Kafkas Savaşı Sonrası Eski Çerkesya’da Kalan Adıgelerin Dramı
Adıgelerin tarihini aydınlatma sorunu kolay bir iş değil. Çünkü, ben de bir Adıgeyim ve ulusumuzun katettiği yolu gerçekçi olarak öğrenmek istiyorum. Gerçeği konuşmak gerekirse, konuyu anlamak için, konuyu ve ulusun başına geleni iyi bilmek ve öğrenmek gerekiyor.
19. yüzyılda Adıgelerin tarihi iki kez kesintiye uğradı. Bunları, savaş öncesi Çerkes ülkesinin niteliği, neye benzediği; savaş sonrasında Adıgelerin yaşamının büyük bir değişime uğradığı biçiminde özetleyebiliriz. Çerkes ülkesi Rus İmparatorluk ordusu tarafından işgal edildi ve Rusya sınırları güneye doğru ilerletildi. Ancak savaş ve mücadele sonucu ele geçirilen Adıge toprağında Rus İmparatorluğu yasalarını hayata geçirmek de kolay olmadı, gerisinde sorunlar bıraktı.
Ülkede/Çerkesiye’de kalmış olan Adıgelerin durumu şu gibi görüş ve düşüncelerle ortaya konabilir: Adıgeler daha iyi bir yaşama kavuşamayacaklarının derin kaygıları içindeydiler, yüzlerce yıldan beri süren ulusal yaşam biçimleri değişikliğe uğramıştı, yine de Rusya’nın geleneklerini ve yasalarını benimsemek ve kabul etmek istemiyorlardı.
Tarih, Kafkas Savaşı’nın Adıgelere korkunç bir yıkım getirdiğini çok doğru olarak ortaya koyuyor. Ulusun yaşamı tanınmayacak derecede bir değişiklik geçirdi. Adıgelerin çoğu Türkiye’ye gitmek zorunda bırakıldı, ki feci bir durumdur bu. Nedeni bilim insanları tarafından yeterli biçimde açıklanmıştır: İmparatorluk orduları Çerkes ülkesine girdiğinde, öncesinden bir görev yüklenmiş olarak hareket ediyorlardı, bu da toprağı ele geçirmek ve o ülkede oturan ulusu göç ettirmek. Rus ordusu komutanlarından General Evdokimov Adıgelerin topraklarını ele geçirmek, o yerlerde Rus (selo, kutır) ve Kazak köyleri (stanitsa) kurmak istediklerini açıkça söylüyordu.
Rusya tarafından ele geçirilen Adıge topraklarına resmi görevliler (чиновник) atanıyor, onlara değişik görevler veriliyordu. Sihu Seferbıy’ın yazdığına göre, Adıgelerin yaşamını düzenlemek üzere atanan kişiler ulusun yaşam biçimini ve geleneklerini bilmiyorlardı, öğrenmek de istemiyorlardı.
Adıge ulusunun durumu ve geleceği günümüzde bile bizleri kaygılandırıyor. Ulusun bilinci ne zaman kırıldı, ne zaman sarsıntıya uğradı? Sarsıntının temel nedeni ulusun ülkesinden, toprağından zorla uzaklaştırılmış olmasıdır. Tarihçi N. Dubrovin, toprağında kalmış olan Adıgelerin de bulundukları yerlerden göç ettirildiklerini yazmıştır. Bu insanlar yüzyıllardan beri yaşamakta oldukları dağlık alanlardan indiriliyor, sazlık ve bataklık, sıtma yatağı kötü yerlere yerleştiriliyorlardı. Özlem gidermek, terk ettirildikleri yerleri bir kez daha görmek için geceleri o gibi yerlere gidiyorlardı. Türkiye’ye gönderilenler de, anayurtlarındaki eski yerleşim yerlerini andıran yerler arayıp yerleşmeyi yeğliyorlardı.
İmparatorluk yetkilileri Adıgelerden boşaltılan yerleri Rus toprağı haline getirmek için uğraşıyorlardı. Bunun çalışmaları içindeydiler. Çok zor koşullar içine düşmüş olan Adıgeler, ana amaç olarak dil ve geleneklerini koruma telaşı içindeydiler.
Köylerin yerlerinden göç ettirilmesi uygulamaları Adıgelere büyük yıkım getiriyordu. Ulusun birbiriyle olan bağ ve ilişkileri koptu. Adıge köylerinin oturduğu yerler Kazaklara ayrılıyor, veriliyordu, ama o gibi yerler yıllar boyunca boş ve kullanılmayan yerler olarak kalabiliyordu.
Adıgelerin sorunları Kuzey Kafkasya’da yürütülen reform çalışmaları sonucu da kötüleşiyordu. Toprak dağıtımında yoksul kesime daha az toprak (pay) veriliyordu. Ayrıca anayurtta kalmış olan Adıgelerin bulunduğu yerler askeri yönetim alanı içine düşecek biçimde düzenlenmişti. Bu da şu gibi sorunları beraberinde getiriyordu: Yolculuk yapacak Adıgelerden “izin belgesi” isteniyordu; başka bir köye gitmek için birkaç gün öncesinden yetkili memura (çinovik’e) dilekçe vermek ve izin belgesi almak gerekiyordu. O denli yıkımdan geçmiş olan ulusun, elbette kısa bir süre içinde toparlanması olanaksızdı.
Adıgeler yüzyıllar boyunca sürdürdükleri yaşam tarzlarını bir yana atıp yönetimin dayattığı koşulları kabul etmek istemiyorlardı. Yönetimin kurallarını kabul etmeleri durumunda dil ve kültürlerini yitireceklerini çok iyi biliyorlardı.
Devlet, Adıgeleri Rusya’ya daha derinden bağlamak için Hıristiyanlaştırma çalışmalarına ağırlık veriyordu. Tarihsel belgelerden de anlaşılacağı üzere, Rusya ile İslam ulusları arasındaki ilişkiler iyi değildi. 19. yüzyıldan başlayarak Rus bilim insanları İslam dinine ilişkin değişik yazılar yazmaya ve yayımlamaya başladılar. Bunlardan biri de Andrey Muraviev’dir. 1848 yılında “İslam dini üzerine yazılar” adlı kitabını yayımladı. İşin ilginç yanı, Muraviev’in yazıları Hıristiyan resmi görevlilere yönelikti, onlara sesleniyordu. Ama bu tür yazılar bakanlık yetkililer ve görevliler (memurlar, çinovikler) tarafından okunmuyordu. Eylül 1882’de dini hizmetlere ilişkin bir kararname yayımlandı. Kararname ile Rusya tarafından ele geçirilen yerlerde Hıristiyan dinini öğreten okullar açılması gerektiği yazılıydı. Amaç, yeni açılacak okullarda Hıristiyan dinine hizmet edecek ve Rus geleneklerini benimseyecek gençler yetiştirmekti.
Zor günler geçiriyor olsalar da, Adıgeler okumanın, eğitim ve öğretimin önemini iyi kavramışlardı. Ulusun eğitimi konusunda Netevko Şerełıko büyük bir kaygı duyuyordu. Bu bilim insanı Adıgece bir alfabe hazırlama işiyle uğraşıyordu. Sihu Seferbıy durumu esprili anlatıyor, Netevko alfabe üzerinde çalışmaya başladığında, sabah erkenden öten kuşlar, akşamları yaşlı meşe ağacının sallanan dallarının çıkardığı sesler, geceleri de sefere çıkan atlıların naraları işini hızlandırmasına yardımcı oluyordu.
Ulusun dil ve kültürünü yaşatma/koruma anlamında okulların önemi büyüktür. 1890 yılında ilkin Hakurınehable köyünde iki sınıflı bir okul açıldı. Okulda ulusal alet ve edevat yapımı öğretiliyordu. Bunun dışında Adıge köylerinde hazırlık (пэублэ) okulları açıldı. “Çocuklarımızın eğitimli olmaları gerekiyor”, “eğitimli kişi ulusa hizmet edebilir” diyorlardı köylüler.
Köy okullarında anadili Adıgece dışında bir dil kullanılmıyordu. Bu da Rus eğitim yetkililerinin (çinovik) hoşuna gitmiyordu. Çünkü, anadilinde konuşmak ve okumak ulusal bilinçlenmeyi tetikliyor, güçlendiriyordu.
1870-1880’li yıllarda ulusal aydın sayısı gözle görülür bir düzeyde arttı. İslami okullar açan Adıgelerin sayısı da arttı. Hepsi ulus için özverili çalışmalar yürütüyorlardı.
Uzun bir süre sonra, Adıgeler Rusya İmparatorluğu geleneklerine uyum göstermeye başladılar. Zaman her şeyi halleder (Уахътэм зэкIэри ештэжьы) derler, ulusun acıları ve anıları zamanla biraz yumuşadı. Adıgelerin zorlu yaşam yolculuğu içinde ulusal gelenek ve göreneklerini korumanın en başta gelen görev olduğu anlaşıldı. Ancak Adıgelerin hafızasında, ulusun en büyük kısmının zorla ülkesinde kovulmuş olması en derin “yara” olarak kaldı.
Uzun bir süreden beri 1 Ağustos tarihi ülkesine geri dönenler günü olarak kutlanıyor. Ancak soru sormadan da edemiyoruz: İstanbul yolunu (Karadeniz’i) aşanlar bizi düşünüyorlar mı, eski yurtlarına dönüş olanakları onlara sağlanmış mı? Hala dönmek isteyenlerin yolunun daha düzgün olmasını umuyoruz!
Peneşu Asker
Adıge Cumhuriyeti Sosyal Bilimler Araştırma Enstitüsü çalışanı.
– Peneşu Asker için – Mefenef.Com. “Eski Adıgelerde Devlet Düzeni ve Neye Benzediği”
– Sihu Seferbıy için – Mefenef.Com.
“Büyük Bir Adıge Aydını ve Devlet Adamı Sihu Seferbıy”
Adıge mak, 1 Ağustos 2022
Benzer İçerikler
Ibrahim Çetao, Soner Daur ve 18 diğer kişi