Paris’te Bir Çerkes Kızı – 37 (s. 576-583)

Paris’te Bir Çerkes Kızı – 37 (s. 576-583)

VIII

Ayşet’in gönül rahatlığı içinde günah çıkarması için bir yol bulundu: Meraklı Marie-Angélique’i atlatmak için, Markiz de Parabre onu geyik parkına gezmeye çağracak, bu boşlukta, kralın vaizi peder Edm-Chrysostome Bourso da (1) Ayşet’in odasına alınacaktı.
Gece boyunca Ayşet’in gözleri kapanmadı. Oda karanlığında sabahı zor etti. Gece boyunca, Ayşet’in geçmiş yaşamı gözleri önünden bir şerit gibi geçti: Hiç unutmadığı ve zorla koparıldığı Adıge ülkesinin, Çerkesiye’nin verimli toprakları, dağları, gür ormanları, uçsuz bucaksız ova ve kırları, Karadeniz kıyılarının ılık, latif ve yumuşak havası, çakılları, yumuşak kumları ve plajları gözlerinin önünden gitmedi. Adıge yurdunda geçirdiği kısacık ömrüne ilişkin anıları, eskisinden daha etkili ve özlem dolu olarak gözlerinin önünde yeniden canlandı, daha önceleri böylesine görüntüler görmemişti. Fransa’daki otuz yılını ise, sevinçten çok üzüntü ve ıstırap içinde geçirmişti, bunları düşündükçe içi burkuluyor ve sıkıntıları daha da depreşiyordu.
“Hele bir dur Ayşet, – dedi kendi kendine, Fransa’ya düştüğü günlerdeki azıcık Adıgecesi ile kendisini kınadı, – bilemiyorum, nedir bu başıma gelen, kendime güvenimi de yitirmişim. Büyük annem (nenej) ne derdi? “Kimse nasıl doğacağını, nasıl öleceğini öncesinden bilemez”. Ben, öleceğim günü bilmiyorum, ama uzunca bir süre yaşayamayacağımı biliyorum. Ne diye Peder Bourso’yu bekleyip duruyorum? Beni en zor günlerimde koruyan ve büyüten Ferriol ailesine, ilk aşkımı yaşadığım, bebeğimi doğurduğum ve bir hemşerisi olduğum Fransa’yı niçin kınayayım ki? Aksi takdirde, ninemin “Su içmeni artırmayan yemek, yemek sayılmaz” (Psıvêzımığaşore şxınım şo viğešırep) dediği gibi, onların benim için yapmış olduğu iyilikleri unutmuş olabilir miyim? Sormuş olayım, iyilik kötülüğe, harama dönüşebilir mi? Voltaire, Montesquieu ve Diderot öyle diyorlar, ama onlara katılmıyorum, kurumuş ağacı dik tutan köküdür” demelerine ise katılıyorum. Beni de şimdiye değin o sağlam kök ayakta tuttu Böyle demekle hiçbir günahım olmadığını söyleyebilir miyim? Yeryüzünde günah işlememiş kişi yoktur. Bunu bildiğime, günah işlemiş kişilerden biri olduğuma göre, fazlaca üzülmem ya da utanmam gerekmez, günahlarımdan hiçbirini pedere açıklamaktan kaçınmamalıyım. Bu günahlar neye benzer? Bunlar, Tanrıdan, benden ve başkalarından gizlenecek günahlardan değil. Beni anlamasını umduğum Bourso’nun önünde, fazlalık olan her şeyi içimden çıkarıp atacağım. Tanrının karşısına temiz bir ruh ve bedenle çıkmalıyım. Elimden gelecekse, bana kötülük yapanların da günahlarını bağışlatmak isterdim”.
Ayşet önünde iki mum yanan ve duvarda asılı duran tanrı resmine baktı, zar zor da olsa, resme doğru yürüdü, istavroz (haç işareti) çıkardı ve resmin önünde diz çöktü. Gününün iyi geçmesini isteyerek, beklediği pederin karşısında, gizli açık bildiklerini eksiksiz anlatmak, çok korktuğu günahlarından arınmak istediğini söyleyerek Tanrıya yalvardı.
Kontes Marie-Angélique, Laroche ile birlikte şık bir elbise içinde odaya geldi, Ayşet, bu ikisinin geyik parkına gideceklerini biliyordu.
– Gideceğim parka benimle gelmeni, Aisse (Ayse), inan her şeye yeğlerdim, – dedi Marie-Angélique ve sordu: – Nasılsın, kızım? Geçtiğimiz hafta bizi korkutmuştun, dün ve bugün iyisin, rengin yerine geliyor. Öyle değil mi, Laroche? İçin rahat olsun, sana gereken özeni göstermesini Sophie’ye tembih ettim. Laroche’un verdiği ilaçları iç. Biz de fazla kalmayacağız, Markiz de Paraber rica etmemiş olsaydı, zaten zor ayakta duran biriyim, hiç gitmez, yanında kalırdım.
– İyi günler, mama, – gidecek olmasına sevinen Ayşet kontesin arkasından seslendi, – benim için endişelenme, rahatına bak. Büyük dönme dolaba sakın binme, başın döner, dolaba benden selam söyle.
Kararlaştırılan saatte Peder Edm-Chrysostome Bourso, Markiz du Deffant tarafından Ayşet’in odasına alındı. Vaizi bekleyen Ayşet onu başıyla selamladı ve elini öptü, oturması için ona yumuşak tabureyi gösterdi.
Altmış üzeri yaştki sarışın ve iri gözlü peder vaaz vereceği masanın üzerine İncil’ini ve haçını koymaya başladığında, du Deffan ile Sophie birbirlerine bakıp odadan ayrıldılar. Odada yalnız kalan Ayşet’in güçsüz ve çökmüş bedeni belli oluyordu, ama eğitimli pederin tatlı bakışı ve yumuşak sesi ona iyi geldi:
– Dünyayı yaratan Tanrıya inanan bir Katoliksin ve beni yanına kabul ettin, rahat ol, kızım, yardımını beklediğin Tanrıya karşı sevgini eksik etme, dinginlik (huzur) içinde ol. Tanrı herkes için bağışlayıcıdır, iyilik yapana iyilikle karşılık verir, kötülük yapanı ise sevmez, yalan söyleyeni ise lanetler. Tanrının iyiliği (bağışlaması) ve rahmeti sınırsızdır, sen ve ben hepimiz onun kulu ve ümmetiyiz. Beni bugün onun temsilcisi olarak kabul ediyorsan ve hazırsan, kızım, ben de seni Tanrı adına dinlemeye ve seninle konuşmaya hazırım.
– Evet, peder, hazırım.
– O zaman, kızım, İncil ile haçı saygıyla selamla.
Ayşet İncil ile haçı bir bir öpüp alnına götürdü, daha dingin ve yumuşak bir sesle konuştu:
– Hazırım, peder.
– Kızım, Tanrı adına sana sesleniyorum.
– Peder, söze nasıl başlayacağımı bilemiyorum.
– İşlediğin ilk günahı anlatarak başla, kızım.
Sıkıntı içine düşen Ayşet’in çökük yüzü kızarmıştı, ardından sarardı, ince uzun parmakları ile el ayalarını sıkıştırarak konuşmaya başlayınca, Vaiz Bourso hemen bir uyarı yaptı:
– Tanrı her şeyi bilir ve duyar, Tanrının bildiği şeyi gizlemek yerine, kızım, her şeyi, olduğu gibi baştan anlatıp dinginliğe kavuşursan daha iyi edersin.
– İlk günahı burada, Fransa’da yaşamadım, peder, o şeyi bizim kendi ülkemizde, uzaklardaki Çerkesiye’de yaşadım.
– “Uzaklardaki Çerkesiye” dediğin o ülkeyi halen kendi ülken olarak mı görüyorsun?
– Köküm orada, akrabalarım ölmüş olsalar bile, peder, orada hâlâ soydaşlarım yaşıyorlar, böyle konuşuyor olmam, onları unutamamış olmam nedeniyle.
– İçindekileri kendine saklamıyorsun ki, niye üzülüyorsun, kızım. Tanrıya yalvar, seni anlar, Katolik dinini benimsemiş olduğun için, Tanrı, sana “içinden çıktığın insanları, halkını unut” demez, diyerek Bourso konuşmasına ara verdi, ardından Ayşet’e sordu:
– Çerkesçe dilini kendin mi unuttun yoksa sana unutturdular mı?
– Küçükken Fransızların arasına getirildim, istesem de istemesem de Fransızcayı öğrendim. Lyon Katedralinde bana istemediğim halde başka bir din kabul ettirildi, Katolik yapıldım, daha sonra kendi kendime Katolik dinini benimsedim, ama bazen zavallı ninemin Müslümanlık dinini anımsadığım da oluyor, zor bir duruma düştüğümde kendi dilimle “ya si Alah” (A benim Allahım) diyerek Tanrıdan yardım diliyorum.
– Bunu – kalbinde iki dinin birlikte yaşıyor olması durumunu – inandığın Katolik dinin adına, kızım, bir günah olarak mı görüyorsun?
– Evet, öyle görüyorum, peder.
– Dünyayı yaratan, yaşatan ve her şeye gücü yeten tek bir Tanrı vardır. O tek Tanrı dışında başka bir Tanrı yoktur. – Vaiz Bourso sesini yükseltmeden konuşmasını kesti, ardından yeniden konuşmaya başladı: – Dünyadaki tek Tanrıyı kabul edersen, O, senin yanlış bir yola sürüklenmenden korur. Şimdi seni üzen ve söyleyemediğin başka sıkıntıların varsa, kızım, seni dinlemeye hazırım.
– Var, bu şey sen, ben ve kimse için sır değil. Bunu bütün bir Paris konuştu, halen konuşuyor ve konuşmakla da bitiremiyor.
– Senin başından geçmemiş ise, başkalarının senin için gerçek dışı olarak söylediklerini umursama, Tanrı yalanı ve iftirayı hoş karşılamaz, yalan söyleyen ve yalanı yayan kişiyi, Tanrı, öbür dünyada cezalandırır.
– Bu sana söyleyeceğim şeyde, peder, gerçek ve yalan yanlar var, ama yalanı gerçek, gerçeği yalan olarak anlatıyorlar, beni niçin kötülemekte olduklarını anlayamıyorum.
– Gerçek ve yalan, bu ikisi bu geçici dünyada birlikte dolaşım içindedir. Seni dinliyorum, kızım.
– İstanbul esir pazarında Kont Charles de Ferriol beni satın aldı, bana babalık yaptı, ardından beni karısı (odalığı) yapmaya kalkıştı ve beni boyun eğmeye zorladı, bu bir gerçek, aklı başında olsa, öyle yapmazdı, bundan eminim. Babamdan çocuk doğurduğum dedikoduları var, bunlar doğru değil, yalan. Papamın hasta halindeyken söylediğini sana da söyleyeyim: “Erkeğin ben olacağım. Kabul etmezsen, bu gece seni zorla yanıma getirteceğim”. Kızlığım ve kızlık onurum konusunda beni çok korkuttu, bu yüzden Şövalye Blaise-Marie de Edie ile, herkesin öğrendiği gibi, evlilik dışı beraber oldum.
– Şövalyeler için evlenme yasağı bulunduğunu bilmiyor muydun?
– Biliyordum, ama o sıralar başka bir çıkış yolu olmadığını sanmıştım.
– Tanrı kimseyi çaresiz bırakmaz, kızım, sen çok acele etmişsin.
– Peder, genç ve zayıf olmama yenik düştüm.
– Bir yönden kendini korumuşsun, kızım, öbür yaptığınla günah işledin.
– Şövalye de Edie temiz biri, bunu bildiğim halde, onu yanlış yola sürükledim, aynı yanlışı kendime de yaptım, bunları günah sayıyorum.
– İkinizin birlikte ve beraber işlemiş olduğunuz yanlıştan, kızım, sadece kendini sorumlu tutma, Tanrı her şeyi bilir ve görür, ona yalvarınız, sizi duyar ve anlar. Günah işlemene neden olan kişi daha sonra, sana karşı nasıl davrandı?
– Papa, dediğini ve yapmak istediğini unutmuş halde ve benim için kaygılanarak aramızdan ayrıldı. Onun iyiliklerini asla unutamam. Kalan ömrüm boyunca onun için Tanrıya dua edeceğim ve günahlarını yükleneceğim.
– Tanrı, her bir bireyin sadece kendi işlemiş olduğu günahtan sorumlu olduğunu söylüyor. Seni dinliyorum, kızım.
– Biricik bebeğimi gizli büyüttürdüğümü, yabancı bir ülkede yaşadığını, Tanrının bunu bağışlamayacağını ve beni cezalandıracağını biliyorum, bana verilecek cezayı çekmeye hazırım, Tanrıya zavallı küçük kızıma yardımcı olması, onu koruması için yalvarıyorum.
– Çocuğun seni annesi olarak mı biliyor?
– Hayır, – Ayşet bir iç çekti, – teyzesi olduğumu söylemiştim, “teyzesi” sanıyor.
– Neden?
– Serbest biri olmayan Şövalye de Edie’nin üyesi olduğu Malta Şövalyelerinden (Orden örgütünden) bir kötülük görmesinden korktuğumuz için böyle yaptık, çocuğumuz olduğunu gizli tuttuk. Babası bunca yıldan beri onu hiç görmedi.
– İkiniz de günah işlemişsiniz. Ama Şövalye Blaise-Marie de Edie’nin günahı daha büyük.
– Hayır, peder, beni anla, bana sevgiyle yaklaş, şövalyenin hiçbir suçu yok, tüm sorumluluk bende.
– Tanrıya kalmış bir iş bu, biz çözemeyiz. Seni dinliyorum, kızım.
– Sana daha başka ne diyeyim, bilemiyorum, peder. Beni bunaltan ve beni yiyip bitiren şeyleri sana anlattım. Günah mı bilemiyorum, ama bir türlü kurtulamadığım bir yanım daha var. Ne kadar dikkatli davranmış, kimsenin kalbini kırmak istememiş olsam da, bazen sinirli oluyor, yapmamam-söylememem gereken şeyleri yapıyor ve söylüyorum.
– Yaptığın ve söylediğin şeyler için pişmanlık duyuyor musun?
– Haklı isem dediğimden dönmüyorum, ama haklı olmadığımda geri adım atıyorum, kalbini kırdığım kişiden özür diliyor ve beni bağışlamasını istiyorum. Benim kadınlık onuruma karşı çıkanlar, alay edenler olursa üzülüyorum, onlarla dalaştığım durumlarım da oluyor.
– Bunlar yerinde davranışlar. Yine seni dinliyorum, kızım.
– Yine sana söylemek istediğim şey, peder. Sana kalbimi açtım, günahlarımı bağışlaması için gece gündüz Tanrıya yalvaracağım, temiz ve kalbini açmış biri olarak O’nun karşısına çıkmak istiyorum.
– Tanrı isteklerini kabul etsin, kızım. Tanrıya şifa bulman için yalvaracağım, Tanrı merhametli, adil ve esirgeyicidir, seni anlar. – Edm-Chrysostome Bourso, memnun kaldığı renginden anlaşılan Ayşet’e İncil’i ve haçı öptürdü, kendi de istavroz çıkararak Ayşet’e son sözlerini söyledi: – Temiz bir insansın, çektiğin sıkıntıları bana anlattın, kızım, günahlarının bağışlanması için Tanrıya yalvaracağım, Tanrıyı kalbinde diri tut, O’na yalvar, seni duyacağından ve sana yardımcı olacağından eminim, Tanrı merhametlidir. “Dünyanın güzelliği ve bolluğu benim ürünümdür”, – diyen de Tanrının kendisi.
Edm-Chrysostome Bourso odadan ayrılınca, Charlotte-Elizabéth Aisse (Ayse) – Ayşet bedensel ve içsel/ruhsal anlamda rahatladı ve kendinde bir hafiflik, bir dinginlik duydu, ayağa kalktı ve tanrı resminin karşısına geçip diz çöktü, du Deffant ile Sophie’nin odaya geldiğinin farkına bile varmadı. Hastalığına karşın güzel ve uzun kalmış sırtını ve başını eğerek, istavroz çıkarmakta ve Tanrıya yalvarmaktaydı.

Dipnot:
(1) – Edm-Chrysostome Bourso – Kral XV. Louis’nin vaizi ve Orden (askeri-dini tarikat) üyesi bir rahip idi.

İshak Maşbaş (Tarihi roman, s. 576-583).

Yorum Yap