Gazze – Filistin Direnişi ve Adıge-Çerkesler Örneği

AFP
Filistin bir Osmanlı-Türk toprağı iken 1917’de İngiliz işgaline uğradı, ardından Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti) tarafından İngiliz Manda yönetimine bırakıldı. Nüfusunun çok küçük bir kısmı Musevi (100 binden az), gerisi Arap’tı, az sayıda Memluk Çerkes’i ve göçmen Çerkes de vardı.
İngiltere 1917 Balfour bildirisiyle Musevilere Filistin’de bir yurt kurdurma vaadinde bulundu.
O dönemde Avrupa’dan göç etmiş olarak ABD ve diğer Amerika ülkelerinde önemli bir Musevi-Yahudi göçmen nüfusu vardı. Yahudi çoğunluğu Avrupa’daydı (Almanya, Polonya, Rusya). 1933’te başlayan ırkçı Hitler faşizminin (Nazizm) Yahudilere yönelik baskı politikaları sonucu Filistin’e Yahudi kaçışı başladı. Hitler rejimi Almanya, Polonya ve işgal ettirdiği yerlerdeki yaklaşık 6 milyon Yahudi’yi yok ettirdi. Bu olaya Holokost (Yahudi Soykırımı) deniyor.
İngiliz yönetiminin sona erdiği 1948’de Filistin’de 650 bin Yahudi birikmişti. Arap nüfus bunun iki üç katıydı. Tarım topraklarının çoğu (yüzde 93’ü) Araplara aitti.
Yahudilerin İkinci Dünya Savaşı’na İngilizlerin safında katılıp savaş deneyimi kazanmış 65 bin askeri vardı; savaş deneyimi olmayan Arap tarafının toplam 3 bin askeri vardı. Komşu Arap ülkeleri sömürge yönetimlerinden yeni kurtulmuş, eğitimsiz ve ordusuz devletlerdi.
Ermeni – Azeri çatışması da ilk başta öyleydi: Rus korumasındaki Ermenilerin ordusu vardı, Azerilerin yoktu. Otuz yıl sonra petrol zengini Azeriler Türk ve İsrail desteğiyle silahlandılar ve ordu kurup Ermenileri perişan ettiler. Konjonktür değişmiş, Rus desteği – Ukrayna Savaşı nedeniyle – azalmıştı.
Filistin’in taksimi ve İsrail devletinin kuruluşu
Birleşmiş Milletler Filistin’i Araplar ve Yahudiler arasında böldü. Araplar bunu kabul etmediler, Filistin’in tamamı bizimdir diyerek, güçlerini birleştirip Yahudi güçlerine karşı harekete geçtiler.
14 Mayıs 1948’de Yahudiler İsrail adıyla bağımsızlıklarını ilan ettiler. Arap ülkeleri Filistin’e yürüyüp İsrail’i daha doğmadan boğmak, BM kararını tanımamak  istediler. Ancak erken davranan İsrail  birlikleri baskın yaparak Arapları yendiler ve ellerindeki  toprakları daha da genişlettiler ve Batı Kudüs’e vardılar, baskı ve terör sonucu  birçok sivil Arap’ı  kaçmaya zorladılar.
 .
“Nasıl olsa Yahudiler Filistin’den atılacak, biz de geri döneriz” diyen ve kuru kalabalık olmalarından  cesaret alan  yüz binlerce Arap direnmeksizin topraklarını terk edip komşu ülkelere ve güvenli yerlere sığındı. 1948’de tarım topraklarının yüzde 7’si Yahudilere aitti. Evini ve toprağını bırakıp kaçan Araplar bir daha geri dönemediler, evleri ve mülkleri Yahudi yerleşimcilere kaldı. Bu Arapların ve torunlarının  birçoğu 75 yıldan beri hâlâ mülteci kamplarında.
Görüldüğü gibi İsrail, gasp yoluyla Arap mülkü üzerinde gelişti.
Adıgeler de 1862-1863 yılları boyunca ve öncesinde Rus birliklerine karşı kahramanca direndikten ve 600 bin üzeri kayıp verdikten  sonra, 1863 yılı sonbaharında, herhalde “Geri dönüp topraklarımızı geri alırız” düşüncesiyle de olmalı, savaşa son verip Ruslarla ateşkesler imzaladılar ve  1864 ilkbaharında toplu halde  Osmanlı topraklarına göç ettiler, Osmanlı da onları bir güzel dağıttı ve etkisizleştirdi. Şapsığ göçmenler bir daha geri dönemediler, şimdilerde  dönmelerine fırsat da verilmiyor. 
1967 İsrail işgali sonucu yurt ve toprak gerçeğini ve önemini kavrayan ve uyanan Filistinli Araplar, 19. yüzyıl Adıgelerinden farklı olarak, artık  topraklarını terk etmiyorlar. Arap ülkeleri de artık göçü ve göçmenleri istemiyorlar. Göçten Yahudiler yararlanıyor. Osmanlılar ve Ruslar ise  Adıgelerin Kafkasya’dan  göçünü  her zaman maddi ve manevi anlamda  bir kazanç sayarak desteklemişlerdi.  
Araplar 1967 yılından bu yana topraklarında kalmak ve daha önce ayrıldıkları topraklarını geri almak için mücadele ediyorlar. Filistinli Arapların özellikle dinci kesimi (Hamas ve diğerleri) Gazze’de egemen oldu, uzlaşmak istemiyor, İsrail toprağı ile birlikte tüm Flistin toprağı  Araplarındır diyor, İsrail’in varlığını tanımıyor ve Yahudilerin tamamını Filistin’den söküp atmak istiyor. İsrail’de de aynı kafada fanatik Yahudi örgütleri ve politik grupları (cemaatler) var. Bunlar Batı Şeria’ya Yahudi nüfus yerleştirerek, topraklarını genişletmek, Batı Şeria’yı Yahudileştirmek  istiyorlar. Bu da BM ilkelerine ve evrensel hukuka aykırı ve uluslararası bir suç. Bu yayılmacı politika, ABD ve İngiltere destekli Netenyahu hükümetleri tarafından ilerilere götürüldü. ABD Başkanı Trump Kudüs ve Golan Tepelerinin İsrail’e ait olduğuna onay verdi. Dinci çevrelerimiz, maalesef  ABD ve İngiltere’nin İsrail’e verdiği desteği yeterince işlemiyor, bilgilendirici ve gerçekçi  eleştiriler yapmıyor, sorunu geçiştiriyor, gösteri ve laf kalabalığına boğuyorlar. Geçiştirmelerin nedeni ne olabilir?..
Netenyahu Hükümeti ve diğer İsrail hükümetleri BMGK kararlarına karşın 1967 sınırlarına dönmeyi, uzlaşmayı, kamplarda ve dış ülkelerde yaşayan Filistinli Arapların evlerine dönmelerini  ya da karşılığında bedel (tazminat) ödemeyi reddediyor, elleri ceplerine varmıyor. 
Sorunların temelinde bu gibi uzlaşmaz çelişkiler (zıtlıklar) bulunuyor.
İsrail amacına ulaşabilir mi?
Dinci ve gerici Yahudiler topraklarını genişletmek istiyorlar. Zor olduğu için, adım adım ilerleyerek hedeflerine varmak istiyorlar.
Bugün yeryüzünde 14-15 milyon Yahudi bulunduğu tahmin ediliyor. Bunun yarısı İsrail’de, diğer yarının büyük çoğunluğu ABD’de, kalanı da diğer ülkelerde. Ancak kendisini gizleyen Yahudiler bulunduğu da söyleniyor. Sovyetler dağıldıktan sonra tutucu ve gerici 1 milyon dolayında bir Yahudi nüfus İsrail’e göç etti. Kaliteli (eğitimli ve uzman) kesim ise  ABD’ye alındı. İsrail’e gelen döküntü nüfus Yahudi fanatizmini güçlendirdi ve azdırdı. Maalesef 70 yıllık Sovyet yönetimi Yahudi fanatizmini “ehlileştirememiş”.
Kalitesiz kesim dışında zeki ve demokrat Yahudi kesimi de azımsanamaz. Yahudiler ekonomi ve politika anlamında ABD’de nüfus oranları üstünde etkilidirler; ekonomi ve siyasetin zirvesinde Yahudi sermayesi vardır.
İsrail Toprağı ve uzlaşma girişimleri
İsrail’in BM tarafından tanınan toprağı 20,770 km. kare, çok küçük, çoğu da çöl. Merkezde genişliği 30 km. Bu kadar küçük bir toprak parçası Yahudi faşistler açısından yeterli bulunmuyor, genişlemek istiyorlar. Arapları ikinci sınıf insanlar olarak görüyorlar, ırkçı kişiler. Olacak şey mi? Günümüz gerçeklerine, reel politikaya uygun mu?..
1917 Ekim sosyalist devrimi sonrasında, şimdiki  Tataristan Cumhuriyeti’nin   Kazan kentinden Moskova’ya giden yerel bir Rus Komünist parti heyeti Lenin’den Tatarlara özerklik ve eşit haklar verilmesine karşı çıkmış, ama Lenin‘den ret yanıtı almıştı. Lenin işçi-köylü hükümetinin ve partinin  ilkelere bağlı olduğunu, insanların ve ulusların eşitliğini savunduğunu söylemişti. Bu disipline ve olgunluğa, yüz yıl sonra, bugün bile ulaşmış değiliz…
Filistin’ ve Gazze’deki korkunç katliamı  görüyoruz. Hamas devlet değil, ama İsrail bir devlet ve devlet gibi davranmıyor! Adalet ve insan hakları ayak altında. ABD ve İngiltere  İsrail’in suç ortakları.
ABD Başkanı Bill Clinton döneminde bir uzlaşma umudu belirmişti, Yahudi fanatikler tarafından torpillendi, uzlaşma yanlısı Başbakan İzak Rabin bir Yahudi fanatiğin kurşunu sonucu öldü, yeterince korunmamıştı.
Sonuç, Batı Şeria’da Yahudi yerleşim alanları genişletildi, yerleşimci Yahudi nüfus silahlandırıldı, devlet korumasına alındı, Araplara ve Arap köylerine saldırılar başlatıldı. Bunun nesi savunulabilir? BM tahminlerine göre, Batı Şeria başta  işgal altındaki Arap topraklarında (Doğu Kudüs ve Golan tepeleri) 700 bin yerleşimci Yahudi bulunuyor. Sayı durmadan artırılıyor…
Yahudi yerleşimciler, 1860’larda Rus hükümeti tarafından Adıge topraklarına yerleştirilen Rus ve  Kazaklar örneği bir yöntemle destekleniyor ve koruma altına alınıyor. Arap tarafı geriledi, direniş Batı Şeria’da  çocukların  polise ve zırhlı araçlara uzaktan  taş atmalarıyla sınırlandı. Yahudi nüfusu bulunmayan Gazze’de taş atılacak Yahudi polis de kalmamıştı, ama İsrail ablukası, Arap nüfusu soluk alamaz hale getirmiş, Gazze bir açık hava hapishanesine dönüşmüştü, sonunda patladı, asker-sivil ayırımı yapmayan Yahudi fanatiklerin yaptığının benzeri silahlı bir Arap direniş-terör örgütü (Hamas, dinci kesim) üredi. Hamas’ı yok etmek için şimdi  Arap nüfus etkisizleştirilmek ve  Gazze Yahudilere kazandırılmak isteniyor.
Gazze dediğimiz yer küçücük bir arazi parçası, Gökçeada ya da Kapıdağ Yarımadası gibi küçük bir yer (365 km.kare), ama 42 km uzunluğunda bir kıyı şeridi, şahane bir plajı, narenciye bahçeleri, verimli toprağı, denizinde balık, zengin petrol ve doğalgaz yatakları var. İsrail’in gözü Gazze’de ve kaynaklarında.
Fırsat bulurlarsa Yahudi fanatikler Hitler‘in Yahudilere yaptığının aynısını şimdi Gazzelilere yapabilirler.
İsrail ekonomik, teknolojik ve askeri anlamda bir dev, arkasında ABD ve İngiltere var. Yine de  cüce bir devlet, nüfusu 10 milyondan az, bunun 7,5 milyonu, fraksiyonlara bölünmüş Yahudiler, bu küçük  nüfus Arap coğrafyasının jandarmalığını yapmaya yeter mi? Sürdürülebilir mi?..
İsrailli fanatiklerde mantık ve uzlaşma niyeti var mı, varsa ne ölçüde var? Irkçı ve dinci kesim sadece güçten anlıyor, fanatikler Bosna, Kosova ve Dağlık Karabağ’da güçten anladılar.
İsrail’in uzlaşmaz fanatikleri karşıtlarını Gazze’de yarattılar, silahlı Hamas militanları 7 Ekim 2023’te İsrail’e baskın düzenleyerek bin üzeri, söylendiğine göre 1200 sivil ve asker İsraillinin ölümüne neden oldular, 240  rehineyi  de Gazze’ye götürdüler. Bu eylem, nedeni ne olursa olsun bir terör eylemidir. Terörün ölçütü sivillere saldırılıp saldırılmadığıdır. Hamas, İsrail’in devlet terörüne terörle karşılık veriyor. İkisi de çok çirkin.
Hamas ve diğer dinci örgütlerin savaşçıları artık denizde balık. Netenyahu o denizi kurutmadan o “balıkları” yakalayabilecek mi? Olacak şey mi? Kurutma soykırım demek. 2 milyon üzeri insanı öldürebilirler mi ya da nerelere sürebilirler?..
Demokratik çözüm, uzlaşma, tarafların birbirlerini tanımaları, BM ve büyük devletlerin garantisi altında iki ayrı devlet kurulması olabilir.
1864 yılı öncesinde Şapsığlar da denizde balık, ama farklı balık  idiler. Rus çarları ve Rus komutanlar, diğer Kafkas bölgelerinin aksine, Karadeniz kıyısı Adıgeleri içinden  taraftar, işbirlikçi bir sınıf bulamıyor, yaratamıyor, Şapsığ yöresine  adım atamıyorlardı. Şapsığlardan çekindikleri için komşu kabileler de Ruslara karşı mesafeli davranıyorlardı. Buralarda kararlı ve onurlu bir direniş vardı, bu nüfus yurdu için ölmekten çekinmiyordu. Şimdikilerden farkı; Adıgeler özgürlükler ve adil bir barış için savaşıyor, sivilleri, kadın ve çocukları öldürmüyor, tecavüz etmiyor, yaralı Rus esirlerini bile tedavi ediyor, nefreti dışlıyor, insana insan olduğu ve bir can taşıdığı için değer veriyorlardı, Rus askerleri ise, erlerin bazıları komutanları kadar kuşkusuz gaddar değildiler, asıl gaddar olanlar paralı Ermeni askerler ve paralı  Müslüman pisliklerdi. Rus askerler yaralı Adıge esirleri süngülüyor, sivil nüfusu, çocukları ve kadınları tereddüt etmeden  öldürüyor, Adıgeleri yurtlarından söküp atmak, köklerini kazımak, toprak ve mal varlıklarına konmak için cinayetler işliyor, etnik temizlik ve katliam  yapıyorlardı. (Kuşkusuz farklı ve  insancıl subaylar da vardı. Bkz. W. Richmond‘un “Çerkes Soykırımı”).
Savaş büyük bir felakete dönüşerek, çoluğu çocuğu ve Abzahları ile, hepsinin yarısının ölümüne yol açtı, kalan yarısı da ülkesi dışına atılarak 2 milyonluk Adıge ulusu yok edildi. Rus, Adıge’nin defterini dış dünyaya kapalı bir mekânda (Karadeniz yöresi  dağ ve ormanlarında)  dürmüştü. İngiliz servisleri ve Osmanlılar dışında dünya kamuoyu olup biteni sonraları öğrenmiş, Adıge ülkesi Adıgesizleştirilmişti.
Aynı şey şimdi Gazze’de yapılabilir mi? Dünya olup biteni görüyor. İsrail’in – kırpılmış olsa da – görece bir demokrasisi ve kendi özerk medyası var, katliamı açıklıyor. Katliama ve savaşa karşı çıkıyor. Çerkes soykırımının ise, bazı muhalif Rus yazarları dışında yabancı tanığı yok.
Soykırım olmasaydı bugün, Ukrayna ya da Romanya boyutunda bir Adıge ulusu oluşabilirdi, Adıgey ve Kuban’da [Krasnodar Kray] bugün sadece 130 bin kadar bir Adıge nüfus “kaldı”, gerisi yer altında ve diasporada. Kabartay ve diğer Kuzey Kafkasyalılar (Bjeduğ, Abazin, K’emguy, vd) ise, o sıralar  Rus yönetimi altındaydılar, savaşa katılmıyor ve gönüllü olarak Türkiye’ye göç ediyorlardı..
Gazze’de Yahudi fanatikler kendilerinin bir benzeri olan  dinci Hamas’ı bahane ederek Gazze Araplarını (bir halkı)  yok etmek istiyorlar. Hesapsızlık. Büyük devletler (ABD, Rusya ve Çin) müdahale etmediğinde iş çok daha kötüye gidecek, son barış umutları da yok edilmiş olacak, büyük bir nefret ve intikam ateşi yakılmış olacaktır. Çin ve Hindistan, günümüzde emperyalizmi gerileten ekonomik ve askeri güçlerin başında geliyorlar. ABD bunun rahatsızlığını yaşıyor.
Gazze ve Batı Şeria kurtarılabilir mi?
1864’te Adıgeler kurtulamadılar, onlara kimse yardım etmedi, el uzatmadı. Hamas’a ve Filistinli Araplara yardım eden eller var, dinci İran ve dostları gibi.
Adıgeler ikiye ayrılıyordu: 1. Karadeniz kıyısı Adıgeleri, 2. Beyler tarafından yönetilen feodal Adıge kabileleri. Ruslar bey (pşı ve prens) sınıfı ve ruhban sınıfı (Çeçen ve Abzahlar) ile anlaşarak yayıldılar ve onları itaat altına aldılar. Ruslar bey ya da ruhban sınıfı bulunmayan  Karadeniz kıyısı Adıgeleri (Şapsığlar) içinden işbirlikçi bir sınıf ya da muhatap bulamadılar. Karadeniz yöresinde kendi kendisini yöneten özgür köy ve köyler topluluğu  sistemi vardı. Bugün Gazze’de olduğu gibi düşmanla işbirliği yapanlar öldürülme korkusuyla ses çıkaramıyorlardı. Diğer bölgelerde Ruslarla işbirliği içindeki sınıf ve kesimler vardı. Beyler sınıfsal çıkarları gereği  Ruslarla uzlaşma yanlısıydılar. İsrail de Gazze’de ya da Batı Şeria’da “antlaşma” yapacağı muhatap bir sınıf yaratamıyor, özel bir durum var, tespit edilen  İsrail  işbirlikçileri yaşatılmıyor.  Güney Afrika’da  ise beyaz işbirlikçisi Siyahiler gaz dökülüp yakılıyordu.  Durum Gazze’de  savaşın sert geçeceğini gösteriyor. Dış dünya müdahale etmediğinde 2,5 milyon Gazzelinin hayatı tehlikededir. Hamas uzlaşma köprülerini attı, uzlaşmaya yanaşmıyor, Yahudiler pılı pırtı neleri varsa toplayıp bölgeden gitsinler diyor. Adıgeler 1860’larda uzlaşmaya açıktılar, ama Çar II. Aleksandr ve generalleri Haziran 1861’de toplanıp Adıgelerin tabutuna birlikte son çiviyi çakmışlardı, ama bunu bir uzlaşma umudu bekleyen Adıgelerden gizliyorlardı.
İsrailli fanatikler ve Hamas, terör eylemleriyle uzlaşma umutlarını, köprüleri torpillediler ve torpillemeye devam ediyorlar. Büyük devletlerin müdahale etmesi ve tarafları barışa zorlaması, Filistinlilerin haklarının verilmesi gerekiyor. Aksi takdirde kalıcı bir barış olamaz.Arap nüfus artık uyanmış durumda. Asıl suçlu kesim yayılmacı İsrail ve destekçileridir. Yayılsan nereye kadar yayılabilirsin? Şimdi uluslararası kamuoyu denen bir baskı gücü var. Fanatikler yüzünden Yahudi düşmanlığı- antisemitizm yayılıyor. Dünkü Hitler’in yerini şimdi Yahudi ırkçılığı, barbarlığı almış… Demokratik  Yahudi diasporasının huzuru kaçtı. Bunlar tüm Yahudi nüfusun önemli bir kesiti. Ancak uluslararası kamuoyu İsrail ve Yahudiler aleyhine gelişiyor. Adıge soykırımı döneminde uluslararası kamuoyu çok etkisizdi.
Maalesef İran dışında, Arap ve İslam ülkeleri, Türkiye ve Azerbaycan da dahil, İsrail ile ekonomik ilişkiler ve  işbirliği içinde, para kazanıyorlar. Ekonomik çıkar, insan yaşamına ve insan haklarına üstün geliyor. Türkiye İsrail’den sanayi malları alıyor, petrol, doğalgaz, çelik ve diğer stratejik malları satıyor, yılda bir milyar dolar üzeri bir ticaret hacmi var.
2,5 milyon Gazzeli Arap 1864 yılı Adıgelerinin kaderini paylaşma, öldürülme ya da ülkesinden atılma tehlikesi ile karşı karşıya. Irkçı-dinci Netenyahu hükümeti tarafından aşamalı bir imha ve soykırım programı uygulanmak isteniyor. Durdurulmazsa, fanatik Yahudilerin insanlıktan anlayacağı ve duracağı  yok.
Dinciler ve dindarlar

Dincilik beyinsel bir gerileme ve dimağ körelmesinden başka bir şey değildir. Bunu bilmeliyiz.

Batı Şeria ve Gazze dışında İsrail’in kendi içinde de İsrail  yurttaşı olan 2 milyon gibi bir Arap nüfusu  var, bu nüfusu da eklersek  toplam Arap nüfus İsrail Yahudi nüfusuna eşit : 7.5 milyon. Ürdün, Lübnan ve Suriye’de yaşayan Filistinliler bu 7,5 milyon sayısının dışındadır.  İsrail yurttaşı iki milyon Arap bir esneklik gösterip Yahudi demokratlarla  ilişki kurmada bir köprü olabilir mi, 5 milletvekilleri var.  Bu Arap nüfus  İsrail’in demokratik muhalefetine ne ölçüde destek verebilir? Kolay değil, İsrailli Yahudiler, anketlere göre. üçte iki oranında Hamas’a ve Gazze’ye karşı yürütülen operasyonu, savaşı,  dahası saldırganlığı destekliyor. Tehlikeli bir oran.

İsrailli Araplar çoğunca  tutucu ya da nefret dolu ve  kinlenmiş bir nüfus, ama ekonomik durumları kötü sayılmaz, seçme ve seçilme hakları var. Bölünmemiş olsalar daha fazla milletvekili çıkarabilirler, bazı belediyeler ellerinde. Ama laik görüşlerden  uzaktalar. 30 yıl önce yazar Murat Özden‘in (Habraço)  tanıştırdığı İsrail Rihaniyeli bir Abzah konuk şöyle konuşmuştu:
“Kfar Kamalılar Arapça bilmezler, Yahudice okuyorlar, bizimse Arapça eğitim veren “okulumuz” var, Arapça biliriz, Kur’an’ı kendi Arap diliyle okuyor ve anlıyoruz” diye övünmüştü. Ancak söylediği okul bir Adıge okulu değil, Arapça eğitim veren bir Arap okuluydu ve o Arap okulunu sahipleniyordu. Bir yabancılaşma örneğini sergiliyordu.  Molla Muhammed Emin ve II. Abdülhamid‘in ruhu halen yaşıyor olmalı. Bildiğimiz gibi Kfar Kama 4 000 nüfuslu bir Şapsığ beldesi-köyü. Rihaniye ise 1500 nüfuslu, azınlığı Arap olan karma bir Abzah köyü. Rihaaniye  İsrail’den kovulmaktan son anda  Kfar-Kama Şapsığlarının müdahalesiyle kurtulmuştu. Şapsığların Yahudilerle olumlu ilişkileri vardı. İsrail’in kimi Adıge’si bu kafada olursa, Arap’ı ne olmaz? Onları Yahudilerle politik işbirliğine razı etmek kolay olur mu? Deveye hendek atlatmak gibi bir şey. Ama koşullar dayanışmayı  dayatıyor, başkaca bir çıkış yolu da yok…İsrail’i Filistin’den söküp atacak bir güç var mı?..Son çare olarak İsrail gerek görürse Araplara nükleer bombalarını boşaltabilir.
Temelde çıkar ilişkileri var, İsrail Araplarının içe kapanmaları ve sessiz kalmaları,  bir refah toplumu olmalarından kaynaklanıyor. Barışçı bir nüfus.
İsrail aynı olanağı Batı Şerialı, Doğu Kudüslü ve Gazzeli Araplara da sağlamış olsaydı, sömürü olmaz ve durum çok daha iyi olurdu.
Almanya’daki köylü kökenli dinci Türkler kendileri gibi  sağcı ve dinci olan Hıristiyan Demokrat partilere değil de, kendilerine yardım elini uzattığı için sol, sosyal demokrat partilere ve Yeşillere oy veriyorlar. Ama sınıf bilinci olmayan eğitimsiz bu kişiler Türkiye’deki seçimlerde Hıristiyan Demokratların sinonimi (benzeri) olan  dinci AKP’yi destekliyorlar. Tam bir kişilik bölünmesi.
Tutucu ve ümmetçi topluluklarda bir dimağ (zeka ve bilinç)  körelmesi yaşanıyor. Orta ve uzun vadede İsrail de o tehlike ile karşı karşıya kalabilir. Bu kafa sürerse İsrail’in geleceği de parlak olamaz…
19. yüzyılda – Türk desteği ve Rus göz yumması sonucu – ümmetçi ideoloji ile zehirlenmiş, Adıgelik ruhu zayıflamış, ikinci plana itilmiş, Rus karşıtı olan ve Türkleşmeyi peşinen kabul etmiş olan yoğun bir Adıge nüfus, Türk imamların yalancı “Cennet vaadlerine” kanarak, 1880’lerde ve 90’larda aşamalar halinde, II. Abdülhamit yönetimi tarafından Kuban’dan alınıp Anadolu ve Arap topraklarına yerleştirilmişti. Göç sonucu Kuban’daki kalıntı – üçte bir  – Adıge nüfus çökmüş, Adıge ulusunun geleceğine kibrit suyu dökülmüştü (Kuban’da şimdiki Adıge oranı yüzde 1’den az: Adıgey’de yüzde 25). Bunların çoğu hala köylü, sağcı ve gerici akımların destekçileri, çevrelerindeki Frigya günlerinden kalma içkici Türk köylülerini de az çok  kendilerine benzettiler. Samsunlu dindar bir Türk inşaat ustası ile  bu yaz karşılaşmıştım, şöyle dedi: “Bacanağım Çerkes (Abzah), Çerkeslerle aramızda farklılık kalmadı, ancak Çerkesler bizden daha dindarlar”…  Tutucuyu aydınlatmak zordur, çünkü eğitimsiz ya da az eğitimlidir, küçüklüğünden beri ne öğretilmisse ona takılı kalır, tekrar eder durur, ama önemli olan şey zoru başarmaktır. Kötüye karşı, farklı da olsa, daha iyi ile dayanışma yapmak dine de ters düşmüyor. Çok sayıda Hadis ve uygulama örneği  var. Almanya ve Avrupa’dan bir örneğini verdik. Avrupa’daki “sağcı” Müslümanlar, sağcı partileri değil (onlara “gâvur” diyorlar), laik ve solcu partileri destekliyorlar.  Ama iş Türkiye olduğunda aynı kişiler aslına rücu ediyor (aslına dönüş yapıyor) sağcı-gerici partilere oy veriyorlar. AKP, İngiltere dışında Almanya, Fransa  Hollanda’da Türk seçmen çoğunluğunun oyunu alıyor. Kişilik bölünmesi örneği…
Buna karşılık kentli ve daha eğitimli bir Türk göçmen nüfusunun bulunduğu ABD, İngiltere, Kanada ve Avustralya gibi ülkelerden sol oylar geliyor. Alevi ve Kürt nüfus sola, köy kökenli ve eğitimsiz Çerkes nüfus da sağa oy veriyor. Sola “gavur” diyenler hala çok.
Solcu partilerin ve belediyelerin bu durumu dikkate almaları, ama parti ayırımı yapmadan zorda olanlara ve yoksullara  daha fazla yardımcı olmaları, iş olanakları yaratmaları, sunmaları ve sendikal özgürlük  taleplerini desteklemeleri  gerekiyor. “Almadan vermek Allaha mahsustur” derler, yardımcı olmazsan ve vermezsen, alamazsın…
Tuzaklara karşı uyanık olunmalı
İsrailli Araplar bölünmüşlüğe, din ve ırk fanatizmine, Yahudi nefretine bir son verecek, farklılığı görüp kendilerine daha yakın olan  İsrail’in demokratik güçlerine destek verecekler mi? ABD’de Siyahi nüfus, o zamanki Müslüman fanatiklerin Siyahi devlet oyununa gelmedi, Martin Luther King jr’nin (1929-1968)  eşit yurttaşlık (Medeni Haklar) kampanyasına destek verdi ve eşit haklara kavuştu (1962). Daha önce Siyahilerin oy kullanmaları engelleniyordu. Sonuç, siyahlar artık devlet kademelerinin her yerindeler: Artık  siyahi bakanlar, generaller, valiler, belediye başkanları, yargıçlar, vb var. Başkan Barack  Obama siyahi bir avukattı.
Siyahi devlet söylemi  bir tuzaktı, çatışma ve beyazlara katliam yapma fırsatını sunmak demekti. Adıgeler 19. yüzyılda bu tuzağa (kendini güçlü görme aymazlığına) düştüler ve mahvoldular. Osmanlı İmparatorluğu’nun bir başına baş edemediği ve hep yenildiği Rusya İmparatorluğu ile bir başlarına boy ölçüşmeye kalkıştılar ve kaybettiler. Böylece benzersiz Adıge kültür ve uygarlığı  yok olmanın eşiğine geldi, Lenin iktidarı tarafından verilen Adıge özerkliği ve Adıge Cumhuriyeti ile birlikte  bu özgün  kültür yaşatılmaya ve yeniden canlandırılmaya çalışılıyor.
İsrailli Araplar da tuzaklardan, nefret duygularından sıyrılıp, bir önceki koalisyon hükümetine tam destek verebilirlerdi. O zaman Netenyahu ve fanatikler hükümet kuramaz ve güven oyu alamaz, daha şimdiden on beş bin Gazzeliyi öldürme fırsatını yakalayamazlardı. Faşizm gelirse, kuşkunuz olmasın sıra İsrail yurttaşı  Araplara da gelecek, Hitler‘in Yahudi Holokostu (soykırımı) misali, Yahudi faşistler onların da defterini  dürecektir, örnekleri çok. Faşistlerde ilke ve sözünü tutma gibi bir alışkanlık yoktur…
Faşist rahat durmaz ve hep kaşınır, kaşır, rahat durursa pasifleşir.
Naziler iktidara geldiğinde, 1933’te, Almanya’da liberal, sosyal demokrat, sosyalist ve komünistler büyük çoğunluktu. Naziler hileli yollarla, kısa sürede muhalefeti dağıttılar ve sindirdiler, eski komünist Alman işçilerine Nazi (faşist) üniformalarını giydirdiler “vatan-millet” diyerek, komünist Rus işçilerine saldırtmayı başardılar. Büyülenmiş kitleler de savaş, ölüm söylevlerine alkış tuttular. Bu tehlike hala var. Güya “Büyük Almanya”, Lebensraum (yaşam alanı)  doğacaktı. Böylece Almanya’nın ve “üstün ırk” Alman ulusunun bin yıllık geleceği güvence altına alınmış olacaktı. Bu deli saçmalığı milyonların ölümüne, öldürülmelerine yol açtı.
Kitleler büyülenebilir ve aldatılabilir.
Yahudi dinciler ve faşistler de “Büyük İsrail” hayali peşindeler. Bu gerçek göz ardı edilmemeli. Dünyada din ve ideoloji değişiklikleri çok yaşandı. Olmaz dememeli ve demokratik ilkeleri savunmaktan vazgeçilmemeli. Faşistlere ve ırkçı gericilere yüz verilmemeli. Böyle kişiler var ve az da değiller. Politik eğitimi yetersiz kişilere de fazla güvenmemek gerekir, demokratik ilkeleri savunmazsan, kitleleri eğitmezsen, ilkeler ve anayasalar seni korumaz. Bir nahıjım  (bilge bir yaşlı) şöyle derdi: “Eşek olursan semer vuracak bulunur”, korkak davranan kişiye faşist külahını kolay giydirirler.
Çakallar durmadan birbirleriyle didişirler, ama bir aslan gördüklerinde hemen birleşirler. İsrail’de de dinci çakallar demokrasi güçlerine karşı birleştiler. Dış destek de alıyorlar. Demokrasi güçleri de, Arap-Yahudi ayırımını,  çelişkileri bir yana atıp dinler ve ırklar üstü bir platformda bir araya gelmeyi başarmalılar. ABD aslında öyle bir platformda  kuruldu, ama sermayeci sınıfın güdümünde emperyalist bir devlete dönüştü. İsrail de ilkin demokratik ilkeleri savunan bir devletti, Yahudi faşistler (siyonistler) darbe yoluyla devlete hakim oldular.
İlke insanların ve toplumların eşitliğini ve eşit hakları savunmayı öngörüyor. Yahudilerin ve Arapların yetenekli önderlere gereksinimleri var.
Uzun vadede İsrailliler – fanatik Yahudiler – Filistinlileri ya da Arapları bastıramazlar, yok edemezler, Araplar – fanatik Arap örgütleri  de – söylediklerinin aksine Yahudileri Filistin topraklarından söküp atamazlar. Buna güçleri yeter mi? Kolay değil.  Güney Afrikalı beyazların gücü (şimdi nüfusun yüzde 7 – 8’i) siyah çoğunluğa yetti mi? Uzlaştılar, iki taraf da rahatladı, siyahlar eşit haklara kavuştular. Selahaddin Eyyubi dönemini yaşamıyoruz. Tek çare barış ve uzlaşma. Aksi takdirde iş bir bölgesel ya da küresel savaşa, kanlı olaylara yol açabilir. Çin ve Hint faktörleri de var. Bundan asıl zararlı çıkacak olan taraf Yahudilerdir. Uzlaşmakta çıkarı olan taraf da, öncelikle İsrail’in demokratik güçleridir ve onlar uzlaşmaya öncülük etmelidir.
Adıgelerin ve Dağlık Karabağ Ermenilerinin akıbetinden ders alınmalıdır.
Yorum Yap