıge (Çerkes) savaşa bağlı nedenlerle öldü, sağ kalan Çerkesler ise Türkiye’ye gönderildiler; Türkler, bu nüfusu Batum’dan, Samsun’dan Romanya Köstence’ye değin uzanan Karadeniz sahillerinin yakınlarındaki düzlüklere ve özellikle Tuna Nehri boylarına dağıtarak yerleştirdiler (iskan ettiler). Böylece Balkanlarda büyük bir Çerkes nüfus birikimi oluştu.
1864 yılı kovulma olayı sonrası Kafkasya’da durum:
1864 yılı ve sonrasında Kuban ilinde 100 bin kadar Dağlı’nın kaldığı Rus kaynaklarında yazılıyor, ancak bu sayıya Kuban ili Batalpaşinsk ilçesi Karaçay, Kabartay ve Abazinleri de dahildi. Bunları çıkardığımızda 51 bin (Hotko Samir) ile 80 bin (Abreg Almir) gibi sayılarla karşılaşıyoruz. 1864 yılı sonrası, özellikle 1897 yılı Rus nüfus sayımı sonucu dıge-Çerkes nüfusu için bk. – https://mefenef.com/cerkesler-21-mayis-1864ten-gunumuze2-1554.html
Batı Kuban’daki (Beleroçensk Hattı batısındaki) topraklardan yaptırılan resmi göç ettirme operasyonlarına Aralık 1864’te son verildi, 1862 tarihli karar 1867’de iptal edildi (Al-Hasan Kasımov, “Çerkes Soykırımı”).
1874 yılı ile birlikte bölgedeki askeri harekât sona erdi. O tarihe değin, boşaltılan Beloreçensk Hattı batısındaki topraklar boş ve sivil yerleşime kapalı tutuldu, sonuç olarak bol yağışlı olan yöre diken, çalı ve sarmaşıklarla kaplandı, yabanileşti ve geçilemez oldu, rağbet edilecek yerler olmaktan çıktı.
Bir de dağlarda direnmekte olan ve Rusların “uçan haydutlar” dediği Şapsığların direnişi ve Çerkes korkusu vardı. Direnişçiler nedeniyle Rus yerleşimciler Adıge toprağına, özellikle içerilere yerleşmekten kaçınıyorlardı. Rus Hükümeti ise o gibi yerleri bir an önce kolonize etmek, yurt kazanmak istiyordu.
Bu durum Rusları Şapsığ direnişçilerle görüşmeye ve uzlaşmaya zorladı:
Türkiye’ye göç etmeyen Şapsığların bir kısmı, yukarıda değindiğimiz gibi dağlara ve ormanlara çekilmiş, çok zor koşullar altında, yabani meyve, bitki ve bitki kökleri toplayarak, hayvanı ve balık avlayarak ayakta kalmaya çalışıyor, mağaralarda saklanıyordu. Bazı Şapsığlar da gemileri kaçırdıkları için Türkiye’ye göç edememiş, kamplara konmuşlardı. Bir örnek olarak bk. – https://mefenef.com/bir-koyun-tarihi-4644.html;
Bir kısım Şapsığ da Doğu Kuban’a/ Beloreçensk Hattı doğusuna geçip yeni bir yaşam kurmuştu.
Bölgeye sivil yerleşimin serbest bırakılması üzerine, dağlardaki direnişçilerle resmi makamlar arasında görüşmeler başladı ve uzlaşmalar sağlandı. Buna göre, düze inecek ve silah bırakacak Şapsığlar kovuşturulmayacak, diledikleri yerlerde küçük dağ köyleri kurabilecek ve istediklerini köylerine alabileceklerdi.
Dağlarda barınma ve küçük köy kurma yasağı Kabartay ve Karaçaylar dışında Kuban ili Adıge ve Abazinleri için getirilmişti.
Terek ve Dağıstan illerinde ise Dağlılara dağlarda barınma yasağı konmamıştı.
Şimdi çok az sayıdaki Şapsığ’a, bir istisna olarak Karadeniz kıyısı dağlarında barınma ve küçük köyler kurma izni verildi.
Kıyı boyundaki dağlardan inenler; kamplarda ve kıyıdaki Kazak kasabalarında geçici olarak barınanlar ve Kuban’dan dönen kimi Çerkesler bir araya gelerek şimdiki küçük Şapsığ dağ köylerini kurdular; böylece 1870 – 1880’lerde, “Şapsığlar” kitabına göre de, 1886 yılı ve sonrasında, – Kuban Adıgeleri kitlesel halde Türkiyeye göç ederken – bugünkü Kıyıboyu Şapsığ ya da Karadeniz kıyısı Şapsığları toplumu ‘yeniden doğmuş’ oldu (s. 11).
Bir başka kayıt: “1874’te Rus müfrezeleri dağlarda saklanan Çerkesleri takip etmeyi bıraktı. Çerkeslerin Karadeniz kıyısındaki dağlık bölgeye yerleşmelerine izin verildi” (bk. – Калеж).
Yine o yıllarda, 1863 yılında, savaş henüz sona ermemişken Anapa yakınındaki Hatramtuk (Suvorov-Çerkesskiy) köyü Rus komutanlığından alınan özel izinle kuruldu. Hatramtuk daha sonra Adıgey’e taşındı ve şimdiki Natuhay köyünü oluşturdu.
Kalej köylü ve Şapsığ aydını Nıbe Ruslan’ın 1992’de bana verdiği bilgiye göre, Hatramtuk, Rus Ordusu’ndaki Çerkes deniz askerlerinin ricaları üzerine Rus komutanlarının verdiği izinle kurulmuştur.
Tarih farklılıkları Rus birliklerinin bölge topraklarından kademeli çekilmiş olmaları ile bağlantılı olabilir.
Şapsığ nüfusu:
1897 Rusya nüfus sayımına göre, bir yıl önce kurulan Karadeniz ilindeki (guberniya) Şapsığ nüfusu 1,939 (iki binden az) idi, sayı 1926 sayımına göre 3,777 oldu (s. 11). Sayılar pek de inandırıcı değil; Rus mobbingi nedeniyle, Şapsığların en az bir bölümü kimliğini gizlemiş olmalı.
2010 yılı sayımı verilerine göre Soçi ve Tuapse rayonlarında yaşayan Adıge-Şapsığ-Çerkes sayısı: Soçi – 4,778 + Tuapse – 4,183 = 8,961 idi.
10 yıl önce resmi olarak yaklaşık 9 bin olan Şapsığ sayısı 2021’de 1,914’e düştü…
Rus mobbingi (bezdirisi), kuşkusuz Şapsığlardan alınan özerkliğin geri verilmesi ya da Adıgey’e katılma durumunda azalacak ya da dengelenecektir.
Kıyıboyu Şapsığe’de bugün Şapsığların toplu olarak yaşadıkları 24 yerleşim yeri (kent, belde ve köy) var, nitekim Şapsığ Toplum Parlamentosu’nun (Adıge Xase) 24 yerleşim yeri şubesi bulunuyor…
Doğu Kuban’da – Adıgey’de de – 4 Şapsığ köyü var – Afıpsıpe, Panehes, Pseytuk ve Haştuk. Bunlar Şapsığ değil, Adıge üst etnik tanımı içine giriyor ve Adıge sayılıyorlar. Öyle olması da normal.
Özet bir tarihi bilgi:
Çarlık Rusya’sında, 1896 yılı ve sonrasında Şapsığlar Karadeniz ilinde (guberniya); Adıgeler Kuban ilinde (oblast); Kabartaylar ve diğer Dağlı toplulukları da Kuban, Terek ve Dağıstan illerinde (oblast) yaşıyorlardı.
1864 yılı öncesinde Adıge (Çerkes) toplulukları ve komşuları
Şubat 1917’de Rusya’da ilk devrim (burjuva devrimi) oldu, Çarlık sistemi çöktü ve bir Geçici Hükümet kuruldu. İllerde de Geçici Hükümete bağlı geçici sivil il yönetimleri (yerel hükümetler) oluştu. Kuzey Kafkasya’da Dağıstan ve Terek illerinde Dağlı yönetimi kuruldu, yönetim giderek yerel Dağlı Hükümeti’nin, Kuban ve Karadeniz illerinde de yerel Kazak Hükümetlerinin eline geçti. Adıgeler ve Şapsığlar Kazak Hükümetine (sonraları “Kuban Halk Cumhuriyeti”) bağlı bir azınlık olarak kaldılar. Ekim devrimi olmasa Adıge’nin defteri dürülmüş olabilirdi.
Savaş nedeniyle Rusya genelinde halk yokluk ve açlık içindeydi, cepheden her gün ölüm haberleri geliyordu. Halk bir an önce bu emperyalist (kirli) savaşa bir son verilmesini ve sorunlarına çözüm bulunmasını istiyordu.
Mevcut Geçici Hükümet ise halktan gelen taleplere kulak asmıyor, generallerin baskısıyla savaşı sürdüryordu.
Bolşevikler (sosyalistler) ise ‘savaşa hayır’ diyor ve giderek güç kazanıyorlardı.
Muhalefetteki Bolşevikler barış, iş ve ekmek sloganlarıyla harekete geçtiler, Bıtırbıf’da (St.Petersburg) deniz piyadelerinin desteğiyle iktidara el koydular – 7 Kasım 1917. Bıtırbıf ve Moskova’da silahlı işçi müfrezeleri (komiteleri) oluştu, V. İ. Lenin başkanlığında devrimci (Bolşevik) bir hükümet kuruldu. Bu olaya Büyük Ekim Devrimi ya da Büyük Oktobr İnkılabı deniyor. 1871 Paris Komünü’nden sonra, ilk kez bir sosyalist devlet ve iktidar kurulmuş, bir emperyalist devlet çarkı parçalanmış oldu.
Lenin Hükümeti bir kararname yayımlayarak toprağa el konduğunu, toprağın, Fransız devriminde olduğu gibi köylüye dağıtılacağını, büyük sanayi kuruluşları ile fabrikaların, banka ve madenlerin kamulaştırıldığını, eşitlik anlayışı (ilkesi) temelinde, her ulusun kendi geleceğini belirleme hakkının tanındığını, her ulus ya da ulusal azınlığın kendi toprağında bağımsız ya da özerk devletini ve yönetimini kurabileceğini ilan etti.
Kararname kuşkusuz Şapsığları da kapsıyor, tüm uluslara ve ulusal azınlıklara bağımsızlık ve özerklik yolunu açıyordu.
Büyük toprak sahiplerinin (toprak baronlarının) egemen olduğu taşra, Kuzey Kafkasya da dahil, Bolşevik ya da işçi-köylü iktidarına karşı ayaklandı. Ancak Rusya’nın kalbi ve asıl güç motoru olan büyük sanayi ve silah sanayisinin merkezleri, işçi sınıfı ve toprağa yeni kavuşmuş olan köylüler sosyalist iktidardan yana oldular.
1860’larda ABD’de sanayileşmiş Kuzey, köleci ve tarımcı Güney eyaletlerini yenmişti. Kuzey gelişmişliği ve modernliği temsil ediyordu. Kuzey eşitliği ve özgürlüğü, Güney ise eşitsizliği, baskıyı ve köleciliği savunuyordu.
Rusya’da da öyle oldu, tek fark ABD’de eşitliğin kısıtlı ve yarım, Rusya’da ise tam anlamda tanınmış olmasıydı. ABD’de toprak “baronlarda” kaldı, siyahi nüfusa, eski kölelere toprak verilmedi, Rusya’da, 1917 devrimi sonucu, Fransa’da olduğu gibi toprak baronlardan alınıp köylüye dağıtıldı.
Kuzey Kafkasya:
Kuzey Kafkasya’ya geldiğimizde, Terek-Dağıstan’da kurulan Dağlı Hükümeti, Kuban ve Don Kazak Hükümetleri ile Bolşeviklere karşı bir ittifak kurdu, ancak ittifak kısa sürede yenildi ve dağıldı; Mart 1918’de Kuzey Kafkasya’nın tamamı Bolşevik (Sovyet) yönetimi altına girdi; Dağlı Hükümeti ileri gelenleri Alman ve Osmanlı devletlerince tanınmış olan Menşevik (sosyal demokrat, anti-Sovyet) Gürcistan’a sığındılar (Mart-Nisan 1918). O sıralarda Adıgeler apolitik idiler ve olayların dışında kalmaya çalışıyorlardı.
Petrol milyoneri Tapa Çermoyev önderliğindeki eski Dağlı yerel Hükümeti’nin sürgündeki üyeleri Osmanlı Hükümeti temsilcileri ile görüşerek ve onların olurunu alarak 11 Mayıs 1918’de Batum’da “Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti” (kısa adı – Dağlı Cumhuriyeti) adı altında ve kâğıt üzerinde bağımsızlık ilan ettiler. Ardından Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan cumhuriyetleri de bağımsızlıklarını ilan ettiler (26 ve 28 Mayıs 1918).
Osmanlı birlikleri, son bir gayretle Gürcistan üzerinden Azerbaycan’a, ardından Dağıstan’a sarktılar, dağılmış olan Dağlı Hükümeti’ni toparlamaya çalıştılar. Ancak 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi gereği Osmanlılar yenik olarak savaştan çekildiler ve Kafkasya’yı boşalttılar.
Kuzey Kafkasya Batılı emperyalist devletlerin desteklediği, para, asker ve silah yardımı yaptığı General Denikin kuvvetlerinin ya da Beyazordu’nun işgaline uğradı. Bolşevikler Kuzey Kafkasya’dan çıkarıldı. Beyazlara karşı Çeçenya ve Dağıstan’da sadece Dağıstanlı (Avar) Şeyh Uzun Hacı direndi, diğerleri beyazlarla birleştiler. Dağlı Hükümeti ve Dağıstan İmamı Necmettin Gotsinski General Denikin’le birleşti. Bu yüzden Uzun Hacı, İmam Necmettin Gotsinski için “Ben onu imam yapmak istedim, ama o, İvan oldu” diyecekti. Kızılordu karşısında beyazlar ve müdahaleci yabancı askerler yenildiler ve Mart 1920’de Güney Rusya’yı terk ettiler.
Bu gelişim Türkiye’deki Kemalist Harekete alan açtı, elini güçlendirdi, yabancı güçler Ruslar tarafından Karadeniz’den kovuldular, Türklere de alan açılmış oldu… Ankara’da 23 Nisan 1920’de Meclis toplandı ve bir Meclis Hükümeti kuruldu. Bolşevikler Ankara Hükümetine (BMM Hükümeti) silah, mühimmat, tıbbi yardım, giyecek ve para yardımı yapmaya başladılar. Rusya Batı ile kendi arasında tampon bir ülke, tampon bir Türkiye bulunmasını istiyor ve destek sağlıyordu. Bu yardımlarına karşılık Türkiye de Azerbaycan ve diğer Kafkas devletlerinin Sovyetlere katılmaları için Sovyetler’e yardımcı olmuştu.
Neğuç’un o sıralardaki durumu:
1930 yılındaki Rus savcılık ifade tutanaklarından ve sanık ifadesinden anlaşıldığı kadarıyla, Düzceli Dr. Neğuç Yusuf Suad Bey’in de Tiflis’te, 1918’de Osmanlılarla buluştuğunu, onlarla birlikte Azerbaycan ve Dağıstan’a gittiğini, “Karadeniz kıyısı Şapsığlarının temsilcisi sayılarak” Dağlı Cumhuriyeti Meclisi’ne kabul edildiğini öğreniyoruz. Bundan daha geniş olarak daha sonra söz edeceğiz. Ayrıca Mefenef.Com’daki “Düzce’den Kafkasya’ya “Gerçek Bir Dönüşçü’nün Öyküsü” Yusuf Suad Neğuç” başlıklı yazımızda ve Av. Sefer E. Berzeg‘in aynı adlı kitabında daha geniş bilgi vardır.
Sovyet iktidarı dönemi:
Mart 1920 itibarıyla Sovyet Rusya’da özerk cumhuriyet ve bölgeler kurulmaya başlandı, örneğin Tataristan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruluşu ilan edildi, Kuzey Kafkasya halklarına da özerklik verilmesi kararı alındı: 20 Ocak 1921’de de Rusya’ya bağlı Dağıstan ve Dağlı özerk sovyet sosyalist cumhuriyetleri kuruldu, Karaçay, Balkar, Oset, İnguş, Çeçen ve Kabartaylar Terek ili yerinde kurulan Dağlı Özerk Cumhuriyeti içinde yer aldılar. Kuban’ın Batalpaşinsk ilçesi (bugün “Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti”) Çerkes (Kabartay) ve Abazinleri de seçimlerini Dağlı Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne katılma yönünde kullandılar (Şapsığlar kitabı, s. 27).
Böylece Batalpaşinsk ilçesi Kabartay (Çerkes) ve Abazinleri Kuban ili Adıgelerinden ve Kuban-Karadeniz ilinin Dağlı Bölümü’nden kendi seçimleriyle ayrıldılar. Tercih hakkı tanınmayanlar Tuapse yöresi Şapsığları olacaktı. Rusya’daki resmi işlemler Çerkes (Adıge) ve Kabartay (Kabardin) etnik adları üzerinden yürütülüyordu, 1922’de Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi’nden dışlanmış olma sonucu Şapsığ etnik adı da kaçınılmaz olarak gündeme gelecekti.
Kafkasya’da etnik sorunları çözülmemiş olarak Kuban Adıgeleri ve Karadeniz kıyısı Şapsığları kalmıştı. Adıgeler Orta Kuban Solu (Yekaterinodar/Krasnodar ilçesi) ile Orta Laba Solunda (Maykop ilçesi) ve Karadeniz kıyısında Tuapse yöresinde yaşıyorlardı.
Sovyet iktidarı üzerine Kuban ve Karadeniz illeri birleştirildi, Kuban-Karadeniz ili (oblast) kuruldu; il yönetimine bağlı bir Dağlı bölümü de oluşturuldu, bölümde Tuapse Adıgeleri de (Şapsığlar) temsil ediliyordu. Dağlı bölümünün yetkileri ve statüsü giderek artırıldı ve bir tür il statüsüne yükseltildi. Bölüm Başkanı Sihu Seferbıy idi, Dr. Neğuç Yusuf Suad da Dağlı bölümü yürütme kurulu yedek üyeliğine seçilmişti (Şapsığlar kitabı, s. 27).
Dağlı yönetimi, Neğuç Yusuf Suad’ın önerisini benimseyerek, bu üç ilçedeki Adıgeleri içine alacak ve başkenti Tuapse olacak özerk bir ‘Çerkes Cumhuriyeti’ kurulmasını Moskova’dan talep etti. Moskova, arada uzak mesafe bulunduğu gerekçesiyle, Tuapse Adıgelerini (Şapsığları) diğer iki yöre Adıgelerinden ayırdı, 27 Temmuz 1922’de Orta Kuban ve Orta Laba solundaki Çerkes yerleşimlerini içine alan bir “Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi”ne onay verdi. Böylece Adıgelerin üç sacayağından biri kırılmış oldu.
Yeni özerk bölge (oblast) Kuban ve Laba ırmakları solunda bir şerit halinde uzanan, 300 km uzunluğunda, 22-45 km genişliğinde ve 2,660 km. kare yüzölçümlü küçük bir yöreydi, nüfusu 100 bin dolayındaydı ve yarı nüfusu Çerkes, kalan yarı nüfusu da Rus ve Kazak’tı. Başkenti geçici olarak Krasnodar kenti idi. (Şimdi 7,792 km. kare, 500,500 nüfus, başkent – Maykop).
Sorun bundan sonra patlak verdi: Adıgelerin üç sacayağından biri (Tuapse) kopmuş, topal ördek misali bir özerk bölge kurulmuştu. Anlaşılan Rus otoriteleri Adıgelerin toparlanmaları yanlısı değildiler. Sonuç olarak Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi dışında ayrı ve küçük bir Şapsığ ulusal kimliği doğdu. O zamana, dahası 1959 yılı sayımına değin resmi işlemler, yukarıda da değindiğimiz gibi, Çerkes (Adıge) ve Kabartay adları üzerinden yürütülüyordu; 1959 nüfus sayımında Adıge ve Çerkes (Kabartay) ad ve etnik kümeleri birbirinden ayrılmış oldu. Şapsığ ad ve etnik kümesi ise 1999 yılındaki resmi tanınma sonucu, 2002 nüfus sayımı cetvellerinde yer aldı.
Neğuç Yusuf Suad ve arkadaşları Şapsığların yeni kurulan özerk bölgeden dışlanmış olmalarını ulusa, Adıgelere karşı haksız bir davranış olarak değerlendirdiler ve kınadılar. Kınama ile de yetinmediler:
Dışlanma üzerine, 4 Eylül 1922’de Tuapse kentinde III. Şapsığ Halk Kongresi’ni toplandı ve anlamı kalmadığı için Tuapse yöresi Adıgelerinin “Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi”ne (oblast) katılma talebi iptal edildi (kitap, s.37) ve merkezi Tuapse kenti olmak üzere, Cubga yerleşimi kuzeyindeki Pşad Irmağından güneyde Abhazya sınırına dek uzanan alanda 6 Eylül 1922’de, Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti içinde yer alacak bir “Şapsığ Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti” kuruluşu ilan edildi.
III. Şapsığ Halk Kongresi ve Dr. Yusuf Suad Bey’in konuşmasından seçmeler:
4 Eylül 1922’de III. Şapsığ Halk Kongresi 32 delegenin katılımıyla Tuapse kentinde toplandı. Kongreyi Kuban-Karadeniz bölgesi (oblast) yönetimi Başkan (Vali) yardımcısı Bondarenko (Rus) açtı ve yönetti. Bondarenko Şapsığların bir yıl gibi bir süre Kuban-Karadeniz Bölgesi Dağlı yürütme kuruluna bağlı kaldıklarını, ama Kurul’un Şapsığların sorunlarıyla hiç ilgilenmediğini, Şapsığları kendi hallerine terk ettiğini, bu örnekten de anlaşılacağı gibi Şapsığların Tuapse’ye bağlı kalmalarının kendileri için daha yararlı olacağını savundu.
Kongrede Dr. Yusuf Suad Neğuç da uzun bir konuşma yaptı. Konuşması içinden bazı satır başları, özetle şöyleydi:
– Biz Şapsığlar olarak Kabardey, Abhaz ve Çeçenler gibi özel bir ulusuz.
– Karadeniz bölgesi en eski dönemlerden beri Şapsığların öz anayurdudur. Çarlık’ın işgali öncesi Şapsığ nüfusu 500 bin idi. Çarlık rejimi (ordusu) bizi ezdi, bu nedenle şimdi az sayıdayız. Toprağımız kolonize edildi. Yerleşimcilerin çoğu da 1918 yılından (devrimden) sonra buraya yerleştirilmiş olanlardır.
– Zorla dış ülkelere kovulan Şapsığların ata yurduna dönüş yolu açılmalıdır.
– Şu an özerkliğe kavuşmuş olan Kuban’daki Bjeduğ, Kemguy ve Hatukay gibi kabilelerden farklı bir toplumsal yapımız var, onlar kendi beyleri (pşı, prens) tarafından yönetilmiş olan kabilelerdir.
– Biz Şapsığlar ise, efendisi (pşı/beyi, prensi) olmamış demokratik bir toplumuz; gerçek anlamda demokrat ve devrimci bir yapıya sahibiz.
– Bölgemiz işgal edildi, halkından arındırıldı, soyuldu ve talan edildi.
– Rus devrimi emperyalizme savaş açtı, ezilen halklara özgürlük vaat etti ve sözünü tuttu. Sovyet iktidarı biz Şapsığları az sayıdayız diye dışlamamalıdır.
– Kuban-Karadeniz Bölgesi Dağlı bölümünde temsil edildik, Kuban-Karadeniz Bölgesi Dağlıları III. Kongresi bütün Dağlılar (Adıgeler) için özerklik talep etmişti, o Dağlı (Adıge) nüfusun içinde biz de vardık. Buna rağmen bu durum (temsil ediliyor olmamız) dikkate alınmadı ve yok sayıldık, yeni kurulan “Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi” içine alınmadık.
– Bu olumsuz gelişme nedeniyle, Tuapse yöresi Adıgeleri olarak, “Çerkes (Adıge) özerk bölgesine” katılma talebimizi iptal ediyor ve kendi geleceğimizi kendimiz belirlemek istiyoruz. Sovyet Anayasası bu hak ve yetkiyi bize veriyor (s. 121-123).
Cumhuriyetin ilanı ve sonrası:
Yukarıda belirttiğimiz gibi, 6 Eylül 1922’de Tuapse merkezli bir “Şapsığ Cumhuriyeti”nin kurulduğu ilan edildi, karar örneği Moskova’ya gönderildi, ancak bir yıl, 1923 yılı boyunca karar Moskova’da ele alınmadı. Durumu öğrenmek üzere Dr. Yusuf Suad Neğuç ile Ali Neğuç Şubat 1924’te Moskova’ya gönderildi. İlgili Bakanlık Şapsığların kendi topraklarında kendi geleceklerini belirleme hakkına sahip olduğunu ve durumun inceleneceğini söyledi.
Bu arada Şapsığlar aleyhine gizli bir yalan kampanyası da (dezenformasyon) başlatıldı: Neğuç’un ve arkadaşlarının Türk casusu oldukları, gerici-şeriatçı bir devlet kurmak, bu devleti Türkiye’ye bağlamak istedikleri, Rusları Karadeniz kıyılarından kovacakları, Ruslardan gasp edecekleri evlere Türkiye’den getirilecek Çerkeslerin yetiştirileceği… gibi yalanlar uyduruyorlardı. Anlaşıldığı kadarıyla Moskova Şapsığlara üst statüde bir özerk bölge verme niyetinde değildi. Moskova, yerel Rusların ırkçı tepkilerinden de çekiniyor ve ara bir formül arıyordu. Nitekim, bazı sorunları çözmek üzere Moskova’dan “Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesine” gönderilen teknik heyete Şapsığ sorununu da inceleme ek görevi verildi.
Moskova dönüşü, iki kadar ay sonra, Dr. Yusuf Suad Neğuç ile Ali Neğuç ve birkaç Şapsığ aktivist, “halkı Sovyet iktidarına karşı kışkırtma” suçlamasıyla tutuklanıp 29 Nisan 1924’te Ṡemez (Novorossiysk) Cezaevi’ne kondu. Yargılama sonunda ilk iki kişi, 3 yıllığına 11 Ekim 1924’te Sibirya’nın Altay yöresindeki Narım köyüne sürgüne yollandı, diğer tutuklular ise delil yetersizliğinden salındı.
IV. Şapsığ Halk Kongresi:
Lider kadrosunun tutuklandığı bir baskı sürecinde IV. Şapsığ Halk Kongresi, Kuban-Karadeniz ili (oblast) yürütme kurulu Başkan yardımcısı (Vali yardımcısı) Bondarenko başkanlığında toplandı. Bondarenko “Şapsığların az nüfuslu ve yoksul bir halk olduklarını, bir özerk bölge yönetimini ve onun bütçe – vergi yükünü kaldıramayacaklarını, özerk bölge talebinden vazgeçmelerinin ve Tuapse yönetimine bağlı kalmanın yerinde olacağını” söyledi.
Şapsığ konuşmacılar ise, özetle, özerklik sayesinde, “Bir zamanlar Çarlık Rusya’sından sürülen devrimci Şapsığlara anayurt yolunun açılmış olacağını” ifade söylediler: “Çarlık yönetimi Şapsığ toplumunu dağıtmıştı, ama bugün Sovyet Rusya yönetiminin fakirliğimize ve azlığımıza aldırmadan bize dost elini uzatacağına inanıyoruz” (..) bizimle aynı topraklarda yaşayan Çek, Alman, Estonyalı ve diğer halklarla eşitlik ve kardeşlik anlayışı temelinde bir arada yaşamak istiyoruz (s.126) dediler.
Kongre’de 5. dereceden ve çok az yetkisi olan bir Şapsığ ulusal ilçesi kurulması kararı alındı.
Çerkeslerin Kafkasya’ya geri dönüşü, Rus faşistlerin en istemeyeceği ve zamansız ortaya atılmış bir taktik hataydı. Çerkes sorunu günümüzde bile çözülmemiş uluslararası bir sorundur.
Ulusal ilçe (rayon), karar alma yetkisi sınırlı bir alt idari birimdi. Rusya’da daha alt birim olarak köy birimleri de vardı. Şimdi RF’de bazı etnik ilçeler (rayonlar) var: Abazin, Nogay, Türkmen, Agul, Rutul… gibi.
Dikkat edilirse, Çerkes dönüşüne ilişkin, 100 yıl önceki Şapsığ söylemleri ile şimdiki dönüşçülerin söylemleri örtüşüyor. Şimdiki dönüşçüler, 1970 – 1980’lerden beri, “Sovyetler sosyalist oldukları için Çerkes dönüşüne karşı çıkmayacaklardır” (?) diyor, açıklama gereği duymuyor, alt yapısı (konut, barınma, uyum ve iş garantisi, vs) olmayan bir dönüşü savunuyorlardı; 1920’lerin Şapsığları da o zamanki Sovyetlerin “dost elini kendilerine uzatacağını”, diaspora Çerkeslerine dönüş yolunu açacağını sanıyor olmalıydılar.
Reel politikada duygusallığa yer yoktur, karşılıklı menfaatler vardır, verirsin, alırsın, Çerkes Rus’a ne verebilirdi… Kitaplarda yazılı olanların her zaman arazide bir karşılığı olmayabilir.
2.
Şapsığ Cumhuriyeti’ni kurma kararı onanmak üzere Eylül 1922’de Moskova’ya gönderildi, ancak 1923 yılı boyunca karar uyutuldu, ele alınmadı. Bunun üzerine, durumu öğrenmek üzere Yusuf Suad Neğuç ile Ali Neğuç Şubat 1924’te Moskova’ya gittiler; Neğuç Yusuf Suad, Rusya Milliyetler Halk Komiserliği’nde (bakanlık) Şapsığların cumhuriyet ilanının onanması içerikli bir konuşma yaptı; Bakanlık yetkilileri ise Şapsığ bölgesinin ayrı bir özerk-etnik birim olabileceğini ve kendi geleceğini belirleme hakkının bulunduğunu ilke olarak kabul ettiklerini söylediler (Şapsığlar kitabı, s. 40); ancak, yukarıda belirttiğimiz gibi Şapsığ karşıtı bir hava da estirilmişti: Şapsığlar, Vıbıhlar ile birlikte Rus istilasına ve soykırıma karşı sonuna değin direnmiş ve yalpalamamış, Rus bütçe ve askerlerini yormuş olan bir topluluk idiler. Ayrıca daha birkaç hafta önce küçük halkların kararlı bir destekçisi olan Lenin ölmüş (21 Ocak 1924) ve Lenin’in uzun hastalığı döneminde (son 2 yılını felçli olarak yatakta geçirmişti) çok sayıda eski Beyazorducu (Rus milliyetçisi ve ırkçı) subay ve eleman Kızılordu saflarına ve devlet kadrolarına memur olarak alınmış, Rus milliyetçiliği yeniden hortlamaya yüz tutmuştu. Bu da aleyhte bir oluşumdu (s. 40 – 41).
Nitekim, aleyhte kampanya sonuç verdi, Moskova’dan dönüş sonrası, Dr. Neğuç Yusuf Suad ve bir grup Şapsığ aktivist, inandırıcı olmayan bir gerekçeyle tutuklanıp 29 Nisan 1924’te Ṡemez (Novororssiysk) Cezaevi’ne kondu. Neğuç ve arkadaşları için “Türk casusu” oldukları söylentileri dolaştırılıyordu. Neğuç Yusuf Suad ve arkadaşı Ali Neğuç, ‘Şapsığ halkını Sovyet iktidarına karşı kışkırtma’ suçundan 11 Ekim 1924’te hükümlü olarak Sibirya’nın Narım köyüne (şimdiki Altay Kray’da küçük bir köy) 3 yıllığına sürgüne yollandı. Diğer sanıklar ise delil yetersizliğinden beraat ettiler (s.42).
Moskova ve ilgili Bakanlık, Şapsığların kendi geleceklerini belirleme haklarının olduğunu ve özerk bir bölge birimi kurabileceklerini söylenmişti..
Beri yanda, Neğuç Yusuf Suad ve arkadaşlarının tutuklu oldukları ve Şapsığların başsız kaldıkları bir dönemde, 26 – 29 Ağustos 1924’te IV. Şapsığ Kongresi, Kuban-Karadeniz Bölgesi Başkan yardımcısı Bondarenko başkanlığında Tuapse’de toplandı, Kongre’ye üst yönetimin (bölge) yürütme kurulu temsilcileri de gelmişlerdi; bu kişiler sorunu en alt düzeyde bir statü ile geçiştirme talimatı almış olmalıydılar. Sovyetlerde o sıralar üstten alta şöyle bir ulusal bölge sıralaması vardı: 1. birlik cumhuriyeti (egemen devlet), 2. özerk cumhuriyet (Yasa çıkaran ama egemen olmayan, iç işlerinde serbest olan devlet), 3. özerk bölge (oblast), 4. ulusal okrug, 5. ulusal rayon (ilçe), 6 . ulusal köyler (bucak birimi). Sonuncu dört statü idari yetkileri olan il, ilçe ve bucak yönetimleri idiler.
Temsilciler, Şapsığların durumunun iyileştirileceğini, Şapsığlara yardım edileceğini, köy yollarının yapılacağını, Şapsığ kolluk gücünün (polis teşkilatının) kurulacağını ve Şapsığlara yeterli tarım toprağı, tarım araç ve gereçleri verileceğini, ama bunun için cumhuriyet ya da özerk bölge (oblast) diye diretmeye gerek olmadığını, bütün bu söylenenlerin bir ulusal ilçe yönetimi ile de yerine getirilebileceğini söylediler ve Kongre’nin onayını almayı başardılar.
Bu gibi durumlarda liderlik ve kadro çok önemli; lider oyuna gelmeyecek yetenekte, gelişimi, karşısındaki kişilerin niyetini ve süreci okuyan ve ileri görüşlü olan kişidir. Lider kadrosu tutuklu oluğu için, Rus temsilciler Şapsığları oyuna getirmekte, en azına, en düşük statüye razı etmekte güçlük çekmediler.
Kongre kararı ertesi gün, 30 Ağustos 1924’te Bölge yürütme kurulu tarafından onandı ve yıldırım hızıyla Moskova’ya gönderildi; Moskova da, bir hafta gibi kısa bir süre içinde, 6 Eylül 1924’te birbirinden kopuk 3 ayrı ada üzerinde ve sadece 10 Şapsığ köyünü içine alan minik, garip serçe misali (462 km.kare; 3,4 bin nüfus) bir Şapsığ Ulusal İlçesi için onay verdi (s. 42-45). Bkz. – Harita.
Rusların gönülsüz, ama ilke gereği güdük bir Şapsığ ilçesine razı oldukları ve onay verdikleri anlaşılıyor.
Neğuç Yusuf Suad sürgün yerinden, Narim’den arkadaşlarına gönderdiği mektuplarda, özetle, Tuapse’de Şapsığca “Tercüman” adlı bir dergi çıkarılmasını, Şapsığ köylerinde okullar ve camiler açılmasını istiyordu (s.52).
Üç yıllık sürgün cezasını 1927 yılında tamamlayan Yusuf Suad Neğuç ve arkadaşı Ali Neğuç serbest bırakılmadı, 1928’de güvenlik kurulu (siyasi polis) kararı olarak, 3 yıl Kafkasya’ya gitmeme cezası (eksi ceza) verildi. Bunun üzerine Stalingrad (Volgograd) kentine yerleştiler. Cezaları tamamlandıktan sonra 1930 yılı başlarında Kafkasya’ya döndüler.
Kolhozlar dönemi:
Stalin iktidarı 1928 yılında, ekonomik gelişme ve köylüyü kalkındırmak ve sosyalist devletin çöküşünü önlemek için kolhoz (köy tarım üretim kooperatifi) sistemine geçiş kararı aldı. Çünkü tarım ürünlerini ihraç, karşılığında sanayi için gerekli malları satın almak için Sovyetlere başka yol bırakılmamıştı. Kolhozlar yoluyla tarımda makineleşme ve modernleşme sağlanacak, üretim artacak, tarım ürünü ihraç edilecek ve sistem (sosyalizm) güvence altına alınmış olacaktı. Sovyetler Birliği derin bir ekonomik ambargo ve dış baskı altındaydı, ekonomik bunalım içindeydi, tarım ürünleri ve canlı hayvan dışında dışarıya mal satamıyor, parasını peşin ödemeden de mal alamıyordu.
Sovyetler bu siyasi ve ekonomik cendereden kurtulmak için tarımda kolektivizasyon (kooperatifleşme) dışında bir çıkış yolu bulamamışlardı. Örneğin maden, kereste ve sanayi ürünlerini ambargo nedeniyle satamıyorlardı. Bir tek Türkiye ile ilişkileri var gibiydi; Sovyetler tarım ürünleri karşılığı Türkiye’de bir düzine küçük fabrikalar kurmuşlardı.
Kolhoza geçiş için 1933 yılına değin 5 yıllık bir süre ön görülmüştü, ancak Şapsığ’da ilk beş ay içinde toprağın yarıdan çoğu kamulaştırıldı ve hoşnutsuzluk oluştu (s.54-55). Hükümet, Sovyetler Birliği tamamında her köylü ailesinin toprağı, tarım aletleri ve iş hayvanları ile birlikte kolhoza katılmasını istedi. Uygulama büyük tepkilere yol açtı: “Kulak” adı verilen zengin köylü ailelerin sabotaj ve suikast girişimleri, kolhozlara sabotajlar sonucu kıtlık ve açlık, açlıktan kitlesel ölüm (Ukrayna’da), tutuklama ve sürgün gibi üzücü olaylar yaşandı.
Kolhoz karşıtı direnişler yanında, 1 Ağustos 1930 tarihli Rus Savcılık iddianamesine göre Şapsığ’da ve Adıgey’de “Tam Özgürlük ve Barış” adlı bir siyasi terör örgütü ve bu örgütle bağlantılı “Ülkemizin Bağımsızlığı Diyen Grup” (Tixeku Tereğotij Zıore Kup) adlı başka bir örgüt daha “kurulmuştu”, deniyor. Bu örgütler Kafkasya’da bağımsız bir “Dağlı Devleti” kurmak istiyorlarmış. Aklın alacağı şey değil… Hukuk doktoru Yusuf Suad Neğuç’un, doğruysa bu tür terör örgütleriyle bağlantı kurması için aklını yitirmiş olması gerekirdi…
Yusuf Suad Neğuç ile birlikte 21 kişi “Şapsığ Ulusal Hareketi” örgütü üyesi olmakla suçlanıp tutuklandı, öteki 8 kişi ise yakalanamamıştı (s. 56-58).
Yargılama sırasında savcı, Neğuç Yusuf Suad için ölüm cezası istedi. Neğuç Yusuf Suad, Şapsığların demokratik hakları konulu çalışmalara katıldığını, ama siyasi-terörist örgütler ve kolhoz karşıtı eylemlerle bir ilişkisinin olmadığını savundu. Sanıkların çoğu yöneltilen suçlamaları reddetti. Savcılık iddiasına göre, kolhoz karşıtlarının eylemleri başarısızlığa uğradı, örneğin Karpovsk köyü (şimdi – Aguy-Şapsığ) kolhoz başkanına yapılmak istenen suikast yapılamadı.
Güney’den, Kiçmay’dan (Şehekey köyü) kuzeye, Karpovsk’a silah ve cephane sevkiyatı, sıkı yol kontrolü nedeniyle yapılamadı… vs.
Her şeye karşın Sovyetler Birliği 10 yıl gibi kısa bir süre içinde bir tarım ülkesi olmaktan çıkıp büyük bir sanayi ülkesi olmayı başardı, ama tam soluk alacak bir eşiğe gelindiği bir sırada korkunç Nazi saldırısına uğradı (1941).
Şapsığ ilçesi ve sonu:
Şapsığ ilçesinin merkezi Haziran 1930’a değin Tuapse kenti idi, merkez ardından Kalej köyüne; 13 Mart 1931’de kıyıdaki Sovet Kuace köyüne, 4 Ocak 1934’te de kıyıdaki Lazarevsk (Psışuape) beldesine taşındı. Şapsığlar aleyhindeki hava dağılmış olmalıydı: İlçe toprağı 3 kat büyüdü – yüzölçümü 1,433 km.kare, nüfusu 12,697 (1939) oldu, nüfusun 4 bini Şapsığ (% 31) idi, ilçe uzun bir kıyı bandına da kavuşmuştu; ancak Tuapse ve oraya yakın Şapsığ köyleri (Aguy-Şapsığ, Psıbe, Śıpka, vd) ve bir o kadar da bir Şapsığ nüfus ilçe sınırı dışında kalmıştı.
Sanayileşme başarıldı, toparlanma dönemine girildi denirken 2. Dünya Savaşı patlak verdi; Nazi Almanya’sı (faşistler) Sovyetler Birliği’ne saldırdı (1941). Ülke alt üst oldu, 26 milyon Rus ve Sovyet insanı öldü.
Ne olduysa bundan sonra oldu. Politik atmosfer kötüleşti, Şapsığlar kara listeye alınmış ya da iftiraya uğramış mıydılar, bilemiyoruz, açıklanmıyor.
1943 yılında, savaşın tam ortasında, Şapsığ ilçe yürütme komitesi, kendi özerkliğine 2/3 çoğunluk oyu ile kendi son verme kararı aldı. Garip bir durum. Kararın kuşkusuz bir arka planı vardır. Durup dururken böyle bir karara niçin gerek duyulmuş ki? Ortada ciddi bir neden olmalı. İlçe yönetiminin böyle bir karar alma yetkisi var mıydı? İlçe yönetimi bir başına böyle bir işe kalkışamayacağına göre, talimat kuşkusuz yukarılardan, Moskova’dan, Savunma Bakanlığı, Genelkurmay, vb gibi bir yerlerden gelmiş olmalıydı.
Karar niçin iki yıl beklemede tutuldu? Gerekçeyi ve arka planını henüz bilemiyoruz. Sadece bazı tahminler yapılabilir.
Lazarevsk (Psışope) rayonu (şimdiki)
Moskova 24 Mayıs 1945’te Şapsığ ilçesinin özerkliğini resmen kaldırdı; o yerde Lazarevsk adlı bir Rus ilçesi kuruldu. Lazarevsk adı, 1837 – 1839 yıllarında Adıge kıyılarına çıkartma yapıp Çerkes toprağını kana bulayan Karadeniz Filosu komutanı Amiral M. A. Lazarev adından geliyor.
Sovyetlerde özgürleşme rüzgârı ve Şapsığların yeni talepleri:
1985 yılında Sovyetler Birliği’nde, parti sekreteri M. Gorbaçov önderliğinde bir demokratikleşme süreci başladı, söz ve örgütlenme özgürlüğü tanındı, Şapsığ adı üzerindeki sansür de kalktı. Bunun bir sonucu olarak 29 Nisan 1989’da Lazarevsk’te (Psışuape) “Adıge Xase” (Adıge Sivil Toplum Meclisi) kuruldu. İlk Başkanı tanıdığım ve makalede de adı geçen Teşu Murdin idi. Örgüt, uluslararası hukuka, dahası Sovyet Anayasası’na da aykırı olarak Şapsığların özerkliğine ve Şapsığ ilçesine son verilmiş olmasını kınadı ve Şapsığlara haklarının iade edilmesini istedi (s. 62-63). Önce yöredeki etnik örgütler Şapsığlara desteklerini açıkladılar, daha sonra süreç iyi yönetilememiş olmalı, Kazak, Rum, Ermeni, Ukraynalı, vb dost sivil toplum örgütleri desteklerini geri çektiler.
Şapsığlar taleplerini hukuki bir zeminde ve çizgide yürüteceklerine dallandırıp budaklandırmış mıydılar? Bilemiyoruz. Bu da karşı tepkilere, yalan ve haksız söylemlere yol açmış, aleyhte bir hava yaratmış olmalıydı: Rus milliyetçiler, Şapsığlara özerklik verilmesi halinde Karadeniz kıyısındaki Rusların kovulacağını, evlerine Türkiye’den getirilecek Çerkeslerin yerleştirileceğini ve benzeri yalanlar yayıyor, ev ev dolaşıp Şapsığlar aleyhine Ruslardan imza topluyorlardı.
1 Aralık 1990’da Tuapse’de toplanan “I. Şapsığ Halk Kongresi” özerklik, Şapsığ Rayonu talebinde bulundu. İlan edilen özerk Şapsığ ilçesi Karadeniz kıyısında Novomihailovsk’tan (Nıgepsuh) başlıyor, bu beldeyi de içine alıyor, güneyde Golovinka (Şexape) ve onun güneyine uzanan Karadeniz kıyılarını kapsıyordu.
Şapsığlar 1 Aralık 1990 tarihini “Karadeniz Çerkeslerinin (Şapsığların) Milli Uyanış Günü” olarak ilan ettiler (s. 71).
Kongre kararı, 1991’de bir öneri olarak Sovyet Parlamentosu‘na sunuldu ve gündeme alındı; ilk oylama yapıldı, kabul edildi; sonuç ikinci oylamaya kalmıştı. İkinci oylama yapılmadı, milletvekilleri toplantıya ve oylamaya gelmediler, böylece öneri kendiliğinden Meclis’in gündeminden düştü. Şapsığ özerkliği hayali de başka bir bahara kaldı.
Şapsığlar Rusya’nın küçük yerli halkları listesine alınıyor, ulusal kimlik sahibi oluyorlar:
Rusya’da tarihten gelme çok sayıda küçük yerli halk (küçük ulus) bulunuyor. Küçük uluslar ve azınlıklar BM, Avrupa Konseyi, uluslararası hukukun ve uluslararası kuruluşların ve RF Anayasa’sının güvencesi (koruması) altındalar.
Geçmişin 600 bin nüfuslu, özgürlük mücadelesini dış dünyanın ve o dönemler dünya basınının gıptayla izlediği yiğit Şapsığların günümüzdeki torunları, dökülen ve acınılası durumlara düşen ve bitmekte olan küçük yeryüzü uluslarından biri olma derekesine düşürülmek isteniyor. Şapsığlar öz anayurtlarında azlar; ama milyonları bulan bir diasporaları da var…
5 Mart 1999’da Rusya Federasyonu Devlet Duması “Rusya Yerli Azınlık Halklarının Hukuki Statüsünün Temelleri” adlı bir yasa çıkardı. Yasa, 30 Nisan 1999’da RF Devlet Başkanı Boris Yeltsin tarafından imzalanarak yürürlüğe girdi, 40 üzeri küçük yerli topluluk (ulus) listeye alındı. Bunlardan biri de Şapsığlardır. Bk. – https://ru-m-wikipedia-org.translate.goog/…/%D0%95%D0…
Yerli halk; bulunduğu yere başka bir yerden gelip yerleşmiş olmayan, o yerin otoktonu (toprağın ilk insanı) olan, göçmen ya da göçmen statüsünde olmayan insan topluluğu (halk) demektir.
Şapsığların adı,1999’da resmen “RF’deki küçük yerli azınlık halkları listesine” kondu. Ancak, “Şapsığlara sadece en alt statü yani topraksız ‘Koruma Altında Küçük Yerli Toplum Statüsü’ verilmiştir (s.97).
Ancak aşırı milliyetçi Ruslar ve işbirlikçileri bu kadarını bile çok buluyorlar; Şapsığ ve dahası Adıge nüfusunu bölerek güçten düşürmeye, gerçekte 10 binden çok olan Şapsığ sayısını 1,914 gibi kıytırık bir sayıya düşürmeye, Şapsığlara yapılan devlet yardımını kısmaya, Çerkes (Kabartay) sayısını ise şişirmeye çalışıyorlar. Bu işten, Rus’a yaranma dışında, Kabartayların ne gibi bir çıkarı olabilir?.. Birçok Adıge ve Şapsığ da, maalesef kurulan bu sinsi tezgaha yanaşıyor, oltaya takılıyor. Karşılaştırınız: Aguy-Şapsığ köyünün nüfusu 2,000, tüm Şapsığların nüfusu ise 2021 resmi sayımına göre “1,914” … Bunu nasıl açıklamalı?..
Bu da yetmedi: Krasnodar Kray yönetimi, RF üst yönetiminden Şapsığ adını “yerli halklar birleşik listesinden” çıkarmasını istedi, ama RF yönetimi, herhalde Federal yasa ile verilmiş bir hak olduğu için kabul etmedi ve Şapsığların etnik statüsü sürdü. Federal Meclis tarafından verilen bir statü (yasal düzenleme) ancak Federal Meclis kararı ile kaldırılabilirdi. Demek ki Moskova’da aşırı Rusçular dışında aklı başında ve değerli kişiler de bulunuyor olmalıydı. Ayrıca Krsnodar Kray bir eyalet (devlet) değil, yama yetkisi yok, sadece büyük bir il.
Bazı Kubanlı Rusların o denli nefreti nereden kaynaklanıyor ve bu nefretin makul bir açıklaması olabilir mi?.. Demek ki, insanların birçoğu 1864 yılı Şapsığ ve Adıgelerinin erişkinlik düzeyine gelmemiş…
3.
Şapsığlar ve Bir Kitap – 4
Adıge ve Şapsığların serüveni ve bir özetleme:
Bundan önceki iki makalemizde Adıge-Şapsığların tarihine kısaca değinmiş, 1860 yılında, Maykop’un sol kenarından geçen Şhaguaşe (Belaya) Irmağının sağ yakası boyunca kuzeye uzanan askeri Beleroçensk Müstahkem Hattı’nın inşa edildiğini belirtmiştik. İlginç durum, bu askeri hat düşman Şapsığ sınırında değil de, Rusya yurttaşı Abzahların toprağının başladığı yerde kurulmuştu. Ama Abzahlar bunu okuyamadılar, Rus oyununa geldiler ve Şapsığların ezilmelerine iki yıl boyunca seyirci kaldılar. Daha önce Kabartaylardan yüz bulmayan inişteki Şeyh Şamil’in peşine takılmışlardı.
1864 yılında Beleroçensk Hattı’nın batısındaki topraklarda yaşayan Çerkeslerin (Abzah, Natuhay, Şapsığ, Vıbıh, Cıh, vd) hepsinin, anlaşmalar gereği askeri gözetim altında topraklarından çıkarıldığını ve gemilere bindirilerek Türkiye’nin o zamanki Batum’dan Köstence’ye değin sıralanan Karadeniz limanlarına gönderildiklerini yazmıştık. Bu insanlar oralardaki geçici kamplardan alınarak, kafileler halinde dağıtılarak yeni yerlerine götürülüp yerleştirildiler. Bu olay, ikinci parti göç olayıdır.
Bu tarihten 4 yıl önce, 1860 yılında, Şapsığ direnişi henüz sona ermemişken, Beloreçensk Hattı doğusunda ve Rus yönetimi altında yaşayan ve resmi göç ettirme politikaları uygulanmayan Kuban ve Terek illerinden 14 bin kadar Kabartay, Adıge (Bjeduğ, Kemguy, Besni, Hatukay, Mehoş, vd) ve Abazin’in kafileler oluşturarak Türkiye’ye göç ettiğini, köyler kurdurularak bunların değişik Anadolu illerine yerleştirildiklerini belirtmiştik. Bu da ilk parti göç olayıdır ve bu göçmenler Karadeniz kıyıları ile sınırlı olan ilk parti göç olayından farklı olarak değişik Anadolu illerine, kabile esasına göre dağıtılarak yerleştirilmişlerdir. Bu yerleşimde köy beylerinin köylülerini yönetme amacı baskın olmuştur. Bu gerici beyler kölelere getirilen özgürlük ve eşitlik hakkından hoşnut kalmadıkları için, esir ticaretinin serbest bırakıldığı Türkiye’ye göç ediyorlardı. Bolu’da bir Hatukay, Düzce’de de üç Besni (Besleney) köyü örneği bunu açıklıyor. Bu göçler Rus ve Türk tarflarının anlaşmalarıyla yapılmıştır.
Üçüncü bir kitlesel göç dalgası da, yine Beloreçensk Hattı doğusundaki Kuban yöresinden (bugünkü Adıgey ve yakın çevresinden) yapılmıştır. Kuban’daki kalıntı Adıgelerin çoğunun 1880 yılı sonrasında Anadolu ve Arap topraklarına göç ettirildiğini, 1878 Berlin Antlaşması ile de Balkanlar’daki Çerkes nüfusun sökülüp Anadolu ve Arap topraklarına nakledildiğini yazmıştık.
Hangi türden göç etmiş olurlarsa olsunlar, bu insanlar eski ülkelerinin anılarını kuşaktan kuşağa aktarmış olup günümüzdeki torunları da yüz yılı aşkın bir süreden beri kimliklerini koruyor ve eski anayurtları ile olan gönül bağlarını koparmıyor, başka topluluklar içinde erimiyor, eski ülkelerine saygı ve sevgi duygularını sürdürüyorlar.
1850’lerde Ruslar Çerkesleri söz dinlemez, vahşi ve korkunç kişiler olarak propaganda ediyorlardı, oysa aksi çıktı. Günümüzde bu barışçı Adıgelere, Şapsığlara İsrail bile değer veriyor, Adıgeleri olsa olsa aşağılık duyguları içindeki Türk ve Rus ırkçıları (faşistler) sevmiyor olabilir.
Şapsığ’ın yeniden oluşumu:
Kafkasya’nın Karadeniz yöresine (Şapsığ’a) döndüğümüzde, 1864’te dağlara ve ormanlara çekilmiş olan az sayıdaki Şapsığ’ın çok zor koşullar içinde istilacılara karşı uzun yıllar boyunca direnmiş olduklarını yazmıştık (Daha çok bilgi için bk. “Hakuçlar”). 1874 yılında ve sonrasında Şapsığ kalıntılarına karşı yürütülen askeri operasyonlar durduruldu, Rus-Şapsığ uzlaşması sağlandı. Uzlaşmaya göre düze inecek Şapsığlar kovuşturulmayacak ve diledikleri yerlerde köy kurabileceklerdi.
Ruslar kendi yerleşimcilerinin güvenliği ve sorunsuz olarak Şapsığ topraklarına yerleşmeleri için ödün verme gereği duymuşlardı; ayrıca Şapsığlar ve Adıgeler, sayı olarak da tehlikeli olmaktan çıkmışlardı. Direnişçiler dağlardan düze indiler, kamplardan ve Kuban’dan gelen Şapsığları da içlerine aldılar ve sonuç olarak bugünkü Kıyıboyu Şapsığ toplumu oluşmuş oldu.
Güvenilir bir Şapsdığ’ın söylediğine göre, 10 yıl kadar önce Karadeniz kıyısı Şapsığlarının tahmini sayısı 11 bin imiş. Bu sayıya görevli ya da çalışmak üzere Şapsığe dışına gitmiş olanlar dahil değildir.
Sovyet dönemi:
Sovyet iktidarı 1924 yılında, Karadeniz kıyısında yaşayan bu küçük Şapsığ topluluğuna (bir yerde sayıları 6 bin olarak veriliyor, s. 103) etnik ilçe kurma olanağı sağladı; bu olayı ve arka planını genişçe anlattık; ama bu küçük etnik ilçe – Şapsığ rayonu 1945’te kaldırıldı ve Şapsığlar ağır bir baskı altına alındı. Küçücük bir topluluğa reva görülen bu aşırı baskıların gerekçeleri hâlâ açıklanmış değil.
İkinci Dünya Savaşı içinde 10 Sovyet halkı toprağından sürüldü, 50 küçük Sovyet halkına da zulüm (baskı) uygulandı. Bunlardan biri de Şapsığlardır. Uzun bir baskı sürecinden sonra, 1999 yılında RF Parlamentosu zavallı ve yorgun Şapsığlara Krasnodar Kray toprağında (Soçi ve Tuapse rayonları ile sınırlı) yaşayan “küçük bir yerli azınlık halk/ ulus statüsü” verdi. Daha önce belirttiğimiz gibi özerk Şapsığ ilçesi talepleri ise kabul görmemişti.
1999’da Şapsığ adı “Rusya Federasyonu yerli halkları birleşik listesinde” yer aldı (bk. – Единый перечень коренных малочисленных народов Российской Федерации).
Dünyada ve Rusya’da binlerce küçük yerli halk (ulus) ve dil bulunuyor, bu halkların kuşkusuz birer tarihi ve arka planı vardır: bunların bazılarına bazı özel haklar verilmiştir, çoğu da erime sürecine terk edilmiştir. Bazı milliyetçi Ruslar ve yerel işbirlikçileri Şapsığlara tanınan bu “küçük yerli ulus” statüsünü çok buluyor, Şapsığ, dahası Adıge adının Krasnodar Kray toprağından sökülüp atılmalarını istiyorlar. Şapsığlar ve Adıgeler yerli halk değiller de, başka yerlerden gelip Ruslar gibi Karadeniz kıyılarına sonradan yerleşmiş olan göçmenler midirler? Sonuç olarak, “sayılarının az olduğu” bahanesiyle Şapsığların haklı talepleri engellenmek isteniyor, bunun için de Şapsığ nüfusu Adıge, Şapsığ ve Çerkes diye üçe bölünüyor, bu çerçevede Şapsığ sayısı 1914’de düşürülüyor ve görünmez hale getiriliyor.
Adıge-Çerkesler Kafkasya’da resmi tanıması yapılmış 4 ayrı yörede (ayrı toprak biriminde) – Şapsığ, Adıgey, Karaçay-Çerkesya ve Kabardey-Balkarya’da yaşıyorlar. RF’de her bir etnik topluluk, genellikle yaşadığı yerin ya da yörenin resmi-etnik adıyla anılıyor ve tanınıyor; işbirlikçiler şimdi türlü oyunlar tezgahlayarak sistemi “bozmaya, kafa karıştırmaya çalışıyorlar.
Amaç, Şapsığların işini Rus emperyalizmi lehine bitirmek, ardından Adıgeleri bölerek ikiye ayırmak ve etkisizleştirmek; bu arada Adıge ve Şapsığ adlarından düşürülen sayıyı Kabartay’a (Çerkes) eklemek. Nitekim Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nde 58,825 (yüzde 12,7) olan Çerkes (Kabartay) sayısı eklemelerle 116 bine ulaştırılmış ve toplam Adıge sayısını aşmıştır.
Bir Adıge atasözü “Sahibi başında olmayan atı köpekler yer” diyor.
Şimdi, 2021’de 4 etnik yöredeki Adıgeler” tek bir Çerkes adıyla anılsın diyorlar, ama yüz yıl önce Adıgelerden ayrılmak isteyenler ve ayrılanlar kendileri. Bunun yol açtığı zararları daha sonra açıklayacağız.
Rusya’da sayıları Şapsığlardan çok olmayan, ama özerk ilçeleri olan, dilleri resmitanınan küçük yerli uluslar var, Koryak örneğini verdik.
Bu yıkıcı politikanın bir önceli de var: 2,000’li yıllarda, 2006’da genç Adıge Cumhuriyeti yıkılmak, Koryak Okrugu gibi adı var sanı yok bir okrug olarak Kamçatka Kray’ının içine alınması gibi, Adıgey’e de göstermelik, il-ilçe arası bir statü, “okrug statüsü” verilmek, bir il (kray) birimi olan Krasnodar Kray’a bağlanmak istenmişti. Okrug, rayon (ilçe) üzeri bir idari statüdür. Böylece Krasnodar Krayı içinde özerkliği olmayan bir “Adıge okrugu” kurulacak, Adıgelerin Moskova’da temsil edilme, yasa yapma ve egemenlik hakları ellerinden alınmış, Adıge varlığı da “bitmiş” olacaktı. Bu olumsuz gidiş, Adıgelerin blok halinde karşı koymaları, tepkileri sonucu, henüz bilemediğimiz başka nedenlerle durdurulmuştu. Bu konuda bk. “Adige Halk Kongresi Olağanüstü Toplantısı Kararıdır”.
Koryak okrugu ile ilgili bilgiyi makalemizin ilk bölümünde verdik: Koryakya, önceleri RF Parlamentosu’nda bir milletvekili ve iki senatörle temsil edilen, eşit haklı 89 federe devlet biriminden biriydi ve bayrağı Moskova’da dalgalanıyordu, şimdi hepsinin yerinde yeller esiyor.
1922’de Şapsığ’ı, 70 -100 km ötedeki, “uzaktaki” Adıgey ile birleştirmeye yanaşmayan milliyetçi Ruslar 500-600 km doğudaki Kabardey ile birleşmeye hiç izin verirler mi?
Ulusal sorunlarda cin fikirliliğin, duygusallığın yeri yoktur. Gücün varsa ve haklıysan alırsın. Şapsığ haklıydı, ama gücü yoktu, alamadı.
Dr. Yusuf Suad Neğuç ve mücadele arkadaşları daha politik davranabilirler miydi?
Yerel Şapsığ örgütleri, örneğin en gerici ve en olmayacak kişileri, örneğin Şhalahov’u Tuapse ilçe yürütme kuruluna, Hleçasov’u da bölge yürütme kurulu üyeliğine seçmişlerdi. Oysa Bogus Aydemir ve benzeri, sözü dinlenen ve Sovyetlere yakın kişiler de vardı, öylelerini seçtirmiyor, kenara itiyorlardı (s. 110). Bu da işi daha baştan sabote etme anlamına geliyordu.
Ancak gücüm yok, geçmişte hatalar işlenmiş denilerek haklı bir davadan da vaz geçilemez.
Çerkesler (Kuban Kabartayları) ve Abazinler 1921’de Kuban Adıgelerinden kendi seçimleriyle koptular:
Peki, Çerkes denmekle Şapsığlar ve Adıgeler daha görünür” mü olacaklar? Aksine bu gibi abartılı isteklerden, karıştırıcı çabalardan Adıge ve Şapsığlar hep zararlı çıktılar: Batalpaşinsk Çerkesleri (Kabartay) ve Abazinleri kongre toplayarak 1921’de Kuban Adıgelerinden ayrılma, Kabardey’in ve Karaçay’ın birer okrug olarak yer aldığı Dağlı Özerk Cumhuriyeti‘ne katılma kararı aldılar (Şapsığlar kitabı, s. 27). Bu guruplar artık, hariçten Adıge ve Şapsığların işlerine karışmamalı ve karıştırılmamalıdır. Onlar ayrı bir yörenin topluluklarıdır.
Abhazlar, kurnazcı yöntemlerle Adıgeleri kemirmeye, tarihi gerçekleri saptırmaya ve rol çalmalara kalkıştılar, sonunda dışlandılar ve etkisizleştiler. Dürüstçe olmayan yaklaşımlara fırsat tanınmamalıdır.
Sanatsal, ekonomik ve kültürel işbirliği ve dayanışma dışında Kabartay, Abazin ve diğer Kuzey Kafkasya halkları ile bir yakınlaşmamız olamaz; Adıgeler (Bjeduğlar) 1796’da feodalizme karşı bir köylü (fekoł) devrimi yapmış, Şapsığ ve Abzahlar gibi demokratik dönüşüm yolunda adım atmış bir ulus. Şimdilerde her yöre, öncelikli olarak kendi yöresel sorunlarına eğilmeli ve kendi durumunu iyileştirmeye bakmalı.
Kabartay ayrılışı nelere maloldu:
Kubanlı Kabartay ve Abazinler Adıgey Adıgeleri ile bağlarını koparmamış olsalardı, Kuban ilinde (oblast), Adıge, Kabartay (Çerkes) ve Abazinler olarak ortak bir yönetim oluşturabilir ve belli bir ağırlık ortaya koyabilirlerdi, bunun ilk adımını da atmışlardı; Kuban Dağlı yönetiminden ayrılıp, Dağlı Özerk Cumhuriyeti’ne katılmak istediler ve yanlış yaptılar… Bu ayrılma kararı küçük Karaçay’ı büyüttü, demek ki bir Rus parmağı olmalı, Karaçaylara eski Adıge toprağında alan kazandılar. Dağlardan inmeye başladılar.
Ayrılıkçı hareketler ve verdikleri Zararlar:
Abzahlar 1848’de kendi seçimleriyle (dinci-gerici etkenlerle) Şapsığlardan ve diğer Adıgelerden koptular, cahil yefendi (molla) takımının peşinde, 1500 km. ötede, doğuda ve inişte olan Şeyh Şamil’in şeriat rejimine bağlandılar, oysa 1796 köylü ayaklanmasında Şapsığ ve Bjeduğlarla birlikte idiler; 1859’da da, tam tersi bir davranışla gerici ve Rus işbirlikçisi Naip Muhammed Emin ve yefendi takımının yönlendirmesiyle Çar’a ve Rus yönetimine boyun eğdiler (“Ulul emre” itaat ettiler); Şapsığları, Rus istilacılar karşısında yalnız bıraktılar. Ama beklentileri boşa çıktı: Eylül 1861’de pozisyonlarını güçlendiren Rus generallerden ve Çar II. Aleksandr’dan okkalı bir kazık ve tekme yedikten sonra, Şapsığ ve Vıbıhlara dönüş yaptılar; ama atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmişti.
Kabartay ve Abazinler de, 1921’de, Kuban’da birlikte yaşadıkları Adıge ve Şapsığlar’dan ayrılıp Terek ilinde kurulan Dağlı Özerk Cumhuriyeti’ne katılma kararı almakla taktik bir hata işlemişlerdi. Bundan yararlanan Karaçaylar da Kuban’da dağlardan düze indiler ve Sovyet Rus makamlarının desteğiyle topraklarını genişlettiler ve ilk dalga yayılmayı gerçekleştirdiler; Ruslar onlara başka araziler verebilirlerdi; 1957 Sibirya (Kazakistan) dönüşü de Karaçaylara yaradı, onlar için yeni konutlar üretildi, iş garantisi sağlandı ve “Karaçay – Çerkes Özerk Bölgesi” arazisinde ikinci kez yayıldılar ve bölgede nüfus üstünlüğü sağladılar, iki Kabartay ilçesi içinden birer Abazin ve Nogay rayonu üretilmesine yol açtılar. Karaçaylar 1943’te sürüldükleri Kazakistan’dan geri getirildikleri için soykırıma uğramış toplum sayıldılar ve bazı resmi ayrıcalıklardan yararlandırıldılar…
Peki, Şapsığlar soykırıma uğramamışlar mı? 2. Dünya Savaşı’nda Şapsığ ilçesinden iki Adıge asker Sovyetler Birliği Kahramanı, yüzlerce Şapsığ da can verirken, öte yandan çok sayıda Şapsığ da Sibirya’ya sürülmüş, utanmasızca savaş sonu (9 Mayıs) beklenip 24 Mayıs 1945’te özerk ilçeleri kaldırılmış ve 55 yıllık bir kâbus, baskı, karartma ve sansür dönemi yaşanmıştır. Şimdi de Rus yanlısı bazı Kabartaylar işbirliği içindeler ve hedefleri olarak Şapsığ ve Adıgeleri işaret ediyorlar.
Dikkat edilirse bölücü (ayrılıkçı) akımlar Karadeniz kıyısı Adıgelerinden (Şapsığ, Natuhay, Vıbıh, vd) gelmedi, Abzah, Abazin ve Kabartaylardan geldi,. Yetmedi: Şapsığ’ın işi bitirilmek istenirken, Adıgeler de kendi içlerinden ikiye bölündüler. Buna daha aşağılarda değineceğiz.
Kafkasya’da “Çerkes”, Türkiye’de ise “Kafkas” diyorlar:
Tuhaftır, Kafkasya’da “Çerkes” diye tutturan, Adıge ve Şapsığ isimlerine karşı çıkan bu kişiler, kimi Kabartaylar, Abaza ve Abazinler, Türkiye’de ise birleşik halde, örneğin Kaffed seçimlerinde Çerkes adına karşı çıkıyor ve karşı oy kullanıyorlar. Örgütlüler. Seçimlerde delege çoğunluğu “Çerkes” diyor, ama “Kafkas” adını sağlama alan baraj aşılamıyor.
Bu kişiler “Kafkas” adında ısrar ediyor ve o yönde oy kullanıyorlar. Kaffed tüzüğüne de aşılması çok zor, benzersiz, Amerikancı faşist General Kenan Evren’in barajından da daha yüksek bir baraj koydular. Tam bir çelişki. Oysa Abaza ve Abazinlerin kendi ayrı federasyonları var, Kaffed’e ve Adıgelere ne diye gereksinim duysunlar ki?.. Ama duyuyorlar, çünkü sayıca azlar ve az olan Kabartaylarla işbirliği içinde görünür olmaya, sinsi yöntemlerle Adıgeleri kendi amaçları doğrultusunda kullanmak istiyorlar. Ayrıca bunlar Kafkasya’da Rus ve Kabartay güdümündeki DÇB’den de koptular ve Dünya Abhaz-Abazin Birliği’ni kurdular.
Böyle şeyleri yazmamızdan hoşlanmayanlar var, çünkü ezberleri bozuluyor. Gerçekleri gizlemek, üstünü örtmek ve yalan söylemek ahlaki bir tutum olabilir mi? Dürüstlüğe sığar mı?.. Toplumun, özellikle Abzahların beyni maalesef şeyhlik ve tarikat ideolojileri ile yıkanmıştı, o ilişki ağı içindeydiler, halen kurtulmuş değiller, Afrika’da su kuyusu açtırmak için gerici tarikatlara para veriyorlar. Arap ideolojilerini savunanlarımız da az değil.
Bir Yahudi oğluna, “Sen bugün kendin için ne yaptın, sen kendini düşünmezsen seni kimler düşünür” diyormuş. Kendine hayrı olmayanın başkasına ne hayrı olabilir?..
Görünür olmak:
Görünür olmak için nüfustan önce, ekonomi, üretim, bilim, kültür, sanat, edebiyat, müzik, tarih ve spor gibi dallarda görünür olmak gerekir. Asıl önemli olanı budur. Bir yerlerde okumuştum; 40 milyonluk İspanya yılda bir başına 400 küsur milyonluk Arap Dünyası’ndakinden daha çok kitap yayımlıyor. 400 milyon Arap mı daha teknik, 7,5 milyon İsrailli Yahudi mi?
Önemli olan bilgili, kültürlü ve kaliteli bir nüfus…
İş övünmeye kalırsa: Adıge ve Şapsığ tarihi övgüye, görünür olmaya gereksinim duymaz. Türk mizah yazarı Aziz Nesin (1915 – 1995), soyadı kanunu çıktığında ne kadar “korkak” varsa “Cesur”, ne kadar “yalancı” varsa “Doğru” soyadını aldı diye yazmıştı. O hesap, Adıgelerin ve Şapsığların arka bahçelerinde çekinecekleri, utanacakları şey yok. Kimlerin ne olduğunu bilen bilir. Diğer Kafkas halklarını ise bilemeyiz… Kuşkusuz onların da kendilerine ait değişik birer tarihleri ve özgürlük mücadeleleri vardır, derebeylere (pşı ve prenslere) ve sömürücülere karşı verdikleri, yazdıkları destanları vardır.
Peki, Şapsığlar, Şapsığ adı yerine kendilerini Çerkes diye yazdırmakla daha görünür olabilirler mi? Şapsığların tamamı kendini Çerkes diye yazdırdığı takdirde Karadeniz kıyısında Çerkes ya da Adıge’nin esamisi kalır mı? Bütün bu şeyler Federal Parlamento tarafından Şapsığ adı üzerine verildi. Bundan vazgeçmek, kozları ırkçı Rusların eline verilmiş, demokrat Ruslara ise ihanet edilmiş olmaz mı?..,
Şapsığ toprağı, diğer topraklara göre daha az mı değerli?..
Soçi ve Tuapse’de yaşayan Şapsığlara kendi istekleri doğrultusunda 1999 yılında resmen “Şapsığ küçük yerli ulus” statüsü verildi, RF Şapsığları Adıge ya da Çerkes diye tanımıyor ki, Kabartay’ı Adıge, Şapsığ ya da Çerkes diye tanımadığı gibi. Şapsığ, Çerkes diye yazıldığında mevzi (alan) kaybı yaşanır, Şapsığ’ın temsil ettiği haklar ve alan elden gider, birçokları bu hukuki ve politik inceliğin ayırdında değil. Oltalara takılıyorlar. Ama Şapsığlar kısmen de olsa işin farkına varmış olmalılar:
2021’de Şapsığların büyük çoğunluğu kendini Adıge diye yazdırdı, pek azı Çerkes diye yazdırdı, böylece Şapsığlar Adıge nüfus kaybını kısmen de olsa telafi ettiler, yine de 30 bin kadar bir nüfus Kabartay (Çerkes) hanesine aktarılmış oldu; bunu Karaçay, Balkar ve Osetlere yapabilirler mi? Bu gibi nedenlerle Kabartay, vs işbirlikçiler amaca tam ulaşamadılar, ama Kabartayların tek bir kişisi bile 2021’de kendini Adıge diye yazdırmadı… Bunu da belirtelim.
Kabartayları dürtmek mi gerekir?:
21 Mayıs’ın 149’ncu yılı anmasına küçücük Şapsığ’da (Soçi ve Tuapse’de) 3.000 kişi katıldı, Maykop’ta 150 kişi, Nalçik’te de 50 kişi anma için toplanmıştı. Demek ki Şapsığlar dışında duyarlılık azalmıştı. Durumu eleştirdik. Ertesi yıl, 21 Mayıs’a kalabalık bir kitle yanında ulusal giysiler içinde 150 Kabartay atlısı da katıldı, Nalçik caddeleri ulusal sloganlarla dolup taştı. Daha sonra, herhalde Moskova’dan zılgıt yenmiş olmalı, Kabardey-Balkar yönetimi 21 Mayıs anmalarını yasaklamış…
Adıge ya da Çerkes diye yazılmak Şapsığlar lehine bir çözüm yöntemi olabilir mi?:
Soçi ve Tuapse’de Adıge diye yazılmak Şapsığı, etnik statünü ve Şapsığları vurur, doğru olmaz, statü ve kazanımlar elden gidebilir ya da şimdiki gibi güdükleşme sürer. Şapsığ’ı diri tutmak gerekir. Hiçbir Şapsığ hak gaspı kaldırılmadığı sürece kendini Şapdsığ dışı adlarla yazdırmamalı, Şapsığ kimliğine sahip çıkmalı. Başkalarından medet umulmamalı. Şapsığ’a Şapsığ yeter. Anlaşılan liderler halkı aydınlatmamış ya da ayakta uyuyor olmalılar. Moskova Soçi ve Tuapse’de Adıge ya da Çerkes değil, sadece Şapsığ demiş ve bu adı tanıyor. Onlar ne yapıyorlar?..
2021’de Şapsığların akılları başlarına gelmiş olabilir mi?..:
Şapsığ diye yazılmakla bir mevzi korunur, ileride ulusal anlamda bir şeyler elde edilebilir, ismin ucu açık. Bu nedenle Krasnodar Kray yönetimi ve yerli işbirlikçiler rahatsızlar, oyun üstüne oyun tezgahlıyorlar. Bunlar kraldan çok kralcı kişiler… Adıge ya da Çerkes diye yazılmakla Soçi ve Tuapse’de Şapsığların elde edebileceği hiçbir şey yoktur. Bunu bildiklerinden olmalı, 25 yıl önceki Şapsığ liderler (thamateler) zorlu bir mücadele verdiler ve bir hak olarak, 1999’da Moskova’ya Soçi ve Tuapse yörelerinde yaşayan ve o yerlerin yerli halkının adı olan Şapsığ adını kabul ettirdiler. Thamatelerden vefat edenlerin ruhları şad olsun. Bu kabulden rahatsız olanları iyi bilmek ve tanımak gerekir, onlar ulusumuzun dostları olamazlar. Adıge adı AC yöresini, Çerkes adı da Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti yöresini işaret ediyor, Tuapse ve Soçi’yi değil. Farkı bilmek gerekir. Bilgisiz olanlar bu ayrımları elbette bilmezler. Şapsığ’ın resmi adı, yeri ve kimliği resmi anlamda Şapsığ’dır, öyle bilinmesinde de yarar vardır, Şapsığ’ın şanlı bir tarihi vardır; Şapsığ Soçi ve Tuapse’yi işaret eder..
Üst kimlik elbette Adıge ya da Çerkes’tir, ama bu daha sonraki bir konudur.
Bir fıkra: Öğretmen, yeterince Türkçe bilmeyen öğrencisine sormuş, adın ne diye; “Hanuh” demiş öğrenci. “Onu sormuyorum, kafa kağıdındaki adını soruyorum” demiş öğretmen. Bunun üzerine “Aşığum Sezai” (O zaman Sezai) demiş öğrenci…
Üst kimlik elbette Adıge ya da Çerkes’tir, ama hangi durumlarda? Bu da bir araya gelindiğinde, ortak bir yöre yönetimi kurulduğunda geçerli olur. Ufukta öyle bir ışık görünmüyor. Bilim ve yazar çevresi bunu biliyor ve yazıyor. Kimlikleri karıştırmamak, bulamaç yapmamak gerekir. Tuapse ve Soçi’de Adıge ya da Çerkes diye resmi anlamda yazılmaya gerek yok, hiçbir yarar da olmaz.
Şapsığ adı ne zaman düşer, gereksiz olur:
Şapsığ adı Adıgey ile bir birleşme durumunda düşer, gereksiz olur. Nitekim 2002 yılı öncesinin (1945-2002 arası) nüfus sayımı listelerinde Şapsığ adı geçmiyordu, ayrıca Şapsığ adı sansürlüydü; şimdi Tuapse ve Soçi’de Şapsığ diye yazılmamak, Krasnodar Kray’da statünün (resmi kimliğin) silinmesi, yok olması, Ermeni, Rum ve Ukraynalı gibi, topraksız ve erimeye terk edilmiş bir azınlık durumuna düşmeyi getirir, onların, Ermeni ve Rumların Federal yasa tarafından verilmiş bir statüleri yok. Çünkü eski Adıge toprağının ya da Rusya’nın yerlilerinden değiller. Bu durum bütün bir demokratik dünyada böyledir. ABD’nin Hawaii Eyaleti’nde nüfusun yüzde 2’sinden azının (20 – 25 bin kişinin) konuştuğu Hawaii dili İngilizce ile birlikte eyaletin resmi dilidir ve koruma altına alınmıştır, ABD değer veriyor, Rus ise olanı tasfiye ediyor. 1,5 milyon nüfuslu Hawaii’de yüzbinlerce Hawaiili Japon, Koreli, Çinli ve Filipinli yaşıyor, ama onların konuştukları diller resmi dil değil. Kanada’da, Alaska’da da durum öyle. Bunun nedeni Hawaii, Kızılderili ve Eskimo gibi küçük toplulukların dillerinin o toprakların yerli dilleri olmaları; Asya dilleri, Almanca, Rusça, Ukraynaca, İspanyolca ve İrlandaca gibi Avrupa dilleri göçmen, yerli olmayan dillerdir, bu nedenle resmi dil yapılmıyorlar. Dünyada böyle bir anlayış ve sistem var…
Maalesef Krasnodar Kray yönetimi bu ayırımı, Rusça’nın da aslında bir göçmen dil olduğu gerçeğini görmek istemiyor, Şapsığları Ermeni, Rum ve Ukraynalı göçmen toplulukları ile aynı sepete koymak istiyor. Ama güneş balçıkla sıvanmaz, er ya da geç toprağın yerlisi olan Şapsığlara hakları iade edilecek ve sayılarına bakılmaksızın Adıge-Şapsığ dili de Rusça ile birlikte o yörenin resmi dili olacaktır. Rus faşistler ile işbirlikçileri bu gelişimi öncesinden görüyor, okuyor, tarihle yarışıyor ve gelişimin önünü tıkamak istiyorlar
İşbirlikçilerin görünür olma marifeti sonucu, Şapsığlar, dediğimiz gibi Kafkasya’da on binlerden “1,914 sayısına” düşürüldüler ve oyuna getirildiler ama yok olmadılar; umarız Şapsığların onca uğraş sonucu elde ettikleri “yerli halk statüsü” ve gelecek umudu da heba olup gitmez…
Basit azınlıkların RF’de 100 dolayında (bu sayı Türkiye’de 70 dolayında imiş) , esamileri okunmuyor. Şapsığ ise resmen tanınmış bir topluluk (halk), ama Krasnodar Kray yönetimince istenmeyen bir ad ve topluluk, sayı az diyerek merkezden ayrılan para ve tahsisat da kısılıyor. 12 bin ya da 30 bin kişi ile 1914 kişiye ayrılacak tahsisat farklı oluyor… Şapsığlar parasız ve çaresiz…
1926’da Adıgey nüfusunun yüzde 23,3’ü (26,405’i) Ukraynalı idi, şimdi, 2021’de yüzde 0,6 (2,810) Ukraynalı kalmış. Adıgeyli Ukraynalılar statüleri olmadığı ve Rusça zorunlu öğrenime tabi tutuldukları için Ukraynaca dillerini unuttular ve Ruslaştılar. Kıyıboyu Şapsığları da 1945 yılı sonrasından beri aynı süreci yaşadılar. Bu da unutulmamalı.
Soralım: Avarlar ve Çeçenler, her ikisi de birer milyonun üzerinde nüfuslular , daha etkili, daha itibarlı ve daha görünür mü olmuşlar?.. Avarları, Darginleri kim tanıyor… İşsizlikten kırılıyorlar, yoksulları tarikatların ianesiyle (yardımıyla) ayakta kalmaya çalışıyor, kuzeyin çiftliklerine mevsimlik işçi (ırgat) olarak gidiyor ve asgari ücretle, günlük yevmiye ile, amele olarak inşaatlarda iş arıyor, barakalarda yarı aç, yarı tok yatıyorlar. Böyle şeyleri görmek işbirlikçinin hiç işine gelmez, o varsıllarla birlikte..
Rus ırkçılar Şapsığ’ı Krasnodar Kray (eski Adıgey) toprağından söküp attırmak istiyorlar, Rus faşistlerin istediği şey dikensiz bir “Rus Krasnodar Kray’ı”, sanırsınız Acem bahçelerine konacaklar; unutmayalım Rus faşisti için Adıgey de bir “diken”.
Adıgeler de ikiye bölündüler:
Değindiğimiz gibi Adıgey zaten bir “fazlalık”; Adıgey’in ve Krasnodar Kray’ın içinden 2021’de bir Çerkes azınlığı da “üretildi”: 98 bin Adıge (% 19,75) ve 16 bin Çerkes (% 3,25) diye Adıgey Adıge nüfusunu ikiye böldüler… Krasnodar Kray’da da aynısını yaptılar. Adıgeler 30 bin gibi bir fire verdiler, bu nüfus da Kabartay’a (Çerkes’e) aktarıldı. Bunun savunulur bir yanı olabilir mi?.. İşleri güçleri yalan dolan… Dikkatli olmamız gerekiyor. Oyuna gelinirse sıra Adıgey’e de gelir. İşbirlikçi için önemli olan ulus ya da ülke sevgisi ya da insan onuru değil, sadece para ve kişisel çıkardır…
Bu açıklamalardan sonra Yusuf Suad Neğuç’un yaşamını, kendisinin ve arkadaşlarının sorgu ve savunmalarına değinmeye ve değerlendirmeye çalışacağım.
Bu arada bir kez daha belirtelim; soykırıma uğrayan ve ülkesinden atılan Adıgeler sorunu, sırf bir Şapsığ ya da Adıge sorunu da değil. Şapsığ adı bir simge isim, trajik bir örnek, bir kahramanlık örneği, Şapsığ’ın büyük bir arka planı, tarihi arka bahçesi var; Şapsığlar dürüst, adil ve eşitlikçi insanlar, görkemli bir tarihi geçmişleri var. Bunu kimse yadsıyamaz. Yazılarımı dikkatli okuyanlar bunu bilirler.
Yineleyelim: Adıge-Çerkes olayı soykırım, etnik temizlik ve bir deportasyon (bir ülkeyi ve bir ulusu yok etme) olayıdır, sorun sırf Adıge-Çerkeslerle de sınırlı değil, uluslararası bir sorundur. Bu şey gelecekte daha da anlaşılır olacak ve sorun büyüyecektir. Buna inanıyorum. Olay bugün İsrail’in Gazze’de, Lübnan’da yaptığının beteri bir soykırım olayıdır.
Rus tarafı boşuna çabalıyor, dürüst ve uygar bir toplumu ırkçı ve emperyalist düşüncelerle hiçe sayıyor, zulmü ve haksızlığı savunuyor: “Rus Çerkes’e gitme, kal demiş de, yer göstermiş de, ama Çerkes Rus idaresi altında yaşamak istememiş de… söz dinlemez Çerkes, her şeyini geride bırakıp çekip gitmiş de… aydınlanmakta olan ve daha da aydınlanacak olan bir dünyada bu tür yalancı söylemler ancak ahmak kandırmaya yarar… Ruslar ne yaparlarsa yapsınlar sorunu yok edemez, toprağa gömemezler. Arşivler yalan söylemez.
Sorun Rus Devleti’nin üzerinde kirli bir leke olarak kalmaya devam edecektir. Bu lekeyi temizlemenin yolu Adıgeler üzerindeki baskıcı politikalara son vermekten, engelleri kaldırmaktan, Şapsığlara haklarını iade etmekten, pozitif ayrımcılıktan geçer. Lenin öyle yapmak istemişti. Bugünkü Adıgey bir bakıma Lenin’in mirasıdır. Hakları iade edilmediği, Adıge ve Şapsığlardan özür dilenmediği sürece sorun büyüyerek kanamaya devam edecektir.
Dr. Yusuf Suad Neğuç’un yaşam öyküsü:
Neğuç Yusuf Suad 1877’de Düzce’de doğdu, 100 dönüm (10 hektar) dolayında toprağı olan orta halli bir ailenin çocuğuydu. Babası din adamıydı. Düzce ortaokulunu (rüştiye) bitirdi, bir süre ücretli (geçici) köy öğretmenliği yaptı, ardından medrese tahsili için Konstantiye’ye (İstanbul’a) gitti ve medresede Arapça öğrendi. Ayrıca hukuk öğrenimi de gördü, avukat ve hukuk doktoru oldu.
1908 Meşrutiyet inkılabı (taçlı demokrasi) ülkeye düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü getirdi ve “Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti” kuruldu. 1910’da İstanbul’da anadilini öğreten “Çerkes Teavün Mektebi” de açıldı ve Neğuç o okulda öğretmenlik yaptı (Bu arada özellikle Düzce Adıge köylerinde Adıgece mevlit – “Adıgabze mevlıd” okunmaya, Adıgece öğrenim yapılmaya başlanmıştı, bunu da anımsatalım). Özellikle Şapsığ imamlar anadili savunucuları idiler. Neğuç 1911’de Çerkes Teavün Cemiyeti adına Türkçe-Çerkesçe “Ğuaze” (Rehber) adlı haftalık bir gazete çıkardı.
Yusuf Suad, Cemiyet tarafından anayurttaki Adıge çocuklarını okutma amacıyla Kuban ve Terek illerine yollanan idealist aydınlardan biri oldu. Kafkasya’da kalmış Adıgelerin köylerinde Adıgece eğitim veren okullar açılması çalışmalarına katıldı. 1905’te Rusya’da da Meşrutiyet (demokrasi) ilan edilmiş, bir ölçüde serbestlik gelmişti.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine Neğuç Ekim 1914’te İstanbul’a döndü ve avukatlık yapmaya başladı. 1915’te politik amaçlı (İttihat-Terakki iktidarı tarafından) kurdurulan “Kafkas İttihad Cemiyeti”nin başına getirildi, böylece askeri siyasetin de içine girmiş oldu; Cemiyet’in amacı, Osmanlı Hükümeti adına Kafkasya halklarının sorunlarını araştırmak, sorunla ilgilenmek ve Kafkasya’yı Rus istilasından kurtarma çalışmalarına katkıda bulunmaktı.
1917 Ekim sosyalist devrimi üzerine, 25 Şubat 1918’de İstanbul’dan ayrıldı, Batum üzerinden kaçak olarak sınırı geçti, yolda yakalanmamak için yaya yürüyerek ve büyük bir azimle Tuapse’ye, Karpovsk (bugün Aguy-Şapsığ) köyüne vardı ve oraya yerleşti. O zamanlar Şapsığlar arasında akrabalık, konukluk ve hemşerilik bağları çok güçlüydü.
28 Temmuz 1918’de Tuapse, otorite boşluğundan yararlanan Menşevik (anti-Bolşevik) Gürcülerin işgaline uğradı, Neğuç Yusuf Suad Gürcülerin Şapsığ toprağından geri çekilmelerini istemek üzere 3 kişilik bir Şapsığ heyetinin başında Tiflis’e gitti. Bu arada Gürcü birlikleri Rus Bolşevik birliklerine yenilerek Tuapse’den kaçmışlardı. Yusuf Suad Tiflis’te kaldı, diğer iki temsilci Şapsığ’a döndü.
Yusuf Suad Tiflis’de İstanbul Çerkes Teavün Cemiyeti’nden tanıdığı ve şimdi Şimali Kafkas Tümeni komutanı olan Yusuf İzzet Paşa (Tarihçi Met Çunatıko İzzet) ile karşılaştı, Paşa ile birlikte önce Bakü’ye, ardından Dağıstan’a gitti ve Karadeniz kıyısı Şapsığlarının temsilcisi olarak Dağlı Cumhuriyeti (Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti) Parlamentosu üyeliğine alındı. Ancak 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi gereği Türk birlikleri Kafkasya’yı boşaltmak zorunda kaldılar.
Türklerin ayrılmaları üzerine anti-Sovyet Dağlı Hükümeti, Bolşeviklerle çarpışan isyancı General Denikin yönetimindeki beyazlarla birleşti. Ancak emperyalist Batılı ülkelerden Beyazordu’ya yapılan para, asker, silah ve diğer yardımlar kesilince, parasız kalan (maaş ödeyemeyen) Beyazordu birlikleri dağıldılar. Buna daha yukarılarda genişliğince değinmiştik.
Yusus Suad Bey Poti’ye (Gürcistan’a) geldi, oradan da yürüyerek Tuapse Karpovsk (Aguy-Şapsığ) köyüne gitti. Savcı 1930’daki iddianamesinde Neğuç Yusuf Suad’ın büyük bir para ile kaçak olarak Tuapse’ye, Şapsığlar arasına döndüğünü iddia ediyor. Oysa, Dr. Yusuf Suad’a sürgün cezası bitiminde masrafı kendinden olmak üzere 14 gün içinde Sovyetler Birliği’nden ayrılabileceği bildirildi, ama yol parası olmadığı için Türkiye’ye dönemedi (s. 149). Böylece savcının iddiası ispatsız kaldı. Yusuf Suad Dağlı (Kuzey Kafkas) Parlamentosu üyeliğinden aldığı maaş ve bu maaştan artırdığı parayla idare ettiğini ve Tuapse’ye döndüğünü savunacaktı.
Yusuf Suad, yeni gelişmeler ışığında, yeni düzenin politik sorunlarıyla ilgilenmeye başlamıştı:
2-8 Mart 1921’de toplanan Kuban-Karadeniz Dağlıları II. Kongresi’ne Tuapse’den delege olarak katıldı ve bir grup arkadaşı ile birlikte 1864’te yurdundan atılan Çerkesler sorununu dile getirdi, Çerkeslerin mağduriyetine, bir “Çerkes-Adıge Cumhuriyeti” kurulması yoluyla son verilebileceğini savundu (s. 146). Sanırım taktik bir hata yapmıştı. Oysa Lenin’in felç olması ve ölümü ile Sovyetlerde bir gerileme ve demokrasiden uzaklaşma süreci başlamıştı. Buna yukarılarda da değindik. Adıge-Çerkesler Kafkasya’ya dönüşü en istenmeyen kimseler idiler, Rus toplumunda yalan ve şişirmelerle uydurma bir Çerkes korkusu oluşturulmuştu.
Rusya ve Türkiye’deki konjonktür hiç uygun değildi. Bu da Yusuf Suad Bey’in ve Şapsığ önderlerin konjonktürü okuyamadıklarını belli ediyor, yangına körükle gitmiş oldular. Rusya iç savaştan ve beyaz terörden yeni kurtulmuştu, Türkiye’de ise İnönü Savaşları dönemi yaşanıyordu – 1921. 16 bin Osmanlı subayı ile devlet mekanizmasından güç alan Ankara Hükümeti, Mustafa Kemal Hareketi, milis güçleri ve bunların en güçlüsü olan Çerkes Ethem’i (Pşave) tasfiye etmiş, ülkeyi dikensiz bir gül bahçesine dönüştürmüştü ve Rus desteğiyle işgalci Yunanistan ile savaşa hazırlanıyordu; İngiliz ve Fransızları da pasifleştirmiş durumdaydı.
Kongre’de Kuban-Karadeniz ili (oblast) yönetimince, il’e bağlı ve özel statüsü olan bir Dağlı yürütme kurulu oluşturulması kararı alındı, Adıge aydını Sihu Seferbıy yürütme kurulu başkanı, Neğuç Yusuf Suad da yürütme kurulu yedek üyesi seçildi (Şapsığlar kitabı, s. 146-147). Politik aktivist Hahurate Şıhançerıye ve Sihu Seferbıy için bk. – “Bu ikisi Adıge Ulusunun Ebedi Parlayacak Yıldızlarındandır”, Mefenef. Com.
“Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi”nden dışlanma:
27 Temmuz 1922’de kurulan “Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi” Tuapse yöresi Adıgelerini (Şapsığları) dışarıda bırakmıştı. Moskova öyle uygun görmüştü. Bunun bir sonucu olarak 4 Eylül 1922’de III. Şapsığ Kongresi toplandı ve 6 Eylül 1922’de Şapsığ adı altında bir özerk cumhuriyet kurulması kararı alındı. Yusuf Suad, gecikmiş “Şapsığ Cumhuriyeti” ilanı kararının onanması için Şubat 1924’te, cumhuriyetin ilanından bir buçuk yıl sonra Moskova’ya gitti. Ama kesin bir sonuç alamadan, sadece olumlu bir görüş alarak döndü. Konuyu daha yukarıda genişçe anlattık.
Bir süre sonra tutuklandı, yargılandı ve Sibirya’ya sürüldü. Sürgün cezası 1927’de doldu, ama Adıgey’e ya da Şapsığ’a dönüşü sakıncalı bulundu, ama yol masrafı kendinden Türkiye’ye dönebileceği bildirildi, parası olmadığı için bu hakkını kullanamadı. 1927’de güvenlik örgütü (GPU) kararıyla kendisine 3 yıllık eksi ceza verildi (Kafkasya’ya ayak basmama cezası), bu nedenle Kafkasya’ya ve diğer 5 sınır yöresine gidemeyeceği kendisine bildirildi. Bunun üzerine Stalingrad’a (Volgograd) yerleşti, cezası tamamlanana dek Stalingrad’da kaldı, 6 Mart 1930’da Kafkasya’ya döndü ve Adıgey’in Afıpsıpe köyünde bir akrabasının yanına geçici olarak yerleşti.
İki ay sonra, 29 Mayıs 1930’da Adıgey’in Afıpsıpe köyünde iken tutuklandı ve 20 kişi ile birlikte Ṡemez (Novorossiysk) cezaevine kondu. .
Amaç, ilkin Şapsığların işini bitirmek, bu arda Adıgeleri de bölerek (yöresel adlarını çizdirerek) etkisizleştirmek, sayıca dikkate almaya değmeyecek bir sayıya düşürmek, nüfus bölüntülerini Kabartay’a (Çerkes) aktarmak istiyorlar; bunu da kendimizi “Çerkes ortak adı” ile yazdıralım ve 4 etnik yöredeki Adıgeler” ortak adla yazılsın gibi yanıltıcı sloganlarla yapıyorlar. İtiraf etmeli bu gibi konularda marifetliler. Birbirine mesafeli 4 ayrı yöredeki Adıge, Şapsığ, Çerkes ve Kabartaylar, nüfus sayımlarında kendilerini “Çerkes” diye yazdırmakla birleşmiş mi olacaklar? Yüz yıl önce Adıgelerden ayrılmak isteyenler Kabartayların kendileri değil miydi?..
Rusya’da sayıları Şapsığlardan çok olmayan, ama özerk ilçeleri ve resmi dilleri olan bir dizi küçük yerli halk var, Koryak örneğini verdik. Böyle şeyleri görmezler…
Bu yıkıcı politikaların bir önceli de var: 2,000’li yıllarda, 2006’da Adıge Cumhuriyeti feshedilip, “Koryak Özerk Okrugu’nun” kuru bir okrug olarak Kamçatka Kray’ının içine alınması gibi, Adıgey’e de göstermelik, il-ilçe arası bir statü, “okrug statüsü” verilerek, bir il (kray) birimi olan Krasnodar Kray’a bağlanmak, statü düşürülmek istenmişti. Okrug, rayon (ilçe) üzeri bir idari statüdür. Böylece Krasnodar Krayı içinde özerkliği olmayan bir “Adıge okrugu” kurulacak, Adıgelerin Moskova’da temsil edilme, yasa yapma ve egemenlik hakları ellerinden alınmış olacaktı. Bu olumsuz gidiş, Adıgelerin blok halinde ayağa kalkmaları, tepkileri sonucu ve bilemediğimiz başka nedenlerle durdurulmuştu.
Koryak okrugu ile ilgili bilgiyi makalemizin ilk bölümünde verdik: Koryakya, önceleri RF Parlamentosu’nda bir milletvekili ve iki senatörle temsil ediliyordu, eşit haklı 89 federe devlet biriminden biriydi ve bayrağı Moskova’da dalgalanıyordu, şimdi hepsinin yerinde yeller esiyor.
1922’de Şapsığ’ı Adıgey’e 70 -100 km ötede, “uzakta” diyerek birleştirmeyen milliyetçi Ruslar 500-600 km doğudaki Kabardey ile birleştirmeye hiç izin verirler mi?
Ulusal sorunlarda cin fikirliliğin, duygusallığın yeri yoktur. Gücün varsa ve haklıysan alırsın. Şapsığ haklı, ama gücü yok, alamıyor. Dr. YUsuf Suad Neğuç ve mücadele arkadaşları daha politik davranabilirler miydi? Gücüm yok denilerek haklı bir davadan da vaz geçilemez
Çerkesler (Kabartay) ve Abazinler 1921’de Kuban Adıgelerinden kendi istekleriyle ayrıldılar:
Peki, Çerkes denmekle Şapsığlar ve Adıgeler daha mı “görünür” olacaklar? Aksine bu gibi abartılı isteklerden, karıştırıcı çabalardan Adıge ve Şapsığlar hep zararlı çıkmışlardır. Çerkesler (Kabartay) ve Abazinler bir kongre toplayarak 1921’de Kuban Adıgelerinden ayrılma, Kabardey’in ve Karaçay’ın birer okrug olarak yer aldığı Dağlı Özerk Cumhuriyeti’ne katılmaya karar verdiler ve seçimlerini Terek Kabartaylarından yana yaptılar (Şapsığlar kitabı, s. 27). Bu guruplar artık, hariçten Adıge ve Şapsığların işlerine karışmamalı, karıştırılmamalıdır.
Abhazlar, kurnazcı yöntemlerle Adıgeleri kemirmeye, tarihi gerçekler üzerinde oynamaya, gerçekler saptırmaya ve rol çalmaya kalkıştılar, dışlandılar ve etkisizleştiler. Abhazlara güven çok azaldı.
Sanatsal, ekonomik ve kültürel işbirliği ve dayanışma dışında Kabartay, Abazin ve diğer Kuzey Kafkasya halkları ile bir ilişkimiz olamaz; her yöre, öncelikli olarak kendi yöresel sorunlarına eğilmeli ve kendi durumunu güçlendirmeye bakmalı. Ama Adıge ve Şapsığlardan nüfus çalarak değil…
Kubanlı Kabartay ve Abazinler Adıgey Adıgeleri ile bağlarını koparmamış olsalardı, Kuban ilinde (oblast), Adıge, Kabartay (Çerkes) ve Abazinler olarak ortak bir yönetim oluşturabilir ve belli bir ağırlık koyabilirler, Şapsığları koruyabilirlerdi; yanlış yaptılar… Karaçay ve asıl Kabartay (Kabardiya) yöreleri ise, ayrı bir yerde, Dağlı Özerk Cumhuriyeti içindeydiler. Bu ayrılma kararı küçük Karaçay’ı büyütmeye yaradı ve eski Adıge topraklarında alan kazandırdı.
Ayrılıkçı hareketler ve verdikleri Zararlar:
Abzahlar 1848’de kendi seçimleriyle (dinci etkilemelerle) Şapsığlardan ve diğer Adıgelerden koptular, yefendi (molla) takımının önayak olmasıyla, 1500 km. ötede, doğuda ve inişte olan Şeyh Şamil’in şeriat rejimine bağlandılar, 11 yıl sonra, 1859’da da, tam tersi bir davranışla Naip Muhammed Emin ve yefendi takımının önderliğinde Rus yönetimine gönüllü olarak boyun eğdiler (Ulul emre itaat ettiler); Şapsığları Rus istilacılar karşısında bir başlarına bıraktılar. Ama beklentileri boşa çıktı: Eylül 1861’de pozisyonlarını güçlendiren Rus generallerden, Çar II. Aleksandr’dan okkalı bir kazık ve tekme yedikten sonra, Şapsığ ve Vıbıhlara dönüş yaptılar; ama atı alan Üsküdar’ı geçmişti.
Kabartay ve Abazinler de, 1921’de, Kuban’da birlikte yaşadıkları Adıge ve Şapsığlar’dan ayrılıp komşu Terek ilinde kurulan Dağlı Özerk Cumhuriyeti’ne katılma kararı almakla taktik bir hata işlemişlerdi. Bundan yararlanan Karaçaylar da Kuban’da dağlardan düze indiler ve Sovyet Rus makamlarının desteğiyle topraklarını genişlettiler ve bir ilk dalga olarak yayıldılar, 1957 Sibirya (Kazakistan) dönüşü Karaçaylar, “Çerkes Özerk Bölgesi” arazisinde ikinci kez yayıldılar. Karaçaylar Kazakistan’a sürülüp getirildikleri için soykırıma uğramış bir toplum olarak kabul edilmiş ve bazı ayrıcalıklardan yararlandırılmışlardır…
Peki Şapsığlar soykırıma uğramamışlar mı? 2. Dünya Savaşı’nda Şapsığ ilçesinden iki Adıge genci Sovyetler Birliği Kahramanı olurken çok sayıda Şapsığ da Sibirya’ya sürülmüş, savaş sonu beklenip 24 Mayıs 1945’te özerk ilçeleri de kaldırılmış ve 55 yıllık bir kâbus, baskı, karartma ve sansür dönemi yaşanmıştır. Şimdi de Rus yanlısı bazı Kabartaylar macera peşindeler, ama kendilerini değil, Şapsığ ve Adıgeleri işaret ediyorlar.
Dikkat edilirse bölücü (ayrılıkçı) akımlar Karadeniz kıyısı Adıgelerinden (Şapsığ, Vıbıh, vd) gelmedi, Abzah, Abazin ve Kabartaylardan geldi,. Yetmedi: Şapsığ’ın işi bitirilmek istenirken, Adıgeler de kendi içlerinden ikiye bölündüler. Bu gibi konular unutulmamalı ve iyi incelenmeli.
Kafkasya’da “Çerkes” diye tutturuyor, Türkiye’de ise “Çerkes”e karşılar ve “Kafkas” diyorlar:
Tuhaftır, Kafkasya’da “Çerkes” diye tutturan, Adıge ve Şapsığ isimlerine karşı çıkan bu kişiler, kimi Kabartaylar, Abaza ve Abazinler, Türkiye’de ise birleşik halde, örneğin Kaffed seçimlerinde Çerkes adına karşı oy kullanıyorlar. Örgütlüler. Seçimlerde çoğunluk “Çerkes” diyor, ama “Kafkas” barajı aşılamıyor.
Bu kişiler “Kafkas” adında ısrar ediyor ve o yönde oy kullanıyorlar. Kaffed tüzüğüne aşılması çok zor, Amerikancı faşist general Kenan Evren’in barajından da daha yüksek bir baraj koydular. Tam bir çelişki. Oysa Abaza ve Abazinlerin kendi ayrı federasyonları var, Kaffed’e ve Adıgelere ne diye gereksinim duysunlar ki?.. Ama duyuyorlar, çünkü sayıca azlar ve Kabartaylarla işbirliği kurarak görünür olmaya çalışıyorlar. Kafkasya’da da Kabartay güdümündeki DÇB’den ayrıldılar ve Dünya Abhaz-Abazin Birliği’ni kurdular.
Gerçeklerin yazılmasından hoşlanmayanlar var, çünkü ezberleri bozuluyor. Gerçekleri gizlemek, üstünü örtmek ve yalan söylemek ahlaki bir tutum olabilir mi? Dürüstlüğe sığar mı.. Toplumun, özellikle Abzahların beyni maalesef şeyhlik ve tarikat ideolojileri ile yıkanmıştı, kurtulmuş değiller. Arap ideolojilerini savunanlarımız az değil.
Bir Yahudi oğluna, “Sen bugün kendin için ne yaptın, sen kendini düşünmezsen seni kimler düşünür” diyormuş. Kendine hayrı olmayanın başkasına olabilir mi? O hesap…
Görünür olmak:
Görünür olmak için nüfustan önce, ekonomi, üretim, bilim, kültür, sanat, edebiyat, müzik, tarih ve spor gibi dallarda görünür olmak gerekir. Asıl önemli olanı budur. Bir yerlerde okumuştum; 40 milyonluk İspanya yılda bir başına 400 küsur milyonluk Arap Dünyası’ndakinden daha çok kitap yayımlıyor. 400 milyon Arap mı daha teknik, 7,5 milyon İsrailli Yahudi mi?
Önemli olan bilgili ve kaliteli bir nüfus…
İş övünmeye kalırsa: Adıge ve Şapsığ tarihi övgüye, görünür olmaya gereksinim duymaz. Aziz Nesin, soyadı kanunu çıktığında ne kadar “korkak” varsa “Cesur”, ne kadar “yalancı” varsa “Doğru” soyadını aldı diyor. O hesap, Adıgelerin ve Şapsığların arka bahçelerinde çekinecekleri çok şey yok. Kimlerin ne olduğunu bilen bilir. Diğer Kafkas halklarını bilemeyiz… Kuşkusuz onların da kendilerine ait değişik birer tarihleri ve özgürlük mücadeleleri vardır, istilacılara, derebeylere (pşı ve prenslere) ve sömürücülere karşı verdikleri, yazdıkları destanları vardır.
Peki, Şapsığlar, Şapsığ adı yerine kendilerini Çerkes diye yazdırmakla daha görünür olabilirler mi? Şapsığların tamamı kendini Çerkes diye yazdırdığunda takdirde Karadeniz kıyısında Çerkes ya da Adıge’nin esamisi kalır mı? Bütün kozlar Rus faşistlerin eline verilmiş olmaz mı?..
Soçi ve Tuapse’de yaşayan Şapsığlara kendi istekleri doğrultusunda “Şapsığ küçük yerli ulus statüsü” verildi, RF Şapsığları Adıge ya da Çerkes olarak tanımıyor ki, Kabartay’ı da Adıge ya da Çerkes olarak tanımadığı gibi. Şapsığ adı (kimliği) RF Parlamentosu tarafından tanındı ve verildi. Şapsığ, Çerkes diye yazıldığında mevzi kaybı yaşanır, Şapsığ’ın temsil ettiği haklar ve alan elden gider, birçokları bu hukuki ve politik inceliğin ayırdında bile değil. Oltalara takılıyor. Ama Şapsığlar kısmen de olsa işin farkında olmalılar: 2021’de Şapsığların büyük çoğunluğu kendini Adıge diye yazdırdı, pek azı da kendini Çerkes diye yazdırdı, böylece Şapsığlar Adıge nüfus kaybını kısmen olsa telafi ettiler yine de 30 bin kadar bir nüfus Kabartay (Çerkes) listesine aktarılmış oldu; bunu Karaçay, Balkar ve Osetlere yapabilirler mi? Bu gibi nedenlerle Kabartay, vs işbirlikçiler amaca tam ulaşamadılar, ama Kabartayların tek bir kişisi bile kendini Adıge diye de yazdırmadı…
Kabartayları dürtmek mi gerekir?:
21 Mayıs’ın 149’ncu yılı anmasına Şapsığ’da (Soçi ve Tuapse’de) 3.000 kişi, Maykop’ta 150 kişi, Nalçik’te de 50 kişi gelmişti. Demek ki duyarlılık azalmış, ateş asıl düştüğü yeri yakmıştı. Durumu eleştirdik. Ertesi yıl, 21 Mayıs’a kalabalık bir kitle yanında ulusal giysiler içinde 150 Kabartay atlısı geldi, Nalçik caddeleri dolup taşmıştı. Daha sonra, herhalde Moskova’dan zılgıt yemiş olmalılar, Kabardey-Balkar yönetimi 21 Mayıs anmalarını yasaklamıştı…
Adıge ya da Çerkes diye yazılmak Şapsığlar lehine bir çözüm yöntemi olabilir mi?
Soçi ve Tuapse’de Adıge diye yazılmak Şapsığı, etnik statüyü vurur, doğru olmaz ve statü elden gidebilir ya da şimdiki gibi güdükleşir. Şapsığ’ı diri tutmak gerekir. Anlaşılan liderler halkı aydınlatmamış ya da ayakta uyuyor olmalılar. Moskova Soçi ve Tuapse’de Adıge ya da Çerkes dememiş, sadece Şapsığ demiş. Federal yasa öyle tanıyor…
2021’de Şapsığların akılları başlarına gelmiş olabilir mi?..:
Şapsığ diye yazılmakla bir mevzi korunur, ileride ulusal anlamda bir şeyler elde edilebilir, ismin ucu açık. Bu nedenle Krasnodar Kray yönetimi ve yerli işbirlikçiler rahatsızlar, oyun üstüne oyun peşindeler. Bunlar kraldan daha fazla kralcılar… Adıge ya da Çerkes diye yazılmakla Soçi ve Tuapse’de Şapsığların elde edebileceği hiçbir kazanım olamaz. Bunu biliyor olmalıydılar, 25 yıl önceki Şapsığ önderler (thamateler) bunu biliyor olmalılar ki, zorlu bir mücadele verdiler ve bir hak olarak, 1999’da Moskova’ya Soçi ve Tuapse yöreleri ile sınırlı bir yerli halk olarak Şapsığ adını kabul ettirebildiler. Thamatelerden vefat edenlerin ruhları şad olsun. Bu kabulden rahatsız olanları iyi bilmek ve tanımak gerekir, onlar ulusumuzun dostları olamazlar. Adıge adı AC yöresini, Çerkes adı da Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti yöresini işaret ediyor, Tuapse ve Soçi’yi değil. Farkı bilmek gerekir. Bilgisiz olanlar bu ayrımları elbette bilmezler. Şapsığ’ın resmi adı, yeri ve kimliği resmi anlamda Şapsığ’dır, öyle bilinmesinde de yarar vardır, bir tarihi de vardır; Şapsığ Soçi ve Tuapse’yi işaret eder.. Üst kimlik elbette Adıge ya da Çerkes’tir, ama bu daha sonraki bir konudur.
Bir fıkra: Öğretmen, yeterince Türkçe bilmeyen öğrencisine sormuş, adın ne diye; öğrenci “Hanuh” demiş. “Onu sormuyorum, kafa kağıdındaki adını soruyorum” demiş öğretmen. Bunun üzerine öğrenci “Aşığum Sezai” (O zaman Sezai) demiş…
Üst kimlik elbette Adıge ya da Çerkes’tir, ama hangi durumlarda? Bu da bir araya gelindiğinde, ortak bir yöre yönetimi kurulduğunda geçerli olur. Ufukta öyle bir ışık görünmüyor. Bilim ve yazar çevresi bunu biliyor ve yazıyor. Kimlikleri karıştırmamak, bulamaç yapmamak gerekir. Tuapse ve Soçi’de Adıge ya da Çerkes diye yazılmaya gerek yok, hiçbir yarar da sağlamaz.
Şapsığ adı ne zaman düşer, gereksiz olur:
Şapsığ adı Adıgey ile bir birleşme durumunda düşer, gereksiz olur; nitekim 2002 yılı öncesinin (1945-2002 arası) nüfus sayımı listelerinde Şapsığ adı yer almıyordu, ayrıca Şapsığ adı sansürlüydü; şimdi Tuapse ve Soçi’de Şapsığ diye yazılmamak, Krasnodar Kray’da statünün (resmi kimliğin) silinmesi, yok olması, Ermeni, Rum ve Ukraynalı gibi, bir toprağı ya da bir yöreye bağlı olmayan bir azınlık durumuna düşmek olur, onların, Ermeni ve Rumların Federal yasa tarafından verilmiş bir statüleri yok. Çünkü eski Adıge toprağının ya da Rusya’nın yerlisi değiller. Bu durum bütün bir demokratik dünyada böyledir. ABD’nin Hawaii Eyaleti’nde nüfusun yüzde 2’sinden azının (20 – 25 bin kişinin) konuştuğu Hawaii dili İngilizce ile birlikte eyaletin resmi dilidir, ama yüzbinlerce Hawaiili Japon, Koreli, Çinli ve Filipinli’nin konuştuğu diller resmi dil değildir. Kanada’da da durum öyle. Bunun nedeni Hawaii, Kızılderili ve Eskimo gibi toplulukların dillerinin o toprakların yerli dilleri olmaları; Asya dilleri, Almanca, Rusça, Ukraynaca, İspanyolca ve İrlandaca gibi diller göçmen, yerli olmayan dillerdir, resmi dil olmaya hak kazanmıyorlar. Böyle bir anlayış ve sistem var…
Maalesef Krasnodar Kray yönetimi bu ayırımı, Rusça’nın da aslında bir göçmen dil olduğu gerçeğini görmek istemiyor, Şapsığları Ermeni, Rum ve Ukraynalı göçmen toplulukları ile aynı sepete koymak istiyor. Ama güneş balçıkla sıvanmaz, er geç toprağın yerlisi olan Şapsığlara hakları iade edilecek ve sayılarına bakılmaksızın Adıge-Şapsığ dili de Rusça ile birlikte o yörenin resmi dili olacaktır. Rus faşistler ile işbirlikçileri bu gelişimi görüyor, okuyor ve gelişimin önünü tıkamak istiyorlar
İşbirlikçilerin görünür olma marifeti sonucu, Şapsığlar, dediğimiz gibi Kafkasya’da on binlerden “1,914 sayısına” düşürüldüler ve oyuna getirildiler ama yok olmadılar; umarız Şapsığların onca uğraş sonucu elde ettikleri “yerli halk statüsü” ve gelecek umudu heba olup gitmez…
Basit azınlıkların RF’de 100 dolayında (bu sayı Türkiye’de 70 dolayında imiş) , esamileri okunmuyor. Şapsığ ise resmen tanınmış bir topluluk (halk), ama Krasnodar Kray yönetimince istenmeyen bir ad ve topluluk, sayı az diyerek merkezden ayrılan para ve tahsisat da kısılıyor. 12 bin kişi ile 1914 kişiye ayrılan tahsisat aynı olmuyor…
1926’da Adıgey nüfusunun yüzde 23,3’ü (26,405’i) Ukraynalı idi, şimdi, 2021’de yüzde 0,6 (2,810) Ukraynalı kalmış. Adıgeyli Ukraynalılar statüleri olmadığı ve Rusça öğrenime tabi tutuldukları için Ukraynaca dillerini unuttular ve Ruslaştılar. Kıyıboyu Şapsığları da 1945 yılı sonrasından beri aynı süreci yaşıyorlar. Bu da unutulmamalı.
Soralım: Avarlar ve Çeçenler, her ikisi de birer milyon nüfusun üzerindeler, daha etkili, daha itibarlı ve daha görünür mü olmuşlar?.. Avarları, Darginleri kim tanıyor… İşsizlikten kırılıyorlar, yoksulları tarikatların ianesiyle (yardımıyla) ayakta kalmaya çalışıyor, kuzeyin çiftliklerine mevsimlik işçi (ırgat) olarak gidiyor ve asgari ücretle, günlük yevmiye ile, amele olarak inşaatlarda iş arıyor, barakalarda yarı aç, yarı tok yatıyorlar. Böyle şeyleri görmek işbirlikçinin hiç işine gelmez, o varsıllarla birlikte..
Amaç belli: 10 bin üzerindeki Şapsığ nüfusunu toplum mühendisliği yaparak 2021 yılı nüfus sayımında 1,914 sayısına “düşürtmeyi”, Şapsığ sorununu önemsizleştirmeyi, bir iki binlik kıytırık bir topluluk diye geçiştirmeyi başardılar, Rus’u görünür, Şapsığları görünmez yaptılar. Şapsığ’ın da kusuru vardır tabii. Rus ırkçılar Şapsığ’ı Krasnodar Kray (eski Adıgey) toprağından söküp attırmak istiyorlar, Rus faşistlerin istediği şey dikensiz bir “Rus Krasnodar Kray’ı”; unutmayalım Rus faşisti için Adıgey de bir “diken”.
Adıgeler de ikiye bölündü:
Değindiğimiz gibi Adıgey zaten bir “fazlalık”; Adıgey’in ve Krasnodar Kray’ın içinden 2021’de bir Çerkes azınlığı da “üretildi”: 98 bin Adıge (% 19,75) ve 16 bin Çerkes (% 3,25) diye Adıgey Adıge nüfusunu ikiye böldüler… Krasnodar Kray’da da aynısını yaptılar. İşbirlikçilerin marifetleri yadsınamaz. Adıgeler 30 bin gibi bir nüfus kaybına uğradılar, bu nüfus Kabartay’a (Çerkes’e) eklendi. Bunun savunulur bir yanı olabilir mi?… Dikkatli olmamız gerekiyor. Oyuna gelinirse sıra Adıgey’e de gelir. İşbirlikçi için önemli olan ulus ya da ülke sevgisi ya da insan onuru değil, sadece para ve kişisel çıkardır…
Bu açıklamalardan sonra Yusuf Suad Neğuç’un yaşamını, kendisinin ve arkadaşlarının savunmalarını sunmaya ve değerlendirmeye çalışacağım.
Bu arada bir kez daha belirtelim; soykırıma uğrayan ve ülkesinden atılan Adıgeler sorunu, sırf bir Şapsığ ya da Adıge sorunu da değil. Şapsığ adı bir simge isim, trajik bir örnek, bir kahramanlık örneği, Şapsığ’ın büyük bir arka planı, tarihi var; Şapsığlar dürüst, adil ve eşitlikçi insanlar, görkemli bir tarihi geçmişleri var. Bunu kimse yadsıyamaz. Yazılarımı dikkatli okuyanlar bunu bilirler.
Yineleyelim: Adıge-Çerkes olayı soykırım, etnik temizlik ve bir deportasyon (bir ülkeyi ve bir ulusu yok etme) olayıdır, sorun sırf Adıge-Çerkeslerle de sınırlı değil, uluslararası bir sorundur. Bu şey gelecekte daha da anlaşılır olacak ve sorun büyüyecektir. Buna inanıyorum. Olay bugün İsrail’in Gazze’de, Lübnan’da yaptığının beteri bir soykırım olayıdır.
Rus tarafı boşuna çabalıyor, dürüst bir toplumu hiçe sayıyor, zulmü ve haksızlığı savunuyor: “Rus Çerkes’e gitme, kal demiş de, yer göstermiş de, ama Çerkes Rus idaresi altında yaşamak istememiş de… söz dinlemez Çerkes, her şeyini geride bırakıp çekip gitmiş de… aydınlanan ve daha da aydınlanmakta olan bir dünyada bu tür yalancı söylemler ancak ahmak kandırmaya yarar… Ruslar ne yaparlarsa yapsınlar sorunu yok edemez, toprağa gömemezler. Arşivler yalan söylemez.
Sorun Rus Devleti’nin üzerinde kirli bir leke olarak kalmaya devam edecektir. Bu lekeyi temizlemenin yolu Adıgeler üzerindeki baskıcı politikalara son vermekten, engelleri kaldırmaktan, Şapsığlara haklarını iade etmekten, pozitif ayrımcılıktan geçer. Lenin öyle yapmak istemişti. Bugünkü Adıgey bir bakıma Lenin’in mirasıdır. Haklar iade edilmediği, Adıge ve Şapsığlardan özür dilenmediği sürece sorun büyüyerek kanamaya devam edecektir.
Dr. Yusuf Suad Neğuç’un yaşam öyküsü:
Neğuç Yusuf Suad 1877’de Düzce’de doğdu, 100 dönüm (10 hektar) dolayında toprağı olan orta halli bir ailenin çocuğuydu. Babası din adamıydı. Düzce ortaokulunu (rüştiye) bitirdi, bir süre ücretli (geçici) köy öğretmenliği yaptı, ardından medrese tahsili için Konstantiye’ye (İstanbul’a) gitti ve medresede Arapça öğrendi. Ayrıca hukuk öğrenimi de gördü, avukat ve hukuk doktoru oldu.
1908 Meşrutiyet inkılabı (taçlı demokrasi) ülkeye düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü getirdi ve “Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti” kuruldu. 1910’da İstanbul’da anadilini öğreten “Çerkes Teavün Mektebi” de açıldı ve Neğuç o okulda öğretmenlik yaptı (Bu arada özellikle Düzce Adıge köylerinde Adıgece mevlit – “Adıgabze mevlıd” okunmaya, Adıgece öğrenim yapılmaya başlanmıştı, bunu da anımsatalım). Özellikle Şapsığ imamlar anadili savunucuları idiler. Neğuç 1911’de Çerkes Teavün Cemiyeti adına Türkçe-Çerkesçe “Ğuaze” (Rehber) adlı haftalık bir gazete çıkardı.
Yusuf Suad, Cemiyet tarafından anayurttaki Adıge çocuklarını okutma amacıyla Kuban ve Terek illerine yollanan idealist aydınlardan biri oldu. Kafkasya’da kalmış Adıgelerin köylerinde Adıgece eğitim veren okullar açılması çalışmalarına katıldı. 1905’te Rusya’da da Meşrutiyet (demokrasi) ilan edilmiş, bir ölçüde serbestlik gelmişti.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine Neğuç Ekim 1914’te İstanbul’a döndü ve avukatlık yapmaya başladı. 1915’te politik amaçlı (İttihat-Terakki iktidarı tarafından) kurdurulan “Kafkas İttihad Cemiyeti”nin başına getirildi, böylece askeri siyasetin de içine girmiş oldu; Cemiyet’in amacı, Osmanlı Hükümeti adına Kafkasya halklarının sorunlarını araştırmak, sorunla ilgilenmek ve Kafkasya’yı Rus istilasından kurtarma çalışmalarına katkıda bulunmaktı.
1917 Ekim sosyalist devrimi üzerine, 25 Şubat 1918’de İstanbul’dan ayrıldı, Batum üzerinden kaçak olarak sınırı geçti, yolda yakalanmamak için yaya yürüyerek ve büyük bir azimle Tuapse’ye, Karpovsk (bugün Aguy-Şapsığ) köyüne vardı ve oraya yerleşti. O zamanlar Şapsığlar arasında akrabalık, konukluk ve hemşerilik bağları çok güçlüydü.
28 Temmuz 1918’de Tuapse, otorite boşluğundan yararlanan Menşevik (anti-Bolşevik) Gürcülerin işgaline uğradı, Neğuç Yusuf Suad Gürcülerin Şapsığ toprağından geri çekilmelerini istemek üzere 3 kişilik bir Şapsığ heyetinin başında Tiflis’e gitti. Bu arada Gürcü birlikleri Rus Bolşevik birliklerine yenilerek Tuapse’den kaçmışlardı. Yusuf Suad Tiflis’te kaldı, diğer iki temsilci Şapsığ’a döndü.
Yusuf Suad Tiflis’de İstanbul Çerkes Teavün Cemiyeti’nden tanıdığı ve şimdi Şimali Kafkas Tümeni komutanı olan Yusuf İzzet Paşa (Tarihçi Met Çunatıko İzzet) ile karşılaştı, Paşa ile birlikte önce Bakü’ye, ardından Dağıstan’a gitti ve Karadeniz kıyısı Şapsığlarının temsilcisi olarak Dağlı Cumhuriyeti (Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti) Parlamentosu üyeliğine alındı. Ancak 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi gereği Türk birlikleri Kafkasya’yı boşaltmak zorunda kaldılar.
Türklerin ayrılmaları üzerine anti-Sovyet Dağlı Hükümeti, Bolşeviklerle çarpışan isyancı General Denikin yönetimindeki beyazlarla birleşti. Ancak emperyalist Batılı ülkelerden Beyazordu’ya yapılan para, asker, silah ve diğer yardımlar kesilince, parasız kalan (maaş ödeyemeyen) Beyazordu birlikleri dağıldılar. Buna daha yukarılarda genişliğince değinmiştik.
Yusus Suad Bey Poti’ye (Gürcistan’a) geldi, oradan da yürüyerek Tuapse Karpovsk (Aguy-Şapsığ) köyüne gitti. Savcı 1930’daki iddianamesinde Neğuç Yusuf Suad’ın büyük bir para ile kaçak olarak Tuapse’ye, Şapsığlar arasına döndüğünü iddia ediyor. Oysa, Dr. Yusuf Suad’a sürgün cezası bitiminde masrafı kendinden olmak üzere 14 gün içinde Sovyetler Birliği’nden ayrılabileceği bildirildi, ama parası olmadığı için Türkiye’ye dönemedi (s. 149). Böylece savcının iddiası ispatsız kaldı. Ayrıca 14 gün değil, daha uzun bir süre de verilebilirdi. Yusuf Suad Dağlı (Kuzey Kafkas) Parlamentosu üyeliğinden aldığı maaş ve bu maaştan artırdığı parayla bir süre idare ettiğini ve Tuapse’ye döndüğünü savunacaktı.
Yusuf Suad, yeni gelişmeler ışığında, yeni düzenin politik sorunlarıyla ilgilenmeye başlamıştı:
2-8 Mart 1921’de toplanan Kuban-Karadeniz Dağlıları II. Kongresi’ne Tuapse’den delege olarak katıldı ve bir grup arkadaşı ile birlikte 1864’te yurdundan atılan Çerkesler sorununu dile getirdi, Çerkeslerin mağduriyetine, bir “Çerkes-Adıge Cumhuriyeti” kurulması yoluyla son verilebileceğini savundu (s. 146). Sanırım taktik bir hata yapmıştı. Oysa Lenin’in felç olması ve ölümü ile Sovyetlerde bir gerileme ve demokrasiden uzaklaşmaya süreci başlamıştı. Buna yukarılarda da değindik. Adıge-Çerkesler Kafkasya’ya dönüşü en istenmeyen kimseler idiler, Rus toplumunda yalan ve şişirmelerle asılsız bir Çerkes korkusu oluşturulmuştu.
Rusya ve Türkiye’deki konjonktür hiç uygun değildi. Bu da Yusuf Suad Bey’in ve Şapsığ önderlerin konjonktürü okuyamadıklarını belli ediyor, yangına körükle gitmiş oldular. Rusya iç savaştan ve beyaz terörden yeni kurtulmuştu, Türkiye’de ise İnönü Savaşları dönemi yaşanıyordu – 1921. 16 bin Osmanlı subayı ile devlet mekanizmasından güç alan Ankara Hükümeti, Mustafa Kemal Hareketi, milis güçleri ve bunların en güçlüsü olan Çerkes Ethem’i (Pşave) tasfiye etmiş, ülkeyi dikensiz bir gül bahçesine dönüştürmüştü ve Rus desteğiyle işgalci Yunanistan ile savaşa hazırlanıyordu; İngiliz ve Fransızları da pasifleştirmiş durumdaydı.
Kongre’de Kuban-Karadeniz ili (oblast) yönetimince, il’e bağlı ve özel statüsü olan bir Dağlı yürütme kurulu oluşturulması kararı alındı, Adıge aydını Sihu Seferbıy yürütme kurulu başkanı, Neğuç Yusuf Suad da yürütme kurulu yedek üyesi seçildi (Şapsığlar kitabı, s. 146-147). Politik aktivist Hahurate Şıhançerıye ve Sihu Seferbıy için bk. – “Bu ikisi Adıge Ulusunun Ebedi Parlayacak Yıldızlarındandır”, Mefenef. Com.
“Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi”nden dışlanma:
27 Temmuz 1922’de kurulan “Çerkes (Adıge) Özerk Bölgesi” Tuapse yöresi Adıgelerini (Şapsığları) dışarıda bırakmıştı. Moskova öyle uygun görmüştü. Bunun bir sonucu olarak 4 Eylül 1922’de III. Şapsığ Kongresi toplandı ve 6 Eylül 1922’de Şapsığ adı altında bir özerk cumhuriyet kurulması kararı alındı. Yusuf Suad, gecikmiş “Şapsığ Cumhuriyeti” ilanı kararının onanması için Şubat 1924’te, cumhuriyetin ilanından bir buçuk yıl sonra Moskova’ya gitti. Ama kesin bir sonuç alamadan, sadece olumlu bir görüş alarak döndü. Konuyu daha yukarıda genişçe anlattık.
Bir süre sonra tutuklandı, yargılandı ve Sibirya’ya sürüldü. Sürgün cezası 1927’de doldu, ama Adıgey’e ya da Şapsığ’a dönüşü sakıncalı bulundu, ama yol masrafı kendinden Türkiye’ye dönebileceği bildirildi, parası olmadığı için bu hakkını kullanamadı. 1927’de güvenlik örgütü (GPU) kararıyla kendisine 3 yıllık eksi ceza verildi (Kafkasya’ya ayak basmama cezası), bu nedenle Kafkasya’ya ve diğer 5 sınır yöresine gidemeyeceği kendisine bildirildi. Bunun üzerine Stalingrad’a (Volgograd) yerleşti, cezası tamamlanana dek Stalingrad’da kaldı, 6 Mart 1930’da Kafkasya’ya döndü ve Adıgey’in Afıpsıpe köyünde bir akrabasının yanına geçici olarak yerleşti.
İki ay sonra, 29 Mayıs 1930’da Adıgey’in Afıpsıpe köyünde iken tutuklandı ve 20 kişi ile birlikte Ṡemez (Novorossiysk) cezaevine kondu.