Kuzey Kafkasya’nın Ekonomik Potansiyeli  ve Sosyo-politik Durumu

 

 

 

Файл:Этническая карта ЮФО и СКФО по городским и сельским ...Harita: Kırmızılar Rusların yerleştiği alanlar. Batı Kafkasya  (eski Adıge toprağı) bir Rus yerleşim alanı olmuş.

Kafkasya, Hazar Denizi ile Karadeniz ve Azak Denizi arasında uzanan bir bölgedir. Konumuz Kafkasya’nın kuzeyidir,  çünkü Güney Kafkasya Rusya’dan ayrılmıştır.

 

Kuzey Kafkasya ikiye ayrılıyor:

 

Ekonomik Kuzey Kafkasya,

İdari Kuzey Kafkasya.

İdari ve ekonomik Kuzey Kafkasya birlikte Rusya Federasyonu (RF) içindedir ve ekonomik bölge idari bölgeden daha büyüktür, çünkü Rus çoğunluk nüfuslu Krasnaodar Kray [Kuban ili] ve Adıge Cumhuriyeti’ni de içine alır: Yüzölçümü 253 bin km. kare, nüfusu 16.5 milyondur (2021), bu nüfusun yüzde 36’sı, 6 milyon üzeri yerli (Dağlı), kalanı da Rus, Ermeni, Ukraynalı, vb dir. Ruslar Krasnodar Kray nüfusunun (5 milyon 800 bin) yüzde 87,7’si, Ermeniler de yüzde 3,6’sıdır, güneyi ve kuzeyi ile birlikte, Kuban ili Adıge ve Nogay nüfusundan temizlenmiş eski bir Adıge toprağıdır.

Kuzey Kafkasya Federal Bölgesi daha küçüktür, Krasnodar Kray (Kuban ili) ve Adıge Cumhuriyeti topraklarını dışarıda bırakır: 170 bin km. kare ve  10,2 milyon nüfus (2021), Karaçay-Çerkes yöresinden başlar ve Hazar Denizi’ne uzanır; çoğunluk, 6 milyon üzeri yerli, 3 milyona yakını da (yüzde 29,9)  Rus’tur. Ancak 140 bin Adıge ve Şapsığ’ın yaşadığı, 83 bin km.kare genişliğinde ve 6,3 milyon nüfuslu eski Adıge anayurdu topraklarını dışarıda bırakır: İdari yönden Güney Federal Bölgesi’nde yer alan Krasnodar Kray (eski Adıgey, Circassia) ve şimdiki Adıge Cumhuriyeti, ekonomik yönden Kuzey Kafkasya Federal Bölgesi sınırı içinde yer alır. İdari ve ekonomik Kuzey Kafkasya’daki Rus nüfusunun yarıya yakını Kazak (Ukraynalı) kökenlidir, ancak asimilasyon yoluyla Ruslaştırılmıştır. Kazakların dili  Ukraynaca idi.

İdari Kuzey Kafkasya Federal Bölgesi’nde Stavropol Kray hariç Rus nüfus azınlıktadır. Dağlı cumhuriyetleri doğudan batıya doğru şöyle sıralanır: En doğuda, Hazar Denizi kıyısında Dağıstan (3,232 bin nüfus), batıya doğru sırasıyla Çeçenya (1,552 bin),  İnguşetya (527 bin), Kuzey Osetya – Alanya (678 bin), Kabardey-Balkarya (905 bin) ve Karaçay-Çerkesya (468 bin). Ayrıca kuzeyde Stavropol Kray (2,886 bin).

Özetlersek, Ruslar  Krasnodar ve Stavropol krayları (illeri) ile Adıge Cumhuriyeti’nde çoğunluk, 6 cumhuriyette azınlıktadır.

 

Geçmiş dönem:

 

Eskiden Çin’den gelen İpek Yolu ile Hindistan’dan gelen Baharat Yolu Kafkasya’dan geçiyordu. İpek ve baharat, Karadeniz üzerinden Avrupa ve Orta Doğu ülkelerine gönderiliyor, karşılığında sanayi ürünleri alınıyordu. Bundan başka bugünkü Krasnodar Kray ya da eski Adıge toprağında üretilen buğday, yine Karadeniz yoluyla Akdeniz ülkelerine ihraç ediliyordu. Karadeniz ve Azak Denizi kıyılarında önemli liman ve ticaret kentleri (Yunan kolonileri) vardı. Tarih atlaslarından görülebilir. Bu limanlardan yoğun köle ve esir ihracı da yapılıyordu.

Deniz ticareti, en çok Yunanlılarla yapılıyordu. O dönemde, M.Ö. V. yüzyılda, eski Adıge ataları olarak değerlendirilen Sind ve Meotlar tarafından Gorgippia merkezli (Anapa yerinde) Sindika Krallığı kuruldu. M.Ö. III. yüzyılda yeni sulama teknikleri sonucu ucuz ve bol miktarda üretilen Mısır buğdayının rekabeti karşısında Kafkas buğday üretimi ve ihracatı çöktü. Çöküntünün ve bunun beraberinde getirdiği ekonomik ve askeri yıkımın ardından başlayan, Hun ve Avar gibi göçebe ve yağmacı kavimlerin saldırıları sonucu kıyı kentleri (koloniler)   yağmalandı ve yıkıldı, yakalanan genç insanlar da esir pazarlarında köle olarak satıldı.

Adıge ve çevre yörelerden Akdeniz ülkelerine ilk köle transferleri o dönemde başladı. Bunun bir sonucu olarak Mısır’da Çerkes Memluk Sultanlığı oluşacak ve 1517’de Osmanlı hükümdarı Yavuz Sultan Selim tarafından ortadan kaldırılacaktı.

İlkçağda zayıflayan Adıgeler,  doğudan, Çin Seddi önlerinden kaçan göçebe ve yağmacı kavimlerin (Hun, Avar, Moğol ve Tatarların) saldırıları sonucu dağlara çekilmek zorunda kaldılar ve yoksullaştılar. Yine de eşsiz Adıge  gelenek ve kültürünü, günümüze değin ayakta tutmayı başardılar. Belirtelim, bu kültürün yeryüzünde başka bir örneği ve benzeri yoktur.

Çerkesya. Adige etnik grubunun (gölgeli) en büyük genişleme dönemindeki tarihi yerleşim bölgesi (XVI. yüzyıl)

16. yüzyılda Adıge-Çerkeslerinyayılma alanı. Taralı yerler.

 

Kuzey Kafkasya’nın ekonomik kaynakları:

 

Kuzey Kafkasya’nın insan sağlığına uygun ve dört mevsim yaşanan ılıman iklimi, verimli ve geniş tarım toprakları, meraları, ormanları ve zengin hayvan varlığı, çok zengin su ve yeraltı kaynakları vardır.

Dağlardaki buzul ve kalıcı karlarla beslenen yüzlerce  ırmağı ile Kuzey Kafkasya, temiz su sorunu yaşanan dünyamızda önemli bir temiz su deposu özelliğindedir. Irmaklar üzerine kurulan baraj ve sulama sistemleriyle kuzeydeki kurak bozkır toprakları sulanıyor,  enerji elde ediliyor, buğday, mısır, şeker pancarı ve pirinç gibi stratejik ürünler yetiştiriliyor. Örneğin, sadece Krasnodar Kray (diğer adlarıyla “Kuban ili”“Pşıze şoĺır”) bir başına Rusya buğday’nın yüzde 10’unu, şeker pancarı’nın yüzde 17,3’üçünü, ayçiçeği’nin yüzde 15’ini, şarap üretiminin yüzde 40’ını, pirinç üretiminin yüzde 80’ini sağlıyor. Pirincin geri kalanı Adıgey ve Dağıstan’da üretiliyor.

Kuban ilinde 215 bini süt ineği 552 bin sığır, 225 bin domuz, 26 milyon koyun ve keçi besleniyor. Yerli halkın geleneksel mutfağında et önemlidir. Kıyı ve ırmak balıkçılığı da yapılır. Kümes hayvanı ve bal üretimi de önemlidir.

3,232 bin nüfuslu küçük Dağıstan, RF’de, sığır sayısında üçüncü sıradadır. Kuban ilinde arazi, yer yer ve özellikle ırmak boylarında çernozyum denilen ve gübrelemeye gerek bırakmayan verimli kara topraklarla kaplıdır. Siyah toprak (humuslu toprak) kalınlığı Adıgey’de 4 metreyi buluyor.

Rus çoğunluk nüfuslu Stavropol Kray’da da buğday, ayçiçeği, bağcılık ve sebze (domates)  üretimi ve sanayi önemlidir. Dağ eteklerinde petrol, doğal gaz ve çeşitli madenler vardır ve işletilir, Novorossiysk (Ṡemez) ve Tuapse limanları üzerinden ihraç edilir. 1,5 milyon nüfuslu Çeçen Cumhuriyeti, 3,2 milyon nüfuslu Dağıstan’dan sonra ikinci büyük cumhuriyettir. Petrol ve doğal gaz çıkarılır ve ihraç edilir. Verimli tarım toprakları, yabanıl ve evcil hayvan varlığı ile Çeçen toprağı zengindir, meyvecilik ve arıcılık da önemlidir. Her türlü tarım ürünü yetiştirilir.

 

Dini inanç ve gelenekler:

 

Dağıstan, Çeçenya ve İnguşetya’da Nakşibendi ve Kadiri tarikatları güçlü, yaygın ve etkilidir, bu yöreler Müslümanları Arap kaynaklı Şafii geleneğine bağlıdır, hâlâ çok karılılık (poligami)  vardır, erkeklerin çoğu, özellikle Dağıstanlılar çalışmayı pek sevmezler, yerlerine kadınları çalışır; bizdeki bazı Laz ve Karadenizliler gibi. Erkeklerin görevi, eskiden cenk etmek ya da imamlık yapmaktı. Halk, özellikle kadınlar arasında türbe, zaviye ve evliya inancı ve kutsal yerleri ziyaret, ermişlerden yardım umma geleneği vardır. Adıgelerde (bir ölçüde Abzahlar dışında) böyle inançlar yoktur, sadece pagan dönemden kalma törenler, yağmur duası için pınarlara ve su gözlerine toplu ziyaret, su dökünme, seçilmiş meşe ağacına çaput ve bez bağlama, dilekte bulunma gibi ritüeller vardır.

Şapsığ, Natuhay ve Abzahlarda kadın ve erkek herkes tarlada çalışırdı, feodal kabilelerde ise bey (pşı) ve vork (soylu) sınıfı ve  kadınları,  ayrıca fekoł (köylü sınıfı) kadınlar da tarlalarda çalışmazlardı, ayıp karşılanırdı. Buna karşılık fekoł  erkekler, köle erkek ve köle kadınlar (pşıł) tarlalarda çalışır, beylerine vergi verir, karşılığında beyler de köylülerini korurdu.

Adıge-Şapsığ köylerinde geçimi köylüler tarafından karşılanan imamlar vardı, ama bunların Doğu’daki gibi askeri, siyasi, vergi alma, idari ya da yargısal yetkileri yoktu, sadece çocuklara dini eğitim verir, nikâh kıyar, namaz kıldırır ve cenaze hizmetlerini yerine getirirlerdi. Yargı yetkisi xaseler (meclisler) eliyle kullanılırdı.

 

Tarikatlar ve direniş:

 

Dağıstan ve Çeçenya’daki tarikatlar önceleri pasif idiler, Ruslar, Adıgey (Circassia) dışında, Orta ve Doğu Kuzey Kafkasya’yı savaşsız ele geçirdiler. Türkleri ve İranlıları Kafkasya’dan çıkardılar. Özellikle Kabartaylar, Osetler ve ardından İnguşlar ilkin Ruslarla anlaştılar ve sonuna değin Ruslara sadık kaldılar. Buralarda söz hakkı beylerin, din adamları ile tarikatlarındı.

Rus yayılmasını Osmanlı ve İran  yönetimlerinin baskıcı politikaları da kolaylaştırıyordu.

1820 yılı sonlarında ve 1830’larda Güney Kafkasya’nın Rusya yönetimine alınmış olması nedeniyle, Dağıstan ve Çeçenya’dan güneye gidecek  yol, kale ve karakolların yapımı önem kazanmıştı, ancak gerekli para başkentten gönderilmiyordu, para gelmeyince, generaller bu yükü, angarya ve ağır vergiler yoluyla yerli halka yüklediler. Ruslara karşı Dağıstan ve Çeçenya’daki ayaklanmaların temel nedeni, bu ağır vergi ve angarya yüküydü. Daha sonra, idari kolaylık için küçük köylerin büyük köyler biçiminde birleştirilmek istenmeleri de ikinci bir hoşnutsuzluk nedeni olmuştu. Çünkü Ruslar küçük köyleri kontrol etmede güçlük çekiyorlardı.

 

Küçük köyler ve köy beyleri (pşı sınıfı):

 

Her bir köy beyinin genellikle ve en az bir köyü olurdu, beyin ölümü üzerine toprak, mal varlığı ve köy nüfusu beyin (pşı) mirasçıları arasında paylaşılır ve her bir oğul payına düşeni (taraftar ve köleleri) alır, yeni bir küçük köy kurar ve köy sayısı artmış olurdu. Yeni bey (pşı), doğal olarak gücünü (köle ve köylü sayısını)  artırmanın yoluna bakardı. Soygunlar, esir ticareti ve yağma, çoğunlukla böylesine bey köylerinden kaynaklanırdı.

Rus hükümeti ücra yerlerdeki küçük köyleri ve buralarda oluşan olayları izlemekte güçlük çekiyordu. Öte yandan, köyler birleştirildiğinde bazı beylerin köy beyliği kendiliğinden sona eriyor, çatışmalar ve zoraki “Türkiye yolculuğu” başlıyordu. Rus idaresindeki Terek ve Kuban illerinden göçler, reform, hukuki eşitliğin gelmesi, dolayısıyla beyliğin elden gitmesi, demokratik geleceğe yönelik tepki gibi nedenlerle başlamıştı. Statüsünü yitiren eski bey, mallarını satıyor,  elden çıkaramadığı mallarının karşılığını Rus hükümetinden tazminat olarak alıyor, adamları ve köleleri ile birlikte Türkiye yolunu tutuyordu. Göç teşvik ediliyordu. Rus hükümeti bu toprakları yerleşimci Rus nüfusuna ve Kazaklara dağıtıyordu. Rus hükümeti Çerkes nüfusundan kurtulmak için kesenin ağzını açıyordu. Bu bir sürülme ya da kovulma olayı değil, kişisel çıkarlar gereği reformlara  tepki, Rus oyununa gelme ve bir serbest göç olayıydı. Ama Osmanlı bu tür göçleri ve göçmenleri de, Adıgeleri göçe özendirmek için “iskanlı göçmen statüsüyle” kabul ediyordu.

Feodal sistemde angarya beyler (pşı, prens) ya da tarikatlar ve kilise tarafından köylülere  (serflere) yüklenen bir yüktü. 1830 – 1840’larda Çeçenler angarya yükünü bir köleleştirme (serfleştirme) girişimi olarak algıladılar. Rus serfi (toprak kölesi)   ve köylüsü ata binemiyor, silah taşıyamıyor, çizme giyemiyordu ve soylu sınıfı tarafından sömürülüyordu. Özgür bir Çeçen ya da Dağlı için böylesine bir aşağılanma ve baskı kabul edilemezdi. Şamil bu gibi durumlardan yararlanmasını çok iyi biliyordu. O zamana değin süren dağınık ve birbirinden kopuk, lokal direnişler, tepkisel ve yerel ayaklanmalar, tarikatların ve Şamil’in önderliğinde ülke boyutuna yayıldı.

Direnişi örgütlediği,  Rus destekli feodal sistemi tehdit ettiği için derebeyleri (hanlar, köy beyleri) Şamil’e düşman oldular. Derebeyleri (hanlar ve köy beyleri), sınıfsal çıkarları gereği Rusya yanlısı idiler.

 

Dargo Harekâtı:

 

1840 yılı sonrasında Dargo merkezli ve Şamil önderliğinde Çeçenya ve Dağıstan’ın bir bölümünde dini bir devlet (Emirlik) kuruldu.

Çar I. Nikolay General Vorontzov’u askeri genel vali olarak Kafkasya’ya gönderdi (1845) ve ona Dargo üzerine yürüyüp Şamil’i saf dışı etme emri verdi, harekât planını da Çar’ın bizzat kendisi hazırladı.

Generaller Çar’ın planını gerçekçi bulmadıklarını Vorontzov’a söylediler, ama Vorontsov ve generaller katı görüşlü Çar’ın planını geri çevirmeyi göze alamadılar.

Vorontzov’un emrine 18 bin asker verilmişti, ki o zamanki ulaşım olanaklarına göre büyük ve önemli bir güçtü.

Vorontzov,  1845’te birliklerinin yarısını Dağıstan’da bıraktı, diğer yarısıyla Dargo’ya, Şamil’in üzerine yürümeye karar verdi.

Büyük bir gerilla komutanı olan Şamil, Vorontzov’la çarpışmaya girmekten kaçınıyor, yavaş yavaş geri çekiliyor ve Vorontzov’u içerilere çekme taktiği uyguluyordu, Şamil sonunda Dargo’yu yakıp Vorontzov’a terk etti. Haziran – Temmuz dönemiydi. Şamil yine çatışmadan kaçınıyordu.

Dargo, Çeçenya buğdayının Dağıstan’a sevk edildiği ticari “Zahire Yolu’nun” merkezindeydi.

Vorontzov ikmal ve gıda sıkıntısı çekmeye başladı. Yüksek rakımlı Dargo’da yazın yağmur eksik olmaz, kar yağışı da görülebilirdi. Nitekim kar yağdı ve dondurucu soğuk kitlesel ölümlere neden olmaya başladı. Zor durumda kalan Vorontzov uzun bir yolu kat edip geri dönmektense, sık gürgen ağaçlarıyla kaplı 30 mil ötedeki Grozni askeri üssüne gitmeye karar verdi. Ancak şimdi her ağacın arkasında keskin nişancı bir mürid (direnişçi) vardı. Ayrıca ağaçlar kesilerek yollar kapatılıyor, Rus ilerleyişi yavaşlatılıyordu. Büyük kayıp vermekte olan Rus birliği, Grozni’deki birliğe haber vermesi için 11 fedaiyi yola çıkardı, 5’i Grozni’ye varmayı başardı. İlk varan da Müslüman Kabardey Piyade Alayı’ndan bir Kabartay piyade eriydi. Grozni’deki General Freitag derhal yardıma koştu ve birliğin Şamil’in elinde erimesini önledi.

İngiliz tarihçi W.E.D Allen ve ölü Paul Muratoff’a göre Ruslar 4,000 kayıp verdiler, bk. “Kafkas Harekâtı, 1828-1921 Türk – Kafkas Sınırındaki Harplerin Tarihi, s. 51”.

Kaybı 7,000’e çıkaranlar da var.

Vorontzov’un ağırlıkları, çok sayıda havan topu, top, bomba, binlerce tüfek, sandıklar dolusu mermi ve mühimmat Şamil’in eline geçti. Bu sayede Şamil direnişini birkaç yıl daha sürdürme olanağını elde etti.

Ayrıca,  kulübesi dışında bir varlığı olmayan yoksul bir Çeçen köylüsünün artık iyi bir atı, tüfeği ve mermisi vardı, birçoğunun eline süt ineği ve sığır da geçmişti. Bunlar savaş ganimetleriydi.

Şamil ertesi yıl, 1846’da batıdaki Kabardey’e yürüdü, ama başarısızlığa uğradı ve geri çekilmek zorunda kaldı. Amacı oradan Adıgey’e (Çerkesya’ya) geçmekti. Şamil’i sevmeyen ve Rus misillemesinden çekinen Kabardey beyleri Şamil’e ilgi göstermediler. Şamil bundan gerekli dersi çıkarmış mıydı?

Ardından Adıgey’den Abzah efendiler (mollalar) geldiler ve Şamil’den siyasi ve dini bir lider ve din adamları (yefendiler)  göndermesini istediler. Abzahlar, Kabartayların Şamil’e olan olumsuz tutumlarından ve bunun nedenlerinden   ders almamış olmalıydılar.

Şamil de 1848’de son naibi Avar asıllı Molla Muhammed Emin’i Adıgey’e (Abzah yöresine)  gönderdi. Naip oluşturduğu birliklerle Rus mevzilerine saldırmaya başladı. 1840 yılından beri durulmuş olan Adıge ülkesindeki savaşı yeniden başlattı, sonunda 1851’de Ruslara yenildi ve Hacoh‘taki (Hacıko) kalesinde  savunmaya çekildi.

Naib’in baskıcı yönetimi altında Abzahlar, Adıge geleneğine ters düşen birçok şeriat (dini hukuk)  kuralını kabul etmek ve birçok Adıge geleneğini de terk etmek zorunda kaldılar. Örneğin, kadınlar  erkeklerden kaçmaya başladılar, kızlı erkekli danslar, müzik, kadınların başlarını açmaları, vb yasaklandı.  Artık, değil Abzahlar, Rus devşirmeler bile günde 5 vakit namaz kılıyorlardı. Şamil gibi, Naib’in de her sözü  “kanundu”.

 

Şapsığlar:

Şapsığlar Bayrak

1864 yılı öncesi bağımsızlık döneminde Şapsığ yöresi bayrağı

 

 

Şapsığlar şeriatı (dini hukuku) reddettiler, geleneksel hukuku korudular ve şeriat mahkemelerini ateşe verip yaktılar, Muhammed Emin’i ve şeriat yanlılarını ülkelerinden kovdular. Şapsığlar şeriatı kadını ve güçsüzü ezen, itaat altında tutmayı amaçlayan, güçlüyü kollayan bir hukuk sistemi olarak algılıyorlardı. Şapsığ’da “Hamıze thamışke” (Zavallı Hamıze) denen ve sevilen birinin düzmece bir yargı sonucu şeriat adına kurşuna dizilmesi bardağı taşıran son damla olmuştu. O sıralar sayıları 600 bin tahmin edilen Şapsığlar dışında Natuhay ve Vıbıhlar da Müslüman idiler, ancak Şapsığlar seçiciydiler, geleneklerine ters düşen şeriat (dini hukuk) kurallarını kabul etmiyorlardı.  Örneğin, çok karılılığı, akraba evliliğini ve babalarının kararıyla küçük yaştaki kız çocuklarının şehvetli koca adamlara nikâhlanmalarını, vb’ni, Adıge geleneğine ve kendi ahlak anlayışlarına aykırı bulup reddediyor, akrabalar arası saygıyı, kardeşlik anlayışını ve güveni (itimadı) bitiren bu tür Arap – Doğu geleneklerini çok çirkin buluyorlardı. Bu da Adıge geleneğinin, Adıge karakter ve ahlak anlayışının ne denli temiz, demokratik, insancıl, saygıdeğer,  sağlam ve güçlü olduğunu gösteriyordu.

Akraba evlilikleri nedeniyle ortaya çıkan akıl hastalıkları ve sakat doğumlar Adıgeler arasında yok denecek denli azdı. Gelenek, Şapsığlar arasında en eski biçimiyle yaşıyordu. Şapsığlarda amca, hala, dayı ve teyze çocukları kardeş sayılıyordu; şeriata göre küçük erkek kardeşe nikâhlanabilen dul yenge, Şapsığlarda ailenin bir ablası, kızı ya da bir anası olarak saygı görüyordu. Şapsığların değer anlayışları farklıydı. Boşanma olayının adı bile, kadına ve kadının ailesine karşı bir saygısızlık olarak karşılanıyordu. Her bir bireyin, eşitlik temelinde bir hukuku ve statüsü vardı ve geleneğin (yasa) koruması altındaydı.   Evlenmeler, gençlerin uzunca bir süre tanışmaları ve  arkadaşlık etmeleri (kaşen), karşılıklı görüşme (pseĺıhu)  ve anlaşmaları ile gerçekleştiğinden sağlam ve kalıcı oluyordu, kız çocuğunun istemediği biri ile evlenmeye zorlanması geleneğe aykırıydı ve buna izin verilmiyordu. Sakıncalı bir durum yoksa, baba ve kızın akrabaları kızın seçimine karışmaz ve saygı gösterirlerdi. Diğer Adıge topluluklarında kızların hakları aynı ölçüde garanti altında değildi. Şapsığlarda boşanma bir istisnaydı. Kadına ve kadının ailesine saygı, akrabalık bağları çok güçlü ve çok değerliydi. Yaşam boyu sürerdi. Genel anlayış böyleydi. Akrabalar zor günlerinde birbirlerine maddi yardımda bulunur, acıyı ve sevinci paylaşırlardı.  Bir örnek olarak bk. “Kadınlar Günü’nde Çerkes Kadını Üzerine Mevlithan Guser Fahrettin Abatay’dan Bir Anlatı”, Mefenef.Com.

Bu gibi nedenlerle şeriat (dini hukuk), Şapsığlar tarafından, Atatürk’ten 75 yıl önce reddedilmişti.

Belirtelim, şeriat, çok kimsenin sandığının aksine, Kur’an ya da İslam dini karşılığı ve Allah’ın kesin buyruğu  değildir, bir hukuki düzenleme ve yorumdur; Peygamber’den çok sonra ortaya konan, eşitliği kabul etmeyen ve erkek egemen sınıfın çıkarlarına göre düzenlenen ve  insan üretmesi olan bir hukuk sistemidir.

 

Kırım Savaşı:

 

1853-1856 Kırım Savaşı Şamil, Muhammed Emin ve Şapsığların direnişini birkaç yıl daha uzattı. Savaş süresince Şamil, Muhammed Emin ve Şapsığlar Osmanlı Ordusunun Rusları yenmesini boşuna beklediler. Daha doğrusu pasif kaldılar.

General Baryatinski’nin başarılı taktikleri karşısında iyice zayıflayan ve Çeçenya’dan kovulan Şamil 500 sadık müridi ile Dağıstan’daki Gunip Kalesine çekildi ve 6 Eylül 1859’da Kafkasya Genel Askeri Valisi General Baryatinski’ye teslim oldu, böylece doğuda savaş sona erdi.

Baryatinski Sunja Irmağı kuzeyini Rus yönetimini kabul eden Çeçen sığınmacıların yerleşimine açmıştı, onlara köy kurduruyor, parasız toprak, konut, araç gereç, çift ve süt hayvanı veriyor, köy muhtarlıkları kurduruyor, koruma sağlıyor ve  Şamil’in altını oyuyordu. Şamil’den kaçan köylüler Sunja kuzeyine yerleştiriliyorlardı. Bk. Lesley Blanch “Cennetin Kılıçları”.

Şamil’in çekildiği Gunip Kalesi, Dargo’ya yakın bir yerdedir.

1856’da, Kırım Savaşı sonunda fırsat varken Şamil niçin savaşı bitirmemiş, uzlaşmaya yanaşmamış? Kime ya da kimlere güveniyordu? Teknik ilerlemiş, silahlar gelişmişti, bu modern silahlar Şamil’de ve Adıgelerde yoktu,  kuşatılmış Şamil’in savaşı kazanma şansı kalmamıştı. İleri görüşlü biri sayılabilir miydi?.. Çeçenler dışında, en güvendiği Dağıstanlı naipleri (valileri) bile artık Şamil’i terk edip Ruslarla anlaşıyor ve her biri kendi geleceğini güvence altına almanın yoluna bakıyordu.

Anapa’daki Osmanlı’nın eski “Çerkezistan Askeri Valisi” Zaneko Seferbıy (Sefer Paşa) da Müttefikler (İngiliz, Fransız, Osmanlı, vd) Kırım’ı boşalttıktan ve Karadeniz’i terk ettikten sonra niçin uzlaşmaya yanaşmamış, yenik Osmanlı’nın oltasına takılıp ne diye savaşı sürdürmüş? Kazanma şansı olabilir miydi? Rus ilerleyişi karşısında bir avuç direnişçi ile birlikte sürekli geriye, güneye ve dağlara doğru çekilmekteydi. Buna rağmen yenik Osmanlıların “desteğiyle”  bir Çerkes devleti kurmanın peşindeydi. Rus buna fırsat tanır mıydı? Şamil’i bir ölçüde anlayabiliriz, ama 1858’de ölen eski Rus subayı ve Osmanlı paşası, Heğake (Хэгъак1э) beyi Zaneko Seferbıy’ı ve onun dar görüşlülüğünü anlayamıyoruz…

Kuban ve Laba solundaki kabilelerin ve din adamlarınca yönetilen kalabalık Abzahların Rusya yurttaşlığına alınmaları ve Abzahların oyuna getirilmeleri:

Öte yandan  Baryatinski’nin Kuban’daki astı olan General Filipson ve diğer komutanlar, 1859’da, önce Kuban Irmağı solundaki Bjeduğların, ardından Laba Irmağı solundaki Kemguylar ve diğer küçük toplulukların, aralık ayında da Muhammed Emin’in ve onun önderliğindeki kalabalık Abzahların bağlılığını Çar adına kabul ettiler. Abzahlar Rusya yurttaşlığına alındılar ve bir buçuk – iki yıl Rusya yurttaşları olarak barış içinde yaşadılar.

Rus gözüyle Muhammed Emin için bk.https://dzen.ru/a/YJlqZlX2uEE4R8zj; ya da “Rusya’nın Batı Kafkasya’daki aktif saldırısının başlangıcı ve Muhammed Emin’in teslim olması”.

Muhammed Emin’e gelince, can güvenliği nedeniyle Abzah düşmanlarından kaçırılıp önce St. Petersburg’a (Bıtırbıf) götürüldü, ardından güvenlik gerekçesiyle maaşa bağlanarak gizlice Türkiye’ye gönderildi, yolda Kaluga’da Şamil’i de ziyaret etti, ardından Bursa Armutköy’e yerleştirilerek düşmanlarından saklandı. Ölünceye değin Ruslardan ve Türklerden düzenli maaş aldı.

Bu konuda tarihçi General İsmail Berkok’a dayanan yanlış anlatımlar yapılıyor. Berkok’a göre, Muhammed Emin öndeki tehlikeyi görmüş, Ruslarla anlaşmayı savunmuştu. Doğru değil. Abzahlar Ruslarla anlaştılar ama bu anlaşma beklenen barışı ve güvenliği getirmedi: Berkok’a, Kabartay ve Abhaz “danışmanlarına” dayanan Türk roman yazarı Halit Kakınç da “Çerkes Aşkı” romanında  25 Haziran 1861’de açılan Soçi Çerkes Meclisi temsilcilerini Konstantiniyye’de (İstanbul) Muhammed Emin’le buluşturuyor (!). Oysa eski Naib, 1860 yılından beri düşmanlarından kaçırılmış olarak Bursa Armutköy’de saklanmaktaydı. Güvenlik nedeniyle ve Rus-Türk işbirliğiyle Türkiye’ye kaçırılmıştı.

Çok can yaktığı, söz dinlemez ve acımasız biri olduğu için Naib’in düşmanı çoktu.

Naib’in Adıgelerin “askeri sırlarını” Ruslara haber verdiği, karşılığında da yüklü bir “bahşiş” aldığı yazılıyor. Bk. Lesley Blanch, “Cennetin Kılıçları, s. 402”.

Abzahların tesliminden sonra, Batı Cephesi’nde Şapsığlar ve bileşenleri (Natuhay, Vıbıh, Cıh, vb) Rusların tek hedefi olarak  kaldılar.

 1860 yılı başlarında kıyıdaki Natuhay bölgesi Rus işgaline uğradı. Natuhaylar aradaki Rus  müstahkem hattı engeli nedeniyle Şapsığlardan yardım alamadılar.  Natuhayların birçoğu öldürüldü ya da Şapsığ ülkesine kaçtı. Bk. “Kırım Savaşı ve Sonrasında Çerkeslerin Tarihi”, Mefenef.Com.

1857 General Milyutin gizli raporu Şapsığların ve Karadeniz kıyısındaki kabilelerin tümünün (Natuhay, Vıbıh, Cıh – Ciget, vd) Rusya’nın gelecekteki çıkarı gereği o yerlerden çıkarılmalarını ve kuzeydeki Don Nehri havzasına (Donbass’a) sürülmelerini zorunlu görüyor ve Çar’a öneriyordu. Aksi takdirde Çerkes sorunu çözülemez deniyordu. O sıralar Kafkas Ordusu kurmay başkanı olan Milyutin, daha sonra savaş bakanı olacaktı. Bu konuda Ali-Hasan Kasumov’ların “Çerkes Soykırımı” kitabında yeterli belge vardır.

 

Abzahlara oyun:

1859 yılı ve öncesinde, Naib Muhammed Emin döneminde  Abzah şeriat bayrağı

İlginçtir Ruslar 1860’da askeri sınır hattını (müstahkem yolu) Rusya egemenliğini kabul eden Abzah yöresi sınırının bittiği, düşman yöre Şapsığ sınırının başladığı yerde değil, yurttaş Abzah yöresi sınırının başladığı Şhaguaşe (Belaya) Irmağının sağ yakası boyunca Beloreçensk Hattı’nı inşa ettiler. Böylece Abzah toprakları Rus “koruma kalkanı” dışında bırakılmış oldu. Anlaşılan Ruslar Belaya  (Şhaguaşe) Irmağı batısındaki verimli toprakları, Abzahlar da dahil  Adıgelerden temizlemeyi ve Rus yerleşimine açmayı çok öncesinden planlamışlardı:  1861’de Rusya’da kölelik (toprak köleliği) ve yurtttaşlar arası hukuki eşitsizlik  resmen kaldırıldı, kanun önünde herkes eşit haklı oldu. Ancak toprak, eski sahiplerinde kaldı. 1789 Fransız devriminde olduğu gibi toprak köylüye dağıtılmadı. Aynı dönemde ABD’de köle siyahi nüfus kağıt üzerinde kölelikten kurtuldu, ama toprak beyaz nüfusta kaldı; siyah nüfusun  oy kullanma hakkı 1960’lara değin 100 yıl engellendi. 

Öte yandan 1860’larda toprağa aç on binlerce  Rus köylüsü Kuban’a doğru akmaya başlamıştı. Boşaltılan Adıge toprakları kapanın elinde kalıyordu. Durumu uyanık Kabartay beyleri fark etmiş, kölelerinin elden gideceğini ve bey ayrıcalıklarını yitireceklerini öncesinden  haber almış, 1860 yılında Türkiye yolculuğunu (İstambulako) başlatmıştı. Bu beyler (pşı) aslında geleneksel Rus dostu kişiler idiler ve Rus idarecilerle çıkar ilişkileri vardı. Hukuki reform (eşitlik ilkesi, beyliğin ve köleliğin  kaldırılacak olması) ve sınıf çıkarları onları şimdi Türk dostu yapmıştı. Köle emeği Türkiye’de sömürülmeye devam ediliyordu. Abzahlar bütün bu olayları ve olanları okuyamadılar, çünkü kısır görüşlü ve bilgisiz din adamları yönetimi ve  şeriat rejimi altında tartışma ve muhakeme yetileri körelmişti (dumura uğramıştı), cennet-cehennem korkularına saplanmış, politik oyunlardan habersiz idiler, Şapsığlarla birleşme fırsatını  kaçırmış, Çar adına komutanların verdiği sözlere kanmış ve  kendi sonlarını kendileri hazırlamış durumdaydılar.

Berkok‘un dediği gibi zayıf ellerde – Şapsığ, Abzah, vb – bulunan değerli topraklar tehlike oluşturuyordu. Zayıf eller topraklarını savunamıyorlardı.

Abzahların pasifleştirildikleri (oyuna getirildikleri) iki yıl (1859-1861) süresince, bir başlarına kalan Şapsığlar iyice hırpalandılar, “insan, silah ve mühimmat kaybı” yaşadılar. Hiçbir yerden yardım alamıyorlardı. Mühimmatları tükeniyordu. Dış yardım bulma arayışları da karşılık bulmuyordu. Yardım alabilselerdi durum değişebilirdi.

Öte yandan, Çar II. Aleksandr Çerkes göçü konusunda Türklerle anlaşmış ve kendi pozisyonunu sağlama almıştı. Haziran 1861’de ikiyüzlü Çar, Şapsığların hırpalandığını, Abzahların da pasifleştiklerini, yardımlarına ihtiyacının kalmadığını anlamış olacak, verdiği sözü tutmayacak, Rusya’nın gelecekteki çıkarı gereği, onları Rusya yurttaşlığından çıkaracak ve Abzahlara okkalı bir kazık atacaktı.

Bu arada Şapsığlar ve komşuları (Natuhay, Vıbıh, Cıh – Ciget, vd), dirensin ya da direnmesinler, stratejik Karadeniz kıyısında yaşadıkları için, kaçınılmaz olarak deport (sınır dışı) edileceklerdi. Ancak istikamet kuzeydeki  Ukrayna Donbass’tan güneye, Türkiye’ye kaydırılmıştı.

Artık Ruslar özgürlüklerinden ödün vermeyen inatçı Çerkeslerden sonsuza değin ‘kurtulmuş’ olacaklardı.

1864’te Şapsığ ve Abzahlardan temizlenen Kuban’ın verimli topraklarından, şimdilerde bereket saçılıyor. Burası Rusya’nın en zengin tarım, sanayi, turizm ve madencilik bölgelerinden biridir. Rus bunu, verimli Adıge toprağının değerini 200 yıl öncesinden gördü, ama Şapsığ ya da Adıgeler de  görmüş müydüler?..

 

Rusların iskân uygulamaları:

 

1861’de Ruslar dağlardan inip Kuban düzlüklerine  yerleşen  Adıgelere verimli Kuban topraklarını değil, su basan ve çoğu yeri bataklık olan Kuban ve Laba’nın sol yakasındaki yabanıl yerleri gösteriyorlardı.

Kuban yöresinde ırmakların sağ yakaları daha tümsek (yüksek) ve kuru, sol yakaları ise daha alçak, su basan, bataklık ve sıtma yatağı olan yerlerdi. İşte bu gibi yerlere yerleşmeyi benimseyecek bir Rus (Kazak) ailesine 33 desyatin (360 dönüm), Adıge ailesine de 7 desyatin (76 dönüm) arazi veriliyordu. Arada 5 kat gibi bir fark vardı. Bk. Kadircan Kaflı, “Şimali Kafkasya”, 1942.

Kuban’da yeterli toprağı olmayan Adıge aileleri artık Rus-Kazak yerleşimcilerin yarıcıları ya da kiracıları durumuna düşmüşlerdi. Toprak yetersizliği, gözlerin  Türkiye’ye çevrilmesine yol açıyordu.

Kuban’ın kuzeyi 1783’te Nogay ve Adıge nüfusundan temizlenmişti Bk. Çırğ Ashad, Tehlike Kuzeyden Geliyordu”. Çünkü verimli topraklarla kaplıydı. Kuban’ın kuzeyinde bunu yapan Rus, daha verimli olan Güney’de aynısını yapmaz mıydı? Arada din farkı da vardı. Ruslar Ortodoks Hıristiyan Kilisesine ve otoritesine bağlı dindar ve bağnaz insanlar idiler, aydın ve yazar kesimi dışında, Şapsığlar’daki gibi demokratik ve hoş görülü kişileri kuşkusuz çok değildi, içlerinde cahil ve bebekleri süngüleyecek denli acımasız yabanıllar da vardı. Ancak Rusların çoğu (Mujik denilen köylüler) barışçı insanlardı, kötü olanlar yönetici sınıflarıydı.

Şapsığlar ile Abzahlar vaktinde birleşip ortak bir güç oluşturamamışlardı. Şapsığ ve Abzahlar direnen en büyük iki kabileydi, ikisinin nüfusu milyonu geçiyordu. Ruslar ilk hamlede, yine büyük bir kabile olan Natuhayları bir müstahkem hat inşa ederek diğerlerinden ayırıp tecrit etmişlerdi.

Müstahkem hat dedikleri üzerinde karakol, kale ve gözetleme kuleleri (çeşane) bulunan askeri yoldur.

Natuhay yöresi düz bir arazi olduğu için savunmaya ve gerilla savaşına elverişli değildi. Abzahlar ise, verimli topraklarını Ruslara kaptırıp dağlara çekilmiş oldukları için yoksullaşmışlardı. Bunun bir sonucu olarak, “denize düşen yılana sarılır” misali  dini propagandalara kanmış,  Şamil’i güçlü sanmış, azılı Rus düşmanları olmuş ve fanatikleşmişlerdi, sonunda Şamil’in ve mollaların oyununa geldiler. Şamil’e bağlanmayıp Şapsığlarla birleşselerdi belki bir pazarlık gücü oluşabilirdi. Nitekim Rus Adıgeleri bölerek yenmiştir.

Rus bunu Çeçenya ve Dağıstan’da yapamamıştır, bunun da iç ve dış nedenleri vardı. Çeçenler ve Dağıstanlılar, sayıları, nüfus oranlarına göre az olan gerillaları (müridleri) gizlice destekliyorlardı.

Şimdi, 1861’de, Ruslar artık Adıgelerle anlaşmaya ve uzlaşmaya gerek duymuyorlardı, iyice küstahlaşmışlardı, Doğu Kafkasya da susmuştu. Artık Adıge tarafında mecal (güç) kalmamıştı. Rus bunu biliyor, casuslardan istihbarat alıyordu ve bu nedenle de Ruslar iyice  pervasızlaşmışlardı.  Ruslar  Şapsığlara ve Abzahlara Türkiye’ye toplu göçü ya da savaşı (ölümü) dayatıyorlardı. Abzahların önemli bir bölümü, yine de dağlardan düz yerlere (ovalara) inerek Rusların gösterdiği Laba Irmağı solundaki bataklıklarla kaplı düzlüklere, Kuban’ın kolu Çokrak (Шэхъураджэ) Irmağı boylarına ve şimdiki Mostovskiy rayonu topraklarına yerleştiler ve 1864 yılında Kafkasya’dan kovulmaktan kurtuldular. Ama yokluk ve geçim sıkıntısı içine düşmüşlerdi. Nüfus çoğunluğunu oluşturdukları Doğu Kuban’daki yeni yaşamlarından memnun değildiler, bir an önce bu girdaptan kurtulmak istiyorlardı, nedenlerini gerektikçe açıklayacağız.

Yalancı Rus iddialarına karşın asıl gerçek böyleydi. Adıgeler ülkelerinden göç etmek istemiyorlardı. Ruslar ise hiçbir sorun yaratmayan Adıgeleri dezenformasyo yoluyla “tehlikeli, vahşi  insanlar” olarak tanıtıyorlardı. Abzahlar iki yıl (1859-1861) boyunca Rusya için hiçbir ciddi sorun yaratmamışlardı.

Gerilla savaşı ve hatalar, Beleroçensk Hattı:

Abzahlar 1848’de inişe geçmiş olan Şeyh Şamil’in oltasına takılmışlardı. Yüksek kabile kültürlerine karşın Şapsığlar vaktinde Abzahları caydırmayı ve  ulusu birleştirmeyi başaramadılar. Şapsığların da morali bozuktu: Şapsığlar 1837-1839 Rus kıyı çıkartmaları,1840 ilkbaharında kıyıdaki ve içerideki  Rus kalelerine saldırıları sonucu bitkin düşmüş, ekonomi ve insan gücü yönünden çökmüşlerdi. 1840 ilkbahar saldırısı öncesinde İngiliz ve Türk ajanlar, saldırı başlatmaları durumunda Çerkeslere dış yardım geleceğini propaganda ediyorlardı. Saf Adıgeler maceracıların yalanlarına  kanıyorlardı, çağı ve Kırım Savaşı’nın ruhunu okuyacak güçlü önderlerden yoksun idiler.

İngilizler Karadeniz’deki Rus donanmasını yok ederek ve Karadeniz’i silahsızlandırarak istediklerini almışlardı.

Adıgeler, 1860’larda, 20-30 yıl öncesinin (1830-1840 yıllarının)  koşullarına göre düşünüyor olmalıydılar; gelişimi okudukları kuşkuluydu, bu da bir hataydı, aradan geçen 30-40 yıl içinde teknik çok ilerlemişti, ama yenilikleri algılayamıyorlardı. Rusları yenmeleri ya da bir gerilla savaşı vermeleri artık iyice olanaksızlaşmıştı: Gerilla savaşı, sivil nüfusa yönelik etnik temizlik ya da katliam yapan sert ordulara karşı verilemez: Kürtler Saddam’ın, Kıbrıslı Rumlar Türklerin, Boşnak, Hırvat ve Kosovalı Arnavutlar da Sırp lider Slobodan Miloşeviç ve Sırp çetelerin  karşısında tutunamamışlardı. Sivil insanları ABD, NATO, BM ve dış devletlerin müdahaleleri kurtarmıştır.

Adıgelerin benzeri bir şansları ve etkili bir dünya kamuoyu desteği yoktu. Rus planını gizlice, hızlı  ve sinsi yürütüyordu.

Ruslar, 1860 yılında boylu boyunca bir hat – Beloreçensk Hattı dedikleri bir sınır çekerek, Belaya (Şhaguaşe) Irmağı batısındaki Adıge nüfusa karşı bir  etnik temizlik harekatı başlatmışlardı. Ruslar her şeyi silip süpürerek ilerliyor, toprağı yerli nüfustan tamamen arındırıyor, gerillanın barınacağı hiçbir bir alan bırakmıyor, ele geçirdikleri yerlerde asker korumasında stanitsalar (askeri Kazak yerleşmeleri) ve onları koruyucu önlemler alıyor, hatlar kuruyorlardı. En can alıcı hat, Kuban’ın kolu  Belaya (Şhaguaşe) Irmağı sağ yakası boyunca uzanan Beloreçensk Hattı idi, hattın batısı Adıge nüfusumdan temizlendi. Savaş bu biçimde 1863 yılı sonbaharına değin kesintisiz iki-üç  yıl sürdü. General Evdomikov‘un operasyonları sonucu, Adıge bilim insanı Abreg Almir‘e göre 500 binden çok, ABD’li bilim insanı, tarihçi Walter Richmond‘un belgelere dayalı hesaplamasına göre en az 625 bin kayıp verdiler (W. Richmond, “Çerkes Soykırımı”). Önce Abzahlar, ardından Şapsığlar ateşkes isteyerek savaştan çekildiler. Cephe gerisinde yaşayan Vıbıhlar da 1864 Nisan ayı başında Türkiye’ye göçü kabul ederek savaşa son verdiler. Vıbıhlar Ruslarla doğrudan temasları olmadığı için geç boyun eğmişlerdi. Diğer Adıge yöreleri ise zaten Rus idaresi altında ve savaş dışı idiler.

Türkiye’ye göç etmeleri için Abzahlara 13 Şubat 1864, Şapsığlara 18 Mart 1864 günü akşamına, Vıbıhlara da bir ay (10 Mayıs 1864’e kadar) süre verildi. Abzah ve Şapsığlara daha uzun bir süre verilmesi kış koşulları ve Karadeniz’in deniz trafiğine kapalı olması nedenine dayanıyordu. Bu tarihlere değin Çerkesler köylerinde kalacak, ardından köylerini boşaltıp Türkiye’ye göç etmek üzere Karadeniz kıyılarında toplanacaklardı.

Boşaltılan köyler ise geciktirilmeden askerler ve Kazaklar tarafından ateşe verilip yakılıyordu. Karadeniz kıyısı ve dağları yakılmış sayısız köy enkazı ile doluydu.

Ruslar  Dağıstan ve Çeçenya’da dış göçe zorlama yapmıyor ve ulusun elinden yaşam alanlarını (toprağı)  almıyorlardı. Laba Irmağı doğusu, Kabartay, Abazin ve Karaçay  toplulukları   zaten Rusya yurttaşları idiler. Bu yerlere 1859’da  Belaya (Şhaguaşe) Irmağı doğusu, yani Belaya-Laba arası topraklar ile Orta Kuban solundaki  Bjeduğ toprakları eklenmişti. Rus yönetimindeki her yörede Rus iş birlikçisi bir kitle vardı. Batıdaki, Belaya Irmağı batısındaki (Bağımsız Adıgey’deki) savaş Çeçenya ve Dağıstan’daki gibi yerli nüfusu itaat altına alma, direnişleri yatıştırma amaçlı değil, yok etme ya da deportasyon (nüfusu bir dış ülkeye sürme) amaçlıydı. Rus Adıge nüfusunu değil, Adıgelerden temizlenmiş, insansız bir Adıge toprağını istiyordu. Dünya da, bilerek, mazlum ve kimsesiz Adıgeleri, ölçüsüz bir güç olan Rus İmparatorluk rejiminin insafına terk etmişti. Bugün Gazze ve Batı Şeria’yı destekleyen ve korumaya çalışan uluslararası bir güç var, Adıgeler ise her türlü destekten yoksun idiler. Savaş, Adıgelere karşı bir yok etme (soykırım)  savaşı biçiminde yürütülüyordu. Savaş, Şapsığ, Abzah ve Vıbıhların birleşmesiyle iki yıl, 1863 yılı sonbaharına değin sürdü. Adıgeler 25 Haziran 1861’de Soçi’de bir meclis yönetimi  kurdular, ama zayıf bir yönetimdi, yeterli güvenlik önlemleri alınmadığı için, Suhumi’den (Abhazya) gelen küçük bir Rus deniz komando birliği kıyıya çıkartma yaparak meclis binasını ve eklentilerini  yaktı (1861).

Sonunda Adıge-Çerkes ulusu ve  son Adıge devleti, ülkesi ve milletiyle birlikte yok edildi (1864).

 

Adıgelerin zaafları:

 

Abzahlar önceleri durumun vahametini Şapsığlar ölçüsünde algılayamamış, iki yıl boyunca  Çeçenya ve Dağıstan’daki gibi  barışçı bir gelecek umarak bocalamış ve Şapsığlara destek vermemişlerdi. Bu da Ruslara yaramıştı. Ki, bu gibi konularda tarihçilerimiz  yeterli araştırmalar  yapmış değiller.

Çeçenya ve Dağıstan’da dini önderler öncülüğünde bir birleşme yaşanmış, Şamil önderliğinde bir merkezi otorite kurulmuştu. Dini otoriteye boyun eğme ve itaat vardı, muhalefet etme şansı yoktu. Muhalefet edenler hedefti. Nitekim dini liderler (Şamil ve naipleri) karar verdiğinde, tebaa da itirazsız  Ruslara boyun eğmişti. Muhammed Emin önderliğinde  Çar’a ve Rus komutanlara topluca bağlılık yemini veren Abzah yefendiler (din adamları) bunun açık bir kanıtıdır (1859).

Adıge ülkesinde bir parçalanmışlık ve  dağılmışlık durumu  yaşanıyordu: Fanatik Rus düşmanları olarak  bilinen Abzahlar çark etmiş, Ruslarla anlaşmış, Cıh-Cigetler tarafsız, Vıbıhlar ise cephe gerisinde ve bir tür  pasif savunmada idiler. Maalesef kabilecilik hastalığı (“benim kabilem bir başkadır” anlayışı) nedeniyle gerçekler yazılmıyor ya da gizleniyor ve çarpıtılabiliyor. Bu da tarihi gerçekleri objektif olarak öğrenmemizi zorlaştırıyor. Örneğin, bir Vıbıh efsanesi yaratılmak isteniyor: Vıbıh yöresi, 1860’larda Şapsığ ve Abzah yöreleri gibi Rus  saldırılarına açık ve Rus sınırı ile komşu  olan bir yer değildi, cephe gerisinde (ve savaş olmayan) bir yer durumundaydı. Ama Vıbıhlar Ruslara karşı “en savaşçı ve en fazla kayıp veren kabile” olarak tanıtılmak isteniyor. Doğru değil. Sanırsınız Vıbıhlar 1860-1864 arası yıllarda topraklarını ölümüne savunuyorlardı. Yalancı Abhaz şişirmelerini de buna eklemek gerekir. Oysa, 1853 – 1856 Kırım Savaşı’ndan Nisan 1864’e değin Vıbıh toprağına bir Rus askeri ayak basmamıştı. Neden Rus askeri Vıbıh’a ayak basmamıştı? Nedenlerini bilmeden yazı yazılması tarih bilmemek olmaz mı?

Abhazlar konusu da öyle. Abhaz Prensliği 1810 yılına değin Osmanlı korumasındaki İmeretya Krallığı’nın bir parçasıydı, feodal bir yöreydi. Osmanlı Devleti 1812 Bükreş Antlaşması ile Abhazya ve İmeretya’da   Rus egemenliğini tanıdı, 1813 Gülistan Antlaşmasıyla İran da aynısını tanıdı. Halkının soydaş olması ve gelenek benzerliği dışında, Prensliğin Adıgeleri ilgilendirir politik bir yanı yoktu, Abhazya dahil Güney Kafkasya’daki  yöreler Rus işbirlikçisi feodal yöreler idiler.

Vıbıh toprağına denizden ve kuzeyden ulaşılabilirdi, güneyde dağlar denize değin iniyor ve geçit vermiyorlardı, bir tek bir  kara yolu vardı ve Şapsığ arazisinden güneye uzanıyordu. Doğuda uzanan, Abzah ve Vıbıh arasındaki sıradağlar da geçit vermiyorlardı; ancak yaz mevsiminde, karların erimesi üzerine, sıradağlardan  Vıbıh’a  geçişi sağlayan birkaç gizli geçit vardı, Abzah insan (esir) avcıları tarafından kullanılıyor,  çok para eden güzel esir kızlar Vıbıh limanlarında Türk esir tüccarlarına satılıyorlardı. Abzahlar karışık – özgür köylü (fekol) ve köle (pşıl) karışımı bir toplumdu. Ruslar bu geçitleri bilmiyorlardı. Sırdı. Bu nedenle Rus birlikleri Abzah yöresinden komşu Vıbıh yöresine geçemiyorlardı. Dağ sırtlarından, ormanlık alanlardan geçme durumunda, General Vorotzov‘un 1845’te Dargo‘da başına gelenin bir benzeri buralarda da Rusların başına gelebilirdi. Rus o toprakları, araziyi tanımıyordu.. Rus askerinin Vıbıh toprağına  girmesi için öncelikle, özgürlük savaşı veren Şapsığ arazisinden geçmesi ve güneye inmesi gerekiyordu. Vıbıh desteği ise, güneyden gelen ve  20-30 atlıdan oluşan gönüllülerden oluşuyordu, bu guruplar Şapsığ ve Abzah arazisinde dolanıyor, Şapsığ ve Abzahlarla birlikte çarpışmalara katılıyorlardı. Vıbıh ülkesinde ise fiilen bir savaş yoktu, bir sivil kayıp da söz konusu değildi.

Bazı yazarlar Adıge-Rus Savaşı’nda Vıbıhların Ruslar karşısında en fazla “zayiat veren kabile olduğunu” yazıyorlar. Bu da doğru değil: Gerçekleri saptırmak ve Adıge direnişini sıradanlaştırmak için uydurulmuş şeyler; göç nedeniyle yaşanan nüfus kaybı ya da azalma ile savaş ve sivil  katliam  sonucu uğranan azalma (ölüm) aynı şey değil.

Peki, Rus birlikleri denizden Vıbıh’a gelemezler miydi? Gelemezlerdi. Çünkü 1856 Paris Barış Antlaşması hükümleri gereği, Karadeniz tüm ülkelerin -Türk ve Rus dahil – savaş gemilerine kapatılmıştı. Rusların Karadeniz’de donanması ve askeri gücü kalmamıştı. Bu nedenle  Ruslar deniz yoluyla Adıge kıyılarına çıkartma yapamıyor ve  saldıramıyorlardı. Saldırsalar Adıgeler kıyıya doğru çekilme yerine, belki daha doğudaki dağlarda ve ormanlarda daha sert bir direniş verebilirlerdi. Rusların Karadeniz’de  sadece küçük kıyı koruma gemileri vardı ve kolluk (polis) görevi görüyor, Adıgelere silah ve mühimmat sevkiyatını engelliyorlardı.

1863 yılı sonbaharında Şapsığların mütareke imzalayıp savaştan çekilmeleri üzerine, Mart 1864’te  General Heyman komutasındaki Rus birlikleri savaşsız güneye yürüyerek, Mart ayı sonunda Vıbıh sınırına ulaştılar.

Vıbıhlar Nisan ayı başında (eski takvim – 30 Mart ya da yeni takvim – 10 Nisan’da) küçük bir çatışmadan sonra dağıldılar ve Ruslara boyun eğdiler; Vıbıhların bir kısmı 1864 yılı öncesinde, Kuban’a göç etmişti.

Ruslar  göçe hazırlanmaları için Vıbıhlara da bir ay süre tanıdılar, ardından Vıbıhlar kıyıya indiler ve gemilere binip toplu olarak Türkiye’ye göç ettiler Bk. Semen Esadze, “Çerkesya’nın Ruslar Tarafından İşgali: Kafkas-Rus Savaşlarının Son Dönemi”.

Sonuç olarak Doğu Kuban’da (bugünkü Adıgey ve dolaylarında) bazı küçük Vıbıh yerleşimleri ve aileleri kalmıştı – eski Bırseykohabl köyü gibi. Adıgey’de şimdi sadece Vıbıh aileleri bulunuyor. Örneğin, turistik Mıyekope rayonunun 1962 yılında Adıgey’e bağlanması sürecinde emeği geçen Berzeg Nuh (1925 – 2002), aynı yıllarda Adıge Özerk Bölgesi parti birinci sekreteri olan bir Vıbıh’tı. Parti sekreteri en yetkili politik kişi demekti.

Berzeg Nuh, devlet adamı, yönetici, tarihçi, avcı ve diplomat (1925 – 2002)

Sonuç olarak, Vıbıhlar, son savaşta, Şapsığ ve Abzahlar gibi, sözü edilecek  sivil bir zayiat (kayıp, ölü) vermediler. Yanılma, Vıbıhların Mayıs – Haziran 1864’te toplu olarak Türkiye’ye göç etmiş olmaları ve şimdilerde Kafkasya’da toplu bir Vıbıh nüfusunun (yerleşiminin) kalmamış olmasından kaynaklanıyor. Vıbıh’tan Doğu Kuban’a (Belaya-Laba arasına) göç eden Vıbıhların çoğu da 1880 sonrasının göç furyası içinde Kuban’dan Türkiye’ye göç etti. Örneğin K.Maraş Göksun Büyük Çamurlu köyü Vıbıhları bunlardan olmalı.

Kıyıdaki Vıbıhların toplu biçimde topraklarından sürülmeleri olayı açık bir soykırım suçudur. Çünkü bir soy, bir ulus ve bir kültür toprağından zorla çıkarılıyor, ulusal gelişme ve toparlanma olanakları yok ediliyor. Peki savaşa katılmamış olan Cıhları – Cigetleri nereye koyacağız? 1864’te deportasyona uğrayan  Cıhları, 1877’de Abhazya’dan Sakarya ve Düzce’ye kaçan (sığınan) Sadzlarla bir görenler de var. Cıhlara uygulanan politika da açık bir soykırım suçudur. Çünkü Vıbıh, Şapsığ ve Abzahlar  gibi bir soy gurubunu  bir dış ülkeye sürme olayıdır. Olayın savaşa bağlı olup olmaması önemli  değil, olayın kendisi, oluş biçimi ve sonucu önemli. Ancak emperyalist Rus tarafı bütün bu gerçekleri yadsımayı sürdürüyor.

Natuhaylara gelince, 1860 yılında çoğu katliamdan geçmiş ve Rus yönetimine bağlanmışlardı. Kımıldayamaz durumdaydılar. Onlar da kovuldular, onların da diğerleri gibi uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları, anayurda dönüş hakları vardır.

Belaya (Şhaguaşe) Irmağı doğusu Adıgeleri (bugünkü Adıgeyliler)  ise 1859 yılından beri  Rusya yurttaşları olmuşlardı. Onlar da kımıldayamaz durumdaydılar. Bunların da çoğu 1860’larda ve  1880 yılı sonrasında Türkiye’ye göç etmiştir. Bu iki göçün tarihi de yeterince araştırılmamış ve yazılmamıştır. Daha çok savaş tarihi üzerine odaklanılıyor. Şapsığ, Abzah ve Vıbıhlarla Kubanlı Adıgeler (Bjeduğ, Kemguy, vd) arasındaki fark, ilk kesimin son bireyine değin toprağından kovulmuş, ikinci kesimden isteyenlere köyünde kalma izni tanınmış olmasıdır.

Adıgerlerin (Şapsığların) son direnişine, sanılanın aksine Abazin, Karaçay, Kabartay, Balkar, Oset ve İnguşlar ilgi duymuyor, katılmıyor, Ruslarla aralarını bozmak istemiyorlardı. Bu da normal bir şeydir. Ayrıca Rus’un gözü vergi veren uysal  toplulukların yaşadığı doğudaki dağlık Karaçay, Nogay, Abazin,  Kabardey, İnguş, Oset, Çeçen ve Dağıstan toprağında değil,  uçsuz bucaksız uzayıp giden bereketli Batı Kafkasya ovalarında, değerli ve vergi vermeye yanaşmayan  Adıge (Çerkesya)  toprağındaydı. O sıralar şimdiki verimli Stavropol Kray toprakları da Rus köylülerin bir yerleşim alanı konumundaydı.

Ayrıntıları, nüansları (ayırtıları), ince ayrıntıları bilmeyen, öğrenmeyen ya da öğrenme zahmetine katlanmayan kişiler ortalama ve kolay yazılar yazıyor, bilerek ya da bilmeyerek bilgi kirliliğine yol açıyorlar. Bu arada güvenilir ve objektif yazı ve kitaplar da var, ama sayılarının çok olmadığını da belirtmemiz gerekir.

 

Etnik temizlik kararının açıklanmasıÖzel Flama Bayrak Adige çerkes bayrağı 100x150cm

 

1864 yılı öncesinde Bağımsız Adıgey (Çerkesya) Bayrağı

 

Çar II. Aleksandr, Haziran 1861’de  Vladikavkaz’da General Baryatinski, Evdokimov ve Filipson’la gizlice   buluştu ve Abzahlarla yapılan barış ve yurttaşlık  antlaşmasını bozdu, Rusya yurttaşı ve devlet koruması altında olan Abzahları yurttaşlıktan çıkardı, ancak Çar, kararı bir süreliğine gizli tuttu: Abzahlar da artık Şapsığlar gibi Türkiye’ye zorla göç ettirileceklerdi. Adıgey kimlik değiştirecek ve bir Rus yerleşim alanı, toprağı ve Rus yurdu yapılacaktı. Bu karar ve bu kadarı bile yeterli bir soykırım suçu kanıtıdır.  Sonuç olarak Adıge ulusu için idam fermanı imzalanmış oldu. 1860’larda Adıge sayısı 2 milyondu, ama Adıgeler  birlik içinde değildiler, merkezi bir otorite de yoktu. Bugün için 30 – 40 milyonluk birçok ülkenin o zamanki nüfusu 2 milyondan fazla değildi. Cezayir bunun açık bir örneğidir. Adıgelerin sürülmeleri kararı ile ilgili olarak bk. “Adıgelerin Tarihini Anlatan Yazar: Meşbaşe İshak, Mefenef.Com.”.

Rus yayılma süreci ve gelenekler

:

Çar II. Aleksandr, Eylül 1861’de Mamrıkuay semtinde (Mıyekope rayonu) sarıklı Abzah temsilcilere Türkiye’ye göç etmeleri ya da Kuban Irmağı solundaki düzlüklere yerleşmeleri emrini tebliğ ediyor.

 

Adıgey (Batı Kafkasya) dışında, Orta ve Doğu Kuzey Kafkasya (Kabardey ve vasalı Karaçay), Osetya, İnguşetya, Çeçenya ve Dağıstan) 16. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak yavaş yavaş, yumuşak, savaşsız ve barışçıl  yöntemlerle Rus idaresine alındı. Ruslar önceleri sevecen, yardımsever ve dost canlısı kişiler olarak değerlendiriliyorlardı. Ruslar üst sınıf olan hanları, köy beylerini ve din adamlarını elde ettikten sonra, ortada muhalefet edecek bir güç kalmıyordu. Rus hükümeti kabile ve köy beylerine rüşvet (hediyeler) veriyor, çocuklarını askeri okullara kabul edip subay yapıyor, onlara üst  bir ayrıcalık olan resmi soyluluk unvanını veriyor, soylu aile adlarını soylular ve kilise defterlerine kaydediyor,  yoksullara tuz, bez, basma, şeker, gaz ve gıda maddeleri dağıtıyor, halkı kendisine ısındırmaya ve dost tutmaya öncelik veriyordu. Tuz çok önemliydi, et ve gıda maddelerinin bozulmamaları, konserve edilip saklanmaları için gerekliydi. Bk.Son Kabardey Büyük Beyi Kuşıkupş’ın Doğum Günü ve Beçmırze Soyundan Ünlü Kabardey Büyük Beyleri, Mefenef.Com.

Bir anı: 1940 yılı sonlarında Stalin’in taktik bir hatası sonucu (Stalin Boğazlarda üs, Kars ve Ardahan’ı İnönü‘den istemişti)  fırsat yakalayan Amerikan emperyalizmi Türkiye’ye kancayı attığında, 1950’lerde,  “Amerikan milletinden Türk halkına yardım” gibi yazılar yazılı, tokalaşan iki el ve çift bayraklı fotoğraflar taşıyan, üretim  fazlası beşer kiloluk süt tozu, peynir ve konserve et kolileri parasız olarak halka dağıtılıyordu. Bu bir yemleme taktiği idi. Ailece bize ve köyümüze yardım kolileri gelmedi, Düzce içeride, kıyı şeridi dışında  bir yerdi, ama Amerikan askerlerinin Düzce’ye geldiklerini ve alkışlarla karşılandıklarını gördüm, gıda ürünleri dağıttıklarını ise görmedim. Çocuktum. Ancak, daha sonra  Düzce’ye yerleşmiş  Trabzonlu bir okul arkadaşımın evinde konserve Amerikan peyniri yemişliğim vardır. Bu bir emperyalist oyunu, yemleme (rüşvet; ğepṡaĺe tın) ve tuzaktı. Genelkurmay Başkanı, ardından Cumhurbaşkanı olan Cevdet Sunay da, 1970’lerde “Amerika askerin donuna kadar her şeyimizi veriyor” diyerek Amerika’ya övgü yağdırıyordu.

Ruslar en çok Kabartay, Oset ve İnguşlara sempatik davranıyorlardı, örneğin Kabartaylardan daimi ve paralı bir piyade alayı oluşturmuşlardı. Kabartay yiğitliğini övüyor, pohpohluyorlardı. Rusları Kafkasya’ya ilk getirenler de Kabartay köy beyleri (pşı) idiler. Rus ordusunda ve devlet kademelerinde çok sayıda Kabartay general, subay ve görevli vardı. Bunlar (devşirmeler) Çar’a ve  Rusya’ya hizmeti “onurlu bir görev, bir yurtseverlik görevi” olarak algılıyor, propaganda ediyorlardı. Bu kişiler Çar’a ve Kilise’ye bağlılık yemini vermiş, haç takmış, vaftiz edilmiş ve ulusuna yabancılaşmış kimselerdi. Seçkin Kabardey Piyade Alayı da, Rusların her savaşında öncü ve en kritik görevleri yerine getirmekteydi. Adıge – Rus savaşına da Rus safında vurucu bir güç olarak katılıyordu.

Yine de Ruslar sadece Oset ve İnguşların – kısmi olarak –  kentlere yerleşmelerine izin veriyor, Kabartayların kentlere yerleşmelerine izin vermiyorlardı, Dağlıların takas ve trampa dışı ticaret yapmaları da yasaktı. Denetimli bir serbestlik vardı. Askeri ve stratejik nedenlerle Ruslar Dağlıların para kullanmalarını sakıncalı buluyorlardı. O parayla silah ve mühimmat satın alabilirlerdi. Parayı sadece Adıgece anadilli, ama Hıristiyan olan Adıge Ermenileri (Yermeller) kullanıyor, alışveriş işlerinde Dağlılara aracılık ediyorlardı.

Batıdaki [Karadeniz kıyısında ve Kuban’da yaşayan] Adıgeler ise, diğer Dağlıların aksine Ruslardan  karşılıksız  “hediye” (rüşvet, tın) almıyorlardı, siyaset ve gelenek buna izin vermiyordu. 1783 yılında barışçı insanlar olan  Kırım  Nogay halkına uygulanan soykırım olayı sonucu, Adıgeler Rusların istila ve yok etme  niyeti taşıdıklarını anlamışlardı, Ruslar fırsat bulur bulmaz saldıracak, Adıgeleri de topraklarından atacaklardı. Çünkü Adıgeler “uysal kişiler” değillerdi, ama toprakları göz kamaştırıcı bir güzellikte ve değerdeydi. Adıgey’de para ve kişisel çıkardan çok değerler (Adıge değerleri, insanlık anlayışı ve utanma duygusu) geçerliydi. Bunlar Çarlık rejiminin hiç istemediği şeylerdendi. Hediye bir yemleme (ğepṡaĺe tın), avlama taktiği ve tuzaktı, karşılığını veremeyeceği bir hediyeyi (rüşveti) kabul etmek ayıp karşılanıyordu, o tür kişileri  Adıgeler yargılayıp cezalandırıyorlardı Bilmeden hediye  alanlar da, aldıkları hediyeleri halkın gözü  önünde ırmaklara atmak zorunda bırakılıyorlardı.

Diğer – Rus yanlısı yerlerde ise yardım kolileri havada kapışılıyordu. Fark buydu. Adıgeler (Şapsığlar)  ile Rus otoriteleri arasındaki ilişki ve iletişim çok düşük düzeydeydi. Bu da bir hataydı, çünkü demokrat Rus kamuoyunun desteği çok önemliydi ve yeterince dikkate alınmıyordu. Rus aydın ve yazarlarından oluşan bir Rus muhalefeti de vardı. Bkz. https://mefenef.com/wp-admin/post.php?post=35&action=edit

Özgür ve demokratik Adıgelerin diğerlerinden farklı bir toplumsal yapıları, gelenekleri ve yaşam biçimleri vardı. Serbest yaşıyor, kimseye vergi vermiyor, kimselerden de emir almıyorlardı. Bu insanlar, kendi aralarında üstün bir kültür ve gelenek yaratmışlardı. Bu nedenle de Rus boyunduruğu altına girmeyi reddediyorlardı. Ama bu durum çağın politik gerçeklerine  uygun düşmüyordu, belki geleceğin toplumları için düşünülebilecek şeylerdi bunlar.

Feodal ve demokratik yöreler:.

Feodal kabileler kendi köy beyleri (pşı) tarafından yönetiliyorlardı, vergi vermeye ve emir almaya, angarya yükümlülüğünü yerine getirmeye  alışık idiler, Rus sisteminden pek bir farkı olmayan bir feodal sistemleri vardı, sıradan bireylerin tebaa (uyruk) olma ötesi bir hak ve yetkileri yoktu. 

Şapsığ, Natuhay ve Abzah gibi (1848 yılı öncesinde)  demokratik yörelerde serbest köy sistemleri ve “Xase” (Hase) denilen köy ya da yöre meclisi yönetimleri vardı, her bir yetişkin erkeğin Xase’ye katılma ve söz söyleme hakkı vardı. Meclis kararları anayasa hükmündeydi, kesindi. Halka duyurulurdu. Herkes alınan kararlara uyar ve bağlı kalırdı. Kararlara uymamanın yaptırımı ağırdı. Serbestlik o noktada biterdi. Buralarda İsviçre’deki gibi doğrudan, yarı doğrudan ve temsili demokrasi türleri vardı. Bireyler eşit haklıydı, çok karılılık, kızların çocuk yaşta (9 yaşında), maddi çıkar için yaşlı erkeklerle evlendirilmeleri sistemi (feodal sistem) ve ayrıcalıklı sınıflar yoktu. Kubanlı feodal kabileler (Bjeduğ, Kemguy, Besni, Hatukay, Mehoş, Yegerukay, vd) de çoğunluğa, Xase kararlarına uyarlar, meclislerce alınan ortak kararların dışına çıkamazlardı. Kabileler arası bir mutabakat (konsensüs) vardı, ama Dağıstan’daki gibi etkili bir merkezi otorite yoktu. Ülke düzeyinde toplanan “Zefes” ya da “Zeuçe” denilen daha büyük, üst kurultaylar da vardı.

Kurultaylar içinde en tanınmış olanlardan biri 1803’te toplanan Peçetnıko Zefes idi (bk. “Eski Adıgelerde Devlet Düzeni Ve Neye Benzediği”, Mefenef.Com).

Ancak 1848 yılı sonrasında şeriat rejimine geçen Abzah ülkesinde Muhammed Emin’e bağlı müftülük ve kadılıklar, köy muhtarlıkları (starşıne) ve murtazık denen üniformalı şeriatçı askeri birlikler kuruldu.

Ortak hareket etme kararı

1803’te toplanan Peçetnıko Zefes’de Adıgelerin yurt savunması konusunda ortak hareket etmeleri kararı alınmıştı, ancak 1848’de kalabalık bir kabile olan Abzahlar verdikleri birlikte hareket etme sözünü tutmayacak ve ayrı bir otoriteye, inişe geçmiş olan İmam Şamil’in doğudaki dini devletine (Emirlik’e) bağlanacaklardı,  ki vahim ve stratejik bir hataydı. Abzahlar Şapsığları pasif buluyor olmalıydılar. Sonuç olarak, Şapsığların Abzahlara olan güveni sarsılmış, Adıge gücü parçalanmış ve zayıflamış oldu. O sıralar Abzahların nüfusu 500 bin dolayında olmalıydı.  Şapsığlarla birlikte hareket etselerdi, yukarıda da dediğimiz gibi,  belki 2 milyonluk siyasi ve askeri bir güç ve ağırlık yaratılabilir, Ruslar karşısında bir pazarlık gücü oluşabilirdi. Çünkü Ruslardan çekinip pasif davranan  küçük kabileler de cesaretlenir ve direnişe katılabilirlerdi.

Adıgeler eskiden kendilerini zenginleştirmiş olan ticaret yollarının dışına düştükleri için yoksullaşmışlardı. Ordu kuracak ve silah satın alacak paraları yoktu. Parasız, silahsız ve dış yardımsız savaş kazanılabilir miydi? Kim kazanmıştı ki?.. Amerika’daki İngiliz koloni idareleri birleşip daha büyük bir birim oluşturmuş, bağımsızlık savaşında ABD Fransız desteğini almış ve savaşı öyle kazanmıştı.

Türkler de Mart 1920’de iç savaşı kazanan ve müdahaleci batılı orduları ve sömürücü güçleri yenen,  Rusya’dan ve  Karadeniz’den  uzaklaştıran Sovyetlerin sağladığı yardımlarla savaşı kazanmışlardı. Türk’ün kuzeyi (Karadeniz) sağlam bir yer (güvenli bir alan) olmuştu. Türk limanlarına aralıksız takalar ve gambotlar geliyor ve Rus savaş malzemelerini getiriyorlardı. Lenin, Mustafa Kemal’i açıkça destekliyordu. Para yardımı da yapıyordu. Bu sayede Sevr’i yırtan  Kemalistler Lozan’da geniş topraklar üzerinde, belki de hiç  ummadıkları büyüklükte bir Türkiye kurmayı başarmışlardı (1922-23).

 

Feodal kabileler, nüfus sorunu ve Kuzey Kafkasya’nın doğu ve batı diye iki koloni yönetimine ayrılması:

 

Adıgelerde feodal kabileler sayıca daha az nüfuslu idiler [1830’da Rus makamlarınca Bjeduğların sayısı 60 bin, Kemguylarınki de 80 bin olarak tahmin edilmişti, 80 bin sayısının bugünkü karşılığı pekâlâ 1 milyon olabilirdi. Veba yüzünden Adıgeler gibi azalan Kabartayların nüfusu da 40 bin dolayında  olmalıydı. O sıralar Rus yönetimindeki Karaçaylar 15 bin, Balkarlar da 9 bin olarak tahmin ediliyorlardı. Bu iki halk dağlarda barındıkları için veba salgınından kurtulmuşlardı. Şimdilerde Karaçay-Balkar sayısı, 600 bin dolayında olan Kabartay sayısının yarısından çoğuna, 330 bin sayısına ulaşmış, Adıge ve Şapsığlar ise 140 bine, Şapsığlar ise resmi olarak 1914 sayısına – sıradan bir köy nüfusuna – düşmüş bulunuyor].

Rus koruma kalkanından yararlanamayan feodal kabileler demokratik kabilelerden (Şapsığ, vd) çekinir ve Ruslardan uzak dururlardı. Aksine hareket edenler cezalandırılır, beylikleri ellerinden alınır, mal varlıklarına el konur ve kendileri de kovulurlardı. Bu gibi nedenlerle Ruslar Adıge toplumları arasına ayak atamıyor, Dağıstan, Çeçenya, İnguşetya, Balkarya,  Osetya, Karaçay, Abazin ve Kabardey’deki gibi Rusya’ya sadık bir yurttaş kitlesi, Rus taraftarı bir nüfus yaratamıyorlardı.

Sonunda despotik Rus idaresine ters düşen uygar ve demokratik Adıge toplulukları ülkelerinden atıldılar ve bunların topraklarına el kondu. Bu kesim Adıgeler dönme umudu ve yurt toprağı özlemi taşıyorlar, kendi istekleriyle göç edenlerde yurt özlemi zayıftı, bunlar diğer Adıgelerden farklı idiler. Bugün 5,8 milyon nüfuslu Kuban ili (Krasnodar Kray) ile, onun içindeki (göbeğindeki) 500 bin 500 nüfuslu Adıgey toprağında, toplamda  6,3 milyon nüfus içinde 130 bin ya da 140 bin gibi küçücük (müzelik) bir Adıge ve Şapsığ nüfus kalıntısı bulunuyor (yüzde 2,2).

Ruslar Kuzey Kafkasya’yı 1864’te ikiye böldüler: Batısını (Kuban’ı) insansızlaştırıp ele geçirdiler ve toprağı Rus yerleşimcilere dağıttılar. Yerinde kalan, Belaya (Şhaguaşe) Irmağı doğusu ile Laba Irmağı batısında yaşayan Adıgelerin de  büyük çoğunluğu, 1860’larda, özellikle 1880’lerde, yeni bir yurt (İslam toprağı) arayışı içinde Türkiye’ye göç etti. Kuban’daki Adıge nüfusu 20-30 bin gibi küçük ve göstermelik bir düzeye düştü, yine de Orta Kuban solu ve Orta Laba solunda iki Adıge adası kalmıştı (Bu nüfusa Laba Irmağı  doğusunda yaşayan Dağlı halklar – Kabartay, Abazin ve diğer Dağlılar dahil değildir, onlar daha önceleri Rusya’ya bağlanmışlardı). Tuapse yöresindeki Kıyıboyu Şapsığ toplumu ise henüz oluşmamıştı, oluşum aşamasındaydı. 1897 yılı Rusya sayımı sonuçlarına göre Kuban oblastındaki Adıge-Çerkes nüfusu için bk. https://mefenef.com/wp-admin/post.php?post=1554&action=edit

Maalesef asılsız şeyler yazanlarımız, utanmayanlarımız az da değil: K.Maraş Çardak’a gelen Çeçenler “Atalarımız Kafkasya’ya döneriz umuduyla” yıllarca konut yapmamış ve çardaklarda yaşamışlardı”, deniyor. Doğru değil. Çeçenler sürülmediler ki…1859’da ve öncelerinde, 1700’lerde bile Rus yönetimine bağlıydılar. Şamil’inki bir ayaklanmaydı.

1860’larda Terek oblastı Dağlılarına Türkiye’ye göç izni tanınınca, 1865’te bazı Çeçen gurupları, arazi anlaşmazlığı ve benzeri nedenlerle ve  kendi istekleriyle Türkiye’ye geldiler.

Lenin ve onun önderliğindeki devrim olmasaydı, olasıdır Batı Kafkasya’daki (Kuban ilindeki) kalıntı ve izole Adıge nüfusundan  bir Adıge Özerk Bölgesi, ayrıca kıyıda özerk bir Şapsığ Rayonu (ilçesi)   oluşturulması mümkün olur muydu? Bir Kazak Devleti olan Kuban Halk Cumhuriyeti (1918 – 1920) Adıgelere özerklik tanımamıştı. Bkz. https://ru-m-wikipedia-org.translate.goog/wiki/%D0%9A%D1%83%D0%B1%D0%B0%D0%BD%D1%81%D0%BA%D0%B0%D1%8F_%D0%BD%D0%B0%D1%80%D0%BE%D0%B4%D0%BD%D0%B0%D1%8F_%D1%80%D0%B5%D1%81%D0%BF%D1%83%D0%B1%D0%BB%D0%B8%D0%BA%D0%B0?_x_tr_sl=ru&_x_tr_tl=tr&_x_tr_hl=tr&_x_tr_pto=sc

Şimdilerde ise böylesine tarihi bir arka planı ve miras olan Adıgey’i bölmeye ve güdükleştirmeye çalışan aymazlar var. Her türlü Rus işbirlikçisine karşı uyanık olmamız gerekir.

Bugün Rusya’da federasyonu ve demokratik hakları geliştirmeyi savunan bir kesim, RF uluslarını eritmeyi isteyen başka bir gerici kesim bulunuyor. İkincisine başarı şansı vermemek gerekir.

Adıgelerin ve Şapsığların ulusal hakları, aslında  uluslararası hukukun ve RF Anayasası’nın güvencesi (teminatı)  altındadır. Bir halklar arası konsensüs var, savaş koşulları dışında bunun bozulması çok zordur.  

140 bin Adıge’nin büyük çoğunluğu, 1859’da Rusya yurttaşlığına alınmış olan Kubanlı feodal Adıgelerin [Bjeduğ, Kemguy, vd] torunlarıdır, örneğin, Şapsığ, Abzah, Vıbıh, vb  daha azdır.

 

Dil durumu ve oynanan oyunlar:

 

2010 RF nüfus sayımında 117.5 bin olarak yazılan Adıgece konuşan nüfus, 2021 nüfus sayımında, 11 yıl sonra 86.1 bine düştü. Artacağına, 31.4 bin gibi bir  “fire”  verdi, azaldı. Nedeni, nüfusun bir bölümünün, Adıgece konuştuğu halde, “ Ortak Çerkes adıyla yazılalım” kampanyasına takılarak, oyuna gelerek   kendini Kabartayca-Çerkesçe konuşuyormuş diye yazdırmış, gerçek dışı beyanda bulunmuş olmasıdır.

Bu bir Rus oyunuydu.

Şapsığ sayısı da, 2021 yılı nüfus sayımında nüfusun büyük çoğunluğu kendini Şapsığ   diye  değil de, Adıge ya da Çerkes (Kabartay) diye yazdırdığı için “1914”e düştü.

Peki, Şapsığ Adıge değil midir? Şapsığ diye yazılmak, Adıge sayısını nasıl azaltıyor olabilir?

2010 nüfus sayımı sonuçlarına göre,  Soçi Büyükşehir Belediyesi ile Tuapse kenti ve Tuapse rayonunda yaklaşık 9 bin (8,961) kişi resmen kendini Adıge, Şapsığ ve Çerkes adları ile yazdırmıştı.   Bk.https://ru-m-wikipedia-org.translate.goog/wiki/%D0%A8%D0%B0%D0%BF%D1%81%D1%83%D0%B3%D0%B8?_x_tr_sl=ru&_x_tr_tl=tr&_x_tr_hl=tr&_x_tr_pto=sc .

11 yıl sonra Şapsığ sayısı artacağına,  kâğıt üzerinde 1914’e düştü”…

RF’de Çerkes denildiğinde ulus ve dil olarak Kabartay’a (Kabartay-Çerkesçeye) gönderme yapılır.

Diyelim Şapsığların ve Adıgelerin hepsi kendilerini “Çerkes”  ya da “Kabartay” diye yazdıracak olsalar ne değişir? Kendilerine yeni bir statü, bir ülke mi bağışlanacak, mali yardım ve tahsisat mı artacak? Aksine, şimdi var olan “Şapsığ” – “resmi azınlık ulus statüsü”,  ucu açık etnik ve anayasal bir hak olan, federal düzeyde de kabul görmüş  “Şapsığ azınlık ulusu statüsü” olsun kalır mı? Şapsığ varlığı kalır mı? Son Adıge kalıntısının Karadeniz kıyılarından temizlenmesinin yolu açılmış olmaz mı? Yeterli bilgilenme olmadığı için diasporanın sorunu bilememesini anlayabiliriz,  ama yerel yönetimlerin, özellikle Adıgey yönetiminin ve Şapsığ yöneticilerin, aydınların, Adıgey’in altını oyan, Şapsığların işini bitirmeye  çalışan  bu gibi sakıncalı ve tehlikeli girişimlere karşı duyarsız kalmalarının nedenlerini  anlayamıyoruz… 

Sovyetlerde ve Rusya Federasyonu’nda isimlendirmeler yer (toprak) temelli yapılıyor. Her bir ismin bir toprağı varsa ve aşağıdan talep geliyorsa, ona statü verilebiliyor. Topraksızlara (göçmen nüfusa) basit azınlık statüsü tanınır.  Sistem böyle. İsimlerle oynamak, o isme konu olan toprağın elden gitmesine neden olabilir. Bu bakımdan çok dikkatli olmak gerekir. Bir de yasaklanmış isimler vardı: Gorbaçov dönemine değin, sözgelişi 1945 yılı sonrasında  Şapsığ ya da Şapsığ rayonu adı fiilen sansürlenmişti, Şapsığ adı çoğunlukla bilimsel araştırmalarda kullanılabiliyordu. Şapsığ adı (statüsü), yıllar boyu süren  zorlu uğraşlardan sonra, 1990’larda – 1999’da zar zor Moskova’ya  kabul ettirilebildi. Bk. “Kafkasya’da Şapsığların Var Olma Mücadelesi ve Yusuf Suad Neğuç”, s. 27..

Birçok Adıge ve Kabartay milletvekilinin – belki de kişisel gelecek kaygısıyla-  Devlet Duması’ndaki ikinci  Şapsığ rayonu  oylamasına katılmaktan kaçtıkları yazılıyor.

Kabartay milliyetçiler hemen her yıl yeni yeni icatlar keşfediyor ve ileri sürüyorlar: Tek dil, tek ulus, tek alfabe, tek cumhuriyet, Adıge değil Çerkes diye  yazılalım… gibi. Bunlar, aslında  gündemi (bilgilenmeyi) saptırma girişimleridir ve güncel sorunlar listesinde öne geçecek şeyler olamazlar. Kullanılmayan dillerin alfabelerini birleştirirsen ne yazar, çocuklar ve yetişkinler bir anadili seferberliği mi başlatacaklar?..

Bu tür sorunlar bir devlet politikası sorunu olup ancak devlet tarafından çözümlenebilirler.

Birleşme kampanyaları:

Bazı Kabartayların ve işbirlikçilerinin dediği gibi, bu koşullarda birleşme, tek cumhuriyet de olacak şey değil. Moskova buna izin verir mi?  Verse bile fiili durum değişir mi?.. Kabartaylar, Adıgeyliler ve   Şapsığlar nasıl birleşecekler? Bu mümkün mü? 1920’lerde ve öncesinde de mümkün olmadı, olmayacak bir birleşme duası ile yok olma arasında bir fark olamayacağını anlamak için kâhin olmaya gerek var mı? 6,3 milyon nüfus içinde 140 bin nüfus üzerinden oyun oynanmak istenmesinin mantıklı bir açıklaması olabilir mi?.. Bu şey Çanakkale’nin Biga ilçesi Çerkesleri ile doğudaki Samsun ili Çerkeslerini “tek bir yönetim,  tek bir çatı altında birleştirme”  gibi olmayacak bir şey … Moskova 1922’de uzakta diyerek, 150 km ötedeki Şapsığ’ı, Tuapse’yi Adıge Özerk Bölgesi dışında bırakmıştı. Kıyıboyu Şapsığ yöresi ile doğudaki Kabardey yöresi bitişik yerler değil ki, arada 600 – 700 km gibi uzun bir mesafe var, ayrıca Adıgey ve Şapsığ’da yerli nüfus yüzdesi düşük, ara yerde yerli bir nüfus da yok  ya da devede kulak, arada kocaman bir Rus okyanusu ve nüfusu var. Kabartaylar 1864 soykırım ve deportasyonu olayını bilmiyor olabilirler mi?.. Karaçay-Çerkesya’daki Kabartayların hesapsız girişimi ve sonuçlarını görüyoruz, apaçık ortada. Gerçekçi olmak ve ders çıkarmak gerekmez mi?

Kabartaylar; Karaçay, Abazin, Nogay, Balkar, Oset ve İnguşlarla aynı yörede komşular, bir arada ve yan yana yaşıyor, bir kardeş halklar kümesi (etnik halka), bir etnik küme oluşturuyorlar, batıdan ve kuzeyden de Rus okyanusu ile çevrelenmiş bulunuyorlar, Güney ve Kuzey Kafkas Federal Bölgeleri etnik haritalarına bakmak yeterlidir. Bunları, bu halkayı ve bu etnik alanı atlayıp Kabartaylar nasıl Maykop’a, Tuapse’ye ya da Soçi’ye uzanacaklar?.. Akla ve mantığa uygun mu?..

Kümelerin her birinin yerli yerinde kalması daha mantıklı olmaz mı?..

Doğru ve gerçekçi tutum, her bir yörenin kendini güçlendirmesi olabilir. Güçlenme için diasporadan nüfus gelmesi gerekiyor, 50 yıl boyu sadece 2,000 kişi dönmüş deniyor, çoğu da Suriyeli. Öncelikle resmi bir dönüş izni çıkmalı. Kabardey’e gelince,  kendine hayrı yok, işsizlik içinde, parçalı ve yoksul  bir tarım ve hayvancılık  yöresi… Önemli bir köylü Rus ve Balkar nüfus kesimi de var. Bizim Ş.Urfa Arapları gibi yazın mevsimlik işçi (ırgat) olarak kuzeydeki Rus çiftliklerinde çalışıyorlar.

Bu gibi nedenlerle altyapısı olmayan dönüş, tek ve büyük bir cumhuriyet talepleri gerçekçi değil, günümüzün bir sorunu da değil, ama 1970-80’lerden, 50 yıldan beri konuşulur. Rusya hâlâ bir dönüş yasası ya da kararı çıkarmış bile değil, çünkü Adıgeleri hâlâ “sakıncalı bir nüfus” olarak görüyor olmalılar. Rus yöneticiler içinde ırkçılık güçlü ve yaygın deniyor. Bu durumda  nasıl dönülecek? Ayrıca yerel yönetimlerin  yetki ve bütçeleri de zayıf. Dil birliği iddialarına gelince,  Kabartayca ile Adıgece arasındaki fark, söylendiğinin aksine sıradan birer lehçe olmanın ötesinde. Bir Adıgeyli ile bir Kabardeyli karşılaştığında genellikle  Rusça konuşuyor; lehçe ya da yerel diller gün gün  işlevsizleşiyor, eriyor.

Bunların üzerinde durmaya önceliği vermek gerekmez mi?..

Kabartay yaklaşımları çıkarcı-kabileci  değil, öncelikle gerçekçi, eşitlik ve dürüstlük temelli olmalı. Sorun, Kabartayların ya da başka bir kabilenin, yerel topluluğun “özel çıkarı” değil, tek tek Adıgelerin genel çıkarı, ulusun ayakta kalma (beka) sorunu… Bu da kültürel dayanışma ile olur.  RF’de hiçbir yöre başka bir yöreye yardım edecek ekonomik ya da siyasal güçte değil. Güç Moskova’da. Rusya’da 10 üzeri Türk cumhuriyeti ve yöresi var. Bunlar ses çıkarmıyorlar da bizimkilere ne oluyor?.. Üstelik Tataristan Cumhuriyeti petrol zengini bir ülke. Bunu da bilmemiz gerekiyor.

Rus, bazı Çerkesler istiyorlar diyerek 160 yıl önce ele geçirdiği bereketli Kuban topraklarını terk eder mi? Türkler, bazı Rumlar istiyorlar diyerek Trabzon’u ve Karadeniz kıyı şeridini hiç  terk ederler mi?..

Utanma duygusu ve hesapsız adımlar:

Anımsatalım, Kıyıboyu Şapsığe’de Şapsığların yaşadığı ve Şapsığe Adıge Xase örgütünün  (Şapsığ Parlamentosu)  şubeleri  bulunan  24 yerleşim biriminden biri olan Aguy-Şapsığ köyünün nüfusu 2000’dir ve 1914 sayısından büyüktür.

Belirtelim, utanma duygusu Adıgeliğin tanıtıcı özelliğidir, son sayım sonuçları utanma duygusunun da zayıfladığını belli ediyor. Bazıları statü, sınır ve sayılarla oynayarak  Ruslara bir şeyler anlatılabileceğini sanıyor olmalılar.

Örneğin, 1990’larda Çerkesler (Kabartay), yüzde 10 gibi düşük yüzdelerine bakmadan Karaçay-Çerkesya’dan ayrılmak, 1957 yılı öncesinde olduğu gibi ayrı  bir Çerkes Özerk Bölgesi kurmak istediler, aslında haklıydılar, Rus dürüst davranmamış, birleştirme işinde Çerkeslerin rızasını almamış, Karaçaylara koltuk çıkmıştı. Çerkesler bu hesapsız  girişimlerinin sonunu düşünmediler. Oysa ayrılmak için önce referanduma gitmek  gerektiğini “unuttular” ve referandumu yitirdiler, yitirmekle de kalmadılar: İki Kabartay rayonu içinden birer Abazin ve Nogay rayonu da  üretildi, Habez ve Adıge-Hable rayonları  parçalandılar ve küçüldüler, anlaşılan Kabartay (Çerkes) nüfus çoğunluğu apolitik olmalıydı, “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olunmuş” cumhuriyetteki , etkinlikleri azalmış oldu. Kabartaylar (Çerkesler); Karaçay, Rus, Abazin ve Nogayları  kendilerine karşı birleştirmiş oldular ve kaybettiler.

Şimdi de gereksiz ve sakıncalı işlerle uğraşıyor, Adıgeleri ve Şapsığları da işe katmak istiyorlar.

Şimdi kiraların uçtuğu, 15 bin lira üzeri olduğu bir ülkede emekliler 12 500, işçiler 17 bin lira asgari ücretle nasıl geçiniyorlar?.. Sınırlar açıldı, Suriye, Irak, Afganistan, vd ülkelerden bir nüfus akını var. Bunlar neredeyse boğaz tokluğuna çalışıyorlar.

Öncelikle kendi gücünü ve karşındakinin gücü bilecek ve ona göre bir mücadele ve taktik geliştireceksin. Türkiye ve Rusya’da demokrasi dışı girişimler başarıya ulaşamayacaktır. Her iki ülkenin varlıklı kesimi ve kaynakları hafife alınmamalıdır. Muz cumhuriyetleri yoktur.

Küçük topluluklara da özerklik verilmesi:

1859’da Rusya yönetimine alınan Kuban ve Laba solundaki Adıgelerin torunları (Bjeduğ ve Kemguylar, vd), daha yukarıda da değindiğimiz gibi bugünkü Adıge Cumhuriyeti’nin temel-etnik-taşıyıcı halkıdır. Ama yerli nüfus oranı düşük. Buna da başka bir yazıda değinmeyi düşünüyorum.

Karadeniz kıyısındaki Şapsığlara, Lenin’in “Ulusların Kendi Geleceklerini Belirlemeleri Hakkı” ilkesi gereği 1924’te özerklik verilerek bir Şapsığ rayonu (ilçesi) kuruldu, göstermelik de olsa Kuban ili içinden Şapsığlara resmi bir yurt, bir toprak parçası ayırıldı, sınırları çizildi, devlet haritalarında yer aldı, ama rayon 1945’te  lağvedildi, ulusun özerkliği ve toprağı elinden alındı. Bu oluşum asla hukuki olamaz. Yakındaki  Ermeni rayonu da 1953’te lağvedildi, ama orası eski bir Adıge toprağında ithal Ermenilere ayırılmış bir özerklikti, kaldırılmış olmasının tarihi ve etnik bir açıklaması yapılabilir. Ama Adıge toprağındaki Adıge-Şapsığ rayonunun kaldırılmasının haklı bir  gerekçesi ve açıklaması olamaz, o topraklar Şapsığların tarihi topraklarıdır. Bilim ve tarih gereği bu böyledir. Burada kaba gücün üstünlüğü geçerli oldu.

Şapsığ’ın lağvı insan haklarına ve evrensel hukuka, BM  ilkelerine aykırıdır. Tamamen haksız bir uygulama ve tasarruftur.

Doğu Sibirya’da, şimdilerde, 2021’de,  5,215 Koryak’ın (yüzde 33,4) yaşadığı bir Koryak özerk okrugu vardı, Moskova’da Federal Meclis’te temsil de ediliyordu, ancak okrug, statüsü indirilerek, 1 Temmuz 2007’de  Kamçatka Krayı içine alındı, RF’in federe birimi olma statüsünü, Federal Meclis’teki temsil hakkını yitirdi. Yine de Kamçatka Krayı içinde  özel statülü bir Koryak okrugu bırakıldı, okrugun resmi dilleri Rusça ve “Koryakça”. Rusya’da bunun gibi 5 okrug daha var.  Şapsığ’a ise, sadece kuru  Şapsığ  adı “bırakıldı”. Bazı Kabartaylar Şapsığları ve Adıgeleri bölmeye çalışacaklarına, asıl bu gibi haksız uygulamaları ele alsalar çok daha iyi ederler. Birçok kişimiz bu tür politik ve hukuki konuların farkında bile değil.

Özerkliğe son veren  Stalin rejimi için – çıkarı gerektiriyorsa –  ilke denen şeyin bir anlamı yoktu. Zaten ırk ve  dil ayırımı, bozulma ve ilkesizlik sonucu devasa Sovyetler Birliği  dağıldı. Niçin çok uluslu ve çok dilli İsviçre, ABD ve Kanada dağılmıyor?..  

Kısa ömürlü Şapsığ rayonunun (özerk ulusal – yerel devlet biriminin) kaldırılma gerekçesi hâlâ açıklanmış  değil. Bazı toplama Rus unsurlar, “Biz bu yerleri kan dökerek aldık, hepsi bizimdir, hepsi Rus toprağıdır” deme havasındalar. Bu tür bir düşünce biçimi sağlıklı olabilir mi? Peki 1924’te kurulan Şapsığ Ulusal Rayonu’nu nereye koyacağız, orası da bir Rus toprağı, Rus’un bir “armağanı mıydı”?.. 1992’de Tuapse’de bulunduğum sırada Rus milliyetçiler  kapı kapı dolaşıp Şapsığlara hak (özerklik) verilmemesi için imza topluyorlardı...

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında durum, ikinci toplu Çerkes göçü:

1864 yılı uygulaması, Rusların verimli ya da stratejik Adıge topraklarına el koymaları, buralarda yaşayan Adıge (Çerkes) nüfusuna ayırımsız ve son bireyine değin soykırım, etnik temizlik ve deportasyon (sınır dışı etme politikası) uygulaması biçiminde tamamlandı (1880’li yıllar ya da 1890 yılı öncesinde ve 1864 yılı deportasyon olayı sonrasında, etnik temizlik ve sürgüne tabi tutulmayan Kuban ilinde, Kuban ve Laba ırmakları solunda kalan  Adıge nüfusu için, Kuban ili nüfusunun üçte biri [1/3] deniyordu, bu durumda Doğu Kuban’da – bugünkü Adıgey toprağında –   büyük bir olasılıkla bir  Adıge  nüfus çoğunluğu kalmıştı. Buraları son Adıge Kurtuluş Savaşı’na, Rusya yurttaşı oldukları için katılmamışlardı.

1877- 1878’de Osmanlı-Rus Savaşı yaşandı ve savaşı Ruslar kazandılar. Kubanlı Adıgelerin huzursuz oldukları kuşkusuzdu. Osmanlı  yine Kafkasya’ya el attı (niçin Orta Asya ve öteki Müslüman yörelere değil de, sadece Adıgeler – Abzahlar?), Ruslar Kuban oblastında yüksek oranda bir Adıge nüfusunun kalmış olmasından rahatsızdılar. Rus yöneticiler Kuban’daki bu yoğun Adıge nüfusunu Rusya’nın  geleceği açısından sakıncalı buluyorlardı. Bu nüfus ileride bir Adıge direnme (temsil) gücüne dönüşebilirdi.

Adıgeler Balkanlar’da da öldürücü darbeler aldılar ve Asya topraklarına sürüldüler. Aynı sıralarda Kubanlı Adıgeler de Osmanlı’ya göçe yönlendirildiler ve Ortadoğu Arap ülkelerine  dağıtıldılar.

Adıge sorununa kötü niyetli olarak müdahil olmak (karışmak) isteyenler var, bunlara fırsat tanımamak gerekir. Adıge sorunu barışçı temelde ve hukuki yollarla çözümlenebeilecektir.

Rus, 1864 yetmemiş, 1880 sonrası Adıgelerinin köküne de kibrit suyu dökme fırsatını yakalamıştı. Her savaş Adıgelere beklenmedik darbeler indiriyordu.

1864’ten 25-30 yıl sonra yapılan uygulamalarla ilgili resmi bir belgeyi sunalım: Kasım 1889 tarihli bir Rus hükümet kararında, “Laba kıyısında ve Maykop ilçesinde yerleşik 24 bin Adıge’nin 230 bin desyatin (yaklaşık 2, 5 milyon dönüm) tutarındaki toprağına el konulması, el konulan toprak sahiplerinin birkaç aşamada Türkiye’ye gönderilmeleri, el konulan toprakların emekli askerlere ve Kazaklara dağıtılması… ” yazılıydı (bk. Ali-Hasan Kasumov, “Çerkes Soykırımı”, s. 294-298).

Görüldüğü gibi Rus ve Osmanlı hükümetleri, her ikisi de kancayı Adıgelere takmıştı…

 Padişah II. Abdülhamid yönetimi, kolay av olarak seçerek, birer saf Müslüman olan Adıgelerin  beynini çağdışı (şeriat) ideoloji ile yıkamış, Adıge değerlerinin, Adıgelik duygusunun yerini çağdışı Arap-Türk-Doğu değerleri (ümmet ve öbür dünya inancı) almış, ulus ve Adıgelik duygusu değişime uğramış, körelmiş, bireysel çıkarlar ağırlık kazanmış, geleneksel ahlak anlayışı bozulmuş, cahil  Adıgeler öbür dünya ve cehennem ateşi ile korkutulup sindirilmiş,  yoksul ve zeki Adıge çocuklarına Kahire ve Konstantiyye (İstanbul) medreselerinde – burs sağlanarak – dini eğitim verilmişti. Amaç Adıgeleri evrensel değerlerden koparmak, demokratik Adıge değerlerini yok etmek, ardından bu nüfusu Osmanlı’ya uyumlu olacak ve hizmet edecek bir kıvama sokmak ve transfer etmekti. Uzun erimli ve planlı bir politika uygulanıyordu. Rus, kendi çıkarı gereği Adıgelerden kurtulmak ve topraklarına konmak istiyor ve ses çıkarmıyordu. Her iki taraf da sinsi hareket ediyordu. İlgili bir yazı için bk. https://www.circassiancenter.com/tr/bir-adige-mevlithanla-soylesi-guser-fahrettin-abatay/

Göç ettirme programı, 19. yüzyıl sonlarında planlı ve bir ulusa yönelik olarak sadece Kubanlı Adıgelere (Abzah, Şapsığ, Bjeduğ, Kemguy, vd) uygulanıyordu. O sıralarda Kıyıboyu Şapsığe henüz oluşmamıştı. Dağlardaki Şapsığ direnişçilere, silahlarını bırakıp düze inmeleri koşuluyla, istedikleri yerlerde  küçük dağ köyleri kurma, dilediklerini köylerine kabul etme izni veriliyordu.  Daha geniş bilgi için bk.  https://mefenef.com/cerkesler-21-mayis-1864ten-gunumuze2-1554.html

Olan anayurdunda kalmış olan kalıntı Adıge halkına oldu, Kuban ili Adıge nüfusu çöktü: Kuban ilindeki Adıge nüfus oranı yüzde 30’lardan yüzde 2’lere düştü ve etkisizleşti. Olayı şöyle de okuyabiliriz: 1880 yılı sonrasının göçleri olmasaydı Kuban İli Adıge nüfusu bugünkü 100 – 140 bin yerine pek âlâ 1 milyon ve üzeri de olabilirdi...

Balkanlar da boşalmamış olsaydı, oralarda da büyük bir Adıge diasporası oluşabilir, AB içinde iyi bir temsil olanağına kavuşulabilirdi.

Bu göçmen Adıgelerin torunları şimdi bereketli Kuban toprağı yerine, çoğunlukla kıraç, çorak ve dağlık Çorum, Amasya, Tokat, Samsun, Sivas, Yozgat, Kayseri, K. Maraş, Osmaniye ve Konya gibi Türkiye’nin en geri ve en yoksul illerinde yaşıyorlar.

 

Milli gelir ve toplumsal yaşam:

 

Kuzey Kafkasya’da yıllık gelir Rusya ortalamasının altındadır: İnguşetya – 106 bin ruble, Kabartay-Balkar – 153 bin ruble, Karaçay-Çerkes 156 bin ruble, Çeçen Cumhuriyeti – 166 bin ruble, Kuzey Osetya – 178 bin ruble, Dağıstan – 197 bin ruble, Stavropol Kray 232 bin ruble, Adıgey 238 bin ruble ve Krasnodar Kray 416 bin ruble.

 

Tablodan anlaşılacağı gibi Krasnodar Kray (Kuban ili) en iyi durumda olan yöredir ve milli geliri İnguşetya’dakinin neredeyse dört katıdır, Kuban ilini daha düşük düzeyde Adıgey ve Stavropol Kray izliyor. Diğerlerinin durumu daha da kötü.  Yöreler arası işsizlik ve gelir dağılımı eşitsizliği vardır. Buraları Rusya’nın sosyal ve ekonomik anlamda en az gelişmiş ve en yoksul yörelerindendir. Türkiye’nin Ş.Urfa, Mardin, Bingöl benzeri yerleridir. Bu nedenle işsiz nüfus yazın mevsimlik tarım işçisi  (ırgat) olarak kuzeydeki Rus çiftliklerinde, ayrıca inşaat ve değişik işlerde usta ya da amele olarak  çalışmaya gider. İşsizlik oranı Adıgey’de az, yüzde 1,2, diğer cumhuriyetlerde ise yüksektir. Kuban, Stavropol Kray ve Adıgey dışarıya mevsimlik işçi göndermez, aksine Özbek, Türkmen, Tacik, Kırgız, Ermeni, vb yabancı işçi ve göçmenler alır. Bu işçiler inşaatlarda çalışır, köylerde bahçe işlerine ve hayvanlara bakar, çobanlık yaparlar.

 

Nüfus artışı, toplumsal inançlar ve gelenekler:

 

İşsizlik oranı çok yüksek olan Dağıstan,  İnguşetya ve Çeçenya’da, ilginçtir nüfus artış oranı da çok yüksektir. Rusya’da doğum oranı en yüksek yöre İnguşetya’dır. Bu iki yerden ve Dağıstan’dan, dahası Kabardey-Balkar ve Karaçay-Çerkesya’dan gelişmiş sanayi ve tarım bölgelerine, kuzeye mevsimlik işçiler gider, tarım ve inşaat işçileri olarak yaz boyunca çalışırlar. Çeçen, İnguş ve Dağıstanlılar gittikleri yerlerdeki kadınlarla ilişki kurup birlikte yaşayabilirler, dönüşlerinde de beğendiklerini beraberlerinde getirebilirler. Bu kadınlar genellikle eğitimli Rus kadınlarıdır. Çok karılılık (poligami) hâlâ vardır, şeriat (dini hukuk, dini gelenek) buna izin veriyor,  toplum çok karılılığı yadırgamıyor.

RF yasaları poligamiyi, bir erkeğin resmi olarak birden çok  kadınla evlenmesini, Türk ve Batı hukukunda olduğu gibi yasaklıyor, ama karşılıklı rızaya dayalı olarak nikâhlı ya da nikâhsız beraberliklere ve birlikte yaşamaya  karışmıyor.

Çeçen ve İnguşlarda ayrıca klan sistemi vardır, yabancı kadınlar toplum içine alınır, çoluk çocuğa karışır ve zamanla Müslümanlaşırlar.

Çeçen ve İnguşlarda klan içi evlilik olmadığı söylenir, klan üyeleri birbirlerini kardeş olarak görürler. Klan sisteminde çocuk sadece anne ve babanın değil, klanın da çocuğu sayılır. Klan ve tarikat, çocuğa ve dul kadına sahip çıkar, koruma altına alır, kadına ve çocuğuna dini eğitim verir, dul kadınlara koca bulur. Dul bir kadının 40 günden fazla nikâhsız yaşaması, bu yerlerde ve Dağıstan’da eskiden hoş karşılanmaz, imam devreye girer ve kadını birine nikâhlardı.

 

Turizm:

 

Çok güzel manzaraları, sağlıklı dağ ve deniz iklimi ile Kuzey Kafkasya’nın her bir yöresi bir diğerinden güzeldir. Buraları Fransa, İsviçre ve Avusturya Alpleri gibi küçücük gölleri, göz kamaştırıcı vadileri, engin ova ve çayırları ile soluk kesici güzellikte manzaraları olan yerlerdir. Merkezi ve yerel yönetimler dağ, yayla ve tarih turizmini geliştirmek için bütçeleri ölçüsünde yatırımlar yapıyorlar.

Buraları temiz suları, dağ ve yayla iklimiyle küresel ısınmaya karşı geleceğin bir sığınağı konumundadır.

 

Kuban İli ya da eski Adıge Ülkesinin göz kamaştırıcı zenginlik kaynakları:

 

Kuban ili [Krasnodar Kray] Rusya ekonomik gelirinin yüzde 14,2’sini, Rusya turizminin de 1/3 kadarını tek başına sağlıyor. Balıkçılık, arıcılık ve bal üretimi de yaygındır. Madencilik ve büyük sanayi gelişmiştir. Adıgey, eski Adıge toprağı Kuban ilinin göbeğinde bir ada gibi kalmıştır. Kraydaki turistik yatırımları, zengin tarımsal ve yeraltı zenginliğini gördükçe, soykırım kurbanı zavallı Adıge atalarını anımsamadan ve içimiz sızlamadan bu yerlerden geçemiyoruz.

Kıyıda Soçi, Gelencik (Xıĺejıy/Hılejıy) ve Anapa başlıca turistik merkezlerdir. Tatil beldeleri olarak da Yeysk (Azak Denizi kıyısında) ve Tuapse, içerilerde Psıfabe (Goryaçiy Kluç), Abinsk, Apşeron, Mostovskiy, vb rayonları sayabiliriz.

Turistik bölge olarak ayrıldığı için bu yerlerde sanayi tesisleri bulunmuyor. Kurulmalarına da Kamu Çevre Konseyi tarafından izin verilmiyor. Böylece doğa korunmuş, hava kirliliği önlenmiş oluyor.

Adıgey turizmi:

Adıgey’de Leğonaka Yaylası (Leğonaka şofxer) ile Gegoko Yaylası (Gegok’o ğehune; çayırlığı) gibi tarihi ve turistik yerler vardır. Hacoh Kanyonu, Rıfabğo Şelalesi  de önemli birer  turistik uğrak yeridir. Hacoh (Hacıko, şimdi Kamennomostskiy), Şamil’in naibi Muhammed Emin’in karargâhının bulunduğu yerdir. Novosvobodnaya (Mamırıkuay; Mıyekope rayonu) Çar II. Alkeksandr’ın Eylül 1861’de Abzahlarla buluştuğu ve diğer Adıge temsilcilerin de katıldığı, Çar’ın etnik temizlik kararını açıkladığı (çünkü üç ay önce karar vermişti, ama bunu Adıgelerden gizliyordu), Abzahlara kazık attığı ve sıcak su kaynakları bulunan turistik bir yerdir. Çar bu yerde “Abzahlar, karar vermeniz için size bir ay süre veriyorum, ya Kuban Irmağı solundaki düzlüklere yerleşin ya da Türkiye’ye göç edin, kararınızı Evdokimov’a bildirin” demişti.

 

Çar II. Aleksandr Eylül 1861’de Mamrıkuay semtinde (şimdiki Novosvobodnaya köyü; Mıyekope rayonu) Abzahlara Türkiye’ye sürgün emrini tebliğ ediyor.

Bu yerin yakınlarında Milat öncesine ait höyüklerden önemli arkeolojik eşyalar, bu arada dünyanın en eski kılıcı çıkarılmıştır. İsp evleri de vardır, kazı çalışmaları sürüyor. Kazı çalışmaları tamamlandıktan sonra, Gegoko Yaylası’nda, turistik tesisler ve eğlence yerleri yapımına geçilecektir. Yasa, arkeolojik yapıtların korunmasına önceliği veriyor. Daha sonra yörenin tarihsel zenginlikleri ile birlikte turizme kazandırılması ve önemli bir turizm merkezi olması bekleniyor.

Adıgey turizmi Krasnodar Kray turizmine göre daha ekonomik olduğu için Rus turist Adıgey’e gelmeyi yeğliyor. 2012 yılında 287 bin turist Adıgey’i ziyaret etmişti, sayı şimdi daha da artmış olmalı.

Adıgey, Rusya’da yaz ve kış raftingi (nehir sporu) ve ralli (otomobil) yarışları yapılan en önemli yerdir. Belaya (Şhaguaşe) Irmağında yaz ve kış rafting yarışmaları yapılır.

 

Kuzey Kafkasya ve diğer özellikler:

 

Ekonumik Kuzey Kafkasya gün be gün gelişen bir yöre. Yerli (Dağlı)  nüfus 6 milyon üzeri (toplam nüfus 16,5 milyon) olup batılı, Adıgey  Adıgeleri dışında çoğalan bir nüfustur.  Kuzey Kafkasya monoton, durgun Rus denizi içinde 50 kadar irili ufaklı dil ve lehçenin konuşulduğu değişik bir köşe, farklı gelenek ve yemek kültürleri olan bir adadır ve modernleşme süreci içindedir. Örneğin, Dağıstan Cumhuriyeti Devlet Konseyi 14 dili, Karaçay – Çerkes Cumhuriyeti  de 5 dili resmi dil olarak kabul etmiştir. Kray ve oblastlara gelince, resmi dil ve etnik rayon oluşturma yetkileri yoktur, federal merkeze öneriler sunabilirler.

Şu durumda Rusça dışındaki resmi dillerin işlevi azalmıştır. Ulusal diller aleyhine bir erime dönemi yaşanıyor.

Şu sıralar ana sorun yerel dillerin RF yönetimi tarafından öğrenim ve kamu yaşamından dışlanmış ya da iyice kısıtlanmış olmaları ve bu yüzden baş gösteren dil asimilasyonu sorunudur. Sorun kritik eşiğe doğru hızla ilerliyor, eşik aşıldıktan sonra dönüşü çok zor olur. Yerel yönetimler, karşı önlem alma ve denge kurma erkinden yoksunlar. Ayrıca ekonomik güçleri de yetersiz, özel okullar açılamıyor. Para musluğu Moskova’da.  2006’da Adıgeceyi bir ölçüde koruma altına almak isteyen Adıge Cumhuriyeti  Devlet Başkanı Şevmen Hazret’in başına geleni biliniyor…

Kuzey Kafkasya’da bugün Rusça ve Adıgece de dahil 20 “resmi dil” bulunuyor. Önümüzdeki dönemde sayı artabilir. Çünkü Dağıstanlı küçük toplulukların (belki de 20 küçük yerli ulus ve fazlası) ve Karadeniz kıyısındaki soykırım artığı Şapsığların çözüm bekleyen sorunları var.

 

Türk-Rus dostluk ilişkisinin torpillenmesi:

 

Rusya ile Türkiye arasında iki tarafın da yararına iyi ilişkiler kurulmuştu, Türkiye yurttaşları için vize zorunluğu kaldırılmıştı, süreç olumlu yönde ilerliyordu. Ancak 24 Kasım 2015’te, Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığı döneminde Suriye’de bir Rus askeri uçağı, bir düşüncesizlik örneği olarak iki Türk F-16 uçağı tarafından düşürüldü, sonuç olarak dostluk ilişkileri bozuldu, Türkiye yurttaşları için kaldırılmış olan vize zorunluluğu yeniden kondu, ayrıca Rusya’ya tarım ürünleri ihracatı da kısıldı.

 

Demokratikleşmenin önemi:

 

Rusya’nın gelişme ve demokratikleşme süreci içinde birçok sorun, iyi niyetle hareket edildiğinde çözülebilir.  Ruslar benimsedikleri liderlerinin peşinden giden ve kolektif hareket eden kimseler, liderin bir işaretiyle harekete geçebilirler.  Ruslar bugün  Vladimir Putin başkanlığında yönetiliyorlar.

1991’de Batı, özellikle ABD, Rusya’daki demokratikleşme sürecini destekleyecek yerde olumsuz bir tutum takındı. Sonucu çok kötü oldu ve Rusya’nın sertleşmesine,  Batı’dan uzaklaşmasına yol açtı. Rusya 150 milyon gibi nüfusuyla orta boy bir ülke, ama büyük bir nükleer güç, büyük bir silah ve uzay teknolojisi var, ancak  ekonomik yönden ABD, Batı, Çin, Hindistan, vb ile boy ölçüşebilir mi?..

Görüldüğü gibi dünyada hegemonya dönemi artık bitiyor, yeni yeni dengeler kuruluyor, ABD, Japonya, İngiltere, Kanada, Avustralya, AB ülkeleri, Brezilya, Rusya, Çin ve Hindistan gibi güçlü ülkeler var. Bu denklemde orta ve küçük boy ülkeler için de ayakta kalma ve dış yardım alma seçenekleri çoğalıyor, eşitlik anlayışı gelişiyor ve güçleniyor,  güç odakları ve çok uluslu birlikler de doğuyor, İsrail Gazze’de her istediğini yapamıyor, ABD’nin iznine ve yardımına bağlı olarak hareket ediyor: BM yanında, NATO, AB ve BRICS gibi uluslararası kuruluşlar var… BRİCS, şimdilerde Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika ve  daha birkaç ülkeden oluşmuş bir birlik.

Barışın güçlenmesi oranında demokratikleşme süreci de güçlenecek, irili ufaklı Rusya halkları (190 halk deniyor) daha da özgürleşeceklerdir. Kuşkusuz Kuzey Kafkasya halkları da özgürleşecek ve gelişeceklerdir. Buna şahsen inanıyorum.

 

***

 

Not: Bu yazı 3 Mart 2024 günü Bursa Büyükşehir Belediyesi Konferans Salonu’nda düzenlenen Kuzey Kafkasya konulu sempozyumda yaptığım konuşmanın ana metnidir. Konuşmamda metnin özetini sunmuştum. Kendi okuyucumu da bilgilendirmek için Sempozyum moderatörü Sayın Halit Yaşar Nogay’ın  müsaadeleriyle asıl metni yayınlıyorum. Metinde, gerektikçe  güncelleme ve düzeltmeler de yapılacaktır.  – hcy

Yorum Yap