Adıge Toprağındaki Yer Adlarını Atalarımız Verdiler
Bir süre önce Adıge Xase Merkez Yönetim Kurulu üyeleri ile Nahıjlar Meclisi (Ak Sakallılar Meclisi) üyelerinin ortak bir toplantısı yapıldı. Toplantıya başlamadan önce ulusumuzu düşündüren birkaç sorun görüşüldü. Nahıjlar (büyükler) bilim insanlarının tarihimizi doğru yazmadıklarını, toprağımızdan çıkarılan arkeolojik yapıtların Adıgeler ait olmadığı ve yer adlarımızın çoğunun yanlış yazılmış olduğunu ve bundan son derece rahatsız olduklarını söylediler. Bu gibi konularda bilim insanlarımızın sessiz kalmalarına üzüldüklerini ve onları kınadıklarını da sözlerine eklediler.
Kafkasya’nın batı yarısı en eski çağlardan beri Adıgelerin yurdu, yerleşim alanıdır. Ortaçağ sonlarında Kuzey Kafkasya’nın çoğu yeri Adıgey sınırları içindeydi. Batıda Taman Yarımadasından başlayan, kuzeyde Kalmukya’ya değin uzanan bozkırlar Adıge toprağıydı. Doğu sınırımız Dağıstan, Çeçenistan, İnguşetya ve Osetya’ya dayanıyordu. Güneyimizde de Abhazya vardı. Bu geniş arazi üzerinde beş bin üzeri Adıge köyü (çıle) vardı. Tanrının bize bağışladığı o geniş doğa parçasında dağlar, akarsular, ormanlar, vadiler (бгъоджхэр), tarım toprakları, otlak ve meralar, bataklıklar, vb bulunuyordu. Bu yerlere eskiden beri verilmiş olan Adıgece adlar vardır, şimdi o gibi çoğu yerde Adıgeler kalmadılar, ama o gibi yerler Adıgece adlarını koruyorlar.
Bilim insanlarımız içinden yer adlarını derleyenler çıkmıştır, ama onların çoğu rastgele derlemeler yapmışlardır. Derlediği yere gitmeden ve o yerin neye benzediğini görmeden, kendilerine birileri tarafından verilen bilgilere göre yer adlarını yazdılar.
Bunların içinde yeniden ele alınması ve yeniden yazılması gereken çok yer adı var. Bir iki örnek vereyim. Köyümüz Tevıyhable’nin iki kilometre kuzeyinde bulunan iki bin hektar üzeri bir alanı kaplayan Harzehe (Хьарзэхэ) bataklığı köyümüzün batı sınırında imiş olarak sözlüğe yazıldı. Harzehe şimdi Krasnodar Baraj sularının altında. Bu geniş bataklık Tevıy köyü doğusunda olarak yazıldı, ancak o yerde yüksek bir dağ sırtı, su birikintisi olmayan kuru bir yerdir. Elli yıl önce o yer düzlemeden geçirilip tarım toprağı haline getirildi. Köyün batısındaki vadi tabanı ise bataklık idi.
Zırh bulunan bataklık – Haĺekuaye köyünün doğusu ile Şıncıye (?) köyü arasındaki bataklıktan zırhlı elbiseler çıkarıldığı yazıldı. Haĺekuaye’nin doğusundaki köy Şıncıye değil, Şıhaçerıyehabl köyü idi. Bu yazıyı yazan kişi iki köyün adını karıştırmış olmalı. Haĺekuaye ile Şıhançeriyehabl arası bataklıktı, kurutuldu ve şimdi çeltik (pirinç) tarlaları bulunuyor.
Kıyı boylarına ilişkin birkaç yer adı
Eski yer adları yanlış yazılmış olsalar da Adıgeceyi bilenler onları çözebilirler (- kök sözcüğü- bulabilirler). Bu adlar eski haritalarda da yazılıdır, yurdumuza gelenlerin yazdıklarında da bulunuyor.
K’orık’, K’orıç’ (Rusça söylenişi Koroç – Korçev – Kerç). K’orıç’ (- yaya geçilen yer-) Adıgece bir sözcük. Eskiden K’orıç’ Bogazı (Kerç Boğazı) kışın buz tuttuğunda, buz üstünden yürüyerek, atlarını da yedekleyerek Kafkasya yakasından, öteki yakaya, Kırım’a geçiyorlardı. Rus kayıtlarında bu yer adı için Koroç ya da Korçev deniyor.
Karadeniz ve Uzeju (“ Iузэжъу” – Azak) Denizi kıyılarında Adıgeler yüzyıllarca oturdular. Kırımda da Kabartaylar oturuyorlardı, bunun sonucu olarak orada birçok Adıgece yer adı kaldı.
İskitlerin Yer Tanrısı Api (Epiy), MÖ VI. Yüzyıla ait, altın dikişli teneke plaka Kerç’teki (K’orıç’) Kül-Oba höyüğünden çıkarıldı.
Germonassa – Гермонасса, “Гъурмэ анэз” – “Ğurların kenarı” ya da “Гъурмэ анэс” “Ğurlara kadar” – MÖ I. yüzyılda Meotlarla (мыутIэхэр) Yunanlı (Grek) tüccarların Karadeniz kıyısında Temen (şimdi Taman) denen yerde kurdukları bir kentti. Bu yörede oturmuş olan Natuhaylar ile Şapsığların erkekleri kuru ve zayıf yapılı insanlardı. Łı ğur (kuru adam), şişman olmayan, ince yapılı, esmer ve çevik kişilere denirdi. Karadeniz kıyısından Adıgey’in Tahtamukay rayonuna göç eden Adıgeler içinde kuru ve esmer kişilere çok rastlanıyor. Yer adının, o yörede (-Natuhay ve Şapsığ yörelerinde -) yaşayan insanların dış görünümü üzerinden verilmiş olduğu düşünülebilir. Eski Grek yazılarında, İskitlerin yaşamış oldukları yerlerde yer adı “Gerr” adlandırmalarıyla çok karşılaşılıyor. Eski Adıgey’in batısındaki kıyılarda yaşayan insanlara antik dönemlerde Ğurlar (Kuru insanlar) deniyor oldukları da düşünülebilir.
Sovyet tarih yazarları ile arkeologları eski Adıge topraklarında Grekler (Yunanlılar) dışında kimselerin yaşamamış olduklarını iddia ediyor ve yazıyorlar, ama Adıgelere hiç değinmiyor ve birçok yalanı tarihe katmaya çalışıyorlardı. Her ulus yaşadığı yerlere kendi dilinde ad verir, başkalarından kendi yerlerine ad vermelerini istemez, ad siparişleri vermez.
Gorgippia, “ГъэрIыгъыпIэ” (Esir Kampı) ya da ГъэргъэгъыпIэ (Esirlerin Ağladığı Kamp) – Burası antik dönemde Karadeniz kıyısında bir Meot-Yunan kenti idi. Şimdi o yerde Anapa kenti bulunuyor. Eski tarihi belgelere göre o yerde Sindler yaşıyorlardı. Sind sözünü ilk kez yazanlar ve tarihe geçirenler Yunanlılardır. Sind sözcüğünü karşılayacak ad olarak elde edebileceğimiz sözcük Şencı (Щэнджы) sözcüğüdür. Antik dönemde Adıgeler Yunanlılarla ticari ilişkiler kurmak için, Yunanlıların Karadeniz kıyılarına yerleşmelerine ve kentler kurmalarına izin verdiler. Yunanlılar su kıyısında oturan ve ticaretle uğraşan Meotların ülkesine Sindika dediler. Yeri gelmişken şunu belirtelim, Yunan dilinde ve alfabesinde “ş” (щ) ve “c” (дж) ses ve harfleri yoktur. Yunanlılar şenc (щэндж) sözcüğünü kendi algılamalarına göre “sind” (синд) diye yazdılar.
Sovyet bilim insanları bu yerde Gorgipp (Горгипп) adlı bir kralın yaşadığını tarihi bir gerçekmiş gibi yazdılar. Gorgipp adlı bir Yunanlının yaşadığını ve kente hükmettiğini kayda geçirdiler. Eski dönemde deniz kıyısında kurulan bu ticaret kolonisine (kentine) Adıgeler “Ğer ığıṕe (ГъэрIыгъыпIэ, Esir Kampı, esirlerin tutulduğu yer), “Ğer + ğıṕe” (Гъэр + гъыпIэ, Esirlerin ağladığı, kölelerin gözyaşı döktüğü yer), “Ğer + ğeğıṕe” (Гъэр + гъэгъыпIэ, ,Esirlerin Ağlatıldığı yer), “Ğerğeğıṕe” adını Adıgeler verdiler, Yunanca ya da Rumca Gorgippia (Горгиппия) dediler.
Kafkasya’nın batısında en eski dönemlerden beri Adıgeler yaşıyorlar, ama tarih kitaplarında çoğunlukla yazılmıyor ve yok sayılıyorlar. İlginçtir, Adıgeler, üzerinde yaşadıkları topraklardan ve o topraklarda gerçekleşmiş olan olayların dışında tutulmak isteniyorlar. Adıgeler ülkelerinde gözleri bağlı olarak oturuyor, olaylara ilgisiz kalıyorlar olabilirler miydi?
Sovyet arkeologları ile tarihçileri topraktan çıkarılan arkeolojik eserleri biz Adıgelerin üretmiş olduklarını kabul etmiyor, bizi yabanıl (ilkel ve vahşi) bir ulus olarak görüyor, çıkarılan yapıtların tümünün Yunanlılara ait olduklarına ilişkin çok sayıda yalan yazılar yazmış bulunuyorlar. Sonunda, Hindistan’dan, Sind denen yerden Sind adlı bir halk geldi, Taman Yarımadasına yerleşti ve Sindika ülkesini kurdu diye de yazdılar. Öyle bir tarihi olay yaşanmış olsaydı, kuşkusuz bizim söylenti ve anlatımlarımızda bir iz olsun bırakırdı.
Ğerığıṕe (ГъэрыгъыпIэ) – “Горгиппия” denmesinin nedeni çok eskiden beri insan avcılarının tutsak aldıkları, çocuk kaçıranların çaldıkları kız ve oğlan çocuklarını buraya getirip satıyor olmaları nedeniyledir. Esirleri deniz aşırı yerlere götüremiyor, düzlük bir yerdeki bu kente getiriyor, orada pazarlıyor ve satıyorlardı. Ayrıca Adıgeler yük arabalarıyla ürettikleri ürünleri de bu yere getirip satıyorlardı.
En eski dönemlerden XIX. yüzyıla değin acımasız kişilerin eline düşen şanssız kişiler burada satılıyorlardı. Kuban yöresinde yaşayanlar dışında, birçok ulus da esir ticareti yapıyordu. Üzücü de olsa o uluslar arasında Adıgeler de vardı. O yerde inildemiş ve ağlatılmış olan kişi sayısını sadece Tanrı bilir.
O yerdeki varlığını korumuş olan iki köy, Şıncıye ile Natıĥuaye köyü, uzun bir süre önce oradan ayrılıp Tahtamukay rayonuna göç ettiler, ancak bu yerde de çok sayıda yer değiştirerek şimdiki yerlerine yerleştiler.
Ҭuzal (ТIузал) (Tuzla) – Kafkasya ve Kırım arasında kum yığınlarından adaları olan su geçiş yeri, Kerç (K’orıç’) Boğazı. Rüzgarın şiddetine ve esiş istikametine göre kum yığınları (adalar) bazen Kırım, bazen de Kafkasya yörelerinde doğru itilir, süpürülür. “Yelen” sözcüğü, bir bölüm yerinde dururken, öbür bölüm, duruma göre ya bu tarafa ya da karşı tarafa doğru hareket eder, bu anlamı verir. Eskiden küçük çocuklar oyun oynamak istediklerinde iki guruba ayrılırlardı. İki kişi – ebeler (лэжъхэр, oyun başları) yan yana gelir, oyun arkadaşlarını seçmek ister, çocuklar kendilerine gizlice adlar verirlerdi, iki çocuktan biri ebelerin yanına gider ve adları lejlere (ebelere) söylerdi. Lej olarak kendisine sıra gelen çocuk, beğendiği ada göre oyun arkadaşlarını seçer ve gurubunu oluştururdu. Diğer çocuklar ikinci guruba kalırdı.
Temeţarko (ТэмэтIаркъо) (Таматарха – Tamatarha) – Karadeniz ile Azak Denizi’nin karıştığı yerin batı yamacındaki yerden yarımadayı dolanarak, köpürdeyerek sular Karadeniz’e karışıyor. En eski dönemlerden beri Adıgeler bu yere Temeţarko derler. Bu isim başka dillere değişik biçimlerde girdi: Biri – Tamatarha dedi, X.yüzyılda bu yere yerleşen Ruslar bu yöreye Tmutarakan adını verdiler ve tarihi Tmutarakan Prensliği’ni kurdular. Bu ad, bu yerde en eski dönemlerden beri yaşamış olan Adıgeler tarafından verilmemiş de, buraya gelip giden birileri tarafından verilmiş olabilir mi.
Taman – Temen, Bu yer batıda Krasnodar Kray’a bağlı Karadeniz kıyısında bir Kazak stanitsası (kasabası). Bu yerden iki denizin birleştiği yere (- Kerç -) kadar uzanan topraklar bataklık halindeydi. Taman sözcüğünün anlamı küçük harflerle yazılmış Rusça sözlüklerde iki sayfa tutuyor. Sadece bir dizede Taman sözcüğünün Adıgeceden geldiği yazılı. “Kafkas” limanının bulunduğu yer genişçe bir kuru yer, yakınında küçük bir Rus köyü (kutır) var. Ruslar köye ve yöreye “Çuşka” diyorlar. Bu ad kesinlikle Adıgeceden türeme bir ad – Çışko (ЧIышко – kuru yer). Bu kuru yer Kafkas adlı gemi iskelesinden Temen (Taman) limanını kapsayarak Anapa güneyinde Utaş’a (Iутешъу/Uteşu) uzanıyor, Karadeniz kıyısındaki bu yerler kuru topraktır (щэнджы). Eskiden Natuhayların yaşamış oldukları bu yerlere kuru toprak (щэнджы) denmesi bu nedenledir. Bu yerlere gitmişliğim az değil, bu nedenle oraları iyi bilirim.
Yörenin kuru bir yer haline gelmesi 7500 yıl kadar önce büyük bir tektonik olay (yer sarsıntısı) sonucu gerçekleşti, Boğazların bulunduğu yer çöktü, Ege’den taşan sular göle (- Karadeniz yerindeki göle -) doldu ve su seviyesi iyice yükseldi, Karadeniz ve Azak Denizi (Iузэжъу) oluştu. O eski kapalı Göle akarsular boşalıyordu: Tuna (Дунай), Dinyeper, Don, Kuban ve diğer ırmaklar dökülüyordu. Su altında kalan yerlerin kenarları kıyı düzlükleri haline geldiler. Şimdi Taman ve Anapa’yı geride bırakıp Uteşu’ya (Utaş) değin uzanan yerlerin tamamen düzlük (щэндж) olmaları bu nedenledir. Yer adı “Utaş” (Uteşu) Rus aksanına göre sözlüğe yazılmış. Sözcüğün anlamı, yazıyı yazan Adıgece uzmanı tarafından açıklanamadı. “V, U” (У) harfinin ya da sesinin ne anlama geldiği bilinmiyor, sadece Türkçe “taş” eki sözcüğü sözlüğe alındı. Düşünmek gerekmez mi?! Ulusumuzun yüzlerce yıl boyunca yaşamış olduğu bu yere ne diye Türkçe bir ad verilmiş olsun? Yöreye bir göz atılırsa, Karadeniz kıyılarının düz kıyı olduğu anlaşılır. U teşu – Düz arazi. Bu yerdeki küçük Rus köyünün adı – Utaş. Rus köylüler Adıgecede bir “I” harfinin bulunduğunu bilmiyorlar.
Şimdiki Novorossiysk kentinin bulunduğu yeri, börtü böceği çok olduğu için “Ṡemez” diye yazdılar. Sözcük yanlış yazıldı. Aslı “Ṡemez” değil “Pṡemez” olmalı, Pṡe’nin ilk sesi (p) düşmüş. Bu kente bir kez olsun gitmiş olan biri, Nijnebakanskiy ve Verhnebakanskiy’den ilerleyip Novorossiysk’e giderse, yolun iki yanında gür ve siyah görünümlü karaağaç ormanları içinden geçtiklerini görürler. Karaağaç siyah renkli bir ağaç türüdür ve ormana siyah bir görünüm kazandırır. Mıshako (Мысхако) – Mısthako (Мыстхъакъо). Karaağaç ile kaplı vadi anlamına gelir.
Gelencik kentinin bulunduğu yere ve buradaki dereye Ĥuĺĵıy (Хъулъжъый) denir.
Belirlemelerimize göre Adıgeler ad verirken arazinin görünümünü, ırmağın özelliğini ve orada olup yaşanmış bir olayı esas alırlardı (*). Temen-Taman, Śaśe – Śıśe (Цацэ — Цице), Bjeps – Bjebs, Šups – Sups, Ğups – Gups… benzeri adlar verirlerdi.
Üzüldüğümüz şey, sözünü ettiğimiz bu tür arayışlarımızı yersiz bulan ya da katılmayan bilim insanlarımızın olmaları. “Onlar halk etimolojileridir” (halk yakıştırmalarıdır) derler, ama Adıgece bilmeyenlerin karaladıkları yalanları tek bir harfini bile kaçırmadan alır ve yeniden yazarlar. O denli bilge ve yetenekli iseler, ulusun kullanmadığı sözcüklerle konuşmayı sürdürebilirler.
İşin burasında her bir bilim insanıyla yarışmaya kalkışmadığımızı da belirtelim. Sözünü ettiğimiz şey bizim bakış açımız. Adıge olarak doğduk, bizi doğuranlar da Adıge, bildiğimiz bir Adıgecemiz de var. Ulusumuza yönelik yazılan ve doğru olmayan şeylerden ürkmemek elde değil, üzülüyoruz.
Bilim insanlarımız sözünü ettikleri şeylerin, köküne inmeden ve doğru olup olmadığını araştırmadıkları ve göz ardı ettikleri için bazen yanılıyorlar. Yabancı bilim insanlarının yazdıkları şeyler, tümüyle yalan olsa bile, bizim bilim insanlarımız onların tek harfini bile kaçırmadan aktarıyorlar. Ulusumuzu aşağılayan ve küçük gören bu gibi kişilere karşı çıkmaları gerekirken, o gibi kişilere katılıyor, sorduğunuzda ağız birliği ederek “nerede yazılı o şey?” diye soruyorlar. O gibi kişiler, aslında ulusumuzu savunmaları gereken kişilerdir, onlar önde gelen bilim insanlarımızdır!!!
Antik Yunanlı yazarlar toprağımıza ilişkin yazmış oldukları yazılarına Adıgece sözcükler de kattılar. Api (Epiy), bu altın plakadan yapılma, altın dikişli, güçlü-kuvvetli yapılı bir kadın görüntüsünde. İskitlere ilişkin yazdıkları yazılarda yer tanrısı olduğunu söylüyorlar. Kerç yakınlarındaki Kül-Oba höyüğü kazısında çıkarıldı. Yedıc Batıray’ın Avrupa’dan getirdiği bir resimde, resmin asıl kişisi kalmamış, ama resmin alt kenarında Yunan harfleriyle Mezıtheos (Мэзытхеос) (Mezıthe – Avcılar ve Orman Tanrısı) yazılı.
Tarihte bir ulus adı olarak yer alan İskit (скиф) sözcüğü bize ait bir sözcük. Anlamı – Ṡıfı – цIыфы” = insan. Yunanlılar tanımadıkları ve ilk kez karşılaştıkları bu insanlara, ilk duydukları sözcük olarak “скиф” (skif – İskit = insan – Ṡıfı” ) dediler.
XIX. yüzyılda Adıgey çok ufalandı ve küçüldü. Ülkelerini terk edenlerin sayısı çok oldu, ama şimdi oturmadığımız o yerlerin Adıgece adları kaldı ve yaşamayı sürdürdü. Toprağımıza gelen yeni yerleşimciler kendi dillerine göre adları değiştirdiler, bazılarını da kötü ad diyerek itelediler. Yer adlarına ilişkin yayımlanan kitap sayısı bu son yıllarda çok arttı. Kitaplara Adıgece adlar da alınıyor, ama söyleniş biçimleri (telaffuzları) doğru olmayan, anlamları farklı ve inandırıcı olmayanlar da var.
Yeni yayımlananlar dışında, eski yayımlanmış sözlüklerde de yer adının türediği, kök adın doğru çevrilmediği durumlar da görülebiliyor.
İlginç olan şey, yer adlarına ilişkin kitap yazanlar, çoğunlukla Adıgece, Türkçe, Yunanca ya da başka dilleri bilmeyenler oluyorlar, yine de ele aldıkları ve bilmedikleri şeylerin anlamlarını açıklamaya kalkışıyorlar ve dediklerinin doğruluğuna inanmamızı istiyorlar.
Tarih boyunca kendine özsaygısı olan Adıgeler kendi topraklarının yer adlarını başka ulusların vermelerine izin verirler miydi? Toprağımıza konuklar, gezginler ve saldırganlar geliyorlardı, ama bunlar kalıcı olmuyor, gelip gidiyorlardı ya da kovuluyorlardı.
Yeniden değerlendirmeler yapmak gerekiyor
Yer adlarına ilişkin verebileceğimiz örnek sayısı az değil. Ulusumuzun verdiği, ama değiştirilmiş olan ve farklı söyleniş biçimiyle sözlüklere alınan yer adlarını gerçekçi olarak yeniden belirlemek, açığa çıkarmak ve doğru biçimiyle yeniden yazmak gerekiyor. Örneğin, köylere ilişkin adların çok sayıda yanlış yazılmış örnekleri var. Yine köylerin doğru adlarını söyleyecek yaşlı kişiler, tek tük de olsalar bulunabilir.
Doğduğum Tevıyhable köyü küçük bir köy, şimdi elli hane kaldı, ama tarihi ve arkeolojisi yönünden zengin bir yer. Köyümüz alanındaki yer isimlerini yazmaya başladığımızda iki yüz sayısını aştık. Bunlardan en ilgi çekici olanlarını “Adıge mak” gazetesinde yayımladık. Köylerimizde bulunan küçük yer ismi çok sayıda. Bunlara mikrotoponomi – küçük yer adları deniyor. Her köy kendi ufak tefek yer adlarını derlerse, o köyün tarihi ile o köyde yaşanmış olan çok sayıda olay derlenmiş olacaktır.
Birinci resim – Adıge bilim insanı ve arkeolog Tev Aslan,
İkinci resim – İskit Yer Tanrısı Api (Epiy), dikiş yerleri olan altın plaka,
Üçüncü resim – Grek harfleriyle Mezıtheos (Mezıthe – Orman ve Avcılar Tanrısı adı) yazılı heykel parçası.
Тev Aslan
(*) – Köyümüz Düzce Kovkehable’nin (Къоук1ьэхьаблэ, Sarayyeri) doğusundaki su basan alçak düzlüğe Naşhoç’ıgu (Naşho’nun arazisi), Melen Çayı kuzeyindeki yerlere “Psırç’ı” (Irmak ötesi arazi), güneydeki yerlere “Deyaç’e” (Cevizlik), daha güneyde, sınırdaki çukur bahçeye “Dekuç’e”, köy ile aradaki sulak yerlere Mekuxe (Otluk yer), “Deyaç’e” ile köy arasındaki ırmak kıyısı düzlüğe de “Deyeç’e şof” ya da “Melen k’ey” gibi adlar vermişlerdir. Rahmetli Çaçuh Kaşif o yerde, Deyeç’ e şof da bir cin eğlentisine (Cınegegu) rastladığını ve katıldığını anlatırdı. Bunu yazmıştım. – hcy
Adıge mak, 1 Eylül 2023
Tev Aslan
Epıy, İskit Yer Tanrısı
Yunan harfleri ile MEZITHE yazılı heykel kalıntısı
Benzer İçerikler