Laba Merkezli Höyükler
Bu yıl eylül ayında Vılape (Ulyap) höyük kümesi içindeki birinci höyüğün kazılışının 40. yılı olacak. Arkeologların o höyükten çıkardığı buluntular tüm dünyada şaşkınlıkla karşılanmıştı.
Nartların dev kazanı bulundu
1981 yılı yaz başında Adıgey’e iki kazı heyeti geldi. Biri Leningrad Devlet Ermitaj grupu, diğeri Moskova’daki Devlet Doğu Halkları Sanat Müzesi ekibiydi.
Domuz heykeli, birinci Vılape höyüğü, gümüş, altın ve MÖ IV. Yüzyıl.
XIX. yüzyıl sonu ile XX. yüzyıl başlangıcında Kelermez (Къэлэрмэз) küme höyüklerden değerli eşyalar çıkarılmıştı. Aynı sıralarda Nikolay Veselevski Vılape küme höyüklerini kazdırmıştı. İki yerden çıkarılan eserler şu an arkeologların beraberlerinde götürülmüş olup büyük kent müzelerinde sergileniyorlar. Her iki kazı heyetinde görev almış bilim insanları Adıgey’in höyüklerinin zenginliklerinin farkındaydılar ve çıkardıkları eserleri kendi müzelerine götürme amacı taşıyorlardı.
İlk Vılape höyüğü, “Ĺebokere – Adım atan” geyik başları.
Ermitaj Müzesi ekibi Giangiski (Cece) rayonu Vladimrovski köyünün kuzeydoğu sırtındaki Kelermez höyüklerinin kazıldığı yere gitti. XIX yüzyıl sonu ile XX yüzyıl kavşağında yapılan kazıda rastlanan kral mezarından çıkarılan çok sayıda altın eşya şu an St. Petersburg’daki Ermitaj Müzesinde.
Moskova’daki Doğu Müzesi Kafkas Arkeolojisi kazı ekibi Adıgey’e geldi ve Adıgekale şehrindeki “Psekups” oteline yerleşti. İki ay içinde Çetıvıko ve Şıncıye arasında bulunan dokuz höyüğü kazdılar.
O sıralar Krasnodar Barajı’nın toprak kenarları iki üç yıldan beri, dalgalarla hızla aşınmaya ve daha önce bilinmeyen çok sayıda arkeolojik eser ortaya çıkmaya başladı. Oysa baraja su verilmeden önce, baraj alanındaki birçok höyük kazılmıştı.
Baraj suları köyümüz sınırlarını da aşındırmaya başladığında çok sayıda arkeolojik eser ortaya çıkmıştı. O sıralar ben Adıge Devlet Öğretmen Enstitüsü öğrencisiydim. Köye gittiğimde su kıyısını dolaşıyor ve arkeolojik malzemeleri topluyordum, o yolla Maykop’taki Adıge müzesine çok sayıda eser götürmüştüm.
İlk Vılape höyüğünde üst heykeller dönemi başların ait altın, gümüş ve ince gümüş eşyalar dağılmış durumdaydılar.
Bu dağılmış eserler içinden en ilginç bulduklarımı bir araya getirip müzede kendi başıma bir sergi açmıştım.
Leskov ile tanışmam
Hiçbir kazı heyetinde görev almamıştım, yine beni Ermitaj Devlet Kazı Heyetine aldılar.
İki höyüğün kazısını sürdürürken, bir ara kazı heyeti başkanımız Yuri Piotrovski Maykop’a gittiğinde, Moskova’dan gelen bir profesörün beni görmek istediğini bildirmek üzere geri döndü. Müzeye geleceği günü de bildirmişti. Tanımadığım bu profesörün beni niçin aradığını bilmemiş ve şaşırmıştım, ama “seni öldürecekse de seni çağıranın yanına git” (къыуаджэрэм ыдэжь уиукIыщтыми кIо) demezler mi? Belirlenen yere gününde gittim.
Müdürün odasına uzun boylu kızıl saçlı, sarışın bir adamın oturduğunu gördüm. Aşhamafe Lyube adımı ve soyadımı belirterek beni adamla tanıştırdı. Prof. Aleksandr Leskov ile tanışmış oldum.
Sergilemek üzere hazırladığım arkeolojik eserlerin çok önemli ve ilginç olduğunu söyledi. Bu eserleri bulduğum yerleri görmek istedi, baraj kıyısına gideceğimiz günü kararlaştırdık.
Hayvan görünümlü altından eserler
Konuştuğumu sırada müze müdürü masa altında sarılı bir paketi masa üzerine koydu. Paketi açtığında üst kenarı hafif kırık bir çüven (щыуан) ortaya çıktı. Leskov bunun nerede bulunduğunu sordu. Müdür bunun Vılape höyüğünden çıkarıldığını söyledi. Bilim insanı bu eşyanın değerini iyi bilen biri çıktı. Çüveni bulan kişilerin adlarını yazdı. Leskov bunu beklemiyordu, tarih öncesine ait harika eserlerle karşılaşmış oldu ve onun yardımlarıyla bütün bir dünyada ilgi ve şaşkınlıkla karşılanan, eşi benzeri olmayan eserler ortaya çıkarılmış oldu.
Kararlaştırdığımız gün birkaç kişi halinde Krasnodar Barajı kıyısına gittik, eski Leninehabl köyünün bulunduğu yerden başlayarak kıyıyı taramaya başladık. O yerlerde çok sayıda eski yerleşim yeri ve mezarlık ortaya çıkmıştı. Sular erken çekilmiş olduğundan, çok sayıda eski eser açığa çıkmış, öteye beriye yayılmıştı. Kazı yapıldığında tek tük rastlanan eserlerin benzerleri şimdi sular tarafından ortaya çıkarılıp etrafa saçılmıştı. Arkeologlar önlerine çıkan her eseri ilgiyle topluyorlardı.
Biraz ilerledik ve Tevye köyü dolaylarına vardık. Burada şaşkınlık yaratan bir arkeolojik eser bolluğuyla karşılaştık. Artık her parçayı değil, sağlam, parçalanmamış olanları topluyorlardı. Sağlamların da en iyilerini alıyorlardı.
Neçerezıye köyünde karşılaştıklarımız daha az değildi, basacak yeri kalmamış gibi toprak arkeoljik eserlerle kaplanmıştı.
Kazanıkoyaçe köyünün yerleşmiş olduğu sırt su yüzüne çıkmıştı, orada da erken bronz çağından günümüze uzanan değişik dönemlere ait sayısız arkeojik eser yayılmış uzanıyordu. Gösterdiğim yerler içinde, Leskov, en çok Kazanıkoyaçe köyüne ilgi gösterdi ve gelecek yıl bir arkeolojik heyet getirmeye çalışacağını söyledi.
Kazı heyet Vılape’ye gidiyor
Baraj kıyılarını gördükten sonra, fazla zaman kaybetmeden Leskov Vılape’ye gitmişti. Eski çüveni ortaya çıkaran traktör sürücüsü Simbulet Nurbıy ile eski çüveni müzeye teslim eden Nefıŝe Kazavat’ı aradı, onlar da höyüğü gösterdiler.
Köyün güneydoğu yönünde traktörle sürdükleri alanda, bir arada dokuz höyük takımı bulunuyordu, çüven bunların en alçak olan höyükte bulunmuştu. Höyüğün üzeri gözden geçirildiğinde, sapanın ortaya çıkardığı eşyalara bakıldığında, gelecek yıla bırakmadan höyüğü hemen kazmak gerektiği anlaşıldı.
Kazı heyetinin görevi Şıncıye köyünde tamamlanmıştı, Vılape’de gördüğü höyüğü kazmak için para kalmamıştı, Ağustos ayı sonlarıydı, yaz mevsimi sona ermek üzereydi. Rusya merkezinden farklı olarak, Adıgey’de sonbaharda kazı yapılabileceğini anlaşıldı, Prof. Leskov höyüğün (tarihsel anıtın) önemini Adıge yöresi yöneticilerine anlattı. 10,000 ruble tahsis edilmişti, heyeti hemen Vılape’ye götürdü.
4 nolu Vılape höyüğü, altın, gümüş riton (kadeh) Pegas.
Buluntular derinde değildi.
Höyüğün üzeri 10×10 metre boyutunda açıldı ve kazma ile toprağı kazmaya başladılar. Eşyalar derinde olmadığı için iş makineleri kullanılamıyordu. Bir buçuk kazma ağzı derinliğine ulaşıldığında gömülü eşyalar göründü.
Eylül ayı başlarında kazı işine başlanmıştı, ama beklenmedik biçimde hava soğumuştu. Bulutlar çökmüş, kuzeydoğu rüzgarı esmeye, sürekli soğuk yağmurlar yağmaya başlamıştı. Arkeologların başlattığı bu işe Tanrı da razı değilmiş gibiydi, yine de büyük bir çadır kurarak çalışmalarını sürdürdüler. İki kazma ağzı kadar bir derinliğe inildiğinde, ölü yemeği (hadeus) hazırlanan yer ortaya çıktı. Burasının eni ve boyu açılan höyük üzeri genişliğindeydi. Bronz çağında, Maykop kültürü döneminde Meotlar tarafından inşa edilen ölü yemeği hazırlanan yer MÖ IV. yüzyıla aitti.
Ölü yemeği yapılan – ayin yapılan yerin bulunması
Eski Adıgeler ile Meot ve İskit geleneklerine göre ölü yemeği ya da ayin yapıldığında, mezara götürülen ve kullanılan malzemelerin hiçbiri geri götürülmüyor, ayin yerinde gömülüyordu. Nitekim arkeologlar değişik eşyalar çıkardılar, insan kemikleri çıkmadı, ama iri hayvan kemikleri, yedikleri etlerin kalıntıları bulundu. Silahlar, öte beri eşyalar, Meot (мыутIэ) üretimi kap kacaklar, değişik renklerle boyanmış resimlerle süslenmiş Grek işi tabaklar, kâseler, çüven, su kabı, iki kulplu bronz büyük tabaklar ve bir gümüş güğüm (koşın) bulundu. Büyük giysiler, ince altın tabaklardan yapılma ve adım atan geyikbaşı benzeri dört buluntu ve daha başkaları çıkarıldı.
Birlikte kazdık
17 Eylülde müze çalışanları olarak, hep birlikte kazı yapılan yere gitmiştik. Yağışlı bir gündü. Çadır örtüleri altında buluntuları bıçakla kazıyarak ortaya çıkarıyorlardı. Leskov beni çağırdı ve yanına oturttu. Titizlikle aşınmış gümüş bir güğüm çıkardık, üzerine ayı resmi işlenmişti, sağ tarafındaki domuz heykelini ise birlikte çıkardık. Yanlarında toplu halde silahlar bulunuyordu: Kılıç, mızrak ve kamalar. Birlikte çıkardığımız domuz ve geyik heykelleri odundan yapılmaydı, başları üzerine ince altın ve gümüş tabakalar altın ipliklerle oduna dikilmişti. Domuz görünümlü heykeller iki yanlı bitiştirilmiş halde 35 cm boyundaydı, oduna altın ipliklerle dikilmişti, heykelin üzeri gümüş kaplıydı, ancak dişler, gözler ve kulaklar ince altın tabakalarla işlenmişti, ince burnunun bir ucu kopmuştu.
Geyik heykeli 75 cm boyundaydı, bedeni gümüşten yapılmaydı, göğsü, boynu ve başı tamamen altındandı. Gümüşten büyük boynuzları vardı. Bozulmamıştı, ancak ince gümüşten yapılma vücudu dağılmıştı. Binlerce yıl toprak altında kalan ince gümüş eşyalar, direnemiyor ve dağılıyorlar.
Heykeller, yas, geyik başı taşıma geleneği gereği
Adıgey’de çok sayıda heykel görünümlü arkeolojik eser elde edildi, ama bu son buluntuların örnekleri başka yerlerde bulunamamıştı. Hattiler ve Maykop kültürünü yaratan insanlar, daha sonraları Meotlar (мыутIэ) geyik, öküz ve daha başka kırmızımsı rengi olan hayvanlar ölü yası (хьэдагъэ) ve ölü yemeği (хьадэIус) sırasında kullanılıyorlardı. Bu olaylara “geyik başı taşıma” (шъыхьахь) deniyordu. Heykel başları uzun saplı odun sopa uçlarına takılıyordu, ölü evinden cenaze haberini duyurmak üzere atlı gruplar yola çıkarılıyor, geyik başını da en nahıj (yaşlı) olan kişi taşıyordu. Geyik başı elinde, yukarı kaldırılmış olarak, en önde ve grubun sağından ilerlerdi. Bunlar ve daha başka eşyalar, yas ayini ve ölü yemeği törenleri sonunda birlikte toprağa gömülüyordu.
Bir metre yirmi santim boyundaki Vılape höyüğünde elde ettiğimiz eşyaların benzerlerini on metre yüksekliğindeki höyüklerden bile elde edemedik. İşin ilginç yanı da buluntular yüzeye yakın bir yerden çıkarılmıştı. Toprağın sürülmesi kesilmiş olmasaydı, bunların nasıl ve neye benzer olduklarını hiç bilemeyecektik.
İkinci yıl Pegas’ı bulduk
Vılape höyüklerini 1982 yılında yeniden gözden geçirdik. İlk höyük gibi hepsinde ölü yemeği verilen ve ayin yapılan yerleri bulduk. Çok sayıda değerli müze eşyası çıkardık. En ilginci, gümüşten yapılma ve altın suyu içirilmiş , kanatları olan Pegas ritonu idi. Yanında altından güzel kâseler, üzerine altın dikilmiş görkemli teneke eşyalar vardı.
Bu sanatsal yapıtların Adıge tarihi açısından büyük bir önemi vardı. Ulusumuza ait değerler olduklarını belirlememiz yerinde olur.
Ülke kutlamalarında sergiler açılmalıdır
Önümüzdeki 2022 yılında Adıgey’in özerkliğe kavuştuğu 100 yıl olacak. Bu arada Vılape höyüklerinde bulunan ilginç eşyalar Moskova’daki Doğu Ulusları Devlet Müzesi’nde sergileniyor, bunları Adıgey’e getirip söz konusu müzenin Adıgey şubesinde sergilemek muhteşem olacaktır. Vılape kazılarından iki yıl sonra Leskov, buluntuları “Adıgey höyüklerinin hazineleri” adıyla Maykop’a getirtip genişliğince sergilemişti. Adıgey’de de ilgiyle karşılanmıştı. Daha sonra değişik ülkelerde de sergilenmişlerdi.
Maykop’ta bulunan büyük höyük Veşade’den (Ошъадэ) çıkarılan eşyalar 1897 yılındaki kazıda elde edilmiş, Avrupa’ının en eski eserleri olarak Prof. Nikolay Veselovski tarafından St. Petersburg’a götürülmüştü, şimdi bunlar Ermitaj Müzesinde. Bunları görebilen Adıge sayısı tek tük, bunlar da onları görme izni alabilmiş olan tek tük kişilerdir. Veşade’de bulunan eşyaların kutlama günlerinde Maykop’a getirilmeleri için Adıgey yöneticileri yetkili makamlar nezdinde başvuruda bulunmalılar. Büyük dedelerimizden kalma zengin yapıtlar uzun yıllardan beri Rusya’nın başlıca müzelerinde ya da dış ülkelerde bulunuyor. Bunlar bize geri verilmeseler bile, çıkarıldıkları yerlerde yaşayan ulusların bunları görmeleri, geçmişlerini öğrenmeleri gerekir.
Adıge Xase-Çerkes Parlamentosunun başvurusu üzerine Vılape’de bulunan Nartların büyük kazanı 2019 yılında Maykop’a geri getirildi. Şimdi Ulusumuz Xasesi ile yöneticilerimiz birlikte başvurularda bulunup bu eşyaları Maykop’a getirtirlerse çok iyi olacak. Vılape’de bulunan eşyaları hemşehrilerimiz sevinçle görebilirler, ayrıca cumhuriyetimiz halkı ve gelecek konuklar bunları görebileceklerdir. Büyük dedelerimizden kalma zengin mirası gençlerimizin bilmeleri gerekiyor, özellikle cumhuriyetimizin değişik topluluklarından kişilerin görmeleri önem taşır. Bu gibi sergiler ulusları birbirine daha da yakınlaştırıyor.
Tev Aslan
Adıge arkeoloğu
Adıge mak, 10 Mart 021