Paris’te Bir Çerkes Kızı – 25

Bir 3 kişi, çocuk, dirndl, Bran Şatosu ve yazı görseli olabilir
“Kendisine beşik yapılıp da mezarı kazılmayan kimse yoktur” atasözünü doğrular biçimde Kont Charles de Ferriol akraba ve yakınlarını terk edip 26 Ekim 1722’de yaşama gözlerini kapadı.
Kont Charles de Ferriol’ün defin günü, diğer sonbahar günlerinden farklı olarak, ölünün geçmiş yaşamını ve başarılarını bilmeyen kişilerin iyi bir insandı dedikleri, kendisini tanıyanların Tanrı ona rahmetini göstermiş dedikleri gibi, güneşli güzel bir gündü. Yükseklerden güneşin sıcaklığı geliyordu, cenaze arabalarının sesleri ve insan konuşmaları, Aziz Rok heykelinin olduğu mezarlığa vaktinde yetişmenin telaşı içinde olduklarını belli ediyordu.
Üstü açık tabutta yatan cenazenin kenarlarında Augustin Antoine, Marie Angélique, Pon de Vel ve Arjantal ölünün ellerini ve göğsünü tutuyorlardı, Ayşet, Başpiskopos Pierre de Tencin, Claudine Alexandrine, Sophie, Jeanette-Nicole, Laroche ve Desten de yanlarındaydı. Bunların dışında bilmedikleri ilerlemiş yaşta kadınlar, kontun arkadaşları da küme küme bir aradaydılar, bir ara kontun evinden kovulmuş olan Lulu da içlerinden seçilebiliyordu.
– Auguste, şunlara da bir bak… – diye kocasına fısıldadı Marie Angélique gözlerini siler gibi yaparak, – teşekkür ederiz, kontu unutmamışlar. Bak, bak şu gelenlere … François Voltaire cezaevinden salınmış mı?.. Ne zaman salınmış?.. Yanındaki de Montesquieu (Monteskiyö) değil mi?..
Kont Augustin Antoine dirseği ile dokunarak, çok konuşmaması için karısını uyardı. Peder (papaz) dini görevlerini tamamladıktan sonra, konuşmak isteyen var mı diye sordu, François Voltaire tabutun yanına geldi, topluluk fısıldaştı, Ayşet de heyecanlandı.
– Özgürlük öğütleyen şiirler yazıyorsun, bozgunculuk yapıyorsun diye beni Bastil Hapishanesi’ne koymuşlardı, daha dün serbest bırakıldım, karşınızda bugün konuşmasam da olurdu. Ama aramızdan ayrılan ve Fransa için büyük işler başarmış olan Kont Charles de Ferriol’ün karşısında, onun kızı ve kız kardeşim saydığım Charlotte-Elizabéth Aisse, kontun kardeşinin çocukları Pon de Vel ve Arjantal çocukluk arkadaşlarımdır, onların babaları Kont Augustin Anoine’ın insanca yanına da büyük bir değer veriyorum, Feriollerin acılı gününü paylaşmak üzere buraya gelmiş bulunuyorum. Fransa’yı seven, güzelliğini duyuran, bayrağını kaldıran herkese değer verme, yüceltme göreviyle baş başayız. Sen kont, bu gibi büyük insanlardan birisin, sana minnettarız, uğurlar olsun diyerek, seni son yolculuğuna uğurluyoruz.
– Evet öyle, Claudine, – diyerek Marie Angélique kız kardeşine fısıldadı, adımızı anan olmadı, kimseler için de de gerekli değiliz… Şuna, şu şövalyeye de bir bak… Asker kıyafeti kuşanmış, sanırsın bir general kaldırılıyor. Kendini göstermek mi istiyor ya da Aisse’yi etkilemek mi istiyor?..
Albay üniforması içinde Şövalye Blaise Marie de Edie tabutun yanına gelip kısaca konuştu:
– Uğurlar olsun, kont, Fransa için çalıştın! – Askerlerin yaptığı gibi dik durup elini kaldırarak kontu selamladı.
“Ömrünü, yaşamını adadığı Fransa için fazlalık mıydı ki, Kral bir çift söz edecek birini olsun göndermemiş… – diye homurdandı Marie Angélique, Ayşet’e doğru bakıp kızdı: – Bunun sorumlusu da gözyaşlarını döken şu sivri akıllı kız, Kral naibi Orleans Düküne göz kırpacak, gülümseyecek yerde, onu bize düşman etti. Zavallı dükün hasta olduğu söyleniyor, hastalığı ne olabilir?.. ” İlginçtir, birbirine benzemeyen birlikte dans etmez, huyları uyuşmayanlar da evlenmezler dedikleri gibi, bu kötü düşünceler Claudine Alexandrine’de de vardı. Ama dedikodu yapmaktan kaçınıyor, yüz yüze bakacağız diyerek susuyordu.
Güneşli güzel bir gündü. Kont toprağa verildiğinde öğle vakti gelmişti. Mezarı terk ederlerken Claudine Alexandrine gülümsedi ve ablasına fısıldadı:
– Arkana bakma, Marie. Ben olsam mezar taşına ne yazardım, biliyor musun – Avare kişi!
– Duyacaklar… – dedi Marie Angélique kız kardeşine, faytonuna doğru yürürken. Augustin Antoine, Ayşet, Pon de Vel ve Arjantal’in hâlâ mezarın başında olduklarını görünce Claudine Alexandrine’e bozuldu: – Bak şuraya!.. Aile direği olduğum Feriolllere karşı beni hep küçük düşürüyorsun…
– Marie, sakın mezara geri dönme, iyi olmaz! – Claudine Alexandrine ablasının tez canlı olduğunu bildiği için onu hemen uyardı ve daha da korkutucu bir söz söyledi: – Bu ne ki, utanacağın günle de karşılaşırsın.
– Ne günüymüş o gün?
– Bana sormadan önce, onu sallapati Auguste’üne sor, hayır dersen sizinle ne oranda mal paylaşımı yapacağını Aisse’ye sor.
– Ölenin Aisse’ye bir iyilik yaptığını mı biliyorsun?
– Bildiğim bir şey yok, benimki bir sadece kuşku.
– Peki, hiç hazzetmediğin zavallı kontun bu işte payı nedir?
– Şimdi yeniden sevmeye başladığın kocanın, Marie, ölenin kardeşi olduğunu unuttun mu? Kont Aisse’ye bir şeyler bağlamadan, vasiyet etmeden bu dünyadan ayrılmış olamaz. Sor, sor kontuna. Haksız isem bağışlanmamı dilerim, ama fazla zaman geçirmeden işinizin peşine düşün. Sandığınızın aksine Aisse içini başkalarına açan biri değil.
– Bilmiyorum, Claudine, Aisse sandığın gibi biri olabilir, şu an güvenebileceğim bir kimse kaldı mı ki yeryüzünde? – Marie Angélique’in gözleri kırpıştı. – Geçinmesi için Aisse’ye yıllık 4000 livre (Fransız lirası) tahsis ettiğini biliyorum… dedi ve kendi kendisine kızdı: – Zavallı konta başka şeyler de yaptırmışsa, o uğursuza dünyayı zindan ederim! Bu konuda vurdumduymaz kocamın da canına okurum!
– Sesini kes, Marie, dönüyorlar… – Dediğini yaptıran Claudine Alexandrine ablasına fısıldamakla yetinmedi, ayrıca çimdiklemeden de edemedi: – Geçen aylardakiden farklı olarak Aisse bu ay ne diye bu denli zayıflamış, incelmiş olabilir?
– Aman Tanrım, benim kuşkulandığım şeyden sende mi kuşkulanıyorsun?.. Ömrü boyunca kadına doymayan kaynımın yapmayacağı şey olmaz… Evet, eksik kalan şey de bu olmalı…
Mezarlıktan dönüş sonrası, ölü yemeği yerken, Ferrollerin evindeki akşam buluşmasında ve mezarlıkta konuşulanlar Marie Angélique’in kulağından gitmiyor, kocasıyla baş başa kalacağı yatma zamanını bekliyordu. Şimdi kocam yatağa gelir diye uzandığında uykuya daldı. Uyandığında, merak ettiği haberden çok, kontun ne yaptığını merak ederek kocasının yanına gitti.
– Uyumuyor musun!.. – diye Marie Angélique konta laf attı. – Bütün gün ayakta kaldığın yetmemiş, hâlâ ayakta mısın? Bu Ferriollerin ne tür insanlar olduklarını bir türlü anlayabilmiş değilim, içlerindekini ve neyin peşinde olduklarını asla söylemezler.
– Kontes, – bulanık gözleriyle Augustin Antoine karısına baktı ve içi bulandı. – Benimle derdin nedir, anlayamıyorum… Böyle bir günde olsun beni rahat bıraksan olmaz mı?..
– Evet canım, Auguste, evet canım, şöyle bir otur, biricik ağabeyini yitirdin, ne durumda olduğunun farkındayım, – Marie Angélique gözlerini oğuşturdu, – akıtacak gözyaşımız bile kalmadı, fazla sorun olmadan, senin ve hepimizin bakımı altında, gürültü patırtıdan uzak, kont, Tanrının huzuruna çıktığı için şükürler olsun diyelim. Sana kırgın değilim, “iyi geceler” demediğin, nedenini bilemediğim için yanına gelmiştim, ağzımdan olmayacak bir söz çıktıysa, bağışlayın.
– Sana kırgın değilim, Marie, – kont da duyduğu bu tatlı sözler üzerine yumuşamıştı, – Ferriollerin direği, dayanağı sensin. Yanına gelmiştim kontes. Uyuyordun, uyandırmaya kıyamadım ve yanından ayrıldım.
– Uyku mu kalmış bende, ağır bir gün geçirdiğimiz için dalmış olmalıyım… Beni uyandırabilirdin. Beni böylesine düşündüğün, bana Ferriollerin direği, dayanağı dediğin için teşekkür ederim. Birbirimize karşı böyle olduğumuz sürece, canımın içi, ikimiz de Ferriollerin nahıjı (büyüğü) olduğumuza göre, zavallı kaynım hasta olup bize geldiği günden beri, kaygılandığım bir şeyi senden gizlemek istemem. Bu şey, sadece beni değil, Aisse dışında bütün Ferriol sülâlesini, Guerin de Tancin sülalesini de meraklandırıyor.
– Ne diye Charlotte Elizabéth Aisse o kişilerden farklı olsun ki? – diye Augustin Antoine sordu. O ağabeyimin kızı, oğullarımızın kız kardeşi değil mi?
– Öyle diyeceğini anlamıştım!.. – Marie Angélique ne denli kendini kontrol ediyor olsa da, sesini yükseltmeden edemedi. – Ferrioller içlerindekini belli etmezler demem bundan… Nereden geldiğini bilmediğimiz bu Çerkes kadınının ağabeyinin kızı olduğunu kanıtlayan bir belgen var mı?
– Var! – Augustin Antoine’ın sesi şimdi daha gür çıkmıştı. Charles bana göstermişti, Charlotte Elizabéth Aisse’yi korumayı, kimsenin onu üzmesine izin vermememi benden rica etmişti. Ayrıca kontes, Aisse’ye “Çerkes kadını” demeni, aşağılamanı uygun bulmuyorum, bu deyimi bırak. Pon de Vel ile Arjantal de bu dediğini duymasın.
– İyi, iyi, “Charlotte Elizabéth Aisse” diyerek üç güzel ismiyle çağırırım onu, sonunda ensemize çökmeyecekse… Charlotte Elizabéth Aisse’nin elinde öyle bir belge varsa, asırlar boyu Ferriollerin biriktirdiği mülkü bizimle paylaşacağını bilmiyor musun?
– Charlotte Elizabéth Aisse öyle şey yapmaz.
– Kendi çıkarı söz konusu olduğunda kişi kimsenin gözyaşına bakmaz, – diyerek Marie Angélique sırıttı. – O zaman senin bilmediğin, bizim kuşkulandığımız bir şeyi daha sana söyleyeyim: Zavallı Kont Charles de Ferriol’den Charlotte Elizabéth Aisse’nin bir bebeği olduğunu…
– Sus, bana ağzımı açtırma! – Kont Augustin Antoine ayağa fırladı.
– İyi, iyi, ben susarım, ama başkaları öğrenirlerse, çenelerini nasıl kaparsın, bilemem…
(Devamı var),

İshak Maşbaş (Tarihi roman, s.468 – 473)

Yorum Yap